Konu Başlığı: Eşyanın özellikleri kendisinden ayrılmaz Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Şubat 2011, 14:43:30 Eşyanın Özellikleri Kendisinden Ayrılmaz: Sünnetullah, eşya için kılınan özelliklerin ondan ayrılmaması şeklinde cereyan etmektedir ve o şeyin ferdlerini diğerlerinden ayırıcı ve ihtimalleri giderici hususlar, o özelliklerle mahsus olmaktadır. Aynı şekilde türlerin ayırıcı özellikleri, cinslerinin özelliklerine mahsus olmak zorundadır. Umûm ve husûslukta birbiri üzerine tertip edilmiş bulunan bu isimlerin manaları, cisim, büyüme gösteren bitki, hayvan ve insan gibi bir tertip ifade etmektedir. Ferd, dış görünüşte (başka cins ve türler içerisinde) birbirine girmiş ve içice gibi bir görünüm arzetmektedir. Ancak sonra akıl, aralarındaki farkı kavramakta ve her özelliği, o özelliğin kendisine ait olduğu şeye nisbet etmektedir. Rasûlullah (s.a.) eşyadan birçoğunun özelliğini açıklamış ve onların verecekleri sonuçları belirtmiştir. Meselâ şunları örnek olarak hatırlayabiliriz: “Paluza, hastanın kalbini rahatlatır.” [124] “Çörek otu, ölüm hariç her derde devadır.” [125] Deve sidiği ve sütü hakkında: “İshal olanlar için şifâdır.”[126] Boğumluca (şübrüm) hakkında: “(İshal için iyi gelen) sıcak (mizaçlı bir ilaç)tır.” [127] Varlık (Elementler) Âleminin Tedbiri: Üçüncüsü, varlık âleminin (âlem-i mevâlîd) tedbiridir. Bu esasen, âlemde meydana gelen hadiselerin, Yüce Allah’ın hikmetinin gerektirdiği nizama uygun, cömertliğinin gereği olan maslahata ulaştırıcı tarzda yürütülmesi demektir. Meselâ buluttan yağmur indirir, onunla yeryüzünün bitkilerini bitirir. Ondan insanlar ve hayvanlar yer. Böylece yağmur belli bir zamana kadar onların hayatları için bir sebep olur. Hz. İbrahim ateşe atıldığı zaman, Allah Teâlâ onun diri kalması için ateşi güllük gülistanlığa çevirmiştir. Hz. Eyyûb hastalanmış ve bedenini dert kaplamıştı. Allah Teâlâ, şifasını içeren bir pınar çıkarmıştı. Keza Allah Teâlâ yeryüzü sakinlerine bakmış ve orada yaşayan Arap olan olmayan herkese gazap etmişti. Bunun üzerine Peygamberine (s.a.), onları uyarması ve onlarla mücadele etmesi için vahiyde bulunmuş, böylece dilediği kimselerin karanlıklardan aydınlığa çıkmasını amaçlamıştı. Varlık Âlemine Konulan Kuvvet: Bunu şöyle izah edebiliriz: Varlık âlemine konulan ve ayrılmaz özellik arzeden kuvvetler birbiri ile karşı karşıya gelip, çatışır hale gelince, Allah Teâlâ’nın yüce hikmeti çeşitli aşamaların meydana gelmesini gerektirdi; bunlardan bir kısmı cevher bir kısmı ise arazdır. Arazlar, canlılar tarafından ortaya konulan fiiller, iradeler ya da daha başka şeylerdir. Bu aşamalar, sebebinin gerektirdiği şeyin sudur etmemesi veya sebebinin gerektirdiği şeyin zıddı-nın sudur etmesi manasında bir şer içermezler. Bir şey, o şeyin varlığını gerektiren sebebi itibarıyla ele alındığı zaman kesinlikle güzel olur. Meselâ kesmek, demir cevherinin gerektirdiği bir şey olması hasebiyle -bir insanın bünyesini ortadan kaldırmış olması açısından ele alındığında her ne kadar kötü ise de- güzeldir. Ancak, ondan başka bir şeyin meydana gelmesi, sonuçları itibarıyla maslahata daha uygun olacağı ya da sonuçları güzel olan başka bir şeyin meydana gelmemesi noktasından bakıldığı zaman da o şeyde kötülük vardır. Allah Teâlâ’nın hikmeti, varlık alemindeki kuvvetlerde kabz, bast ve ilham yollu tasarrufları gerekli kılmıştır: Meselâ bir kötülüğün sebepleri tam olarak bulunduğu zaman, Allah Teâlâ’nın kullarına olan rahmeti, onları kuşatan lütuf ve keremi, her şeyi saran güç ve kudreti, her şeyi ihata eden ilmi, o kuvvetlerde ve onları taşıyan durumlarda kabz, bast, ihale ve ilham yoluyla tasarrufta bulunmasını ve o şeyin böylece istenilen bir sonucu doğurmasını gerektirir. Kabz (tutma): Kabz haline örnek hadiste gelen şu durumdur: Deccâl, mü’min kulu ikinci defasında öldürmek ister; fakat Allah Teâlâ ona bu imkânı -öldürmeye iten sebebin bulunmasına, gerekli araçların mevcudiyetine rağmen- vermez. Bast (açma): Bast haline misal, Allah Teâlâ’nın Hz. Eyyûb’a ayağını yere vurması sonucunda -normalde ayağı yere vurma, pınar çıkarıcı bir hareket olmamakla birlikte- bir pınar fişkırtmasıdır. Kullarından bazı ihlâs sahibi kimseleri cihad esnasında aklın o beden için hatta onun birçok katı için asla tasavvur edemeyeceği şeylere kadir kılması da bu hale örnektir.[128] İhale (çevirme): Buna Örnek de, Hz. İbrahim için ateşin latif bir havaya çevrilmesidir. İlhanı: Bunun da Örneği, Mûsâ-Hızır kıssasında anlatıldığı üzere, Hızır’ın gemiyi yaralaması, duvarı doğrultması ve çocuğu öldürmesidir. Peygamberlere kitapların ve şeriatların indirilmesi de böyledir. İlham, bazen sıkıntı içinde olan (denenen) kimseye gelir, bazen de onun için bir başkasına gelir. Yüce Kur’ân, tedbirin türlerini ziyadesiyle anlatmıştır. [124] Buhârî, Tıbb, 8. [125] Buhârî, Tıbb, 7. [126] Ahmed, 1/293. [127] Tirmizî, Tıbb, 30. [128] Hayber kalesinde Hz. Ali'nin gösterdiği fevkalâdelikler gibi. |