๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 22 Ocak 2011, 15:33:43



Konu Başlığı: Ferâiz miras hukuku
Gönderen: Sümeyye üzerinde 22 Ocak 2011, 15:33:43
FERÂİZ: MİRAS HUKUKU

 

Bil ki: Hikmet, aynı mahallede yaşayan insanlar arasında yardımlaşmanın, dayanışmanın bir usul olmasını; her bir ferdin, diğerinin zarar ve yararını, kendi zarar ve yararı gibi görmesini gerektirir. Bunun gerçekleştirilmesi İse ancak cibillî olan ve sonra­dan peydahlanan sebeplerle teyit edilen bir şeyle olabilir. Ayrıca bunun bütün insanlık tarihinde tevarüs olunan bir yol olduğunu vurgulamak da gerekir.

Cibillî unsur, baba ile oğul arasında bulunan yakınlık, kar­deşlik ve diğer sevgi bağlarıdır.

Sonradan peydahlanan sebepler; kaynaşma, ziyaret, hedıye-leşme ve yardımlaşmadır. Bunlardan her biri, kişilerin birbirileri-ni sevmesini sağlar. Kötü ve zor durumlarda birbirlerine yardım etme ve dayanışma içinde olmaya iter.

Bunun tevarüs olunagelen bir yol olduğuna gelince, tarih bo­yunca bütün şeriatlar, sılayırahmin vacip olduğunu beyan etmiş ve bu konuda ihmal gösterenleri kınamıştır.

Sonra insanlardan bir kısım, sakat fikirler peşine düşer ve akrabalık ilişkilerini gerektiği şekilde gözetmez, bunun gerekli bir görev olduğunu düşünmez. Bu durum, sılayırahimle ilgili bazı gö­revlerin gönüllü olsalar da olmasalar da insanlara vacip kılın­masını, onların isteklerine bırakılmamasını gerektirir. Bunlar hastanın gerekli hizmetlerinin görülmesi, esirlerin kurtarılması, âkile olarak diyet ödemesine katıhnması, sahip olduğu yakın akra­badan olan kölelerin âzâd edilmesi vb. gibi hükümlerdir.

Bu konuda önemli bir hak, kişinin ölüm haline girmesiyle ar­tık müstağni hale geldiği mal varlığının durumuyla ilgilidir. Bu durumda, malının ev halkı arasında yardımlaşmayı gerektirici şe­kilde faydalı bir yolda harcanması ya da malının kendisinden son­ra akrabalarına sarfedilmesi gerekir. [1319]

 
Ölünün Mallarına En Lâyık Olan, Yakınlarıdır:
 

Bil ki: Ferâiz konusunda ilke şudur: Arap-Acem bütün insan­lar, Ölünün mallan üzerinde en çok hak sahibi olanların, onun ak­raba ve yakınları olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak bundan sonrasında aralarında ihtilâf söz konusu olmuştur.

Cahiliye döneminde insanlar, sadece erkekleri mirasçı kılar­lar, kadınlara ise mirastan bir pay vermezlerdi. Çünkü kabilenin işlerini onlar düzene koyarlar, güvenliğini onlar sağlarlardı. Bu durumda, bir bedel ödenmeden intikâl eden miras mallarına erkekler daha lâyıktı. [1320]

 
Mirasla İlgili İlk Düzenlemeler;
 

Rasûlullah'a (s.a.) miras konusuyla ilgili olarak inen ilk dü­zenlemeler, herhangi bir tayin ve sınırlama olmaksızın, akrabala­ra vasiyette bulunmanın vacipliği idi.

İnsanların durumları farklı farklıdır. Kimi vardır ki, iki kar­deşinden sadece biri kendisine yardım eder; diğeri etmez. Kimi vardır kendisine babası yardım eder... Bu kıyasa göre maslahat, işin insanların kendi takdirlerine bırakılmasını gerektiriyordu. Herkes, kendi görüşünce, kendi yararına olacak düzenlemelere gi­decekti. Sonra şayet vasiyet eden tarafından bir zulüm ya da hak­sızlık yapıldığı ortaya çıkarsa, kadılar devreye girerek bu zulüm ve haksızlığı giderebilecek, vasiyetini değiştirip, düzelteceklerdi.

Hüküm, bir müddet bu minval üzere devam etti. [1321]

 
Miras Âyetinin İnmesi:   
 

Sonra İslâm evrensel bir yapı kazanıp hilâfet-i kübrâ ile igili hükümler inmeye başlayıp, yeryüzünün doğusu ve batısı Rasûlul-lah'ın (s.a.) hükmü altına girince, peygamberlik nurları dünyanın dört bir yanına yayılınca maslahat; bu işi ne ölenlerin insafına, ne de arkalarından kadıların takdirine bırakmanın doğru olmayaca­ğını ortaya koydu. Aksine hükmün, Allah Teâlâ'nın ilm-i ezelîsinde bildiği, Arap-Acem bütün insanların tabiî bir şeymiş gibi kabul ettikleri galip telakkilerine bağlanması gerekiyordu. Tabiî bu konuda da muhalif düşünenler olabilirdi; ancak onların muha­lefeti, genel yaratılış kurallarının aksine doğuştan kulaksız, bu-runsuz olarak yavrulayan hayvanlar gibi şâz ve nadir bir haldir ve dikkate alınmaz.

Allah Teâlâ, bu manayı şu âyette ifade buyurmuştur:

"Onlardan hangisinin size fayda bakımından daha yakın ol­duğunu siz bilemezsiniz.[1322]




[1319] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/365-366.

[1320] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/366.

[1321] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/366.

[1322] Nisa 4/11.

Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/366-367.