๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Ocak 2011, 15:31:04



Konu Başlığı: İhsan
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Ocak 2011, 15:31:04
İHSAN


Şâri Teâtâ'nın Yükümlü Kıldığı Ameller:
 

Bil ki: Sâri' Teâlâ'nın vacip ya da haram kılarak yükümlü kıl­mış olduğu öncelikli ameller, hey'ât-ı nefsâniyyeden kaynaklanan fiillerdir. Bunlar, âhirette nefislerin leh ya da aleyhlerine olur, ne­fislerin karakterim açıklar. Bu fiiller, hey'ât-ı nefsâniyyenin kalıp­ları ve dışa vurmuş şekilleridir.

Bu amellerin ele alınıp incelenmesi iki yönden olur:

i. Bütün insanlara yönelik bir yükümlülük kılınması açısın­dan ele alınır. Bu açıdan ele alındığında yapılacak esas şey, sözü edilen hey'ât-ı nefsâniyyeye mazinne (mahal) teşkil edecek amelle­rin seçilmesi, gecesi gündüzü gibi aydın olan açık yolun tutulması­dır. Öyle ki herkes bu yolla sorumlu tutulacak ve hiçbir kimse bundan sıyrılmaya ya da mazeret ileri sürmeye imkân bulamaya­caktır. Bu tür yükümlülüklerde mutlaka orta yolun tutulması, açık ve munzabıt olan şeylerin ölçü alınması gerekecektir.

ii.Nefislerin olgunlaştırılması ve onların bu yolla hey'ât-ı nefsâniyyeden matlup olanlarına ulaştırılması açısından ele alınır. Bu açıdan bakıldığında yapılacak esas iş, sözü edilen hey'ât-ı nefsâniyyenin bilinmesi, onlara ulaştıracak amellerin tanınması­dır. Bunların binası, vicdan üzere ve işi, işin sahibine havale et­mek yoluyla olacaktır.

Hey'ât-ı nefsâniyyeden sadır olan ameller üzerinde, birinci açıdan duran ilim, "ilmu'ş-şerâi'" (seriatiar/şer'î hükümler ilmi), ikinci açıdan duran ilim ise "ilmu'1-ihs ânadır. [743]

 
Ilm-İ İhsan İki Şeye Muhtaçtır:
 

İhsan bahisleri üzerinde duran kimse, iki şeye muhtaçtır:

i. Amellere, hey'ât-ı nefsâniyyeye götürmesi açısından bak­mak. Çünkü amel, belki riya ve şöhret için, yahut âdet gereği ya­pılmış olabilir, yahut içine kendini beğenme, başa kakma ve eza verme gibi unsurlar karışabilir. Bu durumda amel, kendisinden amaçlanan şeye ulaştırmaz. Bazen amel, nefsin, ihsan mertebesin­deki kimselere yaraşır şekilde uyarılmasını sağlayacak bir biçimde işlenmemiş olabilir. Bununla birlikte, aynı şeyle daha başka nefis­ler uyarılmış olabilir. Meselâ aslında arınmış biri olmadığı halde aslî farzlarla yetinip, onların üzerine nicelik ya da nitelik bakımın­dan herhangi bir nafile ibadet ilavesinde bulunmayan kimsenin durumu böyledir.

ii. Bizzat sözü edilen hey'ât-ı nefsâniyye üzerinde durmak ve onları gereği şekilde tanımak. Böylece, amelleri yaparken, ondan ne kastedildiği bilincinde olmak. Bu durumda olan kimse, kendi nefsinin doktoru olur ve onu, doktorun bedene baktığı gibi idare eder. Zira, âlet ve edevatın neye yaradığını bilmeyen kimseler, on­ları kullandıkları zaman bilinçsiz olacaklarından, aşağı yukarı önünü görmeyen devenin yürüyüşü gibi, ya da gecenin köründe odun toplayanın durumu gibi bir hale düşerler. [744]



[743] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/209.

[744] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/209-210.