> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Kasame
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Kasame  (Okunma Sayısı 2070 defa)
26 Ocak 2010, 21:42:23
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 26 Ocak 2010, 21:42:23 »



Reddü´l Muhtar / Kasame
KASÂME


M E T İ N

Kasâme lûgatte mutlak olarak, yemin manasınadır. Şeriâtte ise; Hususî bir sebep, ve hususi bir

sayı ile hususi bir şahısa karşı hususî bir sayı şekilde Allah´ın adı ile yemin etmektir. Bunun

açıklaması ileride gelecektir.

Zimmi veya deli de olsa -Şurünbülâliyye- üzerinde; yara, darb, boğma kulağından veya gözünden

çıkan kan izi bulunan hür bir ölü bir mahallede bulunsa veya bedeni yahut herhangi taraftan olursa

olsun vücudunun ekserisi yada başı ile birlikte vücudunun yarısı bulunsa her ne kadar nass, beden

hakkında vârid olmuşsa da «ekser için bütünün hükmü vardır.» Onun için bir insanın vücudundan

yarısından azı başıyla birlikte bulunsa kasâme vacip değildir. Zira eğer vacip olsaydı bir ölüden

kasamenin tekrarı gerekirdi ki bu da meşru değildir -ve bunun kâtili bilinmese- zira eğer bilinmiş

olsa idi o hasım olur ve kasâme düşerdi, ve ölünün velisi de bütün mahalle halkının veya bir

kısmının onu elli kişi «Allah´a yemin olsun ki onu biz öldürmedik ve katilini de bilmiyoruz» diye

yemin eder. Yemin edecekleri ölünün velisi seçer. Yani onlardan her biri maktülü kendisinin

öldürmediğine ve katilini de bilmediğine Allah adıyla yemin eder. Veli ise yemîn etmez. Şafii

demiştir ki: «Eğer ölünün üzerinde levs (cinayet alâmeti) olsa, o zaman velileri mahalle halkının onu

öldürdüğüne daîr elli kere yemin ederler. Sonra da davalının diyeti vermesine hükmedilir.) İmam

Malik´i dâvanın maktülün teammüden öldürüldüğüne dair olması halinde kısasa hükmeder.

Mahalle halkından elIi kişi; «Allah´a yemin olsun ki onu biz öldürmedik ve katilini de bitmiyoruz»

diye yemin ettikten sonra mahalle halkının diyeti ödemesine hükmedilir. Ama bu mutlak değildir.

Dâvanın; katlin teammüden olduğuna dair olması halindedir. Ama eğer dâva hataen katle dair

olursa o zaman diyeti mahalle halkının âkilelerinin ödemelerine hükmedilir. Zahîre ve Hâniye´ye

nispetle Şerhu´l-Mecma´da da böyle denilmiştir.

İbn-ü Kemal Mebsût´tan şunu nakletmiştir: Zahiri rivayete göre yemini mahalle halkı yapar diyeti de

üç sene içersinde onların âkileleri öder. Eğer ölen kişi köle ise; onun kıymeti de üç sene içerisinde

âkileden alınır. Şurunbilâliye.

Eğer yemin edenlerin sayısı elliye varmaz ise o zamanı elli yeminin tamamlanması için hazır

olanlara yemin tekrarlattırılır.

Eğer sayı tamam olup da ölünün velisi tekrarını isterse tekrarlatılmaz.

Mahalle halkından herhangi biri, yeminden kaçınırsa yukarda geçtiği üzere yemin edinceye kadar

hapsedilir. Hapis amden katil davasında söz konusudur. Ama dâva hatâen katil hakkında ise, o

zaman mahalle halkının âkilelerinin diyeti ödemelerine hükmedilir. Mahalle halkı yeminden

kaçınırsa hapis de edilmezler. Hâniye´ye isnadla İbn-ü Kemâl...

Eğer birisi cinayet konusunda veya kölesi aleyhine ikrarda bulunsa ikrarı kabul edilir. Ama başkası

aleyhine ikrarda bulunur ve maktülün velisi de onu tasdik ederse mahalle halkının yemin

ettirilmelerine gerek kalmaz.

İ Z A H

Öldürülen kişinin durumu bazı hallerde yemine yol açtığından, musannıf bu konuyu müstakil olarak

diyet bahsinden sonra zikretmiştir. İnaye

Kasâme lügatte: kasem manasındadır. Allame Nuh demiştir ki: «Lugatçiler kasâme kelimesinde

ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı onun masdar olduğunu söyler.» İbnu´l-Esir de Nihâye adlı eserinde

bunu tercih etmiştir. Zira o demiştir ki: Kasâme, «kasem» gibi yemindir. Bir kısım âlimler ise onun

ismi masdar olduğunu söylerler. Mutarrizî de Muğrip adlı eserinde bunu tercih etmiştir. Zira o:

«Kasem; yemindir. Fukahanın «Hâkım kasâme ile hükmetti» sözleri ismi masdardır ki kasemler

yerine kullanılmıştır.» der. Aynî Kenz şerhinde birinci görüşü, Molla Miskîn ise ikinci görüşü tercih

etmiştir. T.

«Hususî bir sebep ile ilh...» Bu da maktulün bir mahallede veya birisinin mahalle manasına gelecek

bir hükmünde yada elinde bulunmasıdır.

«Hususî bir sayı ile İlh...» Bu elli yemindir.

«Hususî bîr şahıs üzerine ilh...» Yani evi özel olan şahıs... Bu da âkıl, bâliğ, hür bir kişi veya

mükellef bir mülk sahibidir. Bu; hür bir kişinin karısı ve müketeb gibi zilliyet sahibi olsa bile maktül

onun mülkü olan bir yerde bulunsa yine aynıdır. Bu. kasâmenin bazı şartlarına işaret eder.

«Hususî bir şekilde ilh...» Bu da diğer şartlara işaret eder. Bu şartlardan bazıları şunlardır: Yemin


edenlerin sayılarının elli olması, bu sayı tamamlanmadığı takdirde yeminin tekrar edilmesi. yemin

edenlerin «Allah´a yemin ederiz ki onu biz öldürmedik ve kâtilini de bilmiyoruz» demeleri,

kasamenin dâva, inkâr ve dâvayı talep etmeden sonra yapılması -zira dâva edilmeden yemin

gerekmez- öleni insan olması, üzerinde öldürme eseri bulunması ve kâtilinin bilinmemesidir. Bu

durumda musannıfın zikrettikleri. kasâmenin manasını, sebebini ve şartlarını içine almaktadır.

Minah´ta şöyle denilmiştir. «Kasâmenin rüknü, zikredilen yemini dil ile icra edilmesidir. Hükmü ise

yemin ettikleri takdirde diyetin vücubuna hükmetmek ve veli kasden öldürüldüğünü iddia ederse

mahalle halkı yeminden kaçınırsa yemin edinceye kadar hapsedilmeleridir. Eğer veli hatâ ile

öldürdüğünü iddia ederse yeminden kaçındıkları takdirde diyete hükmedilir. Kasâmenin faydalan.

kanları heder olmaktan korumak ve katillikle itham edilen kişinin kısastan kurtulmasıdır. Bunun

şer´î oluşunun delili de: Hidaye ve şerhlerinin bu konudaki bölümlerinde vârid olan hâdiselerdir.

«Ölü ilh...» hükmen yaralı olarak bulunsa ve oradan yaralı olarak nakledilerek o yaradan ölene

kadar yatalak kalarak hükmünde ölü olsa.. Kasâme ve diyet o mahalle halkının üzerinedir. Nitekim

ileride gelecektir.

«Hür ilh...» Köleye gelince, eğer ölü olarak efendisinin mülkünün dışında bulunursa, o zaman onda

da kasâme, ve diyet olarak da kıymeti gerekir. Müdebber, Ümmü´l-veled, mükâtep ve ticaret izini

olan borçlu kölede de hüküm aynıdır. Eğer köle efendisinin mülkünde bulunursa kanı heder olur.

Ancak şu kadar var ki mükâtep ve ticaretle izinli olan borçlu köle efendilerinin mülkünde ölü olarak

bulunurlarsa onların kıymetleri efendilerin âkilelerine değil, efendileri üzerinedir. Ticaretle izinli

kölenin kıymeti alacaklılarına peşinen mükatepte ise üç sene içerisinde ödenir. Nitekim Bedâî´den

naklen Şurunbilâliye´de de böyledir. Bu mesele bâbın sonundaki çeşitli meseleler konusunda

gelecektir.

«Zımmî veya deli de olsa ilh...» Bu tarife; erkek, kadın, büyük ve küçük girer. Hayvanlar ise tarifin

dışındadır. İleride geleceği üzere onlarda bir şey gerekmez.

«Yaralı ilh...» Mahalle bir topluluğun konakladığı yere denir. T. Misbah´tan...

«Veya başı ile birlikte yarısı bulunsa ilh...» Başı ile birlikte uzunlamasına bölünmüş olarak da

bulunsa... Minah; Ama başsız olarak uzunlamasına bölünmüş olsa veya başı da gövde ile beraber

bölünmüş olsa onda kasâme olmaz. Musannıfın biraz evvel metinde zikrettiği de budur. T.

«Onun için... bulunsa ilh...» Bu konuda kaide şudur: Mevcut olan kısım; eğer geride kalan kısım

bulunsa idi onda kasâmenin câri olacağı bir durumda olursa mevcutta kasâme gerekmez. Eğer

mevcud olan kısım kalan kısmı bulunsa idi onda kasâmenin vacip olmayacağı bir durumda olursa

bulunan kısımda kasâme gerekir. Kasâme babında zikredilen parçaların cenaze namazlarını bu asıl

esas alınarak kılmak müstehaptır. Hidâye.

«Zira eğer vacip olsaydı bir ölüde kasemenin tekrar gerekirdi ilh...» Yâni diyetin de tekrarı gerekirdi.

Şöyle ki; bedenin az bir kısmı baş ile beraber bir yerde. kalan kısmı da başka bir yerde bulunsa,

eğer az olan kısımda kasâme ve diyet az vaclp olsa çok olan kısımda da vacip olması gerekirdi.

«Zira eğer bilinmiş olsa ilh...» Yani beyyine ve ikrar ile... Kuhistâni. Yani katilin ikrarı ile bilinirse.

Beyyinenin de mahalle halkı dışında birisinden olması gerekir. Nitekim bu metinde de gelecektir.

Bu bahis hakkındaki malumatın tamamı da ileride gelecektir.

«Ölünün velisi de... iddia etse ilh...» Musannıf bu kavil ile öldürülen kişinin velilerinin, ölünün kanını

dâva etmelerinin kasûmenin şartlarından olduğuna işaret etmiştir. Zira davasız yemin îcabetmez

Nitekim Tûri´de de böyledir. Bunu daha önce belirtmiştik. Bakınız! velisi olmayan bir maktulün

kasamesini İmamın iddia edip edemeyeceği hussuunda hüküm nedir?

Benim. Hamevî´nin şerhinden naklen gördüğüme göre; Hamevî aşağıdaki muhayyerlik hususunda

tevakkuf etmiştir, zira velî olmayan yerde imam yemin edecek elli kişiyi seçmekte muhayyermidir,

değil midir? diyerek bu hususta kitaplara müracaat edilmesini söylemiştir.

Mevlâna Alî el-Hânutî şunu nakletmiştir: İmam, mahallede cesedi bulunan kanını dava eder ve

yemin ederek kişileri de seçebilir. Çünkü imam velisi olmayan kişiyi kasden öldüreni kısas eder.

Kısasa malik olan kimse eyleviyyetle kasâmeye de malik olur zira kasâme kısastan daha aşağı bir

mertebededir ve yine varisi olmayan kişinin ´mirası beytü´lmâle kalır. Bunu beytü´l-mâle mal eden

imamdır ve İmâmın yemi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Kasame
« Posted on: 26 Nisan 2024, 15:44:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Kasame rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Kasame mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Kasame kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Kasame Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Kasame kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Kasame peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Kasame ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Kasameönlisans arapça,
Logged
26 Ocak 2010, 21:43:28
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 26 Ocak 2010, 21:43:28 »

M E T İ N

Maktulûn bulunduğu yerin durumuna bakılır. Eğer mülk ise kasâme maliklerine, diyet de maliklerin

âkileleri üzerine vaciptir.

Bilinen kimselere vakfedilen mülkün durumu da böyledir. Zira itibar mülk ve velâyetedir. Nitekim

musannıf Velvâliciyye ve Bezzaziye´ye istinaden böyle ifade etmiştir.

Ben derim ki: Dürer ve diğer kitaplara uyularak. ileride metinde bunun tasrihi gelecektir. Buna göre,

«yakınlığa» itibar edilmez. Ancak maktül hiçkimsenin mülkünde ve zilliyetinde olmayan mübah bir

mekanda bulunduğu takdirde «yakınlığa» itibar edilir. Aksi halde kasâme mülk sahibi ile malı elinde

tutan üzerinedir. Velâyet ve zilliyetten murat: o mekân, sayılabilecek bir topluluğunda olsa özel

mülkiyettir. Eğer maktulün bulunduğu yer müslümanların umumuna alt bir yer olsa. o zaman

hiçkimse üzerine kasâme ve diyet yoktur.

Şu kadar var ki, onun diyeti hazineden verilir. Bu ileride gelecektir. Sen düşün. Zilliyetten murad da,

hak edilmiş zilliyettir.

Valinin, sahiplerinden zulmen aldığı topraklara gelince, uygun olan buralarda bulunan bir maktulün

kanının heder olmasıdır. Çünkü gâsıp üzerine diyet yoktur. Kuhistanî Kirmânî´den naklen...

Araştırılsın.

Eğer maktulün bulunduğu yer sahipsiz olup, ama müslümanların ellerinde bulunursa o zaman

diyetin beytü´imâlden verilmesi gerekir. Zira biz zikrettik ki eğer ses duyulacak bir yerde olsa onu

kurtarmak sesi duyan kişi üzerine vaciptir. Velvaliciye´de de aynı şekildedir. Vetvâliciye´de

denilmiştir ki: Maktül bir adamın bir köyün yanındaki tarlasında bulunsa ve toprak sahibi de o köy

halkından olmasa, kasâme ve diyet köy halkına değil toprak sahibinedir. Çünkü itibar mülke ve

velâyetedir. Ben derimki:

Bu sarahaten şunu ifade etmektedir, yakınlığa mülk ve vakıf olan mekanda değil ancak mübah olan

yerlerde itibar edilir, çünkü toprağı idare sahibine aittir. Bu bahis ileride metin olarak gelecektir.

Dikkatli ol!

Eğer maktül bir insanın evinde bulunsa, kasâme ev sahibi üzerinedir. Şayet âkinesi de orada

bulunuyorlarsa onlar da kasâmeye dahil olurlar. Ebu Yusuf buna muhalefet etmiştir. Mülteka. Eğer

o binanın ona ait olduğu hüccetle sabit olursa ve âkilesi de varsa diyet âkilesinedir. Aksi halde

k6ndl üzerinedir. Nitekim ileride gelecektir.

İ Z A H

«Bilinen kimselere vakfedilen mülkün durumu da böyledir ilh...» Yani ileride geleceği gibi kasâme

ve diyet onların üzerinedir.

«Bilinen kimselere ilh.» Bu ifade ile fakir ve düşkünler gibi genel bir şekilde anılan bilinmeyenler bu

hükmün dışına çıktılar. Böyle bir yerde bulunan maktulün diyetinin beytü´l-mâlden verilmesi

gerekir. Nitekim musannıf bunu ileride bahis olarak zikredecektir.

«Zira itibar mülk ve velâyetedir ilh...» Şarihin bu sözünde itirazi bi görüş vardır. Çünkü vakıfta

velâyet vâkıf yapanın veya onun mütevelli kıldığı kimsenindir.

«O zaman ilh...» Yani diyeti: mülkte ve hususi olarak bir şahsa vakfedilen malda sahipleri

üzerinedir. O zaman sesin duyulması ile kayıtlanan yakınlığa itibar edilmez. Yakınlığa ancak

hiçkimsenin mülkü ve hususi zilliyeti olmayan mübah toprakta itibar edilir. Mübah arazi (sahipsiz

arazi) altına iki şey daha olur. Birisi, hiçkimsenin faydalanmadığı bir kır diğeri de müslümanların

elinde bulunan ve faydalandıkları bir kırdır. Demekki bu kırların her ikisinde de yakınlığa itibar

edilir. Yani sesin duyulacağı en yakın olan yere bakılır, o zaman kasâme daha yakın olan yer

halkına vacip olur. Eğer maktulün bulunduğu yerden ses duyulmuyorsa, o kır müslümanların elinde

olduğu takdirde maktulün diyeti hazineden verilir. Nitekim musannıf bunu yakında zikredecektir.

Aksi halde kanı heder olur. Nitekim musannıfın «onlardan sesin ulaşması şarttır» sözünden

anlaşıldı. Bunu yukarda beyan etmiştik. Bu da Tahavî´nin Hindiye´den, Hindiye´nin de Muhit´ten

naklettiği şu sözlerdir: «Maktul bir kırda bulunsa; eğer kır mülk ise kasâme ve diyet onun sahibi ile

kabilesi üzerinedir. Ama şayet mülk değilse bakılır, eğer oradan şehre ses ulaşıyorsa o zaman


kasâme şehir halkı üzerinedir. ulaşmıyorsa müslümanlar o sahradan odun kesmek, ot biçmek ve

hayvan otlatmak gibi şeylerle faydalandıktan takdirde diyet hazineden ödenir. aksi halde kanı heder

olur» Özetle.

Buna göre: Haniye´nin «maktül sahipsiz bir yerde olur, ve orası da müslümanların zilliyetlerinde ise

diyet hazineden verilir» sözü, diyetin hazineden verilmesinin o sahipsiz yere ses ulaşacak kadar

yakın şehir veya köyün olmaması haline hamledilir. Çünkü Hâniye´de evvela sesin ulaşması

katiyetle şart kılınmıştır. Nitekim bunu Hâniye´den naklen daha Önce söylemiştik. Burun özeti

şudur: Evvela muteber olan mülkiyet ve hususi zilliyet sonra yakınlık sonra da amme zilliyetidir.

BİR UYARI: Tatarhaniye´de: «Eğer maktulün bulunduğu yer hiç kimsenin mülkü değilse ve oradan

ses duyuluyorsa kasâme ve diyet şehirdeki o yere en yakın olan kabileler üzerinedir»

Denilmektedir. Bu ibare şunu ifade ediyor: Kasâme şehir halkının tümü üzerine değil şehirdeki o

yere en yakın olan kabile üzerinedir. Unutulmasın...

«O yer sayılabilecek kadar bir toplumunda olsa ilh...» Yani o yer ya bir kimseye veya bilinen

kimselere vakfedilen mülk gibi, sayılabilecek çoklukta kimselerin mülkü olsa...

«Ancak onun diyetinin beytü´lmâl´den verilmesinin vacip oluşu ileride gelecektir.» Yani yakında

metinde gelecektir.

«Sen düşün» Şârih bununla iki görüşün uyuşturulmasının mümkün olduğuna işaret etmiştir. Bu da

Bedayi´nin «hiçkimse üzerine diyet yoktur» sözünün insanlardan hiç kimse üzerine diyet

olmamasına hamledilmesidir. H. Yani o zaman bu ifade diyetin hazineden verilmesinin gerekli

oluşuna zıt olmaz. Şu kadar var ki bu da, insanlardan hiçkimseye yakın biri yerde bulunmadığı

zaman da söz konusudur. Aksi halde önceden bilinmediği gibi diyet sesi işitebilecek kimseler

üzerinedir.

«Araştırılsın.» Ben derim ki: Bunun araştırılması şöyledir: Bu mesele ihtilâflıdır. Zira Kuhustani´nin

Kirmânî´ye isnad ettiği «yeri gasbeden kîşiye diyet yoktur» sözü, musannıfın ileride gelecek olan

«eğer mülk satılsa fakat kabzedilmese» sözünün yanında, Hidâye Şerhlerinde zikrolunan ifadedir.

Zeylaî de; o bahiste şöyle demektedir; Bu bahis binanın emanet olduğu durumun aksinedir. Çünkü

bina emanet olduğu takdirde tazminat malikinin üzerinedir. Çünkü tazminat korumayı terketme

tazminatıdır. Korumayı terketme tazminatı da ancak korumaya gücü yeten kimse üzerine vaciptir.

Korumaya gücü yeten de niyabeten değil asaleten zilliyete sahip olandır. Emanet alanın zilliyeti ise

niyâbeten zilliyettir. Müstair ve müretehin de böyledir. Gâsıp da bunlar gibidir. Zira gasıbın

zilyedliği de emaneten olan bir zilyedliktir. Çünkü bize göre akâr gaspla tazmin olunmaz. Bu

Nihâye´de zikredilmiştir. Hidâye´de de, gasıbın gasbettiği yerde bulunan maktulün tazminatının

gasıba ait olduğuna delalet edecek sözler zikredilmiştir: Yani Hîdaye bu hükmü «akorda go$p

tohckkırit eder» görüşü üzerine bina etmiştir. Bunu da imamlarımızdan bir çokları tercih etmiştir.

Minah.

«Eğer maktutun bulunduğu yer sahipsiz bir arazi ise ilh...» Yani yukarda belirttiğimiz gibi oradan da

ses duyulmuyorsa.

«Zira biz zikrettik ki: ilh...» Velvâliciye bunu, daha evvel gecen «diyet ve kasâme köylerden ses

duyulacak kadar yakın olanın üzerine vaciptir» sözüne gerekçe olarak zikretmiştir. Şu. kadar var ki

Velvalciye, ta´lil ile muallel arasını musannıfın metin olarak zikrettiği, «mekanın haline itibar edilir»

sözü ile ayrılmıştır. Şarih de bu ayırımın onun illeti olduğunu zannetmiştir. Halbuki öyle değildir.

Zira burada diyetin hazineden ödenmesinin mâmur yerlerde sesin duyulmayacağı kadar uzak

olması halinde olduğunu biliyorsun.

«Toprak sahibi de o köy halkından olması ilh...» Bu sözün mefhumu muhalifi (zıddından anlaşılan)

şudur: Eğer yerin sahibi de. o köy halkından ise, köy halkı onun akilesi olduğu takdirde o da köy

halkına dahil olur. Düşün.

«Bu açıktır ilh...» Şârihin daha önce söylediği «o zaman yakınlığa itibar edilmez» sözü ile birlikte bu

ifadesine hiç ihtiyaç yoktur.

«Çünkü toprağı idare etmek ilh...» Şârihin bu sözü düşürülmüş bir ifadenin gerekçesidir. O da

şudur: Aksi halde diyet malikin ve velayet sahibinin üzerinedir. Çünkü... T.

«Kasâme ev sahibi üzerine gerekir ilh...» Buna göre o, tekrar tekrar yemin eder. Vetvâliciye. Bina

kilitli olup içinde hiçkimse olmasa bile durum aynıdır. Tûrî. Kasâmenin ev sahibi üzerine oluşu

maktülün velisinin ev sahibinin katil olduğunu iddia ettiği zaman da söz konusudur. Ama eğer

maktulün velisi başka birinin katil olduğunu iddia ederse ev sahibine ne kasâme ne de diyet


vaciptir. Tatarhâniye.

«Eğer âkilesi de orada bulunuyorlarsa ilh...» Yani Burhan´dan naklen Şurunbulâliye´de de

belirtildiği gibi âkilesi de onun şehrinde bulunsalar...

«Ebû Yusuf buna muhalefet etmiştir ilh...» Zira o, «Akilesi kasâmeye dahil olmaz, zira bir

başkasının onun binası üzerinde velâyet yoktur...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

26 Ocak 2010, 21:44:50
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 26 Ocak 2010, 21:44:50 »

M E T İ N

ÇöIde veya akan büyük bir suyun ortasında bir ölü bulunursa kanı hederdir. Kanının heder olması

maktul, ileride geleceği üzere suyun ortasında hapsolmayıp suyla birlikte sürüklendiği zamandır.

Zira suda hiç kimsenin zilliyeti yoktur. Bazı âlimler tarafından ise, suyun çıktığı yer dârû´l-İslâm´da

olduğu takdirde diyetinin hazineden verilmesinin gerekli olduğu söylenmiştir. Çünkü o su

müslümanların zilliyetindedir. İbnu. Kemâl.

Şuf´a hakkı verecek derecede küçük bir suda bulunursa o zaman diyeti o su sahipleri üzerinedir.

Çünkü su onlara hâstır.

Eğer maktûlun bulunduğu kır mülk veya yukarda geçtiği ve ilerde de geleceği gibi, birisine

vakfedilmişse veya bir köye yada çadırlara, ses işitilecek kadar yakın ise o zaman diyet o sahranın

maliki veya zilliyet sahibi yahut köy halkı yada en yakın çadır sahibi üzerinedir. Zeylaî.

Suda bulunan maktûl, suyun kenarında veya sudaki bir adacıkta hapsedilmiş veya bağlanmış

olarak yada suyun kenarına atılmış olarak bulunsa onun diyeti oraya en yakın olan köy ve şehir


halkı üzerinedir.

Haniye´de «araziler» de en yakın köy ve şehire ilave edilmiş, Musannıf da bunu ikrar etmiştir. En

yakın köy şehir veya araz halkının üzerine vacip olması maktulün bulunduğu yere arazide

balunanların veya köy halkının sesleri ulaştığı takdirdedir. Aksi halde yukarda da geçtiği gibi onlara

diyet gerekmez.

Bir topluluk kılıçlarla çarpışsa ve birisi öldükten sonra dağılsalar, ölen kimsenin diyeti o mahalle

halkı üzerinedir. Çünkü o yeri korumak onların görevidir, Ancak maktulün velisi çarpışanların veya

onlardan muayyen birisinin öldürdüğünü iddia ederse o zaman mahalle halkına bir şey gerekmediği

gibi, velî delil getirene kadar çarpışanlara da bir şey gerekmez. Çünkü yalnız iddia ile hak sabit

olmaz. Mahalle halkı da töhmetten kurtulur. Zira onun sözü ancak kendisi aleyhine hüccettir. Yemin

etmesi istenilen kişi onu Zeyd öldürdü dese yeterli değildir. «Allah adıyla yemin ederim ki onu ben

öldürmedim ve onun için Zeyd´in dışında bir kâtil de tanımıyorum» diyerek yemin ettirilir.

Sözü maktulü öldürdüğü zannedilen kişi hakkında da kabul edilmez. Mahalle halkının bazısının.

kendilerinden başkalarının öldürdüğüne dair olan şahitlikleri batıldır. İmameyn buna muhalefet

etmiştir. Mahalle halkından muayyen birinin öldürdüğüne dair şahitlikleri de batıldır çünkü her iki

durumda da töhmet vardır.

Bir kişi bir mahallede yaralansa ve oradan nakledilse sonra da ölünceye kadar yatalak kalsa diyet

ve kasame o mahalle halkı üzerinedir. İmam Ebû Yusuf buna muhalefet etmiştir.

Bir adamla beraber henüz ölmemiş bir yaralı olsa ve başka birisi o yaralıyı evine taşısa ve yaralı bir

müddet sonra ölse Ebu Yusufa göre adam tazmin etmez. Ebu Hanife´nin kavline kıyas edilirse

tazmin eder.

Yanlarında üçüncü birisi olmayan iki kişiden biri öldürülmüş olarak bulunsa Ebu Hanife´ye göre

diyetini tazmin eder. Çünkü zahir odur ki insan kendini öldürmez. İmam Muhammed buna

muhalefet etmiştir.

(Şârihin «Ebu Hanife´ye göre» sözü) Diğer bir nüshada da Ebu Hanife yerine Ebu Yusuf yazılmıştır.

O nüsha daha açık olup ona itimad edilir.

Bir kadına ait olan bir köyde bir maktul bulunsa o kadına tekrar tekrar yemin ettirilir ve âkilesi de

diyetini öder. İmam Ebû Yusufa göre kasâme de âkile üzerinedir.

Müteahhir ulema kadının da bu meselede diyeti ödemede âkileye katılacağını söylemişlerdir.

Mürtekâ´da da böyle denilmiştir. Esah olan da budur. Bunu Zeylai zikretmiştir.

İ Z A H

«Çölde ilh...» Yani kimsenin mülkü olmayan ve sonra gelecek kısımdan da anlaşıldığı üzere köye ve

benzeri bir yere yakın olmayıp müslümanların umumun yararlanmadıkları bir yerde... Yoksa

yukarda da geçtiği gibi eğer oradan müslümanlar yararlanıyorlarsa onun diyetinin hazineden

verilmesi gerekir.

«...Veya akan büyük bir suyun ortasında ilh...» Bu ifade hükmün büyük nehre ait olması için bir

kayıt değildir. Bundan murat, cesedin küçük değil büyük bir nehrin içinde sürüklenebilmesi ve

suyun kenarında hapsedilme veya bağlanma yada suyun kenarına atılma hallerini dışta bırakmak

içindir. Bunu İbnu Kemâl ve başkaları ifade etmişlerdir. Bundan sonra gelen ifadeden de böyle

anlaşılır.

«İbnu Kemâl ilh...» İbnu Kemâl´ın ibaresinin tamamı şöyledir: «Bu mesele, suyun çıktığı yerin

darül-harpte olması. meselesinin aksinedir. Çünkü o zaman maktulün darü´l-harp halkı tarafından

öldürülmüş olma ihtimali vardır, İbnu Kemâl bunu katiyyetle Kerhi´ye nispet etmiş ve Şarih´in

yaptığı gibi «kil» denildi tabiri ile ifade etmemiştir. Kuhtotanî Ise bunu katiyetle ifade etmiştir.

Hidâye Şarihleri de Şeyhu´l-İslâm´ın Mebsut´una ve diğer kitaplara nispet etmişlerdir. Şu kadar var

ki Allâme İtkâni bunun herhangi birdelilinin olmadığını söylemiştir. Çünkü bu hüküm, Muhammed´in

Asıf ve Camuis-Sağir adlı kitaplarında ve Tahavî ve diğer âlimlerin kitaplarında açıkça söylenenin

zıddınadır. Zira onlar buna itibar etmemişlerdir. Çünkü Fırat ve benzeri sular hiç kimsenin

velâyetinde değildir. O zaman hiçkimseye onun korunması lazım gelmez. Aksi halde uzak çöllerde

de bu hükme itibar edilmesi gerekirdir. Çünkü oralarda bulunan bir ceset kesinlikle müslümanların

maktûlüdür, özetle.

Ben derim ki: Suyun çıktığı yerden maksat, suyun yeryüzüne çıktığı ve kaynadığı yerdir.

«Su sahipleri üzerinedir ilh...» Yani kasâme ve diyet o suda haklan olanlar üzerine vaciptir. Hidaye.


Yani âkileleri üzerine... İtkânî. Sen düşün.

«Birisine vakfedilmiş ilh...» Yani belirli kimselere vakfedilmiş ise...

«Oraya en yakın olan köy ve şehir ilh...» itkâninin naklettiğine göre İmam Muhammed´in ibaresi

şöyledir: «Yani kasâme ve diyet şehirden maktulün bulunduğu yere en yakın kabile üzerinedir.

Zahir olan şudur ki; eğer köyde birkaç kabile varsa kasâme ve diyet bunlardan en yakın olan kabile

üzerinedir. Aksi halde evlerden en yakını üzerinedir. Bezzâziye´de denilmiştir ki: İmam

Muhammed´e iki köy arasında bulunan bir ceset konusunda binalara mı yoksa araziye mi itibar

edileceği sorulmuş, o do, arazinin o köy halkının mülkü olmadığını ancak sahralar nasıl köylere

nispet edilirse arazinin de aynı şekilde nispet edildiğini buna göre de diyet ve kasâmenin o

köylerden hangisinin evleri maktule daha yakınsa onların üzerine olacağını söylemiştir.

«Araziler ilh...» Yani mülk olan araziler... Çünkü mülk olan arazilerin hükmü binaların hükmü gibidir.

Araziyi ve araziye yakın olan şeyleri korumak arazi sahipleri üzerine görevdir. Rahmeti.

«Aksi halde... vacip olmaz ilh...» Yani eğer ses ulaşmıyorsa ne arazi ne de köy halkı üzerine bir şey

gerekmez. O zaman bakılır, eğer maktul ammenin faydalandığı bir yerde bulunursa diyeti hazineden

verilir, aksi halde yukarda geçtiği gibi, kanı heder olur.

«Bir topluluk kılıçlarla çarpışsa ilh...» Bu hüküm kabilecilik sebebiyle vuruştukları takdirdedir. Aksi

halde birşey gerekmez. Nitekim bu mesele aralarındaki fark izah edilerek bâbın sonunda gelecektir.

«Çarpışanların ilh...» Mülteka´da ifade edildiği gibi musannıf da burada «kavm» deseydi daha açık

olurdu.

«Onlardan ilh...» Yani kavimden...

«Delil getirene kadar ilh...» Yani mahalle halkından değil, onların dışında iki kişinin şahitliği ile

kâtilin kim olduğunu ispat edene kadar ne mahalle halkına ne de çarpışan topluluğa kasâme ve

diyet gerekmez. Nitekim bu ileride de gelecektir.

«Çünkü yalnız iddia ile ilh...» Bu söz «çarpışanlar» üzerine de birşey yoktur sözünün gerekçesidir.

«Zira onun sözü kendisi aleyhine hüccettir ilh...» Zira onun iddiası mahalle halkının suçsuzluğunu

tazammun eder.

«Allah adıyla yemin ettirilir ilh...» Yani, maktulü filan kişi öldürdü demesiyle ondan yemin düşmez.

Bu meseledeki sonuç şudur: Adam, yemininden istisna etmiştir. Bu da ikrar edenin katile ortak

olmasına aykırı değildir. Böyle olunca kendisinin öldürmediğine ve filan kişinin dışında ir katli

tanımadığına dair yemin etmesi gerekir.

«Kabul edilmez ilh...» Şarih bu sözü ile istisnanın faydasının, Zeyd aleyhindeki sözünün kabulü

olmadığına işaret etti.

«Batıldır ilh...» Yani velî mahalle halkı dışında birisinin öldürdüğünü iddia etse ve mahalle

halkından iki kişi de buna şahitlik etseler, İmam´a göre şahitlikleri kabul edilmez. İmameyn´e göre

ise bu şahitlik kabul edilir. Çünkü mahalle halkı da maktulün velisine hasım olmaya maruzdurlar.

Bu da velinin, onların dışında birisinin katil olduğunu iddia etmesiyle batıl oldu. Bu dava vekilin

mahkemeden evvel müvekkil tarafından azline benzer. İmamın onların şahitliklerinin kabul

edilmeyeceğine dair delil şudur: Mahalle halkının tümü takdiren hasım olmuşlardır. Çünkü

kendilerinden sudur eden kusurdan ötürü hepsi katil durumuna düşmüşlerdir. Her ne kadar

husumet cümlesinden çıkmışlarsa da; -vasinin, azil veya çocuğun bâliğ olmasıyla vasayetten çıkıp

şehadetlerinin kabul edilmemesi gibi- bunların da şehadetleri kabul edilmez. Bu bahsin tamamı

İnaye ve diğer kitapl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes