Konu Başlığı: Allah peygamber gönderdiğinde ruhul kuds ile teyitler Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Şubat 2011, 18:12:15 Allah Teâlâ, Peygamber Gönderdiği Zaman, Onu Ruhu’l-Kuds İle Teyit Eder: Sonra Allah Teâlâ, peygamber gönderdiğinde, onu Ruhu’l-Kuds ile destekler, kalbine kavmini ıslah etmesi düşüncesini üfler, ruhunun cevherine, şerî hükümlerin inmesi ve misalî suretlerin ortaya çıkması için geniş bir kapı aralar. Peygamber de bütün gayretini ortaya koyar ve çalışır. Bütün himmetini toplayarak kendisini destekleyenler için hayır dua, muhalefet edenlere de lanet eder. Onların himmetleri yedi kat semayı yararak öteye geçer; onlar yağmur isterler, ortalıkta en ufak bir bulut parçası yoktur, derken aynı anda dağlar gibi bulutlar peydah olur ve yağmur yağar. Onlar dua ederler ve duaları bereketiyle ölüler dirilir. İşte bütün bunların sonucunda Hazîre-i kuds’te rıza ve gazap oluşur. Aşağıdaki hadiste bu manaya işaret vardır: “İbrahim, Mekke’yi haram bölge ilân etmiş ve insanları oraya davet etmiştir. Ben de, -İbrahim’in Mekke’yi haram bölge ilân ettiği gibi- Medine’yi haram bölge ilân ettim ve onun müddü ve sâ’ı hakkında -İbrahim’in Mekke hakkında dua ettiği gibi- hayır dua ettim.” [458] Mele-i A’lâ, Emrettiği Ve Yasakladığı Hususlarda Peygamberi Destekler: Sonra bu kul, Allah Teâlâ’nın şunu şunu emrettiğini, Mele-i a’lâ’nın emrettiği ve yasakladığı hususlarda peygamberi desteklediğini bilirse, yine şunu şunu ihmal etmenin, şuna şuna da yeltenmenin Allah Teâlâ’ya karşı işlenmiş bir cüretkârlık, O’nun hakkına saygısızlık olduğunu bilirse, sonra göre göre ve bile bile o fiile yeltenirse, elbette ki bu, ancak basireti örten büyük bir perde ve melekî gücün kesin tarzda devre dışı bırakılması sonucunda olabilecektir. Bu ise, hatanın nefisle kâim olması sonucunu gerektirecektir. İnsan, içinden gelerek zor bir amele yönelir, bunu insanlara gösteriş için yapmaz, aksine sadece Allah Teâlâ’ya yaklaşmak ve Onun rızasını kazanmak amacında bulunursa, elbette ki bu durum da o insanın, bürünmüş olduğu büyük ihsan perdesinden ve hayvanı yönünün tam anlamda kırılmış olmasından kaynaklanacaktır. Bu da, iyiliğin nefisle kâim olabileceği sonucunu gerektirecektir. Herhangi bir vakit namazı terkeden bir insanın durumuna gelince, bu konuda onun namazı niçin terkettiği, onu öyle davranmaya iten sebebin ne olduğu üzerinde durmak gerekecektir. Eğer unutmuş, uyumuş, vacipliğini bilmemiş, ya da ciddî bir meşgale yüzünden kılmaya imkân bulamamış ise, din bunun bir günah olmadiğim beyan etmiştir. Eğer mazeretsiz, kılma imkânı bulunduğu halde bile bile terketmişse, elbette ki onun bu tavrı, dinî duygularının zayıflığı, basiretini engelleyen şeytanî ya da nefsânî bir perde sonucu olacaktır. Bu ise, onun nefsine yönelik bir durumdur. Namazı kılan ve üzerine vacip olan şeyi eda etmiş olan kimsenin durumuna gelince, onun durumunun da ele alınması gereklidir: Eğer bu kimse, riya, kendini kabul ettirme için, ya da âdet yerini bulsun veya lâf olsun diye kılmışsa, din, böyle bir insanın itaat içerisinde olmadığını ve yaptığı fiilin dikkate alınmayacağını açıklamış bulunmaktadır. Eğer Allah Teâlâ’ya yaklaşmak için işlemiş, inanarak ve sevabını bekleyerek, vaad olunan sonucu tasdik ederek yönelmişse, fiili işlerken niyet üzere bulunmuş ve sırf Allah için ihlâs ile işlemişse, hiç kuşkusuz o kişi ile Allah Teâlâ arasında -iğne ucu kadarcık da olsa- bir kapı aralanacıktır. Şehri helak edip de kendisini kurtaran kimse örneğine gelince, bir kere bu kimsenin, kendisini kurtarmış olduğunu kabul etmiyoruz. Nasıl kurtarabilir ki?! Allah Teâlâ’nın öyle melekleri vardır ki, bunların bütün himmetleri, yeryüzünün ıslâhı için uğraşanlara rahmet, fitne fesat çıkarmak için uğraşanlara da lanet okumaktadırlar. Onların duaları ise Allah Teâlâ’nın kerem kapısını çalmakta ve bu, şöyle ya da böyle o kimseye ceza indirilmesi için bir sebep olmaktadır. Dahası Allah Teâlâ’nın insanlara yönelik özel bir ilgisi bulunmaktadır ve haddizatında bu ilgi, o kimselerin cezalandırılmasını gerekli kılmaktadır. Şu kadar ki kavranmasındaki incelik yüzünden, meleklerin dualarını biz Allah Teâlâ’nın bu ilgisine alâmet yapmaktayız. Allah’u alem! [458] Buhân, Büyü', 53. |