> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Şuf´a
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Şuf´a  (Okunma Sayısı 3829 defa)
02 Şubat 2010, 20:26:35
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 02 Şubat 2010, 20:26:35 »



ŞUF´AYI BÂTIL KILAN ŞEYLER BABI

METİN


Satışı duyduğu mecliste şüf´ayı talep etmek anlamına gelen muvâse-be´yi terketmek şüf´a hakkını

bâtıl kılar. İbni Kemal. Bu görüşün tercih edildiği yukarıda geçmişti.

Akarın veya zilyedin yanında şahit gösterme talebini terk de şüf´-ayı ibtal eder. Ama muvasebe

talebinde şahit göstermeyi terk etmek şüf´ayı ibtal etmez. Çünkü bu gerekli değildir. Bu taleblerin

terkinin şüf ayı iptal etmesi, kudreti olduğu halde terketmesi halindedir. Nitekim yukarıda geçmişti.

Satım akdinden, sonra şüf´anın satıcı veya müşteriye teslim edilmesi de şüf´ayı ibtal eder. Bu fiilinin

şüf´a hakkını düşüreceğini ister bilsin, ister bilmesin. Ama satımdan önce satıcıya sattığı takdirde

şüf´a taleb etmeyeceğini söylemesi şüf´a hakkını bâtıl kılmaz. Nitekim geçti.

Vasinin veya babanın şüf´a hakkını teslim etmesi de şüf´ayı ibtal eder. Ama İmam Muhammed.

kıymetiyle veya kıymetinden aza satılma-sı halinde buna muhalefet etmiştir.

Şüf´a talebi için vekil olan kimse, şüf´a hakkını teslim etse veya müvekkilin aleyhine şüf´ayı teslim

ettiğine dair ikrar etse, eğer bu teslim ve ikrar hâkimin huzurunda olursa sahihtir. Eğer hâkimin

huzurunda ol-mazsa sahih değildir. Şu kadar var ki vekil hasım olmaktan çıkar. Çün-kü teslime

mâlik olan kimsenin susması teslim sayılır.

Şüf´aya karşılık bir ivaz üzerinde sulh yapılması da şüf´ayı iptal eder. İleride gelecektir. Üzerine sulh

yaptığı şeyi alan kimsenin aldığını geri vermesi gerekir. Çünkü o rüşvettir.

Bir kimsenin şüf´a hakkını bir mal karşılığında satması da şüf´ayı bâtıl kılar. Müşterinin o malı

vermesi de gerekli değildir. Nefsî kefalette de hüküm bunun gibidir. Ama kısas bunun aksinedir.

Çünkü bunda kar-şılık almak meşrudur. Karşılık almasıyla da hakkı düşmez.

Satılan binanın yarısını almak üzere semenin bir kısmı ile sulh yap-sa, sahihtir. Eğer o binadan

semen düşen hissesiyle bir oda alsa, sahih değildir. Çünkü aldığı zaman semen meçhuldür. Böyle

bir sulh yapmakla şüf´ası düşmez.

Talebten sonra veya önce, şüf´ayı almayan şüf´a sahibi öldüğü tak-dirde şüf´a bâtıl olur. Çünkü

şüf´a mirasa girmez. Burada Şafiî´ye hilaf vardır. Ama hakimin şüf´aya hükmetmesinden sonra şüf´a

sahibi ölürse, şüf´a bâtıl olmaz.

Müşterinin ölümü şüf´ayı bâtıl kılmaz. Çünkü istihkak edilen hak bakidir.

Şüf´aya hüküm verilmezden önce, şüf´aya vesile olan akarı satsa, şüf´a mutlaka bâtıl olur. Şüf´a

sahibi satışı ister bilsin, ister bilmesin.

Şüf´a vesilesi olan yeri mescid veya kabristan veya müseccel bir vakıf yapsa, şüf´a hakkı bâtıl olur.

Dürer.

Ama şüf´a talebine vesile olan akarı kendisinin muhayyerliği ile sat-sa, şüf´ası bâtıl olmaz. Çünkü

sebebi bakidir.

Şüf´a taleb edilen yeri şüf´a sahibinin müşteriden alması da şüf´ayı bâtıl kılar. Şüf´a derecesi ondan

aşağı veya onun benzeri olan kimse, şüf´a sahibi olan müşteriden birinci akitteki veya ikinci akitteki

fiyatla alabilir. Ama bunun aksine ibtidaen satın almış olsa, ondan aşağı olan kimse için şüf´a hakkı

yoktur.

Şüf´a sahibi şüf´a taleb edeceği yeri kiralamış olsa veya almak veya icare etmek için konuşup

kararlaştırsa, şüf´ası bâtıl olur. Multeka. Veya .Müşteriye kendisine aldığı fiyatla satmasını söylese

veya «semenine ben kefilim» demiş olsa, bu şekillerin hepsinde şüf´a bâtıl olur. Çünkü bunlarda

şüf´adan yüz çevirmenin delili vardır.

Şüf´a sahibine binanın bine satıldığı haber verilse, o da şüf´a hak-kını teslim etse, sonra binanın

daha az fiyatla satıldığını bilse veya kıy-meti bin veya daha fazla olan arpa veya buğdayla satıldığını

bilse şüf´a taleb etme hakkı vardır. Ama o binanın dinarla veya kıymeti bin olan meta ile satıldığı

ortaya çıksa, o zaman şüf´a hakkı yoktur.

Altın veya meta olduğunda şüf´a hakkı olmuyor da buğday veya ar-pa olduğunda niçin şüf´a hakkı

bulunuyor? Aralarındaki fark nedir? Fark şudur: Dinar veya meta kıyemîdir. Arpa ve buğday ise

mislidirler. Mislî olan şeyi vermek çok olsa bile ona kolay olur. O yüzden mislî olanda şüf´a vardır,

diğerinde yoktur.

Şüf´a sahibi binanın Zeyd´e satıldığını bilse ve şüf´ayı teslim etse. sonra binayı Zeyd´in değil Bekir´in

aldığını öğrense, şüf´a taleb etme hakkı vardır.


Binanın Zeyd´e satıldığını duyup sustuktan sonra binayı Zeyd ile birlikte başkasının aldığını duysa,

şüf´a sahibi diğer müşterinin aldığında şüf´a hakkına sahiptir. Çünkü ona teslim etmemiştir.

Binanın yarısının satıldığını duysa, şüf´ayı teslim etse, sonra binanın hepsinin satıldığını öğrense,

hepsinde şüf´a talebine sahiptir. Bunun ak-sine, yani önce hepsinin satıldığını haber alsa. şüf´ayı

teslim etse, sonra yarısının satıldığı ortaya çıksa zahiri rivayete göre ona şüf´a hakkı yok-tur. Zira

akarın hepsindeki teslim akarın bütün parçalarını teslim etmek-tir. Ama aksi bunun hilafınadır.

İZAH

«Muvasebe talebinin terki şüf´ayı ibtal eder ilh...» İsterse ona taleb hakkının sübutundan habersiz

olsun. Zira Hâniye´de şöyle bir ifade var-dır: «Bir kamışlık iki kişiye miras kalsa, bunlardan birisi

miras kaldığını bilmese, onun yanında başka bir kamışlık satılmış olsa ve şüf´ayı taleb etmese,

sonra komşu kamışlıkta hissesi olduğunu öğrense ve şüf´ayı taleb etse, fakihler onun şüf´asının

bâtıl olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bilmemezlik özür değildir.»

«Bu görüşün tercih edildiği yukarıda geçti ilh...» Bu görüş fevren bilmesi sözüne tercih edilir. Sen

bu konuda olanı da şüf´a talebi babın-da öğrendin.

«Veya zilyedin yanında ilh...» Uygun olan, iki âkitten birisinin yanın-da denilmesiydi. Zira, yukarıda

geçtiği gibi müşteri yanında da şahit tutmak sahihtir. Akar onun elinde olmasa dahi. Satıcının

yanında şahit tutması sahihtir. İstihsânen, bina satıcının elinde olmasa da. Şeyhülislâm´ın zikrettiği

gibi. T.

«Muvasebe talebinde şahit göstermeyi terketmek şüf´ayı ibtal etmez. Çünkü bu gerekli değildir

ilh...» Hidâye´de de böyle denilmiştir. Ama mu-vasebe talebi sırasında şahit göstermenin, faydası,

müşterinin inkârı ha-linde ortaya çıkar. O zaman eğer müşteri tasdik ederse, şahit tutmadan da

taleb sahihtir. Nitekim biz bunu zikrettik.

Bu görüş Dürer sahibine reddir. Zira Dürer sahibi demiştir ki «Şuf´ayı, kadir olduğu halde

muvasebe talebinde şahit göstermeyi terketmek iptal eder.» Dürer sahibi Hidâye´deki «Şüf´a sahibi

satışı bildiği halde şahit göstermeye kudreti varken isnadı terkederse, şüf´ası bâtıl olur» sözüne

aldanarak böyle söylemiştir. Dürer sahibi bu görüşü «Bilse, ya-nında da şahit olacak kimseler

olduğu halde onları şahit tutmayarak sussa...» şeklinde anlamıştır. Çünkü «kadir olduğu halde»

sözü buna de-lâlet etmektedir. Hidâye sahibinin, «gerekli değildir» sözünü de boş bir yerde satışı

bilinse diye yorumlamıştır. İşte Şurunbulâliye bunu şöyle reddetmiştir:

«Şart olan yalnız talebtir. Taleb üzerine şahit tutmak değildir. Hidâye´nin sözündeki şahit

göstermekten maksat, muvasebe talebinin bizzat kendisidir. Çünkü Hidâye sahibinin «talebten yüz

çevirme» sözü de buna delâlet eder. Hem bundan önce Hidâye sahibi, «Kuduri´»nin «Duyduğu

mecliste şahit edinmesi» sözünden maksat ancak muvasebe talebidir» diyerek tasrih etmiştir. O

halde Hidâye sahibinin iki sözü arasında aykı-rılık yoktur.» Özetle.

Şöyle de denilebilir: Hidâye sahibinin «Şahit göstermeyi terketse...» sözünden maksat, satışı bildiği

vakit akarın veya âkitlerden birisinin ya-nında kadir olduğu halde şahit göstermeyi terketmesidir. O

zaman da şüf´a bâtıl olur. Lakin şu kadar var ki bunda da bir görüş vardır. Zira o şüf´a bâtıl olmaz.

Senin de yukarıda bildiğin gibi «Eğer müşteri onu tasdik ederse, sahihtir» sözü, şüf´anın bâtıl

olmadığını gösterir.

«Kudreti olduğu halde terketmesi ilh...» Zira, bu taleb gereklidir. Hatta yazı veya elçi ile olsa da

muvasebe talebi imkânı olduğu halde şahit edinmese, şüf´ası bâtıl olur. Eğer imkânı yoksa bâtıl

olmaz. Yani birisi onun ağzını kapatsa veya namazda olsa, o zaman şüf´ası bâtıl olmaz. Minah.

Hâniye´den bizim naklen zikrettiğimiz «Muvasebe talebinde şahit göstermek şart değildir» ifadesini

yine de unutma.

«Teslim edilmesi de ibtal eder ilh...» Tatarhâniye´de şöyle denilmek-tedir: «Şüf´a sahibi «şu binanın

şüf´asını teslim ettim» dediği zaman sahih olur. Herne kadar teslim ettiği kimseyi tayin etmese dahi.

Şüf´a sa-hibi satıcıya, «Ben şüf´ayı sona teslim ettim» dese, velev ki mebinin tes-liminden sonra da

olsa) Istihsanen sahihtir. Zira bunun anlamı, «Ben se-nin için şüf´ayı terkettim» demektir. Yine şüf´a

sahibi vekile, «Ben sana şüf´ayı teslim ettim» dese, velev ki vekil onu müvekkiline teslim ettikten

sonra da olsa, istihsanen sahihtir. Ama bunu bir yabancıya demiş olsa, mesela bir yabancı şüf´a

sahibine gelerek, «Şüf´ayı müşteriye teslim et» dese, şüf´a sahibi de «Ben sana teslim ettim» dese,

sahihtir. Ama sözün başlangıcında «Ben sana teslim ettim» dese, sahih değildir. Ortak orada

bulunurken komşu, «Ben süf´amı teslim ettim» dese, sahihtir. Ondan son-ra ortak, «Ben de şüf´ayı

teslim ettim» dese,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Şuf´a
« Posted on: 28 Mart 2024, 12:42:51 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Şuf´a rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Şuf´a mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Şuf´a kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Şuf´a Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Şuf´a kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Şuf´a peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Şuf´a ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Şuf´a önlisans arapça,
Logged
02 Şubat 2010, 20:29:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 02 Şubat 2010, 20:29:45 »

«İki komşudan birisi satılan binaya bir

taraftan bitişik olsa, diğeri de üç taraftan bitişik olsa, şüf´a konusunda her ikisi de eşittirler.»

Uyanık ol.

Bezzâziye´de şöyle denilmektedir: «Bir kimse kendine ait bir köyü binalarıyla birlikte satsa, o köyün

bir bölümü birisinin toprağı ile bitişik olsa, şüf´a sahibi ancak toprağına bitişik olan tarafı alabilir.»

Yani o köy, birden çok hükmündedir. Sen düşün.

«Şüf´a sahibinin umumî ibrası ilh...» Yani satıcı veya alıcı şüf´a sa-hibine «Sen bizi senin tarafından

olan bütün husumetlerden ibra et» deseler, o da ibra etse, hükmen şüf´ayı mutlaka ibtal eder.

Velvâliciye. Bir kimse ister onlardan taraf bir şüf´anın sabit olduğunu bilsin, ister bilme-sin.

«Eğer şüf´ayı bilmezse, diyaneten değil ilh...» Zevâhirü´l-Cevâhir´de şöyle denilmektedir: «Bu, İmam

Muhammed´in görüşü üzeredir. Ama Ebû Yûsufi´n görüşü üzerine bilinmeyenden beraette m

hehükmen, hem de diyanetten berat olunur. Fetva da Ebû Yûsuf´un görüşü üzerinedir. Nite-kim

Manzume Şerhi ve Hülâsa´da da böyledir.» H.

Ben derim ki: Diyaneten berat etmeme Velvaliciye´de şöyle illetlendirilmiştir: «Zira eğer bu hakkı

bilseydi satıcı ile müşteriyi ibra etmezdi. Bunun örneği, birisi, üzerinde hakları olan bir kimseye,

«Bana helâl et» dese, diyaneten beri olmaz. Zira onu ibra eden, adam hakları olduğunu bilse, onu

ibra etmezdi.» Düşünülsün.

Hamevî bu meseleyi Zahiriye´de olan şu mesele ile kapalı görmüş-tür: «Bir kimse, «Ben üç güne

kadar semeni getiremezsem şüf´adan be-riyim» dese, üç gün gelmese, bütün mesayih demiştir ki:

«Onun şüf´a hakkı bâtıl olmaz.»

Bu ifade açıktır ki, hususi ibra ile şüfa´ bâtıl olmaz. Öyleyse umumî ibra ile de şüf´a bâtıl olmaz.

Hamevî´nin bu kapalı görmesine şöyle itiraz edilmiştir: Bu meseleyi kapalı görmenin bir anlamı

yoktur. Zira Zahiriye´den istifade edilenin en son sınırı şudur: Sağlam görüşte şüf´ayı umumî ibra

ibtal etmez.

Ben derim ki: Bu kapalılığı vârid görmenin kaynağı, Zahiri´yeden bu şekildeki istifadeden gaflettir.

Bu kapalılığa şöyle de cevap verilir: Zahi-riye´de olan şüf´anın iki taleble istikrarından sonrayı ifade

etmektedir. Halbuki bizim meselemiz, bu iki talebten önceki husustur. Düşünülsün.

«Komşunun şüf´a talebini geri bırakmasında ilh...» Yukarıda zikret-tik ki, bu İmam Muhammed´in

kendisiyle fetva verilen görüşü üzerinedir.

«Yahudi duysa ilh...» Açık olan şudur ki, yahudi burada ittifaki bir kayıttır. Çünkü hıristiyan için de

pazar günü özür değildir. Ama burada özellikle yahudinin zikredilmesinin nüktesi şudur:

Yahudilerin cumartesi günü çalışması yasaklanmıştır. Yalnız hıristiyanların pazar günü çalışma-sı

yasaklanmamıştır. Şu kadar var ki yahudilerin cumartesi günü çalış-masının yasaklanması bizim

şeriatımızda neshedilmiştir. Hamevî.

«Mazur değildir ilh...» Yine bunun gibi şüf´a sahibi haricilerin içinde veya baği fırkadan olsa, adalet

askerinden korktuğu için gelmeyerek şüf´a talebini terketse, şüf´ası batıl olur. Çünkü mazur değildir.

«Musannifin söylediği ilh...» Yani şüf´anın sabit olup olmaması ko-nusundan hemen önce.

«Biz bunu zikredeceğiz ilh...» Yani yakında Vehbâniye´nin sözünde. «Zira musannifin oğlu ilh...»

Acık olan şudur: Bu «Biz zikredeceğiz» sözünün illetidir. Zira o iade yardımı ve tekidi

gerektirmektedir. T.

«Teyid etmiştir ilh...» Zira musannifin oğlu şöyle demiştir: «Ben di-yorum ki, İbni Vehbân´ın

benimsediği hüküm fıkıh cihetiyle daha uygun-dur. Zira musannifin oğlu sözlerine devamla şöyle

demiştir: «İkrar ettiği birşeyi inkâr ettiği takdirde birşey gerekmeyen durumlarda yemin teklif

edilmez. Burada ise, eğer hile ile ikrar etmiş olsa, ki hilesi başlangıçta sabit değildir, onun ikrarı ile

hiçbir şey gerekmez. O halde yemin de tek-lif edilmez. Başlangıçta şüf´anın sabit olmaması için de

hile yapmak Ebû Yûsuf´a göre mekruh değildir. Fetva da Ebû Yûsuf´un görüşü üzeri-nedir. Nitekim

Dürer ve Gurer´de de böyledir.»

Kadıhan şüf´ayı ibtal edecek birçok hileleri zikrettikten sonra şöyle demiştir: «Bu durumlarda eğer


şüf´a sahibi alıcı veya satıcıya şüf´ayı dü-şürmek için hile yapmadığına dair yemin teklif etmek

isterse yemin teklif edemez. Çünkü şüf´a sahibi satıcı ve alıcı ikrar bile yapsalar, kendisine birşey

lazım gelmeyecek birşeyi iddia etmektedir.»

Ben derim ki: Ben, İbni Vehbân´ın benimsediğine -fakihü´n-nefs Kadıhanın da ifade ettiği gibi daha

çok meyilliyim.

Yine ben diyorum ki, Velvâliciye´de şöyle denilmiştir: «Bazı şüf´a kitaplarında bu hilelerden sonra

şu zikredilmiştir: Alıcıya şüf´adan kaçtı-ğına dair yemin teklif edilir. Bunun da bir anlamı yoktur.

Çünkü eğer şüf´a sahibi onun üzerine bir maksat iddia etse, o da ikrar etse, birşey lâzım gelmez.

Artık nasıl yemin teklif edebilir?»

Ben Allah´dan da yardım bekleyerek diyorum ki, yine Velvaliciye´nin üçüncü faslının baş tarafında

şu zikredilmiştir: «Eğer bir kimse komşusu tarafında olan duvarını, duvarın altında toprakla birlikte

tasadduk etse, o kimsede tasadduku kabz etmiş olsa, sonra da geri kalanını satmış ol-sa, komşusu

için artık şüf´a hakkı yoktur. Eğer alıcıya, zarar vermek için ve şüf´adan kaçmak için ikrah yoluyla

almadığına dair yemin tek-lif etmek isterse, teklif edebilir. Çünkü şüf´a sahibi alıcıdan öyle bir şey

iddia ediyor ki, alıcı eğer onu ikrar ederse, o şey şüf´a sahibine gerekli olur ki bu da hasım olmaktır.

Eğer alıcı böyle yapmadığına dair yemin ederse, şüf´a yoktur. Eğer yemin etmezse, şüf´a sabit olur.

Çünkü onun bitişik komşu olması sabit olur.»

Kâdıhan da geçen ifadesinden sonra şöyle demektedir: «Şu kadarı var ki eğer şüf´a sahibi alıcının

birinci satımda zorlama olmadığına dair yemin etmesini istese, yemin teklif edebilir. Zira şüf´a

sahibi öyle bir maksat iddia etmektedir ki, eğer alıcı ikrar ederse, şüf´a sahibine hasım olması

gerekmektedir.» Kâdıhan sözlerine şöyle devam etmiştir: «Asl adlı eserde şüf´a sahibi müşteriden

birincisini şüf´ayı ibtal için yapmadığına dair yemin taleb ederse, ona yemin teklif edebilir.»

denilmiştir. Bunun anlamı şudur: Şüf´a sahibi satımın zorla yapıldığını iddia etse ve bu ko-nuda

yemin teklif etse bu hakkı sabittir.

Kadıhân´da olanın benzeri tecnis ve Hidâye sahibinin Mezîd adlı ki-tabında da mevcuttur. Sarih ve

Vecîz´e nisbetle Müeyyidzâde´den bunu zikretti.

Bu açıklamalardan anlaşıldı ki, sarihin Eşbâh´a uyarak zikrettiği ile ileride Vehbâniye´den gelecek

olan arasında bir aykırılık yoktur. Yukarıda zikrettiğimiz gibi zorla yapılan satım akdi şöyledir: Satıcı

ile alıcı akit yapmak istemedikleri halde üçüncü kişi tarafından zorlanmaları sonu-cunda satım

akdini yapmalarıdır. Bu satım gerçekte satım değildir. Çünkü böyle bir satım akdi bâtıl olur.

Bu duruma göre satıcı ile alıcı şüf´adan kaçmak için gerçekten sa-tım akdini kastetmiş olsalar

onların o satımı caiz bir akit olur. Eğer sa-tımın gerçeğini kasdetmeyerek şüf´a hakkı sahibine karşı

satış gösterse-ler caiz olmaz. Çünkü ikrahen yapmış olmaktadırlar. Bundan dolayı şüf´a sahibi eğer

birincisini değil, ikincisini kastederse, şüf´a sahibinin alıcıya yemin teklif etmek istemesine icabet

edilir. Fakihlere göre şüf´anın ibtali için yapılan her hile, ikrahla satış olmaz. Eğer ikrahla satım olsa

fakihlerin « Şüf´a sahibi müşteriyi şüf´adan kaçmak için yapıp yapmadığı hu-susunda yemin teklif

edemez» sözü bâtıl olur.

Kim; «Ben bu meseleyi zikredeni görmedim» diyerek bu meseleyi kapalı görüp sonra da faydasız

birşeyle cevap verirse, o fakihlerin ama-cını anlamamıştır. Bu yerde bu araştırmayı ganimet bil.

«İbtalini bir şarta bağlamak caizdir ilh...» Çâmiü´s-sağîr´de şöyle denilmektedir: «Şüf´a sahibi eğer

alıcıya, Eğer kendi nefsin için aldınsa, ben sana şüf´ayı teslim ettim» dese, alıcı da onu bir başkası

için almış ise, bu şüf´ayı teslim değildir. Çünkü şüf´ayı teslim etmek talâk ve azad gibi sırf

düşürmedir. O zaman onun şarta bağlanması sahihtir. O düşür-me ancak şartın varlığından sonra

gerçekleşir.»

İnâye´de şöyle denilmektedir: «Şüf´anın ibtalini bir şarta bağlamak caizdir, sözü, Hidâye sahibinin

yukarıdaki «Öyleyse onun düşürmesi, ca-iz olan şartlarla da bağlanmaz. Öyleyse fasit şartlarla

bağlanmaması da-ha uygundur» sözünü nakleder.»

Turî diyor ki: «Buna şartlar arasında fark vardır diye cevap verilebi-lir. Öyleyse geçen şart şüf´adan

vaz geçtiğine ve alıcının komşuluğa razı olmaya delalet etmektedir. Burada olan ise şüf´adan vaz

geçtiğine delâlet etmiyor.»

Ben derim ki: Zahiriye´de Câmiü´s-Sağîr´e Serahsî´nin Mebsut´unda zikrettiği ifade ile itiraz

edilmiştir. Şöyle ki: «Kısasın düşürülmesini şarta bağlamak geçerli değildir. Ayrıca sırf düşürme

olsa bile bir vakte izafe edilmesi ihtimali de yoktur. Bundan dolayı üzerinde kısas olan kimsenin

reddi ile kısas reddolmaz. Eğer şüf´anın düşürülmesi üzerine zorlanmış olsa, şüf´a bâtıl olmaz.


Mebsût adlı eserdeki bir ifade ile açıklandı ki, şüf´ayı teslim etmek sırf bir iskat değildir. Eğer sırf bir

iskat olsa, diğer ıskatlar gibi ikrah ile de sahih olması gerekir.»

Hay...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes