๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Şubat 2011, 15:33:25



Konu Başlığı: Baba çocuk ilişkilerinin düzenlenmesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Şubat 2011, 15:33:25
Baba-Çocuk İlişkilerinin Düzenlenmesi:


Çocukların, babalarına muhtaç olmaları, babaların da çocuk­larına karşı şefkat ve sevgi duymaları, çocuklann yetiştirilmesinin fıtrat itibariyle kendileri için yararlı olan şey üzere olmasını ge­rekli kılmış, babaların onlar üzerinde hak sahibi olmalarını gerek­tirmiştir. Çocuklar büyüdükleri zaman babalar, akıl ve tecrübe bakımından onlardan daha ileri bir mevkide bulunacaktır. Kaldı ki, iyiliğe, iyilikle mukabele edilmesi” güzel ahlâk ilkelerindendir. Babalar, çocukların büyütülüp terbiye edilmesi sırasında tasvirine gerek duyulmayan büyük sıkıntılara göğüs germişlerdir. Bütün bunlar, anne ve babaya iyilikte bulunmanın, terki asla hoşgörül-meyen bir yol (sünnet) olmasını gerektirmiştir.

 

İnsanların Farklı Yeteneklere Sahip Olmaları, Çeşitli Sosyal Tabakaların Ortaya Çıkmasını Gerektirmiştir:
 

İnsanoğlunun farklı yeteneklere sahip olması, içlerinden ki­milerinin yaratılıştan efendi, kiminin de yaratılıştan köle/hizmetçi olmasını gerekli kılmıştır. Efendi tabiatlılar, zeki ve kendi geçimi­ni yalnız başına karşılayabilecek yapıda, tıynet itibarıyla idareci ve refah düşkünü kimselerdir. Kul tabiatlılar ise, saf ve uysal ya­pıda olurlar; nereye çekilseler oraya giderler. Bunlar kendi geçim­lerini yalnız başlarına karşılayamazlar, mutlaka bir başkasına kendilerini bağımlı hissederler. Tasada, kıvançta her hal üzere da­yanışmanın olabilmesi, bu ilişkinin sürdürülmesi konusunda an­laşma içerisinde olmalarını gerektirmektedir. Sonra insanlar ara­sında meydana gelen bazı tesadüfler, birbirlerini esir etme sonucu­nu doğurmuş ve esir edilenler hakkında, esir edenlere nisbetle ye­ni bir statü belirlenmiş ve böylece esaret ya da kölelik nizamı doğ­muştur.

Bu konuda herkesin uyacağı, terki halinde kınanacağı bir dü­zenin olması gerekmektedir. Fidye karşılığında, ya da fidyesiz ola­rak kurtuluş yolunun açık tutulması gerekmektedir.

İnsanın başına her zaman için hastalık, felç ve kötürümlük gibi çeşitli musibetler gelebilir, kendisini ihtiyaçlar içerisinde his­sedebilir, aleyhine bazı haklar ve istekler doğabilir ve bütün bun­lar karşısında yalnız başına kendi kendine yeterli olamaz ve mut­laka hemcinsinden yardım görmesi gerekir. İnsanlar, bu konular­da eşittirler. Bu itibarla bir arada ülfet ve muhabbetle yaşamaya ve bunun sürdürülmesine muhtaçtırlar. Bireylerin bu zaafı, çaresi­zin imdadına koşmanın, şaşkın ve yardıma muhtaç kimselere yar­dımda bulunmanın mutlaka herkesten beklenilen ve terkedilmesi halinde de kınanılan bir davranış biçimi olmasını gerekli kılmıştır.

 

İhtiyaçlar İki Düzeydedir:
 

a) Her ferdin, bir diğerinin zarar ya da yararını kendi zarar ve yararı imiş gibi görmedikçe karşılanamayan ihtiyaçlar. Bunlar ancak herkesin, diğerine arka çıkmada, ona mecburî olarak infakta bulunmada, karşılıklı mirasçı olmada bütün gücünü ortaya koyması yoluyla karşılanabilir. Kısaca bunlar, her iki taraf için de bağlayıcı olan yükümlülükler sebebiyle doğar. Böylece “nimet-külfet dengesi” kurulmuş olur. Bu kısma insanlar arasında en lâyık olanlar, aralarında akrabalık bağı bulunanlardır. Çünkü bunların birbirlerini sevmeleri, birbirleriyle anlaşmaları sanki fıtrî bir du­rummuş gibidir.

b) Bundan daha az bir fedakârlıkla gerçekleşebilen kısım. Bu­nun sonucunda afetzedelerin yardımına koşulması bütün insanlar tarafından bir usul olarak kabul edilmiştir. Sıla-ı rahmin yani ak­rabalık haklarının gözetilmesinin ise bütün bunlardan daha güçlü ve sağlam olması kabullenilmiştir.