๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 05 Şubat 2011, 16:14:45



Konu Başlığı: İllet şart ve rüknün anlaşılması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Şubat 2011, 16:14:45
İllet, Şart Ve Rüknün Anlaşılması:


 

İllet, şart ve rüknün anlaşılmasına gelince, bunun en açık yo­lu, nass ile beyan edilmiş olmasıdır.

“Her sarhoşluk veren şey ha­ramdır.” 

“Fatiha sûresini okumayanın namazı yoktur,” 

“Ab-desti olmadıkça hiçbirinizin namazı kabul olmaz.” hadislerinde olduğu gibi.

Sonra işaret ve îmâ yolu gelir. Ramazanda karısıyla cinsî iliş­kiye giren bedeviye, Rasûlullah’ın (s.a.),

“Bir köle âzâd et!” buyurması [688] gibi- Namazın, “kıyam”, “rükû”, “sücûd” diye isimlen­dirilmesi, bunların rükünlüğünü ifade eder. Rasûlullah’ın (s.a.),

“Bırak onları, çünkü ben onları abdestli olarak giydim.” sözü, mestlerin giyilmesi esnasında abdestli bulunulmasının şart oldu­ğuna işaret eder.

Sonra, bir şeyin bulunması halinde hükmün de bulunduğu­nun, bulunmadığında ise hükmün de bulunmadığının çokça müşahade edilmesi sonucu zihinde o şeyin illetliğinin, rükünlüğünün ya da şartlığının yer etmesi durumu gelir. Nasıl ki meselâ bir İranlı, Araplarla beraberliği esnasında onların kullandıkları Arapça keli­meleri, karineler yardımıyla zaman içinde hiç farketmeden anla­maya başlar, kullanılan lâfızlar zihninde yer ederse, bu da öyle olur. Buna göre biz, Rasûlullah’ı (s.a.), her namaz kılışında rükû ve secde ettiğini, bedenim ve namaz kıldığı yeri her türlü pislikler­den arındırdığını, onun bunu sürekli böyle yaptığını gördüğümüzde, maksadın ne olduğuna kesin olarak hükmederiz. Doğrusu, zatî niteliklerin öğrenilmesinde başvurulacak yol mutlak surette bu­dur.  Biz insanların tahtaları bir araya getirdiklerini ve sonra onlardan üzerinde oturulacak bir şey yaptıklarını ve ona kanape (se­dir) adını verdiklerini gördüğümüzde, biz bu gözlemimizden, onun zatî niteliklerini çıkarırız.

Daha sonra ise, tahrîcu’l-menât gelir. Bu ise, bir münasebetin bulunması esasına dayanmak ya da (muhtemel nitelikler arasından illet olmaya elverişli olmayanları atarak illeti bulma yolu olan) sebir ve taksime başvurmakla olur.

 

Hükümlere Esas Teşkil Eden Şer’î Maksatların Anlaşılması:

 

Hükümlere temel teşkil eden şer’î maksatların anlaşılmasına gelince, bu çok ince bir ilimdir; keskin bir zeka, üstün bir kabiliyet ve doğru bir anlayışa sahip olmayı gerektirir. Sahabe fakihleri, taatlere ve günahlara esas teşkil eden şeyleri, o dönemde mevcut bulunan Arap müşrikleri, yahudîler ve hristiyanlar gibi bütün üm­metlerin üzerinde görüş birliği ettikleri yaygın telakkilerden al­mışlardı. Bu konuda onlar, bu esasların neden ve niçinini bilme­ye, ilgili şeyleri araştırmaya ihtiyaç da duymuyorlardı.

Teşri kıstasları, kolaylaştırma ilkesi ve dinî hükümlere gelin­ce, bunları gelen emir ve yasakların değerlendirilmesinden çıkar­mışlardı. Nasıl ki, bir doktorla beraber olanlar, uzun süre onunla birlikte olmanın, onun davranışlarını zaman boyunca izlemiş ol­manın sonucunda, verdiği ilaçların neye yarayacağını, kullandığı tedavi yönteminden ne maksatlar beklediğini bilirlerse, aynı şekil­de sahabe de, Rasûlullah (s.a.) ile uzun süre beraberliklerinin so­nucu İslâm’ın ruhunu kavramışlar, şer’î maksatları yakalamışlar­dı. Bu özellikleriyle onlar, şer’î maksatları bilme konusunda ilk sı­rada bulunuyorlardı. Hz. Ömer’in (r.a.), nafileyi, farzla birleştir­mek isteyen kimseye,

“Sizden öncekiler, işte bu yüzden helak ol­du.”  demesi üzerine, Rasûlullah’ın (s.a.):

“Ey Hattab oğlu! Allah, seni doğruya erdirmiştir.” buyurması işte bu hususu ifade etmek­tedir. İbn Abbâs’ın (r.a.), cuma günü boyabdesti alınması emrinin sebebi hakkındaki sözü, Hz. Ömer’in (r.a.):

“Üç yerde, Rabbimin inen âyetine muvafık düştüm.” demesi, Zeyd’in (r.a.) yasak edilen satış türleri hakkındaki, “Çünkü meyveye dert isabet eder, olgun­laşmadan dökülür, çürür...” sözü, Hz. Âişe’nin [689] (r.a.),

“Eğer Rasûlullah (s.a.), kadınların bugün moda haline getirdikleri (giyim kuşam ve ziyneti) görseydi, İsrailoğullarının kadınları nasıl menedilmişse, o da onlara camiye gitmelerini yasaklardı.” [690] Sözleri hep bu kabildendir.

Şer’î maksatları öğrenmenin en açık yolu, Kitap ve sünnette nass yoluyla açıklanmış olmasıdır. Örnekler:

“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.” [691]

“Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi biliyordu. Bu sebeple tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı.” [692]

“Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti. Çünkü O, içinizde bir zaafiyetin olduğunu biliyordu.” [693]

“Eğer siz onu (Allah’ın emirlerini) yerine getirmezseniz, yer­yüzünde bir fitne ve büyük bir fesâd olur.” [694]

“...Biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın şahit olabilir.” [695]

Hadislerden örnekler:

“Çünkü kişi, elinin nerede gecelediğini bilmez.” [696]

“Çünkü şeytan, kişinin burun boşluğunda geceler.” [697] Sonra İşaret ve îmâ yoluyla bildirilenler gelir.

“Lanet ettiren iki şeyden sakının.” [698]

“Makatın bağı gözlerdir; (göz uyudu mu bağ çözülür).” [699] Sonra, fakih sahâbînin beyanı gelir. En sonra da, tahrîcu’l-menât yolu gelir. Tabiî bu, şer’an dikkate alındığı açık olan, ya da benzeri bir meselede benzeri bir maksadın dikkate alındığını açık­ça gösteren bir sonucu doğuracak şekilde olacaktır. Konu, lâf-ı güzâfla olacak iş değildir. Dolayısıyla, miktar ifade eden hüküm­lerde niçin o miktarın belirlendiği, maksadın bulunmaması ya da tearuz halinde ağır basan (ve maksadı gerçekleştirmeye) mani bir halin bulunması sebebiyle umûmî lâfızların niçin tahsisine gidil­diği üzerinde durulmalıdır. [700]



[688] Bkz. Ebû Dâvûd, Savnı, 19; İbn Mâce, Sıyâm, 14.

[689] Hz. Âişe (r.a.), Hz. Ebû Bekir'in kızı ve Rasûlullah'ın eşidir. Rasûlullah (s,a.), onunla hicretten iki sene önce nişanlanmış, Medine'de iken ev­lenmişlerdi. Rasûlullah'ın (s.a.) (Hz. Hatice'den sonra) en çok sevdiği hanımıdır. Rasûlullah'm hanımları arasında en akıllısı o idi. Her konuda kendisinden gelen hadisler bulunmaktadır. İmam Ahmed'in Müsned'inde yer aian hadisleri 253 sayfa tutmaktadır. Rasûlullah'ın (s.a.) ev içerisinde yaptıklarını çoğu kez ondan öğrenmekteyiz. Fıkıhta üstün bir yeri vardı; birçok konuda sahabe kendisine başvururdu. Hicrî 57 yılında vefat etmiştir.

[690] Muvatta, Kıble, 15 (1/198), Buhârî, Ezan, 163 (17210)

[691] Bakara: 2/179.

[692] Bakara: 2/187.

[693] Enfâl: 8/66.

[694] Enfâl: 8/73.

[695] Bakara: 2/282.

[696] Buhârî, Vudû, 26; Müslim, Taharet, 87. Hadis, kişinin uyandığımla eli­ni üç kere yıkamadan kaba daldırmasını yasağının gerekçesini bildir­mektedir.

[697] Buhârî, Bed'u'1-halk, 11; Müslim, Taharet, 23. Hadis, sabah uykudan kalkıldığında kişinin üç defa burnunu sümkürmesi emrinin gerekçesi olarak gelmiştir.(Ç)

[698] Müslim, Taharet, 68. Hadis, yola ve gölgelik yerlere pislemeyi yasakla­maktadır. (Ç)

[699] Ebû Dâvûd, Taharet, 79; İbn Mâce, Taharet, 62; Ahmed, 4/97. Hadis, uyumanın abdesti bozacağını ifade etmektedir. (Ç)

[700] Yani, meselâ zekât nisabının konulması, oranların belirlenmesi bir maksadı gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu konuda belli bir miktarın belirlenmesi, bu amacı gerçekleştireceği içindir. O miktarın altına düşme­si halinde amaç gerçekleşmeyecek olduğundan, o durumda belirli mik­tara bağlı olan hüküm bulunmamaktadır. Umûmî nasslar ve beklenilen maksadın gerçekleşmeyeceği yerlerde onların tahsise gidilmesi durumu da aynıdır. (Ç)