> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Rehin
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Rehin  (Okunma Sayısı 4711 defa)
28 Ocak 2010, 12:50:46
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 28 Ocak 2010, 12:50:46 »



Reddü´l Muhtar / Rehin
REHİN KİTABI


REHİN EDİLMESİ CAİZ OLANLAR VE OLMAYANLAR BABI

REHİNİN ADİLE BIRAKILMASI BABI

REHİNDE TASARRUF VE CİNAYETLER BABI

ÇEŞİTLİ MESELELER FASLI





REHİN KİTABI

METİN


Rehin´in av bahsiyle münasebeti şudur: Rehin ve av, her ikisi de malın tahsiline sebep olurlar.

Rehin lügatte, bir şeyi hapsetmektir. Şeriatta ise, mal olan birşeyi hapsetmek, yani onu mahpus

kılmaktır. Onu hapseden mürtehindir. Bir hak karşılığı olarak tamamının veya, eğer rehin edilen

şeyin kıymeti borçtan az olursa bir kısmının alınması mümkün olan bir nesnenin hapsedilmesidir.

Ki bu hak da borçtur. Çünkü nesnenin (ayn´ın) rehinden alınması mümkün değildir. Ancak, hükmen

borç olursa alınır. Nitekim ileride gelecektir. Bu borcun hakikî, yani zahiren ve batınen ödenmesi

vacip olan borç olması, veya yalnız zahiren borç olması lâzımdır. Sonradan hür çıkan kölenin ve

sonradan şarap çıkan sirkenin bahası gibi. Veya hükmen borç olması lâzımdır. Bu da misli veya

kıymetiyle zamin olunacak nesnelerdir. Nitekim ileride gelecektir.

Rehin icap ve lâzım olmayan kabul ile münakit olur. Binaenaleyh râhinin onu teslim etme veya

hibede olduğu gibi ondan dönme hakkı vardır. Râhin, rehin edilecek nesneyi teslim etse, mürtehin

de onu ağacın üzerindeki meyve gibi dağınık halde değil, toplu halde, ve râhinin hakkı ile meşgul

olmayacak bir şekilde, müşaen değil, hükmen de olsa ayırdedilmiş olarak kabzetse, meselâ

merhun, merhun olmayan nesne ile hilkaten muttasıl olsa, ağaç gibi, ki bunun izahı gelecektir,

rehin gerçekleşir.

Bu ifade ediyor ki, hibede olduğu gibi: kabız rehinin lüzumunün şartındandır.

Mücteba´da şöyle denilmektedir: «Tashih edilen kavle göre kabız, rehinin cevazının şartıdır.»

Rehin ile mürtehin arasını tahliye etmek, bey gibi, zahire göre hükmen kabızdır. Tahliye bey´de de

kabız sayılır. Merhun, helak olduğu takdirde, kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise onunla

tazmin edilir. Şafiî´ye göre rehin edilen nesne emanettir.

Muteber olan, merhunun, «Eşbah» da vehm olunduğu gibi helâk olduğu günün kıymeti değil,

mürtehinin kabzettiği günün kıymetidir. Çünkü helak gününün kıymetinin muteber sayılması

nakillere mugayyirdir. Nitekim musannıf da öyle tahrir etmiştir.

Rahin alacağı deynin miktarını beyan etmeden önce, rehin teklifi üzerine kabzedilen nesne helak

olduğu takdirde esah kavle göre zamin olunmaz. Keza Kınye ve Eşbah, Rehin helak olursa, kıymeti

borca eşit olduğu takdirde, o zaman mürtehin rahinden borcunun tamamını hükmen almak olur.

Eğer kıymeti borçtan fazla olursa, fazlalık mürtehinin elinde emanettir. O zaman taaddi ile zamin

olur. Eğer kıymeti borçtan noksan ise rehinin kıymeti borçtan düşülür, mürtehin geri kalan

alacağını rücu ederek rahinden alır. Çünkü, alacağın tam alınması paranın miktarı kadardır.

Mürtehin rehinin burhansız olarak helakını iddia etse mutlaka zamin olur. Rehin ister zahir

mallardan, ister batın mallardan olsun. İman Mâlik bu zaminiyeti batın mallara has kılmıştır.

Mürtehin, rahinden alacağını talep edebilir. Rehin kendisinde olsa bile mürtehin, alacağını almak

için merhunu hapsedebilir. Çünkü hapis onun borcunu geç ödemesinin cezasıdır.

Mürtehin, akti feshetmiş olsalar bile, alacağını alana veya onu edene kadar, merhunu elinde

tutabilir. Çünkü rehin, yalnız aktin feshiyle batıl olmaz. Kabız ve borç kaldığı müddetçe rehin de

bakidir. Bunlardan birisi fevt olursa, rehin kalmaz. Dürer, Zeylaî ve diğerleri.

Merhundan mutlaka, ne istihdamla, ne oturmakla, ne giymekle ne icare vermek ve ne de iare

vermekle menfaatlenemez. Menfaatlenme ister rahin, ister mürtehin istesin. Ancak, birisi diğerine

izin verirse, menfaatlenmesi mümkündür. Bazı âlimler tarafından, «Mürtehinin rehinden

menfaatlenmesi helâl değildir, çünkü faizdir.» denilmiştir. Bazı âlimler tarafından da; «Eğer

mürtehin menfaatlenmeyi şart koşarsa, faiz olur, koşmazsa, faiz olmaz.» denilmiştir.

Eşbah ve Cevahir´de şöyle denilmiştir: «Rahin, mürtehine rehin verdiği bahçenin meyvelerini

yemeyi, rehin verdiği binada oturmayı veya koyunun sütünü içmeyi mubah kılarsa, yediği ve içtiği

takdirde zamin değildir. Rahin mürtehini bunlardan men de edebilir»

Sonra da Eşbah´ta şöyle denilmiştir: «Mürtehinin rehinden menfaatlenmesi mekruhtur.» Bu husus

rehin bahsinin sonunda gelecektir.

İZAH

Rehin, «Ve eğer seferde olur da yazacak birini bulamazsanız, rehinler (yeter).» (Bakara : 283) ayeti

ve Rasûlullah (S.A.V.)´in bir yahudiden yiyecek alarak karşılığında zırhını rehin bırakması rivayeti ile

meşrudur. Rehinin meşruiyeti üzerinde icma da edilmiştir.


Rehinin güzelliklerinden bir tanesi, alacaklının hakkının helakten emin olmasıdır. Borçlu açısından

da alacaklının husumetini azaltmak ve ödemekten aciz kaldığı takdirde rehin ettiği şeyle borcunu

ödeme kudretine sahip olmasıdır.

Rehinin rüknü, yalnız icap veya icap ile kabuldür. Nitekim ileride gelecektir. Şartları da ileride

gelecektir.

Rehinin hükmü ise, alacağın alınmasının sübutudur. Sebebi de, mukadder hakkının baki kalmasıdır.

Rehinin ayette seferle sınırlandırılması, seferde genellikle yazmanın ve şahit tutmanın mümkün

olmamasındandır. O yüzden rehinle onun alacağı vesikalandırılmaktadır.

«Rehin lügatte bir şeyi hapsetmektir ilh...» Hangi sebeple olursa olsun. Zira Allah-u Tealâ, «Her can

kazandığıyla rehin alınmıştır.» (Müddesir: 38) buyurmuştur. Rehin kelimesi bir mal karşılığı rehin

edilen nesneye de denilmiştir.

«Onu mahpus kılmaktır ilh...» Islah´ın izahında şöyle denilmiştir: «Rehin bir şeyi bir hak karşılığında

hapis kılmaktır. Burada bir şeyi bir hak karşılığında hapsetmektir denilmemiştir. Çünkü hapseden

ancak mürtehindir, rahin değil. Ama o şeyi hapis kılmak bunun hilafınadır.» H.

Bu, tam rehinin veya lâzım olan rehinin tarifidir. Yoksa, rehin akti hapsi ilzam etmez. Belki o,

kabızla olur. Sadi.

Kuhistanî´de şöyle denilmektedir: «Rehinin hapsinden ilk akla gelen, teberru veçhiyle

hapsedilmesidir. Eğer rahin rehini mürtehine vermeye zorlanırsa, rehin olmaz. Kübra´da da olduğu

gibi. O zaman, zannedildiği gibi iznin zikredilmesi de lâzım değildir.»

Gelecek babın sonunda gelecektir ki, eğer mürtehin borçlusunun sarığını alsa, eğer borçlu sarığın,

onun yanında kalmasına razı olursa rehin olur.

«Bir hak karşılığı ilh...» Yani mali olan bir hak sebebiyle. Velev ki o mal, meçhul olsun. Musannıf

kısas, had ve yemin gibi şeylerden kaçınmak için «hak» tabirini kullanmıştır. Ama bu kayıttan dolayı

rehin tarifine kitabet bedeli de girmektedir. Zira onunla rehin yapmak da caizdir. Kitabet bedeline

her ne kadar kefalet caiz değilse de rehin caizdir. Nitekim Hâniye´den naklen Mi´rac´da da böyledir.

«Alınması mümkün olan ilh...» Yani rehin edilen nesneden hakkın (alacağın) alınmasının mümkün

olması Musannıf bu kavliyle de kar, buz, emanet, müdebber köle, ümmül veled cariye ve

mükatebten kaçınmıştır ki, bunlar rehin edilmezler.

Şurunbulaliye´de şöyle denilir: «Şaraba gelince, şarabı rehin etse, o da yine maldır. Ondan hakkını

alması mümkündür. Eğer mürtehin müslüman ise, bir zımmîyi şarabın satışı ile vekil eder veya

rahin ve mürtehin, her ikisi de zimmet ehlinden olurlarsa, zaten rehin caizdir. Şu kadar var ki şarap

müslüman hakkında kıymetli bir mal değildir. Öyleyse onu birisine rehin vermek veya onu bir

müslüman veya zımmîden rehin olarak alıp kabul etmek caiz değildir. Her ne kadar (helâk ettiği

şarabın bedelini) zımmîye tazmin etse bile nitekim aşağıdaki babda da gelecektir.»

«Hür çıkan kölenin, şarap çıkan sirkenin ilh...» Ve kesilmiş hayvanın bahası veya inkâr üzerine

yapılan sulh bedeli gibi. Eğer o kesilmiş hayvanı ölü olarak bulmuş olsa, veya her ikisinin

birbirlerini, borç olmadığına dair doğrulamaları gibi. Zira burada borç zahiren vaciptir, Borcun

zahiren vacip olması da kafidir. Çünkü borcun zahiren vacip olması vadedilen borçtan daha

tekidlidir. Dürer. Yani o zaman rehin mazmundur.

Kuduri´de şöyle denilir: «Rehinin helaki ile hiçbir şey lâzım gelmez. Nasıl ki, başlangıçta hür bir

adamı veya şarabı rehin etmesi gibi.»

İmâm Muhammed de Mebsut ve Camii´de nassen söylemiştir ki, fasit bir rehin hükmüyle kabzedilen

nesne yenildiği takdirde kıymetinden ve borçtan hangisi az ise onunla mazmundur. Burada muhtar

olan da Muhammed´in kavlidir. Nitekim İhtiyâr´da da böyledir. Ebussuud, özetle.

«Misli veya kıymetiyle zamin olunacak nesneler ilh...» Misli veya kıymeti ile mazmun olunan

şeylere, kendi nefsiyle mazmundur da denilebilir. Çünkü bunların kıymeti veya misli onun yerine

kaimdir. Magsubun kıymetinin veya mislinin onun yerine kaim olması gibi.

Musannıf bununla gayrı ile mazmun olunan şeyden kaçınmıştır. Bayiin elindeki mebi gibi. Zira bu

gayrıyla mazmundur ki, gayr da ancak onun semenidir. Bir de asla mazmun olmayacak, emanetler

gibi, şeylerden kaçınm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Rehin
« Posted on: 29 Mart 2024, 01:28:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Rehin rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Rehin mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Rehin kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Rehin Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Rehin kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Rehin peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Rehin ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Rehinönlisans arapça,
Logged
28 Ocak 2010, 12:52:16
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 28 Ocak 2010, 12:52:16 »

BİR FAYDA:

Hadiste şöyle denilmiştir: «Rehinin durumu gizli olur (kıymeti bilinmezse) neyle rehin olmuşsa,

onunla mazmundur.» Fukaha bu hadisin manasında şöyle demişlerdir: Helakinden sonra kıymeti

bilinmese, yani rahin ve mürtehin nesnenin kıymetini bilmediklerini söyleseler, o zaman rehin

borcun karşılığıdır. Musannıf da babın evvelinde böyle zikretmiştir.


İZAH

«Mezkur kıymetle hükmedilirse ilh...» Yani kıymetinin hepsiyle.

«Borcun cinsinden ilh...» Dirhemle dinar iki muhtelif cinstirler. Nitekim Hamevi´nin şerhinden de

böyle anlaşılır. Ebussuud.

T. diyor ki: «Dirhemle dinarın muhtelif cins olmaları Maden´de de tasrih edilmiştir. Mekki.»

«Mürtehin de rahinden fazlalık istese ilh ..» Yani mürtehin rahinden borç kalan fazlayı talep eder.

Eğer borç rehin olan nesneden az olursa, o zaman da rahin mürtehinden fazlasını talep eder.

Eğer musannıf burada Zeylaî´de olduğu gibi «Rahin ve mürtehinden her biri diğerinden fazlasını

talep eder.» deseydi, daha şümullü olurdu.

«Nafakası ilh...» Mesela yemesi, içmesi, giymesi ve rehin eğer bir cariye ise, çocuğunun süt ücreti,

merhun bostan ise sulaması, kanal açması, erkek hurmaların tohumlarının dişi hurmalara

taşınması ve toplanması ve bahçe için yapılan bütün masraflar rahine aittir. Hidaye.

Birisi belirli bir ekmekle bir köleyi satsa, köleyi alan köleyi, satan da ekmeği kabzetmeden satılan

köle ekmeği yese, bayi kölenin semenini tam almış olur. Ama bunun hilafına, adam bir ölçek arpa

karşılığı bir hayvan rehin etse, hayvan o arpayı yese, mürtehin borcunu tam almış sayılmaz.

Bunlar arasındaki fark nedir? Zira birincide kölenin nafakası bayiin üzerinedir. İkincisinde ise

hayvanın nafakası rahinin üzerinedir. Cevhere, özetle.

«Öşür ve haraç ilh...» Bezzaziye´de şöyle denilir: «Eğer sultan mürtehinden öşür ve haraç alırsa,

mürtehin rücu edip onu rahinden alamaz. Çünkü onu eğer gönüllü olarak vermişse, teberru etmiş

olur. Eğer zorla vermişse, sultan ona zulmetmiş olur. Mazlum da ancak zalime rücu edebilir.»

«Rahinedir ilh...» İster rehin borçtan fazla olsun, ister olmasın. Hidaye.

«Çünkü onun mülküdür ilh...» Öyleyse o zaman onun mihnet ve meşakkati de onun üzerinedir.

«Bunlardan bir şey ilh...» Yani mürtehine vacip olan şeylerden herhangi bir şey rahine şart kılınmış

olsa, rahinin ödemesi lazım değildir.

Cevhere´de şöyle denilmektedir: «Eğer rahin mürtehine rehinin korunması ücretini şart kılmış olsa,

mürtehin hiçbir şey istihkak etmez. Çünkü rehinin korunması mürtehinin üzerine vaciptir. Ama

vedia bunun hilafınadır. Vediada korumak mûda´nın (emanet bırakılan kişi) üzerine vacip değildir.»

«Yarasının tedavisi gibi ilh...» Yani rehinden yaralı olan bir azanın tedavisi veya katarakt inen bir

gözün tedavisi ve bunlara benzer, ileride musannıfın zikredeceklerinden.

«Mazmun ilh...» Yani mürtehinin zaminiyetine giren kısım. Emanet bunun hilafınadır. (O, rahinin

zaminiyetine girer.)

«Borçtan fazla değilse ilh...» Yani yalnız mürtehinin üzerinedir. Çünkü mürtehinin elinde olan rehini

tam olarak iade etmesi lâzımdır.

«Yine ilh...» Yani o ücret «Mazmûn» ve «Emanet» kısımları üzerine taksim edilir. Nitekim Hidaye ve

diğer kitaplarda da böyledir.

Bezzaziye´de şöyle denilmiştir: «İlâcın ve doktorun ücreti mürtehinin üzerinedir. Kuduri de şunu

zikretmiştir: «Emanet olan kısmın ücreti rahinin üzerinedir.» Meşayihten bazıları da, «İlâcın parası

mürtehinin üzerinedir, eğer hastalık veya yara mürtehinin elinde iken olmuşsa. Yok eğer rahinin

yanında iken olmuşsa, o zaman ilâç ve doktorun parası rahinin üzerinedir.» demişlerdir.

Meşayihten bazıları da her hâlükârda ilâc parası mürtehine aittir demişlerdir. Muhammed´in mutlak

ifadesi de buna delalet etmektedir.»

«Müteberri olur ilh...» Çünkü, o onu yapmak zorunda değildi. Zira onu Kadı´ya götürebilirdi.

«Rücu ederek diğerinden alır ilh...» Eğer kaçınan, rahin ise, Kadı´nın emri ile onu ödeyen mürtehin

rücu ederek onu rahinden alır. İster merhun kaim olsun, ister olmasın. Nafaka ile de rehin olmaz.

Öyleyse nafaka için mürtehinin hapsetmesi de lazım değildir. Bu da İmâmın kavlidir. Bezzaziye.

«Rücu edemez ilh...» Meşayihin ekseri bu görüştedir. Çünkü Kadı´nın bu emri ilzam için değil, nazar

düşünme, dikkat etme) içindir. Öyleyse Kadı´nın o emri, hasbeten yapma ile diğerine borç kılarak

yapması arasında mütereddittir. Âlâ üzerine nass olmadıkça, ednayı yapmak daha evladır. Meselâ,

bu meselede borç olması için Kadı´nın sarih emri olmadığından evla olan ona hasbeten yapması

için emir vermiş olmasıdır. Nitekim Zahire´de de böyledir.

Şu mesele kaldı ki, eğer memlekette Kadı olmasa, veya olsa ama zalim olsa, durum ne olur Allame


Makdisî bu hususta şöyle der: «Mürtehinin rehine masraf yaptığı yolundaki iddiası tasdik edilmez.

Ancak beyyine ile tasdik edilir.» Yani, rücu edip rahinden alması için infak ettiğine dair iddiası

tasdik olunmaz, ancak beyyine ile tasdik edilir. Sayıhani.

«İmamdan ilh...» Şarihin burada hazırdaki hilafı hikâye etmesi ifade ediyor ki, metinde olan bahis

gaib meselesinde farzedilmiştir.

«Mutlaka ilh...» Yani Kadı´nın emri ile de olsa. Çünkü onun Kadı´ya müracaat etmesi Kadı´nın da

diğer adama emir vermesi mümkündür. O yüzden kendiliğinden yaptığı masrafı kendisi öder, rücu

edemez. H.

«İkinci İmâm buna muhalefet etmiştir ilh...» Zira ikinci İmâma göre, rahin veya mürtehinden

herhangi birisi Kadı´nın emri ile infak ederse, öteki ister hazır olsun, ister gaib olsun, yaptığı

masrafı, müracaat ederek diğerinden alır. Nitekim Zahire´de de böyledir.

Şu kadar var ki Haniye´de şöyle denilmiştir: «Rahin veya mürtehinden birisi hazır olsa, rehine infak

etmekten kaçınsa, Kadı da diğerine infak etmesini emretse, o da infak etse, infak eden adam infak

ettiğini, müracaat ederek, diğerinden alır. Fetva da bu kaville verilir.» Kuhistanî.

Öyleyse müftabih olan kavil, ikinci İmâmın kavlidir. Bunun üzerine masraftan kaçınan adamın hazır

veya gaib olması arasında fark yoktur. Metindeki mutlak ifadenin zahiri de ancak budur.

«Hacr meselesinin fer´idir ilh...» Zira Kadı hazır olan kimseye velayet edemez. Onun emri onun

üzerine geçerli de değildir. Zira eğer emri nafiz olsa, hazır olduğu halde masraftan kaçınan kimse

hacredilmiş olur. Halbuki İmâma göre Kadı hazır olan kimsenin hacrine malik değildir. Ebû Yûsuf´a

göre ise, Kadı hazır olan kimsenin hacrine maliktir. O zaman Kadı´nın emri hazır olan üzerine

geçerlidir. Zeylaî.

«Bunun hilafına mürtehin rehini geri verdiğini iddia etse ilh...» Geri verdikten sonra da helakini

iddia etse, rahin de rehinin mürtehinin yanında helak olduğunu iddia etse, yine söz rahinindir.

«Çünkü o inkâr etmektedir ilh...» Zira onların her ikisi de rehinin mürtehinin zımanına girdiğine

ittifak etmişlerdir. Burada mürtehin zimmetten beraat ettiğini iddia ederken, rahin beraat etmediğini

iddia etmektedir. O zaman makbul olan söz rahinindir. Bedâyi.

«Borç da düşer ilh...» Yani onun helak olmasıyla rahinden borç düşer. Zira kelam onun helak

olması bahsindedir. T.

«Fazlalığı ispat ettiğinden ilh...» Bu kavil, «Makbul olan söz rahinindir.» sözünün gerekçesidir. T.

Bedayi´nin ibaresi de şöyledir: «Rahin ve mürtehinin her ikisi de beyyine ikame etseler, yine

makbul olan beyyine rahinin beyyinesidir. Çünkü rahinin beyyinesi rehinin helaki ile borcun tam

ödendiğini ispat etmektedir. Mürtehinin beyyinesi ise, borcun ödenmesini nefyetmektedir. ispat

edici beyyine, nefyedici beyyineden evladır.»

Bedayi´nin bu ibaresi ifade ediyor ki, merhunun helakinin rahinin yanında olduğuna yalnız

mürtehinin beyyinesi olursa, beyyinesi kabul edilir. Şurunbulali.

«Kabızdan evvel bunu iddia ederse ilh...» Evla olan, musannıfın burada, «Mürtehinin kabzından

evvel helakinde ihtilaf ederlerse...» demesiydi. Yani, rehinin helakinin ihtilaf etseler, mürtehin

merhunun kabızdan önce, rahinin elinde helak olduğunu iddia etse, rahinde, kabızdan sonra helak

olduğunu söylese, o zaman makbul olan söz ve iddia mürtehinindir. T.

«Bezzaziye ilh...» Bezzaziye´nin ibaresi şöyledir: «Rahin merhunun mürtehinin yanında helak

olduğunu ve borcun düştüğünü zannederse, mürtehin de merhunu kabızdan sonra rahine iade

ettiğini ve onun yanında iken helak olduğunu söylerse, o zaman makbul olan söz, rahinindir. Çünkü

mürtehin arız olan bir reddi iddia etmektedir. Rahin ise, bunu inkâr etmektedir. Eğer iddiaları

hususunda burhan getirseler, gene makbul olan burhan, rahinindir. Borç da düşer. Çünkü rahin

ziyadeyi ispat etmektedir. Ama eğer mürtehin kabızdan evvel rahinin elinde helak olduğunu

söylerse, o zaman makbul olan söz mürtehinindir. Çünkü mürtehin rehinin zimmetine girdiğini

inkâr etmektedir. Eğer bu hususta burhan getirirlerse, rahinin burhanı makbuldür. Çünkü o zımanı

ispat etmektedir.»

Bezzaziye´nin ibaresi vazıh bir ibaredir. Bunun üzerinde bir söz yoktur. T.

BİR TEMBİH:

Bundan zahir olmaktadır ki, bu mesele, helak davasın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

28 Ocak 2010, 12:54:09
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 28 Ocak 2010, 12:54:09 »

REHİN EDİLMESİ CAİZ OLANLAR VE OLMAYANLAR BABI

METİN


Mutlaka müşa (ortak) olan bir şeyin rehin edilmesi sahih değildir. Rehinin başında da geçtiği gibi

rehin edilen nesnenin ayırdedilmesi lâzımdır. Müşa ise ayırdedilmiş değildir. Bu müşaiyet ister

mukarin olsun, ister arız olsun. Rehini de ister ortağına versin, ister başkasına. İster o müşa taksim

edilsin, ister edilmesin.

Sonra sahih olan kavil şudur ki, müşanın rehin akdi fasittir. Kabızla da mürtehin zamin olur. İmam

Şafiî ile müşanın rehinini caiz görmüştür.

Eşbah´ta şöyle denilmektedir: «Satışı kabul eden her nesne rehini de kabul eder. Ancak dört şeyde

değil: Müşa olan, meşgul olan, bir diğeri ile muttasıl olan ve azadı bir şarta bağlanan müdebberin

dışındaki köle o şartın vücudundan evvel rehin edilemezler. Halbuki bunların rehin edilmesi değil,

bey´i caizdir.»

Yine Eşbah´ta şöyle denilir: «Müşanın rehin edilmesinin cevazının hilesi şudur: Evvelâ rahin müşa

olan nesnenin yarısını mürtehine muhayyerlikle satar, sonra da diğer yarısını rehin eder. Sonra

yapmış olduğu bey´i fesheder.»

Musannıf diyor ki: Bunun üzerinde düşünmek gerekir. Belki, Eşbah´ta olan bu hile, «sonra arız olan

şüyudaki rehin caizdir» zayıf kavli üzerine tefridir.

Ben derim ki: Zayıf kavil üzerine de tefri edilemez. Çünkü onu muhayyerlikle satmıştır.

Muhayyerlikle satılması da şu iki şeyden hali değildir: Ya bayiin mülkünde kalır veya muhayyerlik

müşteride ise, müşteri feshettiği zaman yine bayiin mülküne döner. Bu her iki durumda da onun

rehin edilmesi ibtidaen müşanın rehini gibi olur. Nitekim bu Tenvirü´l-Besair´de genişçe

açıklanmıştır.

Ben derim ki: Bu hususta en sahih hile Minyetü´l-Müfti´nin hileler bahsinde olandır. O da şöyledir:

Adam binasının yarısını müşaen rehin etmek istese, yarısını ondan rehin talep eden mürtehine,

onun muhayyer olması şartı ile satar, semeni de ondan alır. O da binayı kabzeder. Sonra

muhayyerlik hükmü ile müşteri bey´i nakzeder. O zaman o bina onun elinde rehin menzilesinde

semenin karşılığı ile kalır. Bu hileye musannıfın oğlu da Zevahirü´l-Cevahir´de itimat etmiştir.

Zevahîrâ´l-Cevahir´de şöyle denilmektedir. «Zarureten sabit olan şüyu rehine zarar vermemektedir.

Zira Valvalciye´de şöyle bir şey vardır: «Adam birisinin yanına iki elbise götürse, ona birisini rehin

olarak al, bana para ver, diğeri de yanında emaneten kalsın dese, caizdir. Zira bunlardan her

birisinin yarısı deynin karşılığında rehin olur. Çünkü bunlardan her bir elbise diğerinden daha evla

değildir. O zaman rehin her ikisinde de zarureten şayi olur, bu da zarar vermez.»

Ağacı değil, üzerindeki meyveyi veya tarlayı değil, üzerindeki ekini veya ağaç veya binayı yersiz

olarak rehin etmek veya bunların aksi, caiz değildir. Meselâ, meyvenin değil ağacın üzerindeki

ağacın değil yerin rehin edilmesi gibi.

Bu meselede asıl kaide şudur: Merhun, hilkaten merhun olmayan bir şeye muttasıl olduğu zaman

onun rehini caiz değildir. Zira yalnız merhunu kabzetmek mümkün değildir. Dürer.

İmâmdan üzerinde ağaç olan bir tarlayı ağaçsız olarak rehin vermenin caiz olduğu rivayet edilmiştir.

Ağacı, ağaçların yeri ile birlikte veya binayı içindeki eşya ile birlikte rehin etse, caizdir. Mülteka.

Çünkü bunların ittisali mücavereten ittisaldir.

Kınye´de şöyle denilmiştir: «Bir binayı rehin verse, onun duvarları rahin ile komşular arasında

müşterek olsa, arsada sahihtir. Tavanın müşterek duvarlarla muttasıl olması da bir zarar vermez.

Çünkü o tebean muttasıldır.»

Hürün, müdebberin, mükatebin, ümmüveledin ve vakfın rehini caiz değildir.

Sonra musannıf, rehin verilmesi caiz olmayan şeyleri zikrettiği gibi, kendisiyle rehin verilmesi caiz

olmayan şeyleri de zikredecektir.

Musannıf şöyle der: Emanetlerle rehin caiz değildir. Vedia ve emanet gibi. Derekle de rehin caiz

değildir. Çünkü mebiin başkasının istihkakı çıkmasından korkulduğu için alınmıştır. O zaman onda

rehin batıldır. Ama derekle kefalet bunun hilafına caizdir. Nitekim kefalet bahsinde geçti.

Başka bir şeyle mazmun olan bir nesne rehin edilemez. Yani misli ve kıymeti olmayan bir şeyle

mazmun olan bir şey rehin edilmez. Bayiin elindeki mebi gibi. Çünkü o semenle mazmundur. O

helak olduğu takdirde semeni ile birlikte helak olur. Nefis kefaleti ile, mutlak kısasla, ister bu kısas


nefiste olsun, ister azalarda olsun, rehin caiz değildir. Ama, hataen işlenen cinayet bunun

hilafınadır. Çünkü cinayet diyetinin rehinden alınması mümkündür.

Şufa ile, ölü üzerine ağlayan kadının ve türkü söyleyen kadının ücreti ile rehin ve cinayet işleyen

köleyi veya borçlu köleyi rehin etmek de caiz değildir. Bu suretlerde rehin sahih olmadığı takdirde

rahin o rehini geri alabilir. Eğer bunlar talepten önce mürtehinin yanında helak olurlarsa, karşılıksız

helak olmuş olurlar. Çünkü batıla hüküm yoktur. Kabız da malikin izni ile kalır. Sadr-ı Şeria ve İbn-i

Kemal.

Müslüman şarabı ne rehin verebilir, ne de bir müslümandan rehin olarak kabul edebilir. Ne de bir

zımmî şarabı müslümana rehin olarak verebilir. Yani müslüman için şarabı rehin etmesi veya rehin

olarak kendi yanına alması, ister zımniden olsun, ister müslümandan, caiz değildir. O şarabın

mürtehini zımmî olduğu takdirde onun müslüman rahine zamin olmaz. Bunun aksine, rahin zımmî,

mürtehin müslüman ise, zaminiyet vardır. Çünkü şarap müslümanlarda değil, zımmîlerde bir

kıymettir.

Rehin, kendi nefsi yani misli ve kıymeti ile mazmun olan bir şeyde sahihtir. Gasp edilen nesne, hulu

bedeli, amden cinayetin sulh bedeli gibi şeylerin rehin edilmesi sahihtir.

Ayan üç türlüdür: Biri emanetler gibi asla mazmun olmayan ayan. Birisi, bayiin elindeki mebi gibi

mazmun olmamakla beraber mazmuna benzer ayan. Birisi de kendi nefsile mazmun olan şeydir.

Magsub ve benzerleri gibi olan şeyler. Bu bahsin tamamı Dürer´dedir.

İZAH

«Müşa oLAn bir şeyin rehin edimesi sahih değildir ilh...» Ancak, iki kişi arasında müşterek bir köle

olur, onu, onlardan her birisinde alacağı olan bir adama tek rehin olarak rehin verirlerse, sahih olur.

Ama bunlardan her birisi kendi hissesini rehin ederse, caiz değildir. Zahire´den naklen Kuhistanî´de

olduğu gibi. Ancak, rehin edilen nesnede şüyu zarureten sabit olursa, Müsvedde´nin sonunda

geleceği gibi, caiz olur.

«Mutlaka ilh...» Mutlaka´yı mabadi tefsir etmektedir. Ancak, müşanın rehini niçin caiz değildir? Zira

rehin, merhunun daima mürtehinin yanında hapsedilmesini gerektirir. Müşada ise, müşanın bir

kısmının rehin edilmesi devamlılığı fevt eder. Zira müşaen rehin edildiği takdirde mürtehin ile diğer

ortaklar arasında nöbetleşme lâzım gelir. O zaman rehin eden sanki: «Sana bir gün rehin ettim, bir

gün etmedim» demiş olacaktır. O zaman daimi hapis fevt olur. Bunun için de rehin caiz olmaz. Bu

bahsin tamamı Hidaye´dedir.

«İster mukarin olsun ith...» Belirtmeden bir binanın veya bir kölenin yarısını rehin vermek gibi.

«Arız olsun ilh...» Mesela nesnenin hepsini rehin verdikten sonra rehini o nesnenin bir kısmında

feshetmek gibi. Veya rahinin, nesneyi yanında bulunduran adile rehini dilediği gibi satması için izin

vermesi, onun da nesnenin yarısını satması gibi. Bu suretle de rehin caiz olmaz. Minah.

Ebû Yûsuf´tan bir rivayete göre, sonra arız olan şüyu rehine zarar vermez. Ama sahih olan birinci

görüştür. Nihaye ve Dürer´de de olduğu gibi.

Şarih rehin bahsinin sonunda, rehinin tamamı başkasının istihkakı çıkarsa, mürtehinin o rehinin

yerine rehin olarak başka bir nesneyi talep edemeyeceğini ve rehinin bir kısmı başkasının istihkakı

çıkarsa, istihkak olunan kısım şayi ise, rehinin geri kalan kısımda da batıl olacağını zikredecektir.

«İster ortağına versin, ister başkasına ilh...» zira ortak o nesneyi bir gün yanında rehin olarak tutar,

bir gün de istihdam eder. O zaman, sanki o nesne bir gün rehin, bir gün değilmiş gibi olur ki, bu da

sahih değildir. Ama müşanın icara verilmesine gelince, o da ancak İmâma göre ortağa verilebilir,

yabancıya verilemez. Çünkü müstecir akdin gerektirdiği kadar ondan istifade etmeye ancak nöbetle

malik olabilir. İşte bu da, ortakta bulunmaz. Bunu İtkânı ifade etmiştir. Zira ortak onunla icare

müddetinin hepsinde akdin ve mülkiyetin hükmüyle nöbetsiz olarak menfaatlenmektedir. Ortak

olmayan bir adam ise bunun hilafınadır.

«İster taksim edilsin, ister edilmesin ilh...» Hibe bunun hilafınadır. Çünkü hibede intifaa mani olan

şey taksim edicinin ücretidir. Bu ücret de kısmeti kabul eden şeyde yardır. Kısmeti kabul etmeyen

şeyde yoktur. O zaman müşanın hibesi sahihtir, fakat rehini sahih değildir. Mirac.

«Sahih olan, müşanın rehin akdi fasittir ilh...» Bazı alimler tarafından da, müşanın rehininin batıl

olduğu ve ona tazmin taalluk etmediği söylenmiştir. Ama bu kavil sahih değildir. Çünkü rehinde

batıl olan, mal olmayan nesnenin veya onun karşılığında çekilmiş bir borç olmayan nesnenin rehin

edilmesidir. Bizim mevzumuz ise, öyle değildir. Bu sebebe rehinde kabız akdin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

28 Ocak 2010, 21:16:23
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 28 Ocak 2010, 21:16:23 »

METİN

Vadedilen karz için rehin verilmesi sahihtir. Şöyle ki, adamın kendisine bin dirhem borç vermesi

için ona bir rehin vermesi gibi. Eğer mürtehin vadettiği paranın bir kısmını vererek kalanından

imtina etse, cebredilmez. Eşbah.

Rehin edilen nesne, vadettiği, karzı vermeden önce mürtehinin elinde helak olsa, söz verdiği miktar

kadar tazmin eder. O zaman meselâ bin dirhem söz vermişse, rahine bin dirhemi teslim etmesi için

cebredilir. Bu da eğer rehinin kıymeti verilecek paraya eşit ise veya ondan az ise böyledir. Ama

eğer söz verilen para alınan rehinden daha fazla ise, o zaman yalnız rehinin kıymetini tazmin eder.

Eğer verilecek para önceden tayin edilmişse. Eğer tayin edilmemişse, yani birisi diğerine,

kendisine bir miktar karz vermesi için bir rehin verse, rehin de onun elinde helak olsa, mürtehin

zamin olur mu? İmameyn arasında bu hususta ihtilaf vardır ki bu ihtilaf Bezzaziye ve diğer

kitaplarda zikredilmiştir. Esah olan kavle göre mürtehin tazmin etmez. Çünkü yukarıda da geçtiği

gibi, karşılığında alınacak para tayin edilmeyen rehin esah kavle göre tazmin edilmez.

Selemin sermayesi ile üzerinde selem yapılan nesnenin rehin edilmesi sahihtir. Sarfın bahasını

rehin etmek de sahihtir. Eğer rehin mecliste helak olursa, sarf ve selem tamam olur. Mürtehin de

hükmen hakkını tam almış olur. Yalnız diğer üç mezhebin İmâmı buna muhaliftir.

Mürtehin parayı ödemeden, rehin de helak olmadan birbirinden ayrılsalar, selem ve sarf batıl olur.

Ama üzerinde selem yapılan nesne de mutlaka sahihtir. Eğer rehin helak olursa, akit tamam olur ve

helak olan nesne üzerinde selem yapılan nesnenin karşılığı olur. Eğer helak olmamışsa, fakat,

selemi feshetmişseler, ve üzerine selem yapılan şey rehin ise, o zaman istihsanen sermaye ile

rehindir. Çünkü o sermayenin yerine kaimdir.

Eğer rehin fesihten sonra helak olursa, o zaman selem yapılan şeyle beraber helak olmuş olur. O

takdirde selem sahibine, selem yapılan şeyin mislini vermek lâzım olur. Çünkü o helâk oluncaya

kadar hükmen rehin bakidir.

Babanın, kendisine verilecek bir borç karşılığında küçük oğlunun rehin vermesi sahihtir. Çünkü

babanın oğlunun kölesini ida etme (emanet verme) hakkı vardır. Öyleyse rehin etmesi daha evlâdır.

Çünkü helâk olduğu takdirde tazmin edilir. Vedia ise emanettir. Vasi de baba gibidir.

Ebû Yûsuf diyor ki: «Ne baba, ne de vasi bu hakka sahip değildirler. Helâk olduğu takdirde aldığı

borç miktarı kadar çocuğa zamindirler. Fazlasına değil. Çünkü fazlası emanettir.»

Timurtaşi diyor ki: «Vasi, helak olan rehinin kıymetini zamindir. Çünkü baba oğlunun malı ile

menfaatlenir fakat vasi menfaatlenemez.»

Şu kadar var ki Zahire ve başka kitaplarda baba ile vasinin eşit olduğu kesin şekilde ifade edilmiştir.

Baba, alacağı bir borç karşılığında bir malını küçük oğluna rehin olarak bırakabilir. Rehin ettiği

nesneyi de küçük oğlu adına kendisi hapseder. Ama vasi bunun hilafınadır. Zira vasi bu hakka

sahip değildir. Siraciye.


Bunun aksinde de hüküm yine böyledir. Yani baba, kendisine borçlu olan küçük çocuğunun bir

malını rehin olarak yanında tutabilir. Çünkü babanın oğluna karşı şefkati çok olduğundan adam iki

şahıs ve iki taraf gibi kabul edilir. Babanın küçük çocuğunun malını alması nasıl caiz ise. Ama vasi

bunun hilafınadır. Çünkü vasi sırf vekildir. Ve bey´de, ne rehinde akdin her iki tarafına temsil

edemez. Bu bahsin tamamı Zeylaî´dedir.

Kölenin, sirkenin ve kesilmiş bir hayvanın semeni ile rehin sahihtir. Her ne kadar sonradan kölenin

hür, sirkenin şarap, ve kesilen hayvanın murdar olduğu ortaya çıksa da.

İnkâr üzerine yapılan sulh bedelinin rehin edilmesi de sahihtir. Her ne kadar daha sonra alacağı

olmadığını ikrar etse bile. Çünkü bunda asıl kaide şu geçendir: Rehin ve kefaletin sıhhati için

deynin zahiren vacip olması kâfidir.

Altın ve gümüşü, ölçülecek, tartılacak bir şeyi rehin etmek de sahihtir. Bu zikredilenleri cinsinin

hilafına rehin etse, helâk olduğu takdirde kıymetiyle helâk olmuş olur. Ki bu da zahirdir. Eğer

cinsiyle rehin ederse, helâk olduğu takdirde ağırlık ve ölçü olarak misliyle helâk olmuştur,

kıymetiyle değil. İmâmeyn buna muhalefet etmiştir. Burada aynı cinsin iyiliğine itibar edilmez. Eğer

eşit olurlarsa, zaten açıktır. Eğer rehin edilen nesneden borç daha fazla ise, helâk olduğu takdirde

fazlası rahinin zimmetindedir. Eğer rehin edilen nesne daha fazla ise, o zaman fazlası mürtehinin

elinde emanettir. Dürer ve Sadrı Şeria.

İZAH

«Bir kısmını vererek İlh...» Yani vadettiğinin bir kısmını verse, geri kalanını vermekten imtina etse,

vermesi için cebredilmez. Bu aşikârdır ki, eğer rehin baki ise mürtehine cebredilmez. Yok eğer baki

değilse, hükmü metinde olandır.

«Helâk olsa ilh...» Yani mürtehin vadettiği parayı ödünç vermeden önce merhun onun elinde helâk

olursa. Bezzaziye.

«Kıymeti ilh...» Yani rehinin kabzedildiği günün kıymeti ile borç eşit ise.

«Tayin edilmemişse ilh...» Bazı nüshalarda böyledir. Bazı nüshalarda da, «Esah kavilde eğer

mürtehin vereceği borcun miktarını belirtmemişse, merhun helâk olduğu takdirde mazmun değildir.

Nitekim, yukarıda, rehin talebi üzerine kabzedilen merhun, borç beyan edilmemişse yani, kendisine

bir şey vermesi için ona bir rehin verse...» şeklindedir. İşte bu nüshada, şarihin «zamin olur mu?»

kavlini, tekrarı kullandırmak için düşürmek gerekirdi.

«İmâmeyn arasında bu hususta ihtilaf vardır ilh...» Yani zamin olup olmama hususunda İmâmeyn

arasındâ ihtilaf vardır. Biz de rehin kitabının başında Kınye´den naklen şunu takdim ettik: İmâmla iki

öğrencisi demişlerdir ki, mürtehin rahine, rahinin dilediğini verir.» Zeylaî de, «helâk ile mürtehin bir

şeyi tamamen almıştır» sözüyle talil ederek bu görüşe varmıştır. O zaman Zeylaî´nin beyanı da

yukarıdaki söze rücu etmiş olur. Velhasıl bu bahiste rivayet muhteliftir.

«Esah olan kavle göre mürtehin tazmin etmez ilh...» Yani iki rivayetten en sahihine göre helâk olan

merhun mazmun değildir. Nitekim biz de bunu Kınye´den naklen takdim ettik.

«Yukarıda geçtiği gibi ilh...» Yani rehinin başlarında metinde geçti. O zaman bu bahis makablinden

bilinmektedir. Şu kadar var ki şarih burada tekrar etmekle geçenden maksadın da ancak bu

olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Yani rehin talebi üzerine kabzedilenden maksat, vadedilen

borçla rehin manasıdır. Bunlar aynı şeyi ifade etmekte birlikte tabirleri değişiktir. Bundan ötürü

Bezzaziye´de. «Vadedilen borçla alınan rehin rehin talebi üzerine kabzedilendir.» denilmiştir.

BİR TEMBİH:

Rehin karşılığı söz verilen borcu yerine getirmek lâzım değildir. Nitekim yakında musannıfın,

«Birisi, müşterinin semen karşılığı bir şey rehin etmesi şartıyla bir köle satsa...» sözünde de

gelecektir.

«Selemin sermayesi ile rehin edilmesl sahihtir ilh...» Bu meselelerin izah şekli şöyledir: Birisi

yiyecek karşılığı yüz dirhem selem etse, veya dinarı dirhemle satmış olsa, sonra kabızdan önce

selem ettiği kimseye yüz lira karşılığı bir şeyi rehin verse, veya dirhem veya yiyecekle bir rehin

almış olsa, o zaman o rehin mecilsle helâk olursa, sarf da, selem de tamam olur.

Bazı âlimler de birinci meseleyi şöyle izah etmişlerdir: Selem yapan kimse selem yaptığı kimseden

vermiş olduğu selem sermayesi karşılığı bir rehin alsa, o rehin helâk olmuş olsa, yine selem de sarf

da tamam olur.

Bana zahir olan, doğrusu, benim açıkladığım şeklidir. Çünkü eğer akit meclisinde rehin helâk


olursa selem yapan kimse selem sermayesini geri almış olabilir. Artık nasıl, bununla akdin

tamamlandığı söylenebilir. Eğer rehinin helâk olmasından evvel birbirinden ayrılırlarsa, rehin batıl

olur.

«Rehin helâk olursa ilh...» Bu kavil, zikredilen şeylerle rehin yapmanın faydasını beyan etmektedir.

Aynî.

Kuhistanî de: «Bundan murat rehinin sermaye ile veya sarfın bahası ile helâk olduğu» dur demiştir.

Üzerinde selem yapılan malın helaki değil. Çünkü o, musannıfın gelecek olan, «eğer ayrılsalar»

sözüne münafidir, ve ileride geleceği gibi selem yapılan mal mutlaka sahihtir.

Ben derim ki: İşte bundan dolayı Dürer´de üzerine selem yapılan mal meselesi yalnız tehir edilerek

zikredilmiştir.

«Mürtehin de hükmen hakkını tam almış olur ilh...» Yani sermaye veya sarfın semeni veya üzerine

selem yapılan nesnenin semenini mürtehin tam almış olur. T., Şümnî´den. Bu ifadenin misli

Hamevi´den naklen Ebussuud´un bir kavlidir.

Mürtehinden murat, birincisinde vereceği mal karşılığında para alan kimsedir. İkincisinde ise, sarf

yapan akitlerden birisidir. Üçüncüsünde ise, selem yapılan malın sahibidir.

Ben derim ki: Burada senin de bildiğin gibi üçüncüsü için, yani selem yapılan malın sahibinin ilgisi

yoktur. Sonra mürtehini birincisinde vereceği mal karşılığı para alan kimse ile tefsir etmek,

geçmişte bizim meseleyi tasvir etmemizi teyit etmektedir. Kuhistanî de şunu ifade etmiştir:

«Mürtehin hakkını tam almış olur, anc...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

28 Ocak 2010, 21:22:07
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 28 Ocak 2010, 21:22:07 »

FER´İ MESELELER:

Rehinin gasp edilmesi helâk olması gibidir. Ancak mürtehin rahinin izni ile ondan intifa ederken

gasp edilirse, rahin nesneyi dellala vermesi için emretse, o da verirken helâk olsa, zamin olmaz.

Hamamcı rehin edilen Kur´anı sandığına koysa, sandığın üzerine de bir bardak içme suyu bıraksa,

su dökülse ve Kur´an helâk olsa, rehin zaminiyeti lie zamin olur, fazlasına değil. Mûda ise hiçbir

şeye zamin olmaz. Kınye.

Rehinde müddet kesmek rehini ifsat eder.

Rahin rehinin satılması için birisine yetki verse ve ölse, mürtehin onu varisleri hazır olmadan da

satabilir.

Rahin kısa bir müddet ortadan kaybolsa, mürtehin anacağı karşılığında rehinin satılması işini

Kadı´ya götürse, Kadı satış emri verse, lâyık olan onun satışının caiz olmasıdır.

Eğer adam ölse, bir varisi olduğu bilinmese, Kadı da onun binasını satsa, caizdir. Nehir´in bey

bahsinin çeşitli meseleler babında da böyledir.

Zahire´de şöyle denilmektedir: «Mürtehin kendisine rehin edilen ağaçların meyvesini, telef

olmasından korksa bile satamaz. Çünkü mürtehin hapsetme velayetine sahiptir, satma velayetine

değil. Ama onu Kadı´ya götürmesi mümkündür. Kadı´ya götürmesi mümkün olmayan bir yerde olsa,

veya Kadı´ya götürmeden evvel bozulacak bir halde olsa, o zaman mürtehinin onu satması caiz

olur.» Allah daha iyisini bilir.

İZAH

«Belirli bir kimseyi kefil etmesi ilh...» Yani akit meclisinde hazır olan bir şahsı kefil etmesi ve onun

da kefaleti kabul etmesi halinde sahih olur. Eğer rehin ile kefil belirsiz olsalar, veya onlar akit

meclisinden ayrılıncaya kadar kefil orada olmasa, akit fasit olur. Eğer kefil hazır olur, kefaleti kabul

eder veya rehinin tayin edilmesi üzerinde ittifak ederlerse yeya müşteri semeni nakden peşin

öderse, bey caiz olur. Ama yapılan işlemler akit meclisinden sonra olursa, bu satış caiz olmaz.

Zeylaî, özetle.


«Müşteriye cebredilemez ilh...» Yani müşteriye rehin vermesi için cebredilmez. Kefile gelince,

yukarıda bildin ki, kefilde şart olan onun akit meclisinde hazır olması ve aynı mecliste kefaleti kabul

etmesidir. Kefalette kaçınmak veya icbar etmek yoktur. Düşünülsün.

«Rehinin başlarında geçtiği gibi ilh...» Yani rehin kitabının başında geçti ki, kabızdan önce yalnız

icap ve kabulle rehini yerine getirmek lâzım değildir. Hatta rehin akdi yapmış olsa, rahin rehini

teslim etmeye cebredilemez. O zaman mürtehin de mücerret söz vermekle sözünü yerine getirmeye

cebredilemez.

«Talep ettiği vasıf fevt olduğundan ilh...» Çünkü karşılığında rehin bulunan semen, karşılığında

rehin olmayan semenden daha sağlamdır. O zaman rehin semenin bir sıfatı olmaktadır. Bu da

mergub bir vasıftır. Bunun fevti ile satıcıya muhayyerlik vardır. Bu bahsin tamamı

Gayetü´l-Beyan´dadır.

«Maksut hasıl olmuştur ilh...» Çünkü rehinden kastedilen kıymetidir, aynı değil.

«Rehini ifade eden bir şey telaffuz etmiştir ilh...» Rehin semeni ödeyinceye kadar hapsetmektir.

Akitlerde de manalara itibar edilir. Bundan dolayı asilin beraatı şartıyla kefalet havaledir. Asilin

beraat etmemesi şartı ile yapılan havale de kefalettir. İtkanî.

«İkinci İmâm ile diğer üç mezhebin İmâmları ilh...» Zira o lafzın rehine de idâya da ihtimali vardır.En

az idâyı ihtimal eder. O zaman idanın sübutu ile hükmedilir. Ama bunun hilafına müşteri, «Şunu

alacağın veya malın karşılığında tut» dese, bu rehin olur. Çünkü o nesneyi borcun karşılığı olarak

ifade ettiği zaman, rehin olduğunu tayin etmiştir.

Biz deriz ki, «Şunu, ben sona parasını verinceye kadar tut.» sözünde müşteri tutmayı verme vaktine

kadar uzattığı zaman, anlaşılır ki onun bu sözden muradı rehindir. Bundan ötürü rehin olmaktadır.

Hidaye.

«O şey semeni ile rehin olmaya salihtir ilh...» Çünkü müşterinin mülkiyeti onda taayyün etmiştir.

Hatta helâk otmuş olsa, müşterinin hesabına helâk olmuş olur, akit de infisah etmez. T.

«Semeni ile satıcının yanında hapsedilmiştir ilh...» Bunun zaminiyeti de rehin zaminiyetine

muhaliftir. O zaman iki muhtelif zaminiyetle mazmun değildir. Çünkü iki muhtelif tazminatın içtiması

muhaldir. Hatta müşteri satıcıya, mebiyi kabzetmeden önce, «Ben sana semeni verinceye kadar

mebii elinde tut» dese, o da elinde tutsa, fakat elinde helâk olsa, satış kendiliğinden infisah eder,

müşterinin de para ödemesi lâzım değildir. Zeylaî.

«Nitekim geçti ilh...» Yani musannıfın bayiin elindeki mebi de rehin edilmez sözünde geçti.

«Beklemekle bozulan bir şey ise ilh...» Yani eğer müşterinin kabzetmesinden önce rehin ettiği şey

beklemekle bozulan cinsten ise... T. Bunun zahiri şudur ki, kabızdan sonra hüküm böyle değildir.

Ben derim ki: Bey´in müteferrikat bahsinin başlarında şu geçti: «Adam bir şey almış olsa, mebii

kabzetmeden ve semeni ödemeden önce bilinen bir şekilde kaybolsa, satıcı da ona peşin olarak

sattığına dair beyyine getirse, eğer adamın yeri bilinmiyorsa o mebi satılır. Yani Kadı onu satar.»

Nehir´de de yine bey bahsinin müteferrikat kısmında şöyle denilmektedir: «Adam bir şey satsa,

kabzetmeden ve semeni ödemeden önce kaybolsa, uygun olan, denilmelidir ki, eğer o satılan şeyin

telef edilmesinden korkulursa. onu satmak caizdir. İster alan adamın yeri bilinsin, ister bilinmesin.»

Nehir sahibi burada müşterinin onu rehin kılmasıyla da kaydetmemiştir.

«Satılması caizdir ilh...» Bizim yukarıda takdim ettiğimizin zahirine göre bu cevazdan maksat,

Kadı´nın satabileceğidir. Bu babın sonunda sarahaten bunu bildiren ifade gelecektir.

«Alınması ilh...» Yani müşterinin daha evvel onun satıldığını bildiği halde alması caizdir.

«Fazlasını tasadduk eder ilh...» Yani birinci satışın semeninden fazla olan kısmı tasadduk eder.

«Zira onda şüphe vardır ilh...» Yani, gayrın malı olması şüphesi vardır ki o da birinci müşteridir.

«İki kişinin yanına ilh...» O iki kişi de kabul etseler, o zaman sahih olur. Ama adam borcu

karşılığında bir şeyi iki kişiye rehin ettiğinde birisi kabul etse, diğeri kabul etmese, sahih olmaz.

Meselâ, «Ben yarısını şuna, yarısını da şuna rehin ettim.» demesi gibi. Sayıhanî, Makdisi´den.

«Onun hepsi o iki adamın yanında rehindir ilh...» Yani o nesnenin hepsi, onların herbirinin alacağı

karşılığında hapsedilir. Yoksa, yarısı birisine rehin, yarısı da diğerine rehin değildir. İbn-i Kemal.

Bir nesnenin iki kişiye rehin edilmesi, hibenin hilafınadır. Çünkü hibe, hibe edilen nesnenin hibe

edilen kişiye mülkiyetinin sübutunu icabettirir. Bir nesne de ayrı ayrı iki kişiye, aynı zamanda mülk

edilemez. Bir nesne iki adama rehin edildiği zaman ona zarureten şüyu (ortaklık) girer. Rehinin


hükmü ise, borç ödeninceye kadar daimi hapistir. Bu sebeple tek nesnenin iki kişinin hakkı

karşılığında tam olarak hapsedilmesi caizdir. Bu bahsin tamamı Kifaye´dedir.

«Velev ki, bu adamlar iki ortak da olmasınlar ilh...» Yani borçta da ortak olmasalar bile. Yine ikisinin

alacaklarının cinsleri ayrı olsa bile. Meselâ birisinin alacağı dirhem iken, diğerinin alacağı dinar

olsa, yine de onların karşılığında bir nesneyi rehin olmaları sahihtir. İnaye.

«İmâma göre zamin olur ilh...» yani rehini diğerine veren adam gasp zaminiyeti ile zamin olur. T.

«Bunun aslı vedia meselesidir ilh...» Yani bir adam taksimi kabil olan bir nesneyi iki kişinin yanına

îda etmiş olsa, bunlardan birisi de o nesnenin hepsini diğerine verse, veren adam İmâma göre gasp

zaminiyeti ile zamin olur. İmâmeyn buna muhalefet etmiştir. Zeylaî.

«Herbirisi kendi hisselerine zamindir ilh...» T. Mekki´den naklen şöyle demektedir: «Bu bahsin

sureti Binaye´de olduğu gibi şöyledir: Mürtehinlerden birisinin rahinden on dirhem, diğerinin de

beş dirhem alacağı olsa, rehin edilen nesnenin kıymeti de otuz dirhem olsa, otuz dirhemlik

rehinden yirmi dirhemi helak olsa, kalan on dirhemlik kısım iki mürtehinin elinde üçe taksim

edilmek üzere rehin kalmış olur. O zaman onun helaki ile on dirhem alacaklı mürtehinden, üçte ikisi

düşer. Beş dirhem alacaklı mürtehinin hakkından da üçte biri düşer. O zaman rahinin on dirhem

alacaklı olan mürtehine 3.33 dirhem vermesi gerekir. Beş dirhem alacaklı olan mürtehine de 1.66

dirhem verir.»

«İstiyfa edecekleri parçalanabilmekedir ilh...» Çünkü alacakları parçalanmayı kabul eder.

«Birisinin olacağını ödese ilh...» En doğrusu, musannıfın bu kavli «eğer helâk olursa» sözünden

evvel zikretmesiydi. Nitekim İbn-i Kemal böyle yapmıştır. Eğer böyle yapsaydı, onların her birisinin

kendi hissesine zamin olduğunu ifade ederdi.

«Bunlardan birisinin alacağını ödese ilh...» Zira Nihaye´de Mebsut´tan naklen şöyle bir ifade vardır:

«Eğer rehin ikinci adamın elinde helâk olsa, rahin birinci mürtehine ödediği borcu geri alır. Çünkü

rehin rahine ulaşana kadar onların her ikisinin de mürtehinlikleri bakidir. Çünkü yukarıda geçtiği

gibi, bunların her birisi kendi nöbetinde diğeri için adil gibidir.»

«Yukarıda geçtiği gibi ilh...» Yani yakında musannıfın «Bir adam iki kişinin yanına, her ikisinden

aldığı bir borca karşılık bir nesneyi rehin et...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes