> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar
Sayfa: 1 [2] 3 4 5   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar  (Okunma Sayısı 14815 defa)
31 Ocak 2010, 18:51:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 31 Ocak 2010, 18:51:47 »



BAKMA VE DOKUNMA FASLI

METİN


Erkek diğer erkeğe, göbek altı ile diz kapakları arasındaki hudud hariç, bakabilir. Şehvet hududuna

varan bir genç oğlanın bedenine de bakabilir. Müctebâ. O genç oğlan yüzü güzel ve tüysüz olsa

bile. Bu, na-maz bahsinde geçmişti.

Metinde iki defa geçen er-Raçul (erkek) kelimesi, ikisinin de aynı ki-şiyi ifade ihtimalini doğurduğu

için ikincisinin «racul» şeklinde yazılması daha evlâ olurdu. Bundan sonra gelen meselede de

durum bu şekilde-dir. Kuhistânî.

Bana göre burada îfadenin bulunduğu yer böyle bir anlamaya mey-dan vermez. Dikkat edilsin.

Ez-Zâhidî´den nakledilmiştir ki; bir erkek izni olmak şartıyla diğer bir erkeğin avret yerlerine

bakmakla günahkâr olmaz.

Derim ki: Buna dikkat edilmelidir. Hatta Ez-Zâhidî´nin lafzı şöyledir: «Açık olmadığı halde

başkasının görülmesi caiz olmayan uzuvlarına bak-mak insanı günahkâr etmez.» tarzın dadır. Bu iyi

bilinsin!... Ancak kişi göbek ile diz kapaklarının altında kalan yerlere bakamaz. Göbek görü-nebilir,

fakat diz kapağı görünemez.

Kişi, hanımının ve kendisine cinsî ilişki helâl olan cariyesinin tena-sül uzvuna bakabilir. Ateşperest

olan cariyesi, kendisiyle kitabet akdi veya kendisiyle başkası arasında ortak olan cariye, başkasının

nikâhın-da bulunan cariyesi, süt veya sıhriyet yoluyla kendisine mahrem olan cariyesi bu hükmün

dışındadır. Evet, bunların hükmü ecnebi bir kadının hükmü gibidir. Yani bedenlerine bakmak

haramdır. Onlara bakamaz. Müctebâ.

Bu mesele ön ve arkası yırtılarak birlesen bir cariye hususunda müşküldür. Zira kişi bu cariye ile

cinsî ilişki kurmak yetkisine sahib de-ğildir ve ona bakamaz da. Kuhistanî.

Ben derim ki: Burada galib duruma göre hareket edilir, denmiştir.

Şehvetle veya şehvet olmaksızın hanımının ve helâl olan cariyesinin tenasül uzvuna bakabilir. Fakat

evlâ olan bakmamaktır. Çünkü bu, unut-kanlığa yol açar.

Mahremi olan yani kendisine sonsuza dek haram olan bir kadının başına, yüzüne, göğsüne,

baldırlarına ve bazularına, şehvetten emin ise, bakabilir. Mahremden maksad, ebediyyen kendisine

nikâhı helâl olma-yan kadındır. Bu mahremiyet isterse neseble, isterse -zina dahil- başka bir

sebeble olsun. Eğer kişi hem kendisinin hem de kadının şehvetinden emin ise ona bakabilir. Bunu

el-Hidâye´de zikretmiştir.

Kim ki: «Şehvetinin emniyeti sözüyle ancak kişinin kendi şehveti kastedilmiştir» derse, o manada

kusur yapmış olur. İbn-i Kemâl.

Eğer şehvetten emin değilse bakamaz. İster şehvetten emin olsun ister olmasın, kişi mahremi olan

bir kadının sırtına ve karnına bakamaz. Burada İmam Şafiî´ye aykırılık vardır. Kişi aynı zamanda

mahreminin bal-dırlarına da bakamaz. Bunun aslı şu âyettir:

«Onlar ziynetlerini ancak kocalarına gösterebilirler» (Nur, 31)

İşte bu zikredilen mahaller ziynet yerleridir. Ama sırt ve benzeri yer-ler ziynet yerleri değildir.

Başkasına ait olan cariyenin, ister mudebbere, ister ümmü veled ol-sun, hükmü böyledir. Yani

mahreminin neresine bakabiliyorsa bahis konusu cariyenin de o yerlerine bakabilir. Erkek olsun,

kadın olsun bakıl-ması helâl olan yerlere dokunulması da helâldir. Eğer kişi kendisinin ve cariyenin

şehvetinden emin oldukça... Çünkü Cenab-ı Peygamber, Hz. Fâtıma´nın başını öperdi. Ve O: «Kim ki

annesinin ayağını öperse sanki cennet kapısının eşiğini öpmüştün) buyurdu.

Eğer şehvetten emin değilse veya içinde şüphe varsa bakması da, ellemesi de helâl değildir. İbn

Sultan´ın Keşfu´l-Hakaik´i ve El-Mücteba.

Ancak bir ecnebi kadının bakılması helâl olan yerlerine elini dokunduramaz. Kadının yüzünü ve

ellerini ellemesi helâl değildir. Şehvetten emin olsa dahi... Çünkü bu daha ağır bir ayıptır. Bunun

için bununla ni-kâh hürmeti sabit olur. Bu hüküm genç kadınlar hakkındadır.

Şehvet uyandırmayan ihtiyar kadınların elini sıkmakta onların eline dokunmakta bir beis yoktur.

Şehvetten emin olduğu zaman onun elini ellemekte de bir beis yoktur. Ne zadan dokunmak caizse o

zaman yol-culuğa götürmesi de caiz olur. Eğer kendi nefsinden ve ondan emin ise onunla tek

başına bir yerde bulunabilir. Aksi takdirde duramaz. El-Eş-bâh adlı kitabta: «Ecnebi bir kadınla

yapayalnız, başbaşa kalmak haram-dır. Ancak kadın borçlu ise, borcunu ödemekten kaçarak bir


harebeye girmişse ancak o harabede onu bekleyebilir. Veya kadın çirkin bir ihtiyarsa, veya perdeli

ise onunla beraber durabilir» hükmü yer almaktadır.

Mahrem olan bir kimse ile bir yerde başbaşa kalmak mubahtır. An-cak, sütten kız kızkardeşler ve

genç kainvalide müstesnadır.

es-Şurunbulâlî´ye adlı kitapta el-Cevhere adlı kitaba atıf ederek şöyle denildi: Aksıran veya selâm

veren ihtiyar bir kadın hariç kişi ecnebi bir kadınla konuşamaz. Aksıran kadına dua eder, selâmı

cevaplandırır. Aksi takdirde, yani ihtiyar değilse bunu da yapamaz.

Bununla anlaşıldı ki el-Kuhistaninin: «Kişinin muhtaç olmadığı bir şeyle onunla konuşur»

ibaresindeki «la» harfi fazladır. Dikkat!..

Kişinin bakılması helâl olan yeri ellemesi helâldir. Onu satın almak istediği zaman, bu takdirde

şehvetinden korksa bile, elleyebilir. Çünkü bunda zaruret vardır. Bazıları «bizim zamanımızda

elleyemez» demişler-dir. El-İhtiyâr´da bu kesinlik kazanmaktadır. Yani kesinlikle elleyemez

denilmektedir.

Ekmek yaptırmak için iş gücünü kiralayacağı zaman ayaklarına ve kollarına da bakabilir

demişlerdir. Tatarhâniye.

İZAH

«Elleme» ibaresi burada fazladan getirilmiş, çünkü musannif bun-dan söz etmiştir. Başlıkta bunun

zikredilmemesi .ihtiyaç anında müraca-at edilsin diye yerinin bilinmesi kabilinden zikredilmesi daha

evlâ ise de kusur sayılmaz. T.

«Erkek erkeğin ilh...» El-İnâye´de ve başka kitaplarda «insan uzvu-na bakma meseleleri dörttür.»

denilmektedir.

1 - Erkeğin kadına, bakması,

2 - Kadının erkeğe bakması,

3 - Erkeğin erkeğe,

4 - Kadının Kadına bakması.

Birinci kısım dört bölümden ibarettir:

A) Erkeğin yabancı hür kadına bakması,

B) Erkeğin kendine helâl olan hanımına ve cariyesine bakması,

C) Mahremi olan kadınlara bakması,

D) Başkasının cariyesine bakması. Anla!

«Şehvet haddine varmış ilh...» demek, murâhik olmuş demektir. Bu-rada onda olan şehvetin haddi

kastedilmektedir. T.

Ben derim ki: «Namazın şartları» bahsinde nassı şu olan bir ibare getirdi: «Es-Sirâc´ta çok küçük

olan, erkek çocuk için ayıp yoktur. İştah çektikten sonra ön ve arka ayıp yerlerin görünmesi

haramdır. Sonra on yaşına varınca avreti galizlesin Ondan sonra da baliğ gibi olur.»

El-Eşbâh adlı kitab´ta: «Erkek çocuk onbeş yaşına kadar kadınların bulunduğu yere girebilir» diyor.

Dikkat!..

«Güzel yüzlü tüysüz dahi olsa ilh...» El-Hindiye adlı kitapta şu hü-küm yer almaktadır: «Erkek çocuk

erkeklik çağına vardığında eğer par-lak yüzlü değilse onun hükmü erkeklerin, eğer parlak yüzlü ise

onun hük-mü kadınların hükmüdür. O tepesinden tırnağına kadar avrettir, ona şehvetle bakmak

helâl değildir. Onunla başbaşa kalmak, şehvetsiz ona bak-mak ise zararsızdır. Bunun için ona peçe

takılması emredilmedi. El-Mültekat adlı kitapta da böyle denilmektedir. Bu kitab mahremiyeti

gerek-tiren şehveti zikretmedi. Acaba o kalbin meyli midir? Yoksa tenasül uz-vunun harekete

geçmesi midir? Bu yazılsın.» T.

Ben derim ki: Sarih nikâh babının muharremât faslında şunu söyle-di: «Evlenme hürmetini

gerektiren bakmada ve dokunmada şehvetin hu-dudu, aletin harekete geçmesi veya hareketli ise

hareketinin artmasıdır. Bununla fetva verilir. Bir kadın veya kalbi harekete geçiren veya

hareket-liliği artan bir ihtiyarın benzeri hakkında da bu fetva verilir.»

El-Kuhistânî bunu bizim imamlarımızdan naklettikten sonra dedi ki: «Âlimlerin umumisi dediler: Bu

şehvetin haddi kalb ile meyletmek, boy-nuna sarılmayı arzu etmektir. Bazıları da onunla harama

aldırış etmek-sizin cinsel ilişki kurmayı kastetmektir, dediler. Nitekim bir mısrada bu şekilde ifade


edilmiştir: «Kadınlar hususunda ise bunun hududu, sadece kalbî iştahtır.»

El-Kuhistânî bu fasılda şunu söyledi: «Kadına bakmanın helâl olması için şart: O kadına ve o kişiye

bakmanın helâl olması için yakîn yoluyla şehvetten emin olmaktır. Yani o kadına veya o kişiye

yaklaşmak için ne-fisle bir meyi olmayacaktır. Onun veya o kişiyi ellemeye, bakışla beraber böyle

bir meyil olmamalıdır. Öyle ki güzel yüz ile çok meta arasındaki tefrikayı idrak edecektir.

Binaenaleyh öpmeye olan meyi haram edici şehvetin üstünde bir durumdur. Onun için selef lutîler

yani gulamparalar bir çok sınıftır, derler:

A)Bir sınıf vardır ki sadece bakarlar,

B)Bir başka sınıf el sıkarlar,

Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar
« Posted on: 26 Nisan 2024, 09:45:25 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlar ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Yasaklar ve Mubahlarönlisans arapça,
Logged
31 Ocak 2010, 18:56:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 31 Ocak 2010, 18:56:45 »

BİR UYARI:

Daha önce kişi helâl olan cariyesine bakabilir. Cariye de kişinin bü-tün bedenine bakabilir,

demiştik. Molla Miskin dedi ki: «Cariye sahibi olan bir kadının cariyesinin bütün bedenine bakması,

cariyesinin de onun bü-tün bedenine bakması hükmü ise malum değildir.»

Molla Miskin´i açıklayan Ebussuud, bunun, musannifin «kadın kadı-na» ibaresinden istifade

edilerek söylendiğini zikretmektedir.

Ben derim ki; Zahire göre bu öyledir. Zira bu hususta kadın erkek gibi olsaydı kesinlikle bunu

nasseder, belirtirlerdi. Bir de fakihler; «Baş-kasının ziynet yerlerinden başka yerlerine bakmanın

helâlliği cinsî iliş-kinin helâl olmasına bağlıdır» demişlerdir. Nitekim bu husus daha önce geçmiştir.

El-İnâye ve En-Nihâye adlı eserde İstibrâ konusunun biraz önünde şu hüküm yer almaktadır:

«Kadınların hepsi, bazılarının diğerine bakmasının helâlliği hususunda eşittirler.»

«Kişinin sebeb dolayısıyla nikâhlanması ebediyyen helâl olmayan ilh...» Süt ve musaharet gibi.

«O sebeb zina da olsa ilh...» Nesebten gelmeyen sebebler süt ve musaharet ve zina gibi

sebeblerdir. Yani bir kadını annesiyle, ninesi, kızı veya torunuyla zina etmesinden dolayı kendisine

helâl değilse o kadı-nın ancak başına, yüzüne, göğsüne, baldırlarına, bazularına, eğer şehveten

emin ise bakabilir.

Zeylâî der ki: «O kadının ecnebi bir kadın gibi olması gerekir denil-miştir. Lakin hakikate itibar

etmek yönünden birinci görüş daha sıhhat-lidir. Çünkü o kadın ebediyyen ona haramdır.»

«Onu yalnız birincisinden ibaret kabul eden ilh...» İbn Kemâl, iba-resinde Tacu´l-Şerîa ve musannıfa

tariz ediyor. Yani «Onların şehveti sadece erkek taarfından nazarı itibara almaları husurludur» der.

«Kişi kadının sırt ve karnına bakamaz ilh...» demek sırt ve kar-na tabi olan iki böğrüne, ön ve arka

organlarına, arka deliği kapsayan iki kenara ve diz kapaklarına bakamaz demektir. Kuhistânî.

«O söylenenler ziynet yerleridir ilh...» sözüne gelince, bununla işaret edilir ki âyette ziynetin kendisi

kastedilmemiştir. Ziynetin takıldığı mahal kastedilmiştir. Çünkü ziynete bakmak mutlak şekilde

helâldir. O halde ziynetten bakmak ziynetin takıldığı yerlerdir. Baş tac´ın, yüz sürmenin, boyun ve

göğüs ise gerdanlıkların yeridir. Kulak küpenin mahallidir. Bo-zu «dümlüç» denilen bilezik yeridir

Kol bileziğin yeridir. Elayası yüzük ve kınanın mahallidir. Baldır halhal denilen ayak bileziğinin, ayak

kepçesi kınanın yeridir. Zeylâî.

Saç aks´ın yeridir. Yani saçları bir araya getirip bağlamakta kulla-nılan sicimler veya kadının

saçlarına eklemekte olduğu siyah iplerin ye-ridir. Muğrib.

«Öldükten sonra azati edilmesi şart koşulmuş veya Ümmü Veled ol-sa bile ilh...» Kendisiyle akt-i

kitabet edilen cariye, yarısı azad edilen yarısı azad edilmeyen cariye de İmâmın katında mudebbere

ve ümmü veled cariyeler gibidir. Kühistâni.

«Erkek ona mahremine baktığı gibi bakar ilh...» Çünkü onlar efen-dilerinin ihtiyaçları için çalışırlar,

efendisinin misafirlerine hizmet eder-ler. Bu esnada sırtlarında hizmet elbiseleri vardır. O

cariyelerin ecnebi-ler hususunda ev haricindeki halleri tıpkı kadının ev içindeki yakın ak-rabaları

hakkındaki haline benzer. Hz. Ömer bir cariyenin başında örtü gördüğünde onu kamçısıyla atar ve

«Ey deffar, bu örtüyü kendinden at.Sen hür kadınlara kendini benzetmek mi istiyorsun?» derdi. Hz.

Ömer´in konuşmasında geçen «deffar» kelimesi koku veren, kirli paslı manâsını ifade eder.

«Ecnebiye olan bir kadının yüz ve elleri ellenmez ilh...» Tabii bu ec-nebiye cariyeden başkasıdır.

Et-Tatarhâniye´de Câmiu´l-Cevâmı" adlı kitabtan şu nakil yapılmaktadır: «Cariyenin efendisinin

bedenini ellemesi, saçlarını yağlaması ve iştahı çekmedikçe onun bedenini ovalamasında beis

yoktur. Ancak göbeği ile diz kapakları arasına dokunamaz.»

«Yüzünü ellemek caiz değildir ilh...» Ecnebi kadınını yüzüne bakmak caiz olmakla birlikte şehvetten

emin olsa bile el ve yüzünü elleyemez.

«Çünkü bu daha galizdir ve bununla musaharat hürmeti sabit olur ilh...» Bu ellemenin bakmaktan

daha galiz olduğu içindir. Maksad «elle-mek şehvetle olursa» demektir. Böylece mahrem ve

cariyeleri kapsamak-tadır. Hatta kişi halasının veya cariyesinin bedenini şehvetle ellerse, ki-şiye o


halanın veya cariyenin kızı haram olur.

«İştah çekmeyen ihtiyar kadına gelince ilh...» sözü üzerine; «böyle bir kadının elinin tutulmasının

haram olmaması için, kişinin de aynı şekilde iştah çekmeyecek halde olması gerekir»

denilmektedir. Kuhistânî bunu El-Kirmânî´den rivayet etmiştir.

Zahire sahibi dedi ki: «Eğer kadın acuze ve iştah çekmeyecek yaş-taysa onun elini sıkmakta veya

ellemekte herhangi bir beis yoktur. Erkek nefsinden ve kadından emin olduğu tarzda bir ihtiyarsa

onun da hükmü budur. O zaman kadının elini musafaha etmesinde beis yoktur. Eğer nef-sinden ve

kadından emin değilse bundan sakınmalıdır. Sonra İmam Muhammed; Kadın acuze ise kadının

ellenmesini erkek için mubah gör-müştür. Erkek benzeri cima etmez halde olma şartını nazarı

itibara alma-mıştır. Dokunan kadın olduğu zaman da bu meselede de bu şartı ileri . sürmemiştir.

Eğer ikisi de yaşlı ve benzerleri cinsi ilişkide bulunmayan halde iseler onların müsafahalarından

herhangi bir beis yoktur. Fetva anında buna dikkat edilsin.»

«Onu beraberinde sefere götürmesi caizdir ilh...]» Bu ancak mahrem olan ve başkasının cariyesi

hususundadır. İmam Muhammed «Başkası-nın cariyesiyle halvete çekilmek, onu sefere götürmek»

hususunu zikretmemiştir. Meşâyih bunun helâl olup olmadığı hususunda ihtilâf etmiştir. Bu iki

görüştür. Yani götürür görüşü de götürmez görüşü de tashih edil-mişlerdir. T.

Ben derim ki: «Bu hüküm onların zamanında idi. Bunun nedeni sarih ileride İbn Kemâl´de naklen

zikredecektir ki: «Mahremsiz bizim zamanı-mızda fesad ehli galib olduğu için bir cariye sefere

götürülmez. Bununla fetva verilir. Düşün.

«Hürr bir ecnebi ile halvet haramdır ilh...» Çünkü cariyedeki ihtilâfı daha önce öğrendin. Sarihin

«haramdır» ibaresi yerine El-Kınye´de: «Tahrim kerahetiyle mekruhtur ibaresi yer almaktadır. Ebû

Yûsuf´tan gelen rivayete göre haram değil, mekruhtur.»

«Şevhâ yani çirkin bir acuze olursa ilh... sözüne gelince, El-Kınye´de şöyle denilmiştir: «Acuze bir

kadının mahremi olmayan birisiyle sefere çıkamayacağı hususunda icmâ ettiler. Binaenaleyh genç

veya ihtiyar bir kişi ile başbaşa da kalamaz.» İhtiyarların elini sıkabilir. Eş-Şifâ´da El-Kermînî´den

gelen bir rivayete göre «Çirkin bir ihtiyar kadın ve benzeri çımadan kesilmiş bir ihtiyar erkek,

mahremler menzilesindedir.» Yani bir-birlerine mahrem sayılırlar. Zira ilk etabta hatıra gelen şudur

ki, onlar ecnebilere nisbeten mahremler menzilesindedirler. Muhtemel ki bu iba-reden maksat şu

olsun: Bu kişi o çirkin acuze ile beraber mahremler gibidir. Her iki ihtimali Zâhîre´den yaptığımız

nakil desteklemektedir. Sa-rihin bunu kayıtsız, şartsız belirtmesi tartışılır. Düşün.

«Veya bir hail ile ilh...» El-Kınye´de denildi ki: «Bir erkek bir evde bir kadın da başka bir evde ve her

evin ayrı bir kilidi varsa, fakat evlerin cümle kapısı birse, ikisini birleştiren bir başka ev olmadıktan

sonra ke-rahet yoktur.» Bu hüküm için El-Kınye üç kitaba işaret etti. Bundan son-ra da başka bir

kitaba atfen şöyle dedi: «Bu tarzda bir evde durmak halvet sayılır. Böyle bir halvet helâl değildir.»

Sonra başka bir kitaba işaret ederek: «Eğer kişi bâin bir şekilde ha-nımını boşarsa, onun bir

odasından başka meskeni yoksa, kendisiyle ka-dın arasında bir perde gerer.» Çünkü perde

olmadığı takdirde ecnebi ka-dın ile arasında halvet meydana gelmiş olur. Halbuki beraberinde bir

mahrem de yoktur. İşte bu onların dediklerinin sıhhatli oluşuna delâlet eder.» Çünkü aynı evin iki

odası bir perde gibidir, hatta perdeden de daha evlâdır.

Onun «perde ile iktifa edilir» sözü kocanın fasık olmaması şartına bağlıdır. Eğer koca fasık İse,

onunla talakı baine ile boşadığı kadın ara-sında güvenilir bir kadın perde olur. O güvenilir kadın da

el-İhdad konu-sunda zikredildiğine göre koca saldırganlık yapmak istediği zaman ona mani olacak

kudret ve güce sahib olacaktır.

El-Bahr sahibi El-Kınye´de söylenenin benzerini burada araştırma ko-nusu yapmak şöyle dedi:

«Eğer ecnebi bir kadın iddet çekmiyorsa onun hakkında da böyle demek mümkündür. Ancak bunun

hilâfına bir nakl mevcut ise o zaman bu hükümden vazgeçilir.»

El-Fetih´te: «Kadının kocası öldüğü zaman onun varisleri arasında kadına mahrem olmayan varsa

yine bu perde hükmü gereğidir.» denil-mektedir.

Ben derim ki: Kınye´nin: «Onların beraberinde mahrem yoksa» sözü ifade ediyor ki; eğer

beraberinde mahrem varsa halvet bahis konusu değildir. Bundan oluşarak meydana gelen şudur:

Haram olan halvet, perde germekle ortadan kalkar. Mahremin veya güçlü bir kadının varlığıy-la da

ortadan kalkar. Acaba başka bir kadının ecnebi kişinin varlığıyla da kalkar mı? İşte bunu görmedim.

Lâkin İmametü´l Bahr adlı kitapta El-İsbîcâbî´den nakledildiğine göre; «Bir odada beraberlerinde bir

kişi veya ha...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Ocak 2010, 18:58:46
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #7 : 31 Ocak 2010, 18:58:46 »

METİN

Müslüman bir kadın diğer bir kadının bedeninden erkeğin diğer bir erkeğin bedeninde baktığı

noktalara bakabilir. Denilmiştir ki, erkeğin mahremine baktığı gibi bakabilir. Birinci görüş daha

sıhhatlidir. Sirâc.

Böylece kadın erkeğin bedeninde bir erkeğin diğer erkeğin bedenine bakabildiği gibi bakabilir. Eğer

şehvetten emin ise. Eğer emin değilse, korkarsa ve şüphede ise istihsanen bakması haram olur.

Tıpkı erkek gi-bi. İki fasılda da tashih edilmiş görüş budur. Tatarhâniye, El-Muzmarat´ tan.

Zımmi bir kadın en sıhhatli görüşe göre ecnebi bir erkek gibidir. Müslüman bir kadının bedenine

bakamaz. Müctebâ.

Her aza ki ona ayrılmazdan önce bakmak caiz değildir; koparılıp ayrıldıktan sonra da ona bakmak

caiz olmaz. Velev ki kişinin ölümünden sonra koparılırsa. Mesela tenasül uzvunun etrafındaki

tüyler, kadının saç-ları, ölü ve hür olan bir kadının kol ve baldır kemikleri gibi. Kadının eli değil de

ayaklarının tırnakları gibi. Müctebâ. Burada nazar vardır. Burada ecnebi bir kadının üst elbisesine

şehvetle bakmak haramdır. El-İhtiyâr´ da şu hüküm yer almaktadır: Onun saçma bir insanın saçını

eklemek haramdır, isterse onun isterse başkasının saçı olsun. Çünkü Cenabı- Pey-gamber:

«Allah saç ekleyene, ekletene, ben yapana, yaptırana, dişlerinin ba-sını inceltene, buna razı olana,

yüzünden tüyleri aldırana, yüzündeki tüy-ler aldırıldığı takdirde buna rıza gösteren lanet etmiştir.»

diye buyurmuş-tur.

İğdiş edilmiş, tenasül uzvu kesilmiş ve huşa olan bir kimse ecnebi bir kadına bakmakta tenasül

uzvu olan bir kimse gibidir. Bazıları «te-nasül uzvu kesilmiş, suyu kurumuş bir kimsenin

bakmasında beis yok-tur» demişlerdir. Fakat El-Kübrâ´da «Bunu caiz gösteren fakihler diyanet ve

tecrübelerinin azlığından böyle yapmışlardır» demişlerdir.

İZAH

«Sirâc ilh...» Yukardaki hüküm Sirac´ta olduğu gibi El-Hidâye´de de yer almıştır.

«Kadın da bakar ilh...» El-Hunsâ kitabında «Kadının ecnebi erkeğe bakması erkeğin mahremlerine

bakması mesabesindedir. Çünkü cinsin hilâfına bakmak daha galizdir» denilmektedir. Hidâye.

Metinler birincisi üzerinedir ve buna güvenilir.

«İstihsânen haramdır ilh...» sözüne gelince. Tatarhâniye´de. Muzmarât´tan nakledilen şudur: «Kadın

bilse ki kadına bir şehvet veya şüphe düşecektir, şüphenin manâsı iki zannın eşit olmasıdır. Bu

takdirde ben isterim ki gözünü kapatsın. Asılda İmam Muhammed böyle zikretti. Zik-rettiği İmam

Muhammed kadının ecnebi erkeğe bakması ve aksinde gö-zün kapatılmasının müstahab olmasıdır.

Şöyle dedi: «Erkek böyle bir ba-kıştan sakınsın. Bu, haramlığın delilidir.» İki faslın hepsinde de


sahih olan budur. Onu hulasatan zikretmiş oluyoruz. Bunun benzeri ez-Zâhire´ de*de yer

almaktadır... Bunu T. el-Hindiye´den nakletti.

Tatarhâniye´nin nüshasındaki sarihin hattı onun üzerindedir, istihbab yerinde istihsan

kullanılmıştır. Zahire bakılırsa bu ibare tahrif edilmiştir. Nitekim kelâmın siyakı da buna delâlet

ediyor. Böylece bu Ez-Zâhire ve el-Hindiye´dekine muvafık olur.

Binaenaleyh sarihin istihsanen haramdır» sözüne gelince, sarihi bu söze tahrif düşürmüştür.

Düşün.

Sonra Sahîh´in mukabili üzerinde farkın ayrılığı vechi vardır. Nitekim el-Hidâye´de bu böyle yer

almıştır. Şüphesiz kadınlar üzerinde şehvet galibtir. Galib olan şehvet itibar yönünden yüzde yüz

olan gibidir. Binae-naleyh erkek de iştihâ ederse şehvet iki tarafta da mevcut demektir. Fa-kat kadın

iştihâ ettiği zaman durum böyle değildir. Çünkü hakikaten ve itibaren şehvet erkek tarafında

mevcut değildir. Binaenaleyh şehvet bir tarafta olmuş oluyor. İki tarafta mevcut olan harama sirayet

etmek hususunda bir tarafta mevcut olandan daha kuvvetlidir.

«Zimmi cariye ecnebi kişi gibidir Hür ve müslüman olan kadının be-denine bakamaz ilh...»

Gâyetu´l-Beyân adlı kitabta denildi ki: Cenab-ı Hâkk´ın «veya kadınlarına» tabiri müslüman ve hür

kadınlar demektir.» Çünkü imanlı bir kadın müşrik veya kitabi bir kadın önünde elbisesini

çıkaramaz. El-İnâye ve başka kitablarda bunu İbn Abbâs´tan naklettiler. Bu mesur yani rivayetle

sabit olan bir tefsirdir. Abdulganî en-Nablûsî´ nin Hediyetu´l-İbn´il-İmâd üzerindeki şerhinde, babası

Eş-Şeyh İsmail´in Ed-dürer ve´l-Gurer üzerindeki şerhinden naklederek şöyle dedi:

«Müslüman bir kadın için hristiyan, yahudi veya müşrik bir kadının önünde soyunmak helâl

değildir. Ancak bu gayr-i müslim kadın onun ca-riyesi ise mesele değişir. Nitekim bu durum

Es-Sirâc´ta vardır. Bir de Nisabu´l-İktisab´ta vardır. Salih bir kadın için uygun değildir ki facrr bir

kadın ona baksın. Çünkü facir kadın gider onu erkekler yanında sıfatlan-dırır. Binaenaleyh salih bir

kadın cilbabını ve peştemalını bunların yanın-da çıkaramaz. Nitekim Es-Sirâç´ta bu hüküm yer

almaktadır.»

«Hürre okm bir kadının ölümünden sonra kol kemiği ilh...» ibaresine gelince; bu el ve yüz kemiğini

çıkarmış oluyor. Yani hayatta bunlara bak-mak helâl idi. ölümden sonra da bakmak helâldir. «Hürre

bir kadın» de-di, çünkü cariyenin kol kemiğine hayattayken bile bakmak helâldir. Ama cariyenin bel

kemiği gibi bakılması hayattayken haram olan kemikler ha-riçtir.

UYARILAR:

1 -
Bazı Şâfiîler, «Eğer cariyenin saçı kesilirse, sonra da o cariye azad edilirse o saça bakmak

haram değildir» demişlerdir. Çünkü azadlık cariyeden ayrılan parçaya geçmez. Böyle bir fetvayı

bizim imamlar ara-sında görmedim. Şunu da görmedim: «Eğer hürr ve ecnebi olan kadın-dan bir

parça ayrılırsa sonra kişi o kadınla evlenirse o parçaya bakması haram olur mu?. Onların zikrettiği

nedene binaen haram olur.

Deniliyor ki kadınla muttasıl olan her şey kişiye helâl olduğu zaman kadından ayrılmış parçaların da

onun için helâl olması daha evlâdır. Herne kadar helâl olma zamanından önce ayrılmış ise de. Allah

hakikati daha iyi bilir.

2 - Kişi ecnebi bir kadına aynada veya suda bakarsa bunun hak-kındaki hükmün ne olduğunu

görmedim. Fakîhler sarahaten musaharat haramlığı konusunda «Musaharat haremliği kadının

tenasül uzvunu aynada veya suda görmekle sabit olmaz. Çünkü görünen aynısı değildir, mi-saldir»

demişlerdir. Eğer kişi camdan veya kadının içinde bulunduğu bir,; sudan bakarsa burada hüküm

değişiktir. Çünkü göz su ve camı geçer; Onların içindekini görür. Bu kaidenin ifade ettiği manâ

şudur:

Ecnebi bir kadına aynı veya sudan bakmak haram değildir. Ancak farklı olarak nazar ve benzeri

şeylerle nikâh haramlığı meydana gelebilmesi için şartlarında şiddet gözetilmiştir. Çünkü orada

aslolan he-lâlliktir. Ama bakış bunun tam hilâfınadır. Zira bakışın yasaklanması fit-ne ve şehvet

´korkusundan ileri gelmektedir. Bu ise burada mevcuttur. Şâfiîlerden İbn-i Hacer´in Fetvâsı´nda

gördüm: Orada Şâfiîler arasında da bir ihtilaf olduğu zikredilmiştir. Fa´kat bizim dediğimizde

haramlığın oluşmasını tercih etti. Allah hakikati daha iyi bilir.

3 - Safîlerden bazılarına göre helâl olmayana bakmak haram olduğu gibi onu düşünmek de

haramdır. Çünkü Cenab-ı Hâk «Allah´ın bazınızı diğerinin üzerine üstün kıldığı şeyleri temenni

etmeyiniz» buyur-muştur. Âyet bakmayı olduğu gibi temenniyi de menetmiştir. dediler. Al-lâme İbn-i

Hacer, et-Tuhfe adlı kitabında: «Ecnebi bir hanımın güzelliklerim düşünerek hanımıyla ilişki kuran


ve hayalinde sanki o ecnebi kadınla cin-si ilişki kurmuş gibi tasarlayan bir kimse bu kabilden

değildir» diyor. Celaleddin Suyutî ve Takiyuddun Sübkî´nin aralarında bulunduğu bir cema-atten

böyle bir düşüncenin helâl olduğu nakledilmektedir. Çünkü Çenab-ı Peygamber bir hadisinde:

«Şüphesiz Allah benim ümmetim için nefisle-rinin peyda ettiğinden vaz geçmiştir» buyurmaktadır.

Kişinin böyle bir şeyi hayal etmesi o kadınla zina etmeyi azmetmesini gerektirmez. Öyle ki kadını

elde ettiği takdirde zina etmeye ısrar ediyorsa günahkâr olur. Buradaki olay ilişki kurduğu hanımını

o ecnebi kadın farzetmesi, saymasıdır. Bazıları böyle bir şeyin yapılmasının mekruh olması daha

uygundur, derler. Bu görüş «kerahet delilsiz olmaz» kaidesiyle reddedilmiştir. İbnu´l-Hâc el-Mâlikî

şöyle dedi: «Böyle bir düşünce haramdır. Çünkü bu zina-nın bir çeşididir. Nitekim bizim alimlerimiz

de böyle demişlerdir.» Nite-kim bizim alimler: «Bir testi alıp ondan su içen bir kimse gözünün

önünde onu şarap sayıp içerse o su hayam olur» demişlerdir. İbn Hâc´cın bu gö-rüşü delille

reddedilmiştir: Bu görüş gayet, uzaktır ve bunu destekleyen bir delil de yoktur. Bunu hülâsa olarak

naklettim. Bizim katımızda bu meseleyi inceleyeni görmedim. Ancak Ed-Dürer´de musannif dedi ki:

«Ki-şi suyu veya mubah olan başka meşrubatı içtiği zaman fâsıklar gibi coş-kunlukla taşkınlıkla

içerse haram olur.»

Bizim mezhebimizin kaidelerine en yakın olanı bunun helâl olma-masıdır. Çünkü o ecnebi kadının

huzurundaymış gibi düşünmek, onunla cinsî ilişki kurulmuş gibi tahayyül edilmesi heyeti üzerine

işleyen bir masiyeti tasvir etmektir. İçki meselesini...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Ocak 2010, 19:00:14
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #8 : 31 Ocak 2010, 19:00:14 »

İSTİBRÂ VE DİĞER KONULARA DAİR BAB

METİN


Herhangi bir cariyenin bedeninden faydalanmaya malik olan bir kişi istibrâ etmeden ona

yaklaşamaz. Mülk edinmek, meselâ satın almak, ba-badan miras kalmak, esir almak, cinayeti

defetmek ve kabzedildikten sonra alışverişi feshetmek ve benzeri yollarla olabilir. «Cariyeden

fayda-lanma» kaydını getirdik ki ileride geleceği gibi erkeğin hanımının satın alması tarifin dışına

çıksın diye.

Mülk edinilen cariye isterse bakire olsun, isterse bir köle veya ca-riyeden satmalınmış olsun, velev

ki bu satan köle cariyeyi alanın köle-si dahi olsa, -Mükâtebi gibi- bir de alışveriş yapmasına izin

verdiği köle gibi. şu kadar var ki o kölenin bütün kazancı borç ile kapsanmış olacaktır. Aksi

takdirde onda istibrâ olamaz. Bu ya cariyenin mahremle-rinden onu satın alırsa, bu mahrem de

cariyenin mahreminin gayrisi ola-caktır. Çünkü yakın rahmi olursa cariye azad edilir. Ve bu

çocuğun ma-lından o cariyeyi almış olursa, velev ki bu çocuk tıflı olsa dahi. Bütün bu durumlarda

cariye ile cinsî ilişki kurmak, -en sıhhatli görüşe göre- ilişkinin öncülerini dahi yapmak haram olur.

Çünkü cariyenin gebeliği ortaya çıktı mı, bu işi başkasının mülkünde icra etmiş oluyor. Evet, o

cariyeyi -hayz görüyorsa- bir hayz geçirmek suretiyle eğer hayz gör-müyorsa bir ayı geçirmek

suretiyle istibrâ etmesi, gerekir.

Hayz görmeyen «aylar sahibinden» maksad, cariye, küçük veya hayızdan ümidini kesmiş olandır.

Eğer bir aylık zamanda yeniden hayz gö-rürse, günlerle olan istibrâ bâtıl olur, bir hayz müddeti

beklemesi gere-kir. Hem hayzı kaldırılmışla yani tahareti uzayıp giden kadınsa, cariyeyse, kendisi

de esasen hayz görenlerden ise, bu takdirde İmam Muhammed´e göre iki ay on gün istibrâ müddeti,

bekletilir. Bununla da fetva verir. İstihzali bir kadını ayın başından on güne kadar bekletir, sonra

cin-sî ilişki kurabilir. Bercendî ve başkası. İyice öğren.

Hamile ise istibrâ hamlin vaz´iyle olur. Cariyeyi mülk edindiği zaman hayızlı ise, o hayz istibrâ

sayılmaz. Mülk edindikten sonra kabzetmezden önce hayız varsa o da istibra sayılmaz. Mülk

ettikten sonra kabzetmezden önce doğum yapmışsa o da istibra sayılmaz. Nitekim hayz ve benzeri,

satıştan sonra olursa ve fuzulî alışverişin caiz, geçerli sayılmasından önce kabızdan sonra hasıl

olanla da iddet çekilmez. Çünkü mülkiyet yok-tur. Ortağının payını satınalmakla yani aralarında

müşterek olan bir ca-riyenin ortak payını satın almakla mülkü tamam olduğundan dolayı is-tibra

etmesi yani iddet çekmesi vacib oluyor. Kadın mecûsî veya mükâ-tebe ise gördüğü bir hayz,

istibrâsı için kâfi gelir. Şöyle ki, kişi mecû-sî bir cariyeye veya müslüman, fakat satınaldıktan sonra

kendisiyle ki-tabet yapılan bir cariyeyi satın alırsa, bu da istibradan önce ise, hayız gördükten sonra

mecûsî cariye müslüman olur, mükâtebe akdine ma-ruz kalan cariye de kitabet aktindeki malı verip

kendisini azad etmekten âciz olursa; bu mülkten sonra mevcut olduğundan dolayı kâfi gelir.

Dâru´l- İslâm´da efendisinden kaçmış bir cariye geri döndüğünde is-tibrâsı vacib değildir. Haniye.

Gâsıp bir cariyeyi gasbeder, ona dokunmadan Önce cariye ilk sahi-bine dönerse yine istibra yoktur.

Haniye.

Ücretle verilen veya bir rehni açmak için verilen cariyenin de istibra etmesi gerekmez. Çünkü mülk

yeniden peydah olunmuş değildir. Eğer kabızdan önce alışverişi kaldırırsa beyinin yani satan

üzerinde istibra yoktur. Tıpkı hıyar ile onu satması gibi. Çünkü önce o kabzedildi. Sonra

muhayyerliğiyle onu iptal etti. Evet, burada mülkünden çıkmadığı için istibra yok. Eğer mudebbere

kıldığı veya ümmülveled olan cariyesini sa-tarsa ve müşteri onunla cinsî ilişki kurmazdan önce

kabzederse yine du-rum böyledir. Kocası cinsi ilişki ´kurmazdan önce onu boşarsa eğer istibradan

sonra kocası olmuşsa yine durum böyledir. İstibradan önce ise muhtar fetvaya göre istibra vâcib

olur. Zeylâî.

Ben derim ki: El-Celâliye´de şu mesele yer almaktadır: Başkasının iddetini çekmekte olan cariyeyi

satın aldı, ve kabzetti. Sonra üzerinden iddet geçti. Artık onu yeniden istibrâya tabi tutmaz. Çünkü

sebebin mev-cut olduğu bir devrede satanın onunla cinsî ilişki kurması helâl değildir.

İZAH

İstibra cariyenin rahminde çocuk olup olmadığını ortaya çıkarmak demektir. Bu istibra vacibtir.

Vücubu üzerinde icmâ olduğundan dolayı bazıları «onu inkâr eden kâfir olur» demiştir.

Sahabelerden meşhur olan-ları inkâr gibi. Alimlerin umumuna göre haberi ahadla sabit olduğundan

dolayı inkâr küfrü gerektirmez. Nitekim en-Nazm´da bu yer almaktadır. İstibrânın sebebi mülkün

yeniden oluşması, illeti cinsi ilişki iradesi, şartı ise hamilde olduğu gibi meşguliyetin hakikati veya

hamile olmayanda olduğu gibi vehmedilmesidir. Hükmü ise rahmin beraatini bilmektir.


Hikmeti ise hürmetli suların korunmasıdır. Fakat bu sonradan olan bir şey olması sebebiyle

hükmün gereği olarak elverişli değildir. Ama sebeb böyle değildir. Çünkü o sebkat etmiştir. Hüküm,

onun üzerinde dön-mektedir. Eğer bazı gelen suretlerde olduğu gibi cinsi ilişkinin olmadığını bilse

dahi böyledir. Dürrü Müntekâ.

İstibrâ´da esas Resulullah´ın Evtas Savaşı´ndaki tutsaklar hakkında söylediği şu sözdür: «Dikkat

edilsin, gebe ile cinsi ilişki kurulmasın. Ta ki hamillerini vaz edinceye kadar. Gebe olmayanlar da

bir hayz ile be-denlerinin meşgul olmadığını ortaya koymadıkça onlarla da cinsi ilişki kurulmasın.»

Hadisi Ebû Dâvûd ve Hâkim rivayet etmişlerdir. Hâkim «hadisin hasen ve sahih» olduğunu

söylemiştir. Bu umumdur. Zira tutsaklar bakireler ve bakire olmayanlardan hali değildir. Yani

içlerinde bakireler ve bakire ol-mayanlar vardır. Binaenaleyh bu hikmete tahsis edilemez. Çünkü bu,

da-ima bir şekilde yürümez.

Hadisteki «Hübâlâ» kelimesi hublâ´nın cemidir. Hublâ gebe kadın de-mektir.

Hayalâ kelimesi de hamli olmayan kadın manâsına gelen hail´in ço-ğuludur.

İstibrânın bir kısmı vardır ki müstehabtır. O daha sonra gelecektir.

«Ve diğerlerinden ilh...» maksad, öpmek, boyna sarılmak, müsâfaha etmektir.

«Kim ki cinsi ilişki kurmakla bir cariyeden menfaatlenmeye sahib olursa ilh...» ve mülkiyeti de yeni

bir mülkiyet ise demektir. (Yani eski-den de mülkü idi, sonra kaçtı, tekrar döndü anlamında

değilse). Maksat sağ eliyle mâlik olduğu câriyedir. Binaenaleyh eğer efendisi kendisiyle cinsi ilişki

kuran bir cariye ile evlenirse, Ez-Zâhîre´de yer alan bir hükme göre, «Kocasının onu istibrâ görevi

yoktur. İmamın katında hüküm böy-ledir.» Ebû Yûsuf, «İstihsânen istibrâ edecektir ki, iki kişinin tek

temiz-likte aynı kadında cinsi ilişki kurması durumu olmasın» dedi. Ebû Hânife: «Nikâhın akdi sahih

olduğu zaman, onun rahminin Şer´an beri oldu-ğunu do tazammun etmektedir. İşte istibradan

maksud da odur» dedi.

Cariyenin efendisi hakkındaki konuşma kaldı. Ez-Zâhîre´de dedi ki: «Efendisi cariyeyi satmak

istediği zaman eğer onunla cinsi ilişki kuru-yorsa müstahab odur ki onu istibra etsin, sonra satsın.

Cinsi münasebet-te bulunduğu cariye evlenmek istediği zaman onlardan bazıları onunla cinsi ilişki

kuruyorsa ulema «onun istibrasını beklemek müstahabtır» de-diler. Fakat sahiha göre istibra

burada vacibtir. Es-Serâhsî de buna mey-letmiştir. Fark şudur: Satışta müşteriye istibra vacibtir.

Ama burada de-ğil. Böylece maksad hasıl olur, onu satıcıya vacib kılmanın da manâsı kalmaz.

El-Münteka´da Ebû Hânife´den: Kullanmakta olduğu cariyeyi is-tibra etmeden satması mekruhtur.»

rivayet edilmektedir.

Ve onların benzeri ilh...» sözünden maksadı hibe, hibeden caymak, sadaka, vasiyet, hul´a bedeli,

sulh bedeli, kitabet veya ıtk veya icare gibi durumlardır.

«Bakire dahi olsa istibra lazımdır ilh...» Çünkü hüküm sebeb üze-rinde dönmektedir. O da mülkün

hudududur. Çünkü bu daha önce sebkat etmiştir. Kuhistânî bunu söyledi.

Ebû Yûsuf «Cariyenin rahmi satanın suyundan boş olduğunu yüzde yüz biliyorsa istikraya lüzum

yok.» diyor.

«Eğer borç ile her tarafı kaplı ise ilh...» ibaresinden maksad, borcun onun boynunu, elindeki malı

.kapsamıştır. Ve bu Ebû Hânife´nin katında böyledir. Çünkü efendisi o zaman onun kesblerinden hiç

bir şeye malik değildir. İmameyn katında ise maliktir. İtkanî.

Birinci görüş istihsan. ikinci ise kıyastır. Haniye.

«Eğer borç bütün borcunu kapsayıcı değilse ilh...» Yani hiç yoksa o zaman istibra bahis konusu

değildir. Bu durum da cariye kölenin ka-tında hayız gördüğü takdirde böyledir. Ama efendisine hayz

görmezden evvel cariyeyi satarsa efendisi onu istibra etmek mecburiyetindedir. Velev ki izin

verdiği köle borçlu değilse dahi. Nitekim bu du-rumu Vehbânîye´den Şurunbulâlî nakletti ve müellif

de Metni Dürer´de bu-na işaret etmiştir.

«Eğer cariyeyi yakın olmayan mahreminden satın alırsa ilh...» mese-lâ satanın annesidir, kız

kardeşidir, veya süt kızıdır veya babasının veya oğlunun hanımıdır veya satan kişi o cariyenin

annesiyle veya kızıyla ci-ma etmiştir, bu takdirde istibrâya lüzum yoktur.

«Cima davetlisi durumla...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Ocak 2010, 19:08:53
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #9 : 31 Ocak 2010, 19:08:53 »

METİN

Cariyeyi satanın tuhur zamanında cariyeye yaklaşmadığını bildiği za-man istibranın düşmesine dair

çare aramasında bir beis yoktur. Eğer bu-nu kesinlikle bilmiyorsa o hileyi yapamaz. Bununla fetva

verilir O çare şöyledir: Kişinin altında bir hürre kadın yoktur. Veya dört cariye yok. Kişi evvelce

cariyeyi nikâhlar, kabzeder. Sonra sahibinden satın alır. Ve der-hal onunla cinsi ilişki onun için

helâl olur. Çünkü istibra nikâhla vacib olmaz.

İZAH


«Bir beis yoktur ilh...» Bilmiş ol ki Ebû Yûsuf dedi ki: «İstibrâyı dü-şürmek için çare aramakta

mutlaka herhangi bir beis yoktur. Çünkü kişi onun hükmünü iltizam etmekten imtina ediyor. Zira

onu lazım olduğu şe-kilde yerine getirmekten korkuyor.»

İmam Muhammed mutlak bir şekilde bu hileyi mekruh görmüştür. Çün-kü bu hile şer´i ahkâmdan

kaçmaktır. Şer´î ahkâmdan kaçmak da mümin kişilerin ahlâkından değildir. Eğer satanın cariyeye

yaklaşmadığını bili-yorsa Ebû Yûsuf´un görüşünü tatbik eder. Eğer yaklaştığını biliyorsa İmam

Muhammed´in sözü tatbik edilir. Çünkü Resulü Ekrem, «Allah´a ve son güne iman eden iki kişi için

bir tek kadın üzerinde aynı temizlik anında bir araya gelmeleri ve ikisinin de cinsi ilişki kurması

helâl değildir.» buyurmuştur. Şu temizlik müddetinde satan cariyeye yaklaşmamış ise Resulullah´ın

bu yasağı tahakkuk etmemiş oluyor. Ebusuud şöyle dedi: «Hiç bir şey bilmiyorsa, yani yaklaşmış

mıdır yaklaşmamış mıdır, bu du-rumu bilmiyorsa zahire göre İmam Muhammed´in kavline göre fetva

ve-rilir. Çünkü rahmin meşgul olması zannedilir. Ben El-Allâme Nuh Efendi´nin haşiyesinde aynı

fetvayı ihtiva eden ibareyi gördüm.»

«Bu temizliğinde ilh...» Eğer satan hayız halinde cariye ile cinsi iliş-ki kurmuş ise bu istibrayı

düşürmek için yapılan hilede herhangi bir ke-rahet yoktur. Kuhistânî.

«Yani dört tane cariye ilh...» Eğer cariyeyi satın alanın altında nikâh aktiyle dört tane cariye varsa o

zaman istikra yapamaz. Eğer musannif burada İbn-i Kemal gibi: «Eğer onun altında nikâhı men

eden birisi yoksa» ibaresini kullansaydı kendi ibaresinden daha uygun olurdu.

«Onu nikâh ettikten sonra kabzederse ilh...» Yani kabz satın almak-tan önce olacaktır. Bu

El-Halvânî´nin görüşüdür. Ez-Zeylâî bu görüşle Hidâye sahibinin ibaresine itiraz etmiştir. İbn Kemal

bu kaydın El-Hâniye adlı kitabta yer aldığını zikretmiştir. Bu kayıt lazımdır. Taki nikâhın fesa-dından

sonra satın alma hükmüyle olan ´kabz mevcut olmasın. El-Hidâ-ye´deki görüş Serahsî´nin sözüdür.

Bu El-Mülteka´nın, El-Mevahib ve El-Vikâye´nin de zahiridir.

El-Kuhistânî dedi: «Bizim söylediklerimizle yani nikâhla kişi için ya-tak sabit olur. ´O yatak da şer´an

kadının rahminin boş olmasına delâlet eder. Alış-verişle yani satmakla ancak rekâbesini mülk

edinmiş olur. Böylece ortaya çıktı ki musannif katında seçilen, ihiyar edilen Serahsi´nin sözüdür. O

Serahsi ki İmam Odur. Halvânî´nin sözünü terketmekten ötürü kişinin boynunda herhangi bir

kınama yoktur.»

METİN


Sonra hanımını satın aldığı zaman istibrâ yine de vacib.olmaz. Ed-Dürer´de Zahîruddin´den

nakledilmiştir ki; satın almadan önce cinsi iliş-ki kurması şarttır. Bunun sebebini de zikretmiştir.

Eğer kişinin altında hürre bir kadın varsa bu istibrânın düşmesi için satan, satma olmadan ön-ce

onu güvendiği bir kimse ile evlendirir. Nitekim bu hüküm ileride gele-cektir. Veya satın almak

isteyen onu kabzetmezden evvel güvendiği ve altında hürre bir kadın olmayan bir kimse ile

evlendirir. Veya cariyenin emri onun veya kendisinin elinde olmak şartıyla evlendirir, dilediği zaman

eğer alan ´koca onu boşamaktan korkuyorsa boşatır. Sonra aynı cariyeyi satın alır. >kabzeder. Veya

kabzedip kocası onunla müşterinin kabzından sonra cinsi ilişki kurmazdan önce boşar, böylece

istibrâ sakıt olur. De-nildi ki; Ebû Yûsuf´un yüzbin dirhem aldığı mesele şudur: Harun er-Reşîd´-in

hanımı Zübeyde ´kocasına üzerine bir cariye satın almayacağına dair ye-min aldı. Ve böyle bir

cariyeyi herhangi bir kimseden hibe olarak da kabul etmeyecektir. Ebû Yûsuf dedi ´ki: Cariyenin

yarısını satın alacaktır ve cariyenin diğer yarısı da ona hibe ´edilecektir. Böylece yeminini tutmuş

olacaktır. Mültekât.

Veya satın aldıktan veya kabzettikten sonra müşteri o cariye ile ki-tabet aktini yapar. Nitekim

fatihlerin mutlak zikretmeleri bunu ifade edi-yor. Buna binaen kitabet ite kabızdan sonraki nikâh

arasında fark aranır. Musannif şeyhinden bizim ileride zikredeceğimiz gibi bir bahis nakletmiş-" tir.

Fakat Eş-Şurunbulâlî´de, El-Mevâhib´de nakledildiğine göre kitabet kabızdan evvel olmakla

kayıtlandırılmıştır. Bu yazılsın. Derim ki ben, son-ra Mevâhibu´r-Rahmân´ın şerhi el-Burhân´ı

gördüm. Orada mezkûr kayıt yoktur. Düşün. Sonra cariyenin rızasıyla kitabet feshedilir ve

efendisine istibrasız cinsî ilişki kurmak helâl olur. Çünkü kitabetle mülk zail olmuş-tur. Sonra

cariyenin müsaadesiyle onu yeniledi. Fakat hakiki bir mülk yeniden oluşmadı. Onun için istibrâ

sebebi de gerekli olmadı. Bu hilele-rin en kolayıdır Tatarhâniye.

İZAH

«Sonra nikâhlısını satın alırsa yine istîbrâ vacib olmaz ilh...» Bunun nedeni daha önce geçti. Nikâh

bâtıl olur, mehrin tamamı da kocadan düşmüş olur. İtkanî.

«Dürer´de nakletti ki, ilh...» Ed-Dürer´de de şöyle denilmektedir: «El-Fetâvâ´s-Suğrâ´da Zahîruddin

dedi: Büyük fakihlerden birine ait olan İs-tibrâ Kitabında gördüm ki, bu surette müşteri için bu

cariyeyle ilişki kurmak, ancak onunla evlenir, ilişki kurarsa helâl olur. Sonra onu satınalırsa, ki satın

aldığında onu mülk edinmiş oluyor; halbuki o daha kendisin-den olan iddeti çekmektedir; onunla

cinsi ilişki kurmazdan önce satın alırsa bu tıpkı onu satın almak gibi olur, nikâh bâtıl olur. Mülk

sabit ol-duğu bir durumda ise nikâh bahis konusu olamaz. Böylece istibra ona gerekir. Çünkü

istibra sebebi yüzde yüz tahakkuk etmiştir. O da mülkü yemin ile cinsi ilişkinin helâl olmasını

peydan etmektir. Zahîruddin: Bu, el-Kitab´da zikredilmemiş ince ve güzel bir yorumdur, demiştir.

El-Fetâvassuğrâ´ın ibaresi buraya kadar devam etmiştir.»

Ed-Dürer´de şu da yer alır: «Bu hükmün bağlantı noktası, mülk ve el koyma hakkı ihdası olarak

belirtilmiştir. El koyma ise burada peydan olmamıştır.» Düşün.

Çünkü satın almakla ancak o cariyenin rekabesini mülkedinmiş olu-yor. Ondan önceki helâl olan

cinsi ilişki ise Şer´an daha önce de Kuhistâniden naklettiğimiz gibi rahmin boş olduğuna delâlet

eder. Allah daha iyisini bilir.

Ama Müellif Ez-Zâhîre´de Zâhîruddin´in kelâmını naklettikten sonra: «Benim katımda bu meselede

şüphe vardır sözünü bunun için söylemiş-tir.»

T. el-Hamevî´den naklederek dedi ki: «Allâme el-Makdisî hülâsa ola-rak üç görüş ortaya çıktı

demiştir.

A)Kabz ve duhûlün daha önce olması şarttır.

B)Sadece kabzın şart olması vardır.

C)Mutlak olur. Ve akidle iktifa edilir.

İşte bu üçüncü görüş daha geniştir. İkinci görüş daha adildir. Fakat birinci görüş böyle değildir.

Düşünülsün.»

«Güvendiği bir kimseden ilh...» ibaresine gelince; yani istediği anda onu boşayabileceğine

güveniyor demektir.

«Nitekim ileride gelecektir ilh...» kavline gelince, yani bir satır son-ra gelecektir. Zaten burada

zikrettiğiyle de buna ihtiyaç .kalmamıştır.

«Eğer kabızdan sonra olursa istibra sakıt olmaz ilh...» Yani seçkin görüş budur. Nitekim Zeylâî´den


bunu daha önce söyledik. Çünkü kabz anında satın alma hükmüyle cariye adama helâl olur. Sebeb

mevcut ol-duğundan dolayı istibra da vacib olur.

«Veya satın cumadan önce satan onu evlendirir ilh...» Veya kabzetmezden önce müşteri onu

evlendirir. H.

«Sonra onu satın alır ve kabzeder ilh...» Bu kayıt «satan onu evlendirirse» kısmına aittir.

«Veya kabzeder» kaydı ise müşteri onu evlendirdiği zamana racidir. H.

«Koca onu boşar ilh...» Cariyenin efendisi için de o kocanın boynun-da mihrin yarısı lazım olur.

Cariyenin efendisi onu o borçtan beri edebi-lir. İtkanî.

«Müşterinin kabızdan sonra ilh...» yani müşteri kabzetmezden ev-vel boşarsa, El-Asl´da olduğu gibi

ona istibra gerekir. El-Hiyel kitabında satın aldığı vakte itibaren cariye başkasının hakkıyla meşgul

olduğundan dolayı istibra yoktur. El-Asl´m rivayeti üzerine kabzın zamanı itibar edil-miştir. Sahih de

budur. Zahire.

«O zaman istibra sakıt olur ilh...» Sebebin mevcut olduğu anda se-beb de kabızla tekid edilmiş,

pekiştirilmiş, mülk koca* müşterinin kabzın-dan sonra, cinsi ilişki kurmazdan önce boşarsa istibra

düşer. Çünkü istib-ra sebebin mevcut olduğu anda vardır. Sebeb de kabzla tekid edilmiş mülkün

edinmesidir. Bu cariyenin nefsi ona helâl olmadığı zaman böyle-dir. İstibrâ vacib olmaz. Eğer ondan

sonra helâl olsa dahi hüküm değişmez. Çünkü nazari itibara alınan durum sebebin mevcut olduğu

zamandır. Nitekim başkasının iddetini çektiği zaman gibi. Hidâye. E...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2] 3 4 5   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes