๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Şubat 2011, 15:46:04



Konu Başlığı: İhtiyaçlar ve bunların karşılanması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Şubat 2011, 15:46:04
3- İHTİYAÇLAR VE BUNLARIN KARŞILANMASI (İRTİFAKLAR)


1) İhtiyaçların Karşılanması Yollarının Öğrenilmesi
 
Allah Teâlâ, İnsana İhtiyaçlarını Nasıl Karşılayacağını İlham Etmiştir:
 

Bil ki: İnsan; yeme, içme, cinsî ilişki, güneş ve yağmurdan ko­runma, kışın soğuğa karşı ısınma ve benzeri konularda hemcinsle­riyle hep aynı ihtiyacı duyar. İnsan türünün bütün bireyleri, bu konuda birbiriyle aynıdır. Allah Teâlâ, insan türüne olan özel ina­yetinin bir sonucu olarak, bu ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceği­ni, türe ait özelliklerin bir gereği olmak üzere fıtrî bir ilhamla on­lara öğretmiştir. Hiç kuşkusuz bu konuda -yaratılıştan kusurlu olanlar hariç- türün bütün bireyleri eşit durumdadır. Bu aynen arıya yapılan ilhama benzemektedir. Allah Teâlâ, arıya çiçekler­den nasıl yiyeceğini, sonra aynı türe mensup bireylerle bir araya geleceği bir ev (kovan) edineceğini, sonra arıbeyine nasıl itaat edip onun koyduğu düzene boyun eğeceğini, sonra nasıl bal yapacağını ilham etmiştir. Yine serçeye de ilhamda bulunmuş ve bu yolla ken­disini doyuracak taneleri nasıl toplayacağını, suya nasıl gideceği­ni, kedi ve benzeri hayvanlardan, avcıdan nasıl kaçacağını, ihtiyaç duyduğu şeyi kendisinden engelleyenlerle nasıl savaşacağını, şeh­vet anında erkeğinin dişisiyle nasıl çiftleşeceğini ve beraberce dağ­larda bir yuva edineceklerini, sonra kuluçkaya yatmada nasıl yardımlaşacaklarını, sonra nasıl civciv çıkartıp onu besleyip büyüte­ceklerini öğretmiştir. Aynı şekilde her türe ait, bunun gibi bireylerinin kalplerine ilham edilmiş -o türe ait özelliklerin gereği ola­rak- bir yasa bulunmaktadır.

 

İnsana Yapılan İlham, Diğer Canlılara Yapılan İlhamdan Üstündür:
 

An ve serçe örneğinde olduğu gibi, aynı şekilde insanoğluna da zarurî olan ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceğine dair ilhamda bulunulmuştur. Şu kadar var ki, insan türünün diğer türlerden üstün olması sebebiyle sözü edilen ilhama üç şey daha eklenmiştir.

1. İnsanın bir şeye yönelmesi re’y-i külliden kaynaklanır.


Hayvan, görünür ya da beklenir bir amacı gerçekleştirmek için, açlık, susuzluk, cinsî arzu gibi tabiatından kaynaklanan bir saik sebebiyle harekete geçerken, insan tabiî bir saik olmaksızın, faydalı olacağını düşündüğü bir davranışta bulunabilir. Bu özelli­ğinin bir sonucu olarak insan, şehirde olmasını istediği uygun bir düzenin bulunmasını, huylarının güzelleştirilmesini, nefsinin olgunlaştırılmasını temin edecek ya da kendisini âhiret azabından koruyacak veyahut da kendi mevkiini insanların kabulünü sağla­yacak davranışlara girebilir.

2. İnsan, ihtiyaçlarının tatmini yanında zerafet ve güzellik de arar.

İnsan, diğer türlerden farklı olarak, ihtiyaçlarının giderilmesi yanında güzellik ve zerafet (sanat, estetik zevki) de arar. Hayvan türleri sadece duyulan eksikliğin giderilmesini, ihtiyaçların karşı­lanmasını amaçlar. Oysaki insan, ihtiyaçlarının karşılanması ya­nında gözünün aydın olmasını, nefsinin bir haz almasını da ister. Bunun sonucu olarak da eşin güzelini, yemeğin lezzetlisini, elbise­nin kalitelisini, evin lüksünü arzular.

3. İnsan, ihtiyaçları giderme yollarını kendisi bulur, ya da taklit yoluyla öğrenir.


İnsanı diğer türlerden ayıran üçüncü özelliği ise keşfedici ka­biliyetidir. İnsanlar arasında üstün akıl ve dirayet gücüne sahip kimseler olur. Bunlar ihtiyaçları karşılamak ve dünya nimetlerin­den daha iyi yararlanmak için yeni yeni yollar bulurlar. Onlar ara­sında, bu üstün kabiliyetli insanların duyduğu ihtiyaçları duyan, fakat giderme yollarını bilmeyen kimseler de olur. Bu özellikte olan kimseler, üstün kabiliyetli kimselerin bulmuş olduğu yolları görünce, ya da işitince hemen benimser ve dört elle ona sarılırlar. Çünkü o şeyi icmalî bilgisine [260] uygun bulurlar.

İnsan vardır ki acıkır ve susar, fakat yiyecek ve içecek bir şey bulamaz. Bu yüzden onları buluncaya kadar büyük ızdıraplar çe­ker. Bu ihtiyacını giderebilecek yollar arar, fakat bir türlü bula­maz. Sonra hüner sahibi bir kimse ile karşılaşır. Aynı şeyler onun da başına gelmiştir, fakat o besleyici tahılları keşfetmiş, onun ekil­mesini, sulanmasını, biçilmesini, dövülmesini, savurulmasmı ve ihtiyaç anına kadar saklanmasını öğrenmiştir; keza uzaktaki içme suyunu getirmek için kuyu ve kanal açmasını; testi, kırba, tabak ve benzeri eşyaların yapılmasını icad etmiştir. Bunlardan yarar­lanma yolunu bulmuştur. Yine insan, önceleri tahılları olduğu gibi öğütmeden; sebze ve meyveleri de çiğ olarak yemiş, fakat midesin­de hazmı zor olmuştur. Bu mahzuru ortadan kaldırmanın yolunu aramış, fakat bir çözüm bulamamıştır. Sonra aynı şeylerle karşı karşıya gelen, fakat sahip olduğu üstün yetenek sayesinde pişir­me, kızartma, öğütme ve ekmek yapma işlemlerini keşfetmiş ve böylece bunları ihtiyaçlarının giderilmesinde bir yol olarak kullan­maya başlayan biriyle karşılaşmış ve taklit yoluyla bunları ondan öğrenmiştir. Diğer duyulan bütün ihtiyaçları ve onların gideriliş yollarını bu iki örneğe kıyaslayabiliriz.

Düşünen kimse, insan türünün sözünü ettiğimiz bu özelliği sebebiyle, bir ülkede daha önce bulunmayan ihtiyaç giderme yol ve yöntemlerinin zamanla ortaya çıktığını görür. Bu hal üzere asırlar geçer ve insanlar bu özellikleri gereği yeni yeni buluşlar yaparlar ya da yapılan buluşları kendilerine malederler ve bunun sonucun­da kesp ile teyid edilmiş bulunan ilhama dayalı bilgilerden bir bi­rikim oluşur, insanlar onları benimser, hayatları ve ölümleri bu bi­rikim doğrultusunda cereyan eder.

Kısaca söylemek gerekirse, sözünü ettiğimiz bu üç özellik ile insan türünün tabiatına konulmuş bulunan ilham, nefesin haline benzer; aslı nabzın atması mesabesinde olup zorunludur; fakat nefeslerin derinliği ya da hafifliği konusunda ona ihtiyar da eklen­miştir.

Bu üç özellik bütün insanlarda eşit olarak bulunmaz. Çünkü insanlar farklı tabiatlara sahiptirler ve sözü edilen, re’y-i külliye katılmayı, güzellik ve zerafet tutkusunu, ihtiyaçları karşılama yol­larının bulunması ve bunların taklit yoluyla elde edilmesini gerektiren akıllarda farklı farklıdırlar. Ayrıca bu gibi konulara herkesin aynı oranda ayıracakları vakitleri yoktur. Bu ve benzeri sebepler dolayısıyla irtifakların iki düzeyi (had) bulunmaktadır: