> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı >  Şehadet
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şehadet  (Okunma Sayısı 4523 defa)
08 Şubat 2010, 22:49:29
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 08 Şubat 2010, 22:49:29 »



İZAH

«Adil bir kişi şahitlik yapsa ve henüz hüküm meclisinden ayrılmadan ilh...» Meclisinden ayrılacak olursa, onun şahitliğiyle ilgili düzeltmeleri kabul edilmez. Çünkü dünyevi bir sebeple hasmın onu aldatmış olabileceği ihtimali vardır. Bahır.

«Hata ettim derse ilh...» Bahır´da bu konuda, «Vehmettim, hata ettim, unuttum söylemem gerekeni hatırlayamadım şeklinde olur veya doğru olmayan bir fazlalıkla olacak olursa.» denmektedir. Hidaye´de de aynı ifadeler yer almıştır.

«Şahitliği kabul edilir ilh...» Menih isimli eserde, «Hidaye´nin de benimsediği görüş budur.» denmektedir. İkinci bir görüşe göre eğer şahitliğini tashih etmesi önceki miktarı düşürür vaziyette ise, geri kalan miktar ile mahkeme karar verir. Eğer bir öncekine eklenecek olursa, müddai dediğimiz kişi de bu ziyadeliği iddia edecek olursa, mahkeme bunu nazarı itibare alır ve hükmünü buna göre verir. Çünkü henüz hüküm verilmeden önce yapılmış olan eklemeler şahitliğin ifasından sonra yerine getirilmesinden sonra da olsa, şahitlik esnasında söylenen sözler mesabesinde kabul edilir. Şemsü´l-Eimme Serahsi de bu görüşe meyletmiş, Kadıhan da bununla iktifa etmiştir. Bu görüş aynı zamanda Camiü´s-Sağir´e de nisbet edilmiştir. Fetva da bu görüşe göredir. Yani bu mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa durum aynıdır.

«Geri kalan miktar ile ilh...» Veya bir önceki şehadete bir şey eklenerek şehadet tashih edilecek olursa. Nitekim Bahır´da da benzeri eserlerde geri kalan veya artırılan şeklinde sarih ifadeye yer verilmiştir. Bahır´da, «Buna göre kabul edilen ve itibar edilen husus ise ikinci sözdür.» denmektedir.

«Dikkat et bu konuya ilh...» Şarihin bu ifadesinde meseleyi birkaç açıdan münakaşa etmek gerekir. İlk olarak, mahkemenin karar vermesinden sonra da olsa ifadesi yerinde bir ifade değildir. Çünkü şahitliği kabul edilir ifadesi, Menih´te de beyan edildiğine göre şahitlikle ilgili husustur. Bu, hüküm verdikten sonra yapılan itiraz kabul edilir demek değildir. Nitekim Menih´te bu ifade açıkça belirtilmiştir. Buna göre hüküm verdikten sonra sözünün bir manası olmasa gerektir. Doğru olan bunu Mülteka´dan naklettiğimiz o ibareden ve ifadeden sonra zikretmesi idi.

İkinci olarak, meseleyi yeniden izah edip ikinci bir mesele olarak istidrake gerek yoktur. Çünkü meselede ırki görüş vardır. Dolayısıyla «lakin» diye başladığı ifadeye gerek yoktur. Ancak ikinci görüşün tercih edinilmesi kasdedilecek olursa, lakin diye söze başlamasının bir mahzuru olmasa gerektir.

Üçüncü olarak, bazı hudud belirlemeleri ve nesep konusunda hata vuku bulacak olursa hüküm yine böyledir ifadesinin gereği, metindeki hükmün bir feri meselesi olarak zikrettiğini göstermektedir. Halbuki mesele öyle değildir,

Dördüncüsü, o konuda sözü kabul edilmez ifadesini gerektirmekte, halbuki durum da öyle olmamaktadır. Zeylaî´nin ibaresi ise yukarda zikretmeye çalıştığımız kuvvetli görüşleri ihtiva etmekte ve şu ifade ondan nakledilmektedir. «Bu konuda ikinci bir rivayete göre birinci defo ne söylediği ve şahitliği ne ise, hüküm ona göre verilir. Hatta önceden bin lira olduğuna dair şahitlik yapsa, daha sonra hata ettim beşyüz lira olacaktı dese, bin lira ile hüküm verilir. Çünkü hakkında şahitlik yapılan husus ilk şahitlikle artık davacının hakkı olarak sabit olmuştur. Hakimin de bu hakkı kabul ederek o istikamette hüküm vermesi gerekir. Şahidin daha sonra bazı hususlarda rücu etti diyerek o hakkı iptal etmeye hakimin hakkı yoktur.

Diğer bir görüşe göre, geri kolan miktar ne ise onunla hüküm verir. Çünkü henüz hüküm verilmeden ve şahitliğin yerine getirilmesinden sonra meydana çıkan durum şahitlik esnasında meydana gelen durum mesabesindedir. Nazarı itibare alınmalıdır demektedir. Daha sonra devamla, Nihaye isimli eserde zikredildiğine göre şahit eksiklik veya fazlalık konusunda bazı hatalarım oldu diyecek olursa şahitte adil bir kimse ise sözü kabul edilir. Bunun hüküm vermeden önce veya sonra olması arasında bir fark yoktur. Bu da Ebu Hanife´den nakledilmektedir. Buna göre hata akarla ilgili yani gayri menkulle ilgili bazı hududların tayininde veya nesebin bazı noktalarında olacak olur, daha sonradan hatırlaması halinde, söyledikleri kabul edilir. Çünkü hakimin meclisinde bu gibi olaylar çoğu kez vuku bulan olaylardır. Bunu hakime söylemesi, tekrar ifadesini tashih etmesi, onun doğru olduğuna ve bu gibi konularda ihtiyatlı hareket ettiğinin delilidir.

«Nesep konusunda ise ilh...» Mesela falan oğlu falan oğlu falan diyecek olur, daha sonra bir düzeltme yapacak olursa, bu düzeltme de mecliste olsun veya meclisten sonra olsun, gayri menkulla ilgili hudud dahilinde doğu yerine batı söylemesi, daha sonra da bunu tashih etmesi da bu kabildendir. Fetih.

«İyileştikten sonra öldüğüne dair getirilen beyyineden daha evladır ilh...» Şeyh Ganim bu konuda bunun hilafını nakletmiştir. Bunu da Hülasa isimli esere ve diğer bazı eserlere isnad ederek yapmıştır. Ebu Suud da bunun hilafını kabul etmiş, o istikamette fetva vermiştir. Bahır isimli eserde beyyinelerin birbiriyle çelişmesi ve hangilerinin tercih edileceğine dair bölümde «iki şahit kurban bayramı günü falanın Zeydi öldürdüğüne dair şahitlik yapsalar» meselesi anlatılırken bazı meselelere de yer verilmiştir. Hamişte zikredilen meseleler arasında, cariye mevlasının ölümünden önce hastalığında, akıllı olduğu ve akli dengesinin yerinde olduğu bir anda kendisini müdebber kıldığına dair beyyine getirse, varisler de aksini iddia ederek akli dengesinin bozuk olduğu bir anda bütün bunları yaptığına dair beyyine getirseler, cariyenin beyyinesi tercih edilir.

Keza bir kimse hanımını hulu yoluyla boşasa, daha sonra koca beyyine getirerek hulu esnasında deli olduğunu isbat etse, kadın da hulu zamanında akli dengesinin yerinde olduğuna dair beyyine getirecek olursa, her iki konuda da kadının getirdiği beyyine, erkeğin getirdiği beyyineye tercih edilir.

Baba baliğ olan kızını bir kişi ile evlendirse ve evlendirilen kişide babaya bin lira vereceğini vadetse ve bin lirayı verse, daha sonra kız mehrinin binlira olduğunu iddia etse, baba da o paranın kendisine kaftanlık için verildiğini iddia etse, her iki tarafta bu söylediklerine beyyine getirseler, kızın getirdiği beyyine tercih edilir. Çünkü onun getireceği beyyine nikahla ilgili konuda bir şeyin sabit olduğunu ortaya koymaktadır. Babanın beyyinesi ise bir rüşvet olayını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla kızın getireceği beyyine babanınkine tercih edilir. Zahidi´nin Havi isimli eserinde bu meseleye özellikle yer verilmiştir.

İki davacıdan biri, muvazaa yoluyla bir satış olduğunu iddia etse, diğeri de bunu inkar etse, söz hakkı yeminiyle birlikte ciddi olduğunu muvazaalı olmadığını iddia edenindir. Ama bunlardan biri beyyine getirecek olursa o kabul edilir. İkisi birden beyyine getirecek olurlarsa, telcie olduğunu, yani muvazaalı bir akit olduğunu söyleyen beyyine tercih edilir. Nitekim bey´ bahsinde de bu mesele geçti.

Vakfın sahih olduğu veya fasit olduğuna dair getirilen beyyineler taaruz ettiği taktirde eğer fasit oluşu vakfın bir şartından dolayı ise bu şort vakfı ifsat edeceğinden fasit olduğuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Eğer bu fasık olma olayı vakfedilen şeyin kendisinde veya başka hususlardan olacak olursa, sahih olduğuna dair getirilen beyyine diğerine tercih edilir. Satıcı ile müşterinin alış verişinin sahih veya fasit olduğu konusundaki ihtilaflarında da tafsil bu kabildendir. Mülteka şerhi Bakanî.

Baliğ olguğu zamanda sattığına dair getirilen beyyine, baliğ olmadan, küçüklüğünde sattığına dair getirilen beyyineden daha kuvvetlidir. Zahidi´nin Havi isimli eseri.

Eski veya yeni olduğuna dair getirilen beyyineler birbiriyle taaruz ettiği zaman, Bezzaziye ve Hülasa´da beyan edildiğine göre, eski oluşuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Bağdadî´nın Kınye´den naklettiğine göre, Tercîhil beyyinat isimli eserinde yeni olduğuna dair getirilen beyyine tercih edilir. Alaî, Mülteka şerhinde eski olduğuna dair getirilen beyyine bir tek bina ile ilgili olduğu taktirde tercih edilir. Ancak tuvalet yapımında yeni olduğuna dair getirilen beyyine tercih edilir demiştir. Hamidiye.

Bir kimsenin deli olduğu belirlense ve o anda da ayık olsa, satış anında ayık olduğunu inkar etse, söz hakkı onundur. Ancak beyyine getirildiği taktirde ayık ve sağlam olduğuna dair getirilen beyyine, deli olduğuna dair getirilen beyyineden önce gelir.

Ebu Yusuf´tan rivayet edilen bir hususta, bir kimse bir evi satın alma iddiasında bulunsa ve iki şahid de o evin satıldığı zamanlar satanın defi olduğuna dair şahitlik yapsalar, diğer iki şahit de akli dengesinin yerinde olduğuna şahitlik yapsalar, akli dengesinin yerinde ve satışın sahih olduğuna dair getirilen beyyine tercih edilir.

Akdin sahih veya fasit olduğunda alışveriş yapanlar ihtilaf etseler, söz hakkı, sahih olduğunu iddia edenin olur. Beyyine getirildiği taktirde fasit olduğunu iddia edenin beyyinesi diğerine tercih edilir.

Bir kimse, «Kardeşimin terekesinde hiçbir dava yoktur veya kardeşimin terikesinde hiçbir hak yoktur» dese varislerden biri olan bu kardeşin ifadesi diğer vereselerin hakkını iptal etmez. Bahır.

«Akli dengesinin yerinde olduğunu söylemesi ilh...» Bu meselenin yukarda metin ve şerhteki tasvirden değişik olarak burada tasvir edildiğine rastlıyoruz. Orada tasarruf yapan kişinin akli dengesinin yerinde olduğuna dair getirilen beyyine, akli dengesinin bozuk veya deli olduğuna dair getirilen beyyineye tercih edilir şeklinde idi. Burada ise, satıcının bunamış biri olduğuna dair getirilen beyyine akıllı ve akli dengesinin yerinde olduğuna dair getirilen beyyineye tercih edilir, denmektedir. Bağdadî.

«Hastalık haline hamledilir ilh...» Şahitlerin, «Akti yaptığı zaman hastalık halinde miydi, sıhhatinin tam olduğu anda mıydı tam hatırlayamıyoruz» demel...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şehadet
« Posted on: 29 Mart 2024, 00:51:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şehadet rüya tabiri, Şehadet mekke canlı, Şehadet kabe canlı yayın, Şehadet Üç boyutlu kuran oku Şehadet kuran ı kerim, Şehadet peygamber kıssaları, Şehadet ilitam ders soruları, Şehadetönlisans arapça,
Logged
08 Şubat 2010, 22:53:07
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 08 Şubat 2010, 22:53:07 »

METİN

Nikah akti, karı veya kocadan herhangi birinin mehir miktarındaki az veya çok iddiaları karşısında şahitlerin ihtilaf etmeleri halinde, en az miktarı kabul ederek nikahın o miktarla sahih olduğuna istihsanan hüküm verilir. Bu da Ebu Hanife´ye göredir. Sahibeyne göre ise, mesele böyle değildir. Şahitliğin sahih olması hususunda özellikle verasetle ilgili şehadetin malın miras olarak bırakıldığı hususuna da nakli gerekir. Mesela şahitlerin falan kişi öldü, şu malı da davacı olan kişiye miras olarak bıraktı, demeleri gerekir. Ancak ölümü anında mülkiyetin ona ait olduğunu söylemeleri veya malın elinde olduğunu söylemeleri veya onun yerine kaim olan müstecir gibi, ariyet olan kişi gibi, gasıp ve emanet alan kişi gibi naibinin elinde olduğunu söylemeleri ile iktifa edilir. Çünkü bu ifadeler zımninde şehadetin sebebe nakli tahakkuk etmiş sayılır. Çünkü el ölüm anında ödeme sebebiyle mülkiyet eline dönüşebilir. Yani emanet olarak almış olduğu malı elinde tutan kişi kime ait olduğunu söylemeden ölmesi halinde, onu ödeyeceğinden o mal ölen ve emanet elinde olan kişinin malı olur. Mülkiyet sabit olunca, bunun gereği nakilde gerçekleşmiş sayılır. Nakil ifadesiyle birlikte, miras konusunda, varis olmanın sebebinin de belirtilmesi gerekmektedir. Mesela ölenin öz kardeşi veya baba kardeşi veya anneden kardeşi gibi varis oluş sebebini de şahitlerin açıklaması gerekir. Bir üçüncü şartta şahidin ondan başka bir varis olduğunu bilmiyorum demesi de şarttır. Dördüncü olarakta şahidin ölen kişiyle muasır ve onu bizzat görmüş olması gerekir. Aksi halde şahitliği muteber sayılmaz. Çünkü sebebi gözleriyle görmemiş, ancak duyma yoluyla şahitlik yapmış olur ki bu konuda duyma yoluyla şahitlik geçerli değildir. Bu iki şartı Bezzaziye özellikle zikretmiştir.

Ölen kişinin isminin zikredilmesi şart değildir. El değiştirmiş bir mal konusunda şahitler bir ay önce falan ve hayatta olan kişinin elinde idi şeklindeki şahitlikleri de muteber sayılmaz. Çünkü bu şahitlik meçhul bir sebebe dayanmaktadır Ayrıca sağ olan bir kişinin elinde malın bulunmasının değişik sebepleri vardır. Emaneten de olabilir, kiralamış da olabilir, mülkiyeti ona fiil de olabilir.

Ama şahitler mülkiyetin kesinlikle ona ait olduğu veya aleyhinde dava açılan ve mal elinde bulunan kişinin ikrarı hususları bunun hilafınadır. Hatta şahitlerin dahi bu malın şu kadar zaman önce davacının elinde olduğunu söylemesine dair ikrarı konusunda şahitlik edecek olurlarsa, yine durum değişik olmakladır. Bu durumda mal dava eden kişiye verilir. Çünkü ikrar malumdur, ikrar sebebinin meçhul olması ikrarı zedelemez, iptal etmez. Bu konuda esas kaide, geçmişte bir mülkiyetle ilgili şahitlik muteberdir. Geçmişte birinin elinde olmasına dair olan şahitlik ise makbul değildir. Çünkü elde olması değişik sebeplere dayanabilir. Ama mülkiyette ise durum böyle değildir. Bezzaziye.

Eğer aleyhinde dava açılan ve ev elinde olan kişi bu ev müddainin elinde idi ancak haksız yere elinde bulunduruyordu. şeklindeki ikrarı davacının elinde olduğuna dair ikrar sayılır mı sorusuna cevap olarak «Evet» denmiştir. Camiü´l-Fusuleyn´de de müftabih olan görüş budur ifadesiyle mesele tamamlanmıştır.

FER´İ MESELELER: Şahitler bin lira alacaklı olduğuna dair birisi lehinde şahitlik etseler, bunlardan biri beşyüz lirası ödendi dese, şahitlikleri bin lira üzerinde kabul edilir. Ancak diğeri de beşyüz liranın ödendiğine dair şahitlik ederse, o zaman ödeme işi kabul edilir. Bin liradan beşyüz liranın ödendiğini bilen şahidin iddia edenin bunu ikrar edinceye kadar bu konuda şahitlik etmemesi gerekir.

Bir ineğin satıp çalındığına dair şahitlik etseler, ancak ineğin renginde ihtilafta bulunsalar, Ebu Hanife´ye göre hırsızın eli kesilir. Sahibeyne göre kesilmez. Sadru Şeria sahibeynin kavlini tercih etmiştir. Eğer bu da davayı açan kişi ineğin rengine dair bir ifadede bulunmamış ise. Zeylâi. Borçlu borcunu taksitlerle sahibine verdiğini iddia etse, şahitlerde mutlak bir şekilde veya toptan ödeme yaptığına dair şahitlik yapsalar, kabul edilmez. Vehbaniye.

Sağ olan bir kişinin aleyhinde borçlu olduğuna dair şahitlik etseler ve şu kadar borçluydu deseler, kabul edilir. Ancak hasım şahitlere borcun şu ana kadar devam edip etmediği konusunda bir soru yöneltecek olur, onlar da bilmiyoruz diye cevap verecek olurlarsa. durum değişiktir. Ölmüş kişinin borcu konusunda ise mutlak bir şekilde kabul edilmez, Ancak öldüğü zaman borçlu olarak öldü diye şahitlerin sarih bir ifade kullanmaları gerekir. Bahır.

Ben derim ki: Muinil Hükkam´daki ifade buna ters düşmektedir. Orada. «Öldüğü zaman borçlu idi ifadesine gerek kalmaksızın mücerret borçlu olduğunu ve gerekçenin beyan edilmesiyle ölen kişinin de borçlu olduğu sabit olmuş olur.» denmektedir. Ancak bu konuda ihtiyatlı hareket edilmesi daha uygun olmaktadır. Bir kimse geçmişte bir şeyin mülkiyetinin kendine ait olduğunu iddia etse, şahitlerde şu anda mülkiyetin ona alt olduğu konusunda şahitlik yapsalar, esah olan rivayete göre bu şahitlik kabul edilmez. Yine geçmişte ona ait olduğu konusunda şahitlik etmeleri, şu anda mülkiyeti ona ait olduğuna dair şahitlik kabul sayılmamaktadır. Camiü´l-Fusuleyn.

«Mutlak bir şekilde ilh...» Yani, azı veya çoğu iddia eden koca olsun, karı olsun durum değişmemektedir. Hidaye´de tashih edilen ve sahih kabul edilen görüşte bu şekildedir. Fetih isimli eserde bunun rivayete ters düştüğü iddia edilmektedir. Meselenin tamamı Şurunbulaliye´de zikredilmiştir.

«Sahibeynin görüşü bunun hilafınadır ilh...» Onlara göre, bu konudaki şahitliğin az miktar üzerindeki ittifakı geçersizdir. Çünkü bu miktarda olmaktan daha çok, akit üzerinde bir ihtilaf olmaktadır. Kıyas da bunu gerektirir. Ebu Hanife´nin delili ise, nikahta mal asıl konu değildir. Çünkü mehir zikredilmeden de nikah akti sahih olabilir. Onun için mal, nikah aktinde tali ve tabi bir şey olarak kabul edilir. Çünkü nikahta asıl olan, karı koca orasında helal olmanın ve izdivacın gerçekleşmiş olması ve erkeğin kadında temettu hakkına sahip olmasıdır. Bu hususta da ihtilaf olmamakta, dolayısıyla asıl olan bu konu, sabit kabul edilmektedir. İhtilaf tabi olan bir noktada vuku bulacak olursa, şahitlerin o az miktarda ittifak ettikleri husus, mahkemede karar noktası olmakta, hakim de o miktar mehir miktarıdır diye hüküm verebilmektedir.

«Şahitliğin sıhhatiyle ilgili ilh...» Bahır isimli eserde uzun ifadelerden sonra şu ifadelere yer vermektedir: «Bununla da anlaşılıyor ki şehadetin başka bir konuya nakli, davanın sahih olmasının şartıdır. Bazılarının vehme kapıldıkları gibi, beyyine ile hüküm vermenin şartıdır. Yalnız bu mahkemenin kararıyla ilgili bir şarttır ifadeleri bunun tersinedir. Yani, davayı açan ve varis olduğunu söyleyen kişi, «Murisim öldü, şunları bana miras olarak bıraktı.» diye davada da zikretmesi, şahitlikte zikredilmesi gerektiği gibi şarttır. Bunu zikretmemiştir, çünkü söz şahitlikle ilgilidir.)»

«Nakil ilh...» Yani mülkiyetin intikal ettiğine dair şahitlerin ifade etmeleri şartı getirilmiştir. Bu da yukarda şarihin beyan ettiği gibi, açıkça «Falan ölmüştür, miras olarak müddaiye bunları bırakmıştır.» demeleri çeklinde olmakta veya onun makamına kaim olabilecek ölmüş kişi için ölüm anında ona mülkiyet isbat eden bir ifadeyi kullanmalarıyla mümkün olacaktır. Aynca onun elinde olduğunu isbat veya onun vekilinin elinde olduğunu isbat yeterlidir. Musannıfında, «Şahitlik etmeleri halinde» ifadesi de buna işaret etmektedir. Bu, Ebu Hanife´yle İmam Muhammed´e göredir.

Ebu Yusuf´a göre ise durum değişiktir. Ebu Yusuf bunlardan hiçbirini şart koşmamaktadır. Bu ihtilaf sonucu da şu husus ortaya çıkar: Eğer şahitler, «Bu, ölmüş olan kişinin mülkü idi.» diye şahitlik yapsalar, eksik veya fazla bir şey söylemeseler. bu durumda Ebu Hanife ile İmam Muhammed aşağıda, sağ olan bir kişinin mülkü idi şeklindeki şahitlikleri kabul edilir meselesi arasında, bir farkın olup olmadığı sorusuyla karşıkarşıya kalırlar.

Fethü´l-Kadir´de fark aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir Ancak bu haşiyeleri toparlayan İbni Abidin´in oğlu, babası için «nakil» ifadesinin hamişte zikredilmesi ve üzerine çizgi çekilmiş olması kendisini tereddüde sevkettlğini, ancak ibarenin siyakından da anlaşıldığına göre bunun zikredilmesi gerektiği kanaatini taşımaktadır. Bu nakil ifadesi İmam Muhammed ile Ebu Hanife´ye göredir; Çünkü varisin mülkü yeni bir mülk olmakta, ancak ölüm anında murisin mülkiyetinin mevcut olduğuna dair şahitlikle iktifa edilmektedir. Çünkü ölümü anında mülkiyetin ona ait olmasının gereği varisine intikal etmesi, tabii bu sonuç olarak anlaşılmaktadır. «Elinde idi» veya «Onun naibinin elinde idi.» ifadelerinde de durum aynıdır.

Ebu Yusuf´a göre ise, varisin mülkiyeti aslında murisin mülkiyetidir. Mülkiyetin murise ait olduğu konusundaki şahitlik, varisin mülkü olduğuna dair şahitlik demektir. Buna göre nakil ifadesi şahidin falan kişi öldü bu malı miras olarak bıraktı veya buna benzer ölüm anında mülkiyetin ölen kişiye ait olduğunu ifade eden veya elinde olduğunu ifade eden veya onun yerine kaim olan bir kişinin elinde bulunduğunu ifade eden ifadeyi kullanmalarıdır. Varis, miras yoluyla kendisine intikal eden o malın murisine ait olduğunu ispatlaması halinde, hemen onun lehinde hüküm verilecek demek değildir. Zaten ihtilaf noktası da budur.

Sağ olan bir kişi için durum bunun hilafınadır. Çünkü henüz hayatta olan kişi o malın kendisine ait olduğunu, eskiden onun mülkü olduğunu isbat etmesi halinde, onu iptal edici bir husus olmadığından istishap yoluyla mülkiyetin devam ettiği istikametinde hüküm verilebilir. Bununla da iki mesele arasındaki fark ortaya çıkmış olur.

«Miras konusunda ilh...» Yani varis, başkasının elinde olan bir malın babasından miras olarak kendisine intikal ettiğini iddia etse ve bu konuda iki şahit getirse, şahitler de, «Evet,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 22:56:04
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #7 : 08 Şubat 2010, 22:56:04 »

İZAH

«Çok olsa da ilh...» Yani şahitlerin şahitlikleri üzerine ikinci feri şahitlerin şahitlik yapabilecekleri gibi, onların şahitliğine de bir başkası, onlarınkine de bir başkası şahitlik yapabilir. Ancak bu şahitlikte bedeliye şüphesi bulunmaktadır. Asıl şahitlerinin ifadesi, hastalıkları sebebiyle mümkün olmadığı taktirde, bu tür bedele gidilebilir. Ancak bu böyle değildir. Onun için de şüphe ile düşen konularda şahitlik üzerine şahitlik kabul edilmemektedir. Nitekim şüphe ile sakıt olan hususlarda erkeklerle birlikte kadınların şahitliği muteber kabul edilmez.

«Hudud ve kısas konuları hariç ilh...» Haddi gerektiren konularda şahitlik üzerine şahitlik geçerli sayılmaz. Bu hususa şu ifade itiraz mahiyetinde kabul edilmemelidir ki o da, şahitlerin şahitliği üzerine iki şahit, asıl şahitlerin kaziften dolayı falan kişiye falan beldenin kadısı had vurmuştur diye şahitlik yapsalar, bu kabul edilir. Ancak şahitliklerinin reddini gerektiren bir durum olacak olursa, o durum bundan istisna edilmiştir. Mebsut´tan naklen Bahır´da bu şekilde ifade edilmiş yine aynı eserde «Bunun tazir konusunda kabul edilebileceğine de bir delil teşkil eder.» denmiştir. Bu da Ebu Yusuf´tan yapılan bir rivayettir. Ebu Hanife´ye göre ise kabul edilmez. Kuhistani ve ihtiyar isimli eserlerde bu şekilde beyan edilmiştir.

«Mutlak bir şekilde ilh...» Yani asıl şahitlerin feri şahitlere şahitliklerini mutlak bir şekilde aktarmaları caizdir. Özürleri olsun veya olmasın. Aktarmak başka bir şey, o feri şahitlerin ikinci bir mahkemede şahitlik etmeleri halinde hüküm verilmesi başka bir şeydir.

«Asıl şahitlerin hazır olamama gibi bir mazeretlerinin olması şarttır ilh...» Yani feri şahitlerin mahkemede şahitliklerinin kabul edilmesi, asıl şahitlerin mahkemeye gelmelerine mani bir durumlarının olması şartına bağlıdır. Mesela hasta olmaları buna bir örnektir. Ancak hastalıktan maksat mahkemeye gelip şahitlik yapamayacak kadar hasta olmaları ile kayıtlıdır. Nitekim Hidaye´de de özellikle bu kayda yer verilmiştir. Yolculuk da bir bakıma mazerettir. Sefer müddeti bir yerde olması ile bu durumda kayıtlanmıştır. Fukahanın birçok Sarının ifadesinden bu anlaşılmaktadır. Ancak Haniye ve Hidaye isimli eserlerde bu açıkça belirtilmiştir. Yola çıkmak, evleri terketmek bu kabil bir sefer sayılmamaktadır. Her ne kadar Kenz isimli eserde mahkemeye gelmelerine mani bir hastalık kaydı getirmeksizin mutlak bir şekilde hasta olmaları ifadesi kullanılmış ise de, yukarda söylediklerimiz ile kayıtlanması şarttır. Çünkü asıl şahitlerin feri şahitlere şahitliklerini aktarmaları, onların şahitliklerine binaen de mahkemenin karar verebilmesi, birinci asıl şahitlerin şahitliklerini ifadan aciz olmaları kaydı şartına bağlıdır.

Kuhistanî´nin naklettiğine göre ilh...» Bu konuda Kuhistani´nin ibaresi şöyledir: «Nihaye ve diğer bazı muteber eserlerin Kaza bölümünde şu ifadeler yer almaktadır.» diyerek Kuhistani ifadesine devam etmektedir: «Asıl olan şahit öldüğü taktirde, feri şahidin şahitliği kabul edilmemektedir. Öyleyse feri şahitlerin şahitlik yapmaları halinde ve şahitliğin mahkemece muteber sayılabilmesi için asıl şahitlerin hayatta olmaları da şarttır.»

«Ancak bu tartışılabilir ilh...» Kuhistanî´nin sözünü teyid eden aşağıdaki şu ifade yerinde olsa gerektir. Asıl şahidin şahitlik ehliyetinden çıkması ileferi şahitlerin şahitlikleri hükümsüz olur Kuhistanî bu ifadeyi Haniye´den, onun da Nihaye´den naklettiği söylenmiştir.

«Ancak ilh...» Kuhistanî´de böyle bir ifade bulunmamaktadır. Bu konuda hakimin hakime yazmış olduğu yazı bölümüne bakılması, konunun aydınlanması bakımından yararlı olacağı kanaatindeyim.

«Doğru olan buradakidir ilh...» Dürr- ü Münteka isimli eserde şu ifadelere de yer verilmiştir: «Bercendi ve Kuhistanî ifadelerini Hülasa´dan nakletmektedirler. Bahır, Menih, Sirac ve diğer eserlerde de asıl şahit, şahitlik ehliyetini kaybettiği on, mesela dili tutulması, fasit bir kişi durumuna düşmesi, gözlerinin kapanması, delirmesi, irtidad etmesi gibi şahitliği muteber sayılmayacak bir duruma düşmesi halinde, feri şahitlerin şahitlikleri de hükümsüz olur. Çünkü asıl şahitler artık şahit olma ehliyetini kaybetmiş sayılırlar. Özellikle buna dikkat edilmesi gerekir. Halebî.

«Yine Kuhistanî´de ilh...» Bu konudaki ibaresi fukahanın ekseriyetine göre kabul edilir. Fetva da Muzmarat isimli eserde beyan edildiği gibi bu görüşe göredir. Ayrıca Kuhistanî birinci görüşün Zahirur rivaye olduğunu, fetvanın da bu istikamette olduğunu söylemiştir.

Bahır isimli eserde yine fukuhanın şöyle dedikleri nakledilmektedir:Birinci görüş daha uygundur. Havî´de beyan edildiği gibi, bu zahurur rivayedir. İkinci görüş ise insanlar için daha yararlıdır. İmam Muhammed´ den de nasıl olursa olsun caiz olduğu rivayet edilmektedir. Hatta ondan bir rivayete göre asıl şahitler mahkemenin icra edildiği mescidin bir kösesinde olsalar, feri şahitler de diğer bir köşesinde bulunsalar. feri şahitlerin şahitliği kabul edilir. Menih ve Bahır.

Kadının evinden çıkmayan, erkekler arasında gezip dolaşmayan bir kadın olması hali de mahkemede şahitlik yapmamasına bir mazerettir. Bu tür kadının şahitliğini feri şahitlere aktarması, onun yerine feri şahitlerin şahitlik yapmaları caizdir.

Bu konuda İmam Pezdevi şöyle demektedir: Bu kadın bakire olsun, dul olsun, ortalıkta fazla görülmeyen, erkeklerden yakın mahremleri dışında kimsenin göremediği kadındır.» Ancak evinin balkonuna oturan ve yabancı erkekler tarafından görülen kadın bazı ülkelerde olduğu gibi. yukarda beyan ettiğimiz muhaddara dediğimiz gizli, erkeklerden uzak, yakın mahremlerinin dışında erkekler tarafından görülmeyen, dolayısıyla şahitliğini feri şahitlere aktararak mahkemeye gitmesi onun için mazeret sayılan bir kadın sayılmamaktadır. Hamevî.

«Şahitliği başkasına aktarma mutlak bir şekilde caizdir ilh...» Yani şahitler hasta olsun, sağlam olsun, şahitliklerini feri şahitlere mutlak bir şekilde aktarmaları caizdir. Fakat mahkeme nezdinde feri şahitlerin beyanlarına dayanarak hüküm vermek, ancak yukarda naklettiğimiz mazeretlere binaen feri şahit durumunda olanların şahitliği kabul edilmesine bağlıdır.

Hizanetü´l-Müfti´den naklen Bahır isimli eserde. «Kendi şehadeti üzerine başkasını şahit tayin etmesi de caizdir. Asıl şahitler kendilerinde bir özür bulunmaksızın şahitliklerini feri şahitlere aktarsalar, onlar henüz mahkemede şahitlik yapmadan önce, asıl şahitlerde bir mazeret belirse, feri şahitler şahitlik yapabilirler.» denmektedir. Benzeri ifadeler Siraciye´den naklen Menih isimli eserde de yer almıştır.

«Havî´deki ifade yanlıştır, hatadır ilh...» Yani Havi´de yer alan, «Kadınların feri şahitliği kabul edilmez.» ifadesi yanlıştır. Asıl şahitlikleri kabul edilen kadınların şahitliklerinin kabul edildiği yerlerde. fer» şahit olarak şahitlikleri kabul edilir. Hamişte, «İki şahitten birinin şahitliği, bir erkek feri şahide aktarılsa, diğer asıl şahit bizzat kendisi şahitlik yapsa, diğer tek feri şahidin şahitliği geçerli sayılmaz.» denilmiştir. Fetava-yı Hindiye´de Muhiti Serahsi´den bu şekilde nakledilmiştir.

«Her asıl şahitten ilh...» Yani her asıl şahitten iki erkek veya bir erkek iki kadının ifadeyi aktarması gerekir. Binaenaleyh bir kimsenin yapacağı şahitliğe on feri şahit tayin etse, kabul edilir. Fakat başka bir şahit olmadıkça bu on şahidin şahitliği ile hüküm verilemez. Çünkü bunlar bir şahidin şahitliğini aktarmaktadırlar. Hizane´den naklen Bahır´da bu şekilde ifade edilmiştir.

Bundan da anlaşılıyor ki, bir kimse asaleten şahitliğini yapar, diğer asıl şahidin yerine iki feri şahit bulunacak olursa, mahkeme bu şahitliği kabul eder, buna dayanarak hüküm verebilir. Bezzaziye´de bu ifade sarih bir şekilde yer almıştır.

Feri şahitlerin ayrı ayrı olmaları gerekmez. Yani her asıl şahit için ikişer ikişer ayrı şahide gerek yoktur. İki feri şahit, asıl iki şahidin şahitliklerini ayrı ayrı üstlenebilirler.

«Asıl şahit feri şahitlere şu konuda ben şahadet ederim der ilh...» Bu ifade ile kayıtlamıştır. Çünkü böyle bir ifade kullanmayacak olursa, asıl şahitlerin do mücerret hadiseyi ondan duymaları halinde şahitlik yapmalarına izin verilmez. Çünkü feri şahitler, asıl şahitlerin naibi mesabesindedirler. Asıl şahitlerin feri şahitlere bu görevi vermeleri, onları vekil tayin etmeleri «Benim şu konuda şahit olduğum hususa sizde şahit olunuz.» demesi ile vaki olur. Zira, benim böyle dediğime şahit ol sözü ile iktifa edecek olursa, caiz olmaz. Bununla iktifa edilmez. Çünkü bu ifadenin hakkında şehadet edilen hak hakkında şahitlik olma ihtimali vardır. Bu da karşı tarafı bir aldatmaca olabilir. Çünkü o konuda şahit olduğunu ve şehadet edeceğini, ancak mazereti sebebiyle şahitliği onlara aktardığını beyan etmesi gerekir. Benim şehadetim konusunda şahitlik ediniz ifadesiyle de iktifa etse yine feri şahitlerin bu ifadeye binaen şahitlikleri kabul edilmez. Çünkü bunun yalan yere bir emir olma ihtimali de vardır.

Şöyle ki, esas şahit yalan söyler, «Sen de benim bu şahitliğime benzer bir şahitlik yap.» diyebilir ve isteği de kabul edilebilir. Ancak, «Ben bunun böyle olduğuna şehadet ederim. Sen de bu şehadetim üzerine şahitlik yap.» derse, bu ihtimaller ortadan kalkar.

Ayrıca burada bir başkasından bu şehadeti devralmış sonra da başkasına aktarmak istemiş olabilir. Bunun açıklığa kavuşması için, «Ben bukonuda şahitlik ederim. Sen de aynen benim bu şahitliğime şahitlik yap.» diye açıkça bir talebinin olması şarttır. Çünkü mahkemenin vermiş olduğu kararla ilgili şahitlik, her ne kadar hakim tarafından şahit olunur denmese do, bu hüküm hakkındaki şehadet kabul edilir sahihtir.

«Feri şahitlerin sükut etmeleri ilh...» Yani asli şahitlerin feri´ şahitlerden şehadeti üstlenmelerini istemeleri ve yukardaki şartlara riayet ederek şahitliği onlara aktarmaları halinde, onların s...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Şubat 2010, 22:58:29
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #8 : 08 Şubat 2010, 22:58:29 »

ŞAHİTLİKTEN RÜCU BABI



METİN


Şahitlikten dönme, şahitlerin «Yaptığım şahitlikten döndüm.» demesi ile olur. Şahitliği inkar etmesi, şahitlikten rucu sayılmaz. Şahitlikten rücu etmenin şartı, hakim meclisinde olmasıdır. Velev ki bu meclis birinci meclisten başka bir meclis olsun. Çünkü bu yo birinci şahitliği fesih veya yalan beyanda bulunmadan dolayı bir tevbe mesabesindedir. Bu da cinayete göre değişir. Cenabı Peygamber Aleyhisselatu vesselem. «Sır karşılığı sır, aleniyet karşılığı alaniyet.» buyurmuştur. Binaenaleyh aleyhinde şahitlik yapılan kişi, şahitlerin diğer hakim nezdinde rucu ettiklerini iddia etse ve bunu beyyine ile isbat etse veya onların bu konuda yeminini talep etse, davası kabul edilmez. Çünkü dava aslından geçersizdir.

Ancak rücu ettiklerinin diğer Kadı nezdinde sabit olduğu, hatta Kadı´nın tazmin ile karar verip şahitlere ödetme emrini çıkardığı iddiasında bulunacak olursa, durum bunun hilafınadır ki o zaman beyyinesi kabul edilir. Veya aleyhinde şahitlik yapılan kişi kadı nezdinde değil de başka kişiler nezdinde rücu ettiklerine dair ikrarda bulunduklarını beyyine ile isbat etse, kabul edilir ki bu da yeni bir hüküm inşa etme mesabesindedir. Bütün bunlar hüküm verilmezden önce olacak olursa, yani şahitlerin şahitliklerinden dönmeleri o şahitlikle hüküm verilmezden önce olacak olursa, kabul edilir, şahitlere bir ödeme gerekmez, ancak tazir cezasına çarptırılırlar. Hatta bazı hususlarda da rücu etseler, durum yine anıdır. Çünkü bu durumda kendisini fasık kişi ilan etmiştir. Camiü´l-Fusuleyn.

Ama hüküm mahkemeden sudur ettikten sonra şahitlikten dönecek olurlarsa, mutlak bir şekilde bu hüküm fesh edilmez. Çünkü verilen hüküm geçerlidir. kuvvet kazanmıştır. Ancak bunun da bir istisnası şahitlerin daha sonra köle oldukları veya kazif haddinden kendilerine had vurulmuş kişiler olduğu ortaya çıkması halinde hüküm nakzedilir, bozulur. Bu durumda lehinde şahitlik yapılıp ta bir miktar para veya mal alan kişi, aldığını geri iade eder. Eğer bir ölüm durumu, kısas söz konusu ise diyet gerekir. Şahitlerin burada bir şey ödemesi gerekmez. Yukarda geçen husus bunun delilidir ki, o da hakim hüküm vermede hata edecek olursa, ödeme kimin lehinde karar verildiyse ona racidir.

Ancak şahitler, aleyhinde şahitlik yapmış oldukları kişinin malını itlaf etmeleri ve buna sebeb olmaları dolayısıyla, mahkemenin kararından sonra ona ödediğini ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü onun malının elinden çıkmasına sebeb olmuşlar, direkt bu ödemeyi Kadı yapamayacağına göre, şahitlerin yapması gerekir. Çünkü bu konuda Kadı şahitlerin şehadetine binaen hüküm vermeye sanki mecbur edilmiştir.

Bu da yani şahitlerin ödemeleri, gerek davacı malı kabzetsin, gerek etmesin, şahitlerin aleyhinde şahitlik yaptıkları kişiye o malı ödemeleri gerekir. Fetva da buna göredir. Bahır ve Bezzaziye, Hülasa ve Hizanetü´l-Müfti.

Vikaye, Kenz ve Dürer gibi eserlerde, «Eğer müddai malı kabzetmiş ise öderler. Eğer henüz kabzetmeden şahitlikten rücu edecek olurlarsa, bir itlaf söz konusu olmadığından dolayı ödemezler.» denmiştir.

Diğer bir rivayete göre, eğer mal belirli bir mal olacak olursa, sanki kabzedilmiş gibidir. Ama zimmette bir borç olduğu kabul edilecek olursa, ikinci mesele gibidir. Kuhistanî de bunu benimsemiştir.

Şahitlerin rücuunda itibar, geride kalanlaradır, dönen kişilere değildir. Binaenaleyh iki şahitten biri döndüğü taktirde yarısını öder. Ama üç şahitten biri dönecek olursa, geride kalan iki şahitle hüküm verileceğin-den dönen şahidin bir şey ödemesi gerekmez. Ama bu geride kalan iki şahitten biri daha dönecek olursa, dönen iki şahit yarıyı ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü geride bir şahit kalmıştır.

Eğer şahitler bir erkek, iki kadından meydana geliyor ise, kadınlardan birinin şahitlikten rücu etmesi halinde dörtte biri ödemek mecburiyetindedirler.

Eğer mesele on kadın ve bir erkeğin şahitliğiyle sabit olmuş, sekiz kadın şahitlikten rücu etmişlerse, hiçbir şey ödemezler. Ama geride kalan iki kadından biri daha rücu edecek olursa, daha önceden rücu eden sekiz kadınla birlikte dörtte biri ödemek mecburiyetindedirler. Çünkü bir erkekle bir kadının şehadetten rücu etmemeleriyle hakkın dörtte üçü baki kalmış kabul edilir. Hepsi dönecek olurlarsa, yani kadınlarla birlikte erkek de yapmış olduğu şahitlikten rücu edecek olursa, o zaman mesele altıya bölünür. Erkek iki kadın mesabesinde altıda biri öder. Kadınlar ise altıda beşi öderler.

Sahibeyne göre kadınlar ancak yarısını öderler. Erkek de yarısını öder. Buna kıyas olarakta yalnız kadınların rücu etmeleri halinde durum ne olursa, burada da durum aynıdır.

Nikah konusunda mehri misil ile şahitlik yapan kişinin rücuunda bir zaman söz konusu değildir. Mehri misilden azda olsa durum yine aynıdır. Çünkü burada bir ıvaz karşılığı telef vardır. Ivaz karşılığı yapılan telefler, sanki telef edilmemiş kabul edilir. Ancak mehri misilden daha fazla bir şahitlik söz konusu olur, iddia eden de kadın olur, erkek de bunu inkar edecek olursa, mehri misilden fazlasını erkek şahitler erkeğe ödemek mecburiyetindedirler. Azmizade.

Eğer şahitler nikahın aslının mehri misilden az olduğu konusunda şahitlik edecek olurlarsa, onlara mutemed olan görüşe göre bir ödeme gerekmez. Çünkü kadından istifade edilen hususla mal arasında bir mumaselet söz konusu değildir. Ancak şu durum bunun hilafınadır ki, o da kadın aleyhinde mehri kabzettiği veya bir kısmını kabzettiği konusunda şahitlik yapsalar, daha sonra bu şahitliklerinden rücu etseler, kadının mehrini itlafa sebeb olduklarından dolayı ona ödemek mecburiyetindedirler.

Yine alışveriş konusunda kıymetten az olması halinde yapmış oldukları şahitlik ve telef ettikleri miktar eğer bayi aleyhinde ise böyle, fazla olduğu taktirde, müşteri aleyhinde olduğu taktirde, müşteriye ödemeleri gerekir. Çünkü burada ıvazsız bir telef söz konusudur. Ama şahitlikleri satış veparanın ödendiğine dair olacak olursa, bu da bir dava içerisinde olduğu taktirde, yalnız kıymeti öderler. Ama ayrı ayrı davalarda olacak olursa henüz ittifak edilen semen bedeli ne ise onu öderler. Aynî.

Şahitler, satıcı aleyhinde bir yıl vadeli olarak iki bin liraya sattığı konusunda şahitlik yapsalar, malın kıymeti de bin lira olsa, dilerse şahitlere hemen kıymetini ödettirir, dilerse müşterinin bir sene sonra ödemesini bekler. Hangi tarafı seçecek otursa, diğer taraf beri olmuş olur. Meselenin tamamı Hizanetü´l-Müfti´de zikredilmiştir.

Talak konusunda, eğer bu da zifaftan önce veya halvetten önce olacak olursa, mehrin yarısını öderler. Eğer ki mehir tesviye edilmiş ise veyahutta muta olarak ödemesi gerekeni öderler.

Ama şahitler kocanın karısını üç talakla boşadığına şahitlik yapsalar, diğer iki şahit de onu bir talakla boşadığına şahitlik yapsalar ancak bu talakın duhuldan önce olduğunu söyleseler. daha sonra şahitlerin tümü rücu etseler, mehrin yarısını ödeme, üç talakla boşadığı konusunda şahitlik yapanlaradır. Diğerlerine ödeme söz konusu olmaz. Çünkü onların şahitliği müebbed karı kocanın kadının başkasıyla evlenmeden tekrar evlenemeyecekleri hükmünü getirmektedir.

Ama bu zifaftan ve halvetten sonra olacak olursa, hiçbir zaman gerekmez. Çünkü erkek ödediği mehir karşılığı olan hususu bir bakıma almış kabul edilmektedir. Eğer şahitler duhuldan önce talakın vuku bulduğuna şahitlik yapsalar, diğer iki şahit de duhul konusunda şahitlik yapsalar, karardan sonra bütün şahitler rücu edecek olursa, duhul olduğuna dair şahitlik eden şahitler, malının dörtte üçünü öderler. Talak konusunda şahitlik yapanlar ise, dörtte biri öderler.

Bir kölenin azad edildiği konusunda şahitlik yapsalar, daha sonra bu şahitliklerinden rücu etseler, mevlasına mutlak bir şekilde kölenîn kıymetini ödemekle mükelleftirler. Velevki bu şahitler fakir de olsalar. Çünkü bu ödeme, yapmış oldukları ve sebeb oldukları telefe karşılıktır. Köleyi azad etme konusunda vela hakkı, yine azad edene aittir. Çünkü kıymetini ödemekle vela hakkı onlara geçmemektedir.

Tedbir konusunda ise, yani kölenin müdebber kılınması konusunda ise, eksilen kısmı öderler ki o da üçte birdir. Kıymetinin üçte biridir. Mevla ölürse, köle üçte bir olarak azad olmuştur. Üçte iki kıymetini karşı tarafa ödemek mecburiyetindedirler. Meselenin tamamı Bahır isimli eserde mevcuttur.

Kitabet aktında ise kölenin tüm kıymetini mevlaya ödemek mecburiyetindedirler. Mevla dilerse mükateb olduğu iddia edilen köleden alabilir. Ancak bu köle, şahitler bir şey ödediği taktirde. onlara ödemeyi tamamlamadan hürriyetine kovuşmuş sayılmaz. Fazla olması konusunda karşılıklı biri birini tasdik etmeleri halinde durum yine aynıdır. Bu durumda vela hakkı yine mevlaya aittir.

Ancak köle, yani mükateb olan köle, parayı kazanamayıp aczini isbat edecek olursa, mevlasına tekrar köle olarak döner ve şahitlerin mevlaya ödedikleri kıymeti mevla şahitlere iade etmek mecburiyetinde kalır.

Çocuk doğurma konusunda cariyede şahitlik yapacak olurlarsa, o zaman cariye iken ki kıymetiyle doğum yapan bir cariye olarak kıymeti arasındaki farkı öderler. Eğer mevla ölecek olursa, cariye azad edilmiş olur ve diğer geri kalan kıymetini şahitler ödemek mecburiyetindedirler. Ancak bu ödeme vereseye yapılır. Meselenin tamamı Aynî isimli eserde zikredilmiştir.

Kısas konusunda şahitlik yapıpta kişinin kısasa kısas öldürülmesi halinde şahitlikten rücu edenlere diyet ödeme gerekir. Bu da şahitlerin malından olur. Şahitler, aleyhinde şahitlik yaptıkları kişiye varis olabilirler. Yani bu durum irse mani bir durum değildir. Öldürülmesine sebeb olması dolayısıyla şahitlerden kısasa kısas öldürülmeleri istenemez. Çünkü burda mubaşeret söz konusu değildir. Eğer şahitler kısas hakkının affedildiğine dair şahitlik yapacak olurlarsa, hiçbir şey ödemezler. Çünkü kısas bir mal değildir. İhti...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

27 Nisan 2023, 05:58:56
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.948


« Yanıtla #9 : 27 Nisan 2023, 05:58:56 »

Esselâmu Aleyküm bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes