Konu Başlığı: Günahların mertebeleri Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Şubat 2011, 18:05:07 14) Günahların Mertebeleri Nasıl ki hayvanı gücün melekî güce boyun eğmesi haline ait ameller varsa -ki bunlar, o halin kalıpları, mahalleri ve ona ulaştırıcı yollar oluyordu- aynı şekilde melekî gücün, hayvani güce teslim olması haline ait fiiller, mahaller ve o hale ulaştırıcı davranış biçimleri de vardır. Bunlara “günahlar” denilir ve çeşitli mertebelerde olurlar: 1. Birinci Derece: Kemâl Yolunu Tıkayan Günahlar: Birinci derecede bulunan günahlar, insan için ulaşması istenilen kemâl yolunu tamamen tıkayan günahlardır. Bunlar genel olarak iki türden oluşur: a) Mebde’e yönelik günahlar: Kişinin bir Rabbi olduğunu bilmemesi veya Rabbini yaratıklara ait özelliklerle muttasıf bilmesi veyahut da yaratıklarda Allah Teâlâ’ya ait özelliklerden bir şey bulunduğuna inanması; teşbihte bulunması, şirk koşması böyledir. Nefis, beşerüstü soyutlanma haline, bütün âlemi kuşatan tedbir-i ilâhîye gözünü dikmedikçe asla yükselip kudsiyet kazanamaz. Nefis, bu inançlardan yoksun kalınca, tamamen kendisiyle ya da kendisi gibi biriyle meşgul olmaya devam eder ve bunun sonucunda bilinmezlik (ilâhî esrar) perdesini iğne ucu kadar da olsa aralamaya çalışmaz. İnsan için, bunun kadar büyük bir musibet daha tasavvur olunamaz. b) Meâda yönelik günahlar: Kişinin, bu cismanî hayatın dışında nefse ait ikinci bir hayatın olmadığına, talep etmesi gereken bir kemâl halinin bulunmadığına inanmasıdır. Nefis, bu inanca sahip olunca, artık kemâl mertebesine ulaşmak için en ufak bir gayret göstermez. Bedenî kemâl halinin dışında başka bir kemâl halinin olduğunu söylemek, çoğunluk insanlar için ancak, içinde bulunulan hale tamamen zıd bir halin tasavvuruyla mümkün olabilir. Eğer bu olmazsa, o zaman akıl yoluyla kavranılan kemâl haliyle duyularla kavranılan kemâl hali karşı karşıya gelir ve kişi, duyularla kavranılan kemâl haline meyleder; akılla kavranılabilen hali ise ihmal eder. İşte bundan dolayı onun için bir mahal (mazinne) tayin edilmiştir ki bu da, Allah Teâlâ’ya kavuşulacağına ve âhiret gününe iman etmektir. Bu manayı ifade etmek üzere Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Fakat âhirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkarcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.” [388] Kısaca, insan bu tür günahlar içerisinde bulunur, o hal üzere de ölür ve hayvanı özelliği böylece yok olursa, üzerine her yönden nefret yağar ve hiçbir şekilde kurtuluş için çıkar bir yol bulamaz. 2. İkinci Derece: Kemâl Haline Ulaştıracak Önlemlere Karşı Direnme: Bilindiği gibi Allah Teâlâ, insanların kemâl mertebesine ulaşabilmesi için peygamberler göndermiş, onlar aracılığıyla şeriatlar koymuştur. Mele-i a’lâ sakinleri de bütün himmetlerini bunlar üzerinde toplamışlardır. İşte insanın, hayvanı kibri ile böbürlenerek bunlara karşı tavır alması, onları inkâr etmesi ve düşmanlığa kalkışması bu tür günahları teşkil eder. Kişi bu hal üzere öldüğü zaman, Mele-i a’lâ sâkinlerinin himmetleri onu her tarafından nefretle kuşatır, ezâ ve işkence verir, işlemiş olduğu günahlar kendisini çepe çevre sarar ve asla o halden bir çıkış yolu bulamaz. İnsanın kendisinden beklenen kemâl haline ulaşamayışı veya bir anlam ifade etmeyen bir hale ulaşması yüzünden bu işkence hali hep devam eder. Günahların bu mertebesi, bütün şeriatlarda, kişiyi mensup olduğu peygamberin milleti olmaktan dışarı çıkarır. 3. Kurtuluşa Ulaştırıcı Şeyleri Terketmek, Laneti Gerektirici Şeyleri İşlemek: Üçüncü mertebe, kişinin kendisini kurtarıcı şeyleri terketmesi ve Hazîre-i kuds’te (ez-Zikir) laneti gerektirici kabul edilen şeyleri işlemesidir. Bu fiiller, genelde yeryüzünü fesada verici özellik taşırlar ve nefsi terbiye edici ve olgunlaştıncı olmaktan uzak olurlar. Bu mertebeden olan günahların bazısını şöyle sıralayabiliriz: a) Kişinin teslimiyet kazandırıcı veya Allah katında dikkate alınacak olan ve nefislere göre de değişiklik arzeden bir sonucu hazırlayıcı şer’î hükümleri işlememesi. Hayvanı güce esir bir halde bulunan zayıf nefisler, bu tür şer’î mükellefiyetleri işlemeye herkesten daha çok muhtaçtırlar. Hayvani yönü daha güçlü ve katı olan ümmetler, ağır hükümlere diğer ümmetlerden daha muhtaçtırlar. b) Haksız yere adam öldürmek gibi büyük lanet gerektirici saldırgan fiiller. c) (Zina gibi) şehevî fiiller. d) Kumar ve ribâ gibi zararlı kazanç yolları. Sözü edilen bu fiillerden her birinin, -daha önce zikrettiğimiz üzere- takip edilmesi gerekli yolun hilafına bir davranış olması hasebiyle, nefis üzerinde açtığı derin bir yara vardır. Bunlar sebebiyle Mele-i a’lâ’dan bir lanet iner ve kişiyi dört bir yanından kuşatır. Bu iki şey bir araya geldiğinde de azap hasıl olur. Bu mertebeden olan günahlara, “kebâir” (büyük günahlar) denilmektedir ki, Hazîre-i kuds’te bunların haramliğı ve işleyenlerin lanete duçar olacakları kararlaştırılmış olmaktadır. Peygamberler öteden beri, orada kararlaştırılan hükümlere tercüman olagelmişlerdir. O hükümlerin büyük çoğunluğu, bütün şeriatlarda müşterek bulunmaktadır. [389] [388] Nahl: 16/22. [389] Yani kebîre denilen büyük günahlar, hemen hemen tüm şeriatlarda yasaklanılan fiillerden olmuştur. Çünkü bunlar, şeriatların özünü teşkil eden hükümlerden sayılır. Bilindiği üzere şeriatların özünde değişiklik bulunmamaktadır. (Ç) |