๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 23:17:20



Konu Başlığı: Hadislerin değerlendirilmesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 23:17:20
Hadislerin Değerlendirilmesi:

 

Bil ki: Genelde insan, daha önce anlatıldığı gibi fıtrat üzere doğar. Ne var ki, hiç bir amel işlemeden laneti haketmiş bir şekil­de yaratıldığı da olur. Hızır’ın [893] (s.a.) kâfir damgalı çocuğu öldür­mesi böyledir.

“Onlar babalarındandır.” hadisine gelince, bu dünyevî hükümlerle ilgili olmalıdır.

Tabiat kanunlarının (nevâmîs) açıklanmaması (haklarında tevakkuf edilmesi), onlar hakkında bilgi bulunmadığından değil­dir, aksine bu, açık bir belirti (mazinne) bulunmadığından hü­kümlerin munzabıt olmayacağından yahut beyanına ihtiyaç du­yulmadığından veyahut da, muhatapların anlayamayacağı bir sır­rın bulunmasından olabilir.

 

Allah, Maslahata En Uygun Olanı Yaratır:
 

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur:

“Terazi O’nun elindedir; indirir, kaldırır.” [894]

Derim ki: Bu, tedbir-i ilâhîye bir işarettir. Zira tedbir-i ilâhînin esasını, maslahata en uygun olanın tercih edilmesi oluştu­rur. Herhangi bir hadisede farklı sonuçlar doğuracak sebepler karşı karşıya geldiği zaman Allah Teâlâ, mutlaka o şey hakkında ada­letin gereği ne ise ona hükmeder.

“O, her an bir şanda (yaratmada)dır.” [895] Ayetinde ifade edilen mana da budur.

Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur:

“Âdem oğullarının tümünün kalpleri, Rahman’ın parmakla­rından iki parmağın arasındadır.” [896]

“Kalp, çöl ortasındaki bir tüye benzer; rüzgar onun altını üs­tüne, üstünü altına çevirir.” [897]

 

Kulların Fiilleri İhtiyarîdir:
 

Derim ki: Kulların fiilleri ihtiyarîdir; ancak bu ihtiyarda on­ların bir seçimi bulunmamaktadır. Bu, bir taşı atmak isteyen bir adamın durumuna benzer. Eğer bu adam kadir ve hikmet sahibi olsaydı, taşta hareket ihtiyarını da halk ederdi.

Burada şöyle bir itiraz ileri sürülemez: Mademki fiiller Al­lah’ın yaratmasıyladır, ihtiyar da aynı şekilde O’nun eseridir. O zaman sorumluluk ve ceza neyin nesi? Çünkü bu durumda ceza, sonuç itibariyle, Allah Teâlâ’nın fiillerinin birbiri üzerine terettü­bü manasına gelmektedir. Şöyle ki Allah Teâlâ, kulda şu hali ya­ratmış, bu, yüce hikmeti gereği nimet ya da azap gibi bir başka halin yaratılmasını gerektirmiştir. Meselâ suda hararet yaratın­ca, bu durum, suya hava (buhar) şekli vermesini gerektirir.

Cezada ihtiyar ve kulun kesbinin mevcudiyeti bizzat değil sa­dece araz yoluyla şart koşulur. Çünkü nefs-i natıka, kesb yönün­den kendisine istinad etmeyen, aksine bir başkasına istinad eden amellerin rengini kabul etmez, kendi ihtiyar ve kasdına dayanma­yan amelleri de kabul etmez.

Kulun, nefs-i natıkasının rengim kabul etmediği ameller yü­zünden cezalandırılması Allah Teâlâ’nın yüce hikmetiyle bağdaş­maz. Bu durumda müstakil olmayan bu ihtiyar, eğer amelin ren­gini kabul için tashih edici rol oynuyorsa; müstakil olmayan kesb ise, bir başkası değil de sonraki halin sırf ona mahsus olarak yara­tılmasını elverişli hale getİrebiliyorsa, bu durumda şartlık konu­sunda yeterli olurlar.

Bu, sahabe ve tabiîn sözlerinden çıkarılmış çok değerli bir tahkiktir; dolayısıyla iyi kavramaya çalış!


 
[893] Buhârî, Tefsîru sûre 11/2; Tevhîd, 19; İbn Mâce, Mukaddime, 13.

[894] Kur'ân'da Mûsâ (s.a.) ile hikayesi anlatılan sâlih bir kuldur.

[895] Rahman: 55/29.

[896] Ahmed, 6/251.

[897] Bkz. İbn Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed, 4/408.