Konu Başlığı: Sahabe Döneminde isnada İhtiyaç Duyulmaması Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Eylül 2011, 13:36:34 A. Sahabe Döneminde isnada İhtiyaç Duyulmaması Sahabe arasında isnada ihtiyaç duyulmuyordu. Zira sahabe, Peygamber (S.A.V.)'e bilerek yalan isnad etmekten uzaktı. İsnadı sorma olayt; ancak fitnenin vukuundan, bidatlerin zuhuru ve hadis uydurma teşebbüslerinden sonra başlamıştır. Sahabe kendi aralarında doğruluğun yaygın ve hakim olduğundan emindi. Bu nedenle ashâb, Peygamber döneminde ve hicrî birinci asrın ilk yarısında isnadı sormuyordu. Fitne olay-lan çıkıp, bidatler zuhur edinceye kadar bu güven ve itimad devam etti. Fitne ve bidatlerin ortaya çıkması üzerine isnad sorulmaya başlandı. Hafız Heysemî'nin Mecmeu'z-Zevâid adlı eserinde[453] Humeyd'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Biz, Enes b. Malik (r.a.)'in yanında bulunuyorduk. Enes şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki, Allah Rasûlü (S.A.V.)'nden aktardığımız hadislerin tamamını ondan duymuş değiliz (yani bazılarını birbirimizden duyduk). Ancak hiçbirimiz diğerine yalan söylemezdi.[454] el-Berâ'nın şöyle dediği rivayet edilir; "Hadîslerin hepsini Allah Rasûlü'nden duymuş değiliz. Biz develeri gütmekle meşgul olduğumuzdan Allah Rasûlü'nün ashabı, ondan bize hadis aktanrdı. [455] Beyhakî Berâ bin Azib (r.a.)'den şöyle dediğini nakleder: "Hepimiz [aynı] hadisleri Peygamber (SAV.)'den duyuyor değildik. Bakıp gözetmemiz gereken işler vardı. Ancak, o vakit insanlar yalan beyanda bulunmuyorlardı. Hazır bulunan orda bulunmayana bildiriyordu." Yine Beyhakî, Katâde'den şunu nakleder: Enes (r.a.) bir hadis rivayetinde bulundu. Bunun üzerine adamın biri "sen bunu bizzat Allah Rasûlü'nden mi duydun?" diye sordu. Enes "evet [bizzat duydum], ya da yalan söylemeyen birinden duydum. Allah'a yemin olsun ki biz yalan söylemezdik, yalanın ne olduğunu da bilmezdik." dedi. [456] İmam İbni Teymiyye şöyle der: "Allah Rasûlü'nün ashabı insanlar arasında dini en iyi bilen ve dine en bağlı kimseler olduğundan daha sonralan zuhur eden bidatlerden hiç biri onlardan zuhur etmedi. Sahabe arasında günah işlemiş kimseler bulunmakla beraber, bilerek Allah Rasûlü'ne yalan isnad eden kimse bilinmemektedir. Cenab-ı Hakk onları bilerek Peygambere yalan isnad etmekten korumuştur. [457] Üstad Abdulfettah Ebu Gudde konuyla ilgili olarak şöyle der: Sahabe (r.a.) ilahî emaneti taşımak ve şeriatı insanlara tebliğ etmek üzere yaratılmış ehil insanlardı. Onlar arasında Allah Rasûlü'ne yalan isnad etme veya intihalde bulunma sözkonusu değildi. Zira Allah Rasûlünün 'Kim bilerek bana yalan isnat e-derse cehennemde yerini hazırlasın.' [mealindeki] hadisi onlar arasında yaygın ve meşhurdu. Aynı hadisin sahabeden tevatürle nakledildiği de sabittir. Hafız Suyûtî bu hadisin yüzü aşkın sahabî tarafından rivayet edildiğini belirtmektedir[458] Sünnet-i Mutahharaya ait bu temiz ve berrak manzara Raşid Halifeler döneminin sonlanna kadar devam etti. Hicrî 35 senesinde Hz. Osman'ın öldürülmesiyle fitne olayları başlayınca, bazı insanların gönüllerinde birtakım siyasî arzu ve emeller oluşmaya başladı. Haberlerin tesbit (zabt) ve naklinde karışıklık gözlenmeye başlandı. Bunun üzerine sahabe sıkı bir tetkike koyulup haberlerin sıhhatından emin olmak için çalışmalar yaptı. Bidatçıların ve ehil olmayan heveskârların sünnete müdahalesini önlemek için isnadı sormaya başladılar. İmam Müslim, Sahihinin mukaddimesinde[459] büyük tabiîn alimi Muhammed b. Sirîn (r.a.)'den[460]"ilk zamanlar isnadı sor-madıklannı, [461] fitnenin zuhuruyla isnadın sorulmaya başlandığını, sünnete bağlı kimselerin rivayet ettiği hadislerin alındığını bidatçı kimselerin naklettiği hadislerin de reddedildiğini" kaydeder. Binaenaleyh, isnadın sorulması ve ravileri araştırılıp kusurlu olup olmadıklarının tetkik edilmesi bu döneme, yani hicrî birinci asnn ortalarına rastlar ki[462] bu, aynı zamanda hadis uydurma olayının başladığı bir dönemdir.[463] B. Bazı Sahabîlerin Başka Bir Sahabiye AitRivayete Karşı Çıkışı, Raviyi Yalanla İthamdan Kaynaklanmayıp Aksine, Sözkonusu Rivayetin Sahabîye Göre Hatalı Olması İhtimalinden Dolayıdır. Üstad Abdulfettah Ebu Gudde (rahimehullâh) şöyle der: "Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şudur: Bazı sahabîler (radiyallâhu anhum), başka sahabîlerin rivayet ettiği hadisleri reddedip bunun Peygamber (S.A.V.)'den sadır olamıyacağınt ileri sürmüşlerdir. Doğrusu bu reddediş, itirazda bulunan sahabînin mezkur hadisi rivayet eden kimseyi yalan veya hadis uydurmakla itham etmesinden dolayı değildir. Bu, sadece hadisi rivayet eden şahsın hata veya yanılmaya duçar olduğunu düşünmekten kaynaklanan bir davranış türüdür. Karşı çıkan sahabî, rivayet edilen hadisi kendi yanında bulunan başka bir hadise veya Kur'an'a aykırı gördüğünden reddetmektedir. Yoksa bu tavır, karşı tarafı yalanla veya hadis uydurmakla itham etmek türünden değildir." Bu gayet değerli bir açıklamadır. Ebu Gudde'den başka buna dikkat çeken kimseye rastlamadık. Abdulfettah Ebu Gudde, daha sonra bu babtan bazı hadisleri rivayet ederek konuyu izaha devam eder. Bu hadislerden bazıları, sözkonusu reddin hata veya sehiv mülahazasına dayandığını göstermektedir. Ustad Abdulfettah Ebu Gudde sonra şunu kaydeder: Buna göre sahabeden birinin diğer bir sahabîden gelen rivayeti reddedişi veya kendisi gibi bir başka sahabî için söylediği "fulânun ye/czibu" şeklindeki ifadelerle kastedilen mana söz konusu sahabînin yanıldığı veya unuttuğu anlamındadır. Zira Ehl-i Sünnete göre "kizb" bilerek veya unutarak ya da yanılarak bir şeyi gerçekte (ne/su7-emir) olduğundan farklı haber vermektir. Günah, ancak bu gerçeği bilerek gerçekleştirenlere aittir. Ashab-ı Kiram (radiyallâhu anhum) bilerek bunu yapmaktan münezzehtir. Tehânevî'nin Kavâid fi UlûmH-Hadîs adlı eserinde kezibe Ebu Muhammed" cümlesine yazdığım dipnota bakınız.[464] [453] 1/153 [454] Hadisi Taberânî el-Mu'cemu'l-Kebîr'de rivayet etmiştir. Hadisin raviieri, sahih hadisin ravileriyle aynı şartlan taşımaktadır. [455] Hadisi Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Hadisin raviieri, sahih hadisin ravileriyle aynı şartları taşımaktadır. [456] Her iki rivayeti Suyûtî, Miftâhu'l-Cenne fi'f-İhticâci bi's-Sünne adlı eserinde nakletmiştir. s. 36 [457] İbni Teymiyye, er-Red ala'l-Ahnâî, 103 [458] Suyutı'nin bu sözünü Aliyyu'l-Kârî, el-Meuzûâtu'i-Kubrâ adlı eserin mukaddimesinde zikreder. Mezkur hadisi Buharı (İlm, 38, hadis nr: 110) ve Müslim (Mukaddime, 1, hadis nr: 4) rivayet etmiştir. [459] Müslim, Mukaddime, 5, hadis nr: 27 [460] Muhammed b. Sirtn el-Basrî, h. 33'te doğmuş ve 110'da vefat etmiştir. [461] Bu durum, o dönemde, yalanla itham etme olayının veya bidat ve uydurma endişesinin olmamasından kaynaklanıyordu. Zira İnsanlar henüz bidat ve fitne hastalıklarından uzak bulunuyordu. [462] Ebu Gudde, Lemehâh Min Tarihi's-Sünne ne Ulûmi'l-Hadis, 73-74 [463] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 188-190. [464] Ebu Gudde, Lemehât rnin Tarihi's-Sünne ve Ulûmi'l-Hadis, 65-73, 170-171 Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 191-192. |