> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Zebaih
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Zebaih  (Okunma Sayısı 2272 defa)
02 Şubat 2010, 19:11:59
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 02 Şubat 2010, 19:11:59 »



Reddü´l Muhtar / Zebaih
ZEBAİH KİTABI

METİN


Hayvan kesme konusunun ziraat ortakçılığı ile ilgisi, ikisinin gelecek-te biten bitki ve elde edilecek

etten yararlanmak için, bunlar telef etmektir.

Zebiha, zıbıh gibi, boğazlanmaya elverişli hayvana verilen isimdir. Ama zel´in üstün hareketiyle

Zebh, boyundaki şah damarları kesmek de-mektir.

Kesmeye elverişli hayvanı kesmeden yemek haramdır. O zaman ba-lık ve çekirge boğazlamanın

tarifinden çıkmaktadır. Bunların kesilmeden yenilmeleri de helâldir. Yüksek bir yerden düşerek

veya boynuzlanarak ölen ve ister ihtiyarî, ister, zarurî olsun şer´i bir kesimle kesilmeyen hayvanın

etinin yenilmesi bu hükme dahildir, yani haramdır.

Zarurî kesim, hayvanın herhangi bir yerinden vurmak, yaralamak ve kanını akıtmaktır. İhtiyarî kesim

ise, göğüsle boynun birleştiği veya bo-yunla başın birleştiği yerler arasından kesmektir. Kesilecek

damarlar ise, sağlam görüşe göre ya ortadan, ya en üstten veya en alttan nefes bo-rusunun tamamı

yemek ve kanın akış yerleri olan şah damarlarıdır.

Öyleyse hayvan bu sayılan dört şeyden üçünün kesilmesiyle hela! olur. Zira çoğunluğun kesilmesi,

hepsinin kesilmesi hükmündedir. Bun-lardan herbirisinin çoğunu kesmek yeterli olur mu? Bunda

görüş ayrılığı vardır. Bezzâziye, nefes ve yemek borusunun hepsinin kesilmesini, şah damarlarının

ise çoğunun kesilmesini doğru görmüştür.

İleride geleceği gibi kesilmiş hayvanda kalacak bir miktar hayat kal-mış olması kesilmesi için

yeterlidir. Kesim, damarları kesip kant akıtabi-lecek herşeyle helâldir. Musannif burada «damarlar»

ile galib ihtimalle yukardaki dört şeyi kasdetmiştir. Velev bu kesim ateş ve kamışla olsun. Bıçak

gibi keskin beyaz bir taşla da kesilmesi caizdir. Ancak diş ve tır-nak gibi şeylerle hayvanın

kesilmesi. Ama eğer bunlar çıkartılmış ise, biz Hanefîlere göre bunlarla kesim kerahetle helâldir.

Çünkü onlarla kes-mekte, kör bir bıçakla kesmekte olduğu gibi, hayvana eza verme vardır.

Hayvanı yatırmadan önce bıçağı keskinletmek mendubtur. Yatırdık-tan sonra ise ayağından tutup

kesilecek yere sürümek gibi, bıçağın bileylenmesi mekruhtur. Hayvanı boynun arkasından kesmek

de mekruh-tur. Eğer damarlar kesilinceye kadar hayat kalırsa hayvanı boynun ar-kasından kesmek

de mekruhtur. Yok eğer enseden kesmekle damarları kesinceye kadar hayvan ölürse, o hayvan

helâl olmaz. Çünkü kesimsiz ölmüştür.

Bıçağı boyun kemiği içindeki iliğe ulaştırmak da mekruhtur. Hayva-nın vücudu soğumadan ve

hareketten kesilmeden başını koparmak gibi faydasız yere hayvana eza verecek şeyler de

mekruhtur. Kıbleye döndürmeyi terketmek de sünnete aykırı olduğu için mekruhtur.

Hayvanı kesenin müslüman olması, eğer hayvan av hayvanı ise ha-remin dışında olması ve ihramlı

olmaması şarttır. Avın haremde kesilmiş olması, avcı ihramlı olmasa bile, av hayvanını mutlaka

helâl etmez.

Etin helâl olması için kesenin kitabı olması da şarttır. Bu kitabı is-ter harbî, ister zımmî olsun.

Ancak kestiği zaman Mesih´i ismini zikret-tiği duyulursa, o zaman kestiği helâl olmaz.

İZAH


«Hayvan boğazlama bahsinin muzaraa ile ilgisi ilh...» Hidâye şerhle-rinde de bu şekildedir.

Sadiye´nin hâşîlerinde: «Uygun olan, hayvan boğazlama ile müsâkât arasındaki münasebetin beyan

edilmesiydi. Çünkü musannif hayvan boğazlamayı musakâttan sonra zikretmiştir. Münasebetin

beyanında da şöyle demesi uygun olurdu: Her ikisinde de halen yeni-lerek yararlanılmayan

şeylerde, gelecekte yenilerek yararlanmak üzere ıslâhat etmek vardır.» denilmiştir.

Ben derim ki: Sâdiye´nin, haşiyelerinde olana şu şekilde cevap veri-lebilir: Yukarda da "geçtiği gibi

müsâkât ile muzaraa; şartlar, hükümler ve imamlar arasındaki ihtilaflar bakımından birdirler. Birçok

kitaplarda da ikisi bir isim altında zikredilmektedirler.

Kuhistanî, Netif isimle kitaptan müsâkâtın da muzaraadan olduğunu nakletmiştir. Fakihler ise

ikisini ayrı ayrı zikretmekle kolaylık göstermiş-lerdir.

«Kalen onları itlaf etmektir ilh...» Zira muzaraa tohumu yere atıp yerde istihlâk etmektir. Hayvan

boğazlamada ise kesmek ve hayvanın ruhunu çıkarmak vardır. Şu kadar var ki, bu tohumu yerde

istihlâk et-mek ve hayvanın ruhunu çıkarmak, hakikatte ıslâh demektir. O zaman geçen tarife aykırı

olmaz.

«Hayvan boğazlama, zıbın gibi, boğazlanmaya elverişli hayvana ve-rilen isimdir ilh...» Burada


kesilmeye elverişli hayvana zebiha denilmesi, gelecekte kesildiği içindir. Zebiha ile zıbının ikisi de

bir manayadır. «Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.» (Saffet: 107) âyetindeki «zebh-de bu

manâya gelmektedir.

«Zel´in üstün harekesi ile zebh, boyundaki şah damarları kesmektir ilh...» İleride de geleceği gibi,

musannifin bu sözünde, galip kılma anlamı vardır. Yani musannif burada damarları zikrederek hem

şah damarlarını hem de nefes ve yemek borularını kasdetmiştir.

«Kesmeye elverişli ilh...» Yani şer´an kesmeye elverişli. Zira balık-la çekirgenin kesilmeleri de

mümkündür. T. Eğer onların da şah damar-ları olsaydı. Şah damarları olmadığına göre onlarda asla

mümkün değil-dir.

«Bu hükme delildir ilh...» Yani yüksek bir yerden düşerek veya boy-nuzlanarak ölen hayvan da

haram olan kısma dahil olmaktadır. İleride açıklanacağı üzere hastalanarak ölen hayvanla, kurdun

karnını deştiği hayvan da haram olan kısma dahildirler.

«Zaruri kesim ilh...» Yani evcil olmayan bir av hayvanının kesimi gibi. Metin ve şerhte bunun

açıklaması gelecektir.

«Vurmak ve kanını akıtmak ilh...» T. Diyor ki: «Eğer musannif bura-da yalnız «yaralama» deseydi,

nitekim başkaları öyle demiştir, daha uy-gun olurdu.»

«Göğüsle boyunun birleştiği ilh...» Boyun aslında nefes borusudur. Kamus´ta da olduğu gibi. Yani

gırtlaktan göğsün başlangıcına kadar. Tuhfe, Kâfi ve diğerlerinin sözleri ise, cüz´i´bir alaka ile

gırtlak´ın boyun için kullanılmasına da delâlet etmektedir. O zaman metnin anlamı, yani boyunun

aslı ile göğüsün başladığı yer arasından kesmektir. Kuhistanî´de olduğu gibi. Musannifin sözü ise

gelecek her iki rivayete de muhtemel bulunmaktadır."

«Ya ortadan, ya en üstten veya en alttan ilh...» Bu ifade İmam Muhammed´in Câmiü´s-Sağîr´deki

ifadesidir. Ancak ifade Camiü´s-Sağîr´de vav iledir. Sarih burada «ev» ile zikretmiştir. Bununla da

Câmiüs-Sâğîr´ deki vav´ın «ev» anlamına geldiğine işaret etmiştir. Zira kesimin yukarda ortada,

yukarda veya en aşağıda vukuu şart değildir. Belki bunların bi-risinde kesimi şarttır.

Hidâye´de şöyle denilmiştir: «Câmiü´s-Sâğîr´de «Kesimin boğazın or-tasında veya en üstünde veya

en altında olmasında bir beis yoktur. Bun-da asıl da, Peygamber (s.a.v.)´in, «Kesme göğsün

başlangıcı ile çene ara-sındadır» hadisidir. Zira damarların toplandığı yer burasıdır. Burayı

kes-mekle de bilfiil kan en iyi şekilde akıtılır. Öyleyse, bunların her birisi için eşit bir hüküm vardır.»

denilmiştir.

Mebsut adlı eserin ifadesi ise, «Kesim yeri göğsün başlangıcı ile çene altındadır.» şeklindedir.

Nihâyed´e denilmiştir ki: «Zahir itibariyle aralarında ihtilaf vardır. Zira Mebsut´un ifadesine göre

kesim eğer gırtlaktan önce olursa helâl olur. Çünkü gırtlak göğüs başlangıcı ile çene arasındadır.

Câmiü´s-Sağîr´in rivayeti ise, helâl olmamasını gerektirir. Çünkü kesim eğer gırtlak-tan önce olursa,

boğaz kesim mahalli olmaz. O zaman Câmi´in rivayeti, Mebsut´un mutlak rivayetinin kayıtlısıdır.»

Zahîre´de de şöyle belirtilmiştir: «Eğer kesim gırtlaktan yukarı vaki olursa helâl olmaz. Çünkü kesim

yeri gırtlaktır. Şu kadar var ki, İmam Rustuğfeni´nin rivayeti buna muhaliftir. Zira o, «Bu avamın

kavlidir. Mu-teber değildir. Çünkü gırtlak düğümü ister baş tarafında kalsın, ister göğüs tarafında

kalsın, helâldir. Çünkü biz Hanefîlere göre muteber olan şah damarlarının çoğunluğunun

kesilmesidir ki bu da kesilmiştir.» «Be-nim şeyhim de bu rivayetle fetva vererek derdi ki:

«Rustuğfeni sözde ve amelde mutemed bir imamdır. Eğer biz kıyamet günü amel için onun

ri-vayetini tutmuş olsak, dünyada tuttuğumuz gibi yine tutarız.»

İnâye´de şöyle denilmiştir: «Hadis, Rustuğfeni´nin rivayetinin zahir bir delilidir. Mebsut´un rivayeti

de buna müsaittir. Zahîre´de olan ise hadisin zahirine muhaliftir.»

Ben derim ki: Belki Çâmi´in rivayeti de yine Rustuğfeni´nin rivayetine müsaittir. Mebsut´un

rivayetine de muhalif değildir. Çünkü yukarıda Kuhistani´den nakledildiği gibi gırtlak boyuna da

ıtlak olunur.

İtkanî, Gâyetü´l-Beyân´da bu rivayete muhalefet edeni şiddetle ayıplayarak şöyle demiştir:

«Muhammed´in Câmi´s-Sağîr´deki «En üstün-den» görülmüyor mu? Hayvan yukardan kesildiği

takdirde gırtlak düğü-mü altta kalır. Hem de ne Allah´ın kelâmında ne de Rasulullah´ın kelâ-mında

gırtlak düğümünden hiç söz edilmemiştir. Belki- kesim, göğsün baş-langıcı ile çenenin altıdır. Bu

da hadisle sabittir. Bu kesim de hasıl ol-muştur. Bahusus İmama göre dörtte üçü kesildiği takdirde

kâfidir. Ne-fes borusunun kesimini terketmek de caizdir. Yukarıdan kesildiği takdirde za...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Zebaih
« Posted on: 17 Nisan 2024, 01:37:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Zebaih rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Zebaih mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Zebaih kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Zebaih Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Zebaih kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Zebaih peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Zebaih ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Zebaihönlisans arapça,
Logged
02 Şubat 2010, 19:15:09
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 02 Şubat 2010, 19:15:09 »

METİN

Eğer besmeleyi biliyorlar ve kesime kudretleri varsa, akıl hastasının, kadının, çocuğun, sünnetsizin

ve dilsizin kestikleri helâldir.

Kitabîden başka olan putperest, mecusî, mürted, cinnî ve babası sünnî olan bir cebriye mezhebine

mensup kimselerin kestikleri helâl de-ğildir. Eğer cebriye olanı babası da cebriyeden ise onun

kestiği helâldir. Çünkü babası sünnî olan cebriye inançlı kimse de mürted gibidir. Ama bunun

aksine bir yahudi ve mecusî hıristiyan olsa, onun kestiği helâl olur. Çünkü o bize göre intikal ettiği

din üzere karar kılmaktadır. İntikal ettiği din de kesim anında muteberdir. Hatta bir yahudi

mecusîliğe geçse onun kestiği helâl olmaz.

Bir müşrikle bir kitabîden doğan çocuk kitabî gibidir. Onun da kes-tiği helâldir. Zira kitabîlik şirkten

hafiftir.

Kasden besmeleyi terkedenin kestiği de helâl değildir. İmam Şafiî buna muhalefet etmiştir. Ama

eğer besmeleyi unutarak terkederse, onun kestiği helâldir. İmam Mâlik de buna muhalefet etmiştir.

Kesen kimse keserken Allah´ın ismi ile birlikte başkasının ismini de. de zikrederse, bakılır: Eğer

atfetmezse, meselâ «Allah´ın adıyla Ey Alllahım, falancadan veya benden kabul buyur» demesi gibi

kestiği helâl-dir fakat mekruhtur. «Allah´ın adıyla, Muhammed Allah´ın elçisidir» dese atıf

bulunmadığından yine helâldir. Çünkü Muhammedün demekle bir başlangıç olur. Şu kadar var ki,

şekil bakımından bir vasi bulunduğu için mekruh olur". Ama dal´ın esresi veya üstünü ile okursa,

meselâ, «Bismillahi Muhammeden.» veya «Muhammeden» şeklinde okursa haram olur. Dürer.

Bazı âlimler tarafından böyle söylenen kimsenin kestiğinin haramlığı onun Arap dilinin dilbilgisi

kurallarını bilmesiyle sınırlandırılmıştır.

Burada en üstün olan görüş, iraba itibar edilmemesidir. Ama atıfla mutlaka yaparsa haramdır. Yani

«Bismillahi ve Muhammedin» derse, haram olur. Bunun anlamı «Allah´ın ve Muhammed´in adıyla

kesiyorum» şeklinde olur, ki bu konuda örf yoktur. Zeylaî.

Nitekim musannif bunu «Eğer atıf yaparsa, haram olur.» kavliyle ifa-de etmektedir. Mesela:

«Allah´ın ismiyle ve falanın ismiyle» veya «fala-nın ismiyle» derse, haram olur. Çünkü Allah´tan

başkasının adına kesil-miş olur. Zira Peygamber (s.a.v.), «İki yer vardır ki ben orada zikredilmem.

Bir akarına, bir de kesim anında» buyurmuştur.

Kesen kimse okuduğu bir şeyi şekil ve anlam bakımından besmele-den ayırsa, meselâ, hayvanı

yere yatırmazdan önce dua etmesi veya bes-mele çekmeden önce dua etmesi veya kestikten sonra

dua etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü beraberlik yoktur.

Besmelede şart olan duaya katılmayan halis zikirdir. Öyleyse bes-mele yerine «sen beni mağfiret

et.» dese, helâl olmaz. Çünkü bu dua ve istektir. Ama bunun aksine hayvanı keserken

«elhamdülillah)» veya «sübhanallâh» dese ve bununla besmeleyi kasdetse, kestiği hayvan helâl

olur. Keserken aksırsa ve elhamdülillah dese, sağlam olan görüşe göre eğer besmele çekmemişse,

kestiği helâl olmaz. Çünkü elhamdülillah demekle besmeleyi kasdetmemiştir. Ama hutbe bunun


aksinedir. Yeni Cuma hut-besine başlamazdan önce hapşırsa ve elhamdülillah dese, sonra tekrar

elhamdülillah demeyerek hutbeye devam etse, onun elhamdülillah demesi yeterli olur.

Ben derim ki: Uygun olan, hutbeye başlarken hapşırdığı için elham-dülillah demesinin yeterli

olmasını elhamdülillah derken hutbe niyetiyle demesine hamletmektir. Eğer hutbeye niyet etmezse,

o zaman hutbede-ki zikrullahın yerine geçmez. Eğer böyle hamledilmezse sarihin bu sözü ile

musannifin Cuma bahsindeki sözü arasında uyum olmaz.

Hayvanı kesen kimsenin vav´sız olarak «Bismillahi Allahu ekber» de-mesi müstahabtır. Vav´lı olarak

«Bismillahi vallahu ekber» demesi mek-ruhtur. Çünkü vav´la kullanmak besmelenin fevrî oluşunu

engeller. Bu görüşü Zeylaî, Halevanî´ye isnad etmiştir.

Zeylaî bundan önce de şöyle demiştir: «Dillerde dolaşan, Peygam-ber (s.a.v.)´den nakledilen vav ile

söylenmesidir. Yani «Bismillah! vallahu ekber» denilmesidir.»

Bir kimse hayvanı keserken besmele çekse fakat hayvanı kesmeye niyet etmese, sahihtir. Ama

bunun aksine, besmele çektiğinde kastı yap-tığı için başlangıcına teberrük ise, veya besmele ile

başka birşeyi niyet etmiş olsa, o zaman sahih değildir. Helâl de olmaz. Müezzine uymayı kastederek

«Allahu ekber» diyen kimsenin namaza başlamış sayılmaması gibi. Çünkü onun niyeti namaz değil

müezzine uymaktır. Bezzâziye.

Yani Bezzâziye´de şöyle denilmiştir: «Kesen kimsenin kesim ava at-ma, köpeği gönderme, veya

yabanı eşeğe tuzağı koyma sırasında bes-mele çekmesi şarttır. Eğer ava atma veya köpeği salma

veya tuzağı koy-ma anında isteğinden vazgeçmemişse hüküm böyledir. Nitekim ileride gelecektir.»

Muteber olan kesimin meclis değişmeden hemen besmelenin arka-sına yapılmasıdır. Hatta iki

koyunu birisini diğerinin üzerine koyarak ya-tırmış olsa, ikisini bir kesim ve bir besmele ile kesmiş

olsa, ikisi de helâl olur. Ama bunun aksine, iki koyunu yatırsa ama bir besmele çekerek iki-sini

peşpeşe kesmiş olsa, ikincisi- helâl olmaz. Çünkü burada fiil çoğal-maktadır, bu sebeple

besmelenin de çoğalması gerekir. Bunu Zeylaî av bahsinde zikretmiştir. Adam besmeleyi çekse,

sonra birşey yemek veya içmekle meşgul olsa, sonra da hayvanı kesse bakılır: Eğer araya uzun bir

zaman girmiş fevrî oluşu kesmişse, o zaman haram olur. Eğer uzun bir zaman geçmemişse, haram

olmaz. Burada uzun sürenin sınırı, bakan kimsenin çok geçtiğini söylemesidir.

Bir kimse önce besmele çekse, sonra bıçağını bilese, fevrî oluş ke-silir. Bezzâziye.

Devenin göğsün bitim yerinden (nahr) kesilmesi menbubtur. Diğer hayvanlar gibi boğazlamak ise

mekruhtur. Koyun ve sığırın hükmü ise bunun aksinedir. Öyleyse onların boğazlanması mendubtur.

Deve gibi di-ğer hayvanları da göğsün bittiği yerden kesmek mekruhtur. Çünkü sün-neti

terketmektir. İmam Malik bunu men etmiştir.

Canlı yakalanan avın da kesilmesi gerekir. Zira zaruri kesim ancak ihtiyarî kesimden aciz

olunduğunda yapılır. Sığır ve koyun gibi hayvan-lardan vahşileşenlerin yaralanmaları da yeterlidir.

O zaman o da av gibi uzaktan atılarak yaralanır. Veya kesimi güç olan, mesela kuyuya düşen bir

hayvanın kuyudan canlı olarak çıkarılması mümkün değilse, o zaman nereden mümkünse oradan

yaralanması yeterlidir. Veya insandan nefret eden ve insana saldıran hayvanın da kesimi güç

olduğundan yaralanması yeterlidir. Hatta hayvanın saldırdığı kimse, onu kesmek kastıyla

öldürürse, o hayvan helâl olur.

Nihaye´de şöyle denilmektedir: «Bir sığır doğum yapamasa, onu sa-hibi elini uzatarak içerde

yavruyu kesmiş olsa, o yavru helâl olur. Eğer elini uzattığında kesim yeri dışında bir yeri

yaralamışsa, bakılır: Eğer kes-meye kudreti yoksa helâldir. Yok eğer kesim yerinden kesmeye

kudreti olduğu halde başka yerinden kesmişse, o zaman helâl olmaz.»

Ben derim ki: Musannif şunu nakletmiştir: Kesimin özürlerindendir ki, bir kimse avına canlı olarak

ulaşsa veya öküzünün kan akıtması halinde bir rivayete göre helâl olur:

Nesefî´nin manzumesinde şöyle birşey vardır: «Cenin hükmüyle tektir. O annesinin kesilmesiyle

kesilmiş olmaz.» Musannıf burada «muhakkak» kelimesini düşürmüştür.

İmameyn demiştir ki : «Annenin karnından çıkan.ceninin eğer bütün azaları tamamsa yenilir. Zira

Peygamber (s.a.v.): «Ceninin kesimi anne-sinin kesimidir.» buyurmuştur. Ebû Hanîfe ise, bu

hadisin son bölümünü benzetmeye hamlederek, «yani o da annesi gibi kesilecektir» demiştir. Zekât

(kesim) kelimesinin «zekâte» şeklinde okunması da bunu gösterir. Annenin kesimi karnındaki

cenini yok etmek demek değildir. Çünkü ceni-nin ölümü kesin olarak bilinmemektedir.

İZAH



«Akıl hastasının ilh...» Hidâye´de de böyledir. Burada akıl hastasın-dan, aklı zayıf olan kimsedir.

Nitekim, Nihaye´den naklen İnaye´de de böy-ledir. Zira akıl hastasının ne kastı, ne de niyeti olur. Zira

besmele nasla şarttır. Besmele de kasıtla olur. Kastın sıhhati de bizim zikrettiğimizle yani

besmeleyi, .kesmeyi bildiği gibi kesmenin usullerini de bilmektedir.

Bundan dolayı Cevhere´de şöyle denilmiştir: «Bilmeyen akıl hastası-nın, çocuğun ve aklı başında

olmayan sarhoşun kestikleri yenilmez.» Şurunbulâliye.

Şu kadar var ki Tebyîn´de, «Allanın adı ile keserken niyeti kesmek olmasa da sahihtir.» denilmiştir.

Tebyin´deki bu ifade, tevile ihtiyaç ol-madığını ifade etmektedir. Bu şekilde denilmiştir.

Zeylaî´nin bundan sonraki sözünden dolayı bunda bir görüş vardır:/ «Zira niyetsib olarak kesen

kimsenin halinin zahiri delâlet ediyor ki, ke-silen hayvan üzerine okumuş olduğu besmele ile kesimi

kasdetmiştir.»

Zira daimi delinin kastı yoktur. Düşün.

«Besmeleyi biliyorlar ilh...» Hidâye´de; «Besmeleyi Ve kesimin usullerini bilse» ifadesi de ilave

edilmiştir. O zaman besmeleyi ve .taksim usullerini bilmenin ikisi de geçen ve gereken matufların

hepsinin kaydı-dır. Çünkü kayıtlarda iştirak asıldır. Nitekim bu takarrür etmiştir. Kuhistanî.

Burada «Bilmek» fiilindeki zakir kesene gider....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Şubat 2010, 19:16:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 02 Şubat 2010, 19:16:47 »

METİN

Azı dişi olan ve bununla avlanan hayvan helâl değildir. Bu tariften deve çıkmaktadır. Çünkü devenin

de azı dişi vardır fakat bu dişiyle avlanmaz. Tırnaklarıyla avlanan kuşlar da helâl değildir. Güvercin

gibi tır-nağı olduğu halde dununla avlanmayan kuşlar bu tariften çıkmaktadır-

Bu dişi ve tırnağıyla avlanan hayvanlar da yırtıcı hayvanlardır. Yır-tıcı hayvanlar, yırtıcı kapıcı ve

adeten öldürücü hayvanlardır.

Yerde gezen haşarat da helâl değildir. Bunların bir tanesine haşere denir. Ehlî eşeklerin eti de helâl

değildir. Ama vahşi eşek bunun aksi-nedir. Zira vahşi eşeğin eti de sütü de helâldir. Annesi eşek

olan katır da helâl değildir. Eğer annesi inek olursa, fakihlerin ittifakıyla eti helâl-dir. Eğer annesi at

olursa, o annesi gibidir. At da helâl değildir. İmameyne ve şafiî´ye göre atın eti helâldir.

Bazı âlimler tarafından, «Ebû Hanife´nin ölümünden üç gün önce atın eti haramdır sözünden rücu

ettiği söylenmiştir. Fetva da bu görüş üze-rinedir. İmâdiye.

Atin sütünü içmekte en kapsamlı görüş üzere bir sakınca yoktur.

Sırtlan ve tilki de haramdır. Çünkü onların da azı dişleri vardır. Diğer üç imama göre ise, bunlar

helâldirler. Kaplumbağa da helâl değildir. İster kara kaplumbağası, ister deniz kaplumbağası olsun.

Leş yiyen alaca karga da helâl değildir. Çünkü o da pis olanlara da-hil edilmiştir. Bunu musannif

söylemiştir. Sonra da musannif; «Habis: selim tabiatların habis gördüğü şeydir.» demiştir.

Kerkenez kuşu da helâl değildir. Fil ve kertenkele de haramdır. Ker-tenkelenin yenildiği rivayeti ise

bunun islamın başlangıcında olduğuna hamledilir. Arap tavşanı (yaban faresi) gelincik, akbaba ve

akbabaya ben-zeyen ve yeşile meyyal beyaz bir kuş olan beğas gibi kuşların hepsi ha-ramdır.

Bunların hepsi hayvanların yırtıcılarındandır. Bazı âlimler tarafından yarasanın da haram olduğu

söylenmiştir. Çünkü onun da azı dişi vardır.

Balık dışındaki su hayvanları da helâl değildir. Bu balık ister bir âfetle ölsün, ister pis bir suda


yetişsin ister yaralı olarak suyun yüzünde dolaşsın yine helâldir. Vehbaniye. Fakat kendi kendine

ölerek su yüzün-de ters dönmüş dolaşmayan balık helâl değildir. Ama balığın sırtı üstte ise, o

zaman yenilir. Ters dönmüş bir balığın karnından çıkan başka bir balık nasıl yenilirse. Suyun sıcak

veya soğuğuyla ölen balıklar veya suyun içinde bağlı olarak ölen balıklar veya suya atılan birşey

sebebiyle ölen balıkların ölümü bir âfetledir, bunların hepsi helâldir. Geriş -ki siyah bir balıktır- ve

yılan balığı da helâldirler. Musannifin bunları ismen zikretme-sinin sebebi, bunların helâlliğinde

gizlilik ve İmam Muhammed´in ihtila-fı olmasıdır.

Çekirge de helâldir. Herne kadar kendi başına da ölse. Ama balık bunun aksinedir. Balık kendi

başına ölürse helâl değildir. Ancak bir âfetle ölürse helâldir.

Bütün balık türleri kesimsiz olarak helâldir. Zira Peygamber (s.a.v.); «İki ölmüş bize helâl kılındı:

Balık ve çekirge. Bize kan da helâl kılındı: Kara ciğer ve dalak» buyurmuştur.

Ekin kargaşası, tavşan ve saksağan -ki bu bazan leş, bazan hubu-bat yiyen karga türüdür- esah

olan kavle göre kesimle helâldirler.

Eti yenilmeyen bir hayvan kesilmekle eti, yağı ve derisi temiz olur. Taharet bahsinde bunun aksinin

tercihi geçmiştir. Ancak insanla domuz, kesilmekle temiz olmazlar. Nitekim yukarıda geçti.

İZAH

«Azı dişi olan ilh...» En uygun olanı bu meselelerin avcılık kitabında zikredilmesiydi. Çünkü bu

meseleler o kitabın meselelerindendir. Ancak at, katır ve eşeğin burada zikredilmesi uygundur.

İtkanî.

Azı dişi ile avlanan hayvanların haram olmasının delili da Peygam-ber (s.a.v.) in azı dişi olan yırtıcı

hayvanlarla pençeli kuşların etinin yenil-mesini yasaklamasıdır. Bu hadisi Müslim, Ebû Dâvud ve bir

topluluk ri-vayet etmişlerdir. Özellikleri belirtilen hayvanların etlerinin haram olma-sındaki sır da,

şer´an bu hayvanların tabiatınnı zemmedilmesidir. O za-man, bunların etinc^n yiyen kimsenin

tabiatında bir kötülüğün doğmasından korkulduğu için haram kılınmıştır. Bu haram kılınma da

insanoğlu-na helâl olan şeylerin de insanoğluna ikram için helâl kılındığı gibi. T. Hamevî´den.

Kifâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Bunların haram olmasındaki hikmet, bunların başka

hayvanlara eziyet vermesidir. Bu da bazan azı dişi ile, bazan da pençe ve pislikle olur. Bu pislik de

bazan yaratılıştan olur. Haşarat gibi. Bazen de sonradan âriz olur. Pislik yiyen hayvanlar-daki gibi.»

«Tırnaklarıyla avlanan ilh...» Bu yürüyen ve uçan yırtıcı hayvanların tırnağıdır. Kâmus´ta olduğu

gibi. Kuhistanî.

«Yırtıcı hayvanlar ilh...» Bu hayvanlar da yerden kapan ve parçala-yan ödeten öldürücü ve

yaralayıcı hayvanlardır. O zaman bu, yırtıcı hay-van ve kuşların hepsini kapsamına alır.

«Tekine haşere denir ilh...»Fare, kertenkele, ipek böceği, kirpi, yı-lan kurbağa, pire, bit, sinek, arı,

maymun, sivri sinek, bunların hepsi haşeredir.

Bazı âlimlerin, «Haşerât yaban faresi ve benzerleri gibi yerde gezen-lerdir» sözlerindeki «gezenler»

kelimesi akrep gibi zehirli hayvanları da içine alır. Kuhistanî.

«Ehli eşekler ilh...» Bu ehli eşekler vahşileşseler bile yine haramdır. Ama vahşi eşek bunun

aksinedir. Vahşi eşek ehilleştirilerek üzerine pa-lan vurulsa yine de helâldir. Kuhistanî.

«Annesi gibidir ilh...» Yani annesi at olan katırın hükmü at hakkında gelecek imamlar arasındaki

ihtilaf üzeredir. Eti helâl olan bir hayvanla eti haram olan bir hayvandan doğan yavrunun etinin

haramlığı veya he-lâlliği hususunda annesine itibar edilir. T. Bu konudaki sözün tamamı ba-bın

sonunda gelecektir.

«At ilh...» İbn-i Kemal Paşa da, «Azı dişi olan hayvanların etleri he-lâl değildir.» sözü üzerine

atfederek, «Helâl değildir.» demiştir. İbn-i Ke-mal Paşa´nın dediğinin benzeri İhtiyarî´de mevcuttur.

Kudurî ve Hidâye´nin ifadesi ise şöyledir: «Ebû Hânife´ye göre, at etinin yenilmesi mekruhtur.»

Tahrimen mekruh olan birşey! helâl değildir denilebilir. Şurunbulâliye.

Şurunbulâli´nin bu sözü ifade ediyor ki, at etinin haram olması etinin pis olmasından değildir.

Bundan ötürü de Gâyetü´l-Beyân´da Zahiri riva-yetteki «atın artığı temizdir» sözüne yapılan itiraza

şöyle cevap verilmek-tedir: «At etinin haram kılınması necis oluşundan dolayı değil, kendisiy-le

düşman korkutulduğu için hürmetendir. O zaman ihtiram için etinin haram kılınması artığının necis

olmasını gerektirmez. İnsanlarda olduğu gibi.»

«Fetva da bu görüş üzerinedir ilh...» O zaman at etinin keraheti ten-zihidir. Zahiri rivayet de ancak


budur. Nitekim Beyhâkî´nin Kifâye adlı eserinde de böyledir. Fahrü´l-İslâm ve diğerlerinin

zikrettikleri üzere sağ-lam olan da ancak budur. At etinin mekruh oluşu, Hülâsa, Hidâye, Muhît,

Muğnî, Kadıhân, İmâdî ve diğer eserlerden nakledilmiştir. Metinler de bunun üzerinedir.

Ebussuud ifade ediyor ki, birinci görüş üzerine tenzihen mekruhtur. Ebû Hanîfe ile İmameyn

arasında bir ihtilaf yoktur. Zira imameyn herne kadar at etinin helâl olduğuna hükmediyorlarsa da

şu kadar var ki, ten-zihen mekruh olduğunu da söylemektedirler. Nitekim Burhan adlı eser-den

naklen Şurunbulâliye´de de bu ifade ile açıklanmıştır.

T. diyor ki: «İmamlar arasındaki ihtilaf, yerin üzerinde yaşayan atlar hakkındadır. Deniz atlarına

gelince, bütün imamların ittifakıyla onun eti yenilmez.»

«Atın sütünü içmekte en kapsamlı görüş üzere bir sakınca yoktur ilh...» Gâyetü´l-Beyân´da

Kâdıhan´dan şu nakledilmektedir: «Umum meşayih at etinin Ebû Hanife´ye göre tahrimen mekruh

olduğunu söylemek-tedirler. Ancak şu kadar var ki, insanın aklını bile izale etse, yine de at eti yiyen

kimseye had vurulmaz. Beng denilen bitkinin tohumu gibi ki aklı izale etse de yiyene had vurulmaz.»

Hidâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Atın sütüne gelince, bazı âlimler tarafından, onun

içilmesinde bir sakınca yoktur denilmiştir. Zira atın sütünün içilmesinde cihad âleti zayıflatılmış

olmaz. Hadler kitabında da atın sütüne mubah denilmiştir. Hadler kitabında şöyle denilmiştir:

«Beng gibi, kısrak sütü gibi mubah olan birşeyden olan sarhoşluk, haddi gerektirmez.»

Musannif Minah´ında, «Ben diyorum kî, atın sütünün mubah olması-nın delili açıktır. Nitekim bunun

şekli gizli değildir.» demiştir.

Bezzâziye´de; «Atın sütünün mubah olmasını Vancanî de tercih et-miştir.» denilmiştir. O zaman

sarihin «en kapsamlı görüş üzere» sözü musannifin sözünden alınmıştır. Bu ihtilafların hepsi de at

etinin tahrimen mekruh olması hükmü üzerine bina edilir.»

«Sırtlan ilh...» Sırtlanın yaratılışı çok acayiptir ki, o kadınlar gibi ha-yız görür, bir sene erkek

doğursa, diğer sene dişi doğurur. Ebussuud, İbyarî´den nakletmiştir.

«Çünkü onların da azı dişi vardır ilh...» Yani onlar o dişleriyle av kaparlar. O zaman onların ikisi de

geçen hadisin kapsamına girerler. Nitekim Hidâye´de olduğu gibi. Sırtlan ile tilkinin helâl olduğunu

gösteren rivayet ise, İslâmın başlangıç zamanına ve onların haram kılınmazdan ön-ceki

durumlarına hamledilir. Zira...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Şubat 2010, 19:17:48
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 02 Şubat 2010, 19:17:48 »

METİN

Bir kimse hasta bir koyunu kesse, kestiğinde hayvan hareket etse veya kan çıksa, helâl olur. Fakat

eğer kesim sırasında hayatta olduğu bilinmiyorsa, hareket etmemesi ve kan akmaması hâlinde

helâl olmaz, Eğer hayatta olduğu biliniyorsa, hareket etmese de, kan akmasa da mut-lak olarak

helâldir. Bu hüküm boğulan, yüksek bir yerden düşerek ölen, boynuzlanarak ve kurt tarafından

karnı yarılarak ölen hayvanlar için de geçerlidir. O zaman bu hayvanların kesimi bunları helâl kılar.

Herne ka-dar bunların hayatları çok hafifde olsa. Fetva da bu görüş üzerinedir. Zira Allahu Teâlâ,

«Ancak canları çıkmadan kestiklerimiz müstesna.» (Mâide: 3) buyurmuştur. Kesim hususunda

ayrıntı da verilmemiştir. Bu mesele av bahsinde gelecektir.

Bir kimse bir koyun kesse, kestiği sırada hayatta olduğu bilinmese, hayvan hareket etmese ve kan

da akmasa, eğer ağzı açılırsa yenilmez. Eğer ağzını yumarsa yenilir. Eğer gözü açılırsa yenilmez,

yumulursa ye-nilir. Eğer ayağı uzanırsa yenilmez, ama toplanırsa yenilir. Eğer tüyleri yatarsa

yenilmez, fakat diklenirse yenilir. Çünkü hayvan ölümle gevşer. O zaman ağzın ve gözün açılması,

ayağın uzanması ve tüylerin yatması ölüm alâmetidir. Çünkü bunlar gevşemedir. Bunların

karşılıkları ise ha-rekettir. Onlar da hayatta delildirler. Bunlar eğer hayatı bilinmezse delildir. Eğer

az da olsa hayatı, bilinirse, her hal ile mutlaka yenilir. Zeylaî.*

Balığın içinden bir balık çıksa, eğer çıkan balık sağlam ise her ikisi de helâldir. Çünkü yutulan balık

bir sebeble ölmüştür ki, bu da balığın karnının darlığıdır. Eğer yutulan sağlam değilse, yutan

helâldir, fakat yu-tulan değil. Balığın dübüründen çıkan balık nasıl helâl değilse. Çünkü o onun

dışkısı olmuştur. Cevhere.

Musannif metnin ifadesini, senin işittiğin şekilde değiştirmiştir.

Balığın karnından bir inci çıksa, o inciye sahip olur ve inci ona he-lâldir. Fakat bir yüzük veya

sikkeli bir altın çıkarsa, helâl değildir. Çünkü o buluntudur.

Bir emîrin gelişi veya büyüklerden birisi için kesilen hayvan haram-dır. Çünkü Allah´tan başkası için

helâl kılınmıştır. Kesilirken üstüne Allah´ın isminin zikredilmiş olması hükmü değiştirmez.

Bir hayvanı misafir için kesmiş olsa, haram olmaz. Çünkü İbrahim Halilullahı´n sünnetidir. Hem de

misafire ikram etmek, Allah´a ikramdır.

Bir emir için kesilenle misafir için kesilen arasındaki fark nedir? Fark şudur: Eğer kestiğini yemesi

için misafirine ikram ederse, o Allah için ke-silmiş olur. Kesimin menfaati de misafirin veya düğün

yemeğinin veya kâr içindir. Eğer kestiğini yemesi için ona takdim etmiyor, onun gelişi için

kesmekle birlikte başkasına veriyorsa, o zaman bu kesim Allah´dan başkasını tazim için olur ki

kesilen haram olur. Bu şekilde hayvan kesen kimse kâfir olur mu? Bu hususta iki görüş vardır.

Bezzâziye ve Şerh-i Vehbâniye.

Ben derim ki: Minye´nin av konusunda şöyle denilmiştir: «Böyle kesmek mekruhtur, kesen kimse


kâfir olmaz. Çünkü biz bu kesimle in-sana kulluk anlamında yaklaşıyor diye müslüman bakında

suizan etme-yiz. Bunun benzeri Vehbâniye şerhinde Zahire´den naklen mevcuttur.»

Bu ifade Vehbâniye´de şiir şeklinde şöyle söylenmiştir: «Başkası için hayvanı kesen hakkında

fakihlerin cumhuru kâfir olur dediler. Âlimlerden Fadlî ve İsmail de kâfir olmaz dediler.»

Canlı hayvanlardan ayrılan bir parça da haramdır. Bu hayvan ha-kikaten ve hükmen canlı olmalıdır.

Çünkü burada hayat kelimesi mutlak-tır. Birşey mutlak zikredildiği zaman, prensip olarak o şeyin

tam olduğu kabul edilir. Nitekim Tenvirü´I-Besâir´d de bu tesbit edilmiştir.

Ben derim ki:Şu kadar var ki, metnin açık anlamından anlaşılan ge-nelliktir. İstisna buna delildir.

Canlıdan ayrılan parça, onun ölüsü gibidir. Kesilmiş kulak ve düş-müş diş gibi. Ancak ayrılan parça

herne kadar çok da olsa sahibi hak-kında temizdir. Eşbah, taharet bahsinde. Tercih edilen görüş de

ancak budur. Nitekim Tenvîrü´l-Besâir´de de böyledir.

Ancak kesilmiş bir hayvandan, ölümünden önce koparılmış parça bundan müstesnadır. Onun

yenilmesi helâldir. Eğer eti yenilen bir hay-vanın parçası ise. Zira onda kalan hayatta asla itibar

edilmez. Şu kadar var ki, canı tam çıkmazdan önce bir parçasını kesip yemek mekruhtur. Nitekim

geçti. Biz bunu taharet bahsinde yazdık.

Vehbâniye´de de şöyle denilmiştir: «İmameyn, annesi at olan katırın etine helâldir dediler. Fakat

kerahetle zikredilir. Eğer bir köpek bir keçi-nin üzerine çıkarsa, o keçi başı köpek başı gibi olan bir

yavru getirse, bakılır: Eğer et yiyorsa, onun tamamı köpektir. Eğer saman yiyorsa, o zaman onun

başı kesilir, vücudu yenilir. Eğer hem et, hem de saman yiyorsa, ona vurulur. Çıkan sese bakılır.

Eğer hem köpek gibi havlıyor, hem keçi gibi meliyorsa, o zaman kesilir, eğer işkembesi varsa

keçidir yoksa köpektir, gömülür.»

Vehbâniye´nin Muayet´inde de şöyle denilmiştir:´«Hangi koyundur ki, kesmeden helâl olur. Duha

yaptığı halde akıtacak kanı olmayan kimdir?»

İZAH

«Hareket etse ilh...» Yani ayağını uzatmak gözünü açmak gibi ölü-müne delâlet eden hareketlerin

dışında hareketler ederse, helâldir.

«Kan çıksa ilh...» Yani hasta değil, tam sağlam bir koyundan çıkan kan gibi kan çıkarsa.

Bezzâziye´de şöyle denilmiştir: «Tahavî şerhinde şöyle birşey vardır: «Kanın çıkması onun hayatta

olduğunu göstermez. Ancak Ebû Hanife´ye göre canlı bir hayvandan çıkan kan gibi kan fışkırırsa,

helâl olur. Zahiri rivayette böyledir.»

«Helal olur ilh...» Çünkü hayat alâmeti vardır.

«Mutlaka helâldir ilh...» Musannifin bu görüşünü bundan sonra ge-len ifadesi açıklamaktadır.

Minah´ta şöyle denilmiştir: «Zira asıl bir şeyin olduğu üzere baki kalmasıdır. O zaman şüphe ile

hayatın sona ermesine hükmedilemez.»

«Hayatları çok hafif de olsa ilh...» Hayatın hafif olması şöyledir: Yani kesimden sonra kesilmiş

hayvanda kalan hayat kadar onda hayat kalmış olsa. Nitekim Bezzâziye´de de böyledir.

Bezzâziye´de şöyle denilmektedir: «Kurt bir koyunun şah damarla-rını koparsa, canlı bile olsa,

kesim yeri bulunmadığından o koyun kesil-mez. Ama eğer başını koparmış olsa, eğer koyun

hayatta ise, o zaman göğsün bitim yeri ile gırtlak düğümü arasından kesilir.»

«Fetva da bu görüş üzerinedir ilh...» İmameyn buna muhalefet et-miştir.

«Açıklamada da verilmemiştir ilh...» Yani hafif hayatla kâmil hayat arasında bir açıklama

yapılmamıştır.

«Hayvan hareket etmese ilh,,.» Yani kesimden sonra, kesilen bir hay-vanın yapacağı hareketler gibi

hareketler yapmasa. Yoksa, gözünü yum-ması, ayaklarını toplaması harekettir.

«Her hâl ile mutlaka yenilir ilh...» İster yukarıda sayılan alâmetler bulunsun, ister bulunmasın.

Kesim sırasında hayatta olduğunun bilinme-si yeterlidir.

«Onun dışkısı olmuştur ilh...» Eğer onun dışkı olmadan çıktığı farzedilse, yine helâldir. Çünkü

haramlığın mercii onun dışkı haline gelme-sidir, dübürden çıkmış değildir. İşte bundan dolay? bir

hayvanın tersinde çıkan arpa danesi, eğer kuru şekilde çıkarsa, helâldir. Düşün. Rahmeti.

Ben derim ki: Mirac-ı Dirâye´de şöyle denilmektedir: «Eğer kusun kur-sağında bir balık bulunmuş

olsa, yenilir. İmam Şafiî´ye göre ise yenilmez. Çünkü o kuşun dışkısı gibidir. Kuşun dışkısı ise İmam


Şafiî´ye göre necistir. Biz diyoruz ki, ancak bozulmamışsa ona dışkı denilir. İmam Şafiî´nin ashabı,

kamı yarılmadan pişirilen balıkların yenilmeyeceğini söylemişler-dir. Çünkü onlara göre balığın

dışkısı necistir. Diğer imamlara göre ise, o balıkların yenilmesi helâldir.»

«Değiştirmiştir ilh...» Yani musannifin Minah´ta zikrettiği ifade, Fevâid´in ifadesinin değişmiş

şeklidir. Fevâid´in ifadesi ise şöyledir: «Eğer balık sağlam ise helâldir, eğer sağlam değilse,

haramdır.»

Musannıf diyor ki: Fevâid´in ifadesinin matlubu ifade hususunda ku-surlu olduğu gizli değildir. İşte

bundan dolayı ben, Fevâid´in ifadesini se-nin de işittiğin şekilde değiştirdim.

Şu kadar var ki haşiyeyi yapan Fevâid´in diğer bir nüshasında; «Eğer balık sağlamsa helaldir. Eğer

sağlam değilse, haramdır.» denildiğini zikretmiştir.

«İnciye sahip olur ve inci ona helâldir ilh...» Yani. eğer inci kabının içinde ise Balıkçı balığı satsa,

onu atan müşteri onun içindeki inciye de malik olur. Eğer İnci kabının içinde değilse, o inci

balıkçınındır ve bulun-tu sayılır. Zira açık olan odur ki, o inci o balığa insanlar vasıtasıyla gir-miştir.

Velvaliciye. Özetle.

«O buluntudur ilh...» O zaman, ilân ettikten sonra eğer muhtaç ise, kendisine sarfeder. Zengin ise

değil. Minah.

Eşbah´ın «Zengin olsa da hüküm böyledir.» sözü, kalem koymasıdır. Nitekim bu açıktır.

«Misafir için kesmiş olsa haram olmaz ilh...» Bezzazı diyor ki: «Misa-fir için kesilenin «insana ikram

için kesilmiş ve Allah´dan başkası için helâl kılınmıştır.» gerekçesiyle helâl olmadığını söyleyen

kimse Kuran´a, hadise ve akla muhalefet etmiş olur. Zira şüphe yoktur ki, kasabın kesimi de kâr

içindir. Eğer kasab onun necis olduğunu bilse, kesmez. O zaman böyle söyleyen cahilin kasabın<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes