> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı >  Şehadet
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şehadet  (Okunma Sayısı 4531 defa)
08 Şubat 2010, 22:09:41
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 08 Şubat 2010, 22:09:41 »



Reddü´l Muhtar / Şehadet


METİN


Esas kazadır, şahitlik ise ona bir vasıtadır. Bunun için şahitlik bahsini kaza bahsinden sonraya bıraktı.

Şahitlik veya şehadet lugatta kesin haber demektir. Şer´an bir hakkın isbatı için, «şahitlik ederim» lafzıyla mahkemede verilen doğru bir haberden ibarettir.

Ben derim ki: Mutlak bir şekilde şehadet ifadesinin zikredilmesi mecaz yoluyla yalancı şahitliği de içine almaktadır. Yalan yere yapılan yemin mutlak yemin içerisinde ve onun zımminde müteala edildiği gibi, yalancı şahitliği de bu kabilden kabul edilmiştir. Hatta şahitlik bazan dava olmadan da yapılabilir. Örnek olarak cariyenin azad edilmesi meselesi verilebilir. Şahitlik yapmanın vacip olmasının sebebi, hak sahibinin talebi veya hak sahibi olan kişi şahidin şahitliğinden haberdar olmadığı takdirde şahitlik yapılmadığında hakkın zayi olacağı korkusudur. Hatta bu konuda kendisinden şahitlik yapması istenmese de, hükmen istenmiş kabul edildiğinden, hakkın kurtarılması için şahitliği yapma mecburiyeti vardır. Fetih.

Şahitlikle ilgili şartlar yirmi bire iblağ edilmiştir. Bunlardan yerle (ifa yeri) ile ilgili olanı birdir. Üstlenme ile ilgili şartlar ise üçtür. Bunlar, tahammül esnasında kamil bir akla sahip olması, gören bir kişi olması, (kör olmaması) hadiseyi bizzat görmesidir. Ancak bundan duyma yoluyla sabit olabilecek konular müstesnadır.

Şahitliğin eda edilmesinin şartları ise on yedidir. Onu genel, yedisi özeldir. Mesela hadiseyi iyi kavraması, şahitlik yapacak kişinin velayeti yani ehliyetinin olması, bundan maksat do şahitlik yapan kişi eğer müslüman aleyhinde şahitlik yapacak ise, şahidin de müslüman olması hadiseyi duyarak ve görerek temyiz etme kudretine sahip olması ve davacı ile davalı yine görerek ve seslerini duyarak birbirinden ayırabilecek bir kudrete sahip olması, bu şartlardan bazılarıdır Yine şartlardan bazıları da şahitlik yapanla. lehinde şahitlik yapılacak kişiler arasında asıl ve feri akrabalığının olmaması, evliliğin bulunmaması, dünyevi bir düşmanlığın olmaması veya bir borcu giderici mahiyette olmaması, menfaat sağlayan bir durum olmamasıdır. Nitekim bunlarla ilgili bölüm ilerde gelecektir.

Şahitliğin rüknü ise, «şahitlik ederim» lafzıdır. Başkası bunun yerine geçmez. Çünkü «şahitlik ederim» ifadesi, hem gördüğünü, hem yemini, hem de durum hakkında haberi ihtiva etmektedir. Sanki, «şehadet ederim» demekle, «ALLAH´a yemin ederim ki, ben bu hadiseyi gördüm. Gördüğüm gibi onu size haber veriyorum.» demiştir.

Bu ifadenin dışında herhangi bir kelimede bu hususlar mevcut olmadığından, mahkemede bu ifadenin kullanılması gerekli görülmüştür. Hatta bu ifade akabinde «bildiğim kadarıyla» ifadesini ekleyecek olursa, şahitliği şüpheyi gerektirdiğinden. batıl olur. Şahitlik yapmanın sonucu, bunun üzerine tereddüp edecek hüküm ise, hakimin bu şehadetin gereği ve muhtezasınca şahitlerin teskiyesinden sonra, hüküm vermesinin vacip olmasıdır. Yani durum tebeyyün ettikten sonra, hakim üzerine o istikamette hüküm vermesi farzdır.

Yukarda beyan ettiğimiz üç mesele bundan müstesnadır. O üç meselede hakim biraz bekleyebilir. Onlardan biri, şüphe korkusu, İkincisi akrabalar arasında sulh ümidi, üçüncüsü de davacının kararı hakimden ertelemeyi istemesi hususlarıdır.

Eğer hakim şahitliğin şartlarını tazammun etmiş olarak kabul edilebilecek nitelikte olduğu halde hemen hüküm vermeden imtina etse, farzı terkettiğinden dolayı günahkar olduğu gibi, fasık olması sebebiyle vazifeden azle de müstehaktır. Aynı zamanda bir suç işlemiş olduğundan taziri gerekir. Çünkü şer´an yapması gerekeni yapmamıştır. Zeylaî.

Şahitlerin şahitlikleri akabinde, hüküm vermesi farz olan noktada hüküm vermek farz değildir, gerekli değildir, üzerime görev değildir, gibi bir görüşü savunması imanını zedeleyici mahiyettedir. İbni Melek.

Hatta Kafiyeci «Şahitlerin ifadeleri kabul edilip, akabinde o istikamette hüküm vermemesi, imanını zedeleyici mahiyettedir.» diyerek mutlak bir ifade kullanmıştır.

Ama musannıf birinci görüşü benimsemiştir. Hükmen de olsa şahitliğin yerine getirilmesi istendiği zaman mahkemede eda edilmesi, yerine getirilmesi vaciptir. Ancak vacip olması yedi şarta bağlıdır. Bu şartlar Bahır ve diğer eserlerde geniş bir şekilde izah edilmiştir. Onlardan bazıları, hakimin adil olması, şahitlik yapacağı yerin yakın olması ve şahitlik yaptığı zaman sözünün mahkemede kabul edileceğini bilmesi veya kabulünün daha süratli olacağı, bir de davacının kendisinden şahitlik yapmasını istemesi haller; şahitlik yapmanın ve edasının vacip olduğunu gerektiren hallerdir.

Bütün bunlar kul hakkıyla ilgili olan noktalardadır. Eğer hakkın isbat edilmesi konusunda şahit yerine kaim olabilecek diğer şahitler veya deliller bulunmayacak olursa, ifa etmesi, mahkemeye gidip beyanda bulunması vaciptir. Zira şahitlik yapmak aslında farzı kifayedir. Ama burada başkası olmadığı için, kendisi üzerine terettüp etmiş, taayyün etmiş bir görevdir. Hatta bir hadisede iki şahitten başka, tahammülü için veya edası için iki kişiden başka kimse bulunmayacak olursa, bunu hakkı kurtarmak için üstlenmeleri ve eda etmeleri vaciptir Hakkın isbatı için yazılması konusu da aynıdır. Eğer ondan başka hakkı yazı ile isbat edecek kimse yoksa, yazması vaciptir. Ancak şahitlikten bunun bir farkı, buna mukabil ücret olabilir, ama şahitlik için ücret olamaz. Hatta şahidi bir mazeret olmaksızın mahkemeye getirten kişi bindirse, bir taşıtla mazeret yokken onu mahkemeye kadar getirse, kabul edilmez, şahitliği dinlenmez, Ama mazerete binaen şahitlik talep edenin bindirmesi hafinde şahidin şahitliği kabul edilir. Bukonuda, «Şahitlere ikram ediniz.» hadisi şerifi delil olarak gösterilmektedir. Şahidin mutlak bir şekilde konu için özel veya genel davet içerisinde bulunması halinde, şahitlik talep edenden bir şeyler yemesi caizdir. Fetva da buna göre verilmiştir. Bahır. Musannıfta bunu kabullenmiştir.

Eğer şahitlik hukukullah ile ilgili ise, talep vuku bulmadan mahkemeye giderek şahitliği yerine getirmesi vaciptir. Hukukullahla ilgili meseleler çoktur. Eşbah´ta bunlardan ondört kadarı sayılmış ve denmiştir ki: «Mazeret olmaksızın hisbe yoluyla şahitlik yapacak kişi, şahitliğini geciktirirse fasık olur. Şehadetinin reddi gerekir. Mesela kocası tarafından bain talakla boşanmış bir kadının talakını şehadet, kölenin azad edilmesi ile ilgili şehadet, cariyenin müdebber kılınması ile ilgili şehadet bu kabildendir. Vehbaniye Şerhi.

Emme ile ilgili durum da bu kabildendir. Nitekim süt (rada) bahsinde bununla ilgili meseleler geçmiştir. Bir kimsenin hisbeten billah şahidi cerhedip adil olmadığını söylemesi halinde, bu ifadesi kabul edilir mi diye sorulmuş, cevap olarak «evet» denmiştir. Çünkü bu gibi hususlar şariin hakkıyla ilgili bir husustur. Eşbah. Şerhte saydıklarımızla birlikte hukukullahla ilgili ondört mesele onsekize baliğ olmuş bulunmaktadır.

Kuvvetli olmamakla birliktevakıf dışında hisbetenbir müddainin iddiasına yer yoktur.

İZAH

«Mutlak bir şekilde yeminin yemin-i gamusu içine alması gibi ilh...» Çünkü yemin etmenin gerçek yönü, yemin eden kişinin ilerde yapacağı veya yapmayacağı konusuyla ilgili azmini isteğini takviye etmesi, kuvvetlendirmesi demektir. Yemin-i gamus ise, geçmişte olan bir vakıayı aksi olarak kasten yalan söylemek suretiyle ve o istikamette yemin etmesi demektir.

«Hakkın zay olmasından korkarsa ilh...» Yani şahit mahkemeye gidip şahitlik yapmadığı taktirde, hak sahibinin hakkının zayi olmasından korkacak olursa ve kendisinden başka da bu konuda şahit yok ise, şahit olduğuna dair, hak sahibinin de haberi olmasa da talep olmaksızın mahkemeye gidip şahitlik yapması gerekir.

«Talep olmaksızın ilh...» Makdisi bu konuda bazı mülahazalar ileri sürmüş ve demiştir ki: «Burada şahit üzerine vacip olan, davacıya bu konuyu bildiğine dair bilgi sunmasıdır. Eğer bundan sonra kendisinden şahitlik yapması istenirse, o zaman şahitlik yapması vaciptir. Aksi halde vacip değildir. Çünkü davacının hakkından vaz geçme ihtimali mevcuttur.» Tahtavi.

«Yerle ilgili olarak şart birdir ilh...» O da mahkeme meclisinde olması ve o esnada bu şartlara haiz bulunmasıdır. Şartlar, şahitliğin edası esnasında kaybolmuş, fevtolmuş ise, durum değişik mütaala edilmiştir. Menih.

«Tahammül esnasında aklının kamil olması ilh...» Bu ifadeden maksat, meseleleri birbirinden ayırabilecek durumda bulunmasıdır. Daha sonraki ifadeler de bu şekilde izah edilmesine ışık tutmaktadır.

«Şartlardan onu geneldir ilh...» Bütün şahitlik yapılan meselelerin tümüne şamildir. Genel olan bu şartlardan bazıları hürriyet, gören kişi olması (kör olmaması), konuşan biri olması (dilsiz olmaması), adaletli olmasıdır. Ancak adaletli olması, hakim için şahitlik yapıldıktan sonra onu kabul edilmesi ve muktezasında hüküm vermesinin vacip olması ile ilgili bir şarttır. Şahitlik yapmasının cevazının şartı değildir. Diğer genel şartlardan biri de kaziften dolayı kendisine had vurulmuş olmaması, şahitlik yapması ile kendisine bir gelir temin etmemesi ve üzerinde olan herhangi bir borcu veya zararı def etmek için olmaması durumlarıdır.

Ferin aslı için, aslın feri için, kadının kocası, kocanın karısı için şahitlik yapmaları halinde şahitlikleri kabul edilmez. Ayrıca aralarında bir düşmanlığın olmaması da gerekir. Binaenaleyh vasinin yetim lehinde, vekilin müvekkili lehinde şehadetleri kabul edilmez.

Şartlardan biri de hadise hakkında yeterli bilgiye sahip olması ve eda anında konuyu hatırlayıp bilmesi yazısına bu konuda güvenmemesidir. Bu son ifade Ebu Hanife´ye göredir. Onun bu konudaki yazılarına itimad edilmez. Sahibeyn ise itimad edilir, demişlerdir.

Ama bazı davalarla ilgili özel olanlar ise, eğer aleyhinde şahitlik yapılacak kişi müslüman ise müslüman olm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 08 Şubat 2010, 22:16:24 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şehadet
« Posted on: 17 Nisan 2024, 00:04:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şehadet rüya tabiri, Şehadet mekke canlı, Şehadet kabe canlı yayın, Şehadet Üç boyutlu kuran oku Şehadet kuran ı kerim, Şehadet peygamber kıssaları, Şehadet ilitam ders soruları, Şehadetönlisans arapça,
Logged
08 Şubat 2010, 22:37:28
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 08 Şubat 2010, 22:37:28 »

İZAH

«Alışveriş gibi konularda ilh...» Buradaki şahitlikte satın alınan o malın bedelinin de açıklanması gerekir. Nitekim ilerde bunu da açıklayacağız.

«Velevki bu satış teati yoluyla da olsa ilh...» Bu tür satışlarda «aldı ve verdi» şeklinde şahitlik ederler. Alışveriş oldu diye şahitlik yapsalar da caizdir. Bahır.

Hülasa´dan naklen Bahır´da şu meseleye de yer verilmiştir: «Alışveriş yapılan mecliste bir kimse bulunsa, daha sonra müşteri için onun şahitliğine ihtiyaç duyulsa, satın olma yoluyla mülkiyetin müşteriye ait olduğu konusunda o kimse şahitlik yapabilir. Ama mutlak mülkiyetin ona ait olduğu konusunda şahitlik yapamaz.» Yine aynı eserde, «Satın alma ile ilgili şahitlikte fiyatın açıklanması da şarttır. Çünkü meçhul fiyatla satın alma ile ilgili hükmü sahih değildir. Çünkü bu fasık bir akittir.» Nitekim Bezzaziye´de de aynı ifadeler yer almıştır. Bu hususta gelecek ve geçmiş meselelere bir göz atmak yeterlidir.

Dürer´den naklen Hamişte «Sattığına veya ikrar ettiğine şahitlik ederim.» der. Çünkü mülkiyeti bir elden diğer bir ele aktaran sebebi gözleriyle görmüştür ve gördüğü gibi de şahitlik yapması vaciptir. Bu da yapılan aktin aldım sattım ifadeleriyle açıkça yapılmış ise. Akit teati yoluyla (alıp vererek) yapılsa, durumun yine aynı olması gerekir. Çünkü satışın gerçek yönü malın mala değiştirilmesi. mübadelesidir. Bu da gerçekleşmiş olmaktadır. Diğer bir rivayete göre bey´ konusunda şahitlik edemezler. Ancak aldı ve verdi konusunda şahitlik edebilirler. Çünkü bu hakiki manada bir satış olmaktan daha çok, hükmi bir satıştır.

«İkrar konusunda da iktifa edilir ilh...» Bir kimseyi falan kişi hakkında ikrar ettiğini duysa ve şu kadar borcum vardır dediğini nakletse, kabul edilir.

«Hatta bu yazı ile de olsa ilh...» Bezzaziye´den naklen Bahır´da özet olarak şu ifadelere yer verilmiştir: «Bir kimse ikrarını şahitler huzurunda kaleme alsa, onlar huzurunda söz olarak bir şey söylemese, bu ikrar sayılmaz. Bu konuda şahitlikte caiz olmaz. Hatta bu konuda adrese binaen yazılı bir yazı da olsa, gaip olan kişi hakkında insanların birbirlerine yazdıkları mektup şeklinde de olsa durum farksız olsa gerektir. Çünkü yazı deneme için de yazılabilir. Dilsiz hakkında bir ikrarın kaleme alınması konusunda belirli bir kişinin adresine ve ismine yönelik olması şartı vardır. Bu yazdığı kişi gaip de olmasa. Eğer bunu yazar ve şahitler huzurunda okur veyahutta başkası okuyacak olursa, katip olan, yazan kişi de «Bu muhteva hakkında şahidim olunuz.a dese veya onlar nezdinde yazdıktan sonra, «Bunun muhtevası hakkında şahit olunuz.» dese, bu ifadesi ikrar sayılır. Aksi halde ikrar olmamaktadır.»

Bu ifadelerden şu husus ortaya çıkmış bulunmaktadır: Buradaki ifadenin ammenin ve ulemanın çoğunluğunun kabul ettiğinin hilafına olduğu görülmektedir. Ancak Fetih´te bu görüşle amel edilmiş, ona kesin gözüyle bakılmıştır.

«Hatta bu konuda kendisi şahit gösterilmese de ilh...» Müellif burada «Şahit olmayın dense» ifadesini kullansa idi, ifade bakımından daha anlaşılır bir şekil alırdı, Nitekim Hülasa´da bu konuda, «ikrar eden kişi, «Duyduklarında aleyhinde şahitlik etme.» dese dahi, şahidin bu konuda şahitlik yapması caizdir.» denmektedir. Bundan da anlaşıldığına göre susacak olursa, açık şahitlik yapmayın şeklinde bir ifadesi olmasa da susması halinde şahitlik yapabileceklerinin hükmü de anlaşılmış olur. Yine Bahır isimli eserde, «Susacak olursa bildikleriyle şahitlik yapabilir. Ancak beni bu konuda şahit gösterdi diyemez, demesi halinde yalan söylemiş olur.» denilmektedir.

«Açıklama yapacak olursa ilh...» Yani, «Görülmeyen bir kişinin sesini duydum, ben ona şahitlik yapıyorum.» diyecek olursa, o zaman şahitliği kabuledilmez.

«Kadının şahsını görüyor ise ilh... » Mültekat isimli eserde, «Kadının sesini duysa ve şahsını görmese ve onun yanında o kadının falan kişi olduğu konusunda iki şahit şahitlik yapsalar, o sesini duydum diyen kişinin o kadın aleyhinde şahitlik yapması caiz olmaz. Ama şahsını görecek olur ve onun yanında ikrarda bulunur iki şahitte onun falan olduğunu söyleyecek olurlarsa,o zaman kadın aleyhinde şahitlik yapması caizdir.» denilmiştir. Bahır.

Burada kendisini, şahsını görme ifadesiyle kayıtlaması, yüzünü görme ifadesinden farklı olduğunu beyan içindir. Çünkü yüzünü gördüğü takdirde kadının kim olduğunu tesbit mümkündür. Camiü´l-Fusuleyn´de, «Kadın yüzünü açsa, «Beri falân oğlu falanın kızıyım.» dese, ve «Aynı zamanda kocama mehrimi hibe ettim, bağışladım.» şeklinde bir ikrarda bulunsa, kadının o olduğuna dair adil iki şahidin şehadetine ihtiyaç yoktur. Sağ olduğu müddetçe şahit onu göstererek bu kadındı diyebilir. Ama ölecek olursa o zaman nesebi hakkında iki şahidin şehadetine ihtiyaç vardır. Fetva da buna göredir.

«Fetva da bu görüşe göredir ilh...» Bu ifadenin karşılığında iki kişinin şehadetiyle iktifa edilmeyip, mutlak bir cemaatin şehadetinin şart olduğu görüşü yer almaktadır. Bunu da fakih Ebulleys, Nasirüddin bin Yahya´dan nakletmiş ve şöyle demiştir: «Ebu Süleyman´ın yanında idim. Ebu Hanife´nin ikinci talebesi Muhammed İbni Hasan´ın oğlu girdi ve ona kadının şehadeti ve şahitliği, hakkında bazı sorular sordu ve «Kadını tanımasa onun hakkında ne zaman şahitlik yapabilir?» dedi. Ebu Süleyman da cevap olarak, Ebu hanife kadının falan olduğuna dair bir cemaat şahitlik yapmadıkça kabul edilmez, derdi. Ebu Yusuf´la baban ise, ancak o kadının falan kişi olduğu hakkında iki adiI şahidin şehadeti ile kabul edilir, derlerdi. Fetva için seçilen görüş de budur. İtimad da bu görüşedir. Çünkü uygulanmasında insanlar için hem kolaylık, hem de yarar vardır.» diye cevap verdi.»

Şurası bir gerçektir ki şahitlerin aleyhinde şahitlik yapılan kişi hakkında şehadeti üstlenirken onun isim ve nesebine dair bilgilere muhtaç oldukları gibi, şahitliği eda ederken de yine o yukarda ismi ve nesebi belirtilen kadının o olduğuna dair şahitlere ihtiyaç vardır. Şeyh Hayreddin. «O kadın hakkında şahitliği kabul edilmeyen -gerek lehde, gerek aleyhte olsun- kimselerden onun tarifiyle ilgili ifade yeterlidir.» demiştir. Sayıhani.

«İki yazı arasında bir benzerlik bulunursa ilh...» Bakanî´de, Hizanetü´l-Ekmel isimli eserden naklen şöyle denmektedir: «Bir sarraf kendi defterine belirli bir miktar borçlu olduğunu yazsa, tüccar arasında yazısı bilinen bir kişi olsa, hatta o beldenin ahalisi de bunu bilseler, daha sonra bu sarraf ölse, alacaklı gelse, vereseden o miktarı istese, bununla ilgili olarak ölmüş olan o sarrafın yazısını belge olarak sunsa, yazısının herkesçe bilinen bir yazı olması sebebiyle, alacaklı olduğu malın ölenin terekesinden alınmasına hüküm verilir. Tabii ki bu da yazının ona ait olduğu tesbit edilirse. Çünkü insanlar arasında bu tür şeylerin örfen delil ve huccet olduğu bilinmektedir. Bunun da yazı hakkında bîr şahitlik olduğu için müşküldür. Fakat burada fukaha buna itibar etmemişlerdir. Bu da delil olarak yeterli olmasa gerektir. İlerde bununla ilgili yeterli açıklama yapılacaktır.

Şarihin yukarda beyan ettiğine göre yazı ile amel edilmeyip, yazının bir delil olarak mahkemede kabul edilmeyeceği belirtilmiş ve bundan iki mesele istisna edilmişti. Darul harp dediğimiz müslüman olmayan bir ülkede ordu kumandanına veya herhangi bir kadıya gönderilen eman mektubu yazı olarak kabul edilir, geçerlidir denmiş, bu da Haniye´nin Siyer bahsine izafe edilmişti. Buna ilhak edilen hususlardan biri de, zamanımızda görevlerle ilgili sultanın gönderdiği beratlardır. denmişti.

İkinci mesele olarak da simsar, sarraf ve satıcının defterindeki ifadeler onun aleyhinde geçerlidir, onun muhtevasınca amel edilir. Nitekim Haniye´nin Kaza bahsinde bu meseleye de özellikle yer verilmiştir.

«Yazı bana aittir ama benim o kimseye borcum yoktur şeklindeki ifadesi tasdik edilmez ilh...» Bu ifade kendisine, adresine ve ismi ile yazılmış olan bir itirafname de yazının kendisine ait olduğunu kabul edip muhtevası olan borcu kabul etmemesi halinde, o kimsenin bu şekildeki inkarı kabul edilmez ifadesi, ulemanın çoğunluğunun kabul ettiği görüşün hilafına bir görüştür. Nitekim Bahır´dan naklen bunu yukarda nakletmeye çalıştık.

«Kariü´l-Hidaye´nin fetvasında ilh...» Oradaki ibare aynen şöyledir«Soruldu ve şöyle dendi: Bir kimse, kendi. el yazısı ile bir kağıt üzerinde zimmetinde falan kişiye şu kadar borcu olduğunu yazsa, karşı taraf da aynı miktarda onun zimmetinde alacağı olduğunu söylese, o da meblağı inkar edip yazının kendisine ait olduğunu itiraf etse ve buna da bir şahit gösterilmese durum ne olur dendi de cevap olarak, «Eğer senetler üzerine yazılmış bir yazı ise malı ödemekle yükümlüdür. Bu da eğer »Ben falan oğlu falanım zimmetimde falan oğlu falana şu kadar borcum vardır» şeklinde ise, işte o zaman bu bir ikrardır o miktarı ödemekle mükelleftir.» Eğer yazı bu şekilde yazılmamış ise, o takdirde yemin ile söz hakkı ona aittir.»

Daha sonra bir başka soruya cevap olarak benzeri bir ifade ile cevap vermiş ve şöyle demiştir: «Şahitler hûzurunda halk arasında bilinen bir resmi yazı şeklinde ikrarını yazacak olursa, bu ikrar muteberdir dolayısıyla yazdığını gören kişilerin onu aleyhinde yazısını inkar etmesi halinde şahitlik yapmaları caizdir. Bu da eğer şahitler onun yazdığını biliyor veya yazdığını onla okumuş ise. Ama yalnız bu onun yazısıdır deseler fakat yazdığı hakkında şahitlik yapmasalar, muhtevası ile hüküm verilmez. Yani o miktarı ödemek ile sorumlu tutulmaz.»

Her iki cevabın özeti de şu olmaktadır: Gerçekten hak, yazan kişinin yazının kendisine ait olduğunu itiraf etmesi veya o konuda aleyhinde şahitlerin şahitliği ile sabit olur. Bu da şayet onun yazdığını görmüşler veya onların talebine binaen yazdıklarını onlara okumuş ise böyledir. Aksi halde sabitolmaz. Bütün bunlar yazının yukarıda belirtilen şekilde yazılması halindedir. Buna göre burada nakledilenler metindekine muhalif ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 22:40:07
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 08 Şubat 2010, 22:40:07 »

METİN

Devlet başkanı olan sultan tarafından tayin edilen yüksek derecedeki memurların, kendilerini tayin eden kişiler hakkındaki şahitlikleri de kabul edilir. Ancak diğer tarafın işlediği zulümlere iştirak eden ve o noktada şahitlik edenler istisna edilmiştir. Onların şehadeti, zulme yardımcı olmuş olacaklarından kabul edilmez. Mesela köy başkanı diye bilinen, haksız yere vergiler toplamada yardımcı olan veya vergi toplamada mahir olan cabiler ve malları haksız yere toplayıp diğerlerine dağıtan ve kendileri de istedikleri kadar alan veya bineklerde veya sahillerde kimlerin malı olduğu, kimlerden daha fazla vergi alınmasıyla ilgili haber vermekle yükümlü olanlar ve her sınıfın şeyhi durumunda olanlar, zamanımız hakimlerine davalı ve davacıyı getirenler ve uydurma konularda vekalet alanlar ve gelişigüzel çek ve senet ve taahhüt yazanlar ve belirli bölgeleri kendi sorumluluklarıaltına olmayı düşünüp ve bunu gerçekleştirenler. Mesela hayvanların, kölelerin satıldığı pazarları kendilerine bölge olarak tahsis edenler, bunlar, zulm edici olmaları halinde, şahitlikleri kabul edilmez. Çünkü Cenabı Peygamber batıl yere şahitlik edenlere lanet edilebileceğini söylemiştir. Fetih ve Bahır.

Vehbaniye isimli eserde şöyle denilir: «Büyük bir emirin bir konuda iddiası olsa, bu iddiasına onun maiyetinde çalışan kişiler, vekilleri, yardımcıları şahitlik etseler veya ondan korkan diğer tebaaları ona şahitlik etseler, şehadetleri kabul edilmez. Çünkü bu durum arazi sahibine, araziyi ondan kiralayan kişinin şahitliği mesabesindedir. Burada yardımcıları ve uzman kelimesi ile belirli bir sanatı icra edenlerin kasdedidiği de söylenmiştir. Yani babalarının ve dedelerinin mesleklerinde çalışan kişiler kasdedilmiştir. Bunların şehadetine mani bir durum olmasa gerektir. Aksi halde bunların murûeti (şahsiyetleri, kişilikleri) olmayacağı söylenmiş, eğer bunların çalıştıkları sanat değersiz bir sanat ise, denmiştir. Adaletin tarifinde de belirtildiği gibi, bunların adaleti müskıt olması halinde (düşürücü mahiyette olması halinde) şahitliklerinin kabul edilmeyeceği söylenmiştir. Ancak şunu bilmek gerekir ki, itibar sanata değil, adaletedir. Adil olan kişinin meşru olan herhangi bir sanatta çalışması, kişinin şehadetine mani bir durum teşkil etmese gerektir.»

Amâ´nın şahitliği de kabul edilmez. Yani bununla hüküm verilmez. Fakat mahkeme bunun şahitliğini kabul ederek hüküm verecek olsa, sahih kabul edilir. Bu mutlak bir şekilde böyledir. Yani hüküm vermeden önce gözlerini kaybetse veya daha önceden gözlerini kaybetmiş olsa, durum aynıdır. İmam Ebu Yusuf´a göre amanın tesamü´ yoluyla yapabilecek konularda şahitliği kabul edilir. Yukardaki ifadeye göre kabul edilmemesi gerekir. Bu durumda dilsiz olan kişinin mutlak bir şekilde şahitliğinin kabul edilmeyeceğini ifade etmektedir.

Mürted olanın, köle olanın, mükatep olanın, hatta bir kısmı azad edilmiş, bir kısmı hala köle olarak devam edenin henüz buluğ çağına ermemiş çocuğun, gafil kişilerin, delilerin şahitlikleri de kabul edilmez .Ancak bunların ayık olduğu ve deli olmadıkları zamandaki şahitlikleri kabul edilir. Yine çocuklar ve kölelerle ilgili şahitliği köleliği esnasında üstlenseler, çocuklar henüz buluğa ermeden fakat mümeyyiz oldukları bir dönemde üstlenseler, köle hürriyetine kavuştuktan sonra, kendisine azad eden lehinde de şahitlik yapsa, kabul edilebileceği gibi, çocuğun buluğa ermesi halinde şahitliği kabul edilir. Gördüğü tasavvur edilemeyen, ancak şahitliğini eda etmesi esnasında gözleri açılmış olan kişinin şahitliği de bu kabildendir.

Müslüman değilken şahitliği üstlenmiş kişi, müslüman olduktan sonra şahitliğini yerine getirecek olursa, onun şahitliği de kabul edilir. Fasık olan kişinin fıskını gerektiren günahtan tövbe etmesinden sonra onun şahitliği de kabul edilir. Karısını boşayan kişinin boşamasından sonra karısı lehinde yapacağı şahitliklerin hükmü de bu kabildendir. Çünkü burada itibar şahitliğin eda edildiği anadır. Şerhül-Tekmile.

Bahır isimli eserde, «Bir maniye binaen bir kişinin şehadetliği red edilse, yani şahitliği red edilse, daha sonra bu mani zail olsa, ondan sonra şahitlik yapsa yine kabul edilmez. Ancak dört husus bundan istisna edilmiştir. Köle, küçük çocuk, ama ve kafirin müslüman aleyhindeki şahitliği. Kemal İbnül Hümam karı kocadan birinin de bu kabilden olduğunu söylemiştir. Fakat bu şekilde sayılmasını ulema sehiv olarak değerlendirmişlerdir.» denilmiştir.

Kaziften dolayı kendisine had vurulmuş kişi tevbe de etse, şahitliği kabul edilmemektedir. Çünkü şahitliğinin kabul edilmemesi, haddin tamamından kabul edilmiştir. Çünkü tevbe de etse, kendisini yalanlaması gerekmektedir. Çünkü karşı tarafa bir iftirada bulunmuş ve bu söylediği sözü isbat edemediği için kendisine had vurulmuştur. Hanefi ulemasına göre bu gibilerin, yani kaziften dolayı kendisine had vurulmuş kişinin tevbe de etse, şahitliğinin kabul edilmemesi, haddin tamamından kabul edildiği nassan belirtilmiştir. Bu Hanefilerin ictihadıdır. Ayeti kerimedeki istisna ondan sonrasına şamildir ki o da «Onlar fasıkların ta kendileridir.B (Nur: 4) ifadesine has bir durumdur. Yani bu istisna edilmiştir, Bu had konusunda şahitliği reddedilmesi ile ilgili bir istisna vardır. O da, kafir olarak kendisine had vurulan kişinin müslüman olması halinde, İslam bir öncekini temizlemesinden dolayı, şahitliği kabul edilir. Hatta bu haddin büyük bir kısmının müslüman olduktan sonra vurulması halinde de durum aynıdır.

Ancak köle iken kendisine had vurulmuş kişinin azad olmasından sonra dahi şahitliği kabul edilmez. Bu kafir meselesinin hilafınadır. Yine istisnalardan biri de kendisine had vurulmuş olan kişi, daha sonra beyyineyle doğru söylediğin! isbat etse ve karşı tarafın zina ettiğini dört şahitle isbat etse veya zina eden kişinin ikrar ettiğini iki şahitle isbat edecek olsa, onun durumu da istisna edilmiştir. Bu kendisine had vurulmadan önce, beyyineyle isbat etmesi haline benzer. Bahır.

Yine adı gecen eserde, «Fasık olan kişinin tevbe etmesi halinde şahitliği kabul edilir. Ancak kaziften dolayı kendisine had vurulmuş olan kişi ile yalancılıkla maruf ve meşhur olan kişi bundan müstesnadır. Bunlara ek olarak yalancı şahitlerin de şahitliği kabul edilmez. Hatta adil de olsa, bu kimselerin asla şahitlikleri kabul edilmemelidir.» denilmiştir. Mültekat. Ancak ilerde bu meseleyle ilgili değişik tercihlerin olduğuna da yer verilecektir. Hapishanede mahkum olan kişinin, hapishanede olan bir hadise hakkındaki şahitliği de kabul edilmemektedir. Çocukların şahitliğinin de çocukların oyun alanlarında meydana gelen olaylar konusunda kabul edilmeyeceği söylenmiştir.

Ayrıca kadınların hamamda vuku bulan hadiseler konusunda şehadetlerinin de kabul edilmeyeceği söylenmiş, bu konuda zaruret olsa do durum pek değişmez, denmiştir. Bu da şu gerekçeye dayanmıştır: Hapishaneye düşen kişi dinen yasak olan bir şeyi irtikab etmesinden dolayıhapishaneye düşmüş dolayısıyla o konuda şahitliği kabul edilmez denmiştir. Çocuklar için burada söylenecek bir şey olmasa gerektir. Kadınların hamama gitmelerini yasak kabul eden görüşe göre bu mesele burada tasavvur edilmiş, dolayısıyla bu durumda şahitliklerinin reddedilmelerindeki kusurun kendilerine ait olduğu ve bunu kabul etmeyen konunun burada kusurlu olmadığı söylenmiştir. Bezzaziye.

Ancak Havi isimli eserde, hamamda olan bir öldürme olayı ile ilgili kadınların şahitliğinin yalnız başına kabul edilebileceği ve diyet hakkında hüküm verilmesi için onun geçerli olacağı söylenmiştir. Aksi halde ölen kişinin hakkı aranmamış ve kanı boş yere akıtılmış olur. Bu konuda fetva verilirken de dikkatli davranılması gerekir.

Yukarda beyan ettiğimize göre, çocuklar arasında olan hadiselerde öğretmenin (muallimin) şahitliğinin kabul edilebileceği beyan edilmiş idi. Kadının kocası lehinde ve kocanın da karısı lehinde şahitliği kabul edilmez..Hatta üç talakla boşanmış olan kadının iddeti esnasında da olsa durum böyledir. Ancak kocanın karısı aleyhinde iki mesele müstesna, şahitlik yapabileceği ifade edilmiştir.

Kınye´deki bir ifadeye göre, bir kimse karısını üç talakla boşasa, henüz kadın iddette iken kocası onun lehinde bir şahitlik yapacak olsa, şahitliği kabul edilmez. İddet içerisinde olduğu müddetçe, kadının kocası lehinde yapacağı şahitlik de kabul edilmez. Ama bir kimse kadının lehinde şahitlik yapar, daha sonra bu şahitlikle henüz hüküm verilmeden önce o kadınla evlenecek olursa, mahkeme bu şahitliğe dayanarak hüküm veremez, şahitlik batıldır. Haniye.

Bundan da anlaşıldığına göre, karı koca arasında birbirleri lehinde şahitlik yapmaları, hüküm verilme esnasında, hükmün uygulanması esnasında, karı koca olmalarınadır itibar ne tehammül ettikleri ona, ne de şahitliği eda ettikleri anadır.

Ferin aslı için şahitlikleri de kabul edilmez. Her ne kadar bu asıl dedenin dedesi gibi üçüncü veya daha yüksek mertebede de olsa. Ancak dedenin torunu lehinde, oğlu aleyhinde şahitliği kabul edilir. Eşbah.

Bir kişinin aslı aleyhinde şahitliği kabul edilir. Ancak babası aleyhinde annesi lehinde şahitlik yapacak olursa, kabul edilmez. Velevki bu anne lehindeki şahitlik kumasının boşanması, annesinin hala babasının nikahında olması halinde de olsa. Eşbahta belirli sayfalar sonra şu ifadeler de yer almıştır: «insanın kendi lehinde şahitliği kabul edilmez. Ancak katil meselesi bundan istisna edilmiştir. Şöyle ki, öldürülen kişinin velisinin affettiğine dair şahitlik edecek olursa. kabul edileceği söylenmiştir. Aslın feri için şahitliği de kabul edilmez. Çünkü bu şahitlikte töhmet söz konusudur. Mevlanın kölesi için, mükatebi için, ortağın ortağı için, ortaklık konusundaki şahitliği de kabul edilmez. Çünkü bu şahitlik bir bakıma kendisi için .şahitlik olmaktadır.» Eşbah´ta hasmın şahitler hakkında üç noktada onları tanı etmesi kabul edilir. Köleliği kendisine had vurulmuş olması ve ortak olma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 22:41:30
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 08 Şubat 2010, 22:41:30 »

METİN

Bir medresenin vakfiyesiyle ilgili, o medresenin içerisinde bulunanların vakfın o medreseye ait olduğu konusundaki şahitlikleri de kabul edilmez. özel işçinin patronu lehindeki şahitliği de kabul edilmez. Bu da gerek yevmiye hesabı, gerek aylık hesabı çalışsın veyahut onun yanında hizmetçi olarak çalışan veya ona tabi bir kişi olsun veya özel kalfası olsun, şahitlikleri kabul edilmez. Çünkü özel durumda olan kalfanın düşüncesi üstadı olan patronu veya ustasının zararını kendi zararı kabul etmekte. onun yararını kendi. yararlı olarak kabul etmektedir. Dolayısıyla bir bakıma kendi lehinde şahitlik yapmış olacağından kabul edilmemektedir. Bu da Hazreti Peygamber (s.a.v.) in buyurdukları şu hadisi şerifin manası zimninde olan bir husustur: «Geçimini bir evden sağlayan kişinin o ev ahalisi hakkındaki şahitliği kabul edilmez.» İki şerikidir yani maaşını onlardan temin ettiği sürece, onlar lehindeki şahitliği de kabul edilmez. Bunun ifade ettiği husus ise, işçiyi çalıştıran veya usta olan kişinin kalfa veya çalışan kişi lehinde şahitliğinin kabul edilebileceğidir.

Muhannesin şahitliği de kabul edilmez. Fetih. Muhannes ise kötü, hoş olmayan birtakım işleri yapan, erkek olmasına rağmen erkeklerin kendisine ilgi duymaları için kadınca hareketler yapan kişi demektir. Ama yaratılışta hareketlerinin kadın hareketlerine benzemesi ve birtakım hareketlerde bulunması, şehadetine mani değildir. Onun şehadeti kabul edilir.

Şarkıcı kadının şahitliği de kabul edilmez. Velevki sesini yükselterek kendi yalnızlığını gidermek için de söylese durum aynıdır. Dürer. Ancak bunu devamlı halde yapmasıyla kayıtlamak gerekir. Çünkü mahkeme nezdinde bunun sabit olması ancak buna bağlıdır. Nitekim bazı içki içen kişilerin eğlencede içmeleri ve buna müptela olmaları halinde onların şahitliği de kabul edilmemektedir. Vanî meseleyi bu şekilde zikretmiştir.

Musibet olsun veya olmasın ücret karşılığı ağıt yakan kadının şahitliği de kabul edilmez. Dürer ve Fetih.

Aynî´nin bu konuda eklediği şu ifadede yer almıştır: «Kadın bu ağıtını kendi başına gelen bir musibet, felaketten dolayı söyleyecek olursa, şahitliği kabul edilir.» Vanî bu meselenin gerekçesin; zikrederken, «Buna bir bakıma zorlanmış ve sabrı tükenmiş olmasından kaynaklanmaktadır.» der. Bu durumda kadının böyle bir ağıta yönelmesi tedavi için haram olan bir şeyi içmesi meselesine benzetilmiştir.

Dünyevi bir sebebe dayanan düşmanlık sebebiyle de şahitlik kabul edilmez. İbni Kemal bunu feri asıl için yapmış olduğu şehadetin tam aksine değerlendirmiş, «Düşmanı lehinde şahitlik kabul edilir, aleyhinde ise kabul edilmez.» demiştir. Vehbaniye isimli eserde şahitliğin kabul edilebileceği görüşü savunulmuş, ancak bu düşmanlık sebebiyle fasık duruma düşmemesi kaydı getirilmiş ve bu konuda şu ifadelere de yer vermiştir.

«Bir kimse hakkında kin beslemek yasak olması dolayısıyla fısıktır, günahtır. Eşbah´ta haramla helalin birleştiği noktada haram helali yener, harama itibar edilip ondan sakınılması gerekir kaidesinin devamında, onunla ilgili olarak, «Eğer iki kimse arasındaki düşmanlık dünya ile ilgili ise şahitliği kabul edilmez. Gerek bu şahitlik düşmanı aleyhinde olsun, gerek başkası aleyhinde olsun. Çünkü bu bir fısıktır, günahtır, tecezzi (bölünme) kabul etmez.» denmiştir.»

Musannıfın fetvasında ise, «Cahilin alim aleyhinde şahitliği kabul edilmez. Çünkü şer´an öğrenmesi ve bilmesi gerekenleri terk etmesinden dolayı fasık durumuna düşmüştür.» denmektedir. «Binaenaleyh onun benzeri aleyhinde veya başkaları aleyhinde şahitliğinin kabul edilmemesi gerekir. Hakimin bu gibi kişileri, öğrenmeleri gerekeni bırakmaları, ona yönelmemeleri, onu terketmelerinden dolayı azil edebileceği söylenmiştir.» Daha sonra devamla, alimi tarif ederken, «Alim, terkiplerden manaları çıkarabilen olduğu gibi, meselelere yorum getirebilen ve doğru olanı araştıran bulan kişi.» demiştir.

Sözünde doğruyu ve yanlışı araştırmayıp gelişi güzel laf eden kişilerin şehadeti de kabul edilmez. Çok yemin eden kişinin durumu da aynıdır. Yine çocuklarına veya başkalarına sövmeyi, küfretmeyi adet edinen kişilerin şahitliği de kabul edilmez. Çünkü sövmek büyük günahtır. Aynen zekatı vermeme veya haccın fevri olduğunu kabul eden rivayete göre haccı erteleme veya cuma ve cemaat namazlarını terketme, doyduktan sonra mazeretsiz yemeye devam etme gibi hususlar şahitliğe manidir. Ayrıca ibret almak maksadıyla değil de, gelişi güzel herhangi bir emirin gelişiniseyretmeye giden, fuzuli yere yolu meşgul eden kişinin şahitliği de kabul edilmez, denmiştir.

Mahsurları bulunan ve tehlikeden hali olmayan deniz yolculuğuna çıkanın da şahitliği kabul edilmez denmiştir. Ancak bu eskiden yelkenlilerle gayri müslim ülkelere bazı maksatlarla giden ve yolculukları tehlike arzeden kişiler için geçerlidir. Nitekim bununla ilgili gerekli açıklama izahat bölümünde verilecektir.

Mazeretsiz ipek giyenlerin, haramı irtikab etmeleri dolayısıyla erkek olacak olurlarsa, şahitlikleri reddedilir. Çarşıda, pazarda insanların oturup kalkabilecekleri ye yol kenarlarına, kıbleye, güneşe veya aya karşı küçük abdestini yapan kişilerin şahitliği de reddedilir. Tufeyli dediğîmiz davetsiz yere giden asalakların, soytarıların, rakkasların. hayvanlara fazla küfredenlerin şahitliği de reddedilir. Hatta ülkemizde hayvanlara değil direk hayvanları satanlara küfretmektedirler. Fetih.

Vehbaniye Şerhi´nde, «Haddinden fazla cimri olan kişilerin şahitliği de kabul edilmez. Çünkü cimriliği sebebiyle vermiş olduğu borcu fazlasıyla almaya çalışan, hakkından fazlasını almak için çırpınan ve alabildiği taktirde alan kişi demektir. Bundan dolayı da adil bir kişi sayılmaz.» denmiştir.

Bir zamanlar Irak´ta kendilerine eşraf denilen mutaassıp bir topluluğun lideri durumunda olan kişiler, cemaatlerine taassup derecede bağlı olduklarından ve onlar lehine haksız yere şahitlik yapabileceklerinden, onların şahitliği de kabul edilmez denmiştir. Musannıfın Cevahirü´l-Feteva isimli eserden naklettiği bir ifadeye göre, gereksiz yere mezhep imamını hiçe sayarak istihfaf yoluyla Hanefi mezhebinden Şafii mezhebine veya herhangi bir mezhebi bırakıp diğer bir mezhebe geçen kişinin şahitliği de kabul edilmez.

Normal satışın dışında cenaze levazımatçısı, kefen ve benzeri şeylerin satıcıları çok kişilerin veya insanların ölmesini temenni etmeleri halinde, bunların şahitliği de reddedilir, kabul edilmez.

Yalancı olan, malı satmak için gelişigüzel ifade kullanan dellallerin şahitliği de kabul edilmez. Nikah akdine vekil olan kişinin, nikahın isbatıyla ilgili konuda şahitliği kabul edilmez. Tabiki bu şahit olduğunu söyleyip vekil olduğunu da ilave ederse. Ama vekil olduğunu söylemeden mutlak şahit olarak iştirak edecek olursa, kabul edilir, denmiştir. Yani, «Bu onun karısıdır.» diye şahitlik yapacak olursa, vekil olduğunu söylemezse şahitliği kabul edilir. Burada dendiği gibi, meseledeki kurtuluş budur. Bezzaziye ve Tefsir isimli eserlerde bu çareye baş vurulmuş ve bunun doğru olduğu söylenmiştir. Kadri Efendi de Vakıat´ında bu görüşü desteklemiştir.

Meselenin özeti, dellalların ve gelişi güzel senet ve yalan haberleri ihtiva eden ve yalan olduğunu bilerek yazı yazanların, ayrıca mahkemelere kişileri celbeden ve onları getirirken adilane davranmayan ve onlardan bir takım şeyler isteyen kişilerin şahitliği de kabul edilmez. Yine mahkeme kapılarında her ´konuda doğru olsun veya olmasın vekalet alacağını söyleyenlerin şahitliği de kabul edilmez denilmiştir. Nitekim Fetava-yı Müeyyed´de sadece bu şekilde zikredilmiştir.

Yine adı geçen eserde, «Herhangi bir vasi vesayetten ihraç edilmesinden sonra onu kabul etmiş ve daha sonra çıkarılmış ise, o konuda onun şahitliği de kabul edilmez. Vekil olan kişinin vekaletten çıkarılmasından sonra, hasımlardan biri olarak mahkemeye gelmesi halinde, ittifakla onun da şahitliği kabul edilmez. Ama hasım olmadığı taktirde kabul edilir. Ancak Ebu Yusuf´a göre yine kabul edilmez. Şarap dışında diğer sarhoş edici içkilere müptela olanların, büyük günah işlemeleri dolayısıyla, şahitliği de kabul edilmez.» denmiştir.

İbni Kemal´in bu konuda söylediklerinde bir sehim, hatta hata vardır denebilir. Bahır´da beyan edildiği gibi, adı geçen eserde şarabın dışındaki içkilerde alışkanlık şarttır denmiştir. Çünkü çok az bir şeyin bir defacık içilmesi halinde işlemiş olduğu günah küçük günahlardan sayılmıştır. Bunu da eğlence ve alışkanlık maksadıyla içerse. Çünkü tedavi maksadıyla içecek olursa bu konuda ihtilaf vuku bulmasından ötürü adaleti sakıt olmaz. Sadru Şeria. İbni Kemal.

Yaşlı olmasına rağmen eğitme maksadı olmaksızın veya çocuklarını zekasını geliştirme kasdi olmaksızın çocuklarla oynayan ve onlarla belirli bir maksada mebni olmaksızın çocuklaşan kişilerin oynamaları, onların kişiliklerini zedelemesi ve onlarla oynarken çoğu kez yalan söylemeye mecbur kalmasından ötürü, şahitliği kabul edilmez denmiştir.

Kuşlarla uğraşan ve dam dam dolaşan, evlerin mahrem yerlerini gözetleyen kişilerin de şahitliği kabul edilmez. Ancak kuşlardan faydalanmak ve onlarla gönlünü neşelendirmek için tutması halinde, yaptığı işin mubah olması dolayısıyla, şahitliği reddedilmez. Bu kuşçuluk yapan kişi, yine başkalarının kuşlarını getirmesi için kuşları eğitir, başkalarının kuşlarına kendi kuşunu yem olarak kullanacak olursa, haram yemesinden dolayı onun da şahitliği kabul edilmez. Aynî ve İnaye´de bu hüküm sarahaten zikredilmiştir.

Şer´an kullanılmasına cevaz verilmeyen tanbur ve benzeri çalgı aletleriyle uğraşan kişilerin de şahitlîği reddedilir, kabul edilmez denmiştir. Ama buna şeran izin verilmiş, mesela kafile ve kervanların başında bazı aletlerin veya kavalın çalınması adalete mani olmadığından şahitliği kabul edilir. Bu da fazla olmama ve oyuna ve raksa vasıta olmama şartı ile kayıtlıdır. Hanîye. Oyuna vasıta olma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 22:43:15
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 08 Şubat 2010, 22:43:15 »

METİN

Tavla oynayan kişinin veya benzeri oyunları oynayan kişilerin kumar olsun, olmasın şahitliği de kabul edilmez. Satranç oyununa gelince, onda ihtilaf olduğu için mutlak bir şekilde yasaktır denmez ve bunu oynayan kişinin de adaleti sakıttır denemez. Bunun haram olabilmesi için altı şarttan birinin bulunması yeterlidir. Onun içinde satranç oynayan kişi bunu kumara vasıta edecek olursa veya namazı terk etmesine götürecek olursa veya bunu oynarken çok yemin etmesine vesile olacak olursa veya yol üzerinde aleni olarak oynamayı adet edinecek olursa veyahut oynarken dinen yasak olan ifadeleri kullanmasına sebeb olacak olursa, bu durumda satranç oynamak da yasaktır. Eşbah. Veya «bunu alışkanlık haline getirecek olursa» denmiştir. Bunu da Sadi Efendi, Kafi ve Miraç isimli eserlere nisbet ederek zikretmiştir.

Riba ve faiz yiyen kişilerin şahitliği de kabul edilmez. Bazı ulema bunu «aleni ve meşhur bir şekilde» olması ile kayıtlamıştır. Şurası bir gerçektir ki dinde fisk sayılan herhangi bir şeyin irtikab edilmesi şer´an şahitlik yapmasına manidir. Ancak bir defasında veya gizli yapılması halinde hakim nezdinde bunun isbatı mümkün olmamaktadır. Aksi halde riba yemek, (faiz yemek) kesinlikle yasaktır, haramdır. Bunu yapanların hepsi eşittir. Bahır.

Yol kenarlarına küçük abdestini bozan ve yolda yürürken yemek yiyen veya kişiliğini zedeleyici herhangi bir şeyi yapan kişilerin durumu da böyledir. Avret yerlerini açan kişinin durumu da böyledir. Bazıları tuvaletlerde temizlenmek maksadıyla da olsa insanların huzurunda avret yerlerini açan kişilerin şahitliği de kabul edilmez. Zamanımızda bu durum bir hayli artmıştır. Fetih.

Selefi salihine sebbeden kişilerin fasik olmaları dolayısıyla, bu durumları bilindiği taktirde, şahitlikleri kabul edilmez. Ama gizli olarak bunu yapıp ta bizce bilinmeyen kişilerin müslüman oldukları için şahitlikleri kabul edilir. Bu durumda olanlar fasıktırlar. Ancak halleri gizli mestur kişilerdir. Ayni.

Musannıf bu konuda «Selef ifadesiyle kayıtlamamızın sebebi, fukahanın sözüne uymak içindir.» demektedir. Aksi halde uygun olan herhangi bir müslümana söven kişinin müslümana sövmesi seleften olmasa da adaletinin düşmesi için yeterlidir. Nitekim Siraç ve Nihaye´de bu geniş anlamlı ifade kullanmıştır.

Yine Nihaye isimli eserde selef ile halef arasındaki fark yani selef kime denir halef kime denir terimleri de açıklanmıştır. Selef tabiinden, sahabeden olan kişilerdir. Bunların arasında Ebu Hanife de vardır. Çünkü Ebu Hanife tabiinlerin küçüklerindendir. Yani küçük yaşta sahabelere mülaki olup onları görenlerdendir. Halef kelimesi ise onlardan sonra yaşayan müslümanlardır. Bahır´da inaye´den naklen, onun da Ebu Yusuf´a nisbet ederek şu ifadesine yer verilmiştir: «Ben sahabeye sebbeden kişilerin şahitliğini kabul etmem. Ancak onlardan teberri eden kişilerin şahitliğini kabul ederim. Çünkü o dini açıdan batılda olsa kendisine göre bir yorum getirmiştir. Bu da onun fasık olduğunu açıkça ortaya koymaz. Onlara sebbeden, şedmedenin durumu bunun hilafınadır.»

İki kimse babalarının bir üçüncü şahsa, mesela Zeyd´e vasiyet ettikleri konusunda şahitlik etseler, Zeyd denilen üçüncü kişi de böyle bir vasiyetin olduğunu iddia etse, onların o kimse lehindeki şahitlikleri istihsanen kabul edilir. Bu da ölmüş olan kişinin olacaklıları ve borçlularının şahitliğine veya kendilerine vasiyet edilen kişilerin şahitIiğine benzemektedir. Üçüncü bir kişi hakkında vasi tayin edildiğine dair şahitlikleri de bu meseleye benzer. Ama Zeyd, yukardaki şahitliği, yani babalarının kendisine vasiyet ettiğini söylemeleri halinde Zeyd inkar edecek olursa, onların şahitliği bu konuda geçerli değildir. Çünkü hakim hiçbir kimseyi yapılan vasiyeti kabul etmeye zorlayamaz. Aynî.

İki kimse gaip olan babalarının falan kişiyi borçlarını kabzetmek üzere vekil tayin ettiği konusunda şahitlik yapsalar, vekil de bunu iddia etse veya inkar etse, çocukların bu konudaki şahitlikleri kabul edilmez. Yukardaki mesele ile bunun arasındaki fark, hakim gaip olan kişi yerine ve onun adına vekil tayin etmeye yetkili değildir. Vasi tayin etme bunun hilafınadır.

Ölmüş bir insanın vasisi, ölen kişi lehinde bir hak konusunda şahitlik yapsa, bu da vasayetten azledilmesinden sonra olsa, bir başkası bunun yerine ikame edilsin veyahut varisler artık durumu idare edebilecek bir yaşa gelsinler, ne olursa olsun, bu kimsenin ölen kişi lehinde mal konusunda ve başka konularda hasım olsun veya olmasın şahitliği kabul edilmez. Çünkü vasi, ölen kişinin yerine kaimdir. Bu nedenle hakim tarafındanazledilmeden vasi kendisini azle yetkili değildir. Bu bakımdan ölen kişinin bizatihi kendisi mesabesindedir. Ölen kişinin hasım olup olmaması konusunda, kendi lehindeki ifadeleri beyyinesiz kabul edilmediğinden onun yerine kaim olan vasinin durumu da hasım olsun veya olmasın aynıdır.

Vekilin durumu bunun hilafınadır. Onun için de vekil müvekkili tarafından azledildikten sonra müvekkili lehinde şahitlik yapacak olursa, bakılır: Eğer mahkeme nezdinde hasımda taraftar olmuş, azledildikten sonra o konuda şahitlik yapacak olursa, ittifakla töhmet olduğu için kabul edilmez. Aksi halde kabul edilir. Çünkü töhmet yoktur, denmiştir. Bu da Ebu Yusuf´un hilafınadır. Çünkü Ebu Yusuf bunu vasi mesabesinde kabul etmiştir. Siraç.

Zeylaî´nin kasametle ilgili bölümünde, «Herhangi bir konuda hasım olarak görülen ve konuya giren kişinin o konuda şahitliği kabul edilmez.» denmiştir. Ama hasım olma niyetinde olan ve bu konuda kendisine yetki verilen kişi, henüz hasım olmadan, mahkeme huzuruna çıkmadan bu konuda şahitlik yapacak olur ve azledilmiş ise kabul edilir. Bu ayrı ayrı iki kaidedir. İmamlar tarafından ittifakla kabul edilmiştir.

Bunu biz hakimin meclisi ile kayıtladık. Sebebi de şudur: Çünkü hakimin meclisinin dışında hasım olarak meselede taraf görülse, daha sonra azledilse. İmam Muhammed´te Ebu Hanife´ye göre kabul edilir. Bu da o konunun dışında, başka konularda şahitlik yapmasına benzer. Camîü´l-Fetava.

Bezzaziye´de, «Hakim nezdinde husumeti yürütmek üzere bir kişiye vekalet verilse ve hakim nezdinde bin lira alacağı olduğu bir kişiyle davaya başlasa, dava sonuçlanmadan önce azledilse ve bu azledilen vekîl, müvekkili lehinde borçlu olan kişi aleyhinde yüz dinar alacağı olduğu konusunda şahitlik yapsa, kabul edilir. Ama hakim nezdinde husumete vekil tayin edilmemiş ve husumete başlamış olari vekilin durumu bunun hilafınadır.» denilmiştir. Meselenin tamamı yine Bezzaziye´dedlr.

Yine durum aynıdır, yani İmam Muhammed´Ie Ebu Hanife´ye göre kabul edilir, Ebu Yusuf´a göre kabul edilmez. İki kişi, yine iki kişi lehinde ölen bir kişide alacakları olduğuna dair şahitlik yapsalar, lehlerinde şahitlik yapılan kişiler daha sonra şahitlerinde ölmüş olan kişide alacakları olduğuna dair şahitlik etseler, yukarda belirtildiği gibi Ebu Hanife ile İmam Muhammed´e göre kabul edilir. Ebu Yusuf´a göre kabul edilmez. Zira her gurup zimmette mevcut bir borç hakkında şahitlik yapmışlardır. Zimmet ise muhtelif hakları kabul edebilecek vasıftadır. Dolayısıyla zimmette olduğu söylenen borçta şahitler için bir ortaklık söz konusu değildir. Belirli bir malın dışındaki vasiyet bunun hilafınadır. Nitenim Mecma ve şerhinin vasiyetler bölümünde belirtildiği gibi. Herde bu konuya ayrıca yer verilecektir.

Yine iki vasi, baliğ bir varis lehine ölmüş insanın malı dışında bir mal konusunda şahitlik ederlerse, bu vasilerin şahitliği zahirur rivayeye göre kabul edilir. Bu mesele aynen şu meseleye benzemektedir: İki vasi belirli bir malda ölmüş insanın büyük varisine ikrarı olduğu konusunda şahitlik yapsalar, varisi baliğ olduğu taktirde bu şahitlik kabul edilir. Bezzaziye.

Ama ölmüş olan kişinin malında şahitlik edecek otursa, vasiler kabul edilmez. Bu da Ebu Hanife ile İmam Muhammed´in görüşlerinin hilafınadır. Eğer bu varis baliğ olmamış, küçük olacak olursa, ittifakla caiz değildir. Bu mesele de vasiyet bahsinde gelecektir.

Yukarda kabul edilmediği gibi şu meselede de şahitlik kabul edilmez:Mesela kulla ilgili, şarii ile ilgili bir hakkın isbatından hali olarak, bir suçla teskiyeden sonra biri cerh edilmek istense ve buna dair şahitler getirirse, şahitlikleri kabul edilmez. Ama şahitlik bu hakları tazammun edecek olursa kabul edilir. Eğer henüz tezkiye edilmeden önce mücerret bir cerhle tercih edilir. buna şahit getirilecek olursa, o taktirde şahitlik kabul edilir. Hatta bir kişi tarafından verilen haber dahi bu cerh-i mücerret dediğimiz konuda muteberdir. Nitekim musannıf Sadru´ Şeria´nın benimsediği hükme uyarak bu görüşü benimsemiş, Molla Hüsrev de bu hususu kabullenmiş, fukahanın belirttiği şu kaide zimninde bu meseleye yer vermiştir Bir şeyi vukuundan önce def, vukuundan sonraki kaldırmadan daha kolaydır. Ve bunun gerekçesini de zikretmiştir.

İbni Kemal ise diğer fıkıh kitaplarına uyarak mutlak bir şekilde bu şahitliği reddetmiş, yani teskiyeden sonra olsun. önce olsun kabul edilmez demiştir. Bu konuda deliller de serdedmiştir. Vanî´nin ve Azmizade´nin sözlerinden anlaşılan da bu görüşü benimsemeleridir. Kuhistanî de aynı görüşü paylaşmış ve: «Hakim bu tür şahitliğe iltifat etmez. Ne var ki şahitler hakkında açık ve gizli olarak bir soruşturma yapar. Eğer şahitler teskiye edilirse kabul eder.» diyerek bu ifadeyi Mudmarat isimli esere izafe etmiştir.

İmam Bercendi ise, «Meselenin bu şekilde olması sahibeynin görüşüne göredir. İmamın görüşüne göre değildir.» diye sözlerini tamamlamıştır. Mesela davacının getirdiği şahitler aleyhine mücerret bir şekilde cerh isnad edilse ve bu konuda şahitler getirilse, fasık oldukları, fuhuş irtikab ettikleri, faiz yedikleri, şarap içtikleri veya yalan yere şahitlik yaptıklarına dair ikrarları bulunduğu konusunda veya bu konuda «Şahitler kiralık şahitlerdir.» deseler veya «Davacı bu iddiasında haksızdır.» veya «Şahitlerin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 08 Şubat 2010, 22:46:10 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes