> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Miras
Sayfa: 1 [2] 3   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Miras  (Okunma Sayısı 6369 defa)
25 Ocak 2010, 19:21:25
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 25 Ocak 2010, 19:21:25 »



M E T İ N

Dördüncüsü: Eğer ikinci gurupla beraber kendilerine red yapılmayanlardan birisi bulunsa -yani

yalnız iki cins ile ki burada, araştırma ile bilinmektedir ki daha fazlası yoktur, zira dört tâife ile

birlikte, aslâ red yapılmaz. Her halde Musannıfın, geçen metinde, iki cins üzerine iktisâr etmesinin

nüktesi de bu olabilir, aksi halde «ikincisi» ile tamamı değil bazısı irade olunurdu- o zaman

kendisine red yapılmayanların hisselerinin mahrecinden kalan, redd yoluyla alacakların sayısına

denk düşerse, onların meselesi üzerinden taksim edilir. Meselâ bir kişi ölerek geride karısı dört

ninesi ve altı annebir kızkardeşi kalsa, taksim denildiği gibi yapılır. Şöyleki: Burada, kendisine red

yoluyla miras verilmeyecek olanın mahreci dörttür. O halde zevceye dörtten bir verilir. geriye üç

kalır. Bu da ninelerin sehimleri ile anne-bir kız-kardeşlerin sehimlerine uygun düşer. Şu kadar var ki

ileride de geleceği gibi her gurubun tek tek fertlerine göre kusûrlu olur. Eğer onlara uygun

düşmezse o zaman, kendine red yoluyla miras verileceklerin meselesinin tamamı, kendilerine red

yapılmayanların mahreci ile çarpılır. Bu çarpmadan ortaya çıkan meblağ da, iki gurubun da

farzlarının mahrecidır. Dört zevce dokuz kız ve altı ninenin durumu da böyledir. Bu konuda,

kendilerine red yapılmayanların mahreci sekizdir:

Zevcelere sekizde bir verilir ki bu da birdir. Geriye yedi kalır bu da kendilerine red yapılacakların

meselesine denk düşmez. Zira o burada beştir. Çünkü farzlar üçte iki ve altıdabirdir. Böyle olunca

beş, sekizle çarpılır ve sonuç kırk olur. Bu kırk, iki gurubun farzlarının mahrecidir.

Sonra kendilerine red yapılmayanların hisseleri-ki bu zevcelerin sehimleridir- kendilerine red

yapılanların meselesi olan beşle çarpılır, ki bu da beş eder, bu da dört zevcenin kırktan olan

haklandır.

Kendilerine red yapılanlardan herbir fıkranın hisseleri, ki bunların dördü kızların biri de ninelerindir,

kendilerine red yapılmayanların farzının mahrecinden kalan yedi ile çarpılır, o zaman dört kıza

yirmisekiz, ninelere de yedi verilir. İşte bu durumda gurubun farzı düzgün olur. Ama her gurubun

fertlerine göre kesirli olur. O zaman, «mahûric» bâbında gelecek olan yedi usûl ile tashih edilir.

Buna göre meselemizin tashihi bindörtyüzkırktan sahih olur. Birincisi ise kırksekizden sahih olurdu.

Eğer uzatma korkusu olmasaydı, burada biraz daha genişçe söz ederdim.

İ Z A H

«Dördüncüsü...» Yâni dört kısımdan dördüncüsü...


«Burada ilh...» Yâni kendisine red yapılmayanla, red yapılanların meselelerinin birleşmesi

durumunda. Ama meselede sadece kendisine red yapılan bulunursa; şârihin de yukarda sarahaten

ifade ettiği gibi, bazen üçte de olur. Bu da yarı ile iki tane altıdabirin birleşmesi sûretindedir.

«Zira dört tâife ile beraber asla red yapılmaz.» Yâni ister bunlardan birisi kendisine red

yapılmayanlardan kalan üçü red yapılanlardan. isterse dördü de kendisine red yapılanlardan olsun.

«Herhalde... olabilir;» Yâni reddin iki cinsten fazlasına olmayacağı tarzındaki sözleri..

Bunun özeti şudur: Musannıf ikinci kısımda, sadece iki cinse red yapılacağını söylemişti. Zira

musannıf yukarıda «Eğer. kendisine red yapılacak olanlar iki cins olursa...» demişti. Halbuki üç de

olur. Böyle demesi burada «eğer ikincisi ile ilh..» sözünün sahih olması içindir. Zira bununla üçü

kasdetmek sahih değildir. Hatta eğer musannıf geçen ifadesinde, sadece iki cinsle kalmayıp. üçü

de zikretseydi burada ikincisinden muradın «bazısı» olması gerekirdi ki bu da hepsi değil iki cinstir.

O da üçtür. Demekki musannıfın daha önce geçen ifadesinde, sadece iki cinsi zikr etmesi, orada üç

olamayacağı için değil, belki şârihin de Seyyid ve diğerlerine uyarak zikrettiği, araştırma hükmü ile

olamayacağı içindir.

Ben derim ki: Eğer araştırmanın sıhhati kabul edilirse bu da sahihtir. Halbuki araştırmanın sıhhati

kabul edilmez. Çünkü dört taifenin bir, arada bulundukları bir reddiye meselesi mevcuttur. O

mesele şudur: Bir zevce, kız, oğlunun kızı, anne veya nine birlikte bulunsalar, meselenin asıl

mahreci yirmidörttendir; zevceye sekizdebir verilir ki bu üçtür, kıza yarı verilir ki bu da onikidir,

oğlun kızına da üçte ikiyi tamamlamak için altıdabir verilir ki bu da dörttür. Anneye veya nineye de

altıdabir verilir, bu da dörttür. Geride de bir hisse artmıştır. Bu bir zevcenin dışındakilere

reddolunur, ki onlar da üç cinstirler. O zaman bu mesele Rahîku´I-Mahtum´da da zikrettiğim gibi

kırktan tashih edilir.

Sonra ben, bunu aynı bahiste Yakub´un haşiyesi ve İbnu´l-Hanbelî´nin şerhinde de gördüm.

Yakub: «Bu mesele, makamda varid olan eski bir şüphedir» der.

Demek oluyor ki musannıfın. ikinci kısımda «üçü de zikretmesi gerekirdi, o zaman da, buradaki

sözünde cinslerin bazıları değil hepsi kastedilmiş olurdu.

Allâme Kâsım, Bâkânî ve başka âlimler bu görüşe göre hükmetmişlerdir. Ama Şârih,

Dürrü´l-Müntekâ´da onlara itiraz ederek onların sehivlerine hükmetmiştir. Halbuki onların sözlerinde

sehiv yoktur. Seninde bildiğin gibi doğru olan. onların söyledikleridir. öyleyse çok hata edilen bu

makamda dikkatli ol!

«... Alacakların sayısına denk düşerse...» Yâni onların hisselerine denk düşerse... ister onların fert

sayılarına denk düşsün, ister denk düşmesin böyledir. Fert sayılarına denk düşmemesi musannıfın

misal verdiğidir. Denk düşmesi de: Zevce, nine ve anne-bir iki kız-kardeşin bulunması gibidir. Zira

zevcenin hissesinin mahrecinden kalan üç, ninenin ve iki kız-kardeşin sehimlerine de ve sayılarına

da denk düşer.

«Şu kadar var ki... her gurubun tek tak fertlerine göre küsürlü olur.» Yâni aded-i ruuslarına göre...

Zira dört ninenin payları birdir. Bir ise onlara tam olarak denk gelmez. Aksine sayıları ile sehimleri

arasında mübayenet vardır. O zaman biz onların sayılarının tamamını hıfzederiz. Aynı şekilde altı

kız-kardeşin hissesi ikidir ki bu da onlara göre denk değildir.

Ancak bunların sayıları ile, sehimleri arasında «yarı» oranı ile muvafakat vardır. O zaman biz,

kız-kardeşlerin sayılarına yarıya böleriz, ki o da üçtür. Sonra aded-i ruus ile ruus arasında

muvafakat ararız ama bulamayız. O zaman kızkardeşlerin ruuslarının fevki olan üçü, ninelerin sayısı

olan dört ile çarparız, sonuç oniki olur. Daha sonra bu onikiyi kendilerine red yapılmayanların

farzının mahreci olan dörtle çarparız ki o da kırksekiz olur. İşte o zaman mesele sahih olur; zevceye

bir verilir ve bu bir çarpılan sayı olan oniki ile çarpınca sonuç yine aynı olur. Yâni zevce

kırksekizden on iki alır. Ninelere de yine bir verilecekti. Bu biri on iki ile çârptığımızda o da oniki

olur. Bu onikiden, herbir nineye üç verilir. Altı kız-kardeşe de iki verilecekti. Bu ikiyi de oniki ile

çarptığımızda yirmidört olur. Altıkız kardeşten herbirine de dört verilir.Seyyid.

«İki gurubun da ilh...» Yani kendilerine red yapılmayanların ve ret yapılanların..

«Dört zevce ilh...» Bu meselenin aslı yirmidörttendir. Zira sekizde bir üçte iki ve altıda bir ile

karışmıştır. Fakat bu mesele, reddiyedir. Öyle olunca biz bu meseleyi, kendisine red yapılmayanın

hissesinin en az mahrecine reddederiz ki bu da sekizdir. Seyyid.

«Üçte iki ve altıda birdir.» Üçte iki dört tane altıda bir olarak kızların hissesidir. Bir oltıdabir de

ninelerin hissesidir. Buna göre bunların toplamı beş tane altıda bir eder ki bu da red meselesidir.


«Sonra hisseleri... çarpılır ilh...» Bu söz, varislerden her bir gurubun bu meblağdan hissesinin

bilinmesinin başlangıcıdır. T.

«İşte bu durumda her gurubun farzı düzgün otur.» Yâni kendilerine red yapılanların ve

yapılmayanların hisseleri.

«Ama her gurubun fertlerine göre tesirli olur ilh...» Yâni sehimlerine göre küsûrludur. Eğer mesele

bir zevce yedi kız ve yedi nine olsaydı hesap tamam olup gelecek tashihe ihtiyaç kalmazdı.

«O zaman Maharic bâbında gelecek olan yedi usûl ile tashih edilir.» Bunlardan üçü her gurubun

sehimleri ile, sayıları arasındadır, O da; bölünme, tevâfuk ve tebayündür. Dördü de fertler arasında

ve fertlerin bazısı ile bazısındadır ki bu da : Temâsûl, tevafuk ve tebâyündür. H.

O zaman bizim meselemizde sayıları dört olduğu halde zevcelere beş verilir. Ki bu da onlara

küsûrsûz olarak taksim edilemez, ve arada tevafuk da yoktur.

Ninelere de sayıları altı olduğu halde yedi verilir ki bu da onlara küsürsüz olarak taksim edilemez ve

arada tevafuk da yoktur.

Kızlara da sayıları dokuz olduğu halde yirmisekiz verilir ki bu da onlara sahih olarak taksim

edilemez ve tevâfuk da yoktur.

O zaman burada fert sayılarından dört, altı ve dokuz bir araya gelmiştir. Dört ile altı arasında yarı ile

muvafakat vardır. O zaman, bunlardan birisinin yarısı diğerinin tamamıyla çarpıldığında oniki eder.

Oniki ile dokuz arasında üçte birde muvafakat vardır, o zaman bunlardan birisinin üçte biri

diğerinin tamamıyla çarpılır ki bu otuzaltıya ulaşır, bu da hissenin bir parçasıdır. Hissenin bu

parçasını kırkla çarpınca bindört...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Miras
« Posted on: 20 Nisan 2024, 14:16:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Miras rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Miras mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Miras kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Miras Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Miras kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Miras peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Miras ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Mirasönlisans arapça,
Logged
25 Ocak 2010, 19:23:48
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 25 Ocak 2010, 19:23:48 »

M E T İ N

(Ölenin cüzünden) sonra, ölenin aslı gelir. Bunlar: Ne kadar yukarıda olursa olsun, fasit dedeleri ve

fasit nineleridir. (Kendisi ile ölü arasında kadın bulunan dede ve nineleridir.)

Sonra ölenin ebeveyninin cüzleri gelir. Onlarda ölenin anababa bir veya bababir kızkardeşlerin

çocukları anne-bir erkek ve kız kardeşlerin çocukları. veya ne kadar aşağı inerse insin anabababir

veya baba bir erkek-kardeşlerin kızlarıdır. Sahibeynin hılafına, dede, bu gurupta olanlara takdim

edilir. şu şekil bu gurubu gösterir:

Baba-bir erkek kardeş

Baba-bir kız kardeş

Ana-baba-bir kız kardeş

Anne-bir kız kardeş

Kız

Oğul


Kız

Oğul

Oğul

İki kız

Kız

2

18

4

İ Z A H

(Ölenin cüzünden) sonra, ölenin aslı gelir. Bunlar ceddi fasit ilh...» Ced´den (dede) murad dede

cinsidir. Bu birden fazla olana da şamildir. Bu söz, ikinci guruba başlangıçtır. Bu bölümde

söylenebilecek olan şudur:

Dedeler derece olarak ya farklıdır veya değildir. Eğer annenin babasının annesi ile annenin

annesinin babasının babası gibi farklı olursa; o zaman ister baba ister ana tarafından olsun yakın

olan takdim edilir. Ayrıca ister yakın olan kadın olup ölüye varissiz ulaşsın ister uzak olan erkek

olup varisle ulaşsın farketmez.

Eğer dereceleri bir olursa ölüye ya bunların bazısı veya hepsi varisle ulaşır. Yada hiçbiri varisle

ulaşmaz. Birinci tasavvurda denilmiştir ki:

Birinci gurupta olduğu gibi. ölüye varis vasıtasıyla ulaşan takdim edilir. Buna göre annesinin

babası, annenin babasının babasından daha evlâ olur. Çünkü vârise birincisi cedde-i sahiha ile

ikincisi ise cedd-i fâsit ile ulaşmaktadır. Bazı âlimlerce ise ikisinin de eşit olduğu söylenmiştir.

İhtiyâr, Sekbu´l-Enhûr ve diğer kitaplarda denildiği gibi, sahih olan da budur.

Ruhu´ş-Şurûh´ta : «Rivâyetler bu ikinci görüşe şahittir» denilmektedir.

Babanın annesinin babası ve annenin annesinin babası gibi ve annenin babasının babası ve

annenin babasının annesi gibi olan son ikisinde ise; onların yakınlıkları birinci misaldeki gibi

muhtelif olur, yani bazısı baba tarafından bazısı da anne tarafından olur. Veya ikinci misal gibi

yakınlıkları bir olur. Eğer yakınlıkları muhtelif ise: Baba tarafından olan yakınlarına üçte iki, anne

tarafından olanlara da üçtebir verilir. Sonuç, adam sanki geride anne ve babasını bırakmış gibi olur.

Daha sonra da. babanın yakınlarına isabet eden hisse; onların arasında, cinsiyetin muhtelif olduğu

ilk batına göre taksim edilir. Annenin yakınlarına isabet eden hisse de, aynı şekilde taksim edilir.

Eğer onlar içerisinde cinsiyeti muhtelif olan bir batın bulunmazsa o zaman taksim her sınıfın

bedenlerine göre yapılır. Bunların akrabalıkları bir olsa yani hepsi ya anne tarafından veya baba

tarafından olsalar bile durum budur.

Dede veya ninelerin, kendileri ile ölüye ulaştıkları kimselerin sıfatları erkeklik ve kadınlık yönünden

ya aynıdır veya değildir. Eğer aynı olursa sayılarına itibar edilir ve hepsi erkek veya hepsi kadın

olursa taksimde eşit olurlar. Aksi halde erkeğe iki, kadına bir hesabıyla takdim edilir.

Eğer oradakilerin cinsiyeti farklı olursa o zaman taksim muhtelif olan ilk batına göre yapılır. O

batındaki iki, kadına bir verilir. Daha sonrada , birinci gurupta takarrur eden kıyasa göre, ittifaken,

erkekler bir taife kadınlar da bir taife kılınır.

Ebû Yûsuf, birinci gurupta itibar etmesede burada batınların muhtelif oluşuna itibar etmiştir. Onun

birinci gurup ile ikinci gurubu farklı mütalâ edîş sebebi uzun kitaplarda vardır.

«Sonra ölenin ebeveyninin cüzü gelir ki bunlar ana-baba-kız kızkar-deşlerin çocuklarıdır ilh...»

«Çocuklar» kelimesi erkeklere de kadınlara da şamildir. Bu söz, üçüncü guruba başlangıçtır. Bu

konuda söylenebile ceklerde şunlardır: Bu guruptakiler, ölüye yakınlık derecesinde ya farklı olurlar

veya olmazlar. Eğer farklı olurlarsa yakın olan kadın olsa bile, ona geçer. Meselâ, kız kardeşinin

kızı. erkek kardeşlerinin kızının oğlundan önce gelir. Eğer yakınlık dereceleri farklı olmazsa, o

zaman bunların bazıları veya hepsi varisin çocukları olur veya hiç biri varisin çocukları olmaz.

-Buradaki varis asabeye de şamildir- Bazıları varisin çocukları ise onlar, varisin çocuğu

olmayanlara takdim edilir. Meselâ erkek kardeşin oğlunun kızı, kız-kardeşin kızının oğluna takdim

edilir. Kardeşlerin her ikisinde ana baba-bir veya baba-bir olması veya birisinin ana baba yada baba


bir olup öbürünün olmaması arasında fark yoktur.

Son ikisinde, yani hepsinin ana-bababir veya baba-bir erkek kardeşin iki oğlunun iki kızı gibi asabe

olan varisin çocukları olması veya ana baba ayrı kız kardeşlerin kızları gibi farz sahiplerinin

çocukları ya da ana-bababir veya bababir erkek-kardeşin kızı ve annebir erkek kardeşin kızı gibi,

biri asabe öbürü de farz sahibi olan iki varisin çocukları olsalar ve onlar arasında annebir

erkek-kardeşin oğlunun kızı ve anne-bir kız-kardeşin kızının oğlu gibi varisin çocuğu olmasa : Ebû

Yûsuf´a göre bu suretlerin hepsinde akrabalığı daha kuvvetli olana itibar edilir, ve sonra da erkeğe

iki, kadına bir hesabıyla bedenlere göre taksim edilir. O zaman, aslı ana-bababir olan erkek kardeş

aslı yalnız bababir veya yalnız annebir olan erkek-kardeşten daha önde gelir. Bababir olan da

annebir olandan daha evlâdır.

İmam Muhammed´e göre ise : -ki onu görüşü Ebû Hanife´nin görüşünün zâhiridir- mal asıllara yani

erkek ve kız kardeşlere asıllardaki akrabalık cihetlerine ve furûların sayılarına itibar edilerek taksim

edilir. Buna göre de, bunların herbir gurubuna isabet eden hisse, birinci gurupta olduğu gibi,

ferileri arasında taksim edilir.

Eğer ölen, geride bababir erkek-kardeşinin kızının oğlunu, bababir kız-kardeşinin iki kızını -ki

bunlar aynı zamanda ana-baba bir kız-kardeşinin kızının iki kızıdır- ve annebir kız-kardeşin oğlunun

kızını bıraksa; Ebû Yûsuf´a göre malın hepsi anne-bababir kız-kardeşinin kızının iki kızına verilir.

Çünkü bunların akrabalığı daha kuvvetlidir.

İmam Muhammed´e göre ise mal, -dediğimiz gibi- asıllara göre taksim edilir. O zaman, meselenin

asıl mahreci altıdan olur. Bunun altıda biri annebir kız-kardeşe verilir. Altının üçte ikisi olan dört

ana-bababir kız-kardeşe verilir. Çünkü o, iki kız-kardeş gibidir. Zira onun ferileri fazladır. Kalan bir

de bababir kız kardeşi ile bababir erkek-kardeşine erkeğe iki kadına bir hasebiyle asabelik yoluyla

taksim edilir.

Ayrıca bababir kız-kardeş, iki kız-kardeş gibidir. Çünkü onun ferileri müteaddiddir. Öyle olunca bu

kızkardeş bababir erkek kardeşle birlikte dört kişi gibi olur. Biri dörde taksim etmek mümkün

değildir. Biri dörde arasında da mübayenet vardır. O halde bu dört, meselenin aslı olan altı ile

çarpılır ve yirmidört elde edilir. Bundan da taksim sahih olur. Netice itibariyle, meselenin aslından,

bir hisse alan kimse. aldığını dörtle çarparak alır. Şöyleki: Anne-bir kız-kardeşe verilen bir, dört ile

çarpılır ve onun oğlunun kızına verilir. Ana-baba-bir kız-kardeşin meselenin aslından alacağı dört

dört ile çarpılır ve bu da onun iki kızının kızına verilir. Baba-bir kız-kardeş ile erkek kardeşin

hisseleri olan bir, dört ile çarpılır. O da erkek kardeşin kızının oğlu ile kız-kardeşin oğlunun iki kızı

arasında yarı yarıya taksim edilir. Bu durumda da iki cihetten (ana-baba bir) olan iki kızın payları

onsekiz eder.

Seyyid Şerif bu misali bazı şârihlerden naklen zikretmiş ve bunu ikrar etmiştir. Onun dediğine göre

bu taksimin muktezası şudur: İmam Muhammed´e göre bu gurupta batınların ihtilafına itibar

edilmez.

Sirâciye´nin sözünün zahiri de : Bunlardaki hüküm birinci guruptaki gibi olduğunu gösterir.

Sirâciye´nin «her guruba düşen mikdar birinci sınıfta olduğu gibi, ferileri arasında taksim edilir»

sözü, İmam Muhammed´e göre: Birinci, ikinci ve dördüncü sınıfın evlâtlarında olduğu gibi ilk ihtilaf

eden batına göre taksim edileceğini gösterir.

Ben bu hususu bu şekilde açıklayan birini görmedim. Müracaat edilsln.

M E T İ N

(Ana babasının cüz´ünden) sonra anne ve baba tarafından dedelerinin veya ninelerinin cüzü gelir.

Bunlar, ölenin dayıları, teyzeleri, annebir amcaları ve halaları ve amcalarının kızları ve bunların

çocukları daha sonra babaların ve annelerin halaları. onların dayıları ve teyzeleri, babaların anne-bir

amcaları ve annelerin amcalarının hepsi, yukarıda veya aşağıda olma yönünden uzak olsalar bile,

bunların çocuklarıdır. Ve her sınıfta yakın olan uzak olana öncelik verilir.

Bunlar yakınlık derecesinde eşit olsalar ve akrabalık cihetleri bir olsa (ölüye) varis olanın çocuğu

takdim edilir. Cihetleri muhtelif olsa, o zaman baba tarafından yakın olana üçte iki, anne

tarafından\yakın olana da üçte bir verilir.

Eşit oldukları zaman : Eğer asıllar, erkeklik ve kadınlık yönünden bir olursa, ittifaken ferilerinin

...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

25 Ocak 2010, 19:27:28
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #7 : 25 Ocak 2010, 19:27:28 »

SUDA BOĞULANLAR YANANLAR VE DAHA BAŞKALARI KAKKINDAKİ FASIL

M E T i N

Suda boğularak ölenler ve ateşte yanarak ölenler birbirinden miras alamazlar. Ancak ölenlerin ölüm

sıraları bilinirse müstesna. O zaman miras alabilirler. Bu durumda. daha sonra ölen miras alır.

Eğer sonra ölenin hangisi olduğu bilinmiyor ise onlardan her birinin varisine, mirastan mutlak

verilebilecek olan miktarı verilir, şüpheli olan kısım ise durum belli olana kadar veya varisler

arasında sulh yapılıncaya kadar bekletilir. Mecmâ şerhi.

Ben derim ki: Bunu musannıf da ikrar etmiştir. Ancak şeyhimiz, İmam Muhammet´e isnatla

Davu´s-Sirâc´dan şöyle nakletmiştir: Eğer onlardan birisi önce Ölmüş ama hangisinin önce öldüğü

bilinmiyorsa o zaman ikisi de sanki beraber ölmüş gibi kabul edilir. Çünkü aralarında tearuz

vardır.» Bu söz geçen ifadeye muhaliftir.

Eğer ölümlerinin tertibi bilinmiyorsa, onlardan herbirinin malı hayatta olan varisleri arasında taksim

edilir, çünkü şek ile verâset olmaz.

Kafir de, müslüman gibi, sebep ve nesep yoluyla miras alır.

Eğer, kafirin birbirini habbeden iki şahısa akrabalığı olsa o kafir mirası sadece habbeden

vasıtasıyla alır. Eğer biri diğerini hacbetmez ise bize göre yukarda da söylediğimiz gibi, her iki

yakınlıkla da miras alır.

Kafirler (İslâma göre sahih değilse) kendilerince helâl olan evlenmeler yoluyla miras alamazlar.

Yâni bir Mecusi annesi ile evlendiği takdirde annesinden zevce olarak miras alamaz. Çünkü fasit

nikah, müslümanlar arasında veraseti icap ettirmez. öyleyse fasit nikah, mecûsiler arasında da

mirasa sebep olamaz. Cevhere´de de böyle denilmiştir. Cevhere´nin ibaresi şu şekildedir: «Gayri

Müslimler Müslüman oldukları takdirde devam edebilen nikahları vasıtasıyla birbirlerinden miras

alabilirler. Devam edemeyen nikahları vasıtasıyla ise miras alamazlar.»

Zahiriye´de de bu hüküm sahih görülmüştür. Veled-i zina ve veled-i liân (zina mahsulü olan çocuk

ve babanın reddedip liânlaştığı çocuk) sadece annesi tarafından miras alır. Zira asabeler bahsinde,

onların babaları olmadığını takdim etmiştik.

Ana karnındaki bebeğe bir oğul veya bir kız payından hangisi daha fazla ise o bırakılır. Fetvâ buna

göredir. Çünkü genelde (bir batından) bir çocuk doğar. Ayrıca onun hissesi için ihtiyaten kefil olur.

Meselâ bir kişi ölse ve geride annesi-babası, kızı ve hamile karısı kalsa, eğer haml erkek farzedilirse

mesele yirmidörtten olur. Kız farzedilirse yirmiyediye avl edilir.

Bu misal bebeğin ölüye ait oluşuna göredir. Eğer bebek ölüye ait değilse onun örnekleri çoktur.

Meselâ bir kadın ölerek geriye kocasını ve gebe olan annesini bıraksa terikenin yarısı kocasının,

üçte biri annesinin, ve erkek takdir edilirse, altıda biri de ceninindir. Çünkü o asabedir. Eğer kız

takdir edilirse yarısı ona verilir ve mesele sekize avledilir.

Ben derim ki: Ben ceninin iki takdirden birine göre miras alıp diğerine göre alamayacağı durumla

ilgili bir bilgi görmedim. Meselâ bir kadın ölüpte geriye kocasını hamile olan annesini ve anabir iki

erkek kardeşini bıraksa, eğer cenin erkek takdir edilirse ona mirastan birşey kalmaz. Bu durumda

uygun olan, hamlin kız takdir edilmesi ve meselenin ihtiyaten dokuza avledilmesidir. Vehbâniye´de

şöyle bir mesele kurulmuştur: Doğurduğu erkek çocuk miras almayan, oma doğurduğu kız üçte bir

hisse alan hamile kadın kimdir?!

i Z A H

Burada, boğulanlar ve yananlarla birlikte, yıkıntı altında kalanlarla savaşta topluca öldürülenlerdir.

Musannıf: «Başkaları» sözü ile kâfiri, zina mahsulü olan çocuğu, koca tarafından inkâr edilip, karısı

ile lânetleştiği çocuk ve cenini kasdetmiştir.

«Ancak... bilinirse müstesna ilh...» Sekbu´l-Enhûr ve diğer kitaplarda belirtildiğine göre bunların

beş hali vardır:

1 - Boğulan veya yanan iki kişiden birisinin daha evvel öldüğü bilinip onun hangisi olduğunda

tereddüd edilmesi: Bu durumda ikinci ölen ilk ölenden miras alır.

2 - Ard arda öldüklerinin bilinmesi fakat hangisinin önce öldüğünün bilinmemesi,

3 - İkisininde birlikte öldüğünün bilinmesi,

4 - (Yukarıdakilerden) Hiçbirşey bilinmemesi. Son üç halde, ölenlerden biri diğerinden herhangi

birşey alamaz.


5 - Ölen iki kişiden hangisinin önce öldüğünün bizzat bilinmesi ve bundan sonra onun hakkında

tereddüde düşülmesi. Bu husustaki tafsilat ileride gelecektir. Bu tasnifin benzeri,

Dürrü´l-Müntekâ´da da vardır.

«Sonra ölenin hangisi olduğu bilinmiyorsa ilh...» Yâni peşi peşine öldükleri bilindikten sonra. Bu

hal ikinci ve beşinci hallerde muhtemel olur. Ancak, Mecmâ Şerhinin şu ibaresi halin sadece ikinci

halde muhtemel olduğunu ifade etmektedir: «Bunlardan önce öldüğü bilinirse ama önce ölenin

hangisi olduğu bilinmezse, bunlardan her birinin varislerine mutlaka verilmesi gereken mikdar

verilir. şüpheli olan mikdar ise, durum belli olana kadar veya aralarında sulh yapılıncaya kadar

bekletilir.

«Herbirinin varisine mirastan mutlaka verilecek olan verilir ilh...» Yâni onların varislerinden

herbirine, her halükârda (hangisi önce ölürse ölsün) verilecek olan verilir. Mecmâ sahibinin «veya

aralarında sulh yapanlar» sözü buna karinedir. Buna göre; iki kardeş suda boğulsalar ve herbirinin

bir kızı olsa, daha sonra ölen belli olana kadar o kızlardan herbiri babasının terikesinin yarısını alır.

Belli olduktan sonrada daha sonra ölenin kızı babasının terikesinin kalan yarısını ve babasından

önce ölen amcasının terikesinin de yarısını alır. Yada iki kız aralarında sulh yaparak anlaşırlar.

Düşün!

«Mecmâ şerhi.» Yani Mecmâ musannıfın şerhinde... Bunun benzeri İhtiyâr´da da vardır. İhtiyâr

sahibide şöyle demiştir: «Bunlardan birinin önce öldüğü bilinmekle beraber hangisinin olduğu

bilinmese, herbirinin varisine her halükârda olacağı mikdar verilir. Şüpheli olan kısım da durum

belli oluncaya veya aralarında sulh yapıncaya kadar bekletilir.»

Bunun benzeri Sirâciye musannıfının Sirâciye şerhinde de vardır. Sirâciye´nin bazı şârihleri de buna

uymuşlardır.

Acemzâde de Haşiyesinde bu ifade «hatırlamakdan ümit kesilmez» sözüyle gerekçelendirilmiştir.

«Ancak şeyhimiz... şöyle nakletmiştir ilh...» Yâni Minah üzerine olan haşiyesinde... Mecmâ Şerhinin

haşiyesi olan Miracu´d-Diraye´de de Sirâciye şerhi olan Da´u´s-Sirâc´ın ibaresi ile istidrâk edilmiştir.

Allâme Kasım Ferâizu´l-Mecmâ şerhinde şöyle demiştir: Mecmâ sahibi zikrettiği şeyi İhtiyâr´dan

almıştır. Bu Şâfiî´lerin görüşüdür. Bu görüşü ne rivâyet ne de dirâyet desteklememektedir.

Mebsût´ta da şöyle denilmiştir: «İki kişiden birinin önce öldüğü bilinse ama hangisi olduğu

bilinmese, aralarında muaraza bulunduğu için sanki ikisi beraber ölmüş gibi kabul edilir.»

Muhît´te de : «Her ikisi de sanki beraber ölmüş gibi kabul edilir» denilmektedir.

Biri birine varis olan iki kişiden birisi öbüründen önce ölse ama hangisinin önce hangisinin sonra

öldüğü bilinmese hüküm yine aynıdır. Çünkü bu ikisinden sonra ölen için, miras sebebi sabit

olmuştur. Fakat mirası hangisinin istihkâk edeceği bilinmemektedir. Öyle olunca mirasın bunlardan

birisine ait olduğu söylenemez. Bu mesele şuna benzer: Birisi iki câriyesinden birini tayin ederek

azad etse, ama sonra hangisini azad ettiğini unutsa bunlardan hangisinin onun mülkü olduğu

bilinmediği için ikisi ile de cinsi münasebette bulunması helâl olmaz.

El-Erfâd´da şöyle denilmiştir: «... Veya onlardan biri diğerinden önce ölmüş olsa ve önce ölenin

hangisi olduğu bilinmese: Fakihler onları beraber ölmüş gibi kabul etmişlerdir. Öyle olunca,

onlardan herbirinin malı hayatta olan varislerinindir. Ölülerden biri diğerinden miras alamaz. Bu,

Ebu Hanife´nin mezhebidir.»

Bu aynı zamanda Sekbu´l-Enhur´da ve Makdîsi´nin Kenz şerhinde de zikredilmiştir. Ben de bunu

Rehiku´l-Mahtûm´da özetledim. Orada dedim ki «Bu ibarelerin hepsinden akla ilk gelen şudur:

Tartışma konusu olan şey ikinci haldir. O da birinin önce öldüğü bilindiği halde hangisinin

olduğunun bilinmemesidir. Bu tasavvur Sekbu´l-Enhûr´da beşinci hale tahsis edilmiştir. O da önce

ölenin şahsen bilinmesi ama sonradan karıştırılmasıdır. Sekbu´l-Enhur bunu Allâme Kasım´ın

sözünden almış olabilir ki o da Şafii´nin kavlidir. Zira şafiîler tartışma konusu olan şeyi, Şensûrî´nin

Tertip şerhinde zikrettiği gibi, sadece beşinci halde zikretmişlerdir.

Ancak ikinci halde tartışma olursa, beşinci halde de öncelikle olur. Düşün.

«Çünkü şek ise verâset olmaz.» Bu, ya takdir edilen şöyle bir hükmün illetidir: Onlar biri birlerinden

miras alamazlar. Çünkü şek ile verâset olmaz.

Yada, musannıfın daha önce sarahaten zikrettiği hükmün illetidir. Bu da, Ebu Hanife´nin sonraki

görüşüdür. Ebu Hanife evvela ölenlerin varislerinin biri birlerinden miras alacağını, ama ölenlerin

kendilerinin biribirlerine varis olamayacağını söylemiştir. Mutemed olan, Ebü Hanife´nin birinci

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

25 Ocak 2010, 19:28:56
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #8 : 25 Ocak 2010, 19:28:56 »

MÜNASAHA FASLI

M E T İ N


Terikenin taksiminden evvel varislerin bazısı ölmüş olsa birinci mesele tashih edilerek her varisin

payı verilir, sonra da ikinci mesele tashih edilir. Ancak bir adamın ölüp geriye on oğul bırakması ve

sonra bu oğullardan birisinin babasının terikesi taksim edilmeden önce ölüp aynı kardeşlerini varis

bırakması gibi varis aynı olurlarsa o zaman ikinci meselenin tashihine gerek kalmaz.

Eğer sonraki ölenin payı terikenin meselesine göre uygun düşerse mesele yok. Ama eğer uygun

düşmezse o zaman : Sehimleriyle mesele arasında muvafakat olduğu takdirde tashihin vefki birinci

meselenin tashihinin tamamıyla çarpılır. Şayet aralarında muvafakat olmayıp mübayenet olursa o

zaman ikinci meselenin tamamı birinci meselenin tamamıyla çarpılır ve bu çarpmadan iki meselenin

de mahreci hasıl olur. Böyle olunca da önce, ölenin varislerinin payı çarpanla yani ikinci meselenin

tashihi veya vefki ile çarpılır. ikinci ölenin varislerinin sehimleri de birinci meselenin tashihi

sonunda ölünün eline geçecek olan tamamıyla veya vefkıyla çarpılır.

Eğer varisler içerisinde her iki ölüden de miras alan bir varis bulunursa, onun birinci ölüden aldığı

payı. ikinci meseleyle veya vefkiyla çarpılır: ikinci ölüden aldığı hissesi de ikinci ölünün elindekiyle

veya vefkıyla çarpılır.

Eğer taksimden evvel üçüncü bir kişi ölürse ikinci meblağ birincinin yerine üçüncü de işlemde

ikincinin yerine geçirilir.

Her bir varis öldüğünde, aynı şekilde o ikincisi yerine ve ondan evvelki meblağ da sonuna kadar.

birincisinin yerine ikâme edilir. Bu tatbiki bir ilimdir. Ondan gâfil olunmasın Allah Teâlâ en iyisini

bilendir.

i Z A H

Münasaha kelimesi «nesh» kökündendir. Nesh ise nakil ve tahvil manasındadır. Burada

münasahadan murad, vârislerden bazılarının taksimden evvel ölümü ile hissenin ondan miras

alacak kimselere intikal etmesidir. Seyyid.

«Sonra ikinci mesele ilh...» Yâni sonra, ikinci ölünün meselesi tashih edilir ve birinci meselenin

tashihinden elinde olanla, ikinci meselenin tashihi arasında üç hale bakılır; yanı aralarında

mümaselet mi muvafakat mı var? bakılır. Seyyid. Bunların misalleri ileride gelecektir.

«Ancak... aynı olurlarsa ilh...» Yâni iki ölünün de varisleri bir olduğunda bir tashih ile iktifa edilir.

Anılan misalde terike, sanki ikinci ölü hiç yokmuş gibi, daha baştan dokuza göre taksim edilir.

«Eğer uygun düşerse ilh...» Meselâ bir adam ölüp geride bir kızı ve bir de oğlu kolsa sonrada onun

terikesi taksim edilmeden önce oğlu geriye iki oğlunu bırakarak ölse : o zaman birinci mesele

üçten olur, oğula iki sehim kıza ise bir sehim düşer. Ölen oğulun meselesi ise ikiden olur. Demekki

oğulun elindeki ile meselesi arasında uygunluk vardır.

«Mesele yok.» Yâni o uygunluk ile iktifa edilir. Zira birinci meselenin tashihi ile her iki mesele de

sahih olur. Dolayısıyla fazla bir işlem yapmaya gerek kalmaz.

«Ama eğer uygun düşmezse...» Yâni ikinci ölenin nasibi ki birinci meseleden eline geçendir, kendi

meselesine denk gelmezse...

«Sehimleriyle mesele arasında muvafakat olursa.» Yani birinci meselenin tashihinden ölenin eline

geçenle, meselesi arasında muvafakat varsa.. Meselâ bir adam ölse ve geride iki oğlu ve iki kızı

kalsa sonra da bu oğullardan biri, babasının terikesi taksim edilmeden önce ölse ve geriye

zevcesini kızını ve bir de asabe olan bir akraba bırakmış olsa o zaman birinci meselenin tashihi

altından olur. ikinci meselenin tashihi ise sekizden olur. ölen oğulun birinci meseleden payı ikidir ki

bu iki onun meselesine denk düşmez. Ama bunlar arasında yarım ile muvafakat vardır. O zaman

onun meselesinin vefki olan dört, birinci meselenin tashihi olan altıyla çarptığımızda yirmi dört

olur. Her iki meselenin tashihi, yirmidörtten yapılır. Birinci oğula sekiz, kızlardan herbirine dört ölen

oğula da sekiz verilir. Ölenin zevcesine o sekizden bir sehim, kızına dört sehim, asabesine de üç

sehip verilir.

«Eğer aralarında muvafakat yoksa ilh...» Meselâ bir adam ölüp geri de zevcesi ve birisi ona-baba

bir. birisi baba bir, birisi de anne bir üç kız-kardeşi kalsa onun terikesi taksim edilmeden önce.

ana-baba bir kız-kardeşi geride iki kızkardeşi ile kocasını bırakarak ölse; birinci meselenin tashihi

onikiden yapılır ve oniki onüçe avleder: Bundan da karısına üç, ona-baba-bir kızkardeşine altı,

baba-bir kız-kardeşine iki, ana bir kız-kardeşine de iki verilir.


İkinci mesele ise altıdan tashih edilir ve yediye avleder, üçü kocasına, üçü baba-bir kız-kardeşine,

biri de ana-bir kız kardeşine verilir.

Ana-baba-bir kız-kardeşinin birinci meseleden payı altıdır. Bu ye. diye denk düşmediği gibi

aralarında muvafakat da yoktur. O zaman yedi onüçle çarpılır. buda doksanbir eder. O halde iki

meselenin tashihi doksan birdendir.

«İki meselenin de mahreci hasıl olur.» Yâni muvafakat ve mübayenet suretlerinde çarpma ile elde

edilen meblağ. her iki meselenin de mahrecidir. Elde edilen bu meblağa «camia» adı verilir.

Birinci mesele ile çarpılana da -ki o ikinci mesele veya vefkidir- cüzü sehim denilir.

Dürrü´l-Müntekâ´da ise böyle denilmektedir Dikkatli ol!

«Böyle oluncada... çarpılır ilh...» Bu. her iki meselede de. meselelerin tashihliden varislere düşen

payların bilinmesine giriştir. Bunun bizim muvafakata misal olarak tasvir ettiğimiz meselenin

beyanı, birinci meselede oğula iki verilirdi. Bu ikinci meselenin vefki olan çarpım ile ki o da dörttür.

Çarpılınca sekiz eder. Bundan herbir kıza bir düşer. Bu da dörtle çarpılınca dört eder. Zevceye

ikinci meseleden bir düşer ki bu da onun ölen kocasının elinde olanın vefki ile -ki bu da birdir-

çarpılınca bir eder.

Kıza düşen dört birle çarpılınca da dört eder. Asabeye düşen üç de birle çarpılınca üç eder.

Bizim mübayenete örnek olarak tasvir ettiğîmiz meselede de zevceye yalnız birinci meseleden üç

düşer ve bu üç yedi ile çarpılınca yirmibir eder. Birinci meseleden, baba, bir kız-kardeşine düşen iki

yedi ile çarpılınca ondört eder. Baba-bir kız-kardeşe ikinci meseleden düşen üç, ölene düşecek

olanın tamamı ile -ki bu da altıdır- çarpılınca onsekiz eder. Anne-bir kız-kardeşe, birinci meseleden

düşen iki yedi ile çarpılınca ondört eder. İkinci meseleden de bir düşer ki bu da altı ile çarpılınca

altı eder. Zevce sadece ikinci meseleden üç düşer ki bu da altı ile çarpılınca onsekiz eder.

«Eğer vârisler içerisinde ilh...» Bu, mübayenet için tasvir ettiğimiz örnekteki baba-bir ve anne-bir

kız-kardeş gibi olanlardır. Ancak bu, birinci meselenin tashihindeki payı ikinci meselenin tamamıyla

çarpmanın ve ikinci meselenin tashihinden elde edilen sehimi ikinci ölüye düşecek olanın

tamamıyla çarpmanın misalidir. Bunun vefki ile çarpılmasının misali şudur. Bir adam ölse ve geride

karısı ondan olan kızı ve bir de babası kalsa, sonra o kız da ölse ve geride annesini ve dedesini

bırakmış olsa, birinci mesele yirmidörtten olur; kıza yirmidördün yarısı olan oniki verilir. Zevceye

sekizde biri olan üç, babaya da farz olarak altıda bir olan dört ve asabe olarak da, geri kalan beş

verilir. ikinci mesele üçten halledilir. Anneye üçtebir verilir. Geri kalan ikide dedeye verilir.

İkinci mesele ile ölen kızın hakkı plan oniki arasında üçte birde muvafakat vardır. O zaman ikinci

meselenin tashihinin vefki olan bir, birinci meselenin tashihinin tamamıyla çarpılınca yirmidört eder

ki bu zaten eskiden de öyle idi.

Böyle olunca birinci meseleden zevceye düşen üç, birinci meselenin tashihinin vefki olan birle

çarpılınca üç eder. Zevceye ikinci meseleden, anne olarak, verilen bir ölen kızın hakkı olanın vefki

olan dört ile çarpılınca dört eder. Babaya da birinci meseleden verilen dokuz bir ile çarpılınca

dokuz eder, ikinci meseleden de ona dede olarak, iki verilir ki bu iki dört ile çarpılınca sekiz eder.

«Üçüncü bir kişi ölürse ilh...» Bunun izahı daha önce geçen, uygunluk muvafakat ve mubayeneti

kapsayan bir tek misalledir:

Şöyle ki: Bir kadın ölüp geride kocası, başka bir erkekten olan kızı ve bir de annesi kalsa ve bu

kadının terikesi taksim edilmeden önce koca da bir karısını ve ana babasını bırakarak ölse. üçüncü

olarak da kız iki oğlunun bir kızını ve ninesini bırakarak ölse daha sonra da ninesi, kocasını ve iki

kardeşini bırakarak ölse, birinci mesele de -ki kadının meselesidir- reddiye olup mesele onaltıdan

tashih edilir. kocaya dört, kızına dokuz, annesine de üç verilir. ikinci mesele -ki koca meselesidir-

dörtten sahih olur. onun elinde olan dört, meselesine uygun düştüğünden dolayı çarpmaya ihtiyaç

yoktur. Üçüncü mesele de -ki kızın meselesidir- altıdan olur. Kızın birinci meseleden payı olan

dokuz onun meselesine göre taksim edilmez, ve üçtebirde muvafakat vardır, öyle olunca onun

meselesinin üçte biri olan iki, birinci mesele olan onaltı ile çarpılınca otuziki eder. O zaman bu

otuzikiden iki farz da sahih olur. Onaltıdan hisse alan kişinin hissesi iki ile çarpılmış olur. Altıdan

hissesi olan kişinin hissesi de...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

25 Ocak 2010, 19:36:00
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #9 : 25 Ocak 2010, 19:36:00 »

MEHARİC BÂBI

M E T İ N


Kur´ân´da zikredilen sehimler iki nevidir! Birinci, nısf (yarı) tır. Nısf´ın haricindeki her kesirin

mahreci onun adaşı (kendi adı ile söylenen rakam) dır. Meselâ dörtte bir dörtten, sekizde bir

sekizdendir. Nısf´ın mahreci ise ikidir.

İkincisi: Üçte bir ve üçte ikidir, her ikisi de «üç» tendir. Altıda bir de, ikiye katlansa ve ikiye bölme

yoluyla altıdandır. Meselâ : «Sekizde bir. onun katı ve katının katı» veya «yarı, yarının yarısı

yarısının yarısının yansı» denilir.

Ben derim ki: Bunların yerine : «Dörtte bir, üçte bir, bunlardan herbirinin katı ve yarısı» denilse idi

daha kısa olurdu.

Buna göre. meselede bu farzlardan birer birer (teker teker) geldiklerinde her birinin mahreci yalnız

onun adaşı (kendi rakamı)dır. Ancak yukarda do geçtiği gibi nısıfın adaşı yoktur. ikişer ikişer veya

üçer üçer aynı neviden oldukları halde gelseler o zaman her şeyi bir cüze mahreç olur. Ayrıca bu

sayı, altı gibi kendi katına ve birkaç katına mahreç olur ki. bu altı altıda bire. onun katına ve katının

katına da mahreçtir.

Eğer, birinci neviden olan yarım ikinci nevin yani diğer üçün tamamıyla veya bazısı ile birlikte

bulunmuş olsa, meselâ meselede, zevc, anababa-bir iki kız kardeş. anne-bir iki kız kardeş ve anne

gibi nısf (yarı) üçte iki üçte bir ve altıda bir hisseye sahip olanlar bulunduğunda mesele altıdan olur.

Çünkü altı ikinin üçle çarpılmasıyla elde edilir. Yahutta birinci neviden dörttebir, ikinci nevinin

tamamı veya bazısı ile beraber bulunursa mesela meselede zevce ile adı geçenler bulunsa, mesela

onikiden olur. Zira oniki dördün üçle çarpılmasıyla elde edilir. Çünkü altı ile nısıf orasında

muvafakat vardır.

Şayet birinci neviden sekizde bir ikinci nevinin bazısı ile beraber bulunduğu takdirde mesele

yirmidörtten olur. Fakat birinci neviden olan sekizdebirin, ikinci nevinin tamamı ile beraber

bulunması tasavvur edilemez. Bu ancak, İbnu Mesud´un görüşüne göre veya vasiyetlerde tasavvur

edilebilir. Hıfzedilsin! Meselenin yirmidörtten olmasının örneği. Bir adamın ölüp geride zevcesi iki

kızı ve annesinin kalmasıdır. Zira yirmidört sekizin üçle çarpılmasından elde edilir. Nitekim daha

önce, altının nısfa muvafık olduğunu daha önce söylemiştik.

Bir meselede hisselerden dörtten fazlası birleşmeyeceği gibi hisse sahiplerinden de beş guruptan

fazlası bir arada bulunmaz. Dört fırkadan fazlası da kesirli olmaz.

İZAH

Musannıf daha önce dediği gibi, burada da «Mehâric ve başka konular bâbı» deseydi daha iyi

olurdu. Çünkü musannıf, tashih konusu ile sayılar arasındaki nispet meselesini de bu bâbda

anlatmıştır.

Sirâcîye´de yapıldığı gibi. bu bâbın münâsehat konusundan daha önce zikredilmesi de minasipti.

Çünkü münasehatın bilinmesi de buna bağlıdır.

Mehâric: «Mahrec» kelimesinin çoğuludur. Mahrecde her hisse sahibinin içersinden tek başına

hissesini tam olarak alması mümkün olan en küçük sayıdır.

Buna göre «1» feraiz hesabına göre «sayı» değildir. Ama nehivcilere göre sayıdır.

«Farzlar ilh...» Yâni Nisâ Sûresi´nin beş âyetinden alınan ve aşağıda gelecek olan altı farz...

«İki nevidir.» Fâkihlerin altı farzı, iki kısma ayırmalarının sebebi şudur: Altı farzdan miktar

bakımından en azı olan sekizde birdir ki onunda mahreci sekizdir. Dörtte bir ile nısıf, sekizden

kesirsiz olarak çıkartılabilirler. İşte bundan dolayı bu üçüncü bir nevi kabul etmişlerdir. Bundan

sonra da farzların miktar bakımından en azı «altıda bir»dir. Ki bunun mahreci altıdır. Üçte bir ve

üçte ikide altıdan kesirsiz olarak çıkarlar. İşte bu yüzden fukaha bu üçüncü de başka bir nevi kabul

etmişlerdir. Bunu Seyyid ifade etmiştir.

«Her kesirin mahreci onun adaşıdır.» Kesirin adaşı: Sahih sayılardan, onunla aynı isim altında

birleştikleri rakamdır. Meselâ altıda bir mahreci olan altıyla aynı isim altında birleşmektedirler.

Çünkü «sitte» (altı) kelimesinin aslı «sidse» dir; «dâl» ile ikinci «sin» harfi «tâ»ya kaybolmuş

sonrada «tâ», «tâ» ya idğâm olunarak «sitte» denilmiştir.

Musannıfın burada «kesir» demesi zikredilen farzlar dışındaki, beştebir, yedidebir, dokuzdabir ve

ondabir gibi kesirleri de kapsaması içindir. Çünkü bunların da mahreçleri, kendi isimlerini taşıyan

rakamlardandır.


Musannıfın sözü nısıf gibi müfred ve üçte iki gibi mürekkep olan kesirleri de kapsar.

Bilinmelidir ki: Mahrec ne kadar az olursa, farz o kadar çok olur. Mahrec çok olduğunda da farz

daha az olur. Zira meselâ yarı dörttebirden daha çoktur. halbuki mahreci onun mahrecinden daha

azdır.

«İkiye katlama ilh...» Musannıf bu ifadesi ile sekizde bir ikiye katlandığında dörtte bir, dörtte bir

katlandığında nısf (yarım) altıda bir ikiye katlandığında üçte bir, üçte bir ikiye katlandığında da üçte

iki olduğunu kasdetmiştir.

«...İkiye bölme yoluyla ilh...» Musannıf bu ifadesiyle de, yarım ikiye bölündüğü zaman dörtte bir,

dörtte bir ikiye bölündüğünde sekîz de bir, üçte birin yarısı alındığında altıda bir üçte iki ikiye

bölündüğünde de üçte bir olduğunu kasdetmiştir. Seyyid.

«Mesela... denilir ki ilh...» İkinci nevide de böyle denilebilir. Bunun özeti şudur: iki neviden daha

küçüğü ile başlandığında bu katlama yoluyla daha büyük olanla başlandığında da yarıya bölme

yoluyladır.

«Bunların yerine... daha kısa olurdu.» Yâni her iki nevi de söylenen sözlerin kısası.

«Birer birer ilh...» Bunun manası. bir kez bile zikredilmiş olsa mükerrer olmasıdır.

Sirâciye´de : Lâfız cihetine bakılarak, hadisteki «gece namazı ikişer ikişerdir» sözü gibi,

tekrarlanmıştır. (Ahad âhad denilmiştir.) Bunu Seyyid ifade etmiştir.

İmam Vâhidî´nin Divûnu´l-Mütenebbî şerhindeki «o âhâddır, yani birdir, denilmez, ancak onlar âhâd.

Yâni birer birer gelmişlerdir» denilir. «bir» yerine âhâd» demek hatadır» sözü «âhâd» kelimesinin

birden fazla şey için bir kez kullanılmasının caiz olmadığına delâlet etmez. Nitekim bu kelime,

üzerinde durduğumuz meselede, birden fazla şey için kullanılmıştır. Yukarıdaki ifade bu kelimenin

ancak «tek» olan için kullanılamayacağına delalet eder. Buna göre, «Zeyd âhâddır» denilemez. Anla!

«İkişer ikişer veya üçer üçer aynı neviden ilh...» Yâni yalnız birinci neviden veya yalnız ikinci

neviden... Bu nevilerden birisinde diğerinden hiçbirşey karışmadan gelse.

«... Bir cüze ilh...» Yâni onlardan en az olan cüze...

«Kendi katına... mahrec olur.» Çünkü katının mahreci cüzünün mahrecinde de bulunur. Dolayısıyla

cüzün mahreci ile iktifa edilir.

Meselâ üçte bir ve üçte ikinin mahreci üçtendir. Bu üç, aynı zamanda, altının mahreci olan altıya

dahildir. Aynı. şekilde dörtte bir ve yarının mahreçleri de sekizde birin mahrecine dahildir. Buna

göre meselede, içtima etse, anne ile anne-bir iki kız-kardeşte olduğu gibi, üçte bir ile altıda bir

birlikte bulunsalar veya anne ile anne-baba-bir iki kız-kardeşte olduğu gibi altıda bir ile üçte iki

birlikte bulunsalar mesele altıdan olur. Ana-baba-bir iki kız-kardeş ile ana-bir iki-kız kardeş de

olduğu gibi, üçtebir ile üçte iki bulunsa üçten olur. Yahutta anne, anne-bir iki-kız kardeş ve

anne-baba-bir iki kız-kardeş de olduğu gibi üçü bir arada olsalar mesele yine altıdan otur. Meselede

zevce ile kız da olduğu gibi sekiz bir ile yarım bulunsa mesele sekizden olur. Koca ve kızda olduğu

gibi, dörtte bir ile yarım bulunsa mesele dörtten olur. Dörtte birle sekizde birin veya üçünün birlikte

bulunmaları ise tasavvur olunamaz.

«...Eğer yarım... birlikte bulunsa ilh...» Musannıfın bu sözü, «eğer onların ikisi aynı neviden olsalar»

sözünün muhterizidir.

Geçen bahis her nevinin fertlerinin kendi işinde, biri birleri ile birlikte bulunması halinde idi. Bu ise

bir nevinin fertlerinin diğer bir nevinin fertleri ile ya tamamen veya bazısı ile birlikte bulunmaları

bahsidir.

Bilinmelidir ki: Bu birlikte olma suretleri mutlak olarak elli yedidir. Bunlardan yirmiyedisi şer´î,

otuzu da aklîdir. Bunların hepsini Rahîku´l-Mahtûm adlı eserde özetledim. Oraya müracaat et!

«Zevc ilh...» Bu yarının üç ile birlikte olması haline örnektir. Bu ifade ite nısıfın bunlardan bazısı ile

birlikte olmasının misalleri görülmüş oldu. Meselâ zevcin bu varislerden yalnız biri ile veya ikisi ile

olması gibi...

«Çünkü altı ikinin üçle çarpılmasından elde edilir.» Bu da ancak meselede altıda bir olmadığı

takdirde kendisini gösterir. Ama meselede altıda bir bulunursa, altıda birin mahreci ile iktifa edilir.

Çünkü nısıfın mahreci iki, üçte bir ve üçte îkinin mahreçleri üçtür ve her iki mahrec de altıya

dahildir. Dolayısıyla altı ile iktifa edilir. T.

«... Meselede zevce ile adı geçenler.» Yâni geçen misaldeki ana-baba-bir iki kız-kardeş, annebir iki


kız-kardeş ve anne bulunsa... Bu da dörttebirin, ikinci nevin tamamı ile birlikte bulunmasına

örnektir. Bu misalden, meselede zevcenin, bu varislerden yalnız biri veya ikisi ile birlikte olması

gibi, dörtte birin, ikinci nev´in bazısı ile birlikte bulunmasıda anlaşılır. Bu da geçen mi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2] 3   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes