๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Her Güne Bir Esmaül Hüsna => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 09 Aralık 2010, 05:47:57



Konu Başlığı: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ekvan üzerinde 09 Aralık 2010, 05:47:57
Esmâ-ül Hüsnâ ve Şerhi    

Yasadığımız dünya, felekler, yıldızlar, ay ve güneş birer âlemdir. Bütün bu âlemler bir ahenk içindedirler. Bu, Allah'ın Rab sıfatının bir tecellisidir. Dünyadaki düzenin kaidelerini koyup, varlıkları bir ahenk içinde yaşatma da Rab sıfatının gereğidir. Doğmamız, büyümemiz, ölmemiz, insanlardâki yücelik, ahlâk, terbiye, kemal hep Rubûbiyet sıfatının yansımasındandır. Gözün görmesi, aklın ermesi, bütün iş ve hareketler, olma ve oluşma Rab sıfatının bir tecellisidir. Onsuz bir hareket ve düşünce yoktur. Gerek Kur'ân-ı Kerîm'de gerek hâdis-i şeriflerde gecen birçok güzel ismi vardır. Aslında bu isimleri iki grupta ele almak mümkündür:
 
a) Hak Teâlâ'nın zatına mahsus bir özel isim olan "Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir varlık hakkında kullanılmamıştır. Kullanılması caiz değildir. Bu ismin tesniyesi (ikil siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka dile tercüme edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz.
 
b) Allahu Teâlâ'nın ikinci gruba giren isimleri, sıfatlarından alınan isimlerdir. Ayet ve hadislerde Cenâb-ı Hakk'ın pekçok güzel isminden bahsedilir. Bunlardan her biri O'nun sıfatları ile ilgili ve onlardan alınan isimlerdir. Rahman, Rahîm, Âlîm, Hâlik vs. gibi. Bu isimler bir başka dile tercüme edilebilir. Meselâ, Hâlik ismi, yaratan veya yaratıcı olarak söylenebilir. Müminin Allah hakkındaki inancı, O'nun zâtının mukâddes olduğu, diğer zat ve eşyâyâ benzemediği, yüce sıfatlarla sıfatlandığıdır. Allah kendisini Esmâü'l-Hüsnâ en güzel isimler ile isimlendirmiştir (el-A 'râf, 7/180; el-İsrâ, 17/1 10; Tâhâ, 20/7; el-Haşr, 59/24). Doksan dokuz adet olan bu isimlerin basında "Allah gelir. Diğer isimlerin hiçbiri anlam ve içerik itibarıyla "Allah" isminin yerini alamaz. Bu nedenle, İslâm'a girecek kişi, "Lâ ilâhe İllâllah" der; "Lâ ilâhe illarahman" demez. Namaza başlarken, "Allahü Ekber"der; "Rahman Ekber" diyemez. Allahu Teâlâ'nın bütün isimleri güzeldir. Kur'an-ı Kerîm'de, "Allah'ın güzel isimleri vardır. O halde Allah'a o güzel isimlerle dua edin" (el-A'râf, 7/180);
"De ki: "İster Allah deyip dua edin, ister Rahman deyip dua edin; hangisi ile dua ederseniz edin, onun güzel isimleri vardır '' (el-İsrâ, 1 7/110) buyurulmuştur
 
Peygamber efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68). Allahu Teâlâ'nın isimleri doksandokuz isimden ibaret değildir. O'nun ayet ve hadislerde gecen başka isimleri de vardır. Yalnız Tirmizî ve İbn Mâce'de geçen bir hadiste bu doksandokuz isim teker teker sayılmıştır. Bu isimler şunlardır:
 




E S M Â 'Ü L  -  H Ü S N A


Allah'ın bu isimlerine " sayılacak isimler " denir. Bu isimleri  ezberlemek , anlamlarını öğrenmek , zikrederken saymak ve dilin tesbihi haline getirmek gerekir.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Aralık 2010, 06:33:23
s.a..
Bu bölüme Gulinur ablamız paylaşım yapacaktır inş harici paylaşımları Esmaül Hüsna genel bölüme açınız inş.
Bu hatırlatmadan sonra bu güzel paylaşımları bizlere sunan değerli ablamıza teşekkürlerimizi sunuyor ve kendinden Yüce Rabbimizin razı olmasını diliyoruz.a.e.o Selam ve dua ile...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Fatmanur-7E üzerinde 24 Mart 2011, 20:55:15
Esmaül hüsna ezberlersek cennete girerir deniyo gerçekten öyle mi? ???
Esmaül hüsna'yı ezberlemeye çabalarsak da sevap kazanır mıyız? ???
 


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ekvan üzerinde 24 Mart 2011, 21:04:17


     Peygamber efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. şüphesiz, ALLAH tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68).

     Değerli kardeşim;ezberlemekten kasıt manasını anlayıp şuuruna ermek,bu vesile ile Rabbimizi tanımak ve bilmektir..Rabbimizi tanımak;O'nu sevmeye ve emirlerine itaat etmeye götürür..Bu da inşaallah Cennet'e açılan bir yol olur hakkımızda..Bu yolda sarfedeceğin her emek te sana sevab kazandırır,biiznillah..İnşaallah sen de bu yönde çaba sarfedenlerden olursun..Rabbim sevgisini kazanmayı nasib etsin,inşaallah..


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Selvihale üzerinde 10 Temmuz 2011, 01:57:42
Rabbim razı olsun..Rabbim kendi ismlerini ezberleyenlerden ve sıfatlarını yaşayanlardan eylesin.Rabbim bizleri kendi ahlakyla ahlaklandırsın..aminnn


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2011, 01:32:58
Rabbimiz sıfatları ile kainata tecelli etmiştir ama gönüller görmeyince gözler de görmüyor, dolayısıyla bu isimleri gereği gibi idrak edemiyor, sindiremiyor ve Rabbini tanıyamıyor.
Rabbim bu isimlerin şuuruna erenlerden eylesin inş bizleri selam ve dua ile.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 20 Eylül 2011, 21:56:47
Tövbe, Tevbe Etme, Tövbe-i Nasuh, Allah’ın Et-Tevvâb Güzel İsmi

Tövbe, imandan sonra bir insana ihsan edilen en büyük nimettir.

Tövbe kelime anlamıyla “dönüş” demektir. Terim anlamı, kulun günahlarına pişman olup onları terk etmesi ve Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına yönelmesidir.

Hadislerden anlaşılacağı üzere peygamberimiz (s.a.s) günde yetmiş (bir başka rivayette yüz) kere Allah’a (c.c.) istiğfarda bulunmaktaymış. Günahtan masum olan peygamberimiz (s.a.s) böyle ise bizim buna daha çok dikkat etmemiz gerekir.

Tövbe, Allah (c.c.) ile kişi arasında yapılan içten bir antlaşmadır.  Dolayısıyla tövbe eden birisi değişimi içten bir duyguyla onaylamaktadır. Gözlerden damlayan birkaç damla yaş tövbedeki içtenliğin işaretidir. İnsanlar birbirleri ile olan sözleşmeleri çok kolay bozmaktalar. Çıkarlar söz konusu olduğunda işler değişmektedir. Ama Allah’a (c.c.) tövbe ile yönelen bir kul buna yürekten bir yolla, yani içten katıldığı için daha bir sadık olmaktadır. Böyle içten, kesin dönüşe tövbe-i nasuh denir. Zaten gerçek tövbe de ancak böyle mertçe yapılır.

Tövbenin temeli yapılan günaha kalp ile derin bir pişmanlık duymaktır. Nitekim peygamberimiz (s.a.s) de tövbeyi bir hadis-i şerifinde “günahlara pişmanlık” olarak tanımlamıştır. Tövbemizi bozsak bile yenileyebiliriz. Tövbe etmenin bir sayısı, sınırı yoktur. 

Tarikatlara tövbe ile intisap edilir. Böylelikle bu içten değişime Allah (c.c.) dostları da tanık tutulur. Bu da güzel bir şeydir ve Allah (c.c.) ile kul arasında tövbe ile gerçekleşen içten pişmanlık duygusunu daha bir pekiştirmektedir.
 
İnsan alışkanlıklarının tutsağıdır. Onları kolay kolay bırakamaz. Günahlar da bu özelliğe sahiptirler. İnsanda bağımlılık yaparlar. Ayrıca günahlar nefsin arzularını da okşar. Bu yüzden bir insanın günahlarına pişman olup Allah (c.c.) yoluna girmesi çok güçtür. İnsanların çoğu doğadaki bitkiler ve hayvanlar gibi pek varoluşlarını sorgulamadan yaşayıp ölmektedirler. Kendilerini değiştirmek gibi zorlu bir işe pek girişmek istemezler. Rahatlarına ve keyiflerine bakarlar. Tövbe etme sadece insanın iradesiyle gerçekleşen bir olgu değildir. İnsan günah olmayan bir alışkanlığını bile terk ederken büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Bu nedenle nefsi okşayan günahları terk etmek çoğu insan için ölmeyi istemek kadar imkansız bir şeydir. Aslında tövbe etmek de kişinin o andaki manevi varlığına son vermesi anlamına gelmektedir. Nasıl bir insanın kendi elleriyle kendisini öldürmesi çok güç bir şeyse, daha doğrusu intihar etmek isteyen bir insan nasıl bu konuda yaşamsal bir sıkıntı yaşarsa bir insanın alıştığı ve zevk aldığı günahlardan dönmesi de o kadar zor bir iştir. Bu yüzden tövbe etme Allah’ın (c.c.) et-Tevvâb güzel ismiyle ilişkilendirilmiştir. Buna göre tövbe nimeti kulun bir eseri değil, Allah’ın (c.c.) kuluna şükretmesi için verdiği bir nimetidir. Kulun tövbe nimetini kendisinden bilmesi büyük bir hatadır. İnsanı boş gurura, aldanmışlığa götürür. Şeytanın oyuncağı kılar. İnsan başına gelen hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) olduğuna inandığı gibi tövbe nimetini de O’ndan bilmelidir. Yani insan Allah (c.c.) dilediği için bu tövbe nimetine ermektedir.

Tabii bu büyük nimet de Allah (c.c.) tarafından kullarına gelişigüzel dağıtılmamaktadır. Bunun bir sünnettullahı bulunmaktadır. Allah (c.c.) yanlış yolda olan kullarına önce ikazlarda bulunur. Onları anlayacağı dillerle uyarır. Bu uyarılara “ayet” diyebiliriz. Kul kadere olan inancıyla, yani başına gelen iyi ve kötü şeylerin (ayetlerin) bir tesadüf eseri olmadığına, bunların yüce Allah’ın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana geldiğine inandığı zaman bunlardan kendince bir ders çıkarır. Tuttuğu yolu ölçüp biçer. Örneğin bela ve musibetlerle günahlarının acı meyveleri arasında bir ilgi kurar. Hatasını anlar. İçten bir pişmanlık duyar. Günahlarından dönüp Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uymak ister. İşte tövbe böylece gerçekleşmiş olur. Bu bakımdan tövbe nimetinin kula erişmesinde kadere, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiğine inanma önemli bir rol oynar.

 Herkesin anlayışına ve algı dercesine göre tövbe nimetinin kalpte uyanması için farklı bir işlem gerekebilir. Bunu da en iyi bilen Allah’tır. Allah (c.c.) tövbe etmeye müsait kullarına bir vesileyle yaklaşır ve onların günahlarına pişman olup doğru yola gelmesini sağlar. 

Tabii tövbe için gelen ayetlerin kadrini kıymetini bilmeyenler de vardır. Bu tipteki insanlar başlarına gelen bela ve musibetleri Allah’tan (c.c.) bilmedikleri için onlardan gerekli dersleri alıp da tövbe edemezler. Onlar için her şey bir tesadüften ibarettir.

Çoğu insanın ibadetlerini yapamamalarının nedeni içerisinde bulundukları günahlardır. Günahlar ile ibadetlerin kalpte buluşmaları, biraraya gelmesi adeta imkânsızdır. Bunlar mıknatısın aynı kutupları gibi birbirini sürekli iterler. Hele hele bir günahkârın namaz kılması çok zordur. Çünkü namazın esprisi yüzünü, yönünü Allah’a (c.c.) çevirmek, Allah’ın (c.c.) huzurunda bulunmaktır. Günahlarla namazda Allah’a (c.c.) dönmeye kendimizde bir güç ve kudret bulamayız. Bu durum kendisine karşı kabahat işlediğimiz bir insanın yüzüne bakamamak gibi sıkıcı bir durumdur. Çoğu kişinin namaz kılmak istediği halde namaz kılamamasının, namazda bir huzur ve zevk alamamasının nedeni de budur. Günahlara tövbe etmeden Allah’ın (c.c.) karşısına geçmek adeta imkânsızdır. Namaz öncesi alınan abdest de sanki tövbenin simgesi gibidir.

“Sen çok büyük günahlar işledin. Allah (c.c.) bunları affetmez.” biçimindeki bir düşünce,  şeytanın bir vesvesesidir. Zira Allah (c.c.) samimi bir tövbe ile kulun bütün günahlarını bağışlayacağını Kuran-ı Kerim’de pek çok ayette belirtmektedir. 

Tövbe insanın nefsin egemenliği altından kurtulup gerçek özgürlüğe, Allah’a (c.c.) kul olmaya doğru yol almasıdır. Nefsinin esiri olarak azgınlaşıp günah işleyen insanlar özgür olduklarını, hayatlarını diledikleri gibi yaşadıklarını sanırlar. Oysa günahlar insanın yaratılış amacına ters düştüğü için ruhta onmaz çeşitli hastalıklara ve rahatsızlıklara neden olur. Böyle bir insan huzurunu yitirmiştir. Günahlar onu sarıp sarmalamış ve çeşitli manevi sıkıntılara sokmuştur. Tövbe edip Allah’ın (c.c.) emir ve yasakları istikametinde yaşamlarına yeni bir biçim ve yön veren insanlar Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uydukları için vicdanları rahattır. Ruhlarında sonsuz bir huzur bulunur. Bu da yüzlerindeki iman nuru ile ışıldar. Gerçek özgürlüğün ve yaratılış amacına uymanın derin hazzını tadarlar.

Tövbe ile Allah (c.c.) geçmiş bütün günahları sevaba çevirmektedir. Bu durum Kuran-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Ancak şu var ki tövbe edip iman edenler ve güzel işler yapanlar, bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara dönüştürecektir. Çünkü Allah Gafûr (günahları affeden), Rahîm’dir (müminleri esirgeyendir). Kim tövbe edip güzel işler yaparsa gereğince tövbe eden odur işte (Furkan suresi, ayet 70-71).”

Tövbeden amaç,  tövbe-i nasuhdur. Tövbe-i nasuh, gerçek tövbedir. Bu tövbede kişi yaptığı günahlara büyük bir pişmanlık duyduğu gibi bir daha da yapmamak gibi kesin bir karar alır. Bu yüzden geçmiş günahları için daima gözyaşı döker, mahzun olur. Ayrıca bu günahları da telafi yoluna gider. Örneğin kılamadığı namazları, tutamadığı oruçları varsa kaza eder, yine varsa kul haklarını da iade eder. Başka hatalarını da benzer yolla tamir etmeye çalışır.  Bu insan artık eski insan değildir. İşte gerçek tövbe de ancak böyle olur. Bir insan tövbesini bu ayara ulaştırmadıkça tövbesinde kusurludur. O eskiyle hesabını daha tam görememiştir. Her an ayağı eski alışkanlıklarına kayabilir.

Aşağıdaki ayetin konusu tövbe-i nasuh eden kişileri kapsamaktadır. Ayette üç şey belirgin olarak dikkati çekmektedir: 1. Allah bu tövbeyi başkalarından değil, müminlerden istemektedir. 2. Tövbe-i nasuh edenlere mahşer gününde önlerinden ve sağlarından koşan nurlar verilmektedir. Bilindiği üzere, müminler kıyamet gününde nurları ile kâfir ve münafıklardan ayrılmaktadırlar; kâfir ve münafıklara nur verilmeyecektir. 3. Hesap gününde müminler nurlarının tamamlanacağı ve günahlarının bağışlanacağı umudu içerisindedirler. Allah (c.c.) müminlerin hesap günündeki bu umutlarından olumlu bir dille söz ettiğine göre dolaylı olarak onları bağışlayacağını da bizlere işaret etmektedir. 
‘Ey iman edenler,  tövbe-i nasuh ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber’i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinde ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinden ve sağlarından koşar da ‘Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi mağfiretinle bağışla, çünkü Sen her şeye kadirsin’ derler. (Tahrim suresi, ayet, 8)’

Et-Tevvâb ( kula günahlardan tövbe etme nimeti veren, kulun tövbesini kabul eden) güzel ismi ile insana düşen bilinç şudur: İnsanın Allah’ın (c.c.) iman ve ibadetlerdeki rızasına, günahlardaki ve haramlardaki öfkesine rağmen günahta ısrar edip tövbeyi geciktirmesi, Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uymaması büyük bir talihsizliktir. İnsanı ebedi pişmanlığa sürükleyebilir. Allah (c.c.) hepimize tövbe-i nasuh nasip eylesin. Amin.
Muhsin İyi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 20 Eylül 2011, 21:57:25
Hidayet Allah’tandır, Allah’ın El- Hâdî Güzel İsmi

Allah (c.c.) insan ve cin sınıfı dışındaki tüm canlı varlıklara uyulması zorunlu olan bir yaşam tarzı vermiştir. Bunu onların iç dünyalarına bir program olarak yerleştirmiştir. Her canlı varlık buna göre yaşar, beslenir, ürer ve ölür. Göçmen kuşlar bununla nereye göç edeceklerini bilirler. Balıklar uzun yolculuklarına bu sayede çıkarlar. Örümcek ağını yapar, arı peteğini kurar, ayı ininde kış uykusuna yatar. Tavuk bununla yumurtlar, kuluçkaya girer, yavrularını herkese karşı korur. Bu el-Hâdî güzel isminin evrensel çaptaki tecellisidir. Bundan insan da payını alır. Analık içgüdüsü de bir yaşam sigortası gibi yeni doğan yavru için yapılması gerekli olan işleri tetikler.

   İnsan diğer varlıklardan ayrı olarak irade sahibidir. Ona yaşam tarzını belirleme ve seçme sorumluğu yüklenmiştir.  Bu konuda yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Ona hayır ve şerri, her iki yolu da gösterdik (Beled suresi, ayet 10).”, “Biz ona hidayet yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör (İnsan suresi, ayet 3).”

İslam dinine göre yaşam tarzını belirleme hakkı Allah’ındır. Çünkü Allah (c.c.) yaratıcı olarak bu hakka doğal olarak sahiptir. Bir anne-babanın evladını yada evlatlarını istediği gibi yetiştirme ve eğitme hakkına sahip olması gibi yüce Allah (c.c.) da insanlar üzerinde böyle bir hakka sahiptir. Evrende, yeryüzünde, bizzat insanın kendisinde Allah’ın (c.c.) varlık ve birliğine dair sınırsız sayıda ayetler bulunmakla beraber Allah (c.c.) gönderdiği peygamberler ve indirdiği kitaplarla insana uyması gereken yaşam tarzını da sunmuştur. Allah (c.c.) rızasını dinine uyanlara, yani belirlediği yaşam tarzına uygun yaşayanlara tahsis etmiştir.

İslam dini bir yaşam tarzıdır. Hayatı baştan sona kadar düzenler. Emir ve yasaklardan oluşur. Kişinin bunlara can u gönülden uyması bir kararı gerektirir. Bu belki kalben bir yönelmedir, bir içtenliktir.  Tövbe etme isteğidir. Mahiyetini tam olarak bilemiyoruz, ama Allah’a (c.c.) yönelme adına bir adım olsa gerektir. Gerçi haramlarda nefsi tatmin eden bir lezzet, emirlerde nefse yük olan bir ağırlık vardır. Bu yüzden kişi bir tereddüt içerisindedir. Kendi başına yola girmesi adeta imkânsızdır. İşte tam bu noktada Allah (c.c.) el-Hâdî güzel ismi ile o kulda tecelli eder. Ona hidayeti nasip eder. Et-Tevvâb güzel ismiyle tövbe etmesini sağlar, tövbesini kabul eder. Kalbe iman nuru dolmaya başlar. Bu güzel ismin, yani El- Hâdî güzel isminin en-Nûr güzel isminden sonra gelmiş olması da bu açıdan manidardır. Adeta kişi İslam dinine girmekle yada tövbe etmekle yeniden dünyaya gelir. Her şey değişmiştir. Başlangıçta nefsin iştahla baktığı haramlardan iğrenmeye, ibadetler ona kolay gelmeye başlar. Şu ayet-i kerimede bu kolaylığa, ruhun İslam dini ile ulaştığı huzura işaret edilmiştir: “Allah kimi hidayete eriştirmek isterse onun göğsünü İslam’a açar. Kimi de saptırmak isterse onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar (En’am suresi, ayet 125).”

İşte bu hidayet nimetinde vesilelere takılıp kalmamak gerekir. Kim bilir belki bir bela ve musibet, bir örnek kişi, bir farklı ortam, bir kitap bu hidayet için vesile olmuş olabilir. İşte Allah (c.c.) el- Hâdî güzel ismiyle bu vesilelere takılıp kalmamayı, hidayeti verenin bizzat Kendi’si olduğunu belirtmektedir. Allah (c.c.) bu konuda o kadar tektir ki, bütün Müslümanların hidayetine vesile olan Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi bile bu konuda uyarmış, ona hidayetin Kendi’sine ait olduğunu aşağıdaki ayet-i kerimede özellikle vurgulamıştır. Bu ayet-i kerime peygamberimizin amcası Ebu Talib için inmişti. Bilindiği üzere Ebu Talib, İslam tarihinde Mekke döneminin o sıkıntılı anlarında peygamberimize kol kanat germişti. Azılı müşriklere karşı onu korumuş ve kollamıştı. O kadar ki, onun manevi babası gibiydi. Ebu Talib hastalanmış, ölüm döşeğinde bulunmaktaydı. Peygamberimiz (s.a.s) Allah’tan (c.c.) onun Müslüman olarak can vermesini istemişti. Bunun için dualar ediyordu. Ama yüce Allah (c.c.) onun duasını kabul etmediğini bu ayet-i kerime ile açıklıyordu.  “Gerçek şu ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğini hidayete eriştirir. O hidayete erecek olanları daha iyi bilendir (Kasas suresi, ayet 56).”

Sadece peygamberimiz (s.a.s) değil, başka peygamberler de sevdiklerini hidayete eriştirememişlerdir. Bu konuda çarpıcı örnekler Kuran-ı Kerim’de sunulmuştur:  Hz. Nuh (a.s.), tufanda ölen kâfir oğlu için af dileyince Allah (c.c.) onu azarlamıştır. Hz. İbrahim’in (a.s.) kâfir babası için yaptığı dua kabul görmemiştir. Hz. Lut’un (a.s) inançsız eşi kâfirlerle birlikte helak olmuştur. “Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı. Ancak O, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Yapmakta olduklarınızdan muhakkak sorguya çekileceksiniz (Nahl suresi, ayet 93).”

El-Hâdî (kalplere hidayet yolunu gösteren, insanlara hidayet veren) güzel ismi ile kula düşen görev, insanların hidayetine vesile olmak için elinden geleni yapıp sonucu Allah’a (c.c.) bırakmaktır.
Muhsin İyi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 08 Ekim 2011, 21:08:40
Allah’ın Görmesi ve İşitmesi, Allah’ın  Es-Semî’u, El-Basîru  İsimleri

Allah’ın (c.c.) işitmesi ve görmesi yaratılmış varlıkların işitmesi ve görmesi gibi değildir. İnsanlar ancak dikkatlerini yönelttikleri varlıkların seslerini işitebilirler, kendilerini görebilirler. Ama böyle anlarda bile bazen algı yanılmaları ve yetersizlikleri yaşayabilirler. Allah (c.c.) yarattığı her şeyi her an sınırsız bir dikkatle görür ve işitir. Bunda da bir zayıflık ve kusur olmaz. İnsanların işitmeleri ve görmeleri için kulak ve göz duyu organlarına ihtiyaçları vardır. Allah’ın (c.c.) işitmesi ve görmesi için herhangi bir organa gereksinimi yoktur. İnsan belli bir frekans arasındaki sesleri işitir. Görmesi için de nesnenin gözler önünde bulunması ve havada belli bir derecede ışığın olması gerekir. Allah (c.c.) her frekanstaki sesi işitir ve zifiri karanlıktaki görüntüyü bile görür. Dolayısıyla insanda işitme ve görme yetisi sınırlı ve belirli bir ölçüde iken Allah’ta (c.c.) bu özellikler sınırsız olgunlukta ve tüm yaratıkları her yönüyle kuşatacak boyuttadır.

Allah’ın (c.c.) el-Habîr (her şeyden haberi olan), el-Alîm (her şeyi bilen) gibi güzel isimleri de varlıkların her halinden bilgi sahibi olduğuna işaret etmektedir. Öyle ki bu güzel isimlerle Allah (c.c.) kullarının zihnindeki düşünceleri, kalbinde geçirdiği niyetleri, duyguları da en ince ayrıntısına kadar bilmekte ve haber almaktadır. Bu durum işitme ve görmeden daha kapsamlı bir özellik göstermektedir. Çünkü insanlar içlerindekini her zaman söylemezler ve eyleme dökmezler. Çoğu kez gizlerler. Öyle ise Allah (c.c.), es-Semî’ (her şeyi işiten), el-Basîr (her şeyi gören) güzel isimlerini niçin belirtme gereği duymuş olabilir? Elbette bunun pek çok hikmeti olabilir. Biz bunlardan sadece üç tanesini belirteceğiz.

Birincisi, insanların konuştuklarına ve yaptıklarına dikkat etmelerini sağlamaktır. Zaten insanın da sorumluğu söyledikleri ve yaptıkları ile sınırlıdır. Kafasında, kalbinde geçirdiği şeylerle insan ne hukuk önünde ne de ahirette hesap görülürken sorumlu tutulmamaktadır. Tabii şu altın kuralı unutmamak gerekir ki, testi içindekini sızdırır. Bu açıdan kafasında, gönlünde güzel şeyleri geçiren birisi elbette güzel şeyler konuşacak ve yapacaktır. Allah’ın es-Semî’, el-Basîr olduğunun bilincinde olan birisi her sözüne, her hareketine dikkat eder, Allah’ın (c.c.) rızasını gözetir; O’nun hoşlanmayacağı sözleri söylemez, hareketlerden kaçınır. Aşağıdaki ayet-i kerimede bu anlam dolaylı bir biçimde çıkarılabilir: “Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah’a sığın. Kuşkusuz O Semî’, Basîr’dir (Mümin suresi, ayet 56).”

Yüce Allah’ın (c.c.) es-Semî’, el-Basîr olduğunu belirtmesinin ikinci hikmeti, zorluk ve sıkıntı içerisinde bulunan, haksızlığa ve zulme uğrayan insanları gördüğünü ve şikâyetlerini işittiğini vurgulamaktır. Bu, böyle durumda bulunan müminlere büyük bir manevi güç verir. Kadere rıza göstermelerini sağlar. Allah’a (c.c.) dayanıp ona tevekkül etmelerine vesile olur. Şu ayet-i kerime bu hikmeti çok açık bir biçimde içermektedir: “Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah Semî’dir, Alîm’dir (Mücadele suresi, ayet 1).”

Yüce Allah’ın (c.c.) es-Semî’, el-Basîr olduğunu belirtmesinin üçüncü hikmeti, kullarının ibadetlerde en büyük makama ulaşmalarını sağlamaktır. Dinin direği ve ibadetlerin en büyüğü, feyizlisi olan namaz, kulun kendisini huzurda, yani Allah’ın (c.c.) karşısında hissetmesidir. Ama bu öyle kolay kolay gerçekleşmez. Çünkü başka zaman değil de tam namaz sırasında nefis ve şeytan olmayacak vesveselerle insanın Allah (c.c.) karşısındaki bu huzurunu bozmaya, başka şeylerle gönlünü ve kafasını meşgul etmeye çalışırlar. İşte Allah’ın (c.c.) es-Semî’, el-Basîr olduğunun bilincinde olan bir mümin, Allah (c.c.)  huzurunda bulunmanın edebini daha iyi sağlar ve korur.  Meşhur Cibrîl hadisinde peygamberimiz ihsan makamını bu hikmete uygun bir biçimde açıklamıştır: “İhsan, senin Allah’ı görüyormuş gibi O’na ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir.”

   Allah’ın (c.c.) es-Semî’ ve el-Basîr güzel isimleri kulda kendisinin her sözünü Allah’ın (c.c.) işittiği ve yaptığı her işi Allah’ın (c.c.) gördüğü biçiminde bir bilinç ve otokontrol mekanizması oluşturmalıdır. 
Muhsin İyi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 09 Kasım 2011, 17:42:41
Allah Yarattıklarından Aşkındır, Yücedir, Allah’ın  el-Müteâlî İsmi
Allah (c.c.) dünyadaki hiçbir varlığa benzemez. Allah’ı (c.c.) hakkıyla bilmemize de imkan yoktur.

Allah (c.c) insanı yeryüzünde halife olarak yaratmıştır. Tabii Allah’ın bu görevini ancak insan-ı kâmil yüklenebilir. Diğer hiçbir varlığa nasip olmayacak çapta Allah’ın (c.c.) sıfatları ve güzel isimleri insan üzerinde tecelli etmiştir. Halifeliği de buradan ileri gelmektedir.

Allah’ın (c.c.) her ne kadar pek çok sıfatı ve güzel ismi varlık âleminde tecelli etse de O bunların dışındadır ve bunlardan aşkındır. Yücedir. O’nu en iyi ancak Kendi zatı bilir.

İnsanda bazı duygular vardır ki aşkın (müteal) bir özellik taşırlar. Yani bu duygular yaratılmış olan âlemin ötesinde, yüce Allah’a (c.c.) ulaşmaya çalışan veya O’nu gerekli kılan bir özelliktedirler. Örneğin insanın içerisindeki ebedilik özlemi böyledir. Biliyoruz ki varlık âleminde hiçbir şey ebedi değildir. Çünkü ezeli de değildir. Ezeli olmayan bir şeyin de ebedi olması düşünülemez. Ancak Allah (c.c.) dilerse o başkadır. İnsan da bu yüzden ölümlüdür. Demek ki insandaki ebedilik özlemi varlık dünyasını aşan, yüce Allah’a (c.c.) dayanan bir özellik taşımaktadır. Çünkü yüce Allah (c.c.) ezeli ve ebedidir. Elbette insanın ruhunda böyle bir ebedi yaşama arzusunu var eden Allah (c.c.), bunu görmezden gelmeyecektir. Nasıl Allah (c.c.) bu dünyada bütün fıtri ihtiyaçlarımıza bir hal çaresi yaratmışsa, örneğin açlık içgüdüsünü verdiği rızıklarla tatmin ettiriyorsa, ahiret âleminde  insanın ebedi yaşama karşı duyduğu güdüyü de muhakkak doyuma ulaştıracaktır.  Gönül ister ki bu duygu ancak cennette yerini bulsun. Allah (c.c.) ebedi cehennemle bizi cezalandırmasın.

Aşk da böyle aşkın bir duygudur. Aşk her ne kadar genellikle beşeri olarak yaşansa veya görülse de aslında varlık âleminin ötesine ulaşma amacındadır. Bu yüzden aşk, aşkın bir özelliğe sahiptir. Çünkü insanın gerçek yaratıcıyı bırakıp da onun bir kuluna gönlünü kaptırması ressama hayranlık duyma yerine bir tablosuna takılıp kalma gibi sapkın bir durumdur. Bir ruhsal hastalıktır. Böyle bir duygunun hedefinden şaşması durumunda önce bu sapkınlığı düşünmeli, kabul etmeli, sonra da asıl âşık olunacak varlığa, yani Allah’a (c.c.) ibadet ve taatla yönelinmelidir.

Dünyadaki her varlık aslında aşkın  bir anlam taşımaktadır. Özellikle bize rızık olarak ihsan edilen her nimet ahiretteki asıllarını, cennette müminlere sunulacak nimetleri düşündürmektedir. Dünyadaki nimetler onların ancak az bir kısmının modeli olarak görülmektedir. Bunları yaratan Allah (c.c.) elbette ebedi cennet mülkünde kutsal kitabındaki vaat ettiği tüm nimetleri yaratmaya da güç yetirmiştir.

El-Müteâlî (aşkın, bütün yaratılmışlardan farklı olan) güzel ismi ile kula düşen görev, Allah (c.c.) hakkında her ne biliyorsak Allah’ın (c.c.) bunların üzerinde bir gerçekliğe ve üstünlüğe sahip olduğu bilincini taşımaktır.
Muhsin İyi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 19 Kasım 2011, 18:55:02
Müslüman Mümin Veli,  Allahın es-Selâmü el-Mü’minü el-Müheyminü İsimleri

Müslümanlar karşılaştıklarında Allah’ın (c.c.) es-Selâmü (varlıklara esenlik ve afiyet veren)  ismi ile birbirlerine dua ederler. Bilinçsiz de olsa bu güzel ismin yüzü suyu hürmetine her biri diğerine Allah’ın (c.c.) esenlik ve afiyet vermesi için güzel dileklerde bulunur. Başa gelecek kaza ve belalar böylelikle engellenebilir. İnsanlarla selamlaşmamız bizim için can ve mal güvenliğinde bir emniyet kuşağı rolü oynayabilir. Çünkü duanın başa gelecek kaza ve belayı önlemede rol oynadığı hadislerde geçmektedir. Ayrıca Peygamber Salallahu Aleyhi Vessellem, müminin mümine yaptığı duanın kabul olduğunu belirtmiştir. Kuşkusuz “günaydın, iyi akşamlar” gibi selamlaşma biçimleri de güzel birer dilek ifade ederler. Ama Allah’ın es-Selâm güzel ismi ile yapılan bir selamın, yani “Es-Selâmun aleyküm (Allah’ın es-Selâm güzel isminin bereketi, fazileti üzerinize olsun) ”, yada “Ve-Aleyküm Selâm (Allah’ın es-Selâm güzel isminin bereketi, fazileti sizin de üzerinize olsun)” demenin üstünlüğüne hiçbir selam sözü erişemez. Çünkü Allah (c.c.) bu güzel ismiyle gönülden gelen iyi dilekleri kabul buyurduğu gibi hadislerden de anlaşılacağı üzere bu tür selamlaşmalarda taraflara sevap da vermektedir:


 Bir adam resûlullaha gelerek şöyle sordu: “İslam dininin hangi ameli daha üstündür?” Resûlullah şöyle buyurdu: “İnsanlara yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.”


Allah’ın (c.c.) varlıklara esenlik ve afiyet vermesi, O’nun eksik ve kusurdan uzak, her türlü kemal sıfata sahip oluşunun bir sonucudur. Bu anlam yakınlığından, daha doğrusu anlam ilgisinden dolayı es-Selâm güzel 99 Esma-i Hüsna tablosunda ismi el-Kuddûs güzel isminden sonra gelmiştir.


İslam ile selam aynı kökten türemişlerdir. Dolayısıyla İslam dinine giren kişi selamete ermiştir. Dünya barışı ancak İslam dini ile kazanılır ve kalıcı olur. İslam dinini temelinde bütün din, inanış ve görüşlere saygı vardır. Tarihteki İslam devletleri de bunun apaçık delilleridir.


Es-selâm (varlıklara esenlik ve afiyet veren) güzel ismi ile ilgili kula düşen görev, aşağıdaki hadis-i şerifte çok güzel bir şekilde ifade edilmiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılamazsınız. Size bir şey öğreteceğim, onu yaptığınız taktirde birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız.”


Bir kişi Kelime-i şahadet (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammedün rasûlullah) ile İslam dinine girer. Müslüman olur. Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına gösterdiği itina ile müminlik vasfına yükselir. Ama içerisinde her zaman son nefeste iman sahibi olup olmamak konusunda bir kaygı yaşar. Bir türlü sonundan emin olamaz. Bu da aslında imanda aranan bir özelliktir. Bir Müslüman’ın mümin olup olmadığını en iyi Allah (c.c.) bilir. Bu yüzden olacak İmam Şafii Hazretleri  (rah.a.) “İnşaallah müminim.” demiştir. Tabii bu son nefeste imanın insana nasip olup olmaması ile ilgili bir kaygının anlatımıdır. Yoksa insanın yaşarken imanında bir kuşkusunun olmaması gerekir.


Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) İslam dini ile yeni şereflenen Araplara Müslümanlık ile müminlik vasfını ayırarak şöyle hitap etmektedir: “Bedeviler ‘İman ettik.’ dediler. De ki ‘Siz iman etmediniz.’ Lakin ‘İslam olduk.’ deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir (Hucurât suresi, ayet 14).” Bu açıdan bir Müslüman’ın kendisini (nefsini) hep bir münafık olarak görüp sürekli nefsiyle hesaplaşması, kendisini mükemmele ulaştıracak özeleştiriye tabi tutması gerekir. Nitekim yukarıdaki ayetin devamı da bizi bu yola teşvik edecek bir anlam taşımaktadır: “Eğer Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükafatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah (c.c.), Gafûr ve Rahîm’dir.”


İnsanın imanında bir kuşkusunun olmaması ile nefsini imanını elinden alacak olan bir münafık olarak görmesi birbirinden ayrı konulardır. Bu durum elindeki parayı düşmanlarından saklamaya çalışan bir insana benzer. Bu benzetmede para imandır, ona musallat olan düşman da nefistir. Kişinin paraya sahip olması imanında bir kuşkuya kapılmamasını, düşmanının varlığı ise onu son nefeste kaptırmama kaygısını temsil etmektedir.   


Allah’ın (c.c.) dinine uygun bir yaşam tarzına sahip olanlar, hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir huzura kavuşurlar. İman, kaygıdan kurtarıp emniyete ulaştırır. Dünya sınavı gereği karşılaştıkları sıkıntı, bela ve musibetler onlar için hikmetli birer derse dönüşür, ruhsal dünyalarındaki huzuru asla bozmaz. Allah’ın (c.c.) kaderi ve kazası hoşa gitmese de rıza ile karşılanır. Başa gelen istenmeyen şeyler, geçmişteki günahları düşündürür, bunun için de sabredilir. İyi şeyler Allah’ın (c.c.) bir ikramı olarak karşılanıp şükredilir. Bu güzel hal de ancak kişide Allah’ın (c.c.) el-Mü’min güzel isminin tecellisi ile mümkün olur.


El-Mü’min (Müslümanlara müminlik vasfını veren, onları gazabından emniyete çıkaran) güzel ismi ile kula düşen görev, dünyada iken kendisini her türlü kaygıdan kurtarıp emniyete çıkarması ve son nefeste de iman üzere, mümin olarak ruhunun kabzedilmesi için Allah’a (c.c.) dua etmektir. 


Allah (c.c.) insanların bütün hallerini gözetlemektedir. Kalplerine vakıf olduğu gibi bütün sözlerine, hal ve hareketlerine de tam anlamıyla hâkimdir. Allah (c.c.) kulun ne yapacağını ezeli ilmiyle bilmesine ve bunları Levh-i Mahfuz’a yazmasına karşın yine de amellerini şahit tuttuğu meleklerle kayıt altına aldırır. Levh-i Mahfuz’a yazdığı şeylerle meleklerin yazdığı amel defterleri arasında kıl kadar bir farklılık bulunmaz. Böylelikle amelleri meleklerin tanıklığı ile ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçeklik ve doğrulukla ortaya serer.


Allah (c.c.) Kendi’sine, dinine sığınanları hem dünyada hem ahirette iyi amellerini de zayi etmeden korur.


Nasıl bir noter resmi bir belgeyi onaylayarak koruma ve güvence altına alıyorsa Allah (c.c.) da kullarının amellerini şahit meleklere yazdırtmak suretiyle ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir doğruluk ve güvenilirlikle korur, gözler önüne serer. Aslında ses ve görüntü kaydeden cihazlara tanık olan çağdaş insanın, Allah’ın (c.c.) bunlardan daha mükemmel bir biçimde kullarının amellerini tespit edip koruyacağına hiç kuşkusu olmaması gerekirdi.


Arka arkaya gelen Allahın bu üç güzel ismin anlamlarının nasıl bir istikamette birbirini tamamladıkları dikkat çekicidir. Es-Selâm ile İslam dini arasında bir ilgi mevcuttu. Bu güzel isim bela ve musibetlerden Allah’a (c.c.) sığınmayı sağlıyordu. El-Mü’min ile müminlik vasfı arasında da doğrudan bir ilgi söz konusu idi. İmanı kula nasip eden Allah’tır. Bu güzel isim her türlü kaygıdan ve Allah’ın (c.c.) azabından emniyete ulaşmayı sağlıyordu. El-Müheymin  güzel ismi ise velilerin zikri olarak düşünülür. Velilik Allah dostluğu demektir. Dinimizde de her Müslüman’ın ulaşmaya çalıştığı bir manevi makamdır. Böylelikle İslam ve müminlik çemberinden sonra en içteki bu küçük çember ile dinde seçkin bir zümre dikkate alınmıştır. El-Müheymin güzel ismi sayesinde amellerin korunması ince eleyip sık dokuma kuralı ile gözden geçirilmektedir. Ayrıca bu güzel isimle velilerin özel bir koruma içerisine alındığı düşündürülmektedir. Nitekim aşağıdaki ayet-i kerimede de buna işaret edilmektedir: “İyi bilin ki Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir (Yunus suresi ayet 62).”


El-Müheymin (gözetleyen, yapılan amelleri tasdik eden, güvenilir, koruyan) güzel ismi kulun tüm amellerini gözden geçirmesini, kötü işleri için tövbe etmesini, iyiliklerine güvenmemesini ve her işi Allah (c.c.) rızası için yapmasını, Allah’a tevekkül etmesini, Allah’ın veli kullarına saygı duymasını gerekli kılar.
Muhsin İyi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 19 Kasım 2011, 18:55:32
Yaratıcı Olan Allahın Güzel İsimleri, el- Hâlıku,  el-Bâri’u, el-Musavviru, el-Bedî’u

1.   el- Hâlıku (yoktan yaratan):

Allah (c.c.) bütün evreni, içerisindeki tüm canlı ve cansız varlıkları yoktan yaratmıştır. Duyu organları yolu ile algılanabilen ve algılanamayan bütün varlıklar O’nun “Ol!” hitabıyla yoktan yaratılmışlardır. O bu yaratmada hiçbir yorgunluk duymamıştır. Kendi’sinden de hiç bir şey  eksilmemiştir. İnsanın yaratıcı olarak Allah’ın (c.c.) varlığını kabul edip de O’nun ahirette ilgili mekanları, mahşer meydanını, cennet ve cehennemi yaratamayacağına inanması çok sığ bir düşüncedir. Bu düşünce, bir sanatçının bir tablosuna bakıp hayranlık duyduktan sonra onun bir daha başka güzel bir tablo çizemeyeceğine hükmetmek kadar gerçeğe aykırıdır. Elbette sanatçı tablo yapmak gibi bir beceriye sahipse buna olanak bulduğunda sanatını yapmaya devam edecektir.


En büyük sanatçı olan Allah’ı (c.c.) yaratıcı yönü ile sadece bu evrenle ve gördüğümüz şeylerle sınırlamak O’nun peygamberler ve kutsal kitaplar aracılığı ile bildirdiği ölüm sonrası tekrar dirilişe, hesap olayını gerçekleştirmesine, cenneti ve cehennemi yaratacağına inanmamak, hiç de mantığa uygun bir düşünce değildir. İnsanı yoktan yaratan Allah (c.c.) elbette öldükten sonra tekrar diriltmeye kadirdir. Çünkü öldükten sonra diriltmek yoktan yaratmaktan daha kolay bir iştir. Tüm evreni, yıldızları, gezegenleri çok ince hesaplarla yoktan yaratan Allah’ın (c.c.), daha başka evrenleri ve peygamberlerin, kutsal kitapların haber verdiği mahşer alanını, cenneti ve cehennemi de yoktan yaratmaması önünde hiçbir engel yoktur.


2.   el-Bâri’u (varlık türlerini uygun ve ölçülü yaratan):

İnsan, organlarına şöyle bir baktığında Allah’ın (c.c.) onları belli bir ölçüde ve uygunlukta yarattığını görür. Organlardaki bu ölçü ve uyum,  Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine bir işarettir. İnsanın ellerine, gözlerine, kulaklarına, diline, yüzüne bakıp da tüm bunların tesadüfen yaratıldığına inanması olanaksızdır. Bunu hiçbir vicdan kabul edemez. Tüm bu organların biçimi, ölçüsü, bunları tasarlayıp yaratan bir Allah’ı (c.c.) gerekli kılmaktadır. Aynı biçim ve ölçü tüm diğer canlı varlıklarda olduğu gibi evrende yıldız ve gezegenler arasında da vardır. Dünyamızın büyüklüğü, güneşe uzaklığı, eğimi bizim yaşamımıza uygun olmak üzere çok ince hesaplarla belirlenmiştir.


El-Bâri’ güzel ismi tüm canlı varlıkların türlere ayrılırken farklı biçimlerde ve özelliklerde yaratılmasında daha açık biçimde görülür. Doğada her bir hayvan türü bir diğerinin besin zincirini oluştururken gerekli bütün savunma ve mücadele silahları ile donatılmış olarak yaratılmıştır. Kimisi gözlerinin keskinliğiyle, kimisi duyarlı koku almasıyla, kimisi işitmedeki üstünlüğüyle, kimisi yırtıcılığıyla, kimisi hızlı koşmasıyla, kimisi de doğurganlığı ile diğerlerinden üstün yaratılması sayesinde varlığını ve türünü korumaktadır.


“Ey insan, seni cömert olan Rabb’ine karşı aldatan şey nedir? O seni yaratmadı mı? Bütün vücut sistemini düzenleyip seni dengeli bir yapıyla meydana getirmedi mi? Seni dilediği bir surette sekilendirmedi mi? (İnfitâr suresi, ayet 6-8)”


3.   el-Musavviru (varlık türünün her bir bireyini belli özellik, nitelik ve nicelikte yaratan, onlara betimleyebileceğimiz biçimleri veren):

Allah (c.c.) el-Bâri’ güzel ismi ile her varlık türünü uygun ve ölçülü bir biçimde yaratırken el-Musavvir güzel ismi ile de her bir türün bireylerini birbirinden ayrılan özellik ve niteliklerle farklı kılmıştır. Bu yüzden tıpkı aynısı olan bir ağaç yaprağına dünyada rastlanılamaz. Tabii bunun en güzel tecellisi insan yüzlerinde kendisini göstermiştir. İkizler de dahil olmak üzere dünyada her bir insanın yüzünde ayırıcı özellikler, nitelikler bulunur. Hatta dünya tarihi boyunca ölmüş olanlar için de aynı durum söz konusudur. Allah (c.c.) her insanı farklı bir biçimde tasarlayarak yaratmıştır. Bu da büyük bir nimettir. Zira insanlar birbirinin aynısı olarak yaratılmış olsaydı hukuk meydana gelemezdi. Herkes birbiriyle karıştırılırdı. Bir hırsız için kesin delil asla bulunamazdı, evli eşler birbirlerini başkalarından ayıramazlardı.


Allah (c.c.) zatını duyu organlardan gizlemesine karşın eserleri ile bize Kendi’sini tanıtma yolunu seçmiştir. Allah (c.c.) sıfatlarını ve güzel isimlerini varlık âleminde tecelli ettirmiştir. Her şey O’ndan söz ederken O Kendi’sini gizlemiştir. Çünkü O, varlık âleminin ötesindedir; yaratıcıdır. Varlık âleminden yüce ve aşkındır (el-Aliyy, el-Müteâlî). Buna göre yaratılmış olan her şey Allah’ı (c.c.) bize tanıttığına göre çok değerlidir. Bu açıdan Allah’ın el-Hâlık, el-Bâri’, el-Musavvir güzel isimleri hem kulu yaratılmış olan şeylerde Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleriyle tanımasına  (tefekküre) sevk etmekte hem de kulun O’nu bu güzel isimlerle yüceltmesini gerekli kılmaktadır.


4.   el-Bedî’u (Allah [c.c.] eşsizdir, benzersizdir; örneksiz yaratandır)

   Allah (c.c.) modelsiz ve örneksiz olarak bu evreni ve içerisindeki her şeyi yoktan yaratmıştır. O’nun yaratmasına bir sınır koyamayız. Yarattığı şeylerin pek azından haberimiz bulunmaktadır. Cennet ve cehennem yaratıldıkları halde gözlerimizin önünde değildir ve bunlar bizlerin ölümümüzü, kıymetin kopmasını ve hesap olayını beklemektedirler. Ayrıca cinler ve melekler gibi duyu organlarımızdan gizlenen başka varlıkların âlemleri de bulunmaktadır. Allah’ın (c.c.) yaratma gücünü ve varlıklarını dünya yaratılalı beri yıldızlarının çoğunun ışığı bize ulaşamamış bu uçsuz bucaksız evrenle sınırlandıramayız. Allah (c.c.) mahiyetlerini bilemeyeceğimiz nice evrenlerin de sahibidir. Allah’ın (c.c.) mülküne ve yaratmasına bir son düşünülemez. Çünkü “O, her an yaratma halindedir (Rahmân suresi, ayet 29). Her yarattığı varlık da yüce Allah (c.c.) gibi eşsiz ve benzersiz bir özellik taşımaktadır.


   El-Ahad güzel ismi Allah’ın (c.c.) eşsiz ve benzersiz oluşunu birlik ve teklik temelinde belirlemekteydi. El-Musavvir güzel isminde Allah’ın (c.c.) bu eşsiz ve benzersiz özelliklerin ve niteliklerin bir tecellisinin bulunduğunu belirtmiştik. Buna göre canlı varlıkların her bir türünün bireylerinde bütünüyle aynı özellik ve nitelikleri taşıyanını bulmak olanaksızdı. Allah (c.c.) bunların her birini birbirinden ayıracak özellik ve niteliklerle yaratmıştı. Parmak uçlarımızda dahi her birimizi diğerinden ayıran farklılıklar bulunmaktadır. El-Bedi’ güzel isminde ise bu eşsiz ve benzersiz olmada bir de güzellik cephesi söz konusudur.

   
Mecazi aşklarda sevgililer birbirlerinin güzelliklerini gözlerinde büyütürler ve birbirlerine âşık olurlar. Zira her birinin güzelliğinde Allah’ın (c.c.) eşsiz ve benzersiz oluşundan gelen bir tecelli bulunmaktadır. Aşk eşsiz ve benzersiz olana duyulan çekim olarak da tanımlanabilir. Bu olgu Allah’ın (c.c.) eşsiz ve benzersiz bir güzellikte olduğuna da işarettir. Çünkü yarattığı varlıklar birbirlerine âşık olabiliyorlarsa ve Allah (c.c.) da bu güzellikleri yarattığına göre O onlardan daha eşsiz ve benzersiz bir güzelliğe sahiptir. El-Bedi’ güzel ismi asıl sevilecek ve âşık olunacak varlığın eşsiz ve benzersiz bir güzelliğe sahip olan Allah (c.c.) olduğunu da düşündürmektedir.


El- Musavvir güzel isminin yönü varlıklara dönüktür. El-Musavvir güzel ismi ile el-Hâlık, el-Bâri’ olan Allah’ın (c.c.) varlıkları yaratıp türlerine ayırdıktan sonra her bir türün bireylerine de ayrı özelliklerle ve niteliklerle şekil vermesi tamamlanmaktadır. Zaten bu üç ismin birbiri ardı sıra gelmesi, bu düşünceyi kanıtlamaktadır. El-Bedi’ güzel isminde ise eşsiz ve benzersiz bir özellikte, nitelikte ve güzel olarak yaratılan varlıklardan hareketle Allah’ın (c.c.) da eşsiz ve benzersiz bir güzellikte olduğu düşüncesine ulaşılma söz konusudur.


Kuran-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) bu güzel ismi fiil olarak şöyle bir cümleyle iki ayrı ayette geçmektedir: “O gökleri ve yeri bir örnek olmaksızın yaratandır (Bakara suresi, ayet 117; En’am suresi, ayet 101).”


 Demek ki Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) el-Bedi’ güzel isminin bu eşsiz ve benzersiz oluşunu, el-Musavvir güzel isminde olduğu gibi sadece bir türün bireylerinde söz konusu etmemekte, gökleri ve yeri kapsayacak bir genişlikte ele almaktadır. Her varlığın yaratılışındaki farklılık, özgünlük, ayrı bir güzellik Allah’ın (c.c.) el-Bedi’ güzel ismine işaret etmektedir. Nitekim yukarıdaki ayetin En’am suresindeki devamında O’nun çocuğunun ve eşinin olamayacağı, her şeyin O’nun mahluku olduğu ve her şeyi bildiği bilgileri de işlenmiştir. Bu da yukarıdaki ayette geçen bedi’ fiili ile Allah’ın (c.c.) eşsiz, benzersiz ve kusurdan uzak (güzel) oluşuna vurgu yapıldığını göstermektedir.


El-Bedi’ güzel ismi, el-Musavvir güzel ismine göre Allah’ın (c.c.) benzersizliğini, eşsizliğini daha ileri bir derecede vurgulamaktadır. Örneğin Ahmet Mehmet’e benzemez, derken “benzemez” sözcüğünü rahatlıkla kullanabiliriz. Ama Ahmet Tekir’e benzemez diyemeyiz. Burada benzemez sözü uygun düşmemektedir. Çünkü Ahmet ile Tekir arasında mahiyet farkı vardır. Ahmet Tekir’den ayrı bir varlıktır. Bunun gibi Allah’ın (c.c.) hiçbir güzel ismi ve sıfatı da yaratılmışlara benzemez, benzetilemez. Çünkü Allah (c.c.) mahiyet olarak insandan ayrıdır. Allah (c.c.) yaratıcıdır, insan ise yaratılmış bir varlıktır. İşte el-Bedi’ güzel ismi Allah (c.c.) ile yaratılmışlar arasındaki bu muazzam farklılığa dikkati çeker.


Yine yukarıdaki ayet-i kerimede dolaylı bir biçimde Allah’ın (c.c.) yaratma işine bir sınır koyamayacağımız, bir son düşünemeyeceğimiz de çıkarılmaktadır. Çünkü gökler ve yerler ifadesi ile bir sınırsızlığa ve sonsuzluğa dikkatimiz çekilmektedir. Nitekim yukarıdaki ayetin Bakara suresindeki devamında Allah’ın (c.c.) bir şeyi yaratmak isteyince sadece “Ol!” demesinin yeterli olduğu belirtilmektedir.


El- Bedi’ güzel ismi Allah’a (c.c.) her şeyin yaratıcısı olarak büyük bir hayranlığı ve O’nun güzel isimlerini yüceltmeyi gerekli kılmaktadır.
Muhsin İyi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: muhsin iyi üzerinde 11 Ağustos 2012, 09:46:04
Allah’ın İnsanları Bela Musibetlerden Koruması, Saklaması Allah’ın El-Hafîz İsmi

   Allah’ın (c.c.) El-Hafîz (Kendisine sığınanları koruyan, saklayan) isminin tecellilerini doğada ve insan üzerinde her zaman görebiliriz. Bir bitki tohumunu elimize alıp incelediğimizde onu olumsuz dış koşullara karşı koruyan bir kabukla çevrili olduğunu görürüz. Hayvanlar dünyasında yeni doğan yavruların uzun bir süre annelerinin şefkatli himayeleri altında olduklarını biliriz. Bir tavuk gücüne bakmayarak yavrularını korumak için gerektiğinde bir köpekle savaşır. Hâlbuki o tavuk anne olmadan önce bir köpek gördüğünde kaçacak bir delik arardı. El-Hafîz güzel isminin insan üzerindeki tecellisi bizleri daha derin düşüncelere sevk etmektedir. Daha bebek doğmadan önce anne karnında güvenli bir şekilde korunur. Doğar doğmaz annenin memelerinde oluşan sütle yaşamı için gerekli tüm gıdalar ve su miktarı en mükemmel şekilde ve en ideal bir kıvamda ona sunulur. Anne ve babanın kalplerine yerleştirilen şefkat ve merhamet duyguları ile en itinalı bir biçimde büyütülür. Dünyaya güçsüz ve çaresiz olarak gelen bu bebek, güvenlik duvarları ile etrafı çevrilen bir devlet adamından daha güzel korunur.

Allah (c.c.) sadece nesli korumakla kalmaz. Varlıkların tüm ihtiyaçlarını doğada var ederek yaşamı da güvence altına alır. Bu koruma dünyayı, güneşi, evreni de içine alır. Dünyanın eğimi, izlediği yörünge, güneşe uzaklığı canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirmesine olanak sağlayan ve onları koruyan bir hesaba, ölçü ve uyuma göre tespit edilmiştir.

   Bela ve musibetler ancak Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile insanlara ulaşır. Sadece deprem, yangın, sel gibi doğal afetler değil, insanlardan da gelebilecek her türlü zarar ziyan, şer de ancak Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile meydana gelir. Allah (c.c.) bela ve musibet konusunda kendisine el açıp sığınan kullarını korur. Hadis-i şeriflerde geçtiği üzere başa gelebilecek bela ve musibetler dua ile üzerimizden kalkabilir; ayrıca sadaka da bela ve musibeti def edebilir. Allah’ın (c.c.) bu güzel ismi ile Allah’a (c.c.) sığınma adeta can ve mal sigortası yaptırmak gibidir. Kuşkusuz hiçbir insan Allah’ın (c.c.) kaderini yargılama ve eleştirme hakkına sahip değildir. İnanan bir insan için O’ndan gelen şer de olsa mutlaka içinde bir hayır gizlidir. Bu açıdan nasıl bir malı sigorta yaptırdığımızda o mala zarar gelmesini önleyemediğimiz halde bu zararı karşılayacak bir kurum buluyorsak Allah’a (c.c.) bu güzel ismin yüzü suyu hürmetine sığındığımızda başımıza gelen bela ve musibetlerde ancak kendimizin bir sır olarak algılayabileceği bir ilahi yardımı aldığımıza da şahit olabiliriz. Çünkü Allah (c.c.) kimsenin duasını boş çevirmez.

   El-Hafîz (Kendisine sığınanları koruyan, saklayan) güzel ismi ile kula düşen görev, şu hadis-i şerifle güzelce özetlenmiştir: “Allah’ı koru ki, Allah da seni korusun.” Kuşkusuz Allah’ın (c.c.) korunmaya ihtiyacı yoktur. Burada “Allah’ı koru” ifadesi ile O’nun dinini korumak, yani emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak anlatılmıştır. İşte böyle bir gerekçe yerine getirilirse elbette Allah (c.c.) da o kişiyi, ailesini, malını mülkünü, namusunu bela ve musibetlerden koruyacaktır. 

   İnsanın başına bela ve musibet ansızın gelebilir. Çünkü bu dünyada imtihan edilmekteyiz. Bela ve musibetler imtihanın en can alıcı noktalarıdır. Böyle anlarda Allah’ın emir ve yasakları dışına çıkmamak kolay olmadığı gibi bela ve musibetlere sabır göstermek de herkesin harcı değildir. Onun için dualarda kaldıramayacağımız yüklerle imtihan edilmemeyi istemek gerekir. Ayrıca ‘Amene resulü’ (ayetlerini) duasını yatmadan önce (veya yatsı namazından sonra) okumak gerekir. Hz. Ömer (r.a) aklı başında olan bir Müslüman’ın bu duayı uyumadan önce okumayı terk edemeyeceğini söylemiştir.

Bir de bela ve musibetlerin beklendiği anlar vardır. Mesela savaş hali böyledir. Her an insanın başına savaşta çeşitli bela ve musibetler gelebilir. Bizleri sevmeyen, bizlerden nefret eden insanlardan da düşmanlıklar, zararlar görebiliriz. İşte böyle durumlarda her daim Allah’a (c.c.) sığınmak ve Allah’ın El-Hafîz güzel ismini daima zikretmek, en azından evden çıkarken ve eve girerken zikretmek büyük yararlar sağlar.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu beyti asırlardır dillerdedir:
Bela gelmez kula kul azmayınca-Kaza gelmez başa Hak yazmayınca

   Bela ve musibet kelimeleri birbirine yakın anlama sahiptirler. Onun için birbirlerinin yerine kullanabileceği gibi bizim yaptığımız gibi bir deyim imişçesine birlikte de kullanılabilmektedir. Bela Allah’tan imtihan edilmek için gelir. Musibet ise kulun daha önce işlemiş olduğu günahların sonucu olarak ona isabet eder. Neticede her iki durumda insan imtihan edilmektedir. Başa gelen bela ve musibetler sırasında insanın halini gözden geçirip günahlarına tövbe etmesi çok güzel bir davranıştır. Yüce Allah’ın (c.c.) o kimsenin günahlarını affetmesine vesile olabilir. Kuşkusuz bir insanın başına bela ve musibet gelmeden günahlarına tövbe edip hatasını tamir etmesi çok daha güzel bir davranıştır. Hele bunun için sadakalar vermesi çok yerindedir. Normalde başına gelebilecek bela ve musibetleri önleyebilir. Hadiste belirtilen ‘az sadakanın çok belayı önlemesi’nin sırrı da budur. Yüce Allah (c.c.) kin sahibi olmadığı gibi intikam almada da ısrar etmez. Musibetler insanın başına kulun azması, günahlarını bilmek istememesi, günahlarına tövbe etmemesi, hatalarını düzeltmemesi üzerine iner. Onun için insanların Allah’ın El-Hafîz güzel ismine sığınmadan önce hallerini düzeltmeleri gerekir. Yoksa bu zikrin yararını pek göremezler.

   Günahlar sadece ahrette insanın başına bela olmaz. Dünyada da birer musibet kaynağıdırlar.

Bela ve musibet öncesinde ve sonrasında Allah’a (c.c.) sığınmak gerekir. Ama bela ve musibet öncesinde Allah’a (c.c.) sığınmak en güzel tedbirdir. Sonrasında sığınmanın da büyük yararları varsa da öncesinde sığınmak kadar değildir.

Her insanın muhtelif korkuları ve kaygıları vardır. Düşmanı olmayan insan yok gibidir.  Bir insan önce günahlarına tövbe edip sonra halini Allah’ın razı olduğu şekilde değiştirirse (yani Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir yaşam biçimine girerse) daha sonra da düşmanlarından gelebilecek zararlara karşı Allah’a (c.c.) sığınıp Allah’ın El-Hafîz güzel ismini çokça zikrederse yüce Allah onu elbette koruyacaktır. Düşmanlarının ona zarar vermesini engelleyecektir. Allah’ın (c.c.) bu güzel ismi o kadar tesirlidir ki, yaşananlar ona sanki birer mucize gibi gelecektir. Böyleleri adeta şu ayet-i celilenin kapsamı içerisine alınırlar: ‘Kendilerine savaş açılan kimselere karşı koymaları için izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları muzaffer kılmaya herhalde kadirdir (Hacc suresi, 39).’

İnsanın halini düzeltmeden Allah’ın El-Hafîz güzel ismine sığınmak istemesi, her şeyden önce bu isteğinde samimi olmadığını gösterir. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Farz edelim ki, bir evlat babasına karşı asidir. Onun namaz emrini dinlememektedir. Babasıyla kavga eder, evden ayrılır. Başka bir yerde yaşamaya başlar. Ama başı belaya girer. Babasından yardım umar. Şimdi böyle bir evladın babasından yardım ummadan önce babasının isteğini yerine getirmesi, babasına karşı hatasını anlayıp halini düzeltmesi gerekmez mi? Kuşkusuz halini düzeltmeden kendisine sığınan evladını bir babanın koruması da güçtür. Çoğu kez onun buna müstahak olduğunu düşünür. İşte aynı kanun yüce Allah (c.c.) için de geçerlidir. Çoğu kişi başına bir bela ve musibet geleceğini sezer. Çaresizlikle ne yapacağını şaşırır. Kapana kısılmış fare gibi aynı şeyleri, alacağı tedbirleri, çareleri gözden geçirir. Hâlbuki sebeplerin gerisinde yüce Allah’ın (c.c.) elini unutur. Hayır da şer de Allah’tandır. Tövbe edip halini düzeltip Allah’a sığınacağına çeşitli tedbirlerine ve çarelerine güvenir. Başına bela ve musibet geldiğinde çarelerinin ve tedbirlerinin ne kadar boş olduğunu görür. Ama bu sefer de iş işten geçmiştir.

Her şeyin bir zamanı vardır. Bela ve musibet başa gelmeden önce Allah’a (c.c.) sığınmak insana büyük yarar sağlar. Bunun için de insanların günahlarına tövbe edip kendilerini düzeltmeleri, hatalarını telafi etmeleri gerekir. Bir atasözümüzde denildiği gibi ‘Araba devrilince yol gösteren çok olur.’ Ama o zaman da yol göstermenin bir yararı olmaz. Mesele insanın başına (beklediği) bela ve musibet gelmeden önce doğru, Allah’ın rızasına uygun hareket etmesidir.

‘Başınıza azap gelmeden önce tövbe ile Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız. Haberiniz olmadan, ansızın başınıza azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun, onu hayatınıza uygulayın (Zümer suresi, 54,55).’

Allah’a sığınmak, Allah’ın (c.c.) El-Hafîz güzel ismini zikretmek bir nasip meselesidir. Düşmanlarından korkanlara değil gerçekten Allah’tan korkanlara, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inananlara bu güzel ismi gereğince zikretmek nasip olur.

Yüce Allah(c.c.) bela ve musibetler başımıza gelmeden önce günahlarımıza tövbe etmeyi, halimizi düzeltmeyi, emir ve yasakları istikametinde yaşamayı nasip eylesin. Bizleri El-Hafîz (Kendisine sığınanları koruyan, saklayan) güzel isminin hürmetine bela ve musibetlere karşı korusun. Âmin.
Muhsin İyi









Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ekvan üzerinde 11 Ağustos 2012, 12:41:00


 Rabbim razı olsun..Güzel bilgiler..İnşaallah istifade edenlerden oluruz..


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Rukiye Çekici üzerinde 01 Ocak 2014, 14:52:14
ellerinize ve yüreğinize sağlık. :)


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Kevser 9 üzerinde 10 Ocak 2014, 22:00:49
ALLAH (cc)'nun güzel isimlerinin her birinin muhteşem anlamları vardır bunalr ile birlikte isimlerinide ezberlemek çok hayırlıdır....


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Hafsa Nur 6.D üzerinde 10 Ocak 2014, 22:18:21
allah herkezden razı olsun çok teşekkürler  bizler inşallah allahın isimlerini ezberleriz...
şimdiki gençler facebookta maşşallah 500 tane arkadaşının ismini biliyor 100 tane allahın isminimi ezberleyemiyceğiz yok artık....


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Melda üzerinde 10 Ocak 2014, 22:27:25
Allah bizede isimlerini ezberlemeyi nasip eder inşAllah  bu dünyanın olması bizler bile ALLAHIN varlığının ve birliğinin ispatıyız


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 10 Ocak 2014, 22:43:02
Esma-ül Hüsna ve anlamları Mumsema 1-"Allah"O kendinden başka hiç bir ilah bulunmayan tek bir Allah'tır.
2-"er-Rahman":Esirgeyici,bütün mahlukatına rahmetiyle muamele eden(dünyada)
3-"er-Rahim":Bağışlayıcı,sevdiklerine ve müminlere merhamet eden(ahirette)
4-"el-Melik":Mülkün sahibi,mülk ve saltanatı devamlı olan.
5-"el-Kuddüs":Her türlü eksiklik ve ayıplardan münezzeh olan.
6-"el-Selam":Her çeşit afet ve kederlerden emin olan.
7-"el-Mü'min":Kullarına emniyet veren.Kendinin ve peygamberlerinin dogrulugunu
ortaya koyan,kullarına yaptıgı vadinde sadık.
8-"el-Müheymin" Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden,her şeyi gözetip koruyan.
9-"el-Aziz":İzzet sahibi,maglup edilmesi imkansız olan,her şeye galip olan.
10-"el-Cabbar":Azamet ve kudret sahibi,istediğini mutlak yapan,dilediğine muktedir olan.
11-"el-Mütekebbir":Ululuk sahibi,her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
12-"el-Halik":Her şeyin varlığını ve gecireceği halleri takdir eden,yaratan,yoktan vareden
büyüklükte eşi olmayan.
13-"el-Bari":Her şeyin aza ve cihazını birbirine uygun yaratan.
14-"el-Musavvir":Tasvir eden ,her şeye bir şekil ve hususiyet veren.
15-"el-Gaffar":Kullarının günahını örten,magfireti çok,günahları bağışlayıcı.
16-"el-Kahhar":Her şeye,her istedigini yapacak surette,galip ve hakim.
17-"el-Vahhab":Çok fazla ihsan eden,çeşit çeşit nimetleri daima bağışlayan.
18-"el-Rezzak":Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyacını karşilayan.
19-"el-Fettah":Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran,darlıktan kurtaran.
20-"el-Alim":Her şeyi en ince noktasına kadar bilen,ilmi ebedi ve ezeli olan.
21-"el-Kabıt" Dilediğine darlık veren,sıkan,daraltan.
22-"el-Basit" Dilediğine bolluk veren,açan,genişleten.
23-"el-Hafıd":Yukarıdan aşağıya indiren,alcaltan,dereceleri düşüren.
24-"el-Rafi":Yukarı kaldıran,yükselten,dereceleri yükselten.
25-"el-Muiz":İzzet veren,aziz kılan.
26-"el-Müzil":Zillete düşüren,hor ve hakir eden.
27-"el-Semi":Her şeyi işiten,kullarının niyazını kabul eden.
28-"el-Basir":Her şeyi gören.
29-"el-Hakem":Hikmet sahibi olan,yaptığı her işte hikmeti gözeten,hükmeden.
30-"el-Adl" Son derece adaletli olan.
31-"el-Latif":En ince işlerin bütün inceliklerini bilen,lütuf ve ihsan sahibi olan.
32-"el-Habir":Her şeyi iç yüzünden,gizli tarafından haberdar olan.
33-"el-Halim":Yumuşak davranan,hilmi çok olan.
34-"el-Azim":Pek azametli olan,yüce.
35-"el-Gafur":Çok bagışlayan,magfireti çok.
36-"el-Şekur":Kendini rızası için yapılan amelleri daha ziyadesi ile karşilayan.
37-"el-Aliyy":Çok yüce.
38-"el-Kebir":Pek büyük.
39-"el-Hafız":Yapılan işleri bütün tavsilatıyla hıfzeden,her şeyi afad ve beladan koruyan.
40-"el-Mukit":Bilen,tayin eden.Her yaradılmışın rızkını veren.
41-"el-Hasib":Herkesin hayatı boyunca yaptıklarının bütün teferruatıyla hesabını iyi bilen. Mahlukatına kafi olan.
42-"el-Celil":Azamet sahibi olan,ululuk sahibi olan.
43-"el-Kerim":Çok ikram edici
44-"el-Rakib".Bütün varlıklar ve bütün işler murakabesi altında bulunan.
45-"el-Mucib".Kendine yalvaranların isteklerini veren,duaları kabul eden.
46-"el-Vasi":Lütfu bol olan.
47-"el-Hakim":Emirleri,kelamı ve bütün işleri hikmetli,hikmet sahibi olan.
48-"el-Vedud":İyi kullarını seven,rızasına indiren ve sevilmeye layık olan.
49-"el-Mecid".Şanı,şerefi çok üstün olan.
50-"el-Bais".Ölüleri dirilten ,kabirlerden çıkaran.
51-"el-Şehid".Her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan.
52-"el-Hakk":Vacib'ul vücut olan,varlıgı hiç degişmeden duran.
53-"el-Vekil":Tevekkül sahiplerinin işini düzeltip onlardan daha iyi temin eden.
54-"el-Kaviyy":Pek kuvvetli.
55-"el-Metin":Pek güclü.
56-"el-Veliyy" Seckin kullarının dostu.
57-"el-Hamid":Ancak kendine hamd edilen,bütün varlığın diliyle övülen.
58-"el-Muhsin":Namütanahi de olsa,bir bir herşeyin sayısını bilen.
59-"el-Mubdi":Mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak baştan yaratan.
60-"el-Muid":Yaradılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.
61-"el-Muhyi":İhya eden,dirilten,can bağışlayan,saglık veren.
62-"el-Mümit":Canlı,bir mahlukatın ölümünü yaratan,öldüren.
63-"el-Hayy" Diri,tam ve mükemmel manasıyla hayat sahibi.
64-"el-Kayyum":Yarattıklarının işini çeviren her işleneni bilen,evveli olmayan.
65-"el-Vacid".istediğini,istediği vakit bulan.
66-"el-Macid".Kadri ve şanı büyük,kerem ve müsemahası bol.
67-"el-Vahid":Tek.Zatında,sıfatlarında,isimlerinde,efaili nde ortağı ve benzeri olmayan.
68-"el-Samed":Her şey O na muhtac,fakat O hiç birşeye muhtac degil.
69-"el-Kadir":istediğini,istediği gibi yaratmaya muktedir olan.
70-"el-Mukdedir":kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde dilediği gibi tasarruf eden.
71-"el-Mukaddim":İstediğini öne getiren,öne alan.
72-"el-Muahhir".İstediğini geri koyan,arkaya bırakan.
73-"el-Evvel":Her şeyden önce var olan.
74-"el-Ahir":Her şey helak olduktan sonra geri kalan.
75-"el-Zahir":Varlığı sayısız delillerle açık olan.
76-"el-Batın":Akılların idrak edemeyecegi yüceliği gizli olan.
77-"el-Vali":Bu muazzam kainatı ve bütün hadisatı tek başina idare eden.
78-"el-Müteali":Aklın mümkün gördüğü her şeyden,her halden pek yüce olan.
79-"el-Berr":Kullarına iyilik ve ihsanı,nimetleri bol olan.
80-"el-Tevvab":Tevbeleri kabul edip günahları bağışlayan.
81-"el-Muntekım".Günahkarlara,adaletiyle,müstahak oldukları cezayı veren.
82-"el-Afüvv".Affeden,magfiret eden.
83-"el-Rauf":Merhamet edici.pek şefkatli.
84-"Malik'ül-Mülk":Mülkün ebedi ezeli sahibi.
85-"Zülcelali ve'l-İkram":Hem azamet sahibi,hem fazlu kerem sahibi.
86-"el-Muksit":Hükmünde ve işlerinde adaletli olan.
87-"el-Cami":İstediğini istedigi zaman istediği yerde toplayan.
88-"el-Ganiyy":Çok zengin,hiç birşeye muhtac olmayan.
89-"el-Mugni" Diledigine zenginlik veren müstagni kılan.
90-"el-Mani":Bazı şeylerin meydana gelmesine müsade etmeyen,engelleyen.
91-"el-Darr":Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan,hüsrana ugratan.
92-"el-Nafi":Hayır ve menfaat verecek şeyleri yaratan,faydalandıran.
93-"el-Nur":Alemleri nurlandıran,diledigine nur eden,nur olan.
94-"el-Hadi":Hidayete kavuşturan,kulunu hayırla muvaffak kılan.
95-"el-Bedi":Örneksiz,misalsiz,acaip ve hayret verici alemler yaratan.
96-"el-Baki":Varlıgının sonu bulunmayan,ebedi olan.
97-"el-Varis":Varlığı devam eden,servetlerin hakiki sahibi.
98-"el-Raşit":Bütün alemleri dosdogru bir nizam ve hikmetle akıbetine ulaştıran.
99-"es-Sabur":Çok sabırlı olan,isyankarlardan acele intikam almayan.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 25 Ocak 2014, 21:17:04
Tövbe, Tevbe Etme, Tövbe-i Nasuh, ALLAH’ın Et-Tevvâb Güzel İsmi

Tövbe, imandan sonra bir insana ihsan edilen en büyük nimettir.

Tövbe kelime anlamıyla “dönüş” demektir. Terim anlamı, kulun günahlarına pişman olup onları terk etmesi ve ALLAH’ın (c.c.) emir ve yasaklarına yönelmesidir.

Hadislerden anlaşılacağı üzere peygamberimiz (s.a.s) günde yetmiş (bir başka rivayette yüz) kere ALLAH’a (c.c.) istiğfarda bulunmaktaymış. Günahtan masum olan peygamberimiz (s.a.s) böyle ise bizim buna daha çok dikkat etmemiz gerekir.

Tövbe, ALLAH (c.c.) ile kişi arasında yapılan içten bir antlaşmadır.  Dolayısıyla tövbe eden birisi değişimi içten bir duyguyla onaylamaktadır. Gözlerden damlayan birkaç damla yaş tövbedeki içtenliğin işaretidir. İnsanlar birbirleri ile olan sözleşmeleri çok kolay bozmaktalar. Çıkarlar söz konusu olduğunda işler değişmektedir. Ama ALLAH’a (c.c.) tövbe ile yönelen bir kul buna yürekten bir yolla, yani içten katıldığı için daha bir sadık olmaktadır. Böyle içten, kesin dönüşe tövbe-i nasuh denir. Zaten gerçek tövbe de ancak böyle mertçe yapılır.

Tövbenin temeli yapılan günaha kalp ile derin bir pişmanlık duymaktır. Nitekim peygamberimiz (s.a.s) de tövbeyi bir hadis-i şerifinde “günahlara pişmanlık” olarak tanımlamıştır. Tövbemizi bozsak bile yenileyebiliriz. Tövbe etmenin bir sayısı, sınırı yoktur. 

Tarikatlara tövbe ile intisap edilir. Böylelikle bu içten değişime ALLAH (c.c.) dostları da tanık tutulur. Bu da güzel bir şeydir ve ALLAH (c.c.) ile kul arasında tövbe ile gerçekleşen içten pişmanlık duygusunu daha bir pekiştirmektedir.
 
İnsan alışkanlıklarının tutsağıdır. Onları kolay kolay bırakamaz. Günahlar da bu özelliğe sahiptirler. İnsanda bağımlılık yaparlar. Ayrıca günahlar nefsin arzularını da okşar. Bu yüzden bir insanın günahlarına pişman olup ALLAH (c.c.) yoluna girmesi çok güçtür


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 25 Ocak 2014, 21:17:58
Esma-ül Hüsna ve anlamları Mumsema 1-"ALLAH"O kendinden başka hiç bir ilah bulunmayan tek bir ALLAH'tır.
2-"er-Rahman":Esirgeyici,bütün mahlukatına rahmetiyle muamele eden(dünyada)
3-"er-Rahim":Bağışlayıcı,sevdiklerine ve müminlere merhamet eden(ahirette)
4-"el-Melik":Mülkün sahibi,mülk ve saltanatı devamlı olan.
5-"el-Kuddüs":Her türlü eksiklik ve ayıplardan münezzeh olan.
6-"el-Selam":Her çeşit afet ve kederlerden emin olan.
7-"el-Mü'min":Kullarına emniyet veren.Kendinin ve peygamberlerinin dogrulugunu
ortaya koyan,kullarına yaptıgı vadinde sadık.
8-"el-Müheymin" Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden,her şeyi gözetip koruyan.
9-"el-Aziz":İzzet sahibi,maglup edilmesi imkansız olan,her şeye galip olan.
10-"el-Cabbar":Azamet ve kudret sahibi,istediğini mutlak yapan,dilediğine muktedir olan.
11-"el-Mütekebbir":Ululuk sahibi,her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
12-"el-Halik":Her şeyin varlığını ve gecireceği halleri takdir eden,yaratan,yoktan vareden
büyüklükte eşi olmayan.
13-"el-Bari":Her şeyin aza ve cihazını birbirine uygun yaratan.
14-"el-Musavvir":Tasvir eden ,her şeye bir şekil ve hususiyet veren.
15-"el-Gaffar":Kullarının günahını örten,magfireti çok,günahları bağışlayıcı.
16-"el-Kahhar":Her şeye,her istedigini yapacak surette,galip ve hakim.
17-"el-Vahhab":Çok fazla ihsan eden,çeşit çeşit nimetleri daima bağışlayan.
18-"el-Rezzak":Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyacını karşilayan.
19-"el-Fettah":Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran,darlıktan kurtaran.
20-"el-Alim":Her şeyi en ince noktasına kadar bilen,ilmi ebedi ve ezeli olan.
21-"el-Kabıt" Dilediğine darlık veren,sıkan,daraltan.
22-"el-Basit" Dilediğine bolluk veren,açan,genişleten.
23-"el-Hafıd":Yukarıdan aşağıya indiren,alcaltan,dereceleri düşüren.
24-"el-Rafi":Yukarı kaldıran,yükselten,dereceleri yükselten.
25-"el-Muiz":İzzet veren,aziz kılan.
26-"el-Müzil":Zillete düşüren,hor ve hakir eden.
27-"el-Semi":Her şeyi işiten,kullarının niyazını kabul eden.
28-"el-Basir":Her şeyi gören.
29-"el-Hakem":Hikmet sahibi olan,yaptığı her işte hikmeti gözeten,hükmeden.
30-"el-Adl" Son derece adaletli olan.
31-"el-Latif":En ince işlerin bütün inceliklerini bilen,lütuf ve ihsan sahibi olan.
32-"el-Habir":Her şeyi iç yüzünden,gizli tarafından haberdar olan.
33-"el-Halim":Yumuşak davranan,hilmi çok olan.
34-"el-Azim":Pek azametli olan,yüce.
35-"el-Gafur":Çok bagışlayan,magfireti çok.
36-"el-Şekur":Kendini rızası için yapılan amelleri daha ziyadesi ile karşilayan.
37-"el-Aliyy":Çok yüce.
38-"el-Kebir":Pek büyük.
39-"el-Hafız":Yapılan işleri bütün tavsilatıyla hıfzeden,her şeyi afad ve beladan koruyan.
40-"el-Mukit":Bilen,tayin eden.Her yaradılmışın rızkını veren.
41-"el-Hasib":Herkesin hayatı boyunca yaptıklarının bütün teferruatıyla hesabını iyi bilen. Mahlukatına kafi olan.
42-"el-Celil":Azamet sahibi olan,ululuk sahibi olan.
43-"el-Kerim":Çok ikram edici
44-"el-Rakib".Bütün varlıklar ve bütün işler murakabesi altında bulunan.
45-"el-Mucib".Kendine yalvaranların isteklerini veren,duaları kabul eden.
46-"el-Vasi":Lütfu bol olan.
47-"el-Hakim":Emirleri,kelamı ve bütün işleri hikmetli,hikmet sahibi olan.
48-"el-Vedud":İyi kullarını seven,rızasına indiren ve sevilmeye layık olan.
49-"el-Mecid".Şanı,şerefi çok üstün olan.
50-"el-Bais".Ölüleri dirilten ,kabirlerden çıkaran.
51-"el-Şehid".Her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan.
52-"el-Hakk":Vacib'ul vücut olan,varlıgı hiç degişmeden duran.
53-"el-Vekil":Tevekkül sahiplerinin işini düzeltip onlardan daha iyi temin eden.
54-"el-Kaviyy":Pek kuvvetli.
55-"el-Metin":Pek güclü.
56-"el-Veliyy" Seckin kullarının dostu.
57-"el-Hamid":Ancak kendine hamd edilen,bütün varlığın diliyle övülen.
58-"el-Muhsin":Namütanahi de olsa,bir bir herşeyin sayısını bilen.
59-"el-Mubdi":Mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak baştan yaratan.
60-"el-Muid":Yaradılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.
61-"el-Muhyi":İhya eden,dirilten,can bağışlayan,saglık veren.
62-"el-Mümit":Canlı,bir mahlukatın ölümünü yaratan,öldüren.
63-"el-Hayy" Diri,tam ve mükemmel manasıyla hayat sahibi.
64-"el-Kayyum":Yarattıklarının işini çeviren her işleneni bilen,evveli olmayan.
65-"el-Vacid".istediğini,istediği vakit bulan.
66-"el-Macid".Kadri ve şanı büyük,kerem ve müsemahası bol.
67-"el-Vahid":Tek.Zatında,sıfatlarında,isimlerinde,efaili nde ortağı ve benzeri olmayan.
68-"el-Samed":Her şey O na muhtac,fakat O hiç birşeye muhtac degil.
69-"el-Kadir":istediğini,istediği gibi yaratmaya muktedir olan.
70-"el-Mukdedir":kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde dilediği gibi tasarruf eden.
71-"el-Mukaddim":İstediğini öne getiren,öne alan.
72-"el-Muahhir".İstediğini geri koyan,arkaya bırakan.
73-"el-Evvel":Her şeyden önce var olan.
74-"el-Ahir":Her şey helak olduktan sonra geri kalan.
75-"el-Zahir":Varlığı sayısız delillerle açık olan.
76-"el-Batın":Akılların idrak edemeyecegi yüceliği gizli olan.
77-"el-Vali":Bu muazzam kainatı ve bütün hadisatı tek başina idare eden.
78-"el-Müteali":Aklın mümkün gördüğü her şeyden,her halden pek yüce olan.
79-"el-Berr":Kullarına iyilik ve ihsanı,nimetleri bol olan.
80-"el-Tevvab":Tevbeleri kabul edip günahları bağışlayan.
81-"el-Muntekım".Günahkarlara,adaletiyle,müstahak oldukları cezayı veren.
82-"el-Afüvv".Affeden,magfiret eden.
83-"el-Rauf":Merhamet edici.pek şefkatli.
84-"Malik'ül-Mülk":Mülkün ebedi ezeli sahibi.
85-"Zülcelali ve'l-İkram":Hem azamet sahibi,hem fazlu kerem sahibi.
86-"el-Muksit":Hükmünde ve işlerinde adaletli olan.
87-"el-Cami":İstediğini istedigi zaman istediği yerde toplayan.
88-"el-Ganiyy":Çok zengin,hiç birşeye muhtac olmayan.
89-"el-Mugni" Diledigine zenginlik veren müstagni kılan.
90-"el-Mani":Bazı şeylerin meydana gelmesine müsade etmeyen,engelleyen.
91-"el-Darr":Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan,hüsrana ugratan.
92-"el-Nafi":Hayır ve menfaat verecek şeyleri yaratan,faydalandıran.
93-"el-Nur":Alemleri nurlandıran,diledigine nur eden,nur olan.
94-"el-Hadi":Hidayete kavuşturan,kulunu hayırla muvaffak kılan.
95-"el-Bedi":Örneksiz,misalsiz,acaip ve hayret verici alemler yaratan.
96-"el-Baki":Varlıgının sonu bulunmayan,ebedi olan.
97-"el-Varis":Varlığı devam eden,servetlerin hakiki sahibi.
98-"el-Raşit":Bütün alemleri dosdogru bir nizam ve hikmetle akıbetine ulaştıran.
99-"es-Sabur":Çok sabırlı olan,isyankarlardan acele intikam almayan.

Allah razı olsun ablacım çok güzel yazmışsın... :-*


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Nur1 üzerinde 21 Eylül 2014, 02:03:54
Selamun Aleykum ve Rahmetullah ve Berekatullah.Rabbim Esmaul Hüsna'sını en güzel şekilde zikredenlerden eylesin Amin


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Mehmed. üzerinde 21 Eylül 2014, 04:32:15
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh, Rabbim paylaşım için razı olsun.  Rabbimizin isimleri konusunda dualarımızda ve zikirlerimizde Rabbimizin isimlerini kullanalım.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Kaan Han üzerinde 26 Aralık 2014, 21:46:30
Cok guzel birritmi var bence. sozlerin icinde Allah in 99ismi vardir


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ayşe 8 üzerinde 08 Şubat 2015, 18:17:21
Bu güzel bilgiler için İlim Dünyası ailesine çok teşekkür ederim.Dinimiz hakkında bilmediğim şeyleri burada öğrenmiş oldum.Allah razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: SeLiNaY 8 üzerinde 11 Nisan 2015, 20:24:47
Allah' in ( c.c) en guzel isimlerine " esmaül hüsna" denir.

Allah sizden razi olsun...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: SeLiNaY 8 üzerinde 11 Nisan 2015, 20:26:00
Allah' in ( c.c) en guzel isimlerine " esmaül hüsna" denir.

Allah sizden razi olsun...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ramazan. üzerinde 09 Temmuz 2015, 23:31:44
Ve Aleykümüs Selam . Amin ecmain . ALLAH (C.C.)'nun doksan dokuz güzel ismini  Mânalarıyla ezberlemek nasip olur İnşALLAH . Rabb'im bizlere cennete girmeyi nasip etsin . ALLAH (C.C.) razı olsun bu güzel bölümü açamlardan .   


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Pelinay üzerinde 09 Temmuz 2015, 23:54:59
Ve aleykumusselam ve rahmetullah;Rabbim hepinizden razı olsun inşallah bu faydalı paylaşım ve yorumlarınız için.
Küçükken Efendimizin bu isimleri ezberleyenlerin cennete gideceğini söylediği hadisi şerifini okuyunca ezberlemiştim Rabbimizin doksan dokuz ismini.
ezberleyincede sevinmiştim cennete gideceğim ben diye:)
Ama anlayıp yaşamadıktan sonra bilginin hiçbir faydası yok tabi bunuda zamanla öğrendim.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: ❣ Muhammed ❣ üzerinde 28 Temmuz 2015, 13:21:42
Ve Alleykümselam Ve Rahmetullah Ve Berekatuh.Esmaül hüsna'nın yani Rabbim'iz isimleri çok değerlidir.Bu değerli isimleri ezberlemenin çok büyük bir fazileti vardır.Rabbim bu büyük fazilete ermeyi nasip eylesin İnşaAllah.Allah razı olsun İnşaAllah...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Yakupcan üzerinde 28 Temmuz 2015, 13:33:20
Ve aleykümüsselam ve rahmetullah.Allah'ın her ismi derin anlamlar taşıyor.Allah'ın doksan dokuz ismini hakkıyla ezberleyip idrak edenlerden oluruz inşallah.Allah razı olsun paylaşımdan dolayı.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Mustafa/Samed üzerinde 13 Ağustos 2015, 21:16:08
Ve Aleykümüsselam. Esmâ-ül Hüsnâ Allah'ın güzel isimleridir.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Sevgi. üzerinde 18 Ağustos 2015, 03:56:17
Esma’ül Hüsna Arapça bir tamlama olup tam karşılığı Güzel İsimlerdir. Bu tamlamada bahsedilen ise Allah’ın 99 ismi şerifidir. Rabbimizin bilinen 99 ismi tüm kitaplarda güzel isimler olarak geçerken bu isimleri tekrarlayanlara bazı ilimler ve şifaların olduğu da biliniyor.

Görüldüğü gibi kâinatta her şey insanın emrine yaratılmış ve biz insanlar da Allah’ı çokça zikretmek ve ibadet etmek ile mükellef kılınmışsak yapılması gereken şey, Allah’ın isimlerine ve bir ayette de ifade edildiği gibi Allah’ın ipine sıkı sıkıya bağlanmak olmalıdır.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Fatma Karadere üzerinde 20 Ekim 2015, 16:58:12
Esmaül Hüsna, Allahü Tealanın güzel isimleri demektir.Allahın güzel isimleri 99 tanedir.Allah, her insanın çocuklarına Allahü Tealanın isimlerini koymayı nasip etsin inşallah,AMİN...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Hatice Öncü üzerinde 20 Ekim 2015, 17:06:55
SELAMUN ALEYKÜM arkadaşlar
Esmaul hüsnadan yüce Allahın özelliklerini öğreniriz Allah bizi esmeul hğsnayı ezberleyen  kullarından eylesin. AMİN.



Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: mehmet8c üzerinde 21 Ekim 2015, 13:52:40
Allah`ın doksan dokuz ismi vardır.
 Rahman, Rahim ,Melik ,Kuddüs ,Selam ,Mü`min ,Müheymin ,Aziz, Cebbar ,Mütekebbir ,Halik, Bari, Müsavvir, Gaffar ,Kahhar bunlardan bağzılarıdır. Bu  ismleri Allah`ın izni ile ezberleyelim ve beynimizin bir köşesine yazalım.Bu sayede  her okuyuşumuzda hem Allah`ı anmış oluruz hem de cenneti kazanmış oluruz.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Hazine Şahin 7D üzerinde 21 Ekim 2015, 15:36:51
Allah ın bize hangi isimle dua ederseniz edin ben sizin dualarınıza karşılık veririm demesi bize ne kadar şans verdiğinin kanıtıdır ne olsa affetmek ALLAH a mahsusdur


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Nursima 7 üzerinde 21 Ekim 2015, 15:46:38
Allah'ın 99 ismini ezberlemeye,anlamlarını ogrenmeye çalışalım ki Allah(c.c)'ın katında da yükselmiş olalım.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Damla üzerinde 31 Aralık 2015, 17:22:01
Aleykumusselam.Esma-ül Hüsna Allah'ın isimlerini ve anlamlarını içeriri.99 isminin anlamıda iyiliğe merhamete vb.dayanır.
Allah c.c. razı olsun...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Melda üzerinde 31 Aralık 2015, 19:40:46
Selamün aleyküm. Anneannem elinden düşürmez Esmaül Hüsna'yı. Rabbim 99 ismini ezberlemiyi bilinçlice nasip etsin inşallah.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: İkraNuR üzerinde 31 Aralık 2015, 21:17:40
selamun aleyküm.
Rabbim inş. ezberlemeyi nasip etsin. hergün bir esmaül hüsna okuyalım inş.
Paylaşımdan dolayı Allah c.c. razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Selma 8 üzerinde 23 Mart 2016, 18:58:24
Selamun Aleykum
Rabbim bizleri esmaül hüsnayı ezberlemeyi nasip etsin inşaallah


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Büşra 8 üzerinde 24 Mart 2016, 22:08:15

Allah'ın bu isimlerine " sayılacak isimler " denir. Bu isimleri  ezberlemek , anlamlarını öğrenmek , zikrederken saymak ve dilin tesbihi haline getirmek gerekir.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Hatice 08 üzerinde 24 Mart 2016, 22:14:08
Allah razı olsun emeğinize sağlık


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: melik önal üzerinde 26 Mart 2016, 20:41:06
Allah isimleri(esmaul husna) kim ezberlerse cennete gidecek buyurulmuştur yani bunun için lütfen ezberleyelim


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Edanur üzerinde 26 Mart 2016, 20:55:31
Aleykümüsselam
Rabbim razı olsun inşaallah
O nun güzel isimlerini ezberimizde bulundurmak müthiş bir duygu olur


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Zehra_8/C üzerinde 26 Mart 2016, 21:05:07
Rabbim bizleri esmaül Hüsna  yı ezberleyen kullarindan eylesin inşallah. Rabbim bu güzel paylaşım için Razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Büşra 8 üzerinde 26 Mart 2016, 21:11:14
Esselamu aleykum,
İster Allah deyip dua edin, ister Rahman deyip dua edin; hangisi ile dua ederseniz edin, onun güzel isimleri vardır '


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ruhane üzerinde 28 Nisan 2016, 11:37:50
Tüm canlilar aslında R abbimizi isimleriyle zikrediyor.. Bizlerde inşaallah zikredenlerden oluruz.. Anlamlarını bilip onlarla dualarimizi yapmalıyız..Inşaallah Rabbimizin  99 ismini anlamları ile ogrenenlerden oluruz..


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Muratb8 üzerinde 31 Ekim 2016, 15:40:34
Selamün aleyküm ayettel kürsi bilmemiz gerekir bu yüzden bilmiyeler  ve ben ayettel kürsiyi ezberleyip namaz sonrası tespih çekmeden önce okumayı bilmeliyiz ve ayrıca bu Esmaül Hüsna Allah'ın 99 ismidir. Eğer Allah'ın 99 ismini ezberlersek ahirette faydasını göreceğiz.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: ertuğruld7 üzerinde 09 Kasım 2016, 17:47:35
Bismillah...
Esma'ül Hüsna Allah'ın sayılacak isimlerine denir. Allah'ın isimlerini saymak, anlamlarını öğrenmek, zikrederek saymak ve dilin teşbihi haline getirmek gerekir. Allah bizlere böyle yaptırmayı nasip etsin.
Allah cc. razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: fatmakaradere 7/B üzerinde 15 Kasım 2016, 19:21:07
esmaül hüsna allahın 99 ismine denir allahın bu isimlerinin anlamı birbirinden farklı ve güzeldir örnek olarak bildiklerim;
1-Er-Rahmân
2- Er-Rahîm
3-El-Vâcid
4- El-Macîd
5- El-Vâhid
6- Es-Samed
7- El-Kâdir
8-El-Basîr
9- El-Hakem
10- El-Adl
11- El-Latîf
12- El-Habîr


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: enes d7 üzerinde 19 Kasım 2016, 11:36:14
Allah ın bu isimlerine " sayılacak isimler " denir. Bu isimleri  ezberlemek , anlamlarını öğrenmek , zikrederken saymak ve dilin tesbihi haline getirmek gerekir.
Bu Sayfayi


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: 8/AOrhan üzerinde 18 Aralık 2016, 13:55:09
Esmaul Hüsna Allahın isimlerini ezberleyip dilimizde tesbih etmeliyiz...Allahın bütün isimleri özeldir...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ruhane üzerinde 18 Aralık 2016, 15:31:59
Hak Teâlâ'nın zatına mahsus bir özel isim olan "Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir varlık hakkında kullanılmamıştır. Kullanılması caiz değildir. Bu ismin tesniyesi (ikil siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka dile tercüme edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz.
 


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Selma yrc 9 üzerinde 16 Nisan 2017, 09:53:39
Rabbim bizlere esmaül hüsnayı ezberleyenlerden eylesin inşallah


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ceren üzerinde 16 Nisan 2017, 18:24:53
Aleykümselam.Rabbim bizleri esmaül hüsnayı okuyan ve feyzine erişen kullardan eylesin inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Ömer Hamza üzerinde 04 Ocak 2018, 00:36:53
Allah razı olsun kardesim


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: merthan34 üzerinde 10 Mart 2018, 17:12:05
Allahın isimlerinin manasını ve hikmetini anlayarak onları tesbih etmek daha faziletli daha bir mümin bir kul haline gelmemizi sağlayacaktır.İnşaallah bizler bu şuura erip hakkı tanıyıp anlayanlardan oluruz.

Allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Esila Esma üzerinde 17 Aralık 2018, 08:18:37
rabbimizi layıkıyla tanıyıp anlayabilenlerden olmak duası ile..


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: hasankdz üzerinde 21 Mayıs 2019, 19:30:52
Rabbimiz bize esmaül hüsna isimlerin hürmetine affeyle amin ecmain


Konu Başlığı: Ynt: Esmaül Hüsna
Gönderen: Züleyha üzerinde 22 Mayıs 2019, 11:22:35
Allah razı olsun selam ve dua ile...