Konu Başlığı: Ehli Rey Gönderen: Sümeyye üzerinde 04 Şubat 2011, 14:30:25 Ehl-i Re’y. 1. Bunlar (meydana gelsin gelmesin) meselelere dalmaktan çekinmemişler, fetva vermekten geri durmamışlar ve dinin, ancak fıkıh üzerine kurulabileceğini söylemişlerdir. 2. Buna karşılık Rasûlullah’ın (s.a.) hadislerini rivayet etmekten çekinmişler, hele sözün ona isnadından korku duymuşlardır. Hatta Şa’bî, “Hadisin, Rasûlullah’ın (s.a.) berisinde birine nisbet edilmesi bize daha sevimlidir. Şayet onda bir ziyade ya da noksanlık olsa, bu Rasûlullah’ın (s.a.) berisindeki üzerinde kalacak; Rasûlullah’a (s.a.) nisbet edilmemiş olacaktır.” demiştir. İbrahim, kendisine başka hadis bilmez misin diyen birine: “Evet, ama ‘Abdullah böyle dedi’, ‘Alkame şöyle dedi’ demek, bana daha sevimli geliyor.” diye cevap vermiştir. İbn Mes’ûd, Rasûlullah’tan (s.a.) bir hadis rivayet edeceği zaman yüzünün rengi değişir ve: “İşte böyle, ya da buna benzer bir şey buyurdu.” derdi. Hz. Ömer, Ensâr’dan bir grubu Kûfe’ye gönderdiğinde, onlara şöyle demişti: “Siz, Kûfe’ye, Kur’ân okuyup ağlayan bir topluma varacaksınız. Onlar, “Muhammed’in ashabı geldi, Muhammed’in ashabı geldi!” diyerek size büyük teveccüh gösterecekler ve size gelerek hadis soracaklar. Siz, mümkün mertebe Rasûlullah’tan (s.a.) az hadis rivayetinde bulunun!” İbn Avn da şöyle demiştir: “Şa’bî, kendisine bir şey geldiğinde bir şey söylemekten çekinirdi, İbrahim ise derdi de derdi...” Bu haberleri Dârimî rivayet etmiştir. Ehl-i Re’yin Hadise Az Yer Vermesinin Sebebi: Onlar için gerekli hadis, fıkıh ve şer’ı mesâilin tedvini daha başka bir şekilde oldu. Şöyle ki; bunların sahip oldukları ilim malzemesi arasında, fıkhı, ehl-i hadisin ortaya koyduğu yol üzere istinbata yetecek kadar hadis, sahabe ve tabiîn âsârı mevcut değildi. İslâm diyarlarında yetişmiş büyük âlimlerin sözlerini incelemeye tabi tutmak, onlan derlemek ve süzgeçten geçirmek gibi bir faaliyet içlerine yatmadı; aksine onları yücelttiler, kendilerini de itham ettiler. İmamlarının en yüce tahkik mertebesinde olduklarını tereddütsüz kabul ettiler, kalpleri, kendi beldelerindeki âlimlere karşı son derece meyyaldi ve onların üstünlükleri tartışmasızdı. Nitekim Alkame’nin, “Onlar içerisinde Abdullah b. Mes’ûd’dan daha güçlü biri var mıdır?!” sözüyle, Ebû Hanîfe’nin [772]: “İbrahim, Sâlim’den daha fakihtir, sahâbîlik üstünlüğü olmasaydı ‘Alkame, Abdullah b. Ömer’den daha fakihtir’ derdim. Abdullah ise, o (bildiğin) Abdullah’tır.” sözü, bu manayı ifade etmektedir. . 4. Tabi oldukları imamlarının usûllerinden hareketle, karşılaştıkları meselelere cevap verebilme kudretini sağlayacak üstün zekâ, kavrama gücü ve sürat-i intikâle sahip bulunuyorlardı. “Her şey, kabiliyeti doğrultusunda kolayca gelişir.” sünnetullahı tecelli etmiş, Allah Teâlâ’nın: “Her fırka, kendi yanındakiyle övünç duymaktadır.” [773] Buyruğu yerini bulmuştu. [772] Nu'mân b. Sabit b. Zûtî: Kûfe'de 80 senesinde doğdu. Fıkhı, Hammâd b. Ebî Seleme'den aldı. Atâ b. Ebî Rebâh, İbn Ömer'in âzâdhsı Nâfi1 gibi pek çok tabiîn ulemâsından hadis işitti. Ebû Hanîfe, Kûfe'de kumaş tüccarıydı ve muamelelerindeki doğrulukla tanınmıştı. Fıkıhta ve kıyasta imamdı, Büyük bir fıkıh halkası vardı; yetiştirdiği müctehid imamlar sayesinde ünü ve görüşleri dünyanın her tarafına yayıldı. 150/767 senesinde vefat etti. Bu konuda Bkz. Ebû Zehra, Ebû Hanîfe. [773] Rûm: 30/32. |