Konu Başlığı: Hadlerde şefaatçilik Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:22:25 Hadlerde Şefaatçilik: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah sizden Öncekileri ancak şunun için helak etmiştir ki, onlar aralarından şerefli biri hırsızlık ederse onu bırakırlar; zayıf olan çalarsa üzerine haddi tatbik ederlerdi. Hiç şüphe yok ki ben -Allah'a yemin ederim ki- Muhammed'in kızı Fâtıma hırsızlık etse mutlaka elini keserdim.[321] "Her kim ki, Allah'ın hadlerinden birinin uygulanmaması için şefaatçilik ederse, o Allah'ın emrine muhalefet etmiştir. [322] Rasûlullah (s.a.), soylu ve şerefli kimselerin mevkilerinin ko-runageldiğini, onlara karşı müsamaha gösterildiğini, onların müdafaa edildiğini, bir sıkıntıya düşmeleri halinde hemen tavassut-çuların harekete geçtiğini... bunun ta eskiden beri bütün insanlar arasında geçerli bir gelenek olduğunu bildiği için konu üzerinde özel olarak durmuş ve işin önemine dikkat çekmiştir. Çünkü hadlerin uygulanması gibi bir konuda şefaatçilik, müsamahacılık, hadlerin meşru kılımşındaki amacı ortadan kaldırır. [323] Had Cezası Uygulanan Kimselere Lanet Edilmemesi: Rasûlullah (s.a.), had cezası uygulanan kimselere lanet ve hakaret edilmesini yasaklamıştır. Çünkü bu, insanların haddi ikâmeden kaçınmalarına sebep olur. Hem had, keffârettir. Bir şey, keffâret yoluyla telafi edildiği zaman sanki hiç olmamış gibi olur. Rasûlullah'm (s.a.), "Canımı elinde bulundurana yemin ederim ki, şüphesiz o, cennet ırmaklarına dalar bir haldedir."hadisi bu manayı ifade etmektedir. [324] İrtidat: Dinden Dönme: Yukarıda anlatılan hadlere caydırıcı iki müeyyide daha eklenmektedir. Bunlar: i. Dine saygının korunması amacına yönelik olan irtidat cezası ile, ii. Devlet başkanına başkaldırma cezasıdır. Birinci cezanın dayanağı Rasûlullah'm (s.a.), "Kim dinini değiştirirse, onu Öldürün![325] hadisidir. İslâm dininden çıkan kimseye karşı güçlü bir cezanın bulunması gerekir; aksi takdirde dine saygısızlık kapısı açılmış olur. Allah'ın hoşnutluk ve rızası, semavî dinin, insanlığın ayrılmaz fıtrî bir parçası haline getirilmesinde tecellî etmektedir. Riddet yani dinden çıkma, yaratıcıyı ya da peygamberi inkâra delâlet eden, yahut peygamberi yalanlayan bir söz ile, ya da din ile açık bir istihza manası taşıyan bir fiille sabit olur. Keza dinin zarurî esaslarından birinin inkârı da riddet sayılır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Eğer (...) dininize ta'nda bulunurlarsa, küfrün önderlerine karşı sauaşın! [326] Yahudi bir kadın, Rasûlullah'a (s.a.) küfreder, ona hakarette bulunurdu. Adamın biri onu boğarak öldürdü. Rasûlullah (s.a.), kadının kanını heder kıldı. [327] Çünkü bir zimmî, müslümanların dinine hakaret etmekle, onlara küfürle ve açıkça eza vermekle zimmîliğini kaybeder. [328] [321] Buharı, Hudûd, 12; Müslim, Hudûd, 9; Ebû Dâvûd, Hudûd, 4. [322] Ebû Dâvûd, Akdıye, 14. [323] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/522. [324] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/522-523. [325] Buhârî, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, Hudûd, 1. [326] Tevbe9/12. [327] Ebû Dâvûd, Hudûd, 2. [328] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/523. |