Konu Başlığı: Cahiliye şiirlerinde melekût alemi Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Şubat 2011, 22:40:27 Cahiliye Şiirlerinde Melekût Âlemi: Cahiliye şiirlerinde Mele-i a’lâ ve Hamele-i Arş’ın [633] sözü çokça geçer. İbn Abbâs’tan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.), Ümeyye b. Ebî’s-Salt’ın, şiirinde geçen iki beyti tasdik etmiştir: “(Yüce kudretin emriyle arşın kürsüsünü, dört varlık tutar ayakta, Bir ayağında adam ve öküz, diğerinde kartal ve pusuda aslan.” Rasûlullah (s.a.), bunu işitince, “Doğru söylemiş.” demiştir. “Güneş, doğar her gecenin sonunda, kırmızı olarak, gül rengini alarak, Kaçınır, kendiliğinden doğmak istemez bize, zorlanır buna, kırbaçlanır yoksa.” Rasûlullah (s.a.), buna da “Doğru söylemiş.” demiştir. Cahiliye Döneminde, Hamele-i Arş’ın Dört Olduğuna İnanılırdı: Bu şiirin manası şudur: Cahiliye döneminde insanlar, Arş’ı taşıyan meleklerin dört tane olduğunu zannederlerdi. Biri insan suretindeydi ve bu insanların şefaatçisi idi. İkincisi, öküz suretinde idi ve hayvanların şefaatçisi oluyordu. Üçüncüsü kartal (kerkenez) suretindeydi ve kuşların şefaatçisiydi. Dördüncüsü aslan suretinde idi ve yırtıcı hayvanların şefaatçisi oluyordu. İslâm şeriatı da buna yaklaşık bir inanç getirmiştir. [634] Şu kadar var ki İslâm, onların hepsine “va’l” (ç. vu’ûl) [635] adını vermiştir. Bu isimlendirme, onların âlem-i misaldeki suretleri itibarıyladır. Bütün bunlar, cahiliye döneminde biliniyordu. Şu kadar var ki, gerçeğe bazı şeyler karıştırılmış bulunuyordu. Gaibin, görtmene kıyas edilmesi, alışılmış olan şeyleri ilmî olan şeylerle karıştırma genelde bu durumun sebebi oluyordu. Eğer bu anlattıklarımız konusunda şüphen varsa, Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de anlatmış olduğu, kendilerinde hâlâ mevcut bulunan bilgi kalıntılarıyla onlara karşı delil getirişine, sokmuş oldukları şüphe ve kuşkuları ortaya çıkarma konusunda getirdiği âyetlere bak. Özellikle de Kur’ân’ın nüzulünü inkâr etmelerine karşılık indirdiği şu buyruklarına bak: “De ki: Musa’nın getirdiği kitabı kim indirdi?!” [636] Müşrikler, “Bu ne biçim peygamber ki (bizim gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor.” [637] Demişlerdi. Bunun üzerine şu âyet indi: “De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim.” [638] Daha buna benzer âyetlerden anlaşılıyor ki, müşrikler, her ne kadar doğru yoldan uzaklaşmış idiyseler de, kendilerinde hâlâ mevcut kalan bilgi kalıntıları ile ilzam edilecek bir durumda bulunuyorlardı. Onların meşhur hatiplerinden meselâ Kus b. Sâide [639], Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’e baktığımızda, Amr b. Luhayy’dan önceki dönemlerde yaşayanlarla ilgili haberleri incelediğimizde, bunu açık ve geniş biçimde görürüz. Dahası onların haberleri üzerinde derinlemesine durup, iyice araştırdığımızda, onlardan faziletli kimselerin hikmet sahiplerinin (hukemâ [640]) âhiret inancına sahip olduklarını, yazıcı meleklerine... vb., inandıklarını, lâyıkı veçhile tevhidde bulunduklarını görürüz. Meselâ, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl şiirinde şöyle demiştir: “Kulların hata ediyorlar, sen Rabsin, Ölüm ve her türlü hüküm iki elindedir senin.” Yine şöyle demiştir: “Tek bir Rabbe mi yoksa bin rabbe mi tapayım, işler dağılıp yolundan çıktığı zaman, Ben Lât, Uzzâ terkettim hepsini, böyle yapar aklı başında olan.” Rasûlullah (s.a.), Ümeyye b. Ebî’s-Salt hakkında: “Şiiri iman etmiş, fakat kalbi iman etmemiştir.” buyurmuştur. Onların sahip oldukları bu inanç, Hz. İsmail’in (s.a.) şeriatından tevarüs edegeldikleri şeylerden olmaktadır. Ehl-i kitaptan da bazı bilgiler almış idiler. İnsanın kemal halinin, kendisini Allah’a teslim etmesi ve bütün gücüyle O’na kullukta bulunması yoluyla olacağı, onlarca bilinen hususlardandı. [633] Arş'ı taşıyan melekler.(Ç) [634] Ayette şöyle buyurulur: "Melekler onun etrafladadır. Ogün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır." Hakka: 69/17 [635] Bu kelime dağ keçisi anlamına gelmektedir.(Ç) [636] En'âm: 6/91. [637] Furkân: 25/7. Kâfirler bu sözleriyle, onun yiyen içen normal bir insan gibi hayat sürdüğünü, eğer hak peygamber olsaydı Allah'ın kendisine destek verici bir meleki indireceğini, harcayacağı bir hazine vereceğini ifade etmişlerdir. [638] Ahkâf: 46/9. Yani, "Benden önce pek çok peygamber gelmiştir; dolayısıyla ben yeni bir şey değilim. Bu itibarla beni nasıl yalanlıyorsunuz?" manasında. [639] Cahiliye dönemi Arap hatiplerinin en büyüğüdür. Hadiste geldiğine göre, Rasûlullah (s.a.), onu Ukâz'da deyneğine dayanmış hitabede bulunurken dinlemiştir. Hitabesi şöyle başlar: "Ey insanlar! Yaşayan ölür, ölen gider, gelecek olan her şey gelir..." [640] Bunlardan biri Züheyr b. Ebî Sülmâ'dır. Kuruduktan sonra tekrar yeşeren yerleri gördükçe: "Eğer Araplar bana sövmeseydi, toprağı kuruduktan sonra onu yeniden diriltenin, çürümüş kemikleri de tekrar dirilteceğine inanırdım." derdi. Bir diğeri Âmir b. Zarib'dir. Bu, onların meşhur hatiplerindendi. Kendisine içki içmeyi haram kılmıştı. Abdullah b. Tağlib, Berre b. Kudâ'a, Allan b. Şihâb et-Teymî de, Allah'a ve âhiret gününe inananlardandı. Kısaca, cahiliye dönemi Arapları, Kur'ân'ın haram kılacağı bazı şeyleri haram kılmış bulunuyorlardı. |