Konu Başlığı: Cihad Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Ocak 2011, 18:10:43 CİHAD En Mütekâmil Şeriaf, Cihad Hükmü Taşıyanıdır: Bil ki: Şeriatlar ve ilâhî yasalar içinde en kâmil olanı, cihâd hükmü taşıyanıdır. Şöyle ki: Allah Teâlâ'nın emrettiği ve yasakladığı şeylerle insanları yükümlü tutması şuna benzer: Bir adamın köleleri hastalanmıştır. Adam, onların efendisi olarak yakınlarından birine onlara ilaç içir-mesini emreder. Bu kimse, şayet ilacı onlara içirmek için zora başvursa ve zoraki boğazlarına akıtsa bu yeridir. Ancak ilâhî rahmet onlara ilacın faydalarını açıklama yolunu tutmuştur ki, onu içlerinden gelen bir arzuyla içsinler. Bununla da yetinmemiş, içine bal da katmış ki, aklî rağbete tabiî rağbet de eklensin ve böylece amaç iyice hasıl olsun. [383] Hüccet Ve Kuvvet İkilisinin Gerekliliği: Sonra birçok insan, riyaset sevdasında müptezel şehvetlerin, saldırgan kötü huyların, şeytan vesveselerinin esiri durumundadırlar, atalarının geleneklerine kalpleri yapışık vaziyettedirler. Bu halleriyle onlar, sözü edilen faydalara kulak vermezler, Rasûlul-lah'ın (s.a.) emrettiği şeylere boyun eğmezler, onların güzellikleri üzerinde düşünmezler. Bu durumda onlar hakkında sadece hüccet ikamesiyle yetinmek rahmet gereği değildir; aksine onlar için rahmetin gereği, onlar hakkında zor kullanmak, imanın girmesi için kalplerini zoraki açmaktır; aynen acı ilacı zoraki içirmek gibi. Bunun için de, onlardan güç sahiplerinin gücünü kıracak, kuvvetlerini dağıtacak, mallarını ellerinden alacak savaşa başvurmaktan başka çare yoktur. Bunun sonucunda onlar zayıf kalacaklar, hiçbir şeye güç yetiremeyecekler ve işte o zaman, gerek (kendileri ve gerek) onların tebası ve gerekse zürriyetleri kendi istek ve arzularıyla imana gireceklerdir. İşte bu manadan dolayı Rasûlullah (s.a.), Kayser'e yazdığı mektubunda, "Aksi takdirde ırgatların, çiftçilerin (halkının)günahı senin üzerine olur.[384] diye yazmıştır. Onların esir edilmeleri, boyun eğdirilmeleri belki imanlarına sebep olacaktır. Bu manaya işaret olmak üzere Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah, zincirler içerisinde cennete giren bir kavme taaccüp buyurur. [385] İlâhî Rahmet, Önce Zulmün Önlenmesini, Sonra Islâhı Gerekli Kılar: Sonra insanlığa nisbetle kâmil ve tam olan ilâhî rahmet, onların ihsan mertebesine yöneltilmesini, zâlimlerin zulmünün önlenmesini, duyulan ihtiyaçlarının ıslâh edilmesini, ev ve aile düzeninin kurulmasını, ülke siyasetinin belirlenmesini gerekli kılar. Saldırgan ruhlu ve güçlü kuvvetli kimselerin egemenliğindeki ülkeler, tam anlamıyla insan bedenindeki kangren olmuş organlara benzerler; insanın kurtulabilmesi o organın kesilmesine bağlıdır. Yapısının ıslâhı, bedeninin eski sıhhat haline ulaşabilmesi için mutlaka kesmek gerekir. Az şerre, çok hayra götürecekse eğer, katlanmak gerekir. İbret olarak Kureyş'in ve onların çevresindeki Arap kabilelerinin haline bakabilirsiniz. Bunlar, ihsan mertebesinden en uzakta ve zayıflara karşı en zâlim olan kimselerdi. Müslümanlarla aralarında şiddetli savaşlar olmuştu. Birbirlerini esir alırlardı. Onların çoğu, hüccet üzerinde yeterince düşünmüş, delil hakkında kafa yormuş değillerdi. Rasûlullah (s.a.), onlarla cihâd etti ve en azgınlarını, en ileri gelenlerini, elebaşılık yapanlarını öldürdü. Böylece hak ortaya çıktı ve herkes ona itaat etti. Bunun sonucunda onlar da ihsan ehlinden oldular, durumları düzeldi. Eğer şeriatta cihad emri olmasaydı, onlar hakkında ilâhî lütuf tahakkuk etmezdi. [386] Islâh, Allah'ın Kazası; Müzminlerin İcrâsıdır: Allah Teâlâ, Arap Acem bütün insanlara gazap etmiş ve onların devletlerinin zevaline, mülklerinin sona ermesine hükmetmişti. Bu ilâhî takdir Rasûlullah'm (s.a.) kalbine üflenmiş, onun aracılığıyla da ashabının kalplerine, Allah yolunda savaşmaları ilham edilmişti. Böylece arzulanan amaç tahakkuk edecekti. Onlar, o zaman, Allah Teâlâ'nın enirini yerine getirmek için koşuşturan melekler mesabesinde idiler. Şu kadar var ki melekler, aralarında küllî bir kaide olmaksızın (bir insiyak halinde) koştururlarken, müslümanlar; Allah Teâlâ tarafından kendilerine öğretilen küllî bir kaide için savaşırlar. Onların bu işleri en büyük amel oluyordu. Bu savaş, onların kendilerine değil, -suçlunun öldürülmesinin, cellada değil de emri veren yetkiliye isnad edilmesi gibi- emri verene isnad olunur. Nitekim bu manada olmak üzere Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onları siz öldürmediniz; fakat Allah öldürdü.[387] Rasûlullah (s.a.) da şu hadislerinde bu manaya işaret buyurmuşlardır: "Allah Teâlâ, yeryüzüne baktı ve onların Arabına Acemine şiddetle buğzetti. [388] Rasûlullah (s.a.) "Ne Kisrâ ne Kayser" diyerek cahiliye devri dinlerine mensup olanları kastetmiştir. [389] [383] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/539. [384] Buhârî, Cihâd, 99; Müslim, Cihâd, 74. [385] Buhârî, 144; Ebû Dâvûd, Cihâd, 114; Ahmed, 2/202, 406. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/539-540. [386] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/540. [387] Enfâl 8/17. [388] Müslim, Cennet, 63, [389] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/540-541. |