Konu Başlığı: Bid î talâk Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Ocak 2011, 19:04:17 Bid’î Talâk: Abdullah b. Ömer (r.a.), hanımını hayız halinde iken boşamış-tı. Bu, Rasûlullah'a (s.a.) iletilince çok kızdı ve şöyle buyurdu: "Söyle ona karısına dönsün ve temizleninceye kadar onu tutsun, sonra hayız görsün, sonra temizlensin. Eğer hâlâ boşaması gerektiğini düşünüyorsa, onu temiz halde iken ve dokunmadan boşasin. [37] Bu hükmün sırrı şudur: Adam, karısına cinsel arzu gibi bir sebepten dolayı buğz eder; kadın da hayız halinde olması, pislik içinde bulunması gibi bir sebepten dolayı onun bu isteğine cevap veremez. Bazen de kadına, tabiî arzulanırlığı bulunduğu halde, aklı selimin gerekli gördüğü bir maslahat sebebiyle öfke duyar. İşte bu ikincisi, talâk için dikkate alınabilecek bir durumdur. Pişmanlık en çok birinci türden olan öfke sonucu doğar ve eşlerin tekrar birbirlerine dönmeleri söz konusu olur. Bu öyle bir dürtüdür ki, nefsin tezkiye ve olgunlaşması onu terketmeye ve dikkate almamaya bağlıdır. Bazen durum birçok kimse için ayırt edilemez halde olur. O zaman bu iki durum arasını ayırt edici bir sınır konulması gerekir. Bunun sonucunda, kadının temizlik dönemi içinde olması, onun tabiî olarak arzulanırlığına, hayız halinde olması da, tabiî olarak ondan nefret edilebileceğine mazinne kılınır. Arzulanır halde olmasına rağmen kadının boşanmış olması, boşama sâikinin aklî bir maslahat olduğunu gösterir. Kadının temizlik dönemi sonrası hayız görmesi arkasından tekrar temizlenmesi, pejmürdelikten çıkıp temizlenip süslenmesi gibi hallerinin değişmesine ve aradan uzun süre geçmesine rağmen adamın boşamada kararlı olması, gerçekten maslahata dayalı akılcı bir kararın bulunduğuna ve mahza tedbîre yönelik olduğuna delâlet eder. İşte bu yüzden Rasûlullah (s.a.), talâk halinde iken kadının boşanmasını mekruh görmüş ve ona dönmesini, dönüşün arkasından yeni bir hayız görmesini ve temizlenmesini, boşayacaksa ondan sonra boşamasını emretmiştir. Hem hayız içerisinde kadının boşanması halinde şöyle bir sakınca daha vardır: Eğer bu hayız, iddetten sayılacak olsa, iddet müddeti azalacak; sayılmayacak olsa, iddet uzayacak ve bu sebeple kadın mağdur olacaktır. İddetle ilgili âyette geçen kur' kelimesinden maksadın hayız ya da temizlik dönemi olması arasında bu açıdan fark yoktur. Her iki halde de, Allah Teâlâ'nın "üç kur' iddet beklerler" şeklinde koymuş olduğu sınıra ters düşme vardır. [38] Talâkın, Temizlik Döneminde Verilmesinin Hikmeti: Talâkın, sadece kadının temiz olduğu dönem içerisinde ve kendisine dokunulmadan verilebilmesi hükmünün iki gerekçesi vardır: i. Bu durumda kadına karşı duyulan tabiî arzunun devam etmekte olması. Çünkü hayızın ardından gelen temizlik süresi içerisinde kadınla ilişkiye girildiği zaman, bu, kadına olan rağbetin şiddetini azaltır. ii. Bu, neseplerin karışmaması için alınabilecek en güzel önlemlerden biridir. [39] Talâka Şahit Tutma: Allah Teâlâ, talâka iki şahit tutulmasını emir buyurmuştur.[40] Bu emrin iki gerekçesi vardır: i. Irz ve namusla ilgili konularda gerekli ihtimamın gösterilmesi. Ailenin kurulmasının da, dağılmasının da herkesin gözü önünde yapılmış olması; gizli saklı bir şeyin kalmaması. ii. Neseplerin karışmaması, kan kocanın daha sonra anlaşarak verilen talâkı dikkate almamaları gibi bir duruma imkân verilmemesi. [41] Bir Temizlik Süresi İçinde Üç Talâkın Birden Verilmesi: Rasûlullah (s.a.), bir temizlik süresi içerisinde üç talâkın verilmesini de mekruh görmüştür. Çünkü böyle bir harekette, talâkın üçe ayrılmasında gözetilen serî hikmet dikkate alınmamış olur. Talâkın ayrı ayrı üç defa olması, muhtemel ihmallerin telafisi içindir. Buna rağmen kişinin böyle bir davranışa girmesi, kendisini zor durumda bırakır ve pişman olmasına sebep olur. Üç temizlik süresi içerisinde üç talâk verilmesine gelince, bu da kişinin kendisini zor durumda bırakması demektir ve pişman olmasına sebep olabilir. Şu kadar var ki, üç ayrı temizlik süresince iyice düşünme imkânı olduğu için, hali, birinci durumdan daha iyi olabilir. Öyle insan vardır ki, onun maslahatı, bu gibi şeylerin özellikle de birinci durumdaki gibi daha ağır davranışların haram kılınmasını gerektirir. [42] [37] bkz. Ebû Dâvûd, Talâk, 4. [38] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/437-438. [39] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/438. [40] Talâk 65/2. [41] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/439. [42] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/439. |