Konu Başlığı: Akşam ve yatsı namazları Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Şubat 2011, 19:23:05 Akşam Ve Yatsı Namazları: Gece namazının da iki namaza ayrılması ve aralarında bir o kadar süre bulunması gerekmiştir. Bunlar da akşam ve yatsı namazlarıdır. Bu iki vaktin ikiye ayrılan namazlarının birleştirilmemesi gerekli kılınmış; ancak çaresiz kalınır ve zaruret bulunursa o zaman aralarının cem edilebileceği ilke olarak kabul edilmiştir. Aksi takdirde vakitlerin bölünmesi ve ona göre belirlenmesinde gözetilen maslahat ortadan kalkacaktır. Konuyla ilgili ikinci esas da budur. Namaz Kılmaya En Uygun Vakit, Nefsin Meşgalelerden Uzak Olduğu Anlardır: Normal coğrafî bölgelerde yaşayan ve normal yapıya sahip olan insanların çoğunluğu -ki şeriatlara bizzat muhatap olanlar da bunlardır- öteden beri gündüzün aydınlanmaya başlamasından itibaren, gece karanlığına kadar ihtiyaçlarını görmek üzere uyanık bulunurlar ve sağa sola koşturur dururlar. Bu durumda namaz için en elverişli vakit, Allah’ı anmayı unutturan geçim telaşından insanın zihnen uzak olduğu, meşgul bulunmadığı bir zaman olmalıdır ki, meşgalelerden uzak bir kalp ile Allah’a yönelme imkanı bulsun ve namaz kendisi için son derece etkili olsun. İşte âyetteki “Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitliîdir.” [1078] ifadesi bu mananın bir ifadesi olmaktadır. Uykudan Önce Namaz: Uyumaya başlama vakti de keza namaz için uygun bir vakittir. Çünkü bu anda kılınacak namaz gün boyunca geçenler için bir keffâret olacak, kalbi cil al ayacaktır. Rasûlullah’ın (s.a.), “Her kim yatsıyı cemaatle kılarsa, gecenin yarısını namazla geçirmiş gibi olur. Ve kim sabah namazını cemaatle kılarsa bütün gece namaz kılmış gibi olur.” [1079] hadisi bu hususu ifade etmektedir. Kuşluk vakti gibi tam meşguliyetin yoğun olduğu bir anın seçilmesi ise, dünya işlerine dalmanın bir ölçüde önüne geçilmesi ve dünya tutkusuna karşı bir tür panzehir etkisi yapması içindir. Ancak bunun herkese yönelik bir yükümlülük haline sokulması caiz değildir. Eğer bu herkese yönelik bir yükümlülük halinde takdim edilse, insanlar iki tavırdan birini gösterirlerdi: Ya bu namazı terkederlerdi, ya da dünyayı. Konuyla ilgili üçüncü esas da budur. Sonra namaz vakitlerinin belirlenmesinde başvurulacak yollardan biri de daha önce geçmiş mukarrab peygamberlerin sünnetlerinin dikkate ahnmasıydı. Çünkü bu, nefsin taate yönlendirilmesi konusunda son derece etkili olur, ona bir heyecan verir ve yarış havasına sokar, sâlih insanların onlar arasında güzel bir ismi olması için müşevvik bir unsur olur. Namaz vakitlerini Rasûlullah’a (s.a.) öğreten Cibril’in (s.a.) sonunda, “Bu, senden önceki peygamberlerin vaktidir.” [1080] demesinin anlamı işte budur. Burada, itiraz sadedinde Muâz hadisinde yer alan, “Sizden önce onu hiç kimse kılmadı.” ifadesi öne sürülemez. Çünkü hadisi bir grup ravi rivayet etmiş, içlerinden bazıları “İnsanlar namazlarını kıldılar ve uyudular...”, bazıları “Onu Medine’de olan hariç hiçbir kimse kılmamıştır” ve benzeri ifadeler kullanmışlardır. Öyle gözüküyor ki hadis mana yoluyla rivayet edilmiştir. Bir diğer esas da budur. Kısaca söylemek gerekirse vakitlerin belirlenmesinde pek çok yönden çok ince sırlar vardır. Cibril (s.a.) insan suretine bürünerek gelmiş ve Rasûlullah’a (s.a.) namaz kıldırarak ona vakitleri öğretmiştir. Daha önce zikrettiğimiz sebepten dolayı iki namaz arasının kısmen de olsa cemi meşru kılınmıştır. Rasûlullah’a (s.a.) ve -dediklerine göre- diğer peygamberlere teheccüd ve kuşluk namazlarının vacip olmasının, diğer insanlara ise nafile olmasının sebebi, farz namazların belirlenmiş vakitlerinde kılınmasının üzerinde ısrarla durulmasının sebep ve hikmeti anlatılanlardan ortaya çıkmıştır. Allah’u a’lem! [1080] Ebû Dâvûd, Salât, 2. |