Konu Başlığı: Abdestin âdabı Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Şubat 2011, 19:07:21 Abdestin Âdabı: Abdestin müstehapları (âdâb) şu manalara dayanır: i. Kir toplayan ve özel bir itina gösterilmedikçe suyun ulaşamama ihtimali bulunan yerlerin yıkanması; ağız ve burunun yıkanması, el ve ayak parmaklarıyla sakalın hilâllenmesi, yüzüğün oynatılması gibi. ii. Temizleme işleminin ikmali; yıkama işleminin üç defa yapılması, organların yıkanması esnasında hakkının verilmesi, organların yıkanırken iyice oğulması, kulakların baş ile birlikte meshedilmesi, abdest üstüne abdest alınması.., gibi. iii. Önemli işler hakkında câri bulunan âdetlere uyulması; önce sağ organlardan başlanması gibi. Çünkü sağ, daha güçlü ve daha önceliklidir; dolayısıyla çift olan organların yıkanması esnasında önce sağdan başlanması daha uygundur. Keza ikisinden biri ile yapılan işlerde temiz ve güzel olan şeylerin sağ ile (taharetlenme gibi) aksi özellikteki şeylerin ise sol ile yapılması da böyledir. iv. Kalbin fiilini, muradı açık bir şekilde ifade eden lâfızlar ile zabturapt altına almak, dil ile yapılan zikri, kalp ile birlikte yapmak. Rasûlullah’ın (s.a.), “Allah’ı artmayanın abdesti yoktur.” [966] Buyurması hakkında derim ki: Bu hadisin sıhhati üzerinde hadisçiler görüşbirliği etmiş değillerdir. Sahih olduğunu farzettiğimizde de, bu konu, Rasûlullah’tan (s.a.) ilim alma yolunun farklılık arzettiği konulardandır. Müslümanlar öteden beri Rasûlullah’ın (s.a.) abdest alışım anlatagelmişler, insanlara öğretmişlerdir, bununla birlikte besmeleden söz etmemişlerdir. Bu durum, ehl-i hadis dönemine kadar böyle sürmüştür. Oysaki yukarıdaki hadis, besmele çekmenin rükün ya da şart olduğuna dair bir nassdır. İki yön arasını bulmak da mümkündür. Bu takdirde şöyle denilir: Hadisten maksat, kalp ile hatırlamaktır; çünkü ibadetler niyet olmadan kabul edilmez. Bu izaha göre hadisteki “Abdesti yok” ifadesi zahir manası üzerine alınır. Evet besmele çekmek, diğer müstehaplar gibi âdaptandır. Çünkü Rasûlullah (s.a.): “Önemli bir işe besmele ile başlanmazsa o güdüktür.” [967] Buyurmaktadır. Pek çok şeye kıyas da bunu gerektirir. Mananın, “Abdesti tam olmaz.” şeklinde olması da muhtemeldir: Ancak ben böylesi bir tevile razı değilim. Çünkü bu, sonuç itibarıyla lâfza ters düşen uzak tevillerdendir. Rasûlullah’ın (s.a.), “...Çünkü elinin nerede gecelediğini bilemez.” [968] buyruğuna gelince, bence bunun manası şudur: Yapılan temizlikten sonra bir zamanın geçmesi ve uzun süre ellerin nerede olduğunun farkında olunmaması, onlara pislik bulaşabileceği ve kirlenebileceği ihtimalini artırır. Bu şekilde kirlenmesi muhtemel ellerin, yıkanmadan doğrudan kabın içine daldırılması, suyun kirletilmesine veya bulandırılmasına sebep olur. Su içerken bardağa üfleme yasağının illeti de budur. Rasûlullah’ın (s.a.), “Çünkü şeytan burun deliğinde geceler.” [969] hadisine gelince, bunun manası şudur: Sümük ve ve benzeri ağır maddelerin burun deliğinde birikmesi, zihnin aptallaşmasına ve düşüncenin fesada uğramasına sebep olur. Bu durumda olan insan, şeytanın vesvesesinden etkilenmeye daha müsait hale gelir ve ezkâr (zikirler) üzerinde düşünmekten geri kalır. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur: “Sizden biriniz abdest alır, onu yerli yerince yapar ve sonra, ‘Ben Allah’tan başka tanrı olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve rasûlü olduğuna şehadet ederim’ (Bir rivayette: ‘Allah’ım! Beni tevbe edenlerden ve arınanlardan kıl!’) derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı birden açılır. Onların hangisinden dilerse ondan girer.” [970] Derim ki: Gerçek taharet nefis (yani ruhu) gaybı bilen Allah’a teveccüh etmedikçe, arınma noktasına ulaşmak için bütün çabayı göstermedikçe tam anlamıyla gerçekleşmez. Bunun için bir zikir tayin edilmiş ve nefsin derinliklerinde etkisini gösteren dahilî taharetin faydası ona bağlanmıştır. Abdest organlarını tam yıkamayanlar hakkındaki, “Vay topukların ateşten başına gelenlere!” [971] buyruğu hakkında şunları söyleyebiliriz: Bunun sırrı şudur: Allah Teâlâ, bu organların yıkanmasını emretmiştir. Bu [972], kendisinden gözetilen mananın gerçekleşmesini gerektirmiştir. Kişinin, abdest organlarının bir kısmım yıkayıp, tamamını yıkamaması halinde onun hakkında “filan organı yıkadı” demek sahih olmaz. Sonra bu ifade, yeterli ilgiyi göstermeme kapısını da kapama anlamı taşımaktadır. Ateşlerin özellikle topukları yakmasından söz edilmesi (genelde ayağın yıkanırken ökçelerin kuru kalma ihtimalinin çok olmasındandır). Hadesin yer etmesi ve onu izale etmemede ısrar edilmesi, ateşi (cehennem azabını) gerekli kılan bir özelliktir. Taharet ise, ateşten kurtulmayı gerektirir ve hatalara keffârettir. Herhangi bir organda taharet manasının tahakkuk etmemesi, onunla ilgili Allah’ın hükmüne muhalefet edilmesi, nefsin bozulmasını gerektiren bir haslet olur. Bu yüzden nefis azap duyar. Bunun, bozulmayı gerektiren bizzat o organ yönünden olması da uygun olur. Allah’u a’lem! Abdesti Gerektiren Haller: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyuruyor: “Abdesti bozulanın namazı, abdest almadıkça kabul olunmaz.” [973] “Hiçbir namaz taharetsiz kabul olunmaz.” [974] “Namazın anahtarı, taharettir.” [975] Bütün bu hadisler, taharetin [976] şart olduğunda açıktır. Aslında taharet, başlı başına bir taattir; bununla birlikte zamanlama bakımından namaza bağlanmıştır. Çünkü her birinin faydası, diğerininki üzerine bağlı olmaktadır. Taharet, aynı zamanda Allah’ın nişanelerinden (şe’âir) olan namaza saygı anlamı içermektedir. Bizim şeriatımızda tahareti gerektiren haller üç derecede olmaktadır: [966] Ehû Dâvûd, Taharet, 48; İbn Mâce, Taharet, 41. [967] Bkz. Keşfu'l-hafâ, 2/174. [968] Buhârî, Vudû, 26; Müslim, Taharet, 87-88. [969] Buhârî, Bed'ul-halk, 11; Müslim, Taharet, 23. [970] Müslim, Taharet, 17. [971] Müslim, Taharet, 30. [972] Yani îcâb. [973] Müslim, Taharet, 2. [974] Müslim, Taharet, 1 (2/274). [975] Ebû Dâvud, Taharet, 31; Tirmizî, Taharet, 3; İbn Mâce, Taharet, 32. [976] Burada sözü edilen taharet, cünüplük ve abdestsizlik hallerinden arınma, temizlenme manasındadır; gusül ve abdestle yapıhr. (Ç) |