> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Yeminler
Sayfa: [1] 2 3   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yeminler  (Okunma Sayısı 6950 defa)
03 Mart 2010, 17:03:30
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 03 Mart 2010, 17:03:30 »



Reddü´l Muhtar / Yeminler

GİRME, ÇIKMA, OTURMA, GELME, BİNME VE BUNLARA BENZER SÖZLERLE YAPILAN YEMİNİN HÜKÜMLERİ BÂBI

YEME, İÇME, GİYME, KONUŞMA HAKKINDAKI YEMİN BEYANINDA (BÂB)

TALÂK VE KÖLE ÂZÂD EDİLMESİNE DAİR YAPILAN YEMİN HÜKÜMLERİ BÂBI

SATMA, SATIN ALMA, ORUÇ, NAMAZ, YÜRÜME, GİYME, OTURMA GİBİ ŞEYLER HAKKINDA YAPILAN YEMİNiN HÜKÜMLERİ BÂBI

DÖVME, ÖLDÜRME VE BUNLARDAN BAŞKA ŞEYLERE YAPILAN YEMİNİN HÜKÜMLERİ BÂBI






YEMİNLER BAHSİ



METİN

Bu bahsin önceki bahis ile münasebeti hezl (ciddi olan sözün zıddı olup kendisiyle hakiki veya mecazi bir mana kastedilmez) ve ikrah (zorlama) ın kendilerinde tesir etmemesidir.

Azad, düşürmekte ve sirayette talaka ortak olduğu için yemin üzerine takdim edilmiştir.

Yemin lügatta; kuvvet manasınadır.

Şer´an "Bir işi yapmak veya yapmamak hususunda yemin eden kimsenin azim ve kasdına yemin ile kuvvet verdiği gibi akidden ibarettir.

Yeminin bu tarifine talak ve azad gibi bir şeye ta´lik suretiyle yapılan bir akid de dahil olmuştur. Çünkü bu ta´likler de şer´an yemindir, ancak Eşbah´da zikredilen beş meselede ta´lik yemin değildir.

İZAH

"Bu bahsin önceki bahis ile münasebeti ilh." Yemin, azad, talak ve nikah her birerlerinde şakanın,zorlamanın tesiri olmamasında ortaktır. Yani bunlardan her biri gerek şaka ile olsun, gerek zorla yaptırılmış olsun geçerlidir.

Ancak nikâhın diğerleri üzerine takdim edilmesi kendisinde ibadete daha yakınlık bulunduğu içindir. Nitekim geçmiştir.

Talâk da nikâh gerçekleştikten sonra onu kaldırdığı için o da önce zikredilmiştir. Fetih.

«Düşürmekte ilh...» Çünkü talâk nikâh bağını düşürür, âzâd ise kölelik bağını düşürür. T.

«Sirayette ilh...» Kadının yarısını zevci boşasa talâk kadının tamamına sirayet eder, yani kadın boş olur. Keza kölenin yarısını efendisi âzâd etse İmameyn´e göre kölenin tamamı âzâd olur. Çünkü İmameyn´e göre âzâd bölünmeyi kabul etmez, fakat İmam-ı Azam´a göre bölünmeyi kabul eder. T.

«Yemin lûgatta ilh...» Nehir´de zikredildiğine göre, yemin lûgatta câriha (el), kuvvet ve kasem arasında ortak olan bir lâfızdır.

Şârih yemin ile metinde zikredilen ıstılahı mânâsı arasında ki münasebet açık olduğu için kuvvet mânâsına kasr etmiştir. Fethü´l-Kadir´in tâlîk babında yemin asılda kuvvet manasınadır. Sağ ele yemin adı verilmiştir.

Çünkü, sağ el sol elden kuvvetlidir. Yapmak veya yapmamak hususunda üzerine yemin edilen iş kuvvetlendiği için ALLAH´a yapılan half (yemin)´e yemin adı verilmiştir.

«Bu talîkler de şer´an yemindir ilh...» Zira «ben şu hâneye girmezsem zevcem boş olsun» diye yemin (talîk) eden kimsenin hâneye girmeye yahut «ben bu hâneye girersem zevcim boş olsun» diye yemin (talîk) eden kimsenin de hâneye girmemeye azmi ve kasdı kuvvetlenmiş olur. Talîk lûgatta, yemindir. İmam Muhammed talîka yemin demiştir. Lûgatta İmam Muhammed´in kavli huccet (delil) dir.

«Ancak Eşbah´da zikredilen ilh...» Eşbah´ın ibaresi şöyledir: Bir kimse yemin etmemeye yemin etse de talik yapsa yeminini bozmuş olur. Ancak beş meselede talik yemin değildir. Birincisi kalp fiillerine talîk edip meselâ; zevcin zevcesine «ben istersem veya seversem sen boşsun» demesi talik de olmaz, yemin de olmaz. Çünkü bu kendi nefsinin mâlikiyetinden haber vermektir, sanki bu ifade dilemeye taliktir. Dilemeye talik ise yemin olmaz.

ikincisi âdet görmeyip aylar ile iddet bekleyen kadının talâkını ayın gelmesine taliktir. Meselâ; zevcin zevcesine «aybaşı geldiğinde yahut ay göründüğünde sen boşsun» demesi gibi. Bu da yemin değildir. Bu ifade sünnet vaktinin açıklanmasında kullanılır. Çünkü iddeti ayla olan kadın hakkında aybaşı sünnet vechi üzere boşama vaktidir, yoksa talîk vakti değildir.

Üçüncüsü boşamaya taliktir. Meselâ; zevcin zevcesine «ben seni boşarsam sen boş ol» demesi gibi. Bu ifade de sırf talîk için olmaz, Çünkü zevc bu ifadeyle kendisinin zevcesini boşamaya mâlik olduğunu bildirme ihtimali vardır.

Dördüncüsü efendinin kölesine «bana bin dirhem ödersen hürsün, aciz kalırsan kölesin» demesi gibi. Bu ifade de talîk olmayıp kitabete kestiğini açıklamaktır.

Beşincisi zevcin zevcesine «tam bir hayz görürsen veya yirmi tam hayz görürsen boş ol» demesi gibi bu da talîk olmaz. Çünkü tam bir hayzda mutlaka temizlikten bir cüz bulunacağından talâk temizlikte vâkî olmuş olur da bu ifadeyi sünnet vechi üzere boşamanın izahı kılmak mümkün olur. O halde bu ifade sırf talîk için olmaz. Akıllının sözünü talâka yeminden korumak için bu beş mesele talîk sayılmamıştır.

METİN

Bir kimse «yemin etmem» diye yemin etse de talâkını ve âzâdını bir şeye talîk etse yemini bozmuş olur. Yeminin şartı: Yemin eden kimsenin Müslüman olması, mükellef olması ve üzerine yemin ettiği şey aklen mümkün olup yemininde durabilmesidir.

Yeminin hükmü, (yemin edilen şeye riayet edilip) yeminin bozulmaması, bozulduğu takdirde keffaretin vâcib olmasıdır. Yeminin rüknü, yeminde kullanılan lâfızlardır. ALLAHü Teâlâ´dan, başkasına yapılan yemin mekruh mudur? Bazıları «hakkında nehiy bulunduğu için mekruhtur» demişlerdir. Âlimlerin çoğu «ALLAH´ü Teâlâ´dan başkasına yapılan yemin mekruh değildir» demişlerdir. Bilhassa zamanımızda bununla fetva verilir. ALLAH´ü Teâlâ´dan başkasına yemin etme hakkındaki nehyi âlimlerin çoğu itimad edilmeyen yemine hamletmişlerdir. Meselâ: Arapların âdeti üzere konuşmada babalarını anmakla böbürlenme yerinde «babana yemin ederim» ve «hayatına yemin ederim» sözleri gibi. (Bunların maksadı bu sözlerle birbirine itimad telkin etmek olmayıp bilakis âdetleri üzere cereyan eden bir konuşmadır.)

İZAH

«Bir kimse "yemin etmem" diye yemin etse talâkını ve âzâdını bir şeye talîk etse yemini bozmuş olur ilh...»

Tenbih: Kâfî´de «mevcud olan bu kaide üzerinedir ki: Bir kimse zevcesine «ben senin talâkına yemin edersem kölem hürdür» dedikten sonra kölesine hitaben «ben senin âzâdına yemin edersem zevcem boştur» dese kölesi âzâd olur. Çünkü o kimse karısının talâkına yemin etmiştir. Eğer karısına «ben senin talâkına yemin edersem sen boş ol» deyip bu ifadeyi üç defa tekrar ederse gerdeğe girdiği takdirde birinci ve ikinci yemin ile zevcesi iki talâk, gerdeğe girmemişse bir talâk boş olur.

«Yeminîn şartı: Yemin eden kimsenin Müslüman olması, mükellef ol-ması ilh´...» Bilmiş ol ki yemin edenin Müslüman olması, ALLAH´a yapılan yemin ile «ben bunu yaparsam bana namaz kılmak lâzım olsun» gibi ibadete yapılan yeminlerde şarttır, «ben bunu yaparsam zevcem boş olsun» gibi ibadet olmayan yeminlerde yemin edenin Müslüman olması şart değildir. Nitekim bunun böyle olduğu gizli değildir. H. Velhâsılı talîk ile olan, namaz, oruç ve keffaret gibi ibadetlerî gerektiren yeminlerde yemin edenin Müslüman olması şarttır. Musannıf yakında zikredecek ki Müslüman olarak yeminini bozsa bile kâfirin yemininden dolayı keffaret yoktur. Çünkü küfür yemini iptal eder. Meselâ: Bir kimse Müslüman olarak yemin ettikten sonra -ALLAH´a sığınırız- mürted olsa sonra tekrar Müslüman olup yeminini bozsa kendisine keffaret lâzım gelmez. Bu takdirde İslâmiyet yeminin yapılmasında ve yeminin devam etmesinde şarttır. Kaadının yeminden çekineceğini ümit ederek davalılara yemin ettirmesi görünüşte yemindir. Nitekim gelecektir. Yeminde istisna (inşaallah) nın bulunmaması şarttır. Bazıları yemin edenin hür olmasını da şart kılmışlardır, fakat bu hatadır. Çünkü kölenin yaptığı yemin yemin olur, bozduğu takdirde keffaretini oruçla öder. Nitekîm fukaha böyle açıklamışlardır.

Bezzaziye´de «Vali bir kimseyî yakalayıp ona «billahi de» deyip o kimse de «billahi» dese sonra vali o kimseye «elbette cuma günü geleceksin» deyip o da valinin dediği gibi «elbette cuma günü geleceğim» deyip de cuma günü gelmese yeminini bozmuş olmaz. Çünkü o kimsenin hikaye ve sükût etmesi ile ALLAH´ü Teâlâ´nın ismi ile yemini arasına fasıla girmiştir» denilmiştir.

Sayrafiyye´de bir kimse «benim üzerime ALLAH´ın ahdi ve Resulün ahdi olsun ki şu işi yapmayacağım» dese, bu ifade yemin olmaz. Çünkü «Resulün ahdi» lâfzı ALLAH´ın ismi ile yemin edilen şeyin arasını ayırmıştır. Fakat Resulün ahdi zikredilmeksizin yalnız «ALLAH´ın ahdi benim üzerime olsun» ifadesi yemindir.

«Yeminin hükmü, yeminin bozulmaması bozulduğu takdirde keffaretin vâcib olmasıdır.» Yani yapılan yemini muhafaza etmek asıldır, bozulduğu takdirde keffaret vermek halef(yemini muhafaza etmenin yerine geçen) dir. Nitekim Dürrü´l-Münteka´da da böyledir. Bilindiği gibi keffaret ALLAH´a yapılan yemine mahsustur. H.

«ALLAH´ü Teâlâ´dan başkasına yapılan yemin mekruh mudur? ilh...» Zeylaî «ALLAH´tan başkasına yapılan yemin meşru olup bu cezayı şarta talîk etmektir ki asılda yemin değildir. Ancak fukaha, cezanın şarta tâlikine yemin ismini vermişlerdir. Çünkü bir işi yapmağa teşvik veya bir işten men etmek için ALLAH´a yapılan yeminin mânâsı bunda da mevcuttur. AIIahü Teâlâ´ya yemin etmek mekruh değildir. Fakat ALLAH´a çok yemin etmekten az yemin etmek evlâdır. Bazılarına göre hakkında nehyi vârid olduğu için ALLAH´dan başkasına yemin etmek mekruhtur. Âlimlerin çoğuna göre; mekruh değildir. Çünkü bilhassa zamanımızda ALLAH´tan başkasına yani: Âzâd ve talâka yapılan yeminlere îtimad edilmektedir. ALLAH´tan başkasına yapılan yemin hakkında olan nehyi îtimad edilmeyen yemine hamledilmiştir.

Arapların âdeti üzere konuşmada babalarını anmakla böbürlenme yerinde «babana yemin ederim» ve «hayatıma yemin ederim» ifadeleri gibi. Bunlarda yemini bozmakla bir şey lâzım gelmez ve bunlarla îtimad hâsıl olmaz. Fakat âzâda ve talâka talîk s...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 03 Mart 2010, 17:08:09 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yeminler
« Posted on: 24 Nisan 2024, 13:28:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yeminler rüya tabiri,Yeminler mekke canlı, Yeminler kabe canlı yayın, Yeminler Üç boyutlu kuran oku Yeminler kuran ı kerim, Yeminler peygamber kıssaları,Yeminler ilitam ders soruları, Yeminlerönlisans arapça,
Logged
03 Mart 2010, 17:23:13
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 03 Mart 2010, 17:23:13 »


İZAH


«Alimlerin çoğu kâfir olur demişlerdir ilh...» Çünkü o kimse yalan yere «Allah bilir ki şu işiyaptım» yahut «yapmadım» demekle olan bir şeyin zıddını Allahü Teâlâ´nın ilmine nisbet ettiği için haşâ sümme haşâ Allahü Teâlâ´ya cehil nisbet etmiştir.

«Şumunni "esah olan kâfir olmaz" demiştir ilh...» Mücteba´da ve başka fıkıh kitablarında bu, İmam Ebû Yusuf´dan rivayettir. Feteva´dan naklen Nuru´l-Ayn´da «alimlerin çoğunun kavli sahihdir» diye zikredilmiştir. «Kâfir değildir» diyenin kavline göre, bu yemin, yemin-i gamûs olur. Çünkü o kimse bile bile kasden geçmiş zamandaki bir şey üzerine yemin etmiştir. Bu ifadelerin yemin olması örfde bunlarla yemin edildiği takdirdedir, aksi takdirde bu ifadelerle yemin olmaz. Fakat yemin olsun olmasın bu ifadeleri kullanmak günahtır, bundan dolayı tevbe etmek vâcib olur. H.

«Keza: Bir kimse "Allah bilir ki şu işi yaptım" veya "yapmadım" di-yerek Mushaf-ı şerifi ayağıyla çiğnese yine kâfir olmaz. Bundan da muradı yalanını tervic ve kolaylaştırmaktır, yoksa Mushaf-ı şerife ihanet etmek değildir ilh...» Fakat Kınye ile Hâvî´de zikredilmiştir ki: Bir kimse zevcesine «sen şu işi yapmadınsa şu Kurân-ı Kerîm cüzü üzerine ayağını koy» deyip zevceside onun üzerine ayağını koysa zevc kâfir olmaz. Çünkü onun muradı zevcesini korkutmaktır. Zevcesi kâfir olur.

Buna göre zevcin muradı zevcesini korkutmak olmasa kâfir olması lâzım gelir. Bir kimse yemin etmek maksadıyla ayağını Mushaf üzerine koyarsa kendisine tövbe ve istiğfar lâzımdır. Yemin etmediği halde Mushaf üzerine ayağını koyarsa Mushaf-ı şerifi küçük gördüğü için kâfir olur.

Bu ifadelerden anlaşılan Mushaf üzerine ayağı koymak Mushaf-ı şerifi hafif görmeyi gerektirmez. Eşbah´da «bir kimse Mushaf-ı şerifi küçümseyerek onun üzerine ayağını koysa kâfir olur. Eğer onun üzerine tazîm için korsa kâfir olmaz» denilmiştir. Muhaşşi der ki; zaruret olmaksızın Mushaf üzerine ayağı koymak onu küçümsemek ve ona ihanet etmek olur. Bundan dolayı zevcin muradı olması lâzım gelir. Yani zevc, zevcesinin yaptığını ikrar etmesi için onu korkutmak maksadıyla ona «sen şu işi yapmadınsa Mushaf-ı şerif üzerine ayağını koy» dese zevc Kurân-ı Kerîm´e tazîm etmiş olur. Çünkü zevc Mushaf-ı şerif üzerine ayak koymanın zevcenin yapamayacağı büyük bir iş olup inkâr ettiğini ikrar edeceğini bilmektedir. Eğer zevc zevcesini bu şekilde korkutmak istemezse zevcesine küfür olan bir şeyi yapmakla emrettiği için kendisi kâfir olur. Çünkü bunda Kurân-ı Kerîm´i küçümseme ve hakir görme vardır. Taharetsiz veya kıbleden başka tarafa bile bile namaz kılan şahsın kâfir olacağını söyleyen kimsenin kavli de buna delâlet eder. Çünkü bu şekilde namaz kılan kimse namazı hakir ve ehven görmüştür. Teemmül et!

«Çünkü bu ifadeler örfde yemin değildir ilh...» Muhaşşi der ki: Zama-nımızda bu ifadelerle yemin örf ve âdettir. Keza; «Allah şahittir ki ben bu işi yapmam» yahut «Allah bilir ki ben buişi yapmam» gibi ifadelerin hepsi yemin olur. Çünkü şimdi örfde bunlar yemindir.

«Bu ifadeyle yemin etmiş olur ilh...» Bahır´da «bu ifadeyle yemin eden kimse Allahü Teâlâ´nın mekandan münezzeh olduğunu kastederse bu ifade yemin olmaz. Çünkü bu takdirde bu ifade küfür olmayıp bilakis imanın ta kendisidir» denilmiştir.

«Kâfir olmaz ilh...» Yani bir kimse «ben şu işi yaparsam gökte tanrı yoktur» dese yemin etmiş olup kâfir olmaz. Bu yeminin muktezası tanrının gökte olması olunca bizzat bu yeminle yemin edenin kâfir olması zannedilen yer olur. Çünkü bu yeminde haşâ sümme haşâ Allahü Teâlâ´ya mekan isbatı vardır. Bundan dolayı şârih «yemin eden kafir olmaz» demiştir. Galiba kâfir olmamasının vechi bu ifade mutlak olarak Kurân-ı Kerîm´de vârid olduğu içindir. Nitekim Allahü Teâlâ:

«O, gökte Tanrı olan (bir Allah) dır.» (Ez-Zuhruf sûresi; âyet: 84)

«Gökdekin (Allah) den emin mi oldunuz?» buyurmuşlardır. Buna göre zarfın hakikati (Allahü Teâlâ´nın gökte olması) murad edilmiş olmayınca Allahü Teâlâ´nın gökte olduğunu söyleyen kimse küfre nisbet edilmez. Bu itibarla «Allahü Teâlâ´nın gökte olduğunu» ifade eden lâfız Kurân-ı Kerîm´de vârid olduğu için «gökte tanrı yoktur» demek küfür olur. Bundan dolayı bu ifadeyle yemin yapılmış olur. Nitekim buna benzer ifadelerle de yemin yapılır. «Ben şu işi yaparsam gökte tanrı yoktur» yeminin muktezası: Tanrının gökte olması olduğu için bu ifadenin lûgatca hakikatine inanmak küfür olması itibarîyle bu ifadeyle yemin edenin kâfir olması ihtimali vardır. Burada benim anladığım budur. (El-Mülk sûresi; âyet: 16)

«Camiu´l-Fusûleyn» de «Bir kimse «Allahü Teâlâ gökte her şeyi hakkıyla bilendir» dese eğer bu ifadesiyle haşâ sümme haşâ Allah için mekan murad ederse kâfir olur, haberlerde geleni hikaye etmek isterse kâfir olmaz. Hiç niyeti bulunmazsa âlimlerin çoğuna göre küfre nisbet edilir» diye zikredilmiştir. Teemül et!

«Çünkü şefaati inkâr eden bid´atçı ve fâsık olup, kâfir olmaz ilh...» Yani: Yemin ancak küfre talîk edilirse yapılmış olur. T.

«Fakat orucum ilh...» İmam Zâhidî´nin Hâvî´sinde «"namazlarım, oruçlarım şu kâfirin olsun» ifadesi yemin olmaz. Bu ifadeyi söyleyen kimsenin tevbe ve istiğfar etmesi lâzımdır. Bazıları "bu ifadeler ile namaz ve oruçların sevaplarının kâfirin olması kastedilirse yemin olmaz. Bu ifadelerle kurbet ve ibadet kastedilirse yemin olur" demişlerdir» diye zikredilmiştir. Muhaşşi der ki: Bu izah ile malum oldu ki burada başka bir kavil daha vardır. Namaz ile oruç arasında fark yoktur, bu kavle göre tafsilat namaz ile orucun her ikisinde de câridir. Yani namaz ve oruçtan kurbet ve ibadet kastedilirse küfür üzerine talîk olduğu için meselâ: «Şu işi yaparsam namazım» yahut «orucum kâfirin olsun» denildiğinde yemin olur. Fakat bu ifadelerde namazın veya orucun sevabı murad edilirse yemin olmaz. Çünkü bunlar üzerinesevab gayb olan bir emir olup gerçekleşmiş değildir ve başkasına sevabı hibe etmek biz ehli sünnet velcemaate göre câizdir. Her ne kadar kâfir ibadetin sevabına ehil değilse de galiba sevabı ona hibe eden kimse onun azabının tahfifini murad etmiş olabilir.

METİN

Bir kimse «Ve Hakkaa ben şu işi yaparım» dese bu yemin olmaz, ancak «Hakkaa» kelimesi ile Allahü Teâlâ´nın ismi şerifi murad olunursa yemin olur.

«Hakkullâh için şu işi yapmam» dese bu ifade de yemin değildir. İhtiyar sahibi bu ifade ile yemin etmek örf olduğu için bunun yemin olmasını ihtiyar etmiştir. Eğer bunda «ba» harfiyle «bi-hakkıllâhi» diye yemin ederse ittifakla yemin olur. «Allahü Teâlâ´nın hürmetine» yahut «Şehidallâh: Allah şahittir» yahut «Lailaheillallâh hürmetine»´yahut «Resûlün» yahut «imanın» yahut «namazın hakkına» yemin edilmez.

«Allahü Teâlâ´nın azabına» yahut «sevabına» yahut «rızasına» yahut «lânetine» yahut «emânetine» yemin olmaz. Fakat Hâniyye´de «Allah´ın emaneti» ne yapılan yemin yemindir" diye zikredilmiştir. Nehir´de «Allah´ın emaneti» ile ibadete niyet edilirse yemin değildir, diye yazılıdır.

Bir kimse «ben şu işi yaparsam Allahü Teâlâ´nın gazabı» yahut «sahatı» yahut «lâneti benim üzerime olsun» yahut «zâni olayım» yahut «hırsız olayım» yahut «şarap içmiş olayım» yahut «fâiz yemiş olayım» dese bu ifadelerle yemin etmek örf olmamakla bunlardan hiçbirisi yemin olmaz. Eğer bu ifadelerle yemin etmek faraza örf olsa yemin olur mu? Fukâhanın çoğunun kavillerinin zâhiri yemin olmasıdır. Kemal´in kavlinin zâhiri ise bu ifadelerle yeminin olmamasıdır. Kemal´in kavlinin tamamı Nehir´dedir. Bahır´da zikredilmiştir ki: Zaruret zamanında meselâ: Açlık halinde mübah olan kan, domuz ve şarap gibi şeyleri helâl gören kimse kâfir olmaz. Bu itibarla bu ifadeler yemin olmaz. Eğer yemin eden kimse «hakkaa» kavliyle Allahü Teâlâ´nın ismi şerifini murad ederse mezhebden muhtar olana göre yemin olur. Nitekim bu, Hâniyye´de sahih görülmüştür.

İZAH

«Ve Hakkaa ilh...» Mücteba´da zikredilmiştir ki: «Ve hakkaa» yahut vavsız «hakkaa» kelimesinin yemin olmasında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Gerek vavla, gerek vavsız olsun âlimlerin çoğuna göre bu yemin değildir. Meselâ; bir kimse «hakkaa ben şu işi yaparım» dese bundan muradı va´d etmiş olur. Sanki «elbette ben bu işi yaparım» demiş olur. Ancak «hakkaa» kelimesi île Allahü Teâlâ´nın ismi şerifi murad edilirse yemin olur.

«Hakkullâh ilh...» Hasılı: «Hak» kelimesi ma´rife yahut nekre yahut muzaf olarak zikredilir. Ma´rife olan «el-hak» kelimesi gerek «vav» ile zikredilsin gerek «ba» ile zikredilsin ittifakla yemin olur. Nitekim Hâniyye ile Zahîriyye´de de böyle zikredilmiştir. Nekre olan «hakkan»kelimesi esah olan kavle göre yemine niyet edilirse yemin olur. Muzaf olan «hakkullâh» kelimesi «ba» ile zikredilirse ittifakla yemin olur. Çünkü insanlar bununla yemin ederler. «Vav» ile zikredilirse İmam-ı Azam ile İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf´dan bir rivayete göre yemin olmaz. İmam Ebû Yusuf´dan diğer bir rivayete göre bununla yemin olur. Çünkü «hak» kelimesi Allahü Te´âlâ´nın sıfatlarından olup örfde bununla yemin edilmektedir.

İhtiyar´da «örf itibar edilerek muhtar olan budur» denilmiştir.

Bundan malûm oldu ki muhtar olan kavle göre, gerek marife, gerek nekre ve gerek muzaf olsun üç surette de «hak» kelimesi ile mutlak olarak yemin olur. Bu Bahır´da açıklanmıştır. Fakat yukarıda «vav» sız ve «ba» sız nekre olan «hakkan» kelimesinin âlimlerden çoğuna göre yemin olmadığı» geçmişti. Fetih sahibi «İhtiyar sahibinin «hak» kelimesi ile yemin etmek örfdür» sözüne «örf, Allahü Teâlâ´nın sıfatı ile başkasının sıfatı arasında kullanılmada ortak olan sıfatta muteberdir. «Hak» lâfzı söylendiğinde Allahü Teâlâ´nın sıfatı hatıra gelmeyip bilakis Allahü Teâlâ´nın haklarından olan şey hatıra gelir» diye itiraz etmiş sonra Belhi´nin «bihakkillâhi yemindir, çünkü insanlar bununla yemin ederler, sözü de zayıf olan kavillerdendi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

03 Mart 2010, 17:31:21
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 03 Mart 2010, 17:31:21 »

Buna göre bu ifadelerle geçmiş zamandaki bir şey üzerine bile bile yalan yere yemin eden kimsenin zevcesi bulunmadığı takdirde gerek yemin-i lağv olsun, gerekse yemin-i gamûs olsun her iki surette yemin eden kimseye tevbe ve istiğfar lâzım gelir.

«Eğer bu yemini gelecek zamanda olacak bir şey üzerine olursa ye-mekle veya içmekle keffâret verir ilh...» Bir kimse «ben şu eve girersem helâl olan herşey bana haram olsun» deyip sonra o eve girse kendisine yemin keffareti lâzım gelir. Çünkü bu ifade, gelecek zamanda eve girmemek üzere edilen yemin-i mün´âkidedir. Yoksa yememek, içmemek üzere yapılan yemin-i mün´âkide değildir, hatta eve girmeden önce veya sonra yese, içse kendisine bir şey lâzım gelmez.

«Eğer Allahü Tealâ´ya yemini geçmiş zamanda olan bir şey üzerine olursa yemin-i gamûs, bu yemin talâka yemin kılınırsa yemin-i lağv olur ilh...» Meselâ: Bir kimse bir işi yaptığını bildiği halde «ben bu işi yaptım ise her helâl bana haram olsun» dese bu ifade Allahü Teâlâ´ya yemin sayılırsa yemin-i gamus olur ve kendisine keffaret lâzım gelmez. Çünkü yemin-i gamûs büyük günahlardan olup buna keffâret kifayet etmez. Bundan dolayı tevbe ve istiğfar etmek lazımdır. Eğer bu ifade talaka yemin kılınırsa yemin-i lağv olur. Yemin-i gamûs veya yemin-i lağv olması yemin eden kimsenin yemin ettiği vakitte zevcesi bulunmadığı takdirdedir.

«Eğer yemin eden kimsenin yemin ettiği vakitte zevcesi olup ilh...» Bu ifade musannıfın «yemin eden kimsenin zevcesi olmazsa» kavlinin mukabilidir. Zahiriyye´de zikredilmiştir ki: Bir kimse gelecek zamanda olacak bir şey üzerine bu ifadelerle meselâ; «ben şu işi yaparsam helâl olan her şey bana haram olsun» diye yemin edip sonra o işi yaparsa zevcesi yoksa helâlı haram kılmak yemin olduğu için kendisine keffâret lâzım gelir. Yemin ettiği vakit zevcesi olup üzerine yemin ettiği şeyi yapmadan önce zevcesi ölür veya iddetsiz bâin talâkla boş olduktan sonra üzerine yemin ettiği şeyi işlerse kendisine keffâret lâzım gelmez. Çünkü yemin ettiği vakit zevcesi bulunduğu içen yemini talâka sarf edilmiştir. Yemin ettiği vakit zevcesi olmayıp sonra evlense bundan sonra üzerine yemin ettiği şeyi işlese zevcesinin boş olmayıp olmamasında ihtilâf vardır. Fakîh Ebû Cafer «zevcesi talâkı bâinle boş olur» demiştir. Başkası zevcesinîn boş olmadığını söylemiştir.

Fakîh Ebûl- Leys, zevcesi boş olmaz diyenin kavlini almıştır, fetva da bunun üzerinedir. Çünkü bu kimsenin yemini, yemin ettiği vakitte zevcesi bulunmadığı için Allahü Teâlâ´ya yemin kılınmıştır. Binaenaleyh bundan sonra talâk vakî olmaz.

METİN

Nezr (adak) ın mahiyeti ve nevileri :

Bir kimse mutlak veya bir şarta mualak bir şeye nezredip, nezredilen şeyin cinsinden bir vâcib veya farz bulunursa, -Musannıf bunu Bahır ve Dürer sahibine tâbi olarak ilerde açıklayacaktır- nezredilen şey bizzat maksud olan bir ibadet olup ve kendisine talîk olunan şart da bulunursa nezreden kimseye nezrini yerine getirmesi vâcib olur. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde:

«Her kim bir şeyi nezredip ismini söylerse kendisine ismini söylediği şeyi yerine getirmesi vâcib olur.» buyurmuşlardır. «Nezredilen şey bizzat maksud olan bir ibadet olursa» kaydıyla abdest almaya ölüyü techiz ve tekfin etmeye yapılan nezirler, nezrin tarifinden çıkmıştır. (Yani bunları yapmak için yapılan nezirler muteber değildir.)

Oruç, namaz, sadaka, vakıf, i´tikaf, köle âzâd etme, yürüyerek de olsa hac gibi ibadetlerin nezri sahihtir. Çünkü bunlar bizzat maksud olan ibadetler olup kendilerinin cinslerinden vâcib ibadet bulunmaktadır. Namazda, oruçda, sadakada vacib ibadetin bulunduğu açıktır. Keffâretde köle âzâd etmek, Mekke-i Mükerreme halkından yürüyerek hacca muktedir olan kimselere yürüyerek hacca gitmek vacibdir.

Namazda ka´de-i ahire durmakdır, i´tikâf gibi (yani: i´tikâf, ka´de-i ahire gibi durmakdır ki galiba i´tikâfda durmak namazda oturuş heyeti üzere olur da i´tikâf sanki ka´de-i ahire cinsinden olur).

Her beldede beytülmalden Müslümanlar için mescit vakfı hükümdar üzerine vâcibdir. Eğer hükümdar bunu yapmazsa mescit yapmak Müslümanlar üzerine vâcibdir.

Hastayı ziyaret etmek, cenazeyi uğurlamak, her ne kadar Peygamberimiz (S.A.V.) in mescidi veya Mescid-i Aksa´ya olsa da mescide girme gibi kendilerinin cinsinden farz bulunmayan şeylere nezreden kimseye nezrettiği şeyleri yerine getirmek lâzım olmaz. Çünkü bunların cinsinden maksud olan bir farz yoktur. Nezrin lâzım olmasında kaide kendi cinsinden maksud olan bir farzın bulunmasıdır. Nitekim Dürer´de yazılıdır.

İZAH

«Bir kimse mutlak nezretse ilh...» Yani bir kimse bir şarta bağlamayarak meselâ «nezrim olsun bir sene oruç tutayım» dese mutlak yani şarttan hali nezretmiş olur. Bir kimse bir söz söylemek murad edip ağzından nezir çıksa nezir kendisine lâzım gelir. Çünkü nezrin şakası da talâk gibi ciddidir. Nitekim Feth´in oruç bahsinde beyan edilmiştir.

Bir kimse «nezrim olsun bir gün oruç tutayım» diyeceği yerde «nezrim olsun bir ay oruç tutacağım» dese bir ay oruç tutması lâzım olur. Valvâlciye´den naklen Bahrın savm bahsinde zikredilmiştir.

«Nezredilen şey bizzat maksud olan bir ibadet olup ilh...» Nezrin şartları: Nezredilen şeyincinsinden bir farz veya vâcib bulunmalıdır. Nezredilen şeyin cinsinden bulunan farz veya vâcib bizzat maksud olan bir kurbet ve ibadet olmalıdır. Binaenaleyh hastayı ziyaret etmek, cenazeyi uğurlamak, abdest almak, gusül etmek, mescide girmek, Mushaf-ı şerifi almak, ezan okumak, kervansaray, mescit yaptırmak gibi şeyler için yapılacak bir nezir sahih değildir. Çünkü bunlar her ne kadar kurbet ise de bizzat maksud ibadet değildirler.

«Ölüyü techiz ve tekfin etmeye yapılan nezirler ilh...» Yani ölüyü techiz ve tekfin etmek için yapılan nezir sahih değildir. Çünkü ölüyü kefenlemek maksud olan bir ibadet değildir. Belki üzerine namazın sahih olması içindir. Ölünün örtülü olması namazın sahih olmasının şartıdır.

«Kendisine talik olunan şart da bulunursa ilh...» Yani bir kimse şarta bağlı olarak meselâ "oğlum askerden gelirse Allah için nezrim olsun üç gün oruç tutayım" dese bir şarta muallak nezir yapmış olup, oğlu askerden gelince üç gün oruç tutması vâcib olur.

«Nezreden kimseye nezrini yerine getirmesi vâcib olur ilh...» Yani: nezrettiği asıl ibadeti yerine getirmesi vâcib olur. Yoksa nezrettiği şeyin vasfını yerine getirmek vâcib olmaz. Çünkü mutlak bir nezir muayyen olsa bile mekan (yer) a, zamana, belirli paraya, belirli fakire inhisar etmez. Buna göre bir kimse «perşembe günü oruç tutayım» yahut «Beytullah´ta şu kadar rekât namaz kılayım» yahut «bu parayı bayram günü fülan beldede fülan fakire vereyim» diye nezrettiği halde buna muhalif olarak başka bir günde oruç tutsa veya başka bir mescitte o kadar rekât namaz kılsa veya o miktarda başka bir parayı beldede başka bir fakire verse nezrini yerine getirmiş olur. Bahır, Fetih.

«Bir hadis-i şeriflerinde ilh...» Fetih´te «bu hadis-i şerif garibtir» de-nilmiştir. Nezir meşru bir ibadettir. Meşruiyeti kitap, sünnet ve icma-i ümmet ile sabittir. Kitabtan delili;

«Nezirlerini de îfa etsinler» (El - Hacc sûresi; âyet: 29)âyet-i kerimesidir. Hidaye sahibi «"oruç bahsinde nezri îfa etmek vâcibdir. Çünkü nezir hakkında âyet-i kerime vardır. Bu âyet-i kerime katiyyet ifade ettiği için nezrin farz olmasını icab eder" diye yapılan itiraza bu âyet-i kerime te´vil edilmiştir. Çünkü ondan günaha dair yapılan nezir ile cinsinden farz veya vâcib bulunmayan nezir tahsis edilmiştir. Buna göre âyet-i kerimenin delaleti kat´i olmaz. Müteahhirin´den nezrin îfasının farz olduğunu söyleyen âlimler nezrin îfasının vâcib olduğuna icma ile istidlâl etmişlerdir.» demiştir. Bürhan´dan naklen Şürünbülali´de «nezrin îfası farzdır» diye zikredilmiştir.

METİN

Bahır´da nezrin beş şartı üzerine «nezredilen şey bizzat günah olma-malıdır» ifadesi de ziyade edilmiştir. Buna göre bir kimse, Ramazan-ı şerif bayramının birinci gününde yahut kurban bayramının dört gününde oruç tutmayı nezretse, bu sahih olur. Çünkü bu günlerdeesasen oruç tutmak bizzat günah olmayıp günah olması ancak Allahü Teâlâ´nın ziyafetinden yüz çevirme bulunduğu içindir.

Nezredilen şey, nezirden önce nezreden kimse üzerine yapılması vâcib bulunmamalıdır. Buna göre bir kimse «nezrim olsun farz olan haccı yapayım» dese kendinin üzerine farz olan hacdan başka bir şey lâzım olmaz.

Nezredilen şey, nezreden kimsenin mülkünden fazla yahut başkasının mülkü bulunmamalıdır. Buna göre, bir kimse yüz dirheme mâlik olduğu halde «derhal bin dirhem tasadduk etmesini» nezir etse kendisine ancak bu yüz dirhemi tasadduk etmek lazım olur. Hülâsa´dan naklen Bahır sahibinin sözü burada sona ermiştir.

Şârih (Rh.A.) der ki, Zevâhirü´l-Cevahir´de nezredilen şey "haddi zatında muhal olmamalıdır. Buna göre, bir kimse «dünkü günde oruç tutayım" yahut «dünkü günde i´tikâfa gireyim» diye nezretse nezri sahih olmaz» denilmiştir.

Kınye´de zikredilmiştir ki: Bir kimse zenginlere tasadduk etmeyi nezretse yolculara niyet etmedikçe bu nezri sahih olmaz. Bir kimse her namazdan sonra şu kadar tesbih çekmeyi nezretse bu nezir kendisine lâzım olmaz. Bir kimse Peygamberimiz (S.A.V.) üzerine her gün şu kadar salavât-ı şerife getirmeye nezretse, bu nezir kendisine lâzım olur. Bazıları «lâzım olmaz» demişlerdir.

İZAH

«Nezredilen şey bizzat günah olmamalıdır ilh...» Fetih´te zikredilmiştir ki: Nezredilen şey haram liaynihi (haddi zatında haram) yahut kendisinde kurbet ve ibadet olmayan bir ma´siyet olursa nezir sahih olmaz. Binaenaleyh Ramazan-ı Şerif bayramının birinci gününde veya kurban bayramının dört gününde oruç tutmak nezredilse bu nezir sahih o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

03 Mart 2010, 17:33:21
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 03 Mart 2010, 17:33:21 »

GİRME, ÇIKMA, OTURMA, GELME, BİNME VE BUNLARA BENZER SÖZLERLE YAPILAN YEMİNİN HÜKÜMLERİ BÂBI



METİN

Yeminler hakkında asıl ve tafsilâtın beyanı şöyledir: İmam Şâfii´ye göre, yeminler lûgattaki gerçek mânâları üzerine kurulmuştur.

İmam Malik´e göre, Kur´an-ı Kerim´de kullanılan kelimeler nazarı itibare alınmıştır.

İmam Ahmet İbn-i Hanbel´e göre, mutlak surette niyete bakılır. Biz Hanefilere göre, örf ve âdet üzerine kurulmuştur. Ancak yemin eden kimse yemin ettiği lâfzın muhtemel olduğu mânâya niyet ederse her ne kadar örf onun hilâfına ise de buna göre niyet ettiği mânâ murad olur. Binaenaleyh «ben ev yıkmam» diye yemin eden kimse örümcek ağını yıkmasıyla yemini bozulmuş olmaz. Ancak yemininde ona niyet etmişse onu yıkmasıyla da yemini bozulmuş olur. Fetih.

Yeminler, lâfızlar (sözler) üzerine kurulmuştur, yoksa ağraz ki; lâfızların mânâsından olmayan maksatlar ve niyetler üzerine kurulmuş değildir. Belki muteber olan örfi mânâsı murad olan lâfızlardır. Binaenaleyh bir kimse başka bir şahsa kızıp onun için fels (bakır para) le birşey satın almamaya yemin etse sonra o şahıs için bir veya daha fazla dirhemle birşey satın alsa o kimsenin yemini bozulmuş olmaz.

Bir kimse «kapıdan çıkmayacağına» yahut «bir şahsı kamçılarla dövmeyeceğine» yahut «bir şahsa bugün bin dirhem gıdâ ve infak edeceğine» yemin edip sonra tavandan çıksa, bir kamçı ile dövse, bîn dirheme satın aldığı ekmeği gıdâ ve infak etse, yemini bozulmuş olmaz. Çünkü itibar, lâfzın umumuna olup maksat ve niyetin umumuna değildir; Ancak bazı meselelerde maksat ve niyete itibar edilir. Meselâ, bir kimse «bir şeyi on dirheme, satın almam» diye yemin edip sonra onu onbir dirheme satın alsa yemini bozulmuş olur. Fakat «birşeyi on dirheme satmayacağım» diye yemin edilip onbir dirheme satılsa yemin bozulmuş olmaz.

İZAH

«Biz Hanefilere göre örf ve âdet üzere kurulmuştur ilh...» Çünkü konuşan bir kimse örf ve ödet olan sözle konuşur, yani lâfızların örfde kendileri için konulduğu mânâyı murad eder. Fetih.

«Örümcek ağını yıkmasıyla yemini bozulmuş olmaz ilh...» Zahire sahibi ile İmam Mergınânî «örümcek ağını yıkmasıyla yemini bozulur» demişlerdir. Meşayıhdan bazıları «bu hatadır» diye hükmetmiştir. Meşayıhdan bazıları da «kelâmın gerçek mânâsıyla amel etmek mümkün olmadığı takdirde, kelâm, örf ve âdet üzerine hamledilir» diye kayıtlamışlardır. Buna göre bir kelâmın bir lûgavî, bir de örfi mânâsı vardır. Bir kelâm ile örf ehli konuşsa bile lûgavî mânâsı itibar edilir. Bu ise «yeminler örf ve âdete hamledilir» kaidesini yıkar. Halbuki konuşan kimseancak örfte konuşulan kelâm ile konuşur, bu örf gerek lügat ehlinin örfü olsun, gerek başkalarının, örfü olsun. Evet, bir kelâm lügat ile örf arasında ortak olursa lügat örf olmak şartıyla itibar edilir. Fakat burada yani «ben ev yıkmam» ifadesindekî «ev» lâfzıyla Umum mânâsı niyet edilirse örümcek ağı yıkılmasıyla da yemin bozulur. Ev lâfzının umum mânâsı niyet edilmezse örümcek ağının yıkılmasıyla yemin bozulmaz. Çünkü «ev» lâfzı söylendiğinde örfteki yani dört duvar ile tavandan ibaret olan ev murat edilir. Bundan anlaşıldı ki bizim «kelâm, örf ve âdete hamledilir.» ile muradımız niyet eden kimsenin lâfzın muhtemel olduğu mânâya niyet etmediği takdirdedir. Eğer yemin eden kimse bir şeye niyet edip lâfzın da niyet ettiği şeye ihtimali olursa lâfız itibariyle yemin yapılmış olur. Fetih, Bahır.

«Yeminler, lâfızlar (sözler) üzerine kurulmuştur ilh...» Yani: Yeminler örfî lâfızlar üzerine kurulmuştur. Lügat örfî üzerine veya Kur´ân-ı Kerîm örfî üzerine kurulmuş değildirler.

Bir kimse «hayvana binmeyeceğim» veya «kazık üzerine oturmayacağım» diye yemin edip sonra bir insana binse veya bir dağ üstünde otursa her ne kadar lügat örfünde insana hayvan, Kur´ân-ı Kerîm´de dağa kazık dense bile yemini bozulmuş olmaz.

Bir kimse «baş yemeyeceğine dair» yemin etse, örfte «baş» fırında kızartılan sokaklarda satılan başın ismidir ki koyun başı olup serçe, çekirge gibi hayvanların başlarına şâmil olmadığından bu yemini bulunduğu şehirde satılan başlara hamledilir. Bilmiş ol ki bir kimse «falan şahıs için fels (bakır para) ile bir şey satın almayacağım» diye yemin edip sonra onun için dirhemle bir şey satın alsa yemini bozulmuş olmaz. Çünkü «fels»in mânâsı lügatta da örfte de bir olup bakır paradır. Buna göre fels mahsus ve malum bir paranın ismi olup dirhem ve dinara şâmil olmaz. Velhasılı yeminlerde asıl ve muteber olan örfî lâfızlardır. Yemin edenin maksat ve niyeti, lâfzın mânâsından olursa itibar edilir. Eğer lâfız üzerine ziyade olursa itibar edilmez. Nitekim geçen meselede olduğu gibi. Yani bir kimse «falan şahıs için felsle bir şey satın almayacağım» diye yapmış olduğu yeminde maksatı ve niyeti fels, dirhem, dinar ve diğer paralarla bir şey satın almamak olsa bale dirhem ve dinar ile o şahıs için bir şey satın aldığında yemini bozulmaz. Çünkü dirhem ve dinar «fels» lâfzının mânâsında dahil değildirler. Buna göre «fels» lâfzı ile dirhem ve dinarı murat etmek sahih olmaz. Kezâ: Bir kimse «kapıdan çıkmayacağım» diye yemin edip sonra tavandan çıksa, her ne kadar evde kalmayı ve tavandan veya pencereden çıkmamayı niyet etse bile yemini bozulmaz. Çünkü tavan, «kapı» lâfzının mânâsında dahil değildir.

Bir kimse «falanca şahsı kamçı ile dövmeyeceğim» diye yemin ettikten sonra değnek ile dövse niyeti her ne kadar o şahsı değnek ve başka bir âletle dövüp acıtmamak olsa bile yemini bozulmaz. Çünkü «değnek» zikredilmemiştir. Kezâ: Bir kimse «bugün falanca şahsa bin dirhem gıda ve infak edeceğim» diye yemin ettikten sonra bin dirhem ile satın aldığıekmeği ona verse niyeti her ne kadar kıymeti çok olan şeyi ona infak etmek olsa bile yemini bozulmuş olmaz.

Bir kimse «bu şeyi on dirheme satın almam» diye yemin ettikten sonra onu onbir dirheme satın alsa yemini bozulur. Çünkü o kimsenin niyeti ve maksadı o şeyi on dirheme ve ondan ziyadeye satın almam demek olduğu için niyet ve maksadına itibar edilmiştir. Fakat bir kimse «ben şu şeyi on dirheme satmam» diye yemin edip onbir dirheme satsa yemini bozulmaz. Bunda dört mesele vardır. Birincisi bir kimse «ben şu şeyi on dirheme satın almam» deyip on bir dirheme satın alsa yemini bozulur. Nitekim bir kimse «ben şu hâneye girmem» diye yemin ettikten sonra hem o hâneye hem de başka hâneye girse yemini bozulur. İkincisi bir kimse «ben şu şeyi on dirheme satmam» diye yemin ettikten sonra onbir dirheme satsa yemini bozulmaz. Çünkü bu kimsenin niyet ve maksadı on dirhem üzerine ziyade olmasıdır. Bu da hâsıl olmuştur. Üçüncüsü «ben bu şeyi on dirheme satın almam» diye yemin eden kimse dokuz dirheme satın alsa yemini bozulmaz. Çünkü on dirheme satın almamıştır. Dördüncüsü «bu şeyi on dirheme satmam» diye yemin eden kimse dokuz dirheme satsa yine yemini bozulmaz. Çünkü bu kimsenin niyet ve maksadı on dirhemden ziyadeye satmak, dokuz ve daha az dirheme satmamak idi. Fakat dokuz dirhem «on dirhem» lâfzının mânâsında dahil değildir. Zira o kimse ancak on dirheme satmayacağını söylemiştir, on dirhem ise dokuz dirheme ad olmaz. Niyet ve maksad bir lâfzı tahsis etmeye elverişlidir. Yoksa lâfzın üzerine başka bir şeyi ziyade etmeğe elverişli değildir. Nitekim yukarda geçmiştir. Bu izahdan anlaşıldı ki «yeminlerde asil olan, örfe bağlı olmasıdır» kaidesinin mânâsı -her ne kadar tâfzın lügattaki veya şeriattaki mânâsı örfteki mânâsından daha umum olsa bile- söylenen lâfızdan örfde kasdedilen mânânın muteber olmasıdır, yoksa lâfızların mânasından olmayan maksatlar ve niyetler muteber değildir.

METİN


«Ben eve girmeyeceğim» diye yemin eden kimse Kâbe-i Muazzama´ya yahut mescide yahut hıristiyanların kilisesine yahut yahudilerin havrasına yahut kapı aralığına yahut evin kapısı önünde olan gölgeliğe girse yemini bozulmaz. Çünkü bunlar örfte yatmak için hazırlanmış değildirler. Eğer kapı aralığı ile evin kapısı önünde olan gölgelik yatmaya elverişli olmadıkları takdirde yemini bozulmaz. Bundan dolayı mezhebten muhtar olan kavle göre; her ne kadar tavanı olmasa bile gerek dört duvarlı olsun gerek üç duvarlı olsun evin sofasına girerse yemini bozulur. Çünkü sofada yazın yatılır.

«Bir dâr (haney) e girmeyeceğim» diyen kimse kendisinde yapı olmayıp harâb olan bir hâneye girse yemini bozulmaz. Fakat «şu dâr (haney) e girmeyeceğim» diye yemin eden kimse, her ne kadar yapı eseri kalmayıp arsa olduktan sonra yahut binası yıkılıp yerinebaşka bir hâne yapıldıktan sonra girse yemini bozulur. Çünkü dâr (hane) arsanın ismidir. Arsa üzerindeki bina ise vasıfdır. Sıfat ancak nekre (belirsiz) olan kelimede itibar edilir, yani sıfat nekre olan kelimeyi marife (belirli) kılar.

Muayyen olan kelimede sıfat itibar olunmaz. Çünkü «hazırda vasıf hükümsüzdür, gaipde ise muteberdir» ifadesi usûlcüler arasında meşhurdur. Buna göre, yemin eden kimse «ben şu dâr (haney) e girmem» diye yemin ettiğinde sanki «şu arsaya girmem» diye yemin etmiş olur. Bu takdirde hanelik vasfı işaret ismiyle olan yeminde hükümsüzdür. gerek o arsa üzerinde hane olsun, gerek bozulup harab olsun arsasına girdiğinde yemini bozulur. Ancak sıfat şart olup meselâ; bir kimse zevcesine «sen binekli olarak şu eve girersen boş ol» demesi gibi olursa muayyende de sıfat itibar olunur. Çünkü «eve binekli olarak girmek» şart olarak zikredilmiştir. Buna göre kadın yaya olarak o eve girse boş olmaz, yahut yemin edenin yeminini gerektiren, mesela; «vallâhi ben şu yaş hurmadan yemeyeceğim» demesi gibi sıfat, yemin etmeye sevk edici olursa muayyen kelime sıfatla takyid olunur. Buna göre o yaş hurmayı, kuru hurma olduktan sonra yese yemini bozulmaz. Çünkü yaş hurmayı yemek zararlı olabilir. Eğer «şu haneye girmeyeceğim» diye yemin ettiği hane yıkılıp bahçe. yahut mescit. yahut hamam, yahut oda, yahut üzerine su galip olup ırmak olduktan sonra o yere girse yemini bozulmaz. Bunlar da yıkılıp oray...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

03 Mart 2010, 17:35:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 03 Mart 2010, 17:35:47 »

METİN

Zevcin, çıkmak veya kölesini dövmek isteyen zevcesine, meselâ «sen çıkarsan boşsun» veya «köleni döversen kölem hür olsun» ifadesinde yemininin bozulmasının şartı o fiilîn hemen o saatte yapılmasıdır. Çünkü örfte zevcin maksadı hemen çıkmak isteyen veya kölesini hemen dövmek isteyen zevcesini bu fiilden menetmesidir. Yemînlerde örf ve âdete itibar edilir. Bu yemine «yemin-i fevr: Bir kelâma cevap olarak yapılan yemin» adı verilir. Yeminin bu kısmını sadece İmam-ı Azam (Rh.A.) açıklayıp beyan etmiştir ve kendisine müctehidlerden hîç bir zât muhalefet etmemiştir.

Kezâ: Bir kimse, bir şahsı yemeğe davet edip «buyur benimle beraber yemek ye» dedikten sonra, davet olunan şahıs «vallâhi ben yemek yemem» diye yemin etse, bu yemini o davet olunduğu muayyen yemeğe ait olur. Buna göre: o davet olunduğu yemeği o kimseyle beraber yerse, yemini bozulur. Başka yemek yerse, bozulmaz. Bu yemin de yemin-i fevr kısmındandır.

Eğer davet olunan şahıs «vallâhi ben yemek yemem» ifadesine «bugün» veya «seninle» lâfzını ilâve ederse mutlak surette yemesiyle yemini bozulur. Çünkü cevaba «bugün» veya«seninle» lâfzını ilâve ettiği için iptidaen başka yemin etmiş olur. Eşbah´ın talâk bahsinde zikredilmiştir ki; «in: eğer» kelimesi terâhî (gecikme) ve te´hir içindir, ancak acele olduğuna karîne olursa terâhî ve te´hir için olmaz. Buna göre zevc, zevcesiyle cinsi yakınlıkta bulunmak murad ettiğinde zevcesi kabul etmeyip zevci de «benimle odaya girmezsen» diye yemin etse zevcin şehveti sakin olduktan sonra zevcesi odaya girse, zevcin yemini bozulmuş olur.

Muhit´den naklen Bahır´da zikredilmiştir ki: Bu geçen surette yeminden sonra zevc ile zevcenin orasında mücadele ve münakaşanın uzaması bu yemini, yemini fevr olmaktan çıkartmaz.

Kezâ: Zevce, namazının kaçacağından korkup namaz kılsa, yahut farz namazı için abdest almakla yahut farz namazı kılmakla meşgul olsa, yine zevcin yemini bozulmaz. Çünkü bunlarla meşgul olmak şer´an özür sayılır. Örfte de özür sayıldığından zevce cinsi yakınlıktan geri kaldı denilmez. belki «cinsi yakınlığa namaz mani oldu» denilir.

Bir kimse «falan şahsın hayvanına binmem diye yemin etse, o şahsın ticaret etmeğe izin verilmiş kölesinin hayvanına bindiği takdirde yemini bozulmaz. Çünkü yemin, hakkında ticarete izin verilmiş köle ile mükatebin hayvanı efendisinin değildir. Ancak iki şartla efendisinin olur. Birincisi; köleyi borç kaplamış olmak, ikincisi köleye mahsus olan hayvana da niyet etmektir. Bu iki şart bulunduğu takdirde kölenin hayvanına binerse, yemini bozulur.

Bir kimse «bineğe binmem» diye yemin etse yemini örfte at, merkeb gibi insanların bindikleri hayvanlara hamlolunur. Buna göre bir insanın sırtına yahut deveye yahut öküze yahut file binse istihsanen yemini bozulmaz. Ancak bunlara da binmeyeceğine niyet etmişse yemini bozulur.

Şârih der ki: Mısır ile Şam´da deveye, Hindistan´da file binse yemini bozulur. Çünkü buralarda bu hayvanlara binmek örf ve âdettir. Bir kimse «hayvana binmeyeceğim» diye yemin etse de zorla hayvana bindirilse, yemini bozulmaz. Nitekim «ferese (ata) binmem» diye yemin edip de bir zevne (beygire) veya aksine yani «bir zevne binmem» diye yemin edip de ferese binse yemininin bozulmadığı gibi. Çünkü «feres» arap atının, «birzevn» acem at.ının ismidir. «Hayl» ise her ikisine de denir. Fakat bu suretlerde yemin eden yeminini arapça olarak yapmış ise yemini bozulmaz. Farsca olarak yapmış ise yemini mutlaka bozulur.

Bir kimse «ben binmem» yahut »ben bineğe binmem» diye yemin etse insandan başka gemi, mahmil (insan taşımak için devenin üstüne konulan -iki kişinin bineği- sepet) ve hayvan gibi bir bineğe binmesiyle yemini bozulur. Fakat bundan sonraki babda gelecektir ki bir kimse «hayvana» veya «dâbbe (yük ve binek hayvanı) ye binmem» diye yemin etseinsana binmesiyle yemini bozulmaz.

İZAH


«O fiilin hemen o saatte yapılmasıdır ilh...» Câmiü´s-Sagir´de zikredilmiştir ki: Dışarı çıkmak isteyen zevcesine, zevci «çıkarsan boş ol» dese, bu yemin zevcesinin bu çıkmasına ait olur, zevcesi geri dönüp biraz oturduktan sonra çıksa boş olmaz. Çünkü zevcin maksadı, zevcesini bu çıkıştan menetmektir. Sanki «şimdi bu saatte çıkarsan boş ol» demiş olur. Bu, zevcin niyeti bulunmadığına göredir, eğer zevc herhangi bir şeye niyet ederse onunla amel edilir. Fetih, Hamevi.

«Bu yemine "yemin-i fevr" adı verilir ilh...» Yeminin bu kısmını İmam-ı Azam (Rh.A.) ortaya koymuştur. Yemin bundan önce iki kısımdı: Müebbed yani: mutlak (zaman tayin edilmeksizin yapılan) yemin, «vallâhi ben şu işi işlemem» denilmesi gibi.

Muvakkat (zaman tayin edilerek yapılan) yemin; «vallâhi ben bugün» yahut «bu ay» yahut «bu senede bu işi yapmam» denilmesi gibi. İmam-ı Azam (Rh.A.) bir kelâma cevap vaki olan «yemin-i fevr»´iyi bu iki kısımdan çıkarıp sanki üçüncü bir kısım yapmıştır.

«Davet olunduğu yemeği o kimseyle beraber yerse, yemini bozulur ilh...» Çünkü o şahsın «vallâhi ben yemem» ifadesi davet edenin sözüne cevap vâki olduğu için bu yemini davet edildiği yemeğe sarfolunur. Eğer bu şahıs evine gidip yemek yese, yemini bozulmaz.

«Eğer davet olunan şahıs «vallâhi ben yemek yemem» ifadesine «bugün» veya «seninle» lâfzını ilâve ederse ilh...» Yani davet edilen şahıs «vallâhi ben bugün yemek yemem» yahut «vallahi ben seninle yemek yemem» der de, o gün ve herhangi bir zaman o kimseyle yemek yerse yemini bozulur. Çünkü «bugün» veya «seninle» lâfızlarını ziyade ettiği için davet edenin sözüne cevap vaki olmayıp iptidaen başka yemin etmiş olur.

«Farz namazı kılmakla meşgul olsa ilh...» Yani zevcesi namazın kaçmasından korkup farz namazını kılarsa, bu farz namazını kılıncaya kadar zevcinin yanına gitmemesiyle zevcin yemini bozulmaz. Zevcesi nafile namaz kılmakla yahut nafile namaz için abdest almakla yahut yemek veya içmekle meşgul olursa, zevcin yemini bozulur. Çünkü bunlar şer´an özür sayılmaz.

«Bir kimse "ben hayvana" veya "dâbbeye binmem" diye yemin etse, insana binmesiyle yemini bozulmaz ilh...» Çünkü örf insanı hayvandan tahsis etmiştir. «Dâbbe» yer üzerinde debelenen hayvanların ismi ise de örf onu merkep, katır ve at gibi yük ve binek hayvanlarına tahsis etmiştir. «Vallâhi ben dâbbeye binmem» diye yemin eden kimse kâfire binse her ne kadar Kuran-ı Kerim´de:

«Yeryüzünde yürüyen hayvanların Allah katında en kötüsü şüphesiz ki kâfir olanlardır.» (Enfal sûresi; âyet 55)diye kâfirlere dâbbe denilmiş ise de örfte tahsis edildiği için yeminibozulmaz.


YEME, İÇME, GİYME, KONUŞMA HAKKINDAKI YEMİN BEYANINDA (BÂB)



METİN


Bundan sonra yeme, çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olan ekmek ve meyve gibi şeyleri, yiyen kimsenin çiğnesin veya çiğnemesin her ne kadar çiğnemeden yutsa bile ağız yoluyla mideye ulaştırmasıdır.

İçme ise yeme ve çiğnemeye kabiliyeti olmayan mayilerden su ve bal gibi şeyleri ağız yoluyla mideye ulaştırmaktır. Buna göre; bir kimse «vallâhi ben yumurta yemem» diye yemin etse, onu yutmakla yemini bozulur. «Vallâhi ben üzüm yemeyeceğim» diye yemin etse, onu sormasıyla yemini bozulmaz. Çünkü sormak yeme ve içme olmayıp üçüncü bir nevidir. Üzümün suyunu sıkıp kabuğunu yese, yemini bozulur. Bedayı´

Tehzib-i Kalânisi´de zikredilmiştir ki: «Ben şeker yemem» diye yemin etse, şekeri sormasıyla yemini bozulmaz. Şârih der ki: Bizim örfümüzde bozulur,

Zevk (tatma) içeri gitsin veya gitmesin bir şeyin tadını bilmek için ağızla yapılan bir iştir. Buna göre; her bir yeme ve içme zevktir. Aksi, yani her bir zevk yeme ve içme değildir. Binaenaleyh bir kimse «ben suyu tatmam» diye yemin edip sonra namaz için mazmaza (ağıza su alma) etse, yemini bozulmaz. Eğer tatma ile yemeyi murat ederse, bu kavlinde tasdik olunmaz. Ancak yemeyi murat ettiğine dair bir delil bulunursa, tasdik edilir.

Bir kimse «vallâhi ben şu hurma ağacından» veya «üzüm kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin etse, yemininin bozulması o ağacın meyvesinden yemesiyle takyid olunur. Yani yeni bir sonatla değişmeksizin o ağacın meyvesini yerse ve kaynatılmamış şırasını içerse, yemini bozulur. O ağacın meyvesinden kaynatılan pekmezi veya o ağacın dalını başka bir ağaca aşılamakla meydana gelen meyveyi yemesiyle yemini bozulmaz. Eğer yemin ettiği ağacın meyvesi olmazsa, yemini ağacın parasına sarf olunur da onun parasıyla yenilecek bir şey satın alıp onu yerse, yemini bozulur. Hurma ağacının bizzat kendisinden yerse, her ne kadar ağacın kendisinden yemeyi niyet etse bile yemini bozulmaz. Çünkü bunda hakikat mânâsı terkedilmiştir. Valvalciyya.

Muhit´te zikredilmiştir ki: Yemin eden kimse ağacın bizzat kendisinden yemeyi niyet ederse, sözünün hakikatine niyet ettiği için ağacın meyvesini yese, yemini bozulmaz. Musannıf şeyhine tâbi olduğundan «mecaz mânâsı tayin edildiği için lâyık olan yemin eden kimsenin "ağacın bizzat kendisinden yemeyi niyet ettim" sözünün tasdik edilmesidir» demiştir.

Nehir´de «"örfte bağın yaprağı yenilen cinstendir. Buna göre yeminin ağacın bizzat kendisine sarf edilmesi lâzımdır" denilirse, buna "Örf ehli bağın yaprağı ancak pişirildikten sonra yenir, yaprak pişirilmekle değiştiği için yemin eden kimsenin onu yemesiyle yemini bozulmaz" diye cevap verilir» denilmiştir.

İZAH

«Mideye ulaştırmasıdır ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben şu taamı yemem» yahut «ben şu şeyi içmem» diye yemin edip, sonra onu ağzına alıp çiğnedikten sonra onu dışarı atsa içerisine gitmedikçe yemini bozulmaz. Çünkü bu tatmadır, yeme ve içme değildir. Bu, Bahır´dan naklen Tahtâvî´de zikredilmiştir.

«Su ve bal gibi ilh...» Yani: Bunlarla katı olmayan maddeler murad edilmiştir, yoksa bunlarda yenilir. Teemmül et! Çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olmayan mayi (sıvı) maddeler tek başına alın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes