> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Şirket
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şirket  (Okunma Sayısı 2540 defa)
18 Şubat 2010, 09:01:56
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 18 Şubat 2010, 09:01:56 »



Reddü´l Muhtar / Şirket

ŞİRKET: ORTAKLIK BAHSİ

ŞİRKET-İ AKİD.

ŞİRKET-İ MUFAVAZA.

ŞİRKET-İ İNÂN.

ŞİRKET-İ TEKABBÜL

ŞİRKET-İ VÜCÛH.

FASİD ŞİRKET BEYANINDA FASIL

ŞİRKET: ORTAKLIK BAHSİ



METİN

Şirketin (ortaklığın) mefkûdla münasebeti emânet cihetindendir. Bazen şirket, mefkûdün malında da gerçekleşir. Nitekim mefkûd hayatta iken ona miras bırakan kimse ölüp malının ortak bulunduğu surette böyledir.

Şirket lafzı, meşhur olan kavle göre şın´ın esresi ve râ´nın sükûnü iledir. Lügatta, karıştırmak mânasınadır. Şirket akdine, şirket adı verilmiştir. Çünkü akid malların karıştırılmasına sebeb olur.

Şeriatta, şirket en az iki kişinin sermayede ve kârda ortak olmak üzere aralarında yaptıkları akidden ibarettir.

Şirket-i ayn´nın rüknü iki malın birbirine karışmasıdır. Şirket-i akdin düknü ise şirketi ifade eden lâfızdır. Şirketin câiz olmasının şartı üzerine akid yapılan malın şirketi kabul eder olmasıdır.

Şirket iki kısımdır: Biri şirket-i mülktür, iki veya daha çok kimselerin bir ayna veya onu hıfza veya alacağa, mirâs veya satın alma gibi mülk sebeblerinden biri ile cebrî veya ihtiyarî hangi sebeble olursa olsun mâlik olmalarıdır. İsterse arka arkaya mâlik olsunlar: Nitekim bir kimsenin bir şey satın alıp sonra onda başka bir şahsı ortak kılması böyledir.

Hıfza mâlik olmaya misâl: İki kimsenin hânesine rüzgâr bir elbiseyi atsa, hıfzında ortak olurlar. Alacağa mâlik olmaya misâl, iki kimsenin ortak oldukları bir elbiseyi bir şahsa parasını sonra almak üzere satmalarıdır. Artık o elbisenin parasını o şahıstan ortak olarak almaya mâlik olurlar. Bunlardan hangisine o şahıs elbisenin parasını verirse, diğer ortağın alınan paranın yarısını ondan alma hakkı vardır. Bu mesele sulh bahsinde gelecektir. Böyle ortak olanlardan birisi hissesi kadar alacağını alıp alıp bu almış olduğu meblağın yarısını diğer ortağının alamamasının çaresi: Borçlunun bu ortağa hissesi kadar alacağını hibe etmesidir. Alacaklının da hissesi kadar alacağı borçluya bağışlaması ve zimmetini borçtan beri kılmasıdır.

Şirket-i mülkde, ortaklardan her biri diğerinin hissesinde zarar veren tasarrufdan sakınmakda yabancı gibidir. Çünkü şirket-i mülk, vekâleti tezammun etmemektedir. Buna göre ortaklardan biri hissesini ortağından başkasına ortağının izni olmadan satsa sahih olur. Ancak buğday ve arpa gibi mallarını kendileri karıştırdıkları surette hissesini ortak olan bina, ağaç, ekilmiş ekin gibi şeylerdeki hissesini ortağının izni olmadan başkasına satması sahih değildir. Kuhistâni. Bu bahsin tamamı İmâdiyye´nin otuzuncu faslındadır. Fetâvâ-i İbn-i Nüceym´de de böyle yazılıdır.

Yine Fetavâ-ı İbn-i Nüceym´in alış veriş bahsinde iki yaprak sonra yazılmıştır ki, ekili olan kavun, karpuzdaki hissesini ortağından izinsiz satması caiz değildir. Fakat bu fetâvâda yine iki yaprak sonra "Arazi-i muhterekede (kiralayanlar tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere her sene bir meblağ karşılığında kiraya verilmiş arazidir ki, kiralayanlar takdir edilmiş arazinin kirasını her sene arazi sahibine vererek o araziyi ellerinde bulundururlar.) ortak yapılmış binadaki veya ortak dikilmiş ağaçlardaki hissesini ortağından başkasına olsa bile satması câizdir." diye zikredilmiştir. Dikkat et karıştırılmış ve karışmış olan ortak mallarda ortaklardan birinin kendi hissesini satması ancak diğer ortağının izniyle câiz otur.

İZAH

"Şirket ilh..." Şirketin meşru olması kitab, sünnet, icmâ-ı ümmet ve akılla sâbittir. Fukahâ, şirketi ifade eden delilde ihtilâf etmişlerdir. Fakat Fetih´de: "şübhe yok ki; şirketin meşru´ olması, sâbit olma cihetinden pek açıktır. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanından bugüne kadar hiç kesilmeden şirket kurulması devam edegelmiştir. Bundan dolayı şirketi muayyen bir hâdîs-i şerifle isbat etmeye ihtiyaç yoktur." diye yazılıdır.

"Emânet cihetindendir ilh..." Mefkûdun malı hazır olan kimsenin elinde emanet olduğu gibi iki ortaktan birinin malı da diğerinin elinde emânettir. Bahır.

"Bazen şirket mefkûdun malında da gerçekleşir ilh.. " Mefkudun babası ölüp geride kendisiyle değer bir kardeşini bıraksa mefkud hayatta olduğu takdirde tereke kardeşiyle ortak olur.

"Şirket lügatta, karıştırmak mânâsınadır ilh..." Fetih´de zikredilmiştir ki; şirket lugatta: İki hissenin birbirinden ayrılmayacak surette karıştırılması veya karışması mânasınadır.

"Şirket akdine, şirket adı verilmiştir ilh..." Şirketin akidde kullanılması mecazdır. Çünkü akid, şirketin sebebidir.

"Şeriatta ilh..." Fukahânın kelâmından anlaşılmıştır ki; şirketin lügavi manâsı ile şer´î mânâsı birdir. Çünkü şeriatta şirket, karıştırmak mânasında hakikat, akid manâsında mecâzdır. Şirket şirket-i akid ve şirket-i mülk kısımlarına ayrılır. Şirket-i mülk malların karıştırılması veya karışmasıyla meydana gelir.

Şirket-i akid de, şirket-i mufavaza, ve şirket-i inân kısımlarına ayrılır

"Şirketi ifade eden lâfızdır ilh..." Yani şirket-i akdin rüknü icab ile kabuldür.

"Üzerine akid yapılan malın şirketi kabul eder olmasıdır ilh..."

Bu ifade ile nikâh ve vakıfdan ihtiraz edilmiştir

"Alacağa ilh..."

= Sahih olun kavle göre alacağa mâlik olunması =

Birden fazla kimselerin bir veya müteaddit şahıs üzerinde olan ve birbirine müsavi veya farklı mikdarda alacakları hakikaten veya hükmen bir sebebden meydana gelmiş olursa, bu alacak o kimselerin arasında şirket-i mülk ile ortak bir alacak olur.

Bazı fukahâ: "Alacak şer´î bir vasıf olup mâlik olunmaz .." demişlerdir. Bazı fukahâ ise: "Alacağa şeran mâlik olunur. Bundan dolayı alacak sahibinin alacağını borçlusuna hibe etmesi câizdir." demişlerdir. Fakat buna "Hibe etmek borçlunun zimmetindeki borcu düşürmekten mecâzdır. Bundan dolayı olacağın borçludan başkasına hibe edilmesi câiz değildir." diye cevap verilmiştir. Ama sahih olan olacağa mâlik olunmasıdır. Bundan dolayı ortaklardan biri hissesinin yerine meselâ, elbise gibi bir şey üzerine sulh olsa o elbise iki ortak arasında müşterek olur.

"Mülk sebeplerinden biri ile ilh..." Yani mülk sebeplerinden biri ile meydana gelen şirket-i mülk cebrî ve ihtiyarî olmak üzere iki kısma ayrılır. Mirâs gibi veya malların birbirinden kolaylıkla ayrılmayacak surette karışması gibi bir sebeple meydana gelip ortakların fiilleri ile sâbit olmayan şirket, şirket-i cebriyyedir. Hibe edilme, satın alma kâfirin malını istilâ etme gibi ortakların fiilleri ile sâbit olan şirket, şirket-i ihtiyariyyedir.

"Diğerinin hissesinde zarar veren tasarruftan ilh..." Ortaklardan biri kaybolduğu zaman diğer ortak, ortak oldukları evden, hizmetçiden veya araziden faydalanabilir. Bunlardan faydalanmada ortağın hissesine zarar verme yoktur.

"Kendileri karıştırdıkları surette ilh..." Arpa, buğday gibi mallarını kendileri karıştırdıkları surette hissesini ortağının izni olmadan başkasına satması sahih değildir.

Fark şöyledir: İki kimse buğday satın alsalar veya buğday kendilerine mirâs kalsa, buğdayın her bir tanesi aralarında ortak olur. Bu takdirde ortaklardan her birinin hissesini yaygın olarak ortağına veya başkasına satması câiz olur. Ama iki kimse buğdaylarını karıştırmak veya buğdayların karışmasıyla ortak oldukları takdirde buğdayın her bir tanesi bütün cüzüyle birinin mülkü olur, diğeri onda ortak olmaz. Bu takdirde ortaklardan biri hissesini başkasına satarsa, teslime ancak ortağının hissesi ile karışmış olarak kâdir olacağından, ortağın iznine bağlı olur. Ortağına sattığı takdirde teslim ve tesellüm vardır.

Ben derim ki: Ortak olan binadakî veya ağaçtaki hisseyi yahut ortak olan hâneden bir odanın satılması gibi ortağa yahut satana yahut satın olana zarar veren satış da sonradan karıştırılmış arpa ve buğdayda olduğu gibi ortak olan kimseden başkasına câiz değildir.

"Ortak olan bina, ağaç, ekilmiş ekin gibi şeylerdeki hissesini ilh..." Yani ortak olan bina, ağaç, ekilmiş ekin gibi şeylerdeki hissenin ortaktan başkasına satıldığı takdirde satış durdurulur. Eğer ortağı satışa izin verirse satış sahih olur, izin vermezse sahih olmaz. Çünkü binanın yıkılması, ağacın sökülmesi ortağa zarar verir.

"Fetâvâ-i İbn-i Nüceym İlh..."

= Binadaki ve dikili olan ağaçlardaki yaygın hissenin satılması hakkında =

İbn-i Nüceym fetâvâsının alış - veriş bahsinde: "İki ortaktan birisi binadaki hissesini ortağından başkasına satsa caiz olmaz, ortağına satarsa caiz olur. Ekilmiş ekindeki hissesini ortağının rızası olmaksızın başkasına satsa caiz olmaz." diye fetva verilmiştir.

Fetava-i Hayriyye´de zikredilmiştir ki; fukaha: "Binadaki ve ağaçlardaki hissenin ortaktan başkasına satılması caiz değildir." diye açıklamışlardır.

"Ekili olan kayın, karpuzdaki hissesini ilh..." Fetâvâ´yı İbn-i Nüceym´de bildirildiğine göre, İbn-i Nuceym´e: "Ortak olarak kavun, karpuz eken iki kimseden birisi, hissesini ortağının rızası olmadan muayyen para karşılığında başkasına satsa, bu satış caiz olur mu olmaz mı?" diye sorulmuş, o da: "Bu satış caiz olmaz" diye cevap vermiştir. Bu satış kavun, karpuz olgunlaşmadan önce olduğu takdirdedir. Zira bu surette kavun, karpuzun toplanmasıyla ortağı zarar görür.

Camiu´l-Fusuleyn´de zikredilmiştir ki; ortaklardan birisi kavun, karpuzdaki hissesini ortağının rızasıyla başkasına satsa, bakılır: Kavun, karpuzun toplanması ortağının hissesine zarar verirse, bu satış caiz olmaz. Ortağı satışa izin verdikten sonra caiz olmayabilir. Çünkü kavun, karpuzun toplanmasında kendisine zarar vardır. İnsan zararı yüklenmeye cebrolunmaz. Eğer kavun, karpuzun toplanması ortağının hissesine zarar ve...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şirket
« Posted on: 17 Nisan 2024, 00:05:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şirket rüya tabiri,Şirket mekke canlı, Şirket kabe canlı yayın, Şirket Üç boyutlu kuran oku Şirket kuran ı kerim, Şirket peygamber kıssaları,Şirket ilitam ders soruları, Şirketönlisans arapça,
Logged
18 Şubat 2010, 09:04:06
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 18 Şubat 2010, 09:04:06 »

ŞİRKET-İ AKİD



METİN


Ortaklığın bir nevi de şirket-i akiddir. Yani akid sebebiyle vâki olan ve vekâleti kabul eden ortaklıktır.

Şirket-i akdin rüknü icabla kabuldür. İsterse bu icabla kabul mânen olsun, Mesela: Bu kimse, bir şahsa bin lira verip "sen de bin lira koy ve mal satın al! Hâsıl olan kâr aramızda ortak olsun!" deyip o şahıs da bir şey söylemeden bin lirayı kabul ederek onun dediği gibi yapsa, mânen kabul de bulunmuş olur ve şirket-i akid yapılmış olur.

Şirket-i akdin şartı, üzerine akid yapılan malın vekâleti kabul eder olması ve kârdan muayyen bir mikdar parayı ortaklardan birine vermeyi şart koşma gibi ortaklığı kesecek bir anlaşma bulunmamasıdır. Çünkü bazen ortağa verilmesi tayin edilen mikdardan başka bir şey kâr edilemez. O da şart koşulan ortağa verilir. Halbuki şirket-i akdin hükmü, ortakların kârda ortak olmalarıdır.

=Kârın ortaklar arasında farklı olarak şart kılınması sahihtir. Fakat zararın şart kılınması sahih değildir =

Odun toplama gibi mubah olan şeylerde ortaklık sahih olmaz.

Şirket-i akid dört kısma ayrılır:

1 - Şirket-i mufavaza

2 - Şirket-i inân

3 - Şirket-i tekabbül

4 - Şirket-i vücûh

Şirket-i tekabbül ile şirket-i vücûhdan her biri şirket-i mufavaza veya şirket-i inân da olurlar. Nitekim gelecektir.




ŞİRKET-İ MUFAVAZA




Ortaklar arasında sermayede, karda, alım satımda, dinde eşitlik bulunmak üzere yapılan bir ortaklıktır. Bu ortaklıkta ortaklardan her biri diğerinin vekil ve kefili olur. Çünkü bilinmeyen bir şeye kasden vekil ve kefil olmak caiz değildir. Fakat bilinmeyen bir şeye başka bir şey zımnında vekil ve kefil olmak sahihtir.

Alım - satımda eşit olmak dinde eşit olmayı da gerektirir. İmam Ebû Yusuf´a göre; dinleri ayrı olanların şirket-i mufavaza kurmaları kerâhetle câizdir. Kitabete kesilmiş veya ticarete izin verilmiş olsa bile köle ile hür, çocuk ile bâliğ ve Müslüman ile kâfir orasında şirket-i inân sahih olursa da şirket-i mufavaza sahih olmaz. Çünkü aralarında eşitlik yoktur.

Kefâlete ehil olmadıkları için iki çocuk arasında ve kıymetleri farklı olduğu için iki köle arasında şirket-i mufavaza câiz olmaz. Mufavaza lâfzı her şeyde eşit olmak mânâsına olan tefvizden alınmıştır.

Şirket-i mufavazadaki şartlar: şirket-i inânda şart olmadığından şirket-i mufavazanın sahih olmadığı yerde, şartı bulunduğu için şirket-i inân sahih olur. Nitekim ileride gelecektir.

Şirket-i mufavaza, Hanefîler ile Şâfiîler arasında - her ne kadar besmele çekilmemiş hayvanda tasarrufları farklı ise de- sahih olur. Çünkü dinleri birdir ve hüccet ile ilzam velayeti sâbittir.

İZAH

"Şirket-i akdin rüknü icabla kabuldür ilh..." Yani şirket-i akdin rüknü lâfzan ve mânen icab ve kabuldür. Mesela: Bir kimse bir şahsa "seni şu ticaret nevinde ortakçı kıldım" deyip o şahıs da "kabul ettim" dese lâfzan icab ve kabul ile şirket-i akid yapılmış olur. Mânen şirket-i akdin nasıl yapıldığı metinde geçmiştir.

"Şirket-i akdin şartı ilh..." Şirket akidlerinin bütün suretlerinde, ortaklardan her birinin kazandıkları kârın aralarında ortak olması için her biri diğerinin vekili olur. Yani kendi sehminde asil ortağının sehminde vekil olarak kâr etmiş olur. Eğer her biri kendi sehminde asil, ortağının sehminde vekil olmamış olsa kazandıkları kâr aralarında ortak olmayıp satın alınan mal olana mahsus olur. Fetih.

"Odun toplama gibi ilh..." Yani odun toplama, av avlama, ot biçme gibi mubah olan şeylerde vekil tâyini olmadığından şirket-i akid sahih olmaz. Çünkü bunlar kazananın mülkü olur.

"Şirket-i akdin hükmü, ortakların kârda ortak olmalarıdır ilh..." Bundan dolayı ortaklardan birine kârdan şu kadar mikdar verilmek üzere antlaşma yapılsa ortaklık fâsid olur. Çünkü o tâyin edilen mikdardan ziyade kâr etmemek ihtimali vardır. Buna göre diğer ortaklar kârdan mahrum kalarak ortaklık kesilmiş olur.

T E N B İ H :
Şirket-i akid kuran kimselerin şirket kurduklarına dair şâhid tutarak sened yapmaları mendubdur.

İmam Muhammed´e göre; şirket-i akid senedi şöyle yazılır: "Fülan ile fülan Allah´dan ittika ve emâneti yerine getirmek üzere ortak olmuşlardır." denildikten sonra her birinin sermayeleri beyan edilir. Ellerinde bulunan sermaye ile her ikisi birden veya ayrı ayrı olarak peşin ve veresiye alıpsatabilirler. Her ne kadar şirket-i akid ile ortaklardan her biri bu muameleleri yapabilirler ise de, bazı âlimlere göre bunların açıklanması lâzımdır. Aralarındaki kârın sermayelerine göre olacağı da açıklanır.

Biz Hanefilere göre; kârın aralarında farklı olacağını şart koşarlarsa, bunun da yazılması lâzımdır. Birinin bu tarihten önce kendisi için almış olduğu malda diğerinin hak iddia etmemesi için ortak oldukları günün tarihinin yazılması da lâzımdır. Fetih.

"Şirket-i tekabbül ile şirket-i vücûhtan her biri şirket-i mufavaza veya şirket-i inân da olurlar ilh..." Bu takdirde şirket-i akid altı kısım olmuş olur. Buna göre musannıf "Şirket-i akid: Şirket-i emvâl, şirket-i amûl, şirket-i vücûh kısımlarına ayrılır. Bunlardan her biri de şirket-i mufavaza veya şirket-i inân nev´ilerine ayrılır." demeliydi. Nitekim Tahâvî. Kerhî ve Zeylaî de böyle zikretmişlerdir.

"Bu ortaklardan her biri diğerinin vekil ve kefili olur ilh..." Yani ortaklardan her biri diğer ortağının lehine olan hususta vekili, aleyhine olan hususta kefili olur. "Tarifte vekâletin zikredilmesinde bir fâide yoktur. çünkü vekâlet şirket-i mufavazaya mahsus olmayıp diğer şirket nev´ilerinde de vardır." diye itiraz edilmiş: buna Nehir sahibi: "Başkasının şartı olsa bile bir şeyin şartının zikredilmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Tarifte vekâlet ile kefâletin beraber şart olduğu zikredilmiştir. Bu ise şirket-i mufavazaya mahsustur." diye cevap vermiştir.

"Alım - satımda eşit olmak dinde eşit olmayı gerektirir ilh..." Çünkü kâfirin satın aldığı şarap veya domuzu Müslüman satamaz. Halbuki şirket-i mufavazanın şartı ortaklardan her biri diğerinin satın aldığı şeyin hepsini satabilmektir. Zira ortaklar alım satımda birbirlerinin vekilidirler. Müslüman şarap veya domuzu satın da alamaz, Bu yüzden alım satımdaki eşitlik şartı bulunmamış olur. İbn-i Kemâl.

"Müslüman´la kâfir arasında ilh..." Bu ifadeden Hıristiyan ve Mecusî gibi iki zimmî arasında şirket-i mufavazanın sahih olacağı anlaşılmaktadır.

"Aralarında eşitlik yoktur ilh..." Yani köle ile hür kimse arasında şirket-i mufavaza sahih olmaz. Çünkü köle alış - verişe ve kefil olmaya ancak efendisinin izniyle mezun olur. Hür kimse ise kendisi mâlik olur. Çocuk ile bâliğ kimse arasında da şirket-i mufavaza sahih olmaz. Zira çocuk kefil olmaya asla mâlik olamaz, alış verişe velisinin izniyle mâlik olur; bâliğ kimse ise bunların ikisine de mâlik olur. Kâfir ile Müslüman arasında şirket-i mufavaza sahih olmaz. Çünkü kâfir şarabı alıp satabilir; Müslüman ise katiyen şarabı alıp satamaz. Dürer, Nehir.

"Şirketi mufavaza Hanefiler ile Şâfiiler arasında ilh..." Şirket-i mufavaza, Hanefî mezhebinden olan bir kimse ile Şâfiî mezhebinden olan bir kimse arasında sahih olur. Her ne kadar Şâfiî mezhebinden olan ortağın üzerine besmele çekilmemiş bir hayvanı satın alması câiz olup, Hanefi mezhebinden olan ortağa göre, câiz değilse de yine ortak olmaları sahih olur. Çünkü dinleri ve inançları bir olduğu için aralarında eşitlik vardır. Zira "Üzerine besmele çekilmeyen hayvanın mal-ı mütekavvim (şer´an alınıp satılması ve faydalanılması mubah olan mal) olmadığına delil bulunduğundan ve ortakların dinleri de bir olduğundan Hanefî mezhebinden olan ortak Şâfiî mezhebinden olan ortağını delil ile ikna eder de Şâfiî mezhebinden olan ortak Hanefî mezhebinden olan ortağı gibi üzerine besmele çekilmeyen hayvanda tasarrufda bulunmaz. Fakat kâfir böyle değildir. Çünkü şarabın ve domuzun alınıp satılmasının yasak olduğuna dair delil mevcud ise de kâfir bizim dinimizi kabul etmemiş olduğundan delille onu ikna edemeyiz. Bu yüzden kâfir ile Müslüman arasında şirket-i mufavaza caiz değildir.

METİN

Şirket-i mufavaza, ortak olanlar mânâsını bilmeseler de mufavaza lâfzıyla yahut -mufavaza lâfzını söylemezlerse, itibar manâya olup lâfza olmadığından - mufavazanın gerektirdiği şeylerin hepsini beyan etmekle sahih olur. Artık şirket-i mufavaza sahih olarak kurulduğunda ortaklardan her birinin satın aldığı şey aralarında ortak olur. Ancak ehil ve ıyalinin yiyeceği giyeceği için satın aldığı şeyler istihsânen ortak olmaz. Çünkü nâlın delaletiyle bilinen şeyler sözle şart koşulmuş gibi olduğundan ortaklardan her birinin ehil ve ıyâlinin nafaka ihtiyaçları şirket-i mufavazadan istisna edilmiş olur. Ortaklardan biri cinsi yakınlıkta bulunmak için satın aldığı cariyeye bile diğer ortağının izin vermesiyle mâlik olur. İzin vermezse cariye ortak olur. Yenilecek ve giyilecek şeylerin parasını satan kimse, ortakların hangisinden isterse ondan alabilir. Eğer satın alan bunların parasını ortak maldan vermiş ise diğer ortak hissesi mikdarını ondan alır. Ortaklardan birisine ticaretle, ödünç olmakla, gasbetmekle, helâk etmekle, ortağının emriyle bir mala kefil olmakla lâzım gelen bütün borçlar -her ne kadar bu borçlar kendi ikrarıyla lâzım olsa bile- diğer ortağına da lâzım olur. Ancak ortaklardan birisi lehine şahidliği kabul edilmeyen kimseye -isterse bu kimse iddet bekleyen karısı olsun - borcu bulunduğunu ikrar ederse bu borç yalnız kendisine lâzım gelir. Mehir Hulu´ bedeli, cinayet diyeti, kendisinde ortaklık sahih olmayan her bir borç ortaklardan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

18 Şubat 2010, 09:09:58
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 18 Şubat 2010, 09:09:58 »

ŞİRKET-İ İNÂN



Şirket-i inânda ortaklar birbirinin vekili olur, kefili olmaz. Bu şirket-i inânın şartını beyandır. O halde alış - verişe aklı eren, ticarete izin yerilmiş çocuk, bunak, kadın, erkek, bâliğ, Müslüman, kâfir, mükâteb gibi kimselerin hepsinden -her ne kadar kefil olmaya ehil olmasalar bile- şirket-i inân sahih olur. Çünkü şirket-i inân kefil olmayı değil, vekil olmayı gerektirir. Bundan dolayı şirket-i İnân umum ticaret üzerine yapılabileceği gibi hâssaten bir nev´i ticaret üzerine de yapılabilir. Mutlak yani bir vakit ile sınırlı olmayarak yapılabileceği gibi bir vakit ile sınırlı olarak da yapılabilir. Ortaklardan birinin sermayesi ziyade olduğu halde kârından ziyade hisse almaksızın yapılabileceği gibi sermayeleri eşit olduğu halde kârdan ortaklardan birisine ziyade hisse verilmek üzere de yapılabilir.

Şirket-i inânda ortaklar mallarının bir kısmıyla ortaklık yapıp bir kısmıyla yapmayabilirler.

Şirket-i inân ile ortak olanların sermayelerinin cinsleri ayrı olup meselâ: Birininki altın diğerininki gümüş olsa veya sermayelerinin vasıfları ayrı olup meselâ: Birininki beyaz, diğerininki siyah olsa -her ne kadar sermayeleri kıymetçe farklı olsa bile- yine şirket-i inân sahih olur.

Sahih olan şirkette kâr, ortaklar arasında anlaştıkları şarta göre taksim edilir.

Şirket-i inân ortak olan malları birbirine katmaksızın da olur. Çünkü kârdaki ortaklık akde (anlaşmaya) dayanıp sermayeye dayanmadığı için sermayelerin eşit olması aynı cinsten olması ve birbirine karışmış bulunması şart değildir.

Şirket-i inânda kefâlet olmadığı için ortaklardan birisi, bir şey satın aldığında parası yalnız ondan istenir. Eğer ortak para mevcud olduğu halde satın aldığı şeyin parasını kendi malından ödemişse, yarısını diğer ortağından alır. Ortak mal mevcud değilse ortağının izni olmadan bir malı ortak olarak borç almaması için atın aldığı şey yalnız kendisinin olur. Bahır.

İZAH

"O da bunları alsa ilh..." Yani bunları teslim almak şarttır. Şürunbulâlî´de: "Bir mal mirâs kalmakla mülk hâsıl olur ve mufavaza ortaklığı bozulur." diye zikredilmiştir. Bu, para olarak kalan mirâsa hamledilmiştir. Alacak olarak kalan mirâs böyle değildir. Çünkü Zeylaî: "Mufavaza ortakçılarından birine mirâs yoluyla alacak olarak altın veya gümüş kalsa, bunları teslim almadıkça ortaklık bozulmaz. Çünkü alacak ile ortaklık sahih değildir." demiştir.

"Kendisinde mal zikrolunan ilh..." Bu ifadenin zikredilmesine hâcet yoktur. Çünkü söz, şirket-i emvâl hakkındadır. Yukarıda geçtiği üzere şirket-i mufavaza ile şirket-i inan, şirket-i emvale mahsustur.

"Altın, gümüş ile ilh..." Yani şirket-i mufavaza ile şirket-i inân, altın ve gümüş gibi yalnız para cinsinden olan şeylerle sahih olur. Ölçülen tartılan ve adedleri birbirine yakın olan ticaret malları birbirine karıştırılmadan önce mufavaza ortaklığı veya inân ortaklığı meydana gelmez. Eğer bir cinsten olan mallar karıştırılsalar meselâ: İki kimsenin de ticaret malları buğday olup birbirine karıştırsalar, bundan sonra ortak olsalar bu şekilde yapılan ortaklık İmam Ebû Yusufa göre, şirket-i mülk olur, İmam Muhammed´e göre, şirket-i akid olur. Bu ihtilâfın faydası, şu yerde meydana çıkar: İki ortakdan birisinin hissesi üzerine fazla kâr verileceğini şart kılsalar, Ebû Yusuf´a göre bu ziyade kılınan şart geçersizdir. Ortaklardan her biri mülkü mikdarı kâr alır. İmam Muhammed´e göre; yapılan şart geçerlidir. Buğday ve arpa gibi ayrı iki cins ticaret malını karıştırsalar, ittifakla ortaklık olmaz.

"İki kişiden her biri kendi urûzunun yarısını diğerinin urûzunun yarısı karşılığında sattıktan sonra mufavaza veya inân ortaklığı kurarlarsa sahih olur ilh..." Çünkü bu iki kişiden her biri kendi ürûzunun yarısını diğerinin urûzunun yarısı karşılığında satmakla aralarında şirket-i mülk kurulmuş olur ve bu iki kimseden her biri diğerinin hissesinde tasarruf edemez. Sonra akid yapmakla şirket-ı akid kurulmuş olur da her biri diğerinin hissesinde tasarruf edebilir.

"Mufavaza veya inân ortaklığı gâib olan mal ilh..." Ortaklığın sahih olabilmesi için sermayenin mevcud olması şarttır. Yani satın alma akdi yapılırken sermayenin mevcud olması şarttır. Fakat ortaklık akdi yapılırken sermayenin mevcud olması şart değildir. Bundan dolayı ortaklık akdi yapılırken sermaye mevcud olmasa ortaklık sahih olur. Meselâ: Bir kimse bir şahsa bin lira verip bunun üzerine sen de bin lira koy ve mal satın al hâsıl olan kâr aramızda yarıya ortak olsun deyip o şahıs da kabul etse, halbuki o anda o şahsın yanında bin lira mevcud olmasa fakat sonra o bin lira üzerine bin lira koyup mal satın alsa bu ortaklık sahih olur.

Furû: Bir kimse bir şahsa bin lira verip "sen bununla aramızda yarı yarıya ortak olmak üzere mal satın al, o malın kârı da zararı da aramızda ortak olsun" deyip o şahıs da kabul etse, sonra mal satın almadan o para helâk olsa, o şahıs o paranın yarısını ödemez. Fakat mal satın aldıkdan sonra satın alınan mal helâk olursa yarısını öder. Bahır.

Ben derim ki: Satın alındıktan sonra helak olan malın yarısının ödenmesinin sebebi: O kimse o şahsa yarı yarıya ortak olmak üzere mal satın olmasını emredince o şahıs satın aldığı malın yarısını vekil olarak emreden kimse için, diğer yarısını da asil olarak kendisi için satın almasıdır. Parayı emreden kimsenin malından vermiş olduğu için kendi hissesine düşen mikdarı öder. Bundan anlaşılmıştır ki; bu, şirket-i mülkdür, şirket-i akid veya şirket-i müzarebe değildir. Dikkat et! Bu şekilde ortaklık çok vaki olmaktadır.

"Çünkü ortaklığın gereği üzerine hareket etmek ilh..." Yani satmak, satın almak veya kâr etmek mevcud olan mal ile olur. Gaib olan malda ise bunların hiç biri mümkün değildir.

"Şirket-i inân ilh..." İnân açık olmak mânasınadır. Dizgin mânâsım da ifade eder. Bu ortaklığa inân denilmesi bazı mallarda ortaklığın meydana gelmesinden veya ortaklık sebebiyle ticaret dizgininin elde edilmiş olmasından dolayıdır.

Şirket-i inân, ticaret gibi bir maksadla iki veya daha çok kimse tarafından sermaye konularak akd edilen bir ortaklıktır. Bu ortaklıkta ortakların arasında tam eşitlik bulunması şart değildir. Meselâ: Birinin sermayesi iki bin, diğerinin sermayesi beş yüz lira olabilir.

"Şirke-i inân kefil olmayı değil vekil olmayı gerektirir ilh..." Şirket-i mufavaza ise hem kefil olmayı, hem de vekil olmayı gerektirir. Nitekim yukarıda geçmişti. Mufavazanınşartları bulunup kefalet zikredilirse, şirket-i mufavaza kurulmuş olur. Mufavazanın şartları bulunmazsa, şirket-i inân kurulmuş olur.

Hâniyye´de zikredilmiştir ki; şirket-i inanda kefâlet zikredilmediğinde ortaklardan her biri diğerinin kefili olmaz. Kefâleti zikrederlerse, biri diğerinin kefili olur.

"Bundan dolayı şirket-i inan ilh..."

= Bir müddet tâyin edilerek kurulan ortaklık hakkında iki rivâyet vardır =

Ortaklık için bir müddet tâyin edildiğinde ortaklık o müddetle sınırlı olup o müddet geçtikten sonra ortaklığın sona erip ermediği hususunda iki rivâyet vardır. Bir rivayete göre; o müddetle sınırlı olup müddet geçtikten sonra ortaklık sona erer. Diğer rivâyete göre; o müddetle sınırlı olmayıp müddet geçmekle ortaklık sona ermez. Bahır´da bu iki rivâyetten hiç biri tercih edilmemiştir.

Haniyye´de: "Şirket-i inân ile şirket-i müzarebenin sahih olması için bir müddet tâyin etmek şart olmadığı halde müddet tâyin edilirse, meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: "Bugün bir şey satın alırsan satın aldığın şey aramızda ortak olsun" deyip o şahıs da kabul ederse o gün bir şey satın aldığı takdirde aralarında ortak olur. O günden sonra satın alırsa, aldığı şey yalnız kendisinin olur." diye zikredilmiştir

"Ortaklardan birinin sermayesi ziyade olduğu halde kârından ziyade hisse almaksızın yapılabileceği gibi ilh..."

= Kârdan fazla hisse alınmasının hükmünün incelenmesi beyanında =

Sermayeler gerek eşit gerekse fazla olsun, ortaklar kârı aralarında sermayelerin mîkdarına göre taksim etmek üzere şart koşsalar sahih olur. Ve kâr ile zarar aralarında şart koştukları şekilde sermayelerinin mikdarına göre taksim olunur. Bu surette gerek ikisinin de çalışması şart kılınsın ve gerek yalnız birisinin çalışması şart kılınsın eşittir. Şu kadar var ki, yalnız birisinin çalışması şart kılındığı takdirde onun elinde diğerinin sermayesi mal hükmünde olur. O sermayenin kâr ve zararı sermaye sahibine aid bulunur.

Ortakların sermayeleri eşit olduğu halde birisine kârdan fazla hisse mesela; Kârın üçte ikisi şart kılınsa bakılır: Eğer ikisinin de eşit olarak çalışması şart kılınmış ise ortaklık, sahih ve şart muteber olur. Çünkü onun çalışmada mahareti daha fazla olabilir. Eğer yalnız birisinin çalışması veya birisinin daha çok çalışması şart kılınıp bu çalışma, kârdan hissesi fazla olan ortak üzerine şart kılınmış ise ortaklık yine sahih ve muteber olur. Bu surette bu ortak malıyla sermayenin kârını çalışmasıyla da kârdan fazla hisseyi hak etmiş olur. Şu kadar var ki, bu surette bunun elinde ortağının sermayesi müzarebe malı hükmünde olarak müzarebeye benzer bir şirket-i inân ve çalışma meydana gelmiş olur. Eğer çalışma, kârdan hissesi az olan ortak üzerine şart kılınmış olursa, bu şart câiz olmaz. Kâr ve zarar aralarında sermayelerinin mikdarına göre taksim olunur. Çünkü kâr şart koştukları şekilde taksim olunsa, çalışmayan ortağın alacağı fazlaya maldan, çalışmadan ve zamandan bir şey karşılık olmaz. Kârı hak etme ise, bu üç şeyden biriyle olur.

Ortaklardan birinin sermayesi fazla meselâ: Birisinin sermayesi bin, diğerinin sermayesi iki bin lira olduğu halde kârın taksimi aralarında eşit olmak üzere şart kılınsa sermayesi az olan ortağın sermayesine nisbetle kârdan fazla hisse alması şart koşulmuş olacağından ortakların sermayeleri eşit olduğu halde kârd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

18 Şubat 2010, 09:16:30
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 18 Şubat 2010, 09:16:30 »

ŞİRKET-İ TEKABBÜL



METİN


Şirket-i tekabbül: İki terzi yahut bir terziyle bir boyacı gibi iki sanatkârın başkalarından iş kabul etmek ve elde ettikleri kazancı aralarında taksim etmek üzere yaptıkları ortaklıktır. Buna "şirket-i sanâyli", "şirket-i a´mâl" ve "şirket-i ebdan" da denilir.

Şirket-i tekabbülde sanatın ve mekânın bir olması şart değildir. Fakat ücrete müstehik olabilmeleri için kabul ettikleri işlerin helal olması şarttır. Müftâbih olan kavle göre Kur´ân-ı Kerîm, fıkıh ve yazı öğretmek için ücret almak caizdir. Ama tellâlların, şarkıcıların, hüküm şâhidlerinin ölüler için yapılan mâtemlerde yüksek ses ve tegannî ile Kur´ân okuyan hâfızların, vaizlerin ve dilencilerin şirketleri sahih değildir. Çünkü istemek için vekil tâyin etmek sahih değildir.

Sahih olan kavle göre, şirket-i tekabbülde ortaklar elde ettikleri kazancı anlaştıkları şarta göre aralarında taksim ederler. Zira bu kazanç kâr olmayıp yaptıkları işin bedeli olduğundan takvimi (az işe karşılık kazancın çoğunun verilmesi) sahihtir.

Ortaklardan biri iş kabul etse, diğer ortağına da o işi yapmak lazım gelir ve ortakların her birinden o işin yapılması istenir. Ortaklardan her biri yapmış oldukları işin ücretini isteyebilir iş yaptıran kimse, ücreti ortaklardan birisine verse, borcundan kurtulmuş olur.

Buna göre, ortaklardan birinin işinden elde edilen kazanç anlaştıkları şarta göre -diğer ortak hasta olsa veya sefere gitse veya özürsüz olarak kasten çalışmasa bile- aralarında taksim edilir. Çünkü şirket-i tekabbülde şart, alınan işin mutlak surette yapılmasıdır, yoksa işi kabul edenin yapması değildir. Bilindiği üzere kassar başkasından yardım talep etse veya başkasını kiralasa ücrete müstehik olur.

"İstemek için vekil tâyin etmek sahih değildir ilh..." Vekâletin sahih olmadığı yerde şirket kurmak da sahih değildir.

"Sahih olan kavle göre; şirket-i tekabbülde ortaklar elde ettikleri kazancı ilh..." Yani ortaklar elde ettikleri kazancı aralarında anlaştıkları şarta göretaksim ederler. Meselâ: Müsavî olarak taksim etmek üzere şart kılmışlarsa müsavî olarak taksim ederler. İkili birli olarak taksim etmek üzere şart kılmışlarsa ikili birli olarak taksim ederler.

"Ortakların her birinden o işin yapılması istenir ilh..." Yani ortaklardan birinin kabul ettiği işin yapılması ortaklardan her ikisine de lâzım gelir. Birisi "bu işi ortağım kabul etmiş, ben karışmam" diyemez. Ancak ortaklardan birinin bizzat o işi yapması şart kılınırsa, onu yapması lâzım gelir.

"Buna göre, ortaklardan birinin işinden elde edilen kazanç ilh..." Yani gerek ortakların her ikisi çalışsın gerek biri hasta olmak veya sefere gitmek gibi bir özürden dolayı yahut hiç bir özürü olmadığı halde çalışmayıp da yalnız diğer ortağı çalışsın fark yoktur. Elde edilen kazanç anlaştıkları şarta göre aralarında taksim edilir. Çünkü çalışan ortak iş kabul eden ortağının yardımcısıdır. Şirket-i tekabbülde şart, alınan işin yapılmasıdır.




ŞİRKET-İ VÜCÛH



METİN


Şirket-i akdin dördüncüsü şirket-i vücûhdur. Şirket-i vücûh: iki kimsenin sermayeleri olmadığı halde kendi itibarlarıyla veresiye mal satın almak, bu malları satıp borçlarını ödemek ve elde edilecek kârı aralarında taksim etmek üzere kurdukları bir ortaklıktır.

Şirket-i vücûh; bir nevi ticaret yapmak üzere kurulabileceği gibi her nevi ticaret yapmak üzere de kurulabilir. Birincisine "şirket-i vücühu hassa", ikincisine de "şirket-i vücûhu amme" denilir.

Şirket-i tekabbül ile şirket-i vücûhtan her biri, şirket-i inân ve şirket-i mufavaza da olur. Eğer ortakların kefâlete ehil olması satın alınan şey ile elde edilen kârın yarı yarıya olması, mufavaza lâfzının söylenmesi veya mufavazayı gerektiren şeylerin beyân edilmesi gibi mufavazanın şartları bulunursa, şirket-i mufavaza olur. Eğer şirket akdi mutlak olarak zikredilirse, şirket-i inân olur.

Şirket-i tekabbül ile şirket-i vücûhtan her biri vekâleti tezammun eder. Çünkü şirketin her nev´inde vekâlet muteberdir. Şartları bulunan şirket-i mufavaza olursa, kefâleti de tezammun eder.

Şirket-i mufavaza kabîlinden olan bir şirket-i vücûhta kâr ortaklar arasında yarı yarıya taksim edilir. Şirket-i inân kabilinden olan bir şirket-i vücûhta ise kâr, satın alınan şeyde ortakların yarı yarıya veya ikili birli hissedar olmak üzere yaptıkları şarta göre taksim edilir. Çünkü ortaklardan her biri ödemeyeceği şeyin kârını almaması için kâr hissesi mikdarı kadar olmalıdır.

Dürer´de zikredilmiştir ki; ortaklardan her biri kâra üç şeyin biriyle müstehik olur: Ya mal ile yahut iş yapmakla veyahut işi kabul etmekle.

İZAH

"Şirket-i vücûh ilh .." Buna "şirket-i mefâlis" de denilir. Bu şirket şeref ve itibar sahibleri tarafından kurulacağı cihetle "şirket-i vücûh", sermayeleri bulunmadığı cihetle de "şirket-i mefalis" adını almıştır. Kuhistani.

"Şirket-i tekabbül ile şirket-i vücûhtan her biri, şirket-i inân ve şirket-i mufavaza da olur ilh..." Şirket-i mufavaza kabîlinden olan şirket-i tekabbülün şartları: Ortak olan iki sanatkârın birlikte iş kabul etmeleri, kabul ettikleri işi birlikte eşit olarak yapmaları, kâr ile zararın aralarında eşit olması, ortaklık sebebiyle her biri diğerinin kefili olmasıdır.

Şirket-i mufavaza kabilinden olan şirket-i vücûhun şartları: Ortakların kefâlet ehlinden olmaları, veresiye satın aldıkları malın parasının aralarında yarı yarıya olması, mufavaza lâfzının söylenmesi veya mufavazayı gerektiren şeylerin beyan edilmesi elde edilen kârın aralarında eşit olmasıdır. Eğer bu şartlardan biri bulunmazsa şirket-i inân olur. Muhit. Nihâye.

"Şirket-i vücûhta ilh..." Yani şirket-i vücûhta ortakların kâra müstehik olmaları, satın aldıkları malların kendilerine yönelecek ödemelerine bağlıdır. Bu malların parasını ortakların ödemeleri bu mallardaki hisselerine göre olur. Bundan dolayı her ortak bu malların ne kadarını ödeyecek ise kârına da o nisbette müstehik olur. Meselâ: iki kimse satın aldıkları bir malın üçte biri birisinin, üçte ikisi de diğerinin olmak, parasını da o şekilde ödemek üzere şirket kursalar, kârın da üçte biri birisinin üçte ikisi de diğerinin olur. Eğer birine satın alınan maldaki hissesinden fazla kâr kılınsa şirket sahih, fakat şart geçersiz olur. Bundan dolayı kâr, o maldaki hisselerine göre taksim olunur. Şöyle ki; aldıkları malın aralarında yarı yarıya olmasını şart kılarsa, kâr da yarı yarıya olur. Eğer aldıkları malın aralarında ikili birli olmasını şart kılarlarsa kâr da ikili birli olur. Fakat aldıkları malın aralarında yarı yarıya olmasını şart kıldıkları halde kârın ikili birli olarak taksim edilmesini şart kılsalar bu şarta itibar edilmeyip kâr aralarında yarı yarıya taksim edilir. Zarar ziyanda ortakların satın aldıkları maldaki hisselerine göre taksim olunur. Başka türlü şart kılarlarsa geçersiz olur. Meselâ: Satın aldıkları mal aralarında yarı yarıya olmak üzere şirket kurup zarar etseler, bu zararı yarı yarıya öderler. Eğer satın aldıkları malda ikili birli nispetinde hissedâr olmak şartıyla şirket kurup zarar etseler, bu zarar da aralarında ikili birli olarak taksim edilir. Bu zararın başka türlü taksim edilmesini şart kılsalar, ona itibar edilmez.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

18 Şubat 2010, 09:19:31
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 18 Şubat 2010, 09:19:31 »

FASİD ŞİRKET BEYANINDA FASIL



METİN


Odun veya ot toplamak mubah olan çamurdan kiremit yapmak, maden ve define aramak, av avlamak, sakalık yapmak, dağlardan meyva toplamak gibi mubah olan şeylerde şirket (ortaklık) sahih değildir. Çünkü şirket vekâleti tazammum eder. Mubah olan şeyleri almaya başkasını vekil tâyin etmek ise, sahih değildir.

Bu gibi şeylerde iki ortaktan birisinin, diğerinin yardımı olmaksızın elde ettiği şey kendisinin olur. Çünkü ortaklık fasiddir. İkisinin birden elde ettikleri şey - eğer her birinin elde ettiği şeyin mikdarı bilinmezse- yarı yarıya ikisinin olur.

Bu ortaklardan birinin, diğerinin yardımıyla elde ettiği şey yalnız kendisinin olur. Yardım eden için İmam Muhammed´e göre, ne kadar olursa olsun ecr-i misil vardır. İmam Ebû Yusuf´a göre, elde edilen şeyin parasının yarısından fazlası verilmez. Fukahanın İmam Muhammed´in kavlini takdim etmeleri onu ihtiyar ettiklerini bildirir. Nehir. İnâye.

Fasid olan şirkette kâr, malın mikdarına göre taksim edilir. Birisine sermayesinin kârından fazla kâr verilmesi şart koşulsa, bu şarta itibar edilmez. Malın hepsi iki ortaktan yalnız birisinin olsa kârın hepsi onun olur. Diğeri için ecr-i misil lâzım gelir. Nitekim bir kimse kendi hayvanını bir şahsa aldıkları ücretin aralarında ortak olması şartıyla kiraya vermesi için teslim etse, şirket fasid olup ücret hayvan sahibinin olur; Diğer şahsa da ecr-i misil lazım gelir. Gemi ile ev de hayvan gibidir. Hayvanın üzerine buğday yüklenip satılması için şirket kursalar, kâr buğday sahibine aid olur, Hayvan sahibine de hayvanının ecr-i misil lâzım gelir. İki kimseden birinin katın diğerinin devesi olup bu hayvanları kiraya vermek, aldıkları ücret oralarında ortak olmak şartıyla şirket kursalar, alınan ücret aralarında katırın ve devenin ecr-i misilleri üzerinedir. Nehir.

İZAH


"Fasid şirket beyanında ilh..." Bu fasılda şirket bahsinin dağınık meseleleri mevcuddur. Bundan dolayı "Bu fasıl şirket bahsinin dağınık meseleleri beyanındadır." diye isim verilseydi daha münasip olurdu.

"Av avlamak ilh..." Av avlamak caizdir. Bu, mubah bir kazanç yoludur. Fakat diğer kazanç yolları bundan efdaldir. Keyf ve eğlence için av avlamak ise doğru değildir. Kalbi karartır; mahlûkâta karşı şefkat duygularını azaltır. Bu meselenin tamamı kendi bahsinde gelecektir.

"Maden ve define aramak ilh..." Maden, yeraltında yaratılmış kıymetli şeylerdir. Define, insanların yeraltına gömdüğü altın, gümüş gibi şeylerdir. Rikâz ise ikisine de şamildir. Şârih "maden ve cahiliyyet definesi aramak" deseydi daha münasib olurdu. Çünkü İslami define lükata (buluntu) hükmündedir.

Cahiliyyet definesi, üzerinde cahiliyyet alameti bulunan yani üzerinde put resmi veya Müslümanlara aid bir nakış bulunan defnedilmiş altın veya gümüştür.

İslâm´i define: Üzerinde İslam alâmeti bulunan yani üzerinde kelime-i şahadet yazılı veya Müslümanlara aid bir nakış bulunan defnedilmiş altın veya gümüştür.

"Mübah olan çamurdan kiremit yapmak ilh..." Tuğla yapılacak yer yahut kireç taşı çıkarılan yer yahut cam yapılacak kumluk yer bir şahsın mülkü olup iki kimse, bunlardan birini satın alarak tuğla yahut kireç yahut cam yapmak ve satmak üzere şirket kursalar câiz olur. Bu şirketi vücûh gibidir. Fetih´te; "Bu şirket-i sanayiidir." diye zikredilmiştir.

"İkisinin birden elde ettikleri şey ilh..." Yani iki ortak beraber elde ettikleri şeyi birbirine karıştırıp satsalar, bakılır: Eğer her birinin elde ettiği şey, ölçek veya tartı ile satılan cinsten olup mikdarları bilinirse, aldıkları para buna göre aralarında taksim edilir.

Eğer elde ettikleri şey, ölçek veya tartı ile satılan cinsten olmaz, fakat her birine aid olan malın mikdarı bilinirse, aldıkları para aralarında mallarının kıymetine göre taksim edilir.

Eğer her birine aid olan malın mikdarı bilinmezse, her biri malın yarısına kadar olan dâvasında tasdik olunur. Fakat yarısından ziyade dâvasında tasdik olunmaz. Şâhidle ispat etmesi lâzım gelir.

TENBİH:

= Bir kimsenin üvey oğluyla beraber bir evde oturup kazançlarının arasındaki farkın bilinmemesi beyanında =

Fetâvây-ı Hayriyye´de zikredilmiştir ki; bir kimse üvey oğluyla beraber bir evde oturup her biri ayrı ayrı çalışarak kazançlarını birbirinden ayrılmayacak şekilde birleştirseler ve kazançlarının farklı veya müsavi olduğu bilinmese, bu toplanan kazanç aralarında müsavi olarak taksim olunur.

Kezâlik: Babaları ölen kardeşler, babalarından kendilerine kalan terekeyi sermaye edinip bazıları fikren, bazıları da bedenen çalışır; ve sermayelerini arttırırlarsa, bu mal aralarında müsavî olarak taksim edilir.

Kınye´de zikredilmiştir ki; bir baba ile öz oğlu birlikte bir sanatta çalışanlar - oğlu babası ile beraber yiyip içiyorsa - kazancın hepsi babasına aid olur. Oğlu babasına yardım etmiş sayılır. Hatta oğlu ağaç dikmiş olsa, bu ağaç babasına aid olmuş olur.

Bir kadın kocasıyla çalışıp mal kazansalar bazı fukahaya göre, bu mal kocaya aid olup, kadın kocasına yardım etmiş olur. Ancak kadının kazancıayrı olursa, bu kazanç kadına aid olmuş olur. Bazı fukahaya göre, karı ile kocanın çalışarak elde ettikleri kazanç aralarında yarı yarıya taksim edilir.

Haniyye´de zikredilmiştir ki; bir kimse beş erkek çocuğunu evlendirip bir hanede otursalar ve birlikte yiyip içseler, ayrı ayrı çalışsalar bile kazancın hepsi babasına aid olur, çocuklar ancak üzerlerindeki elbiseye mâlik olurlar, Babaları öldükten sonra çocukları veya karısı biz bu malı babamız öldükten sonra kazandık deseler, sözleri kabul edilir. Babamız öldüğü zaman bu mal mevcud idi diye ikrar etseler, bu mal babalarından kendilerine mirâs kalmış olur.

"Diğerinin yardımıyla ilh..." Bu yardım ya işle olur mesela, ot toplamada biçmede, bağlamada, yüklemede yardım eder veya aletle olur. Ortağına su taşıması için katır veya deve vermesi yahut balık avlaması için ağ vermesi gibi. Kuhistâni. Hamevî.

"Elde edilen şeyin parasının yarısından fazlası verilmez ilh..." Ecr-i misil, elde edilen şeyin parasının yarısı kadar veya daha az olursa ecr-i misil verilir; daha fazla olursa elde edilen şeyin parasının yarasından fazla verilmez. Çünkü yardım eden ortak elde edilen şeyin parasının yarısına razı olmuştur.

Nikâye´de zikredilmiştir ki; ecr-i misil, elde edilen şeyin kıymetinin yarısı üzerine ziyade edilemez. Çünkü yardım eden şahıs iş tamam olunca ecr-i misili ister. Çok defa iş tamam olunca elde edilen şeyin satılması mümkün olmaz ki, parasının yarısı istenebilsin.

Kuhistani´de zikredilmiştir ki; elde edilen mubah şeyin elde edildiği kıymeti olursa, yardım edene kıymetinin yarısından fazlası verilmez. Kıymeti olmazsa bunda hüküm tahmine göre verilmelidir.

"Fukaha´nın İmam Muhammed´in kavlini takdim etmeleri onu ihtiyar ettiklerini bildirir ilh..." İnâye´de zikredilmiştir ki; Mebsût´da İmam Ebû Yusuf´un delilini İmam Muhammed´in delilinden önce getirmek fukahanın İmam Muhammed´in kavlini ihtiyar etmiş olduklarının delilidir. Çünkü sonra getirilen delil önce getirilen delilin cevabını tazammun eder. Bu, Hidâye sahibinin adetidir. Hidâye sahibi, muhtar olan kavlin delilini sonra getirir. Hâkim´in Kâfisi´nin ibâresi de İmam Muhammed´in kavlinin ihtiyar edilmiş olduğunu bildirir.

Şöyle ki: İmam Ebû Yusuf´a göre, yardım edene ecr-i misil verilir. Fakat bu ecr-i mislin elde edilen şeyin parasının yarısından fazlasını geçmemesi lâzımdır. İmam Muhammed´e göre, kaç olursa olsun ecr-i misil verilir. Hatta ortağı ona yardım etse de hiç bir şey elde edemeseler yine yardım edene ecr-i misil verilir.

Miftâh´dan naklen Hamevi´de zikredilmiştir ki; fetva için muhtar olan İmam Muhammed´in kavlidir. Gâyetü´l-Beyân´da "İmam Ebû Yusuf´un kavli istihsândır." denilmiştir.

= Kıyas tercih edilir =

Ben derim ki: Buna göre, bu mesele, kıyasın istihsân üzerine tercih edildiği meselelerdendir.

"Fasid şirkette kâr, malların mikdarına göre taksim edilir ilh..." Hasılı: Fasid şirketi kuran iki kimsenin ya her ikisinin de sermayeleri olmaz veya her ikisinin de sermayeleri olur veyahut birisinin sermayesi olup, diğerinin olmaz.

Her ikisinin sermayesi olmazsa, elde edilen kâr yalnız çalışana aid olur.

Her ikisinin de sermayeleri olursa, elde edilen kâr mallarının mikdarına göre taksim edilir. Bu ortaklardan birisi için ecr-i misli verilmez.

Birisinin sermayesi olup diğerinin sermayesi olmazsa, elde edilen kâr sermaye sahibine aid olup diğerine ecr-i misil verilir. Fetih.

"Bu şirket fasid olup ilh..." Yani metinde geçen ifadenin mânası: Hayvan sahibinin "benim hayvanımın menfaatını sat, alınan ücret oramızda ortak olsun" demesidir. Buna göre alınan ücretin hepsi hayvan sahibine aid olur. Çünkü hayvanı kiraya veren şahıs sahibinin emriyle kiraya vermiştir. Kiraya veren şahıs meccanen iş yapmaya razı olmayacağından kendisine yapmış olduğu işin ecr-i misli verilir.

"Gemi ile evde hayvan gibidir ilh..." Kınye´den naklen Bahır´da zikredilmiştir ki; gemisi bulunan bir kimse dört kişiyle birlikte gemiyle çalışmak ve elde edilen kârın beşte biri gemi sahibine aid olmak, geri kalan kâr aralarında taksim edilmek üzere şirket kursalar bu şirket fasid olup elde edilen kârın hepsi gemi sahibine aid olur, diğerlerine ecr-î misil verilmesi lâzım gelir.

"İki kimseden birinin katırı, diğerinin devesi olup ilh..." Yani iki kimseden birinin katırı, diğerinin devesi olup, her biri bu hayvanları kiraya vermek, alınan ücret aralarında taksim edilmek üzere şirket kursalar, bu şirket batıl olur. Çünkü bunun mânâsı: Her biri diğerine "senin hayvanın ile benim hayvanımın menfaatlarını sat, alınan ücret aramızda ortak olsun" demiş olur. Sonr...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes