Konu Başlığı: Farzların rükünlerin ve âdabın belirlenmesi Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Şubat 2011, 18:02:50 7) Farzların, Rükünlerin Ve Âdabın Belirlenmesini Gerektiren Maslahatlar Bil ki: Ümmet siyaseti, her taat için en üst ve en alt olmak üzere iki sınır konulmasını gerektirir. En üst sınır, maksadı en iyi şekilde gerçekleştirecek olan düzeydir. En alt sınır ise, kısmen de olsa maksadı gerçekleştiren ve daha aşağıda olanın ise artık dikkate alınmadığı bir düzeydir. Şöyle ki: Şâri’ Teâlâ’nın insanlardan bir şey istemesi ve sonra o şeyin parçalarını, suretini, istenilen miktarı belirlememesi, şeriatın ruhuna ters düşer. Herkesin, âdâb ve tamamlayıcı unsurlarla bağlayıcı olarak yükümlü tutulmalarına da imkân yoktur. Çünkü bu, iş-güç sahipleri için muhal ya da çok zor bir yükümlülük olur. Ümmet siyaseti, aşırılıklar üzerine değil, orta yol (itidal) esası üzerine kurulur. En alt düzeyle yetinerek en üst seviyenin ihmaline de imkân yoktur; çünkü en üst düzeyde kulluk icrasında bulunmak, dinde öncü olanların meşrebi, ihlâs sahiplerinin arzusudur. Böyle bir şeyi ihmal etmek, Allah Teâlâ’nın lütuf ve keremine uygun düşmez. Şu halde mutlaka en alt düzeyin beyan edilmesi ve herkese yönelik sorumluluğun bununla olduğunu belirlemesi, bunun ötesinde olan üst düzeyi de belirlemesi ve fakat bağlayıcı olmaksızın mendup kılması gerekecektir. Herkesi Yükümlü Tuttuğu Kısım Çeşitli Türlere Ayrılır: a) Miktar olarak belirlenmiş taatler: Beş vakit namaz, Ramazan orucu gibi. b) Taatlerin cüz’leri olan ve onlarsız dikkate alınmayan şeyler: Namaza nisbetle iftitah (başlangıç) tekbirinin alınması, Fatiha sûresinin okunması gibi. Bunlara “rükün” adı verilir. c) İstenilen şeyin bir parçası olmayan, onun mahiyeti haricinde bulunan, fakat onsuz sahih kabul edilmeyen şeyler. Bunlara da, “şart” denilir, Namaza nisbetle abdestli olmak gibi. Bir Şeyin Rükün Kılınması, Bir Sebebe Dayanır: Bil ki: Bir şeyin rükün kılınması, bazen doğal olarak öyle olması gerektiği için olur, bazen de sonradan ortaya çıkan bir sebebe mebnî olur. Birincisi: Söz konusu taat, ancak o şey sayesinde var olur ve bir fayda sağlar. Namaza nisbetle, rükû ve secde; oruca nisbetle, yeme, içme ve cinsî ilişkiden el çekme gibi. Yahut rükün mübhem ve gizli bulunan bir şeyi munzabıt hale getirmek için olur. Tekbir gibi. Zira bu, niyete açıklık kazandırmak ve bulundurulmasını sağlamak için gereklidir. Fatiha, okunacak duayı belirli kılar; se’âm, namazdan çıkmayı vakara ve tazime ters düşmeyen bir fiille sağlayarak munzabıt hale getirir. İkincisi: Başka bir sebep dolayısıyla vacip olur. Bu özellikte olan şey de namaz için bir rükün kılınır. Çünkü onu tamamlamakta ve ondan beklenen amacın tam olarak gerçekleşmesini sağlamaktadır. Bu durumda onun, mutlaka uyulması gereken bir kural şekline sokulması son derece güzel olacaktır. Bazı mezheplere göre zamm-ı sûrenin [463] rükünlüğü böyledir. Çünkü Kur’ân, Allah’ın nişanelerindendir. Dolayısıyla ona saygı gösterilmesi ve hiçbir şekilde ihmal edilmemesi gerekir. Hal böyle olunca en güçlü olan, en sık işlenen ve teklifçe en kapsamlı olan bir ibadette onu okumayı emretmek kadar güzel bir şey olmayacaktır. Bazen birbirine karışan iki şeyin arasını ayırmak, ya da bir şeyin mukaddimesi olanla, müstakil varlığı olan iki şey arasını tefrik etmek bir şeyin bulunmasına bağlı olur ve o şey rükün kılınır; yerine getirilmesi emrolunur. Rükû ile secde arasında doğrulmak gibi. Bu sayede, secdenin mukaddimesi olan eğilmek ile baş ile saygı demek olan rükû arası ayrılmış olur. Nikâh akdinde îcâb, kabul, şahitlerin ve velinin hazır bulunması, kadının rızasının olması gibi- Çünkü zina ile nikâhın arasını ancak bu sayede ayırabiliriz. Bazı rükünlerin, her iki gerekçeye de uymaları mümkündür. [463] Namazda Fatiha sûresini okuduktan sonra belli bir miktar Kur'ân okumak. (Ç) |