๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Eylül 2011, 15:13:47



Konu Başlığı: Muhaddisler ve Fakihler in Kıstasları Uygulaması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Eylül 2011, 15:13:47
d. Muhaddisler ve Fakihler Bu Kıstasları Metinlere Hakkıyla Uygulamışlardır


Bazı kimseler, muhaddislerin metin tenkidi için gerekli bir takım ölçüt ve kuralları tespit ettiklerini kabul etmekle beraber, onların bu kural ve ölçütleri geniş anlamda uygulama safhasına koyamadıklarını, bu uygulamalann dar bir çerçevede kaldığını, dolayısıyla muhaddislerce tenkid edilmesi gereken bir çok hadis metninin hiç tenkide tabi tutulmadan sadece sahih ve makbul damgasıyla damgalandığını, bu nedenle müslüman alimlerin, makbul hadislerin makbul olmayanlardan, sahih olanların sahih olmayandan ayırdedilmesi amacıyla metin tenkidini daha geniş bir çerçevede ugulamaları gerektiğini iddia etmişlerdir.

Bu görüşle ilgili olarak bir değerlendirmede bulunmak isti­yoruz:

1. Metin tenkidi, ömürlerini hadis ilmi uğruna tüketmiş, bu uğurda varını yoğunu harcamış olan mütehassıs muhaddislerin belirlediği ölçü ve kurallara uygun olmalıdır. Onlar, daha iyisi veya bir benzeri meydana getirilemeyecek derecede sağlam ilmî kriterler vaz'etmişlerdir. Eğer metin tenkidi bu ilmî kural ve kıs­taslara uygun olarak yapılmazsa, tenkid adına yapılan bu faali­yet ilmî niteliğini kaybeder, arzu ve eğilimlerin egemen olduğu gelişigüzel tenkid haline gelip bir çok sahih hadisin inkarı ve reddi için bir basamak halini alır. Keza bu durum, cahil ve kötü maksatlı kimselere de tenkid kapısının açılmasına yol açar. Herhangi bir kimsenin, hoşuna gitmeyen bir hadisi, nevasına ve kötü niyetine göre reddedip sonra da "bu hadis, iç tenkid (en-nakdu'd-dahilî) açısından sahih değildir" demesine kapı aralar.

Bu ölçüsüz tenkid anlayışından dolayı gerek İslam Dünya­sında gerekse dış dünyada son derece tehlikeli düşünceler yay­gınlık kazanmaya başladı. Bunun sonucu olarak bir çok ehliyet­siz kimse kendilerinde hadisin kabulü veya reddine karar vere­bilecek gücün bulunduğunu ileri sürmeye başladı. İşte bu şe­kilde cahillerin tenkidi ve garazkârlann saldınları için bütün ka­pılar sonuna kadar açılmış oldu. Böylece herkes kendi temayü­lüne ve zevkine göre dilediği hadisi kabul, dilediği hadisi redde­der hale geldi.

2. Metin tenkidi yapacak kimsenin tarafsız ve ön yargılar­dan uzak davranarak sağlam ilmî kuralları, arzu ve isteklerden uzak bir tarzda, hastalıklı ve bozuk ortamlardan etkilenmeden hakkıyla uygulaması gerekir. Aksi halde yapılan tenkid, İlmî ni­teliği olmayan ve bozuk eğilim ve arzulardan kaynaklanan bir tenkid haline gelir.

3. Bilindiği üzere herhangi bir ilim dalında, ancak o dalda uzman olup ilgili dalın inceliklerine vakıf olan kimseler görüş be­lirtebilirler. Değilse, ileri sürülen görüş, akıllann kabul etmediği, kulakları tırmalayan garip bir görüş haline gelir. Bundan hare­ketle şunu belirtmek gerekir: Hadisleri sened ve metin ba­kımından değerlendirmek, sahasında uzman olan muhaddisle-rin işidir. Aksi halde İslamî ilimler arasında en geniş ve en has­sas hüviyete sahip olan hadis ilmi cühela ve garazkâr kimselerin at oynattığı bir meydan haJine gelir. Hangi branş erbabı kendi branşı için böyle bir kargaşaya razı olabilir!? Hangi uzman ken­di ihtisas sahasını umumun müdahelesine açarak herkesin ala­na ilişkin görüş belirtmesine müsaade edebilir? İlim ehli şöyle dursun akıldan hissesi olan hiç kimse bunu hoş görmez. Binae­naleyh diğer İlim dalları için sözkonusu olmayan bir şeyin hadis ilmi için de sözkonusu edilemiyeceği kesindir.

4. "Muhaddİslerİn, metin tenkidi için ortaya koydukları kri­terleri geniş anlamda uygulayamadıklan" iddiasının haklı bir ta­rafı vardır.

Muhaddisin, muhaddis olması hasebiyle görevi ve ifa et­mesi gereken rolü, metin ve isnad tenkidi için gerekli olan esas ve kuralları vaz'etmektir. Muhaddisler bu konuda büyük gay­retler göstermiş ve görevlerini hakkıyla ifa etmişlerdir; benzersiz ve eşsizdir sistem ortaya çıkarmışlardır.

Tespit edilen kuralların metin ve sened üzerinde tatbik e-dilmesine gelince, muhaddislerin isnada ilişkin kuralları çok kapsamlı bir tarzda senedler üzerine uyguladıklarını görmekte­yiz. Zira senede ilişkin konuşma ve değerlendirmelerde bulun­mak da onların görevlerinin bir parçası olup onları yakından il­gilendirmektedir. Çünkü bu konular, hadis ilmi kapsamında bu­lunan ravilerin durumu, senetteki bağlantı ve kopukluk gibi hu­suslarla [birinci dereceden] alakalıdır.

Metin tenkidine gelince, aslında bu muhaddislerin ifa ede­cekleri bîr vazife değildir.[511] Aksine bu, muhaddis fakihlerin yani müçtehidlerin üstlendiği bir görevdir. Binaenaleyh - sened ba­kımından hadisin sıhhatini tespitten sonra- müçtehidin görevi, hadis metinlerini İnceleyip karşılaştırmak, hadisler arasında ter­cihte bulunmak ve kendi içtihadına uygun olarak bir hükme va­rabilmek için hadislerin bir kısmını kabul edip bir kısmını red­detmektir. İşte asıl metin tenkidi de budur.

Asıl görevleri bu olmamakla beraber muhaddisler bir öl­çüye kadar metin tenkidi faaliyetinde bulunmuşlardır. Bunun en açık şahidi muhaddislerin meşhur, zayıf ve mevzu' hadisler konusunda yazdıkları çok sayıdaki muazzam eserlerdir. Zira bu kitaplarda hadislerin zayıf veya mevzu' oluşuyla ilgili verilen hükümlerin çoğu metin tenkidi esasına dayanır. [512] Özellikle burada büyük muhaddislerin ilelu'l-hadis konusunda yazdıktan eserleri anmakta fayda vardır.

Muhaddislerin geniş anlamda metin tenkidi yapmamış gö­rünmelerinin bir sebebi daha vardır. O da [konunun mahiyeti gereği] metin tenkidinin sened tenkidine göre daha dar bir ala­na sahip olmasıdır.[513] Yani tenkide konu edilebilecek hadislerin  çoğu birinci kısma [sened bakımından tenkid edilen hadisler] dahil olan hadislerdir.

Müçtehid ve fakihlere gelince bunlar, metin tenkidini geniş ve kapsamlı bir biçimde uygulamışlardır. Aksi takdirde içtihadlan makbul olmazdı. Çünkü içtihad, hükme varmak için olanca ça­bayı göstermek anlamına gelir. Bu çaba da ancak hadis metin­lerini inceleyip karşılaştırmak, hadisler arasında tercihte bulun­mak ve hadislerin bir kısmını kabul edip tenkidi gerektiren du­rumlardan dolayt diğer bir kısmını da reddetmekle gerçekleşebi­lir. Bunun en açık şahidi müçtehidlerin kendi mezhep ve görüş­lerini beyan etmek için kaleme aldıkları devâsâ eserlerle daha sonra gelenlerin telif ettiği İlm-i Hilaf günümüzdeki adıyla Mukayeseli Fıkh'a dair yazdıkları kitaplar­dır. Muhakkik hadisçilerin Muhtelifu'i-Hadîs ve Müşkilu'l-Hadîs alanında yazdıkları eserlerde bu gerçeğin bir başka şahidir. Zira bu ilimler, metinlerin incelenmesi ve değerlendirilmesine daya­nırlar.

Evet ister muhaddis olsun ister fakih bu alimler yaptıklan çalışmalarla ilâhî ecir kazanmış müçtehidlerdir. Ama hatadan masum değillerdir. Bu nedenle aralarında bazı hadislerin ten­kidi, kabulü ya da reddi konusunda bir takım görüş ayrılıkları olmuştur. Onlardan bir kısmı bazı hadislerin tenkid veya kabu­lünde hata etmiş olabilirler. Keza uzak bir ihtimal de olsa bir kısmı tenkide muhtaç bazı hadisleri tenkit etmemiş olabilir. Bi­naenaleyh içtihad için gerekli donanıma sahip muhaddis alim­lerden biri çıkar da temelsiz arzu ve eğilimlerden uzak olarak, bozuk ortamların etkisinde kalmadan ilmî bir yöntemle ehli ta­rafından tenkid edilmeyen falanca hadisin tenkid edilmesi ge­rektiğini ispat ederse kendisini şükran ve takdirle karşılar Cenab-ı Hakk'ın kendisini bu tür salih amellerden daha fazla­sına muvaffak etmesi İçin duada bulunuruz.

Ancak burada şu dört hususa dikkat etmek gerekir:

1. Günümüzde hadis tenkidiyle uğraşıp hadis metinlerinin yeterli oranda tenkid edilmediğini iddia edenlerin ezici çoğun­luğu durum itibariyle bu tenkitleri yapacak ehliyette değillerdir. Bu kimselerin Oryantalist bakış, arzu ve eğilimler ve olumsuz konjonktürün tesirinde kaldıkları açıkça anlaşılmaktadır.

2. Tesbit  edebildiğimiz  kadarıyla  bu  iddia sahiplerinin tenkid ettiği hiç bir hadis yoktur ki, önceki muhakkik fakih ve hadisçiler tarafından tenkid edilmiş olmasın ya da tenkitte bulu-nanlan eleştirme bakımından değerlendirmeye tabi tutulmamış olsun.

Bu tür hadisleri [ve bunlarla alakalı tenkidleri] bulunması muhtemel, ilgili yerlerde aramak gerekir.[514] Nitekim bazı çağdaş alimler bu tür hadislerle bunlar hakkında yapılan değerlendir­meleri içeren kitaplar hazırlamışlardır.

Çağımızda hadis tenkidine soyunanlar çoğu kere kaynak belirtmeksizin ve kendi görüşleriymiş gibi davranarak- önceki münekkit alimlerin görüşlerini almaktadırlar. Bazan da nakledi­len bu görüşleri kişisel arzu ve eğilimleri doğrultusunda bir deği-Şiklİğe ve dönüşüme uğrattıktan sonra tenkidi cevaplayan alim­lerin görüşlerine hiç değinmeden alıp kullanmaktadırlar. Bu da kelimenin tam anlamıyla bir ihanet ve kişinin kendine ait olma­yan bir özellikle böbürlenmeye çalışmasıdır.

3 Bu iddia sahipleri, yaptıkları tenkit faaliyetlerinde önceki münekkit alimlerin koyduğu esas ve kıstasların haricine çıka­mamışlardır. Her ne kadar onlara dayandıklarını belli etmese veya farkında olmaslar da bütünüyle onların belirlediği kıstas­lara dayanmışlardır.

Fakat bu kıstasları çok kötü uygulamışlar ve bunu -sıhhati konusunda ittifak bulunan bir çok sahih hadisin inkan pahasına da olsa- sırf arzu ve isteklerinden hareketle eskiye muhalefet etme, yenilik ve fikrî bağımsızlık imajı oluştumak için bir basa­mak yapmışlardır. Sonuçta bu çirkin ve münker arzularını tat­min etmek yani sıhhati konusunda ittifak bulunan çok sayıda sahih hadisi inkar edebilmek için belirtilen kıstaslan eğip bük­müşlerdir.

4. Günümüzde metin tenkidini gündeme getirenler sünne­tin büyük bir kısmının gereği gibi tenkide tabi tutulmadığını ve hakkıyla tenkide tabi tutulması halinde büyük oranın sıhhat vas­fını kaybedip zayıf veya uydurma sınıfına gireceğini ileri sü­rerler.

Bu iddia sonucu itibariyle İslam'ı ortadan kaldırmakla eşanlamlıdır.[515] Çünkü bu iddia Sünnete karşı güvensizliği içer­mekle beraber Cenab-ı Hakk'ın İslam'ı da önceki dinler gibi doğru-yanlış, hak-batıl içice bir surette orta yerde bıraktığı an­lamına gelmektedir. Halbuki Cenab-ı Hakk, geçmiş din mensuplarını bu konuda uyarmakta ve şiddetle kınamaktadır: "Ey kitap ehli! Neden hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği giz­liyorsunuz.[516]Bir başka yerde İslam'ın ilahî koruma altında olup kaybolmayacağını ve sonsuza dek korunacağını beyan et­mektedir: "Zikri biz indirdik, elbette onu yine biz koruyaca­ğız. [517] Burada "zikrin korunması" ile sadece Kur'an'ın korun­masının kastedildiğini, Sünnetin buna dahil olmadığını söyle­mek doğru değildir. Zira Kur'an'm muhafazasından maksat, İs­lam'ın (sünneti kapsayacak şekilde) bir bütün olarak ko­runmasıdır. Aksi taktirde Kur'an'ın mutlakını takyîd, mübhemini tefsir ve mücmelini tafsîl eden Sünnet korunmadan Kitab'm tek başına korunmasının ne yaran vardır.

Nitekim büyük imam Abdullah b. Mübarek, bu ayet-i keri­meye dayanarak Sünnetin ilahî koruma altında olduğunu ifade etmiştir. Kendisine: "Bunca uydurma hadis ne olacak?!" diye sorulunca şu cevabı verir: "Büyük hadis alimleri ne güne duru­yor? Onlar bunun için vardırlar. Zikri kesinlikle biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz. [518]

Herşeyi en iyi bilen Allah u Teâlâdır. [519]

 



[511] Metin tenkidi için sırf hadis usûlü kitaplarına bakıp bu alanda yeterli bir li­teratürün olmadığını söylemek yanlıştır. Usûl-i Hadisin yanısıra dörtbaşı ma'mur bir tenkit ve tahlil teorisi görmek için Usûl-İ Fıkh'a bakmak gerekir. Bu gün Usûl-} Fıkıh olarak anılan bu ilim, aslında bütün islamî ilimlerin usûiü ve metodolojisidir. Bu tenkid teorisinin pratik boyutunu görmek için de hadis şerhlerinin yanısıra müçtehidlerin, fakih muhaddisierin ve usû-lü'd-din bilginlerinin eserlerine bakmak gerekir. Daha önce değindiğimiz gibi mevzuatla ilgili literatürü de bu metin tenkidi kapsamında değerlendir­mek gerekmektedir. -Çeviren-

[512] Burada yeri gelmişken yaygın bir anlayışa değinmek istiyoruz. Metin tenkidinin yetersizliğinden bahsedenlerin çoğu Ku'an'a arz ve temel prensiplere aykırılık gibi tenkid ilkelerinin sadece mevzu ve zayıf hadislere uygu­landığını, hadîs mecmualarındaki sahih hadislere tatbik edilmediğini belirt­mektedir. Bu argüman, mantıkî açıdan hatalıdır. Zira mevzuat kitaplarında yer alan hadisler veya fıkıh ve usûlud'd-din sahasında yazılan eserlerde mevzu ve zayıf olarak nitelenen hadisler, sözkonusu kriterlere kat'î dere­cede aykırı bulunduğu için mevzu veya zayıf olarak nitelenmiştir ve ilgili ki­taplarda kaydedilmiştir. Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse hadisle iştigal eden alimler, hadisleri, belirtilen sened ve metin kriterleri açısından ele alıp incelemişlerdir. Bu incelemeler sonucunda mevcut kaynaklar oluş­muştur. Kur'an ve sarih akıl gibi temel kıstaslara kat'î derecede aykırı olan rivayetler ise mevzu olarak nitelenmiştir. Ulemadan bazıları da aynı gerek­çelerle mevzu olduğuna inandıkları hadisleri biraraya getirmişlerdir. Yoksa önce mevzu diye isimlendirilen bir yekûn oluşturulup sonra adı geçen ten­kit kriterleri uygulanmış değildir. Zira böyle bir şeyin ölüyü öldürmekten farkı yoktur. Ulema önce tenkid kriterlerini uygulamış ve bu kriterler ışığın­da belirlenen rivayetler mevzu veya zayıf olarak nitelenip ilgili eserlerde kayda geçirilmiftir. Mevcut hadis kaynaklarının bu kritetler ışığında oluştu­ğunun kanıtı bu çalışmaları yapan muhakkik muhaddislerin açıklamaları ve eserleridir. Bu çerçevede zikredilebilecek ve hiç bir tartışmaya mahal bı­rakmayacak bir diğer delil İse Muhammed Mustafa el-A'zamî'nin kısmen tahkik edip yayımladığı İmam Müslim b. e!-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nisâbûrî (204-261)'ye ait Kitabu't-Temyîz adlı eserdir. Eserin temin edilen varakları A'zamî'nin    Menhecu'n-Nakdi   Inde'l-Muhaddistn    (Mektebetu'l-Kevser, 1990, S. Arabistan) adlı eseriyle birlikte yayımlanmıştır. Kitab şu haliyle bi­le içerdiği örneklerle bahse konu olan tenkid kriterlerinin uygulandığı hak­kında yeterli bir fikir vermektedir. Bunun yanısıra mevcut hadis müdevve-natı oluştuktan sonra da tenkid işlemini mevcut mudevvenatı da içine ala­cak şekilde geniş bir çerçevede uygulamaya devam edenler olmuştur. Bu­nun en bariz şahitlerinden biri cumhura göre sahih olan ve şu an tedavül­de bulunan hadis kaynaklarında yer alan bazı hadislerin de daha sonraları telif edilen mevzuata dair bazı eserlerde yer almasıdır. Mesela Ibnu'l-Cevzî konuyla ilgili eserinde Ebu Davud, Tirmizi ve Müstedrek'te yer alan bazı hadisleri de mevzu olarak nitelemiştir. Harta Buharî ve Müslimden de birer hadise yer vermiş ve bu nedenle ulemanın haklı tenkidine uğramıştır, (bkz. Tenzihu'ş-Şerîa, Tahkik mukaddimesi) -Çeviren

[513] Metin tenkidi, yapısı gereği sübjektif niteliği ağır basan bir yöntemdir. Me­tin tenkidiyle sened tenkidi arasındaki bu yapısal farklılık, metin tenkidi ko­nusunda daha sınırlı ve ihtiyatlı davranmayı gerektirmektedir. Kaynakları­mızda sırf metin tenkidi nedeniyle reddedilen hadis oranının sınırlı oluşu da bundan dolayıdır. Dolayısıyla metin ve isnad tenkidi konusunda mate­matiksel anlamda bir eşitliğin olması gerektiğini söylemek doğru değildir. Bu gibi yerlerde eşitlik dengeyi sağlamaz. Esas denge, her iki tenkid yönte­mini, taşıdıkları yapısal farklılığı gözönüne alarak gerekli ölçü ve sınırları aşmadan uygulamakla sağlanabilir. Metin ve sened açısından tenkid edilen hadisler arasında matematiksel eşitlik temin etmek uğruna aslında makûl ve makbul izahları yapılabilen hadisleri de problemli göstermek aynı za­manda metodik bir hatadır. İmam Şafiî'nin (er-Risale, madde:1099) şu ifadeleri müçtehid imamların bu gerçeği çok iyi ihata ettiklerini göstermek­tedir: "Genelde hadislerin doğru ya da uydurma olduğu, onları aktaranla­rın doğruluğu ve yalancılığıyla bilinir, Ancak özel ve sayıca az bazı hadis­lerde durum böyle değildir. (Yani ravinin doğruluğu ve yalancılığından ha­reketle haber değerlendirilmez, bizzat haberin muhtevasına bakılarak hadis değerlendirilir.] Bu gibi hadislerin doğruluğuna veya uydurma olduğuna ravinin, gerçekleşmesi imkansız olan bir şeyi aktarmasıyla yahut aktardığı hadise muhalif olan hususların sağlamlık ve doğruluğuna dair delâletlerin daha çok oluşuyla delil getirilir." -Çeviren-

[514] Hadis, bütün islamî ilimlerin müşterek kaynağı olduğu için hadisle ilgili ça­lışmalar değişik branşlara dağılmış vaziyettedir. Mesela itikada ilişkin ha­dislerden hangilerinin tenkit edildiğini ve hangilerinin esas alındığını gör­mek için usui-i din ulemasının eserlerine; fıkhı hadislerden ne kadarının nasıl tenkit edildiğini görmek için müçtehidlerin ve aynı zamanda fakih olan muhaddislerin kitaplarına, bunların ötesinde genel anlamda bir met­nin tenkit ve yorumu için nasıl bir metodoloji belirlendiğini görmek için de usûl-i fıkıh kaynaklarına başvurulmalıdır. -Çeviren-

[515] Günümüzde metin tenkidinin yetersizliğini gündeme getirenler, bazı cüz'î örnekler ileri sürerek, birtakım hadislerin tenkit edilmesi gerektiğini söylese­ler de yapılan şeyin, sınırlı ve ölçülü ilmî bir faaliyet olduğu söylenemez. Öngörülen faaliyet, sonuçları itibariyle çok gene! bir mahiyet taşımaktadır. Bu proje ve faaliyetler, başlangıçtan günümüze intikal eden, gerek teoride ve gerekse pratikte, İslamın ve islam medeniyetinin temel iskeletini oluştu­ran ve bütün islamî kurumlara rengini veren, yerleşik usûlün sahih olarak belirlediği hadislerin ezici çoğunluğunu devre dışı bırakmayı gerektirmek­tedir. Bu ise açıkça ifade edilmese de şu anlama gelmektedir: "İslam Dini genel olarak aslî hüviyetini ve ana çizgisini koruyamamış ve çoğunluğu İti­bariyle tarihî süreç İçerisinde tahrife uğramıştır," Zira İslamın ve İslam Me­deniyetinin somut şeklini belirleyen Kur'an'ın genel ilkelerinden ziyade, hadislerin müşahhas beyanlarıdır. İslamın ve islam toplumunun bünye­sinde bu denli hassas bir mevkiye haiz olan hadislerin tarihî hengâmede kaybolup tanınmaz hale geldiğini ve on dört asırlık bir fetretten sonra yeni tenkid kriterleriyle ancak keşfedilebileceğini ileri süren bir düşünce, tabiî olarak dinin tahrif edildiğini ve tarihî süreklilik vasfını kaybettiğini de ileri sürmüş olur. Böyle bir sonuç ilmî ve tarihî gerçeklere aykırı olmakla bera­ber, dinin kıyamete dek her dönemde seçkin topluluklar (Maide, 54) tara­fından aslî safiyetine uygun olarak temsil edileceğini (Müslim, İmâre, 53, hadis nr: 4927-35) ifade eden naslara da aykırıdır. -Çeviren-

[516] Al-i İmran, 71

[517] Hicr, 9

[518] Hicr, 9

[519] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 216-224.