Konu Başlığı: Muhaddis İmamların Kavilerin Durumları Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Eylül 2011, 15:09:46 D. Muhaddis İmamların Kavilerin Durumlarını Çok Sıkı Bir Tetkikten Geçirip Sahih-Sakîm Haberlere Vakıf Oldukları Gerçeği İmam Ebu'l-Muzaffer Mansur b. Muhammed et-Temimî es-Sem'ânî'nin konuyla ilgili sözlerini aktanp ikinci bölümü nihayete erdirmek istiyoruz. Sem'ânî, et-İntisâr İi Ehli's-Sünne adlı eserinde haber-i vahidin [kat'î] ilim ifade ettiği şeklindeki görüşünü ispat sadedinde şunları kaydediyor: "Bilmiş ol ki, haber her ne kadar doğru veya yanlış olma ihtimalini taşısa da... bizim burada belirttiğimiz husus (haber-i vahidin kesin bilgi ifade ettiği hususu), vaktinin genelini hadisle, ravilerin bu ilimdeki derinlik ve bilgilerine, söz ve davranışlann-daki doğruluk derecelerine, taşkınlıktan ve yanılmaktan sakınma derecelerine vakıf olmak için onların hayatlannı ve bu uğurda sarfettikleri gayreti araştırmakla ve onlann durumlannı tetkik edip sahih haberleri sakîm haberlerden ayırmada vukûfiyet kesbetmeye çalışmakla geçirenlere ait bir özelliktir. Bundan dolayı onlar, ölüm pahasına da olsa Peygamber (S.A.V.)'e yalan yere tek bir kelime bile isnad etmemiş ve isnad edilmesine müsamaha göstermemişlerdir. Bu dini kendilerine ulaştığı gibi bize aktarmışlardır. Bu işe verdikleri önem, ifadelere sığmayacak derecede büyüktür. Onların bu konudaki durumlarına vakıf olan, onların hallerinden, doğruluk ve güvenilirlik derecesinden haberdar olan biri için onların naklettikleri haberler kesin bilgi ifade eder. Peygamber (S.A.V.)'in Fırka-i Naciye ile ilgili soruya verdiği şu cevap söylediğimiz hususu daha da aydınlatmaktadır. Şöyle buyuruyor Peygamber (S.A.V.): "Fırka-i Naciye benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu [yolda bulunanlar]dır.[526] Buna göre Peygamber (S.A.V.) ve ashabının üzerinde bulunduğu durumun bilinmesi gerekmekedir ki bunun da nakil ve rivayetten başka bir yolu yoktur. Dolayısıyla nakil ve rivayete müracaat etmek gerekir. Nitekim Buharfnin aktardığı bir hadiste Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmaktadır: "İşinde ehil olan kişiyle tartışmayınız." Dolayısıyla ümmete kılavuzluk yapmış fakihlerin mezheplerini öğrenme konusunda fikıhçılara, lügat konusunda lügat ehline ve nahiv konusunda nahivcilere müracaat edildiği gibi Allah Rasûlü ve ashabının üzerinde bulunduğu yol konusunda da nakil ve rivayet ehline müracaat edilmelidir. Zira bu işe ihtimam gösteren, bunu koruyup araştırmakla ve nakletmekle iştigal edenler onlardır. Onlar olmasaydı, Peygamber (S.A.V.)'in ilmi kaybolur ve hiçkimse onun sünnetine ve üzerinde bulunduğu yola muttali olamazdı. Şayet "insanlann elindeki rivayetler çoktur ve bunlar insanlara kanşık geliyor" denilse Biz deriz ki: Bunlar sadece konuyu bilmeyen cahillere karışık gelebilir. Konuyu bilen alimlere gelince onlar, sarraflann gümüş ve altın paralan inceleyerek sahtesini ayıklayıp sağlamını aldıkları gibi hadisleri inceleyip tetkik ederler. Ravilerin arasına hadiste yanılmakla bilinen biri girecek olsa bu, hadis otoritelerine ve ileri düzeydeki alimlere gizli kalmaz. Hatta alimler isnat ve metinde hataya düşüp yanılan ravilerin hatalarını tek tek saymışlardır. Bunun da ötesinde muhaddisler, hangi ravinin kaç hadiste yanılgıya düştüğünü, kaç harfte tahrifte bulunduğu ve neleri tashif ettiğini dahi kaydetmişlerdir." Sem'ânî şöyle devam eder: "Allah'ın rahmeti üzerine olsun! düşün, acaba bütün ömrünü Peygamberin eserlerini talep etmek için doğuyu ve batıyı, karayı ve denizi dolaşarak geçiren tek bir hadis uğruna fersahlarca yol kateden, Peygamberden aktardığı bir hadis uğruna gerektiğinde babasını ve en yakını olan kimseleri ithamlı gören, Allah uğruna ve Allah'ın dini uğruna duyduğu hamiyyetten ötürü hiçbir söz ve hitapta yanlı davranmayan sonra muhaddislerin isim, neseb, ömür ve yaşa-diklan çağ hakkında, onların şemail ve haberleri konusunda kitaplar telif edip, Allah ve Rasûlü'ne olan sevginin İslam'a ve sünnete karşı duyduklan hassasiyetin eseri olarak İyiyi kötüden, sahihi sakimden ayırtederek; sonra Peygamberin bütün eserleriyle amel eden hatta ibadet kapsamına girmeyen yeme, İçme, uyuma, uyanma, kalkma, oturma, bir yere girme ve çıkma gibi attığı adımlara ve geçirdiği lahzalara kadar bütün siyretini ve sünnetini yaşayıp insanları buna çağıran ve teşvik eden, bunları yaşamaya davet eden ve bütün imkanlanyla, hatta malını ve canını verme pahasına bütün insanlara bunu sevdirmeye gayret eden bîri, ömrünü heva ve hevesi uğruna arzu ve istekleri doğrultusunda geçiren biri gibi olur mu?" İbni Kayyim'in Muhtasaru's-Savâiki'l-Mursele adlı eserinden (s. 610-612) naklen verdiğimiz Sem'ânî'ye ait açıklamalar burada son buldu.[527] [527] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 229-231. |