Konu Başlığı: Bekarın zina cezası Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Ocak 2011, 14:38:48 Bekarın Zina Cezası: Bekarın zina etmesi halind cezası yüz değnektir. Yüz değnek, caydırıcılığı sağlamaya, yete&nce acı vermeye elverişli çok ve munzabıt bir miktardır. Ayrıca sürgün cezası da verilir. Çünkü etkin bir ceza iki şekil üzere olmalıdır: i. Bedene acı vermelidir, ii. Utanmasına, rezil olmasına, alışkın olduğu şeyleri kaybetmesine sebep olmalıdır. Birincisi bedenî, ikincisi ise psikolojik cezadır. Ceza dediğin, mutlaka bu iki özelliği de içinde toplamalıdır. [257] Kölelerin, Cezası Hürlerinkinin Yarısıdır; Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı uygulanır.[258] Kölelerin cezalarının, hürlerinkinin yarısı olmasının hikmeti şudur: Kölelerin cezalandırılması işi, efendilerine havale edilmiştir. Eğer köleler için, son derece caydırıcı olan bir ceza meşru kılınacak olsaydı, bu, efendiler için kölelere tecavüz kapısını açar ve zina etmiş olduklarını ileri sürerek onları öldürebilirlerdi ve bu durumda onlara herhangi bir sorgulama yöneltilemezdi. Bunun için onların hadleri noksan kılınmış ve helaklerine götürmeyecek bir düzeyde tutulmuştur. Muhsan olanla muhsan olmayan arasında zikrettiğimiz gerekçeler, aynısıyla burası için de geçerlidir. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Benden öğrenin! Benden öğrenin! Allah o kadınlara çıkar bir yol kıldı. Bekârla bekâr zina ederse yüz dayakla bir sene sürgün; evli ile evliye yüz dayak ve recim vardır. [259] Hz. Ali (r.a.) de bu hadisle amel etmiştir. Bu hadis, insanların kafasını karıştırmış ve onun, Rasûlul-lah'ın (s.a.) evliyi, sopa vurmadan sadece recmettiği uygulamasına ters düştüğünü zannetmişlerdir. Bence ikisi arasında bir çelişki yoktur ve âyet âmmdır. Ancak devlet başkanının, vacip olması halinde sadece recimle yetinmesi sünnettir. Bunun tam bir benzeri, yolculuk esnasında namazın kısaltılması hükmüdür. Nasıl ki yolcu tam kıldığı zaman namazı caiz olmakta, bununla birlikte sünnet olan o kişi hakkında namazı kısaltmaksa, burada da öyledir. Çünkü recim çok büyük bir cezadır; daha az olan cezaları kendi içinde muhtevi bulunmaktadır. Yaptığımız bu izahla, Rasûlullah'ın (s.a.) bu sözü ve Hz. Ali'nin (r.a.) uygulamasıyla, bizzat Rasûlullah'ın (s.a.) uygulaması ve çoğu halifelerinin sadece recimle yetinme şeklindeki uygulamaları arasını bulmak mümkündür. Önce dayak vurulmasını emrettiği, sonra adamın kendisinin muhsan olduğunu söylemesi üzerine recmedilmesini emrettiğini bildiren Câbir hadisi de buna delâlet eder. Rasûlullah'ın (s.a.) hemen sopa vurulmasını emretmesi, bunun (âyetin genel ifadesinden hareketle) her zina eden için caiz olmasmdandır. Bence sürgün cezası, affedilmesi mümkün olan cezadır. Bu izahla da ilgili haberler arasını telif etmek mümkündür. [260] Zina İkrarında Bulunma Halinde Durum: Mâiz b. Mâlik, gelip de zina ettiğini ve kendisini temizlemesini söylediği zaman Rasûlullah (s.a.) ona: "Belki Öpmüşsündür ya da sıkmışsındır yahut da bakmışsındır!" demiş, adam, "Hayır ya Rasûlallah!" deyince bu kez Rasûlullah (s.a.) açık bir ifade ile "onu şey edip etmediğini" sormuştur. Adamın evet demesi üzerine de recmedilmesini emretmiştir.[261] Had, ihtiyatlı davranılması gereken bir konudur. Zina sözcüğü, cinsel organ yoluyla ilişkinin dışında da kullanılmaktadır. Nitekim Rasûlullah'ın (s.a.), "Dilin zinası şudur, ayağın zinası şudur" gibi ifadelerinde öyle kullanılmıştır. Bu itibarla bu gibi konularda fiilin gerçekten tahakkuk edip etmediğinin iyice araştırılması ve anlaşılması, hükmün ona göre verilmesi gerekir. Bil ki: Zina yaptığını itirafla gelip nefsini cezanın uygulanması için teslim eden kimse tevbekârdır. Tevbe eden ise, hiç günah işlememiş gibidir. Dolayısıyla aslında ona had vurulmaması gerekirdi. Ancak burada onun üzerine haddin uygulanmasını gerektiren başka gerekçeler vardır. Bunlar şunlardır: i. Tevbenin izhârı ve ikrar, had cezasını düşürecek olsaydı, o zaman her zina edenin, -devlet başkanının kendisini yakalayıp cezalandıracağını anlaması halinde- hileye baş vurup kendisini tevbe etmiş gibi göstermesi ve böylece kendisinden haddi düşürmesi hiç de zor olmayacaktır. Bu ise, maslahata ters bir durumdur. ii. Tevbenin tamam olabilmesi için, ancak ihlâs sahibi kimse- < lerin tahammül edebileceği çok ağır bir fiille kuvvet kazanması ve desteklenmesi gerekir. Bunun içindir ki Rasûlullah (s.a.), Mâiz'in recim için kendisini teslim etmesi hakkında, "Gerçekten o öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe ümmet-i Muhammed arasında taksim edilse, onlara yeterdi.[262] buyurmuştur. Gâmidli kadın hakkında da şöyle buyurmuştur: "Bu kadın Öyle bir tevbe etmiştir ki, onu bir baççı yapsaydı mutlaka mağfiret olunurdu. [263] [257] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/506-507. [258] Nisa 4/25. [259] Müslim, Hudûd, 12. [260] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/507-508. [261] bkz. Müslim, Hudûd, 18-24. [262] Müslim, Hudûd, 22. [263] Müslim, Hudûd, 23. Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/508-509. |