๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccetullahil Baliğa => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Şubat 2011, 15:22:07



Konu Başlığı: Abdullah B. Selâm ın Müsi Uman olması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Şubat 2011, 15:22:07
Abdullah B. Selâm'ın Müsi Uman Olması:

 

Medine'ye teşrif buyurduklarında yahudî âlimlerinden Abdul­lah b. Selâm kendisine geldi ve ona ancak bir peygamberin bilebi­leceği üç soru sordu: 1. Kıyametin ilk alâmeti nedir? 2. Cennet eh­linin yiyeceği ilk yemek nedir? 3. Çocuk niye anne ya da babasına çeker? Rasûluîlah (s.a.) şöyle cevap verdi:

"Kıyamet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya topla­yacak bir ateştir. Cennet ehlinin yiyeceği ilk yemek, balık ciğerinin fazlasıdır. Erkeğin suyu kadının suyundan önce gelirse çocuk ba­baya; kadının suyu daha önce gelirse çocuk anaya çeker.[296]

Bunun üzerine Abdullah b. Selâm müslüman oldu. Onun müslüman oluşu, yahudî hahamlarını susturmuş, çaresiz hale sok­muştu. [297]

 
Medine Dönemi Faaliyetleri:
 

Sonra Rasûlullah (s.a.) yahudîlerle anlaşma yaptı ve böylece onların şerlerinden emin olmak istedi. Hemen mescid inşasına başladı. Müslümanlara namazı ve vakitlerini Öğretti. Namaz vak­tinin nasıl duyurulacağı konusunda ashabıyla istişarede bulundu. Danışma toplantısından dağılmdığında Abdullah b. Zeyd el-Ensârfye rüyasında ezan gösterilmişti. Her ne kadar sefir Abdul­lah ise de gaybî feyize mazhar olan her zaman için Rasûlullah (s.a.) idi. Onun onayı ile ezan meşru kılınmış ve insanlar camiye, cemaate çağırılmaya başlanmıştı.

Rasûlullah (s.a.), mü'minleri cemaate ve cumaya teşvik etti, oruç tutmalarını ve zekât vermelerini emretti. Onlara dinî yüküm­lülüklerin sınırlarını öğretti. İnsanları açıktan İslâm'a davete baş­lamış ve inanan herkesi hicret etmeye teşvik etmişti. Çünkü Medi­ne dışında kalan her yer, o zamanlar küfür yurdu idi ve oldukları yerlerde İslâm'ı yaşamaları mümkün değildi.

Müslümanları Medine'de toplayan Rasûlullah (s.a.), onlar arasında güçlü kardeşlik bağlan tesis etti; imkânlarım, mekanla­rını paylaşıyorlardı, hatta Öyle ki bunlar birbirlerine varis bile olu­yorlardı. Böylece tek bir vücut halini almışlar, düşmanlarına karşı kendilerini koruyacak ve cihad edebilecek duruma gelmişlerdi. Da­ha önceleri, insanlar ancak kabile birliği yoluyla dayanışma içine girerlerdi. İslâm, onlara yeni bir kardeşlik kavramı öğretmişti.

Bu halleriyle artık cihada hazır hale gelmişlerdi. Bunun üze­rine Allah Teâlâ, peygamberine düşmanlarıyla cihâda başlamasını ve onlara karşı her tür fırsatı kollamasını emir buyurdu.

Bedir savaşı sırasında su başında değillerdi. Allah Teâlâ, on­lar için yağmur yağdırdı ve su kuyularını doldurdu. İnsanlarla, kervanın peşine mi düşmek, yoksa Mekke'den yola çıkmış olan düşman ordusunu mu karşılamak istedikleri konusunda istişarede bulundu. Onlar da kendi reyleri doğrultusunda görüş bildirdiler. Bunun üzerine Kureyş ordusunu karşılamaya karar verdiler. Ra­sûlullah düşman ordusunun çokluğunu görünce Allah'a ni­yaz eyledi. Allah ona zaferin müslümanlar lehine olacağını müjde­ledi ve kâfirlerin geberecekleri yerleri kendisine vahyetti.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.), elini şuraya, buraya koyarak "Şurası falanın düşeceği yerdir, şurası filanın düşeceği yerdir..." demeye başladı. Müşriklerden hiçbiri Rasûlullah'm (s.a.) elini koy­duğu yerin ötesine geçmedi.[298] O gün, muvahhidlerin kalplerini tespit, kâfirlerin kalplerine ise korku salmak için imdada gelen melekler de gözükmüştü. Büyük bir zafer kazanılmıştı. Bu sayede Allah Teâlâ, onları zengin kılmış, doyurmuştu; şirkin ipini kesmiş ve Kureyş'in uluları teker teker temizlenmişti. Bu yüzden bu sava­şa "furkân=z ayırıcı" denilmiştir.

Müslümanlar, esir edilen kâfirleri fidye alıp salıvermek mey­linde idiler. Oysa ki Allah, onların öldürülmesini ve böylece küfrün kökünün kazınmasını arzu buyuruyordu. Bu yüzden azara maruz kaldılar; ancak sonunda affolundular. [299]




[296] Buharı, Enbiyâ, 1; Menâkıbu Ensâr, 51.

[297] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/655.

[298] Müslim, Cihâd, 83.

[299] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/655-656.