๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hayatın İçinden Fıkıh => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Şubat 2011, 15:39:17



Konu Başlığı: Şevkani nin risalesindeki temel görüşler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Şubat 2011, 15:39:17
11- Şevkani'nin Şerhu's-Sudûr Fi Tahrimi Ref'i'l-Kubûr Adlı Risalesindeki Temel Görüşler[140]


Zeydiyye mezhebi içinde yetişip, mutlak müçtehid dere­cesine yükselen ve müceddid bir Yemenli büyük bilgin olan Muhammed bin Ali eş-Şevkânî (ö. 1250/1834), San'a kadılığı yapmıştır. Bilgin bir aileden gelmiş, çağının ilimlerini hem oku­muş, hem de okutmuştur. Şevkani, pekçok eser yazmıştır. Tefsir dalında Fethu'l-Kadir, ahkâm hadisleri dalında Neylu'l-Evtâr, fıkıh dalında ed-Duraru'l-Behiyye en çok tanınan eserleri arasındadır. Şevkani, İbn Teymiye yolunda yürümüştür.

Şevkâni'nin inceleme konusu edindiğimiz bu risalesi, kabir ve türbe yapımı konusundaki karşıt düşünceyi en iyi

işleyen çalışmalardan biridir. Bu yüzden, Şevkâni'nin bu risalesindeki temel görüşlerin ve yaklaşımların bilinmesinde yarar bulunmaktadır.

Şevkani risalesini, başka bir Zeydî bilgin olan ve türbe yapımında bir sakınca görmeyen Yahya bin Hamza'nın görüş­lerine karşı yazmıştır. Şefhu's-Sudur fi Tahrimi Ref'i'l-Kubûr adının Türkçesi, Kabirlerin Yükseltilmesinin Haramlığına Dair Gönül Ferahlatıcı Açıklamalar'dır. Risale, Mecmuatu'r-Resaili'l-Müniriyye [141] adlı derlemede yer almıştır.

Şevkani'den önce, gerek İbn Teymiye, gerekse Vehhabiliğin teorisyeni Muhammed bin Abdilvehhab (1115-1206/1703-1792) kabir ve türbe yapımı konusunda benzer görüşler ileri sürmüşlerdir. Ama Şevkani'nin bu risalesi en derli toplu ve düzenli çalışmadır. Arabistan yarımadasının, özellikle Yemen kültürel ortamının kabir ve türbe yapımıyla ilgili gelene­ğine sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.

Risale, iki bölümden meydana gelmektedir:

1) Yöntem,

2) Uygulama ve çözüm (özellikle kabir yapımı konusu). Birinci bölümde yöntem konusu ele alınır: Bilginler arasında herhangi bir konuda ihtilaf (görüş ayrılığı) ortaya çıktığında bu ihtilafın çözüm yöntemi konusunda fıkıh usulünden bildik açıklamalar yapılmaktadır. Buna göre, ihtilaf ortaya çıktığında konu, Allah'ın kitabına ve peygamberin sünnetine başvurularak çözülecektir. Bu bölümde Şevkani, Allah'a ve peygambere itaat ve bağlılıkla ilgili âyetleri sıralamakta, şu görüşleri belirt­mektedir: Müslümanlar arasında bir şeyin bid'at/mekruh/haram olup olmadığı konusunda farklı görüşler ortaya çıktığında, sahabe çağından günümüze müçtehid imamlar arasında dinî bir durumla ilgili olarak görüş ayrılığında, bu durumu Allah'ın kitabına ve peygamberinin sünnetine havale etmek gerekir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: “Bir şey konusunda Çekişirseniz, onu Allah'a ve peygambere havale edin”.[142] Allah'a havale etmek, onun kitabına başvurmak, peygambere havale etmek ise vefatından sonra sünnetine başvurmaktır.

Bir müçtehid şu helâl, öteki müçtehid haram derse, daha bil­gili, daha yaşlı veya daha önceki çağda yaşamış olsa bile, gerçeğe biri ötekinden daha yakın değildir. Müçtehidlerin sorumluluğu, bilgilen ölçüsünde artar. Yaptıkları hatalar da o ölçüde ağır karşılık görür,

Kabir ve türbe yapımı konusunda Yahya bin Hamza, şu görüşleri dile getirir: “İyi insanların kabirlerine kubbe ve türbe yapmanın bir sakıncası yoktur. Çünkü müslümanlar böyle yapmışlar, kimse de bu bunu kötü görmemiş, yadsımamıştır”. Şevkânî, şunu belirtir: Yahya bin Hamza bu görüşleri belirt­mekle, farklı düşünenler bulunmadığını varsaymıştır. Ancak gerçekte durum onun dediği gibi değildir. Farklı görüş belir­tenler de vardır. Şu halde konu ihtilaflı bir konudur. Dolayısıyla usulüne uygun biçimde çözümlenmelidir.

İşte bu bölümden sonra Şevkânî, yöntemle ilgili bu söylediklerini ikinci bölümde kabir ve türbe yapımı konusunda uygulamalı olarak göstermektedir.

Şevkânî, kabirlerin yükseltilmesini, bu ümmetin büyük bir fitnesi, şeytanın kurduğu önemli bir tuzak olarak değerlendirir. Şeytan daha önceki ümmetlere de aynı tuzağı kurmuştu. Nitekim Yüce Allah bu durumu, Kur'an'da anlatır. İlk tuzak Nuh kavmine kurulmuştu: “Nuh şöyle dedi: Rabbim, bunlar bana başkaldırdılar, malı ve çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular. Büyük düzenler kurdular. İnsanlara 'Sakın tanrılarınızı bırakmayın. Ved, Suva', Yegus, Yeuk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin.' dediler”.[143] Bu putlar, iyi insanlardı, kendilerini örnek alıp onlara bağlananlar vardı. Öldük­lerinde, bu bağlıları, “Resimlerini/şekillerini yaparsak, onları hatırlayınca, bu durum ibadet etmeye teşvik edici olur” dediler, resimlerini/şekillerini yaptılar. Bu bağlıları öldükten sonra, yeni nesiller geldi. İblis onları tuzağa düşürdü, önceki nesillerin onlara taptıklarını söyledi. Daha sonra Araplar da bunlara tapar oldu. Benzer durum, Buhârî'nin Sahîh'inde İbn Abbas'tan nakledilir: Seleften bir grup, bunların Nuh kavminden iyi kimseler olduklarını söylemiştir. Bunlar ölünce, kabirlerine yönelip bağlılık gösterdiler, daha sonra heykellerini yaptılar. Zamanla insanlar onlara taptılar. Sahîhayn ve başka hadis kitaplarında, Hz. Aişe'den yapılan rivayet de bunu destekler. Ümmü Seleme, Habeşistan'da görmüş olduğu bir kiliseyi Hz. Peygamber'e (s.a.s.) anlattı. Burada gördüğü resimleri söyledi. Rasulullah şöyle buyurdu: “Bunlar, içlerinden iyi biri ölünce, kabrine mescid (tapınak) yaptılar, orada resimler çizdiler. Bunlar, Allah katında en kötü yaratıklardandır”.

Müslim'in Sahîh'inde Cundub-bin Abdillah el-Beceli'den, Rasulullah'ın vefatından biraz önce şöyle buyurmuş olduğunu işittiği nakledilir:

“Sizden öncekiler içinde, peygamberlerinin kabirlerini ikametgâh edinenler vardı. Kabirleri, sakın tapınak yapmayın. Size bunu yasaklıyorum.”

Sahîhayn'da Hz. Aişe'­den nakledilir: Rasulullah rahatsızlanınca, yüzüne örtü atar oldu. Sıkılınca açar ve şöyle derdi:

“Yahudi ve Hıristiyanlara lanet olsun. Peygamberlerinin kabirlerini tapınak yaptılar.” Bu yaptıklarından müslümanları sakındırıyordu.

Sahihayn'da İbn Abbas'tan da benzeri nakledilir. Yine Sahihayn'da Ebu Hureyre'den Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Yahudi ve Hıristiyanlara lanet olsun. Peygamberlerinin kabirlerini tapınak yaptılar”. Sahihayn'da, Hz. Aişe'den Resullah'ın ölümüyle sonuçlanan hastalığı sıra­sında yine aynı şeyi söylediği rivayet edilir. Böyle bir sakıncalı durumdan çekinmiş olmasaydı, kabrinin görünür biçimde yapıl­masını emrederdi. Ancak o, kabrinin tapınak edinilmesinden çekinmişti.

Ahmed bin Hanbel, iyi bir senedle Abdullah bin Mes'ud'dan Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakleder: “Kötü insanlardan bazıları da kabirleri tapınak yapmış olarak yaşarken kıyametin kendilerine eriştiği kimselerdir”.

Ahmed bin Hanbel ve Sünen musannifleri, Zeyd bin Sabit'ten Rasulul­lah'ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Kabirleri ziyaret eden kadınlara, onları tapınak edinenlere ve süsleyenlere Allah lânet etsin”.

Müslim'in Sahîh'inde ve başka hadis kitaplarında, Ebü'l-Hiyac el-Esedi'den nakledilir. Ali bin Ebi Talib bana şöyle dedi.

“Rasulullah'ın beni gönderdiği işe seni de göndereyim mi? Kırılmamış heykel, düzeltilmemiş yüksek kabir bırakma”, Müslim'in Sahîh'inde Sumame bin Şefi'den de benzeri nakle­dilir. Buna göre meşru miktarı aşacak biçimde yükseltilmiş her kabrin düzeltilmesi kesin bir görevdir. Tavanın yükseltilmesi, üstüne kubbe veya mescid yapılması, kabri yükseltmek demektir. Bu İse, hiç kuşkusuz yasaklanmıştır. Bu yüzden Rasulullah, mü'minlerin emiri Hz. Ali'yi, o da halifeliği dönemin­de Ebü'l-Hiyac'ı bu kabirleri yıkmaya göndermiştir.

Ahmed bin Hanbel, Müslim, Ebû Davûd, Nesai ve İbn Hibban, Cabir'den şunu nakleder: “Hz. Peygamber kabrin kireçlenmesini, üstüne bina yapılmasını ve mezarın basılarak çiğnenmesini yasakladı.” Bunlar, Müslim'dekine şu bölümü de ekler: “Üstüne yazı yazılmasını da yasakladı”. Hakim, bu eklemenin Müslim'in hadis rivayeti şartlarına uygun olduğunu belirtir. Bu hadis, kabirlerin üstüne bina yapılmasının yasak olduğunu, sarahatle belirtir. Bu yükselti, pekçoklarının yaptığı gibi, bir arşın ve fazlası olarak yorumlanır. Aynı kabrin mescid yapılması mümkün değildir. Öyleyse kastedilen, hemen bitişik bölümlerdir. Kubbeler, mescidler ve büyük türbelerde olduğu gibi kabir ortada veya kenarda kalacak biçimde yakınlarına bina yapmak, kabir üstüne bina yapmak olarak değerlendirilir.

Bütün bunlardan, kabirlerin yükseltilmesi, kubbeler, mescidler ve türbeler yapılması konusunda Rasulullah'ın şu uygulamaları yapmış olduğu anlaşılır:

1) Bazan yapanı lânetlemiştir.

2) Bazan “Peygamberlerinin kabirlerini tapınak edinenlere Allah şiddetle gazap etmiştir” demiştir.

3) Bu günahı işlemelerinden dolayı Allah'ın gazabının artması bed­duası yapmıştır. Bu Sahîh'te yer almıştır.

4) Bazan bunları yasakladığını belirtmiştir.

5) Bazan yıkmak için adam gön­dermiştir.

6) Bazan Yahudi ve Hıristiyanların yaptığı iş oldu­ğunu belirtmiştir.

7) Bazan “Kabrimi put yapmayın”, “Kabrimi toplantı yeri yapmayın” buyurmuştur. Nitekim kabir tapıcıları, inandıkları ölüler için belirli buluşma ve toplantı zamanları düzenlemekte, bu kabirlere bağlılık göstermektedir. Bu zaval­lılar, onları yaratan, rızıklandıran, öldüren ve dirilten Allah'a ibadeti bırakmışlar, kendisine fayda sağlamaya ya da zararı defetmeye gücü yetmeyen toprak altındaki Allah'ın bir kuluna tapar olmuşlardır. Bu, kabir içindekilerden medet umandan daha sapık akıllıları hiç duydun mu?

Şevkani, bu hadisleri ve değerlendirmelerini bitirdikten sonra, kabir-türbe yapımı ve türbelerle ilgili yanlış inanç ve eylemlerin dinî, sosyo-psikolojik ve ekonomik temellerini, bazı şirke yol açma derecesine varabileni tehlikeli sonuçlarını ince­lemeye geçer.

Hiç şüphesiz, ölülerle ilgili böyle bir inancın doğmasındaki en önemli sebep, şeytanın kabirleri yükseltmeyi, üstlerine örtü sermeyi, kireçlemeyi ve en güzel biçimde süslemeyi insanlara iyi bir işmiş gibi göstermesidir. Cahil biri, bu kabirlerin üstüne kubbe yapıldığını, parlak örtüler serildiğini ve pırıl pırıl süslendiğini, etrafında güzel kokular yayıldığını görünce, şüphesiz kalbi bu kabire saygı hissiyle dolar, bu ölünün yüksek mertebesini zihni kavrayamaz, içine müslümanlara en tehlikeli tuzaklardan olan, insanları saptıran, yavaş yavaş İslâm'dan uzaklaşıp bu kabirde yatan kişiden ancak Allah'ın kudretinde olabilen şeyleri istemeye yol açan şeytani inançlar yerleşir. Bunlar sonucunda insan, müşrik olur. Bu şirke düşmenin sebebi de, belirtilen nitelikteki kabirdir. İnsanların bu ölüye bu ölçüde aşırı saygı göstermelerinin, ondan dünyevi veya uhrevi bir fayda beklemelerinden doğduğunu düşünür, bu kabiri ziyaret eden, ona aşırı bağlanan ve şurasına burasına el süren kişilere bakarak kendini küçük görebilir. Şeytan, bir grup insanın, bu kabrin başında durmalarını, oraya gelen ziyaretçileri aldatmalarını, onları; korkutmalarını, birtakım işler çevirip bunları aklı ermeyenlere ölüye nisbet ederek anlatmalarını sağlayabilir. Bu ölünün kerametleri adını ver­dikleri aslı astarı olmayan yalanlar uydururlar, bunları insanlar arasında yayarlar, her toplantıda bunları tekrar ederler. Böylece bunlar herkese ve her yana yayılır, ölülerle ilgili iyi düşünceleri olanlar bunları alır, bu yalanları aklı kabul eder, onları duyduğu gibi nakleder, gittiği yerlerde anlatır. Böylece cahiller, büyük bir inanç tuzağına ve belasına düşer, bu ölüye en güzel mallarını adak yapar, bu ölünün yüzü suyuna büyük hayır ve sevaba erişeceklerine inandıklarından en sevdikleri emlaklerini bu kabire vakfeder, bunun da büyük bir ibadet, yararlı bir taat, makbul bir iyilik olduğuna inanır. Bunlar sonucunda da şeytanın bu kabrin başına musallat ettiği kişiler de amaçlarına ulaşır. İşte bu kişiler, bütün bu yaptıklarını, bu korkutmalarını ve bu yalan uydurmalarını, bu ahmaklardan bir miktar mal-mülk edinmek için yapmışlardır. Bu mel'un yol ve İblisçe yöntemle, kabir-türbe vakıfları çoğalmış, büyük bir sayıya ulaşmış; hatta büyükçe bir köyü besleyecek gelir elde edilir olmuştur. Bütün bunlar Allah'a isyan konusundaki adak türüdür. Rasulullah'ın “Allah'a karşı gelmek konusunda adak yoktur” buyurduğu sabittir. Böyle adaklar, Allah'ın gazabını çeker. Sözkonusu kişilere, taat ve ibadet konusunda adak yap denilince, bunu ya yapmaz, ya da zoraki yapar. Şeytan onları işte böylesine karanlığa iteklemiştir. Bu, kabirleri yükseltme, süsleme ve boyamanın kötü sonuçlarındandır. Hatta öyle sonuçları vardır ki, kişiyi İslâm dairesinden çıkarır. Sahip olduğu büyük ve küçükbaş hayvanları getirir, ölüye yakın olmak için ve ondan olmasını İstediğini umarak bu kabrin yanında onları kurban eder. Böylece Allah'tan başkası adına onları kesmiş olur, sonuçta bir puta tapmış duruma düşer.

Şevkânî, risalesini şöyle sonuçlandırır: Yahya bin Hamza'nın görüşleri, her bilginin düşebileceği yanlış ve hatalı görüşlerdir. Bu, insani bir durumdur. Masum, ancak Allah'ın koruduğu kişilerdir. Çok insaflı, gerçeği araştırıcı ve doğruyu gösterici olmakla birlikte, her bilginin alınacak ve terkedilecek görüşleri vardır. Biz, kabirlere kubbe yapılabileceği konusunda başkalarıyla görüş ayrılığına düşünce, durumu Allah'ın havale edilmesini zorunlu kıldığına havale ettik. Bunlar da Allah'ın kitabı, peygamberinin sünnetidir. Bunların da sözkonusu durumu açıkça yasakladığını, yapanı lanetlediğini, ona beddua ettiğini belirttik. Ayrıca durum, şirke yol açıcıdır, dinden çıkmaya götürücüdür. Yahya bin Hamza'nın görüşlerini savu­nanlar, tek veya çok olsa da kabul edilemez. Hangi yüksek derecede olursa olsun, bilginlerin Kitap ve sünnete aykırı görüşleri kabul edilemez. Gerekli yolu izledikten sonra hatalı müçtehid ecir kazanır, ama başkasının bu konuda ona uyması caiz olmaz.

Şevkânî, risalesinin faide başlıklı eklenti bölümünde, Yahya bin Hamza'nın “bunu kimse kötü görmemiştir” düşün­cesine karşı, dört mezhepten üçünün kubbe yapımını haram, bir grubun (muhtemelen Hanefi mezhebinin) ise tahrimen mekruh gördüğünü belirtir.

Şevkânî'nin temel görüşlerinin, güçlü bir putperest geleneği bulunan Arap yarımadasının güneyindeki kültürel ortamın ürünü olduğunu, bu yüzden de aşırı ölçüde bir karşıt tutum takındığını belirtmek gerekir. Bugün İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde bulunan türbelerin, birer medeniyet ve sanat eseri olduklarını, insanların bu türbeler çevresinde bazı yanlış davranışları bulunmakla birlikte, ölüye tapmak gibi bir sakınca­nın sözkonusu olmadığını belirtmeliyiz.




[140] Mezarlıklar Vakfı tarafından 18-20 Aralık 1998 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen "Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumuna sunulan bildiri.

[141] (1/62-76)

[142] Nisa: 4/59.

[143] Nuh: 71/22-23.