> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Vela
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Vela  (Okunma Sayısı 1918 defa)
05 Şubat 2010, 02:42:00
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 05 Şubat 2010, 02:42:00 »



Reddü´l Muhtar / Vela

VELÂ KİTABI

MUVÂLÂT VELASI FASLI





VELÂ KİTABI

METİN


Velâ kelimesi sözlükte; yakınlık anlamına olan «velî» den türemiş olup sevgi ve yardım anlamına

gelir. Bir terim olarak ise; azad edilme velâyeti ile muvâlât velâsından olan karşılıklı

yardımlaşmadan ibarettir. Zeylâi.

Mirasçı olmak cinayet işlediği zaman diyetini vermek ve nikâh veliliği velânın özelliklerindendir. İşte

bu tarifle bilindi ki velâ´dan maksat bizzat irs değildir. Belki hükmî bir yakınlıktır ki, irsin sebebliğine

de elverişli olur. Bunun sebebi ise, kölenin efendinin mülkiyetinde azad olmasıdır. Efendinin azad

etmesi değil. Zira, ümmü´l-veledlikle, yakın akrabasının verasetiyle efendi azad etmeden de azad

meydana gelir. Rasûlullâh (s.a.v.)´ın, «Velâ azad edenindir» hadisi, çoğunluğa yorumlanır.

Bir köle efendisinin azad etmesiyle azad olursa, velev vasiyetle olsun, veya kitabet tedbir ve

istiladla fer´inin vasıtasıyla veya bir yakının onu satın almasıyla hâsıl olan azadda onun velâsı yine

efendisinindir. Hatta onun efendisi bir kadın, zımmî ve ölü de olsa. Ki, ölenin vasiyetleri geçerli olur

ve onun borçlarını da onun yerine ödemiş olur. Velev ki onun efendisi ona velâyeti olmamasını şart

koşsa da. Çünkü şeriata muhalefet ettiğinden onun o şartı bâtıl olur.

Bir kim&e cariyesini azad etse, câriye başka bir köle ile evli olsa, cariye azad edilme tarihinden altı

aydan daha kısa bir sürede doğum yapsa, azad zamanında mevcut olan hamlin velâsı ebediyyen

annenin velâsından başka birisinin velâsına intikal etmez.

Bu cariye iki çocuk doğursa, birisi azad tarihinden itibaren altı aydan noksan bir zamanda, ikinci

Çocuk da azad tarihinden itibaren altı oydan fazla bir zaman sonra doğsa, her iki doğum arasında

altı aydan az bir zaman olmuş olsa. ikisinin ikiz olması zaruridir. Onun için her ikisinin velâsı da

annesinin efendisinedir.

Cariye azad edildikten itibaren altı aydan fazla bir zaman sonra bir çocuk doğursa, o çocuğun

velâsı yine annenin mevâlisinedir. Çocuğun babası köle olduğundan babasına tabi olması güçtür.

Eğer o baba, çocuğun ölümünden sonra değil, önce azad edilse, doğan çocuğun velâsı babasının

mevâlisine intikal eder. Çünkü engel ortadan kalkmıştır. Bu çocuğun velâsının babasının

mevâlisine intikal etmesi, eğer doğumu da azadı tarihinden itibaren altı aydan fazla, ayrılış

tarihinden iki seneden az bir süre içînde olmuşsa. o çocuğun velâsı azad olmuş babasının

mevâlisine intikal etmez.

Arap olmayan kimsenin mevlâ´l-müvâlâtı olsa veya olmasa, o kimse mevlâsının azadlısını nikâhlasa

-velev o cariye bir Arabın azadlısı olsa ve o cariye ondan ´bir çocuk doğursa, o çocuğun velâsı

annesinin mevlâsınadır. Çünkü azad edilmenin velâyeti kuvvetlidir. Hatta onda emsalliğe dahi itîbar

edilir. Ama arap olmayanda ve mevlâ´l-müvâkatta emsalliğe itibar olunamaz.

Musannıfın burada arap olmayan kimse ite kayıtlamasının sebebi şudur: Çünkü araplarda

mevlâ´l-muvâlât olmaz. Zira onların nesebi kuvvetlidir.

Azad eden kimse mirasta reddiye ve zevil-erhamdan önde mirasa girer. Fakat neseb bakımından

asabe olanlardan sonraya kalır. Zira o, sebeb bakımından asabedir.

Köleyi azad eden efendi ölse, sonra da azad edilen köle ölse, kölenin nesebi varisi bulunmasa,

kölenin mirası zikredilen efendinin en yakın asabesine kalır. Biz bu meseleyi ferâiz konusunda

inceleyeceğiz.

Kadınlar icîn ancak azad ettiklerinin velâsı vardır. Nitekim Dürer ve diğerlerinde zikredilen hadiste

de böyledir. Şu kadarı var ki Aynî ve başkaları Dürer´de zikredilen hadisin aslı olmayan münker bir

hadis olduğunu söylemîşlerdir. Aynî´ye cevap de feraîz bahsinde gelecektir.

Sonra musannıf mezkur asıl üzerine ayrıntı yaparak şöyle demiştir: Efendi öldükten sonra azad

edilen köle de ölse, geriye varis olarak da yalnız onu azad edenin kızı bulunsa, kölenin mirasından

efendinin kızına hiçbir hak yoktur. Kölenin malı beytü´l-mala konulur. Zahiri rivayet de budur.

Zeylaî, Nihaye´ye isnadla şöyle demiştir: «Zamanımızda beytülmal fesada gittiğinden köleyi azad

edenin kızı, babasının azadlısı olan kölenin malına varis olur. Yine, karı kocanın mirastaki farz

haklarından arta kalanı da onlardan birisine reddolunur. Yine mal onların süt bakımından kızları

veya oğullarına verilir. Eşbah´ın ferâiz bahsinde de böyledir.» Musannıf ve diğerleri de bunu ikrar

etmişlerdir.

Zımmî bir köleye mâlik olsa, o köle müslüman da olsa, onu azad etse, onun velâsı o zımmî içindir.

Çünkıi velâ, neseb gibidir. Velâ sebebiyle de müslümanlar gibi aralarında irse perde olacak bir


perde bulunmadığı yerde zımmî ile müslim birbirlerinden miras alabilirler. Eğer köle müslüman

olursa, öldüğü takdirde zımmî ondan miras alamaz. Onun yerine diyetini de vermez. İşte bununla,

«velâ mirastır» sözünün fasit olduğu hakkıyla açıklanmaktadır.

Dârü´l-harbte bir harbî, harbî bir köleyi azad etse, köle yalnız onun azad etmesiyle azad olmaz.

Ancak onu serbest bıraktığı zaman azad olur. «Ben seni azad ettim» dedikten sonra, «Seni serbest

bıraktım» derse. o zaman azad edilmiş olur. Azad edene de hiçbir velâ hakkı yoktur. Hatta azad

edenle azad edilenler müslüman olarak dârü´l-islâma gelmiş olsalar, yine efendi öldüğü takdirde

azad ettiği köleden miras alamaz. Ebû Yûsuf buna muhalefet etmiştir.

Darü´l-harpte azad edilen köle müslüman olarak darü´l-İslâma geldiğinde dilediği kimseye velâ

hakkı tanır. Çünkü hiçkimsenin onun üzerinde velâsı yoktur.

Bir müslüman darü´l-harbe girse ve orada bir köle satın alsa, sözle onu azad etse, onu serbest

bırakmadan köle azad edilmiş olur.

Köle müslüman olsa, bir müslüman veya harbî onu darü´I-islâmda azad etse, onun velâsı onu azad

eden içindir.

PRATİK MESELELER:

Bir müslümanla bir harbî azad edilmiş kölenin velâsını iddia etseler, her ikisi de azad ettiğine dair

delil getirmiş olsa, onun mirasının ikisine teslim edilmesine hükmedilir, velâ da ikısinindir.

Efendi velâya önce müstahık olur, vasiyetleri geçerli olur. Ve ondan borçları ödenmiş olur.

Azad edilmiş bir câriyenin velâsında emsâline itibar edilir. Meselâ bir tüccarın azad ettiği bir cariye,

bir debbağın değil, bir attarın azad ettiği kölenin dengidir.

Kölenin annesi aslen hür olursa. yani onun aslında hiç kölelik olmazsa,, onun çocuğu üzerine vefâ

yoktur. Baba da yine böyle aslen hür olursa, velev ki arap olsun, yine onun çocuğu üzerine mutlaka

kimsenin velâsı yoktur. Ama eğer çocuğun babası Arap olmazsa. ne onun. ne de kavminin

cariyeden olan çocuğu üzerinde velâsı yoktur.

Cariyeden olan, babası Arap olmayan bir çocuk ölürse, onun varisi annesini azad edenle onun

asabesidir. İmam Ebû Yusuf burada muhalefet etmiştir. ALLAH daha iyisini bilir.

İZAH

Musannıf bu babı mükâteb babından sonra zikretmiştir. Çünkü velâ da kölenin mülkiyetinin son

bulmasının eserlerindendir. Bunu azaddan sonra zikretmemiştir ki, bu mesele kölenin azad

edilmesinin bütün çeşitlerinde meydana gelir.

«Bu tarifle bilindi ki ilh...» Bu görüşte Sadrı Şeria´ya tariz vardır. Zira Sadrı Şerîa velâyı mirasla

tefsir etmiştir. Yine musannıfa da tariz vardır. Çünkü musannıf da Hakâik sahibine uymuştur. İşte

bundan dolayı şârih. Kenz ve başkasına uyarak musannıf ve Sadn Şeria´nın tefsirinden dönmüş ve

«karabet-i hükmiye» ile tefsir etmiştir. Çünkü velâ mirassız ve yardımlaşma olmaksızın da

gerçekleşir. Mesela, bir kâfir bir müslimi azad etse, o müslim kölenin velâsı onundur. Mebsut´ta,

«Kâfir azad ettiği müslüman kölenin malına varis olamaz. Çünkü milliyette ona muhaliftir. Onun

yerine diyet de veremez. Çünkü diyet yardım için verilir. Yardım da müslim ile kâfir arasında olmaz»

denilmiştir. Bunu İbni Kemâl söylemiştir. Şârih de iteride buna işaret edecektir. Yine musannıfın

zikrettiği devre vesile olur. Çünkü musannıf velâyı, velânın tarifinde zikretmiştir.

«Hükmî bir yakınlıktır ilh...» Yani azad ve mavâlâttan hâsıl olan bir yakınlıktır. Kenz.

«Mirasın sebebliğine de elverişli olur ilh...» Şârih burada «elverişli» kelimesini zikrederek azadın

dâima mirasa sebeb olmadığına işaret etmiştir. Nitekim sen bunu yukarıda anladın. Bir de. velâ irse

ancak nesebi bir asabe bulunmadığı zaman sebeb olur.

«Efendinin azad etmesi değil ilh...» Şârih burada «Velâ azad edenindir» hadisiyle istidlal eden

cumhura muhalefet etmiştir. Çünkü cumhur, hüküm bir müştak üzerine tertib edilmesi hükmün

illetinin kaynağı olduğuna delâlet eder demişlerdir. İşte cumhurun bu istidlaline cevap şudur:

İştikakta asıl üç harfli olan azad naslarıdır. Ki o zaman, hükmün illeti azad etmek değil, azad olmak

olur.

«Zira ümmü´l-veledlikle ilh...» 0 zaman bundan maksat, ümmü´l-veledi onun azad etmesiyle değil,

onun ölmesiyle de azad olmuş olur.

«Yakın akrabasının verâsetiyle ilh...» Meselâ babası öldüğünde anne bir kardeşi babasının kölesi

bul...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Vela
« Posted on: 29 Mart 2024, 00:15:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Vela rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Vela mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Vela kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Vela Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Vela kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Vela peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Vela ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Velaönlisans arapça,
Logged
05 Şubat 2010, 02:43:29
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 05 Şubat 2010, 02:43:29 »

MUVÂLÂT VELASI FASLI

METİN


Müslüman değil, arap olmamak şartı ile mükellef bir kişi diğerinin eliyle müslüman olsa. «Ben

öldüğüm zaman mirasım senindir, cinayet işlediğim takdirde âkilem de sana aittir» diyerek eliyle

müslüman olduğu kişiyi veya başka birisini kendisine velî tayin etse, akilesi veli tayin ettiği kişi

üzerinedir, mirası da onundur. Nitekim yukarıda geçti, ileride de gelecektir.

Böyle bir durumda her iki taraftan da mirası şart koşsalar, yine geçerlidir.

Akıllı bir çocuk babasının veya vasisinin izni ile bir diğerine velâ vermiş olsa, engel olmadığından

geçerlidir. Efendisinin izni ile bir kölenin diğerini kendisine veli tayin etmesi halinde geçerli olduğu

gibi. Efendinin izni ile kölenin velisi olan kimse muvâlât akti ile kölenin efendisinin vekili olmuş

olur. Yalnız bu miras zevi´l-erhama verilen mirastan sonra gelir. Çünkü bu zayıftır.

Eğer veli ettiği adam kendisi veya çocuğu için âkile vermemişse, onun huzurunda velâsını

başkasına nakledebilir. Eğer veli kendisinin veya çocuğunun âkilesini vermişse, onun velâsı

başkasına intikal etmez. Çünkü âkile ile tekid edilmiştir.

Azadlı bir kimse hiç kimseye velâyet veremez. Çünkü onu azad edenin velâsı lüzumlu bir velâdır.

Kadın birisini veli kılsa sonra da nesebi meçhul bir çocuk doğursa yaptığı muvâlât aktinde çocuk

da kendisine tabidir. Bu kadın birisi ile muvâlât akti yapmasa da çocuğu yanında olduğu halde

muvâlût akti ile ikrar etse, yine çocuk ona tabidir. Çünkü o akit, babası bilinmeyen çocuk hakkında

sırf menfaattir.

Muvâlât aktinin şartı hür ve nesebin meçhul olmasıdır. Yani başkasına nisbet edilmemesidir. Ama

birisinin ona nisbet edilmesi, meselâ çocuğu olması, muvâlât aktine engel değildir. İnâye.

Muvâlât aktini yapan kimsenin Arap olmaması da şarttır. Üçüncü şart, onu azad eden bir velinin ve

daha önce kendisi yerine âkilesini veren bir velisinin olmamasıdır.

Dördüncü şart da beytü´l-maldan onun cinâyet âkilesinin verilmemesidir.

Beşinci olarak akıllı ve miras olacak malının olması da şarttır. İslâma gelince, velâ veren kimsenin

müslüman olması şart değildir. O halde müslümanın zımmîye muvâlâtı, zımmînin müslümana

muvûlâtı veya zımmînin zımmîye muvâlâtı, her ne kadar esfel müslüman olsa da geçerlidir. Zira

muvâlât vasiyet gibidir. Nitekim bu husus Bedâyî´de ayrıntılı bir biçimde anlatılmıştır.

Vehbûniye´de nazmen şöyle denilmiştir: «Birisi babasının hayrına bir köle azad etse, kölenin velâsı

azad edenindir. Babası da meşiyetle ecre nail olur.»

Yani oğlu ölmüş babasının yerine bir köle azad etse, kölenin velâsı azad edenin adamıdır. Allah

dilerse ecri de babasınındır. Oğlunun ecrinden de hiçbir şey eksilmez.

Ölen baba için verilen sadaka ve dua da ona kavuşur. Babası yerine sadaka veren kimsenin ecrinde

de hiçbir şey eksilmez. Müzmarat.

İZAH


Musannıf bu faslı bir önceki fasıldan geri bırakmıştır. Çünkü bu fasl yer değiştirmeyi ve intikali

kabul ettiği gibi aynı zamanda ihtilaf edilmiş bir meseledir. Çünkü Mâlik ve Şâfii´ye göre buna asla

itibar edilmez. Ama azad velasına itibar edilir. Her iki tarafın delilleri uzun uzun kitaplarda

mevcuttur.

«Mükellef bir kişi ilh...» Yani âkil ve bâliğ olan. O halde akıllı olan çocuk velisinin izni iIe de olsa,

başkasını veli etme hakkına sahip değildir. Nitekim ileride bunun açıklaması gelecektir. Burada

«kişi» ile kayda bağlanması ittifakîdir, ihtirazî değil. Zira kadının da bu akti yapması sahihtir.

Nitekim ileride gelecektir.

«Veya başka birisini ilh...» Yani elinde müslüman olduğu kimseden başkasını veli etse. Ata´ya göre,

onun velâsı ancak elinde müslüman olduğu kişidir. Bedâyî.

«Arap olmamak şartı ile ilh...» Bu görüş musannıfın «müslüman olsa» Sözünü takip eder.

Tatarhâniye´de şöyle denilmiştir: «Şeyhülislâm Mebsût´unda arap olmamanın adet üzere

zikredildiğini açıklamıştır.»

«Yukarıda geçti, ileride de gelecektir ilh...» Bu söz musannıfın «arap olmama» sözüne bağlıdır. Zira

musannıf bu fasıldan önce muvâlâtın Araplarda olmayacağını zikretmiştir. Yine, «Arap olmaması da

şarttır.» sözünde de gelecektir. Ondan sonra da, velâ yapan kimsenin müslüman olmasının şart


olmadığını açık olarak söyleyecektir.

«Öldüğüm zaman mirasım senindir ilh...» Yanı, asen benim mevlâmsın, öldüğüm zaman benim

varisimsin ve cinayet istediğimde de benim yerime akile vereceksin.» dese, o da. «Kabul ettim»

veya «Sana veli oldum» dese, diğeri de tekrar «kabul ettim,» dese. Bedâyî.

Bu ifadenin zahirine göre irs ve âkileyi akitte konuşmak şarttır. Bu ileride açıklanacaktır.

«Mirası da onundur ilh...» Mebsut´ta şöyle denilir: «Önce veli tayin edilen kimse ölse, sonra da onu

veli yapan kimse ölse, velî olan kimsenin kız çocukları değil, ancak erkek çocukları miras alırlar.

Bizim azad velâsında açıkladığımız gibi.» Turf.

«İki taraftan da mirası şart koşsalar, yine sahihtir ilh...» Yani her ikisinde de gelecek şartlar

tamamlandıktan sonra bunlardan her biri kendinden Önce ölen arkadaşının malına varis olur. Bu

bütün kitaplarda hilafsız zikredilmiştir;

Makdisî, İbni Zjya´dan şöyle nakletmiştir: «İmam Ebû Hanîfe´ye göre ikinci birincisinin mevlası olur.

Birincisinin, velâsı da bâtıl olur. İmameyn de, bunların her biri arkadaşının mevlâsı olur

demişlerdir.» Bu konunun tamamı Şurunbulâliye´dedir. Bu husustaki ihtilaf, Tuhfe´den naklen

Gâyetü´l-Beyânda zikredilmiştir.

«Akıllı bir çocuk ilh...» Musannıf burada çocuğu akıllı olmasıyla kayda bağlamıştır. Zira çocuk akıllı

olmadığı takdirde onun tasarrufları asla muteber değildir.

Zeylâî´nin ifadesi ise şöyledir «Eğer adam muvâtât aktini çocuk veya köle ile yaparsa.»

Uygun olan, «Akıllı bir çocukla veya bir köleyle» denilmesiydi. Zira çocuğun veya kölenin mevlâ

olması anlaşılır. Bedâyî´de bunun illeti mevcuttur. Bedâyî´de şöyle denilmiştir «Büluğa gelince. bu

kabul değil, icab tarafında aktin bağlanmasının şartıdır. Hatta bir çocuk bir kişinin elinde müslüman

olsa, o çocuğu kendisine veli etse, caiz değildir. Onun kâfir babası her ne kadar izin verse de. Zira

Kâfir babanın müslüman oğlu üzerinde velâyeti yoktur. İşte bundan dolayı o çocuğun satım akdi

gibi diğer akitleri de kâfir babasının izni ile caiz değildir. Ama büluğun kabul tarafında olmasına

gelince, o aktin geçerliliğinin şartıdır. Hatta baliğ birisi bir çocukla velâyet akti yapsa, o çocuğun

babasının veya velisinin icazetine bağlı olur. Yine bir kişi bir köleyi veli etse, kölenin efendisinin

icazetine bağlıdır. Ancak velâ efendidendir, çocukta da babadandır. Çünkü baba veya mevlâ

mülkiyet ehlidir. Mükâteb de köle gibidir.» Özetle.

«Bu zayıftır ilh...» Zira muvâlât bunların ikisinin aktidir. Bunlardan başkasına gerekmez.

Zevi´l-erham ise şer´an vâristir. Onlar onun ibtaline mâlik değildirler. Dürer.

«Onun huzurunda velâsını başkasına nakledebilir ilh...» Yani onun bilgisiyle. Bedâyî.

Musannıfın burada «huzur» ile kayda bağlaması Hidaye´de olan ifadeye aykırıdır. Zira Hidaye sahibi

hazır olmayı intikal için değil, velâdan teberri için bir kayıt yapmıştır.

Kifâye´de de şöyle denilmiştir: «Esfel olan mevlâ, yani bir diğerini veli tayin eden kişi veli yaptığı

adamın huzurunda olmasa bile bir diğeriyle muvâlât akti yapmanın zımnında velâsını feshedebilir.

Şu kadarı var ki, ne veli olan kimse, ne de veli yapan kimse kasıtlı olarak diğeri hazır olmadığı

zaman velâyı Teshedemez.»

Kifaye´de olanın misli Bedâyî´de Tebyîn adlı eserde Mücteba´da, Gurerü´I-Efkâr. Dürer, Mülteka,

Cevhere ve bunlardan başka da mevcuttur. Yine. Hakim´in Kâfi´sinden naklen Gayetü´l-Beyân´da da

vardır. Zira velâsını başkasına veren kimse bir diğeri ile akit yaptığı zaman hükmen bir önceki aktini

feshetmiş olur. Bunda onun bilgisi de şart değildir. Zira bir-şey bazen kasden sabit olmadığı yerde

zarureten sabit olur. Mesela bir kölenin satışı için birisini vekil tayin etse. vekil gâib olduğu halde

onu azletse, azli geçerli değildir. Ama eğer kölesini satar veya azad ederse, vekil ister bilsin, ister

bilmesin kendiliğinden azledilmiş olur. Bedâyî.

Kenz´in ifadesi de musannıfın ifadesine eşittir. İbni Kemâl de Islâh ismindeki eserinin iki yerinde

hazır olmasıyla kayıtlamıştır. Bu da eğer ıslâha muhtaç olmayan diğer bir görüş yoksa. Bunun

üzerine uyarı yapanı da görmedim.

Evet. Şurunbulâliye´de Tâcü´ş-Şeriâ´dan naklet Islâh isimli kitapta olan ifadenin aynısı zikredilmiştir.

Düşünülsün.

«Çocuğu için âkile vermemişse ilh...» Bu söz işaret ediyor ki, muvâlât yapanın küçük çocukların da

akte dahildirler. Yine, akitten sonra doğan çocukları da akte dâhildir. Tebyîn adlı eserde olduğu

gibi. Ama büyük çocukları bunun aksinedir. Muvâlât akti yapanın yetişkin bir oğlu babasının

mevlâsının dışında bir kimse ile muvâlât akti yapmış olsa, onun velâsı da akit yaptığı kimsenindir.


Muvâlât akti yapanın küçük çocukları büyüseler. eğer babasının mevlâsı büyüyen çocuk yerine

veya babasının veya çocuklardan bir tanesinin yerine âkilesini vermişse, ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes