> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Zekat
Sayfa: 1 [2] 3 4   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zekat  (Okunma Sayısı 8132 defa)
24 Mart 2010, 13:24:02
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 24 Mart 2010, 13:24:02 »



DEVENİN NİSÂBI



METİN


Devenin nisâbı beş tir ve 25 Acem veya Arap Devesi´ne kadar bir koyun alınır. Bu iki nisabın arasından bir şey alınmaz. Acem Devesi´ne buhtî derler. Bu deve iki hörgüçlü olup Buhtunassar´a mensuptur. Çünkü Arap develeriyle acem develerini ilk defa birleştiren Odur. Böyle iki deveden bir yavru doğmuş; ona buhtî adını vermiştir. Yirmi beş devede iki yaşına basmış bir yavru verilir ki buna binti mahâd derler. Binti mahâd, hâmile yavrusu, demektir. Ona bu ismin verilmesi ekseriyetle anası başka bir yavruya gebe olduğu içindir. Otuz altı deveden 45´e kadar bir binti leb´ûn. Bu üç yaşına basmış yavrudur. Binti lebûn, sütlü devenin yavrusu, mânâsına gelir. Ona bu ismin verilmesi ekseriyetle anasının başka yavru için sütü geldiğindendir. Kırk altı deveden 60´a kadar bir hikka verilir. Hikka, dört yaşına basmış yavrudur. Bu yavru, üzerine binilmeyi haketmiştir. (Hikka denilmesi de bundandır.) 61 deveden 75´e kadar bir cezea verilir. Cezea, beş yaşına basmış düvedir. Süt dişlerini attığı için ona bu isim verilmiştir. 76 deveden 90´a kadar iki binti lebûn, 91´den 120´ye kadar iki hikka verilir. Rasulullah (s.a.v.) ve Ebubekir (r.a.)ın mektupları bu şekilde dir.

İZAH

Musannıf, deveden mutlak olarak bahsetmiştir. Binaenaleyh deve sözü, erkek ve dişilere şâmildir. Anası ehlî olmak şartıyla. Velev ki babası vahşî olsun. Bu kelime, yavrulara da şâmildir. Yalnız hepsinin yavru olmaması şarttır. Nitekim Musannıf bunu söyleyecektir. Küçükler büyüklere tâbidir. Deve tâbiri, kör topal ve hasta olanlarına da şâmilse de, böyleleri zekât olarak alınmaz. Keza semiz ve zayıf olanlarına da şâmildir. Lâkin zayıflığı miktarınca bir koyun vermek icabeder. Beyanı, Bahır´dadır. Buhtanassar, mürekkep bir özel isimdir. Kâmus´da bu kelimenin buht ve nassar cüzlerinden meydana geldiği, buht oğul, nassar da put mânâsını ifade ettiği bildirilmiştir. Bu adam putun yanında bulunmuş; babası bilinmediği için puta nisbet edilmiştir. Kudüs´ü harap eden O dur. Koyun tabiri de erkek ve dişisine şâmildir. Bahır,

Şurunbulâliye´de Hocendî´nin şöyle dediği rivayet olunmuştur: «Zekâtta koyundan ancak iki yaşında veya daha yukarı olanları kabul edilir. Altı aylık kuzudan zekât olmaz. Velev ki kurbanlık caiz olsun.» Musannıf´ın binti mahâd diyerek dişi yavru verileceğini kaydetmesi, erkek yavruların zekât da ancak kıymet yoluyla verilebileceği içindir. Nitekim gelecektir. Alınan hayvan orta olacaktır. Bu da koyunun zekâtı bâbında görülecektir. Musannıf binti mahâd ve binti lebûn tabirlerinden, yaşı kasdettiğine işarette bulunmuştur. Maksat anasının hâmile veya sütlü olması değildir. Bu kayıtlar, şart değil, âdete binaen söylemiştir.

«Bu üç yaşına basmış yavrudur» ifadesinden murad, velev ki bir gün gibi az bir zaman olsun, demektir. Binaenaleyh bu söz Kuhistânî´nin "Binti lebûn iki senelik yavrudur» ifadesine aykırı değildir. Bunu Tahtavî söylemiştir. Umumiyetle kitaplarda Rasulullah (s.a.v.)´in zekât meselesini, Hz. Ebubekir´e yazdığı bildirilmektedir. Yani yazılar ona vâsıl olmuştur. Fetih´de Zuhrî´nin rivayetinden nakledildiğine göre Peygamber (s.a.v.) zekâtı yazmış fakat vefatına kadar onu memurlarına çıkarmamıştır. Onun vefatından sonra bunu Ebubekir (r.a.) meydana çıkarmış, vefatına kadarbununla amel etmiştir. Sonra Hz. Ömer dahi aynı şekilde hareket etmiştir.

Ben derim ki: Şârih´in bu cümleyi sözün sonuna bırakmayıp burada zikretmesi, rivayetlerin muhtelif olmasına bakarak meselede ihtilâf edildiği içindir. Rivayetler yüz elli deveden sonraki develerin zekâtı hakkında muhteliftir. Nitekim şârih "bize göre" diyerek buna işaret etmiştir. Yüz elliden aşağısında hilâf yoktur. Yalnız Hz. Ali´den; "Yirmi beş devede beş koyun verilir" dediği rivayet olunmuştur. Sözün tamamı Zeyleî´dedir.

METİN

Sonra bize göre bu farz yeniden başlar ve her beş devede iki hıkka ile beraber bir koyun alınır. Sonra her 145 devede bir binti mahâd ile iki hıkka, sonra her 150´de üç hıkka alınır. Yüz elliden sonra farz yine yeniden başlar ve her beş devede bir koyunla üç hıkka; sonra her 25´te bir binti mahâd ile üç hıkka; sonra 36´da hıkkalarla birlikte bir binti lebûn; sonra 196´dan 200 deveye kadar dört hıkka alınır, 200´den sonra ebediyyen 150´den sonraki 50´de olduğu gibi farz yeniden başlar ve her 50 devede bir hıkka vermek icabeder. Erkek develer ancak dişilerinin kıymeti hesabıyla zekât yerine geçerler. Sığır ve koyun bunun hilâfınadır. Bunlarda mal sahibi muhayyerdir.

İZAH

«Sonra bize göre bu farz yeniden başlar.» İmam Şâfiî ile İmam Ahmed, «Develer 120´den bir fazla olurlarsa 130´a kadar üç binti lebûn, 130´da bir hıkka ile iki binti lebûn verilir. Sonra her 40 devede bir binti lebûn ve her 50´de bir hıkka verilir.» demişlerdir. İmam Mâlik´ten iki kavil rivayet olunmuştur. Bunların biri bizim mezhebimiz gibi, diğeri Şâfiî´nin mezhebi gibidir. İsmail.

«Sonra her 145 devede bir binti mahâd ile iki hıkka alınır.» En doğrusu buradaki "her" kelimesini anmamaktır. Tâ ki musannıfın sözû Mınah. Dürer ve diğer kitapların ifadelerine uysun. Bir de "her" kelimesi, bu sayı tekrarlanırsa zekâtın vücubu da iki defa tekrarlanacağını; üç defa tekrarlanırsa vücubun da üç defa tekrarlanacağı zannını vermektedir. Halbuki maksat bu değildir. İki hıkka 120 devede bir binti mahâd ise, onun üzerine geçen 25´te verilir. "Her" kelimesini bundan sonraki cümlelerden de atmak en doğru bir hareket olur.

«Sonra 196´dan 200 deveye kadar dört hıkka alınır.» Bunların üçü 150 devede vâcip olur. Dördüncüsü, bunun üzerine geçen 46 deve içindir. Burada ikinci yeni başlamanın hükmü sona erer ve cezea vermek icabetmez. Develer 200 olunca sahibi muhayyerdir. isterse her 50 deve karşılığında bir hıkka vermek suretiyle dört hıkka; dilerse her 40 deveye bir binti lebûn olmak üzere beş binti lebûn verir. Nitekim Muhit, Mebsût ve Hâniyye´de de böyle denilmiştir. İsmail.

«Yüz elliden sonraki 50´de olduğu gibi farz yeniden başlar.» Şârih bu kaydı birinci başlamadan, yani 120´den sonraki yeni başlamadan ihtiraz için koymuştur. Çünkü orada binti lebûn vermek icabetmediği gibi dört hıkka vermek de icabetmez. Çünkü bunların nisabı yoktur. 120´nin üzerîne 25 artınca, develerin hepsinin nisabı 145 olur ki bu nisap iki hıkka ile bir binti mahazın nisabıdır. Develer beş sayı daha artarak 150 olunca üç hıkka vermek icabeder. Dürer.

«Ve her 50 devede bir hıkka vermek icabeder.» Sadrüşşeria ile Dürer´de dahi böyle denilmiştir. Maksat Nihâye´de olduğu gibi, 50´ye kadar her 46 devede bir hıkka verilir, demektir. Bahır´da şöyle deniliyor: «Develer 200´ün üzerine beş koyun artarsa, bunlar için dört hıkka ile bir koyun yahut beş binti lebûnla bir koyun verilir. On koyun fazla olursa dört hıkka ile iki koyun; 15 koyun fazla olursa dört hıkka ile üç koyun; 20 fazla olursa dört hıkka ile dört koyun verilir. Develer 228 olunca bunların zekâtı 236´ya kadar dört hıkka ile bir binti mahaddır. 236´dan 246´ya kadar dört hıkka ile bir benti lebûn; 246´dan 250´ye kadar beş hıkka verilir. Sonra yine böylece yeniden başlanır ve 296´dan 300´e kadar altı hıkka verilir ve bu şekilde devam edilir.» «Sığır ve koyunda mal sahibi muhayyerdir.» Çünkü bu iki cinste erkekle dişilerin birbiri üzerine üstünlüğü yoktur. T.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zekat
« Posted on: 27 Nisan 2024, 13:40:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zekat rüya tabiri,Zekat mekke canlı, Zekat kabe canlı yayın, Zekat Üç boyutlu kuran oku Zekat kuran ı kerim, Zekat peygamber kıssaları,Zekat ilitam ders soruları, Zekatönlisans arapça,
Logged
24 Mart 2010, 13:24:49
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 24 Mart 2010, 13:24:49 »

SIĞIRIN ZEKÂTI



METİN


(Sığırın Arapçası "bakardır".) Bu kelime, "yarmak" mânâsına gelen "bakr"dan alınmıştır. Sığır yeri yardığı için ona bu isim verilmiştir. Nitekim öküze de sevr denilmesi, yeri sürdüğü içindir. Bakarın müfredi bakaradır. Sığır ve mandanın nisabı müşterek olmayan 30 sâime (yani kırda otlamakla geçinen) olmasıdır. Velev ki anası ehlî, babası vahşî olsun: Aksi bunun hilafına olduğu gibi, yabani sığır, yabani koyun ve başkaları dahi bunun hilâfınadır. Çünkü böyleleri nisaba sayılmaz. Otuz sığırda tam bir yaşında bir dana yahut bir yaşında bir düve verilir. Kırk sığırda iki yaşını bitirmiş bir dana veya düve; 40´tan yukarı olurlarsa hesabına göre zekâtları verilir. İmam-ı Âzam´dan zûhir rivayet budur: ondan diğer bir rivayete göre 40´tan yukarı 60´a kadar bir şey verilmez. 60´ta 30´un iki misli verilir. İmameyn´in ve Eimme-i Selâse´nin kavilleri budur, fetva da buna göredir. Bunu Bahır sahibi Yenâbî´den ve Tashi-i Kudûri´den nakletmiştir. Bundan sonra her 30 sığırda bir yaşında bir dana ve her 40´ta iki yaşında bir düve verilir. Meğer ki her iki cins iç içe girmiş ola. Nitekim sığırlar 120 olunca hal böyledir. Bu takdirde sahibi birer yaşında dört dana ile ikişer yaşında üç düve vermek arasında muhayyer bırakılır ve hüküm böylece devam eder.

İZAH

Musannıf´ın sığırı koyundan önce zikretmesi, büyüklükte deveye yakın olduğu içindir. Hattâ "bedene" tabiri hem deveye hem sığıra şâmildir. Bahır. Manda sığırın bir çeşididir. Zekât kurban ve ribada sığır gibidir. Sığırın nisabı onunla ikmal edilir. İki cinsin zekâtı çok olanından alınır. Hepsi müsavi iseler en aşağının üstü ve en yukarısının altı (yani ortası) alınır. Arap ve Acem develeriyle koyun ve keçide dahi hüküm budur. ibn-i Melek.

«Aksi bunun hilâfınadır.» Yani babası ehlî, anası vahşî olan sığırın hükmü başkadır. Çünkü muteber olan anadır. Böylesi nisaba dahil olmaz. Zira mülhaktır. Ama hapsedilmek böyle değildir. Meselâ yaban eşeği hapsedilerek aramızdaki eşeklere alışsa, ehlî eşek hükmüne mülhak olmaz. Onun etini yemek yine helaldir. Bahır. Sığırların sayısı 30 olunca erkek olsunlar dişi olsunlar, onlar için tam bir yaşını bitirmiş bir dana verilir. Mandaların hükmüde böyledir. Nitekim Bercendî´de beyan edilmiştir. Alafla beslenen sığır ve mandalara zekât yoktur. Meğer ki ticaret için beslenmiş olsunlar. Bu takdirde onlar hakkında muteber olan, sayı değil kıymettir. Şârih´in "müşterek olmayan" kaydını koyması, hayvanlar iki kişi arasında müşterek olurlarsa, her birinin hissesi nisap miktarından az olacağı için zekât lâzım gelmediğindendir. Velev ki, ortaklık caiz olsun. Nitekim malın zekâtı bâbında gelecektir. Musannıfın "30 sığırda bir yaşında bir dana verilir" diyerek erkek danayı zikretmesi, devede olduğu gibi burada da zekât hâssaten dişilerden alınacağı sanılmasın diyedir.

«Tam bir yaşında» diye kayıtlaması, başka âlimlerin «ikiye basmış bir dana verilir» sözlerine uygun düşsün diyedir. Zira hayvan seneyi tamamladı mı iki yaşına basması lâzım gelir. Binaenaleyh bu iki nevi ifade arasında muhalefet yoktur. Bunu Şeyh İsmail söylemiştir.

«Hesabına göre zekâtları verilir» ifadesinden murad, bunlar affedilmez; bilâkis 60´a kadar hesapedilir, demektir ve 40´tan bir fazla olan sığırda iki yaşındaki bir düvenin onda birinin dörtte biri;.40´tan iki fazla olan sığırlarda iki yaşındaki bir düvenin onda birinin yarısı verilir. Dürer.

Şârih «Bunu Bahır sahibi Yenâbî´den ve Tashih-i Kudûrî´den nakletmiştir.» demiş; Bahır sahibi de İsbicabî ile Tashîh-i Kudûrî´ye nisbet etmiştir. Ama Onda Yenâbî´den bahsedilmemiştir. Nehir´de en doğru kavlin bu olduğu bildirilmiş Cevâmiu´l-Fıkıh´ta «muhtar olan îmameyn´in kavlidir» denilmiştir. Yenâbî ve İsbicâbî´de dahi «fetva bunun üzerinedir» denilmektedir.

"Bundan sonra her 30 sığırda bir yaşında bir dana verilir İlh..." Yani her on sığırda farz olan zekât miktarı değişir. Yetmiş sığırda bir yaşında bir dana ile iki yaşında bir düve; 80´de ikişer yaşında iki düve, 90´da birer yaşında üç dana, 100´de iki dana ile bir düve verilir. 30´larda 40´larda hesap, ulemanın söylediklerine göre yapılır. Bunu Kuhistânî den naklen Tahtâvî söylemiştir. Her iki cinsin iç içe girmesinden murad, bir yaşındaki danalarla iki yaşındaki düvelerdir. Sayıya göre zekâtı hem danalardan hem düvelerden vermek sahih olursa, bunlar iç içe girmiş sayılır. T.

«Ve hüküm böylece devam eder» de 240 sığırda birer yaşında sekiz dana yahut ikişer yaşında altı düve yerilir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

24 Mart 2010, 13:30:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #7 : 24 Mart 2010, 13:30:47 »

KOYUNUN ZEKÂTI



METİN


Koyunun Arapçası "ganem" olup ganîmetten müştaktır. Çünkü koyunun kendisini müdafaa edecek aleti yoktur. Bu sebeple o, her isteyen için bir ganîmettir. Koyun ve keçinin nisabı kırk dır. Zira nisabı tamamlamakta kurban ve ribada koyunla keçi müsavidir. Ama vâcip olanı eda etmekte ve yeminlerde birbirine müsavi değildirler. Kırk koyunda zekât olarak bir koyun verilir; bu erkek ve dişilere şâmildir. 121 koyunda iki, 201´de üç, 400´de dört koyun verilir. Her iki nisap arası affedilmiştir. Koyun sayısı 400´ü bulduktan sonra nihayetsiz olarak her 100 koyunda bir koyun verilir. Koyunun zekâtı için koyun ve keçiden bir seniy alınır. Seniy bir yaşını tamamlayan kuzu veya oğlaktır. Ceza´ alınmaz, o ancak kıymeti hesabıyla alınır. Zahire göre ceza´ senenin ekserisini geçirmiş fakat henüz doldurmamış olan kuzu ve oğlaktır. İmam-ı Âzam´dan bir rivayete göre koyundan bir ceza´ vermek caizdir. İmameyn´in kavli de budur. Delil bu kavli tercih ettirmektir.,Bunu Kemal söylemiştir. Sığırdan seniy iki senelik erkek dana; deveden seniy beş senelik danadır. Sığırdan ceza´ bir senelik dana, deveden ceza´ ise dört senelik danadır.

İZAH

"Ganem" kelimesi, koyun mânâsına bir cins ismidir. Aynı kelimeden müfredi yoktur. Müfredi için Araplar şât kelimesini kullanırlar. Kâmus´da, «Şat, erkek olsun, dişi olsun ganem kelimesinin müfredidir. Koyundan, keçiden, geyikten, sığırdan, deveden, yaban eşeğinden ve kadından olur; cem´i şâ´, şiyâh ve şivâh gelir.» denilmiştir. Sibeveyh´in sahih olan mezhebine göre koyunla keçi kelimeleri birer cins isim olup aza, çoğa, erkeğe,´ dişiye şâmildirler. Koyun yapağılı, keçi ise kıllı hayvanlardandır. Kuhistânî. T.

Koyunun boynuzunun bulunması, «müdafaa aleti yoktur» sözüne aykırı değildir. Çünkü boynuzu müdafaa için işe yaramaz. T. Koyunların sayısı nisabı doldurmaz da, nisabı dolduracak kadar keçisi bulunursa, yahut bunun aksi olursa, zekât vermesi icap eder. Keza keçinin nisabı tam olursa yine zekât vermesi icap eder. Kurbanlık, her iki cinsten caizdir; ancak cezea´dan kurban olur ise de zekât için aldığı cezaa´da, aşağıda gelecek hilâf vardır. Riba meselesinde dahi koyunla keçi müsavidirler. Binaenaleyh biri fazla olmak şartıyla keçi etini verip koyun etini almak caiz değildir. Ama vâcibi eda hususunda birbirlerine müsavi olamazlar; çünkü nisap koyundansa zekât koyun olarak alındığı gibi, keçidense keçiden alınır. Nisap ikisinin mecmûundan ise zekât çok olandan alınır. Her ikisi müsavi iseler hangisinden dilerse ondan verir. Cevhere. Yani en iyisinin aşağısındakini yahut en kötüsünün üstündekini verir. Nitekim geçen bâbda izah etmiştik. Koyunla keçi yeminlerde de birbirlerine müsavi değildirler. Çünkü bir kimse koyun eti yemeyeceğine yemin eder de keçi eti yerse yemini bozulmaz. Çünkü örf vardır. H. Yani örf de koyun başka keçi başkadır.

«Her iki nisabın arası affedilmiştir.» Mesela 40´tan fazla olan koyunlar 120´ye ulaşmadıkça zekâtları verilmez. Yalnız bunun için, koyunların bir kişinin malı olması şarttır. Üç kişinin arasında ortak olurlarsa, her birinin birer koyun vermesi icabeder. Bahır´da şöyle denilmektedir: «Koyunlar birkişinin olursa, zekât memurunun onları 40´ar 40´ar ayırarak üç koyun almaya hakkı yoktur. Zira sahipleri bir olduğuna göre koyunların hepsi bir nisap teşkil eder. İki kişinin ortak olarak 40 koyunu bulunsa ikisinin de zekât vermesi lâzım gelmez. Zekât memurunun koyunları bir araya toplayarak nisap yapmaya ve zekât almaya hakkı, yoktur. Çünkü her ikisinin mülkü nisaptan eksiktir.»

Seniy, bir seneyi tamamlayıp ikinci seneye basan koyun ve keçi yavrusudur. Hidâye ve diğer fıkıh kitaplarında böyle denilmiştir. Sıhâh, Muğrib ve diğer lügat kitaplarında ise, koyundan seniyyin, üçüncü seneye basan toklu olduğu bildirilmiştir. Bercendî´de de böyle denilmiştir. Onun için Zeyleî, «Bu, fukahanın tefsirine göredir. Lügat ulemasına göre ise seniy üç yaşına basan tokludur» demiştir. İsmail.

Cezaa´, senenin yarısını geçmiş fakat henüz doldurmamış koyun ve keçi yavrusudur. Hidâye, Kâfi ve Dürer´de böyle denilmiştir. Bazıları sekiz aylık, diğer bazıları yedi aylık yavru mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Aktâ´ın beyanına göre fukaha altı ayını tamamlayan yavruya cezea´ derler. Bahır sahibi: «Zâhir olan da budur» demiştir. İmam-ı Azam´dan bir rivayete göre koyunun ceza´ından zekât vermek caizdir. Keçinin ceza´ından ise bilittifak caiz değildir. Keçiden ancak seniy alınır. Bunu Hâniyye´den naklen Bahır sahibi kaydetmiştir. Kemal´in söylediğini Nehir sahibi tasdik etmiş; lâkin, Bahır sahibi ile başkaları zâhir rivayeti kesinlikle benimsemişlerdir. El-İhtiyâr adlı eserde, «Sahih olan kavil budur» denilmektedir. Zâhire bakılırsa fukahaya göre koyunla keçinin ceza´ı arasında fark yoktur.

METİN

İmameyn´e göre kırda otlamakla yetinen atlara zekât yoktur. Fetva buna göredir. Hâniyye ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir. Sonra acaba İmam-ı Âzam´a göre atların muayyen bir nisabı var mıdır? Esah kavle göre yoktur. Çünkü nisap takdirine dair bir nakil bulunmamıştır. Kırda otlamakla yetinen ve ticaret için olmayan katır ve eşeklerde bilittifâk zekât yoktur. Ticaret için olurlarsa zekât lâzım geleceğinde ise söz yoktur. Zira eşyadan sayılırlar. Çalışan atlarda ve ticaret için olmadıkça alafla beslenenlerde dahi zekât yoktur. Bir yaşını doldurmamış kuzularda, buzağı ve deve yavrularında zekât yoktur. Bu meselenin sureti, büyükler ölerek, senenin, yavruların üzerine tamam olmasıdır. Küçükler ancak büyüklere tâbi olarak zekâta dahil olurlar, velev ki büyük bir tane olsun. Bu büyük nâkıs bile olsa onu vermek vâcip olur. İyi olursa ortasını vermek lâzım gelir. Büyük hayvanın helâk olması zekâtı ıskat eder. Farz yerine geçen hayvan birkaç olursa, yalnız büyük hayvanları vermek vâcip olur; küçüklerden nisap tamamlanmaz. İmam Ebû Yusuf buna muhaliftir.

İZAH

İmameyn´e göre atlara zekât yoktur. Delilleri, Kütüb´ü-Sitte´deki şu hadistir: «Müslümana, kölesi ile atı için zekât yoktur.» Müslim´in bir rivayetinde, «Ancak sadakayı fıtır vardır» ziyadesi mevcuttur. İmam-ı Âzam´a göre atlar, üretip çoğaltmak için olur da, dişi ve erkek karışık bulunurlarsa, üzerlerinden sene geçtiği takdirde zekât vâcip olur. Şu kadar var ki bu hayvanlar Arap atı iseler, sahipleri her at için bir dinar (altın) vermekle hayvana kıymet biçerek her ikiyüz dirhem için beş dirhem gümüş vermek arasında muhayyer bırakılır. Hayvanlar Arap atı değillerse, muhayyer olmayıp yalnız kıymet biçer. Atlar yalnız erkek veya dişilerden ibaret olursa, bu hususta İmam-ı Âzam´dan iki rivayet vardır: Bunların meşhur olanına göre zekât vâcip değildir. Muhit´de böyle denilmiştir. Fetih´te ise: «Muhtar kavle göre erkeklerde zekât yok, dişilerde vardır.» denilmiştir. Atlar yük taşımak ve üzerine binmek için olur yahut alafla beslenirlerse zekât lâzım gelmediğinde ve hükümdarın zekâtı zorla alamayacağı hususunda imamlarımız ittifak etmişlerdir. Nehir.

Fetva İmameyn´in kavline göredir. Bu hususta Tahâvi, «Bizce iki kavlin en güzeli budur» demiş. Kadı Ebû Zeyd Esrar adlı eserinde bunu tercih etmiştir. Yenâbî´de «Fetva buna göredir» denildiği gibi; Cevahir´de dahi «Fetva İmameyn´in kavline göredir» denilmiştir. Kâfî´de «Fetva için muhtar olan bu kavildir» denilmiş; Zeylei ona tâbi olduğu gibi; Hulâsa´ya tebean Bezzâzi dahi ona uymuştur. Hâniyye´de, «Fetvanın İmameyn´in kavline göre olduğu söylenir. Bu, Allâme Kâsım´ın tashihidir.» denilmekte dir.

Ben derim ki: Kenz sahibi dahi kesinlikle buna kaildir. Lâkin Fethu´l-Kadir´de İmam-ı Âzam´ın kavli tercih edilmiş; İmameyn´in yukarıda geçen delillerine, «Bu hadisten murad, askerin atıdır» denilmiştir. Fetih sahibi bu meseleyi söz götürmez şekilde tahkik etmiş; İmam-ı Âzam için açık deliller getirmiştir. Onun için Fetih sahibinin tilmizi AIIâme Kasım; «Tuhfe adlı eserde sahih kavil İmam-ı Âzam´ın kavlidir, denildiği gibi; bunu îmam Sarahsî Mebsut´unda, Kudûrî Tecrid´de tercih etmişlerdir» demiş ve Hazreti İmamın deliline yapılacak itiraza cevap vermiştir. İmam-ı Âzam´ın kavlini Bedâyi´ sahibi de tercih etmiş: Hidâye sahibi ise: «Bu kavil Tecrid´de, Mebsut´ta ve şeyhimizin şerhinde şehadet edildiğine göre huccet itibarıyla daha kuvvetlidir» demiştir.

«Esah kavle göre yoktur.» Bazıları; «nisap üç attır, diğer bazıları beş attır» demişlerdir. Kuhistânî.

«Ticaret için olmayan» kaydı, her üç cinse, yani at, eşek ve katırlara şâmildir. Çalışan atlardan murad, tarla sürmek, çiftlik işlerinde kullanmak, su taşımak gibi hususlarda çalıştırılanlardır. Dürer´de bunlara yük atları da katılmıştır. Bunlardan murad, sırtlarında yük taşınan atlardır. Musannıf herhalde çalışan atların yük taşıyanlara da şâmil olmasına bakarak, bunları ayrıca zikretmemiştir. Alafla beslenenler hakkında Bahır´da şöyle denilmiştir: «Kınye´den naklen beyan etmiştik ki bir kimsenin çalışan develeri olur da onlarla senede dört ay çalışır, kalanında merada otlatırsa, bu hayvanlara zekât düşmemek gerekir.» Şârih´in alafla beslenenleri Ticaret için olmamakla» kayıtlaması, çalışan hayvanlara ticaret niyetiyle beslense bile zekât düşmediği içindir. Nitekim Nehir´de böyle beyan edilmiştir. Yani bu hayvanlar haceti asliyye ile meşguldürler.

«Bu meselenin sureti» şudur: Bir kimsenin kırda otlayan büyük baş hayvanları bulunur ve nisap teşkil ederlerse, üzerlerinden meselâ altı ay geçtikten sonra yavru doğururlar da ölürlerse, bu suretle sene yavruların üzerine tamam oldukta, İmam-ı Azam´la İmam Muhammed´e göre bunlara zekât yoktur. Ebû Yusuf´a göre ise, onlardan birini vermek icabeder. Nisaptan murad, deveden 25, sığırdan 30, koyundan 40 baş olmaktır. 25 deveden aşağısında bilittifak zekat yoktur. Meselenintamamı İhtiyar adlı kitaptadır. Kuhistânî´de Tuhfe´den naklen, «Sahih olan kavil İmam-ı Âzam´ l...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

24 Mart 2010, 13:32:05
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #8 : 24 Mart 2010, 13:32:05 »

METİN

Nisaba mâlik olan bir kimse, birkaç senenin veya birkaç nisabın zekâtını önceden verse sahih olur. Çünkü sebep mevcuttur. Keza ekini veya meyvesi meydana çıktıktan sonra kemale gelmeden onların öşrünü verse caiz olur. Ekin ve meyve meydana çıkmadan vermenin caiz olup olmayacağında ihtilâf edilmiştir. En zâhir olan kavle göre caizdir. Kendi başının haracını önceden vermek dahi böyledir, meselenin tamamı Nehir´dedir. Velev ki sene tamam olmadan fakir zengin olsun, yahut ölsün veya dininden dönsün. Bunun sebebi şudur; itibara alınacak cihet, o kîmsenin kendisine zekât verilirken zekâta mahâl olmasıdır. Verdikten sonra mahâl olması muteber değildir.

İZAH

Musannıf´ın «Nisaba mâlik olan» diye kayıtlaması şundandır; O kimse nisabdan az bir mala mâlik olur da 200 dirhem için beş dirhemi önceden verir, iki yüz dirhemin senesi sonra dolarsa bu caiz olmaz. Burada iki şart daha vardır: Biri sene esnasında nisabın ortadan kalkmamasıdır. İki yüz dirhem için önceden beş dirhem verir, sonra elindeki paraların bir dirhemden geri kalanı helâk olursa ve paraları tekrar toplayarak sene 200 dirhem üzerine dalarsa, önceki verdiği caiz olur. Bütün paraları helâk olursa hüküm bunun hilâfınadır. İkinci şart, sene sonunda nisabın tam olmasıdır. Kırk koyun için önceden bir koyun verir de elinde 39 koyun kaldığı halde sene dolarsa fakire verdiği koyun nafile sadaka olur. Koyunu zekât memuruna verdiği takdirde elinde mevcut ise, muhtar kavle göre zekat yerine geçer. Nitekim Hulasa´da beyan edilmiştir. Meselenin tamamı Nehir ve Bahır´dadır.

Birkaç senenin zekâtını peşin vermek şöyle olur: O kimsenin elinde 300 dirhem gümüşü bulunur. Bunların 100 dirhemini iki yüz dirhemin 20 senelik zekâtı olmak üzere peşin verir.

Nisapların sureti de şöyledir: Mezkûr 100 dirhemi hem elindeki 200 dirhemin hem de ileride hâsıl olacak 19 nisabın zekâtı olmak üzere verir. Beklediği 19 nisap o sene eline geçerse, verdiği zekât sahihtir. Başka bir senede eline geçerse mutlaka ayrıca zekâtını vermek icabeder. Nitekim Bahır sahibi bunu açıklamıştır. H. Lâkin peşin verdiği 100 dirhem, eldeki 200 dirhemin 20 senelik zekâtı yerine geçer ve mesele birinci meseleye döner. Nehir´de şöyle deniliyor: «Hâniyye´deki mesele buna teferru etmektedir. Mesele şudur: Bir kimsenin beş tane hâmile devesi olurda onlar için karınlarındaki yavrularıyla birlikte peşin olarak iki koyun verirse, beş yavru sene dolmadan doğdukları takdirde, verdiği zekât geçerlidir. Ama ikinci sene gebe kalacakları için zekâtlarını peşin verirse caiz olmaz.» Sebebi şudur: Gelecek sene hâmile kalacaklar diye zekâtlarını peşin verince, osene namlarına zekât verdiği hayvanlar bulunmamışlardır. Binaenaleyh namlarına peşin zekât vermesi de caiz olmaz.

Valvalciye´de bildirildiğine göre, bir kimsenin elinde 400 dirhem gümüşü bulunur da 500 zannederek zekâtlarını verirse, ziyadeyi ikinci sene için hesap edebilir. Çünkü bu ziyadeyi peşin yerine saymak mümkündür. Bahır´da, "cinsin bir olması" kaydı vardır. Bahır sahibi şöyle demiştir: "Çünkü bir adamın beş devesi ve 40 koyunu bulunur da iki yarıdan birisi için bir koyun verip, sonra o yarı helak olursa, verdiği koyun öteki yarı yerine geçmez. Hem ayın olarak parası, hem borcu bulunur da ayın için zekât verir, sonra sene geçmeden o da helâk olursa, verdiği zekât borç nâmına caizdir. Sene geçtikten sonra verirse caiz olmaz. Altın, gümüş ve paralarla ticaret malları bir cinstir."

«Çünkü sebep mevcuttur.» Sebepten murad, vücûbunun sebebidir ki o da üreyen nisaba mâlik olmaktır. Binaenaleyh bir senelik veya fazla zekâtı önceden vermek caizdir. Nisaplar dahi böyledir. Zira sebep olmak hususunda asıl olan birinci nisapdır. Ondan fazlası ona tâbidir. Bahır sahibi diyor ki: «Şüphesiz efdâl olan önceden vermemektir; çünkü bu hususta ulemanın ihtilâfı vardır. Ama ben bunun naklini görmedim.»

Şârih´in, ekin ve meyve meselesindeki teşbihi de birinci meseleye, yani birkaç senenin zekâtını önceden verme, meselesine râcî´dir. Çünkü nisaba mâlik olup sene geçmeden zekâtını verince, sebebi bulunduktan sonra peşin vermiş olur. Zira bu, vücup vaktinden önce edâdır. Ekin meselesinde de öyledir. Çünkü öşürün edâ zamanı, mahsulün yetiştiği vakittir. Önceden verince sebebi bulunduktan sonra edâ vaktinden önce vermiş olur. Burada sebep hakikaten mahsul getiren üretici yerdir.

Ekin ve meyvenin kemali, öşrü edâ etmenin vaktidir. Lâkin Bahır´ın öşür bâbında beyan edildiğine göre, öşrü edâ etmenin vakti, Ebû Hanife´ye göre ekin ve meyvenin yerinde belirmesi, Ebû Yusuf´a göre kemale gelmesi imam Muhammed´e göre kesip temizlenmesi zamanıdır. Bu izaha göre peşin verme meselesi, İmameyn´in kavillerine göre tahakkuk ederse de İmam-ı Âzam´ın kavline göre tahakkuk etmez. Sonra gördüm ki Kemal İbn-i Hümam öşür bâbında buna tembihte bulunmuş.

"Ekin ve meyve meydana çıkmadan vermenin caiz olup olmayacağında ihtilaf edilmiştir." Şârih kısaca «Belirmeden vermenin caiz olup olmaması ihtilâflıdır» demeliydi. Bu hem ekine hem meyveye şâmil olur. Ekini ekmeden, fidanı dikmeden zekâtlarını peşin vermenin bilittifak caiz olmayacağını ifade ederdi. Zira bu, sebep bulunmadan edadır. Nitekim nisaba mâlik olmadan malının zekâtını vermek de böyledir. (caiz değildir).

«En zâhir olan kavle göre caizdir.» Kitabımızın bir nüshasında «caiz değildir» denilmiştir ki doğrusu da budur. Nehir´de şöyle denilmiştir: «En zâhir olan, ekinde bitmeden caiz olmamasıdır. Zâhir rivayete göre meyvede dahi yemiş belirmeden caiz değildir.» «Kendi başının haracını önceden vermek dahi böyledir.» Bu teşbih dahi birinci, meseleye râcidir. Halebî şöyle demiştir: "Bir kimse kendi başının birkaç senelik haracını peşin verirse caiz olur." Nitekim cizye bâbında gelecektir. Bunun caiz olması, sebep bulunduğu içindir, sebep başıdır. Keza yerînin birkaç senelik haracınıpeşin verse caizdir. Nitekim bunu Kuhstânî öşür ve harac bâbında zikretmiş «çünkü sebep mevcuttur» diye ta´lilde bulunmuş; «sebep, üreten yerdir» demiştir. Lâkin onun sözünü muvazzaf haraca yormak icabeder. Çünkü o haraç üretme kudretine taallûk eder, ve sebebi, üreme imkânı dolayısıyla üreten yer olur. Öşür ve mukaseme haracında olduğu gibi, üremenin kendisine taallûk etmez.

«Meselenin tamamı Nehir´dedir.» Orada şöyle denilmiştir: «Bir kîmse muayyen bir gün oruç tutmayı nezir eder de onu evvelden tutarsa, Ebû Yusuf´a göre caiz, İmam Muhammed´e göre caiz değildir.» Namaz ve itikaf dahi bu hilâfa göredîr. Falan sene hacc edeceğim diye adayarak daha önce hacca giderse, Şeyhayn´a göre caiz, îmam Muhammed´e göre caiz değildir. Sirâc´da böyle denilmiştir. H.

METİN

Haraç arazisine bağ dikerse, bağ tamam olup yemiş vermedikçe o kimsenin ekin haracı vermesi icabeder. Mecmau´l-Fetevâ. Tağleb Kabîlesi´nden olan bir çocuğun malında zekât yoktur. Tağleb veya Tağlib, Hıristiyan Araplar´dan bir kabîledir. Bunlara Benî Tağlib derler. Bu kabîIenin kadınına da erkek kadar vergi düşer, çünkü onlar bu şekilde antlaşma yapmışlardır.

Otlak hayvanının zekatında ortası alınır. İhtiyarı veya en iyisi alınmaz. Bir kimsenin vasiyeti olmaksızın terekesinden zekât alınmaz; çünkü şartı yoktur. Zekâtın şartı niyettir. Zekât verilmesini vasiyet etmişse, malının üçte birinden itibar edîlir. Meğer ki mirasçılar razı olsunlar. Zekatın senesi Kamerîdir (Gök ayına göredir). Bunu Bahır sahibi Kınye´den nakletmiştir, Şemsî (Güneş yılı) değildir. Bunların farkı İnnîn bâbında gelecektir. Bir kimse zekâtını verip vermediğinde şüphe ederse, onu verir; çünkü zekâtın vakti bütün ömürdür. Eşbah.

İZAH

Şârih haraç yerine fidan dikme meselesini burada istidrâd yoluyla zikretmiştir. Onun yeri, öşür ve haraç bâbıdır. T.

"Yemiş vermedikçe, o kimsenin ekin haracı vermesi icabeder." Çünkü bağ dikmesi, o yeri muattal bırakmaktır. Bir kimse bir yeri muattal bırakırsa o yerin haracını ödemesi icabeder. Yer evvelce ekilmeye elverişliydi, binaenaleyh bağ yemiş verinceye kadar o yerin haracını öder. Yemiş aldığı zaman bağın haracını verir. Ekinin haracı sâkıt olur. Çünkü artık onun halefi vardır. Ekin haracı her dönümde bir sa (ölçek) ve bir dirhemdir. Bağ yetişinceye kadar bunu verir. Ondan sonra on dirhem vermeye başlar. Rahmetî.

Tağleb Kabîlesi´nden olan zekât malında zekât yoktur. Ama öşür arazisinden çıkan ekin ve meyvelerden öşürün iki katı alınır. Nitekim müslüman çocuğun arazisinden çıkan mahsulde de öşür vacip olur. Bu cihet, öşür bâbında gelecektir. Tağleb bir kabîlenin babasıdır. Onun için Şârih Benî Tağleb demeyip, sadece Tağleb dese daha iyi olurdu. Ama babasına mensup bir kabîleye Benî Tağleb demekte bir mâni yoktur, denilebilir. Fetih´te şöyle denilmiştir: «Benî Tağleb Hıristiyan. Araplardır. Bunlara Hz. Ömer (r.a.) cizye koymak istemiş, Onlar razı olmamışlar; "Biz Arabız; Acemlerin verdiğini vermeyiz. Birbirinizden aldıklarınızı bizden de al!" demişler; bununla zekâtıkasdetmişlerdir. Bunun üzerine Ömer (r.a.), "Hayır! Bu, müslümanların farzıdır" demiş; Onlar da, "O halde cizye adıyla değil de bu isimle dilediğin kadar ziyade et!" demişlerdi. Ömer (r.a.) da böyle yaptı.» Onlar dan zekâtın iki mislini almak üzere anlaştılar. Hadisin bazı rivayetlerinde, «O cizyedir; siz ne derseniz deyin!» cümlesi vardır.

«Bu kabîlenin kadınına da erkek kadar vergi düşer.» ki o da yarım öşürdür. H.

«Mirasçılar razı olursa o başka.» Yani zekât verilmesini vasiyet eder de üçte birden fazla tutarsa, fazlası alınmaz. Mirasçılar razı olursa o başka!

FER´İ MESELE: Zekât, malın üçte birinden fazlâ tutar da, hastalığında onu vermek isterse, mirasçılarından gizli olarak verir. Malı yoksa başkasından ödünç alarak verir. Bunun için ödeyebileceğine kanaat getirmesi gerekir. Çalışır da ödeyemezse, öldüğü takdirde mâzur...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

24 Mart 2010, 13:39:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #9 : 24 Mart 2010, 13:39:08 »

MALIN ZEKÂTI



METİN


Bu terkipteki "elif lam" ahit içindir.

Bu hususta vârid olan, «Mallarınızın onda birinin dörtte birini verin!» hadisinden murad, otlak hayvanlarından başka mallardır. Otlak hayvanlarının zekâtı bu miktarla sınırlandırılmış değildir. Altının nisabı, 20 miskal; gümüşün nisabı, her on dirhemi yedi miskal hesabından 200 dirhemdir. Bir dinar (altın) 20 kırat, bir dirhem (gümüş) 14 kırattır. Kırat, beş arpa büyüklüğüdür. Şu halde şer´î dirhem 70 arpa, miskal ise 100 arpa miktarı olur. Bir miskal, bir dirhem ile bir dirhemin yedide üçüdür.

«Bu terkipdeki "Elif lâm" ahit içindir» sözü, mukadder bir sualin cevabıdır. Sual şudur: "Mal" kelimesi, mal olarak edinilen her şeyin ismidir. Binaenaleyh otlak hayvanlarına da şâmildir. Şârih bu suale cevap olarak hadisten, otlak hayvanlarından başka mallar kastedildiğini bildirmiştir. Nehir sahibi diyor ki: «Bu cevapla "Mal, bizim örfümüzde parayla eşya mânâsında kullanılır"; sözüne ayrıca cevap vermeye hâcet kalmamıştır.»

Ben derim ki: Birinci cevabı Zeyleî zikretmiş; Dürer sahibi de ona tâbi olmuştur. Nehir sahibinin söylediği ikinci cevabı Fetih sahibi zikretmiş; Bahır sahibi de ona tâbi olmuştur. Bana, ikincisi daha güzel gibi geliyor. Çünkü zihnin, örfen anlaşılan bir şeye kaçması, hadiste zikredilen bir şeyi anlamasından daha yakındır.

«Bu miktarla sınırlandırılmış değildir.» Yani onda birin dörtte biriyle takdir edilmemiştir.

«Altının nisabı yirmi miskaldir.» Bundan aşağısında zekât yoktur. Velev ki iki veznin arasına girecek pek az bir noksanlık olsun. Çünkü nisabın tam olup olmadığında şüphe vardır. Bu şüphe ile onun olduğuna hükmedilemez. Bahır.

Miskal: lügatta, az olsun çok olsun kendisiyle ölçülen şeydir. Örfdeki mânâsı ileride gelecektir. T.

Gümüşün nisabı, her on dirhemi yedi miskal hesabından 200 dirhemdir. Mâlûmun olsun ki Hz. Ömer (r.a.) zamanında dirhemler muhtelif idi.

Bazısı on miskal ağırlığında on dirhem, bazısı altı miskal ağırlığında on dirhem, bazısı da beş miskal ağırlığında on dirhem idi. Ömer (r.a.), alış verişte kavgaya sebep olmasın diye, her nev´in üçte birini aldı. On´un üçte biri; 3 bütün 1 taksim 3 (3 1/3) altı´nın üçte biri iki; beşin üçte biri bir dirhem iki taksim üçtür. Bunların mecmuu yedi eder. İstersen dirhemlerin hepsini bir yere topla, bunların mecmuu 21 eder. 21 ´in üçte biri yedidir. Bundan dolayı dirhemler yedi vezin ağırlığında on olmuşlardır. Bu hesap her şeyde hattâ zekâtta, hırsızlık nisabında, mehirde ve diyet takdirinde geçerlidir. Bunu Mineh´den naklen Tahtâvî bildirmiştir. Lâkin Dürer´e uyarak, «Beşin üçte biri bir bütün iki taksim üç (1 2/3) dirhem dir.» sözü yanlıştır. Doğrusu «(1 2/3) miskaldir.» şeklinde olacaktır. Dinar dahi miskaldir. Nitekim Zeyleî ile diğer kitaplarda beyan edilmiştir.

Fetih sahibi diyor ki: «Zâhire göre miskal, onunla sınırlandırılan şeyin ismidir. Dinar dahi altın olması kaydıyla onunla sınırlandırılan şeyin adıdır. Hâsılı dinar, miskal ile sınırlandırılmış madrub altın parçasıdır. Miskalle ´birleşmesi, vezin yönündendir. Bir dirhem 14 kırattın Şu halde 200 dirhem2800 kırat olur. Bilmelisin ki, bu şer´î dirhemdir. Örfî dirhem ise 16 kırattır. Frenk Riyali´nin ağırlığı, örfî dirhemlerle dokuz dirhem bir kırat; şer´î dirhemlerle on dirhem beş kırat eder. Bu, 145 kırattır. Binâenaleyh riyal hesabıyla nisap 19 riyal üç dirhem ve üç kırattır. T.

Bunda bir parça ziyadelik vardır, ibaresindeki yanlışlığı da düzeltmek gerekir. Bu sözün muktezası, örfî dirhemin şer´î dirhemden büyük olmasıdır. İmam Surûci Gâye adlı eserinde, «Mısırın Dirhemi, 64 arpa tanesidir. O zekât dirheminden büyük olup nisabı 182 tanedir» diyerek açıklamıştır. Lâkin Fetih sahibi bunu eleştirerek, daha büyük değil daha küçük olduğunu söylemiştir. Çünkü zekât dirhemi 70 arpadır. Mısırın Dirhemi ise 64 arpadan fazla değildir. Çünkü bu dirhemin dörtte biri, dört harib çekirdeği ile sınırlandırılmıştır. Bir harib çekirdeği, orta büyüklükte dört buğday tanesi eder.

Ben derim ki: Zâhire bakılırsa, Surûci´nin sözü kıratı dört buğday tanesiyle takdir ettiğine göredir. Nitekim şimdi meşhur olan da budur. Şer´î dirhem 14 kırat olunca, 56 buğday tanesi eder. Ve dirhem ondan daha büyük olur. Lâkin şer´î dirhemin kıratında muteber olan beş buğday tanesidir. Örfî dirhemin kıratı böyle değildir. Bazı hâşiye yazarlarının beyanına göre, bugün dirhem Mekke, Medine ve Hicaz´da ma´ruf olandır -ki bizim örfümüz de buna kafle derler - . Bu dirhem 16 harib çekirdeğinden ibarettir. Her çekirdek dört arpa veya dört buğday tanesi miktarıdır. Çünkü biz orta bir arpa tanesiyle orta buğday tanesini ölçtük. Her ikisi müsavi çıktılar. Bugün bizim örfümüzde kırat, harib çekirdeğidir. Şu halde örfî dirhem 64 arpa eder ve şer´î dirhemden altı arpa tanesi daha eksiktir. Bugün mâlûm olan miskal, 24 harib çekirdeğidir. Bu, 96 arpa eder ve şer´î miskalden dört arpa tanesi eksiktir. Demek oluyor ki 200 şer´î dirhem, 218 kafle ve bir kaflenin dörtte üçüdür. Bunun zekâtı, beş örfî dirhem yedi buçuk hurma çekirdeği eder. Yirmi miskali şer´î; 21 örfü miskalden dört hurma çekirdeği noksandır. Bunun zekâtı 12,5 hurma çekirdeği miktarı eder. Hâşiye yazarının söylediği, «örfî miskal 96 arpadır» sözü, Şârih´in Mülteka şerhi´nde söylediğine muvafıktır. Orada, «şimdi Mısır´da miskal bir buçuk dirhemdir.» denilmiştir.

Rahmetî´nin Medine-i Münevvere Müftüsü Seyyid Muhammed Esâd´-dan naklen bildirdiğine göre. Muhammed Esâd birçok eski dinarlara tesadüf etmiş. Bunların bazısı Benî Ümeyye´nin, bazısı 79 tarihinde Benî Abbas´ın hilâfeti zamanında; kimisi 83 tarihinde Abdülmelîk bin Mervan" ın, kimisi de 173 tarihinde Hârunu Reşid´in hilâfeti zamanında basılmış. İçlerinde 181 tarihinde basılanlar olduğu gibi, Me´mun zamanında basılanlar da varmış. Bundan önce ve sonra basılanlara da rastlamış ve hepsi vezin itibariyle müsavi imiş. Her dinar Medine dirhemiyle bir dirhem bir çeyrek vezninde imiş. Her dirhem 16 kırat, her kırat dört buğday tanesi miktarında imiş.

Ben derim ki: Bu Şârih´in «şer´î dinar 20 kırattır» sözüne muvafıktır. Lâkin bir kıratın dört buğday tanesi olmasını gerektirmesi yönünden ona aykırıdır. O´na göre miskal de 80 buğday tanesidir. Halbuki Şâfiîler´le Hanbelîler´in kitaplarında beyan edildiğine göre, zekât dirhemi altı dânaktır. Bir dânak, sekiz arpa tanesiyle bir tanenin beşte biridir. Dirhem 50 tane ile bir tanenin beşte biri; miskal de orta büyüklükte, kabuğu soyulmamış ve iki tarafından kılçığı kırılmış ince ve uzun 72 arpadır Bu ölçü cahiliyet ve İslâm devirlerinde değişmemiştir. Bundan her ne zaman onda birininüçü eksik olursa dirhem olur. Dirhemin üzerine yedide üçü ziyade edilirse miskal olur.

Ben derim ki: Bu izaha göre bir dirhem 12 kırat eder. Her kırat yarım dânak, dört arpa tanesi ve bir tanenin beşte biridir. Miskal de 17 kırat, iki arpa tanesidir. Çünkü onların takdirine göre dirhemin yedide üçü 21 arpa tanesi ile bir tanenin beşte üçüdür. Dirhem üzerine bu miktar - ki 50 tane ile bir tanenin beşte biridir- ziyade edilince 72 tane eder. Sekbü´l-Enhûr adlı eserde, çeşitli ıstılahlara binaen kırat ve dirhemin tahdîdi hususunda birçok kaviller zikredilmiştir. Maksat, şer´î dirhemin tahdîdidir. Bu bâbdaki ihtilâfı gördün. Bize göre meşhur olan kavil Şârih´in söylediğidir.

Sonra şunu da bil ki, bu zamanda muamele gören dirhem ve dinarlar (altın ve gümüş paralar) vezin ve kıymet itibariyle pek çok muhtelif nev´îlere ayrılırlar. Halk bunların veznini bilmeksizin sayı itibariyle onlarla muamele yaparlar. Zekâtlarını da sayı itîbariyle verirler. Çünkü vezin itibariyle bunların zaptı güçtür. Bilhassa borçları olan kimse için çok güçtür. Zira vezni daha ağır olanla takdir etse, büyük bir miktar tutar; ancak hafif olanla takdir etse, bundan daha aşağı olur. Bu sebeple her 40 kuruşta bir kuruş, 200 kuruşta beş kuruş zekât verirler. Halbuki bunlarda vâcip olan, yukarıda geçtiği vecihle vezindir; ilerde de gelecektir. Binaenaleyh zekât olarak verdiği ağır kuruşlar veya ağır altın cinsinden olmalıdır ki sayı hesabıyla verdikleri, onda birinin dörtte birinden daha az olmasın ve borcundan yüzde yüz kurtulduğunu bilsin. Yalnız hafif vezinliden veya ağır vezinli olanla karışıktan verirse böyle değildir. Çünkü malının onda birinin dörtte birini bulmayabilir. Meğer ki bütün malı hafif cinsten olsun. Ekseriyetle mal sahipleri bundan gafildirler, buna dikkat edilmelidir!

METİN

Bazıları: «her beldede ora halkının vezniyle fetva verilir» demişlerdir. Biz bunu alışveriş bahsinin dağınık meselelerinde tahkik edeceğiz. Muteber olan altınla gümüşün hem eda hem vücup yönünden vezinleridir. Kıymetleri değildir. Darbedilmiş altınla gümüşte ve işlenenlerinde - velev ki külçe veya ziynet olsun - kullanılması mübah veya haram olsun, mutlak surette hattâ ziynet ve nafaka için bile olsalar onda birin dörtte birini vermek lâzım gelir. Çünkü altınla gümüş kıymet olarak yaratılmışlardır. Binaenaleyh nasıl olursa olsunlar zekâtlarını vermek gerekir. Kıymeti altın veya darbedilmiş gümüşten nisabı dolduran ticaret eşyasında altınla gümüş birbirlerine müsavi oldukları takdirde ikisinden biri ile kıymet biçerek eşyanın kıymeti verilir.(Müsavi değil de biri daha fazla geçerli ise, onunla kıymetlendirmek taayyün eder. Birinden kıymet biçildiği takdirde nisabı doldurur da ötekinden kıymet biçilince doldurmazsa, nisabı dolduran ile kıymet biçmek taayyün eder. Biri ile kıymet biçildikte nisabı doldurur ve beşte bir artar, diğeri ile kıymetlendirildikte daha az olursa, fakir için daha faydalı olanla kıymet biçilir. Sirâc.

«Darbedilmiş gümüşten» sözü, kıymet biçmenin ancak darbedilmiş olanıyla yapılacağını ifade eder. Bu, örf ile amel etmiş olmak içindir. Burada ticaret malından murad, para olmayan şeylerdir. Haraç arzisinde ve benzerinde niyetin sahih olmaması, yuka...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2] 3 4   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes