> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ >  Esmaül Hüsna > Her Güne Bir Esmaül Hüsna > Esmaül Hüsna
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 13   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Esmaül Hüsna  (Okunma Sayısı 48274 defa)
19 Kasım 2011, 18:55:02
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #10 : 19 Kasım 2011, 18:55:02 »



Müslüman Mümin Veli,  Allahın es-Selâmü el-Mü’minü el-Müheyminü İsimleri

Müslümanlar karşılaştıklarında Allah’ın (c.c.) es-Selâmü (varlıklara esenlik ve afiyet veren)  ismi ile birbirlerine dua ederler. Bilinçsiz de olsa bu güzel ismin yüzü suyu hürmetine her biri diğerine Allah’ın (c.c.) esenlik ve afiyet vermesi için güzel dileklerde bulunur. Başa gelecek kaza ve belalar böylelikle engellenebilir. İnsanlarla selamlaşmamız bizim için can ve mal güvenliğinde bir emniyet kuşağı rolü oynayabilir. Çünkü duanın başa gelecek kaza ve belayı önlemede rol oynadığı hadislerde geçmektedir. Ayrıca Peygamber Salallahu Aleyhi Vessellem, müminin mümine yaptığı duanın kabul olduğunu belirtmiştir. Kuşkusuz “günaydın, iyi akşamlar” gibi selamlaşma biçimleri de güzel birer dilek ifade ederler. Ama Allah’ın es-Selâm güzel ismi ile yapılan bir selamın, yani “Es-Selâmun aleyküm (Allah’ın es-Selâm güzel isminin bereketi, fazileti üzerinize olsun) ”, yada “Ve-Aleyküm Selâm (Allah’ın es-Selâm güzel isminin bereketi, fazileti sizin de üzerinize olsun)” demenin üstünlüğüne hiçbir selam sözü erişemez. Çünkü Allah (c.c.) bu güzel ismiyle gönülden gelen iyi dilekleri kabul buyurduğu gibi hadislerden de anlaşılacağı üzere bu tür selamlaşmalarda taraflara sevap da vermektedir:


 Bir adam resûlullaha gelerek şöyle sordu: “İslam dininin hangi ameli daha üstündür?” Resûlullah şöyle buyurdu: “İnsanlara yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.”


Allah’ın (c.c.) varlıklara esenlik ve afiyet vermesi, O’nun eksik ve kusurdan uzak, her türlü kemal sıfata sahip oluşunun bir sonucudur. Bu anlam yakınlığından, daha doğrusu anlam ilgisinden dolayı es-Selâm güzel 99 Esma-i Hüsna tablosunda ismi el-Kuddûs güzel isminden sonra gelmiştir.


İslam ile selam aynı kökten türemişlerdir. Dolayısıyla İslam dinine giren kişi selamete ermiştir. Dünya barışı ancak İslam dini ile kazanılır ve kalıcı olur. İslam dinini temelinde bütün din, inanış ve görüşlere saygı vardır. Tarihteki İslam devletleri de bunun apaçık delilleridir.


Es-selâm (varlıklara esenlik ve afiyet veren) güzel ismi ile ilgili kula düşen görev, aşağıdaki hadis-i şerifte çok güzel bir şekilde ifade edilmiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılamazsınız. Size bir şey öğreteceğim, onu yaptığınız taktirde birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız.”


Bir kişi Kelime-i şahadet (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammedün rasûlullah) ile İslam dinine girer. Müslüman olur. Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına gösterdiği itina ile müminlik vasfına yükselir. Ama içerisinde her zaman son nefeste iman sahibi olup olmamak konusunda bir kaygı yaşar. Bir türlü sonundan emin olamaz. Bu da aslında imanda aranan bir özelliktir. Bir Müslüman’ın mümin olup olmadığını en iyi Allah (c.c.) bilir. Bu yüzden olacak İmam Şafii Hazretleri  (rah.a.) “İnşaallah müminim.” demiştir. Tabii bu son nefeste imanın insana nasip olup olmaması ile ilgili bir kaygının anlatımıdır. Yoksa insanın yaşarken imanında bir kuşkusunun olmaması gerekir.


Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) İslam dini ile yeni şereflenen Araplara Müslümanlık ile müminlik vasfını ayırarak şöyle hitap etmektedir: “Bedeviler ‘İman ettik.’ dediler. De ki ‘Siz iman etmediniz.’ Lakin ‘İslam olduk.’ deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir (Hucurât suresi, ayet 14).” Bu açıdan bir Müslüman’ın kendisini (nefsini) hep bir münafık olarak görüp sürekli nefsiyle hesaplaşması, kendisini mükemmele ulaştıracak özeleştiriye tabi tutması gerekir. Nitekim yukarıdaki ayetin devamı da bizi bu yola teşvik edecek bir anlam taşımaktadır: “Eğer Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükafatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah (c.c.), Gafûr ve Rahîm’dir.”


İnsanın imanında bir kuşkusunun olmaması ile nefsini imanını elinden alacak olan bir münafık olarak görmesi birbirinden ayrı konulardır. Bu durum elindeki parayı düşmanlarından saklamaya çalışan bir insana benzer. Bu benzetmede para imandır, ona musallat olan düşman da nefistir. Kişinin paraya sahip olması imanında bir kuşkuya kapılmamasını, düşmanının varlığı ise onu son nefeste kaptırmama kaygısını temsil etmektedir.   


Allah’ın (c.c.) dinine uygun bir yaşam tarzına sahip olanlar, hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir huzura kavuşurlar. İman, kaygıdan kurtarıp emniyete ulaştırır. Dünya sınavı gereği karşılaştıkları sıkıntı, bela ve musibetler onlar için hikmetli birer derse dönüşür, ruhsal dünyalarındaki huzuru asla bozmaz. Allah’ın (c.c.) kaderi ve kazası hoşa gitmese de rıza ile karşılanır. Başa gelen istenmeyen şeyler, geçmişteki günahları düşündürür, bunun için de sabredilir. İyi şeyler Allah’ın (c.c.) bir ikramı olarak karşılanıp şükredilir. Bu güzel hal de ancak kişide Allah’ın (c.c.) el-Mü’min güzel isminin tecellisi ile mümkün olur.


El-Mü’min (Müslümanlara müminlik vasfını veren, onları gazabından emniyete çıkaran) güzel ismi ile kula düşen görev, dünyada iken kendisini her türlü kaygıdan kurtarıp emniyete çıkarması ve son nefeste de iman üzere, mümin olarak ruhunun kabzedilmesi için Allah’a (c.c.) dua etmektir. 


Allah (c.c.) insanların bütün hallerini gözetlemektedir. Kalplerine vakıf olduğu gibi bütün sözlerine, hal ve hareketlerine de tam anlamıyla hâkimdir. Allah (c.c.) kulun ne yapacağını ezeli ilmiyle bilmesine ve bunları Levh-i Mahfuz’a yazmasına karşın yine de amellerini şahit tuttuğu meleklerle kayıt altına aldırır. Levh-i Mahfuz’a yazdığı şeylerle meleklerin yazdığı amel defterleri arasında kıl kadar bir farklılık bulunmaz. Böylelikle amelleri meleklerin tanıklığı ile ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçeklik ve doğrulukla ortaya serer.


Allah (c.c.) Kendi’sine, dinine sığınanları hem dünyada hem ahirette iyi amellerini de zayi etmeden korur.


Nasıl bir noter resmi bir belgeyi onaylayarak koruma ve güvence altına alıyorsa Allah (c.c.) da kullarının amellerini şahit meleklere yazdırtmak suretiyle ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir doğruluk ve güvenilirlikle korur, gözler önüne serer. Aslında ses ve görüntü kaydeden cihazlara tanık olan çağdaş insanın, Allah’ın (c.c.) bunlardan daha mükemmel bir biçimde kullarının amellerini tespit edip koruyacağına hiç kuşkusu olmaması gerekirdi.


Arka arkaya gelen Allahın bu üç güzel ismin anlamlarının nasıl bir istikamette birbirini tamamladıkları dikkat çekicidir. Es-Selâm ile İslam dini arasında bir ilgi mevcuttu. Bu güzel isim bela ve musibetlerden Allah’a (c.c.) sığınmayı sağlıyordu. El-Mü’min ile müminlik vasfı arasında da doğrudan bir ilgi söz konusu idi. İmanı kula nasip eden Allah’tır. Bu güzel isim her türlü kaygıdan ve Allah’ın (c.c.) azabından emniyete ulaşmayı sağlıyordu. El-Müheymin  güzel ismi ise velilerin zikri olarak düşünülür. Velilik Allah dostluğu demektir. Dinimizde de her Müslüman’ın ulaşmaya çalıştığı bir manevi makamdır. Böylelikle İslam ve müminlik çemberinden sonra en içteki bu küçük çember ile dinde seçkin bir zümre dikkate alınmıştır. El-Müheymin güzel ismi sayesinde amellerin korunması ince eleyip sık dokuma kuralı ile gözden geçirilmektedir. Ayrıca bu güzel isimle velilerin özel bir koruma içerisine alındığı düşündürülmektedir. Nitekim aşağıdaki ayet-i kerimede de buna işaret edilmektedir: “İyi bilin ki Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir (Yunus suresi ayet 62).”


El-Müheymin (gözetleyen, yapılan amelleri tasdik eden, güvenilir, koruyan) güzel ismi kulun tüm amellerini gözden geçirmesini, kötü işleri için tövbe etmesini, iyiliklerine güvenmemesini ve her işi Allah (c.c.) rızası için yapmasını, Allah’a tevekkül etmesini, Allah’ın veli kullarına saygı duymasını gerekli kılar.
Muhsin İyi

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Esmaül Hüsna
« Posted on: 28 Mart 2024, 18:05:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Esmaül Hüsna rüya tabiri,Esmaül Hüsna mekke canlı, Esmaül Hüsna kabe canlı yayın, Esmaül Hüsna Üç boyutlu kuran oku Esmaül Hüsna kuran ı kerim, Esmaül Hüsna peygamber kıssaları,Esmaül Hüsna ilitam ders soruları, Esmaül Hüsnaönlisans arapça,
Logged
19 Kasım 2011, 18:55:32
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #11 : 19 Kasım 2011, 18:55:32 »

Yaratıcı Olan Allahın Güzel İsimleri, el- Hâlıku,  el-Bâri’u, el-Musavviru, el-Bedî’u

1.   el- Hâlıku (yoktan yaratan):

Allah (c.c.) bütün evreni, içerisindeki tüm canlı ve cansız varlıkları yoktan yaratmıştır. Duyu organları yolu ile algılanabilen ve algılanamayan bütün varlıklar O’nun “Ol!” hitabıyla yoktan yaratılmışlardır. O bu yaratmada hiçbir yorgunluk duymamıştır. Kendi’sinden de hiç bir şey  eksilmemiştir. İnsanın yaratıcı olarak Allah’ın (c.c.) varlığını kabul edip de O’nun ahirette ilgili mekanları, mahşer meydanını, cennet ve cehennemi yaratamayacağına inanması çok sığ bir düşüncedir. Bu düşünce, bir sanatçının bir tablosuna bakıp hayranlık duyduktan sonra onun bir daha başka güzel bir tablo çizemeyeceğine hükmetmek kadar gerçeğe aykırıdır. Elbette sanatçı tablo yapmak gibi bir beceriye sahipse buna olanak bulduğunda sanatını yapmaya devam edecektir.


En büyük sanatçı olan Allah’ı (c.c.) yaratıcı yönü ile sadece bu evrenle ve gördüğümüz şeylerle sınırlamak O’nun peygamberler ve kutsal kitaplar aracılığı ile bildirdiği ölüm sonrası tekrar dirilişe, hesap olayını gerçekleştirmesine, cenneti ve cehennemi yaratacağına inanmamak, hiç de mantığa uygun bir düşünce değildir. İnsanı yoktan yaratan Allah (c.c.) elbette öldükten sonra tekrar diriltmeye kadirdir. Çünkü öldükten sonra diriltmek yoktan yaratmaktan daha kolay bir iştir. Tüm evreni, yıldızları, gezegenleri çok ince hesaplarla yoktan yaratan Allah’ın (c.c.), daha başka evrenleri ve peygamberlerin, kutsal kitapların haber verdiği mahşer alanını, cenneti ve cehennemi de yoktan yaratmaması önünde hiçbir engel yoktur.


2.   el-Bâri’u (varlık türlerini uygun ve ölçülü yaratan):

İnsan, organlarına şöyle bir baktığında Allah’ın (c.c.) onları belli bir ölçüde ve uygunlukta yarattığını görür. Organlardaki bu ölçü ve uyum,  Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine bir işarettir. İnsanın ellerine, gözlerine, kulaklarına, diline, yüzüne bakıp da tüm bunların tesadüfen yaratıldığına inanması olanaksızdır. Bunu hiçbir vicdan kabul edemez. Tüm bu organların biçimi, ölçüsü, bunları tasarlayıp yaratan bir Allah’ı (c.c.) gerekli kılmaktadır. Aynı biçim ve ölçü tüm diğer canlı varlıklarda olduğu gibi evrende yıldız ve gezegenler arasında da vardır. Dünyamızın büyüklüğü, güneşe uzaklığı, eğimi bizim yaşamımıza uygun olmak üzere çok ince hesaplarla belirlenmiştir.


El-Bâri’ güzel ismi tüm canlı varlıkların türlere ayrılırken farklı biçimlerde ve özelliklerde yaratılmasında daha açık biçimde görülür. Doğada her bir hayvan türü bir diğerinin besin zincirini oluştururken gerekli bütün savunma ve mücadele silahları ile donatılmış olarak yaratılmıştır. Kimisi gözlerinin keskinliğiyle, kimisi duyarlı koku almasıyla, kimisi işitmedeki üstünlüğüyle, kimisi yırtıcılığıyla, kimisi hızlı koşmasıyla, kimisi de doğurganlığı ile diğerlerinden üstün yaratılması sayesinde varlığını ve türünü korumaktadır.


“Ey insan, seni cömert olan Rabb’ine karşı aldatan şey nedir? O seni yaratmadı mı? Bütün vücut sistemini düzenleyip seni dengeli bir yapıyla meydana getirmedi mi? Seni dilediği bir surette sekilendirmedi mi? (İnfitâr suresi, ayet 6-8)”


3.   el-Musavviru (varlık türünün her bir bireyini belli özellik, nitelik ve nicelikte yaratan, onlara betimleyebileceğimiz biçimleri veren):

Allah (c.c.) el-Bâri’ güzel ismi ile her varlık türünü uygun ve ölçülü bir biçimde yaratırken el-Musavvir güzel ismi ile de her bir türün bireylerini birbirinden ayrılan özellik ve niteliklerle farklı kılmıştır. Bu yüzden tıpkı aynısı olan bir ağaç yaprağına dünyada rastlanılamaz. Tabii bunun en güzel tecellisi insan yüzlerinde kendisini göstermiştir. İkizler de dahil olmak üzere dünyada her bir insanın yüzünde ayırıcı özellikler, nitelikler bulunur. Hatta dünya tarihi boyunca ölmüş olanlar için de aynı durum söz konusudur. Allah (c.c.) her insanı farklı bir biçimde tasarlayarak yaratmıştır. Bu da büyük bir nimettir. Zira insanlar birbirinin aynısı olarak yaratılmış olsaydı hukuk meydana gelemezdi. Herkes birbiriyle karıştırılırdı. Bir hırsız için kesin delil asla bulunamazdı, evli eşler birbirlerini başkalarından ayıramazlardı.


Allah (c.c.) zatını duyu organlardan gizlemesine karşın eserleri ile bize Kendi’sini tanıtma yolunu seçmiştir. Allah (c.c.) sıfatlarını ve güzel isimlerini varlık âleminde tecelli ettirmiştir. Her şey O’ndan söz ederken O Kendi’sini gizlemiştir. Çünkü O, varlık âleminin ötesindedir; yaratıcıdır. Varlık âleminden yüce ve aşkındır (el-Aliyy, el-Müteâlî). Buna göre yaratılmış olan her şey Allah’ı (c.c.) bize tanıttığına göre çok değerlidir. Bu açıdan Allah’ın el-Hâlık, el-Bâri’, el-Musavvir güzel isimleri hem kulu yaratılmış olan şeylerde Allah’ı (c.c.) sıfat ve güzel isimleriyle tanımasına  (tefekküre) sevk etmekte hem de kulun O’nu bu güzel isimlerle yüceltmesini gerekli kılmaktadır.


4.   el-Bedî’u (Allah [c.c.] eşsizdir, benzersizdir; örneksiz yaratandır)

   Allah (c.c.) modelsiz ve örneksiz olarak bu evreni ve içerisindeki her şeyi yoktan yaratmıştır. O’nun yaratmasına bir sınır koyamayız. Yarattığı şeylerin pek azından haberimiz bulunmaktadır. Cennet ve cehennem yaratıldıkları halde gözlerimizin önünde değildir ve bunlar bizlerin ölümümüzü, kıymetin kopmasını ve hesap olayını beklemektedirler. Ayrıca cinler ve melekler gibi duyu organlarımızdan gizlenen başka varlıkların âlemleri de bulunmaktadır. Allah’ın (c.c.) yaratma gücünü ve varlıklarını dünya yaratılalı beri yıldızlarının çoğunun ışığı bize ulaşamamış bu uçsuz bucaksız evrenle sınırlandıramayız. Allah (c.c.) mahiyetlerini bilemeyeceğimiz nice evrenlerin de sahibidir. Allah’ın (c.c.) mülküne ve yaratmasına bir son düşünülemez. Çünkü “O, her an yaratma halindedir (Rahmân suresi, ayet 29). Her yarattığı varlık da yüce Allah (c.c.) gibi eşsiz ve benzersiz bir özellik taşımaktadır.


   El-Ahad güzel ismi Allah’ın (c.c.) eşsiz ve benzersiz oluşunu birlik ve teklik temelinde belirlemekteydi. El-Musavvir güzel isminde Allah’ın (c.c.) bu eşsiz ve benzersiz özelliklerin ve niteliklerin bir tecellisinin bulunduğunu belirtmiştik. Buna göre canlı varlıkların her bir türünün bireylerinde bütünüyle aynı özellik ve nitelikleri taşıyanını bulmak olanaksızdı. Allah (c.c.) bunların her birini birbirinden ayıracak özellik ve niteliklerle yaratmıştı. Parmak uçlarımızda dahi her birimizi diğerinden ayıran farklılıklar bulunmaktadır. El-Bedi’ güzel isminde ise bu eşsiz ve benzersiz olmada bir de güzellik cephesi söz konusudur.

   
Mecazi aşklarda sevgililer birbirlerinin güzelliklerini gözlerinde büyütürler ve birbirlerine âşık olurlar. Zira her birinin güzelliğinde Allah’ın (c.c.) eşsiz ve benzersiz oluşundan gelen bir tecelli bulunmaktadır. Aşk eşsiz ve benzersiz olana duyulan çekim olarak da tanımlanabilir. Bu olgu Allah’ın (c.c.) eşsiz ve benzersiz bir güzellikte olduğuna da işarettir. Çünkü yarattığı varlıklar birbirlerine âşık olabiliyorlarsa ve Allah (c.c.) da bu güzellikleri yarattığına göre O onlardan daha eşsiz ve benzersiz bir güzelliğe sahiptir. El-Bedi’ güzel ismi asıl sevilecek ve âşık olunacak varlığın eşsiz ve benzersiz bir güzelliğe sahip olan Allah (c.c.) olduğunu da düşündürmektedir.


El- Musavvir güzel isminin yönü varlıklara dönüktür. El-Musavvir güzel ismi ile el-Hâlık, el-Bâri’ olan Allah’ın (c.c.) varlıkları yaratıp türlerine ayırdıktan sonra her bir türün bireylerine de ayrı özelliklerle ve niteliklerle şekil vermesi tamamlanmaktadır. Zaten bu üç ismin birbiri ardı sıra gelmesi, bu düşünceyi kanıtlamaktadır. El-Bedi’ güzel isminde ise eşsiz ve benzersiz bir özellikte, nitelikte ve güzel olarak yaratılan varlıklardan hareketle Allah’ın (c.c.) da eşsiz ve benzersiz bir güzellikte olduğu düşüncesine ulaşılma söz konusudur.


Kuran-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) bu güzel ismi fiil olarak şöyle bir cümleyle iki ayrı ayette geçmektedir: “O gökleri ve yeri bir örnek olmaksızın yaratandır (Bakara suresi, ayet 117; En’am suresi, ayet 101).”


 Demek ki Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) el-Bedi’ güzel isminin bu eşsiz ve benzersiz oluşunu, el-Musavvir güzel isminde olduğu gibi sadece bir türün bireylerinde söz konusu etmemekte, gökleri ve yeri kapsayacak bir genişlikte ele almaktadır. Her varlığın yaratılışındaki farklılık, özgünlük, ayrı bir güzellik Allah’ın (c.c.) el-Bedi’ güzel ismine işaret etmektedir. Nitekim yukarıdaki ayetin En’am suresindeki devamında O’nun çocuğunun ve eşinin olamayacağı, her şeyin O’nun mahluku olduğu ve her şeyi bildiği bilgileri de işlenmiştir. Bu da yukarıdaki ayette geçen bedi’ fiili ile Allah’ın (c.c.) eşsiz, benzersiz ve kusurdan uzak (güzel) oluşuna vurgu yapıldığını göstermektedir.


El-Bedi’ güzel ismi, el-Musavvir güzel ismine göre Allah’ın (c.c.) benzersizliğini, eşsizliğini daha ileri bir derecede vurgulamaktadır. Örneğin Ahmet Mehmet’e benzemez, derken “benzemez” sözcüğünü rahatlıkla kullanabiliriz. Ama Ahmet Tekir’e benzemez diyemeyiz. Burada benzemez sözü uygun düşmemektedir. Çünkü Ahmet ile Tekir arasında mahiyet farkı vardır. Ahmet Tekir’den ayrı bir varlıktır. Bunun gibi Allah’ın (c.c.) hiçbir güzel ismi ve sıfatı da yaratılmışlara benzemez, benzetilemez. Çünkü Allah (c.c.) mahiyet olarak insandan ayrıdır. Allah (c.c.) yaratıcıdır, insan ise yaratılmış bir varlıktır. İşte el-Bedi’ güzel ismi Allah (c.c.) ile yaratılmışlar arasındaki bu muazzam farklılığa dikkati çeker.


Yine yukarıdaki ayet-i kerimede dolaylı bir biçimde Allah’ın (c.c.) yaratma işine bir sınır koyamayacağımız, bir son düşünemeyeceğimiz de çıkarılmaktadır. Çünkü gökler ve yerler ifadesi ile bir sınırsızlığa ve sonsuzluğa dikkatimiz çekilmektedir. Nitekim yukarıdaki ayetin Bakara suresindeki devamında Allah’ın (c.c.) bir şeyi yaratmak isteyince sadece “Ol!” demesinin yeterli olduğu belirtilmektedir.


El- Bedi’ güzel ismi Allah’a (c.c....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
11 Ağustos 2012, 09:46:04
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #12 : 11 Ağustos 2012, 09:46:04 »

Allah’ın İnsanları Bela Musibetlerden Koruması, Saklaması Allah’ın El-Hafîz İsmi

   Allah’ın (c.c.) El-Hafîz (Kendisine sığınanları koruyan, saklayan) isminin tecellilerini doğada ve insan üzerinde her zaman görebiliriz. Bir bitki tohumunu elimize alıp incelediğimizde onu olumsuz dış koşullara karşı koruyan bir kabukla çevrili olduğunu görürüz. Hayvanlar dünyasında yeni doğan yavruların uzun bir süre annelerinin şefkatli himayeleri altında olduklarını biliriz. Bir tavuk gücüne bakmayarak yavrularını korumak için gerektiğinde bir köpekle savaşır. Hâlbuki o tavuk anne olmadan önce bir köpek gördüğünde kaçacak bir delik arardı. El-Hafîz güzel isminin insan üzerindeki tecellisi bizleri daha derin düşüncelere sevk etmektedir. Daha bebek doğmadan önce anne karnında güvenli bir şekilde korunur. Doğar doğmaz annenin memelerinde oluşan sütle yaşamı için gerekli tüm gıdalar ve su miktarı en mükemmel şekilde ve en ideal bir kıvamda ona sunulur. Anne ve babanın kalplerine yerleştirilen şefkat ve merhamet duyguları ile en itinalı bir biçimde büyütülür. Dünyaya güçsüz ve çaresiz olarak gelen bu bebek, güvenlik duvarları ile etrafı çevrilen bir devlet adamından daha güzel korunur.

Allah (c.c.) sadece nesli korumakla kalmaz. Varlıkların tüm ihtiyaçlarını doğada var ederek yaşamı da güvence altına alır. Bu koruma dünyayı, güneşi, evreni de içine alır. Dünyanın eğimi, izlediği yörünge, güneşe uzaklığı canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirmesine olanak sağlayan ve onları koruyan bir hesaba, ölçü ve uyuma göre tespit edilmiştir.

   Bela ve musibetler ancak Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile insanlara ulaşır. Sadece deprem, yangın, sel gibi doğal afetler değil, insanlardan da gelebilecek her türlü zarar ziyan, şer de ancak Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile meydana gelir. Allah (c.c.) bela ve musibet konusunda kendisine el açıp sığınan kullarını korur. Hadis-i şeriflerde geçtiği üzere başa gelebilecek bela ve musibetler dua ile üzerimizden kalkabilir; ayrıca sadaka da bela ve musibeti def edebilir. Allah’ın (c.c.) bu güzel ismi ile Allah’a (c.c.) sığınma adeta can ve mal sigortası yaptırmak gibidir. Kuşkusuz hiçbir insan Allah’ın (c.c.) kaderini yargılama ve eleştirme hakkına sahip değildir. İnanan bir insan için O’ndan gelen şer de olsa mutlaka içinde bir hayır gizlidir. Bu açıdan nasıl bir malı sigorta yaptırdığımızda o mala zarar gelmesini önleyemediğimiz halde bu zararı karşılayacak bir kurum buluyorsak Allah’a (c.c.) bu güzel ismin yüzü suyu hürmetine sığındığımızda başımıza gelen bela ve musibetlerde ancak kendimizin bir sır olarak algılayabileceği bir ilahi yardımı aldığımıza da şahit olabiliriz. Çünkü Allah (c.c.) kimsenin duasını boş çevirmez.

   El-Hafîz (Kendisine sığınanları koruyan, saklayan) güzel ismi ile kula düşen görev, şu hadis-i şerifle güzelce özetlenmiştir: “Allah’ı koru ki, Allah da seni korusun.” Kuşkusuz Allah’ın (c.c.) korunmaya ihtiyacı yoktur. Burada “Allah’ı koru” ifadesi ile O’nun dinini korumak, yani emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak anlatılmıştır. İşte böyle bir gerekçe yerine getirilirse elbette Allah (c.c.) da o kişiyi, ailesini, malını mülkünü, namusunu bela ve musibetlerden koruyacaktır. 

   İnsanın başına bela ve musibet ansızın gelebilir. Çünkü bu dünyada imtihan edilmekteyiz. Bela ve musibetler imtihanın en can alıcı noktalarıdır. Böyle anlarda Allah’ın emir ve yasakları dışına çıkmamak kolay olmadığı gibi bela ve musibetlere sabır göstermek de herkesin harcı değildir. Onun için dualarda kaldıramayacağımız yüklerle imtihan edilmemeyi istemek gerekir. Ayrıca ‘Amene resulü’ (ayetlerini) duasını yatmadan önce (veya yatsı namazından sonra) okumak gerekir. Hz. Ömer (r.a) aklı başında olan bir Müslüman’ın bu duayı uyumadan önce okumayı terk edemeyeceğini söylemiştir.

Bir de bela ve musibetlerin beklendiği anlar vardır. Mesela savaş hali böyledir. Her an insanın başına savaşta çeşitli bela ve musibetler gelebilir. Bizleri sevmeyen, bizlerden nefret eden insanlardan da düşmanlıklar, zararlar görebiliriz. İşte böyle durumlarda her daim Allah’a (c.c.) sığınmak ve Allah’ın El-Hafîz güzel ismini daima zikretmek, en azından evden çıkarken ve eve girerken zikretmek büyük yararlar sağlar.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu beyti asırlardır dillerdedir:
Bela gelmez kula kul azmayınca-Kaza gelmez başa Hak yazmayınca

   Bela ve musibet kelimeleri birbirine yakın anlama sahiptirler. Onun için birbirlerinin yerine kullanabileceği gibi bizim yaptığımız gibi bir deyim imişçesine birlikte de kullanılabilmektedir. Bela Allah’tan imtihan edilmek için gelir. Musibet ise kulun daha önce işlemiş olduğu günahların sonucu olarak ona isabet eder. Neticede her iki durumda insan imtihan edilmektedir. Başa gelen bela ve musibetler sırasında insanın halini gözden geçirip günahlarına tövbe etmesi çok güzel bir davranıştır. Yüce Allah’ın (c.c.) o kimsenin günahlarını affetmesine vesile olabilir. Kuşkusuz bir insanın başına bela ve musibet gelmeden günahlarına tövbe edip hatasını tamir etmesi çok daha güzel bir davranıştır. Hele bunun için sadakalar vermesi çok yerindedir. Normalde başına gelebilecek bela ve musibetleri önleyebilir. Hadiste belirtilen ‘az sadakanın çok belayı önlemesi’nin sırrı da budur. Yüce Allah (c.c.) kin sahibi olmadığı gibi intikam almada da ısrar etmez. Musibetler insanın başına kulun azması, günahlarını bilmek istememesi, günahlarına tövbe etmemesi, hatalarını düzeltmemesi üzerine iner. Onun için insanların Allah’ın El-Hafîz güzel ismine sığınmadan önce hallerini düzeltmeleri gerekir. Yoksa bu zikrin yararını pek göremezler.

   Günahlar sadece ahrette insanın başına bela olmaz. Dünyada da birer musibet kaynağıdırlar.

Bela ve musibet öncesinde ve sonrasında Allah’a (c.c.) sığınmak gerekir. Ama bela ve musibet öncesinde Allah’a (c.c.) sığınmak en güzel tedbirdir. Sonrasında sığınmanın da büyük yararları varsa da öncesinde sığınmak kadar değildir.

Her insanın muhtelif korkuları ve kaygıları vardır. Düşmanı olmayan insan yok gibidir.  Bir insan önce günahlarına tövbe edip sonra halini Allah’ın razı olduğu şekilde değiştirirse (yani Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir yaşam biçimine girerse) daha sonra da düşmanlarından gelebilecek zararlara karşı Allah’a (c.c.) sığınıp Allah’ın El-Hafîz güzel ismini çokça zikrederse yüce Allah onu elbette koruyacaktır. Düşmanlarının ona zarar vermesini engelleyecektir. Allah’ın (c.c.) bu güzel ismi o kadar tesirlidir ki, yaşananlar ona sanki birer mucize gibi gelecektir. Böyleleri adeta şu ayet-i celilenin kapsamı içerisine alınırlar: ‘Kendilerine savaş açılan kimselere karşı koymaları için izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları muzaffer kılmaya herhalde kadirdir (Hacc suresi, 39).’

İnsanın halini düzeltmeden Allah’ın El-Hafîz güzel ismine sığınmak istemesi, her şeyden önce bu isteğinde samimi olmadığını gösterir. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Farz edelim ki, bir evlat babasına karşı asidir. Onun namaz emrini dinlememektedir. Babasıyla kavga eder, evden ayrılır. Başka bir yerde yaşamaya başlar. Ama başı belaya girer. Babasından yardım umar. Şimdi böyle bir evladın babasından yardım ummadan önce babasının isteğini yerine getirmesi, babasına karşı hatasını anlayıp halini düzeltmesi gerekmez mi? Kuşkusuz halini düzeltmeden kendisine sığınan evladını bir babanın koruması da güçtür. Çoğu kez onun buna müstahak olduğunu düşünür. İşte aynı kanun yüce Allah (c.c.) için de geçerlidir. Çoğu kişi başına bir bela ve musibet geleceğini sezer. Çaresizlikle ne yapacağını şaşırır. Kapana kısılmış fare gibi aynı şeyleri, alacağı tedbirleri, çareleri gözden geçirir. Hâlbuki sebeplerin gerisinde yüce Allah’ın (c.c.) elini unutur. Hayır da şer de Allah’tandır. Tövbe edip halini düzeltip Allah’a sığınacağına çeşitli tedbirlerine ve çarelerine güvenir. Başına bela ve musibet geldiğinde çarelerinin ve tedbirlerinin ne kadar boş olduğunu görür. Ama bu sefer de iş işten geçmiştir.

Her şeyin bir zamanı vardır. Bela ve musibet başa gelmeden önce Allah’a (c.c.) sığınmak insana büyük yarar sağlar. Bunun için de insanların günahlarına tövbe edip kendilerini düzeltmeleri, hatalarını telafi etmeleri gerekir. Bir atasözümüzde denildiği gibi ‘Araba devrilince yol gösteren çok olur.’ Ama o zaman da yol göstermenin bir yararı olmaz. Mesele insanın başına (beklediği) bela ve musibet gelmeden önce doğru, Allah’ın rızasına uygun hareket etmesidir.

‘Başınıza azap gelmeden önce tövbe ile Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız. Haberiniz olmadan, ansızın başınıza azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun, onu hayatınıza uygulayın (Zümer suresi, 54,55).’

Allah’a sığınmak, Allah’ın (c.c.) El-Hafîz güzel ismini zikretmek bir nasip meselesidir. Düşmanlarından korkanlara değil gerçekten Allah’tan korkanlara, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inananlara bu güzel ismi gereğince zikretmek nasip olur.

Yüce Allah(c.c.) bela ve musibetler başımıza gelmeden önce günahlarımıza tövbe etmeyi, halimizi düzeltmeyi, emir ve yasakları istikametinde yaşamayı nasip eylesin. Bizleri El-Hafîz (Kendisine sığınanları koruyan, saklayan) güzel isminin hürmetine bela ve musibetlere karşı korusun. Âmin.
Muhsin İyi








[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
11 Ağustos 2012, 12:41:00
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #13 : 11 Ağustos 2012, 12:41:00 »



 Rabbim razı olsun..Güzel bilgiler..İnşaallah istifade edenlerden oluruz..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Ocak 2014, 14:52:14
Rukiye Çekici

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 694


Site
« Yanıtla #14 : 01 Ocak 2014, 14:52:14 »

ellerinize ve yüreğinize sağlık. :)
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

RUKİYE ÇEKİCİ 7c 438
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 13   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes