> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Eşribe
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Eşribe  (Okunma Sayısı 2274 defa)
29 Ocak 2010, 23:13:51
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 29 Ocak 2010, 23:13:51 »



Reddü´l Muhtar / Eşribe
EŞRİBE BAHSİ

M E T İ N


«Eşribe» kelimesi «şarâb»ın çoğuludur. «Şarâb» lügat bakımından içilen her sıvı maddeye denir.

İstılah bakımından ise sarhoş eden nesnedir. Şarabın haram olanı dört çeşittir:

Birincisi : Hamrdır. Hamr üzüm suyunun pişmemişidir. Bu üzüm suyu kabarır, katılaşır ve köpük

tutarsa hamr olur. İmameynin katında köpük atması şart değildir. İç mezheb sahibi de bununla

hükmetmiştir. Ebû Hafs El-Kebîr bu görüşü kabul etmiştir. Ve bu görüş -Eş-Şurunbulâliye´de

El-Mevâhib´den naklen belirtildiği gibi- daha kuvvetlidir. İleride bunu ifade eden de gelecektir. Hamr

bozan mecâz olarak üzüm suyundan başkasına da ıtlâk olunur.

Müellif bunları söyledikten sonra hamra ait on hüküm sıralamaya başladı ve şöyle dedi:

Hamr´ın azı da çoğu da icmâ´ ile harâmdır. Liaynihi yani bizzat kendisi haramdır.

Cenab-ı Hakk´ın: «Hamr, kumar, fal okları...» (Mâide, 90) âyeti celilesinde hamr´ın harâm olduğuna

dair on delil vardır. Bu deliller El-Mucteba ve başka kitaplarda genişçe izah edilmişlerdir.

Hamr tıpkı sidik gibi necaset-i galîzadır. Onu helâl sayan kâfir olur.

Müslüman için onun kıymetli olması söz konusu değildir. Fakat en sıhhatli görüşe göre maliyeti

düşmez.

Onunla menfaatlenmek haramdır. Velev ki hayvanlara içirsin, onunla çamur yapsın, oyalanmak için

ona baksın veya onu bir tedavide, yağlamada, yemekte veya başka yerlerde kullansın. Ancak sirke

yapmak için kullanılması veya susuzluktan korktuğu için zaruret miktarı kullanılması müstesnâdır.

Eğer zaruret miktarından fazla içer, sarhoş olursa had vurulur. Müctebâ.

Hamrın satışı caiz değildir. Çünkü Müslim´de şu hadis yer olmaktadır: «Onun içilmesini harâm kılan

Allah onun satışını da haram kılmıştır.»

Hamrı içene sarhoş olmasa dahi had vurulur. Hamr´dan başka içkileri içen ise, sarhoş olduğu

takdirde had vurulur.

Hamrda pişirmek herhangi bir etki yapmaz. Ancak pişirilmiş hamrı içen bir kimse sarhoş olmadıkça

kendisine had vurulmaz. Çünkü had, Zeylaî´nin de zikrettiği gibi pişmemiş hamra ait bir özelliktir.

Musannıf bu görüşü takviye etmiş. El-Kınye ve El-Muctebâ´daki görüşleri zayıf saymıştır. Sonra İbn

Vebân´dan nakledildi ki: «El-Kınye sahibinin söylediğine -kaidelere muhalif olduğundan dolayı,

başkasından gelen bir nakil ile desteklenmezse- iltifât edilmez.»

Bu konuda İbn Şahne´nin de söyledikleri vardır.

Hamrla tedavi mutemet kavle göre caiz değildir. Bunu müellif söyledi.

Ben derim ki: Hamrı şırınga ile dübüre akıtmak veya tenasül uzvuna akıtmak dahi olsa yine helâl

değildir. Nihâye.

Hamrı -İmâm Şâfiî´nin hilâfına- bir şey atmak suretiyle dahi olsa sirkeye çevirmek câiz değildir.

İZAH

Bu konuyu sulamadan sonra zikretti. Çünkü «eşribe» ile «şirb» kelimesi lafzan ve mana olarak aynı

damardan gelen iki koldurlar Şirb (sulama) bahsini daha önce zikretti. Çünkü ölü arazilerin ihyâsına

uygundur. Bunun tamamı El-İnâye ve El-Minah´ta zikredilmiştir.

El-Kühistânî dedi ki: «Şarapların asılları üzüm, hurma ve kuru üzüm gibi meyvelerden; buğday,

darı, mısır gibi hububattan; şeker, paluze ve bal gibi tatlılardan; deve ve kısrakların sütü gibi

sütlerden meydana gelir. Üzümden edinilen şarap beş veya altı çeşittir. Meyveden edinilen şarap

cinsi ise üç, kuru üzümden iki ve diğerlerinden ise birer çeşittir. Bunların her birisinin de çiğ ve

pişirilmiş olmak üzere iki çeşidi vardır.»

«Her içilen sıvıya şarap denir ilh...» sözüne gelince; «eşribe» kelimesi «şirb» kökünden alınmıştır;

ister su, ister sudan başka içilenler olsun, ister helâl olsun, ister olmasın, her içilen şey demektir.

Kühistânî.

Müellif «o» derken hamr kelimesi için müennes (dişi) zamirini kullandı. Çünkü «hamr» kelimesi

semaen müennestir. Kâmûs sahibi: «Bazen bu kelime için lafza bakılarak müzekker zamir de

kullanılır.» diyor.

«Niyy kelimesi «nun»un esresi ve «yâ» harfinin şeddesiyledir ilh...» sözüne gelince; bu, aslın

hilâfınadır. Çünkü Kâmûs´ta «hemze» bâbında ve El-Kühistânî´de: «Niyy kelimesi «nun»un esresi,


«yâ» hemzenin sükunuyladır» deniliyor. El-Muğrib adlı lügat kitabında «kalb ve idğam üzerine «yâ»

harfi şeddeli de olabilir» denilmektedir.

Bunun benzeri İbnu´l-Esîr´in Nihâye adlı eserinde de vardır. El-Azmiye adlı eserde «ibdâl ve idğâm

meşhur değildir» denilmektedir. El-Makdisî, «Bu kelimenin avamca bir kelime olduğunu»

kaydediyor.

«Kaynadığı zaman ilh...» Yani altı yükseldiği zaman. Zira «Galâ» kelimesi esasen yükseltme,

yükselme manasına gelir. Nitekim El-Makâyîs´te bu böyle yer almaktadır.

Müellifin «şiddetleştiği» tabirine gelince, yani sarhoş edecek şekilde kuvvetleştiği demektir.

Kühistânî.

«Yani köpük atarsa ilh...» Yani köpük kalmayıp berraklaşır ve saflaşırsa demektir. Kühistânî.

«İmameyn´in görüşü daha kuvvetlidir ilh...» sözüne gelince, buna El-Mahbûbi, En-Nesefî ve

başkaları da itibar etmişlerdir. Tashih-u Kâsım.

Gayetu´l-Beyân´da denildi ki: «Avam-ı nâsın cesaretini defetmek için ben de İmameyn´in sözüne

yapışırım. Çünkü avam bu «köpük atmazdan önce helâl olduğunu» bildikleri zaman fesada

düşeceklerdir.»

En-Nihâye ve başka eserlerde şu hüküm vardır: «Denildi ki: içilmesinin haram olması hususunda

sadece katılaşmaya dikkat edilir, haddi vurmak meselesinde de ihtiyatî olarak köpük atmaya dikkat

edilir.»

«Bunu ifade eden gelecektir ilh...» sözünden maksadı: «Köpürüp şiddetlendiği zaman hepsi

haramdır.» ibaresi gelecektir, demektir. H.

«Hamr bazen mecazen başka şeylere de ıtlâk olunur ilh...» El-Minah´ta denildi ki: «Bu isim (yani

hamr) lügatçilerin icmâsıyla şaraba tahsis edilmiştir. Biz: «Her sarhoş edici hamrdır, çünkü aklın

karışması manasına gelen muhâmerâttan iştikâk olunmuştur» diyemeyiz. Çünkü lügatte kıyas câri

olmaz. Binaenaleyh, içinde su karar bulduğundan ötürü testiye ´karûre´ denilmez. Allah Rasûlü´nün:

«Her sarhoş edici hamr ve her sarhoş edici harâmdır» ve yine: «Kesinlikle buğdaydan bir hamr,

arpadan bir hamr vardır. Kesinlikle kuru üzümden bir hamr vardır. Kesinlikle baldan bir hamr

vardır» sözüne gelince onun cevabı şudur: Hamr hakikaten bu zikredilenlere ve başka şeylere de

ıtlâk olunur. Bunların her birisinin ayrı isimleri vardır. Meselâ: musellese, bâzuk, munassaf ve

benzeri gibi. Binaenaleyh bunlara «hamr» demek mecazîdir. Hadis de buna hamledilir. El-Minah´tan

özetle.

Veya bu hadis, hükmün beyânı içindir. Çünkü Rasûl-ü Ekrem hükmün beyânı için gönderilmiştir,

hakikatlerin beyânı için değil.

«Onun azı da çoğu da icmâen haramdır ilh...» Yani azının da çoğunun da içilmesi haramdır. Evet

«içilme»yi takrîr ediyoruz, onlardan yararlanmanın, tedavinin haram olması şeklinde gelen hüküm

mükerrer olmasın diye. H.

Müellif bununla Mutezileden bazılarının: «Haram, sarhoş eden çok miktardır. Sarhoş etmeyen azı

haram değildir» şeklindeki görüşlerinin dışında kâlmak istemiştir. Kühistânî.

El-Hidâye´de denildi ki: «Bunu söylemek küfürdür. Çünkü Kitab´ı inkâr etmektir. Zira Kitap hamra

«rics» demiş, rics ise bizzat kendisi haram o!an şeydir. Rasûl-ü Ekrem´in hamrı haram kıldığı ise,

Sünnette mütevatir olarak gelmiştir ve bu hususta ümmetin icmâsı da vardır. Bir de onun azı onun

çoğuna insanı davet eder ve bu da hamrın özelliklerindendir.»

«Ayniyle haramdır ilh...» Yani hamr sarhoşluk vermesi şartıyla haram değildir, onun tek damlası

dahi haramdır. Nitekim bu hüküm daha önceki ifadelerden anlaşılmıştır. Fakat o bâtıl kavli reddin

tekidi için tekrarlanmıştır.

«Âyette hamrın haram olduğuna dair on delil vardır ilh» sözüne gelince; bunlar şudur: (1) Cenâb-ı

Hak hamrı kumar ile birlikte ele almış ye kumara atfetmiş, (2) ona «necis» demiş. (3) onu şeytanın

amellerinden saymış, (4) ondan sakınılmasını emretmiş, (5) kurtuluşu ondan sakınmaya bağlamış,

(6) şeytanın onunla düşmanlığı ilkâ etme özelliği ile nitelemiş. (7) buğzu yerleştirmeyi, (8) Allah´ın

zikrinden menetmeyi hep ona bağlamıştır. (9) Namazdan menetme özelliğini de ona bağlamış ve

(10) tehdidi ilân eden istifham (soru) sigasıyla belîğ bir yasaklama getîrmiş" tir. H.

«O, galîz bir necasettir ilh...» Çünkü Cenab-ı Hak onu «rics» diye adlandırmıştır. Binaenaleyh o

sidik ve akıtılmış kan gibidir. İtkânî.

«Onu helâl gören kâfir olur» sözüne gelince, çünkü bu kişi kesin delili inkâr ediyor, demektir.


Hidâye.

«Müslüman hakkında onun kıymetlendirilmesi sakıt olmuştur ilh...» Müslümanın şarabını telef eden

veya gasp eden zâmin olmaz. Onun satışı câiz değildir. Çünkü Cenab-ı Hak onu necis kıldığından,

onun değerini düşürmüştür. Kıymetlendirme ise onun değerine işaret eder. Allah´ın Rasûlü

buyurdular:

«Onun içilmesini kesinlikle haram kılan, onun alış verişini ve onun bedelini yemeyi de haram

kılmıştır.» Hidâye.

Onu telef etme halinde tazminatının gerekmemesi, onun telef edilmesinin mubah olduğuna delâlet

etmez. Ancak bu hususta fakîhler ihtilâf etmiştir. Bazıları :«telef edilmesi mubahtır» der...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Eşribe
« Posted on: 19 Nisan 2024, 16:02:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Eşribe rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Eşribe mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Eşribe kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Eşribe Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Eşribe kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Eşribe peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Eşribe ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Eşribeönlisans arapça,
Logged
29 Ocak 2010, 23:14:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 29 Ocak 2010, 23:14:47 »

METİN

Hâram olan nevilerin ikincisi, tılâ´dır. Tılâ (üzüm şırası)´dır. Üçte ikisinden az miktarı gidinceye

kadar pişirilir. Ve böylece sarhoş edici olur. Musannıf bu nev´a «Tılâ» değil, «Bâzîk» denmesini

daha doğru bulmuştur.

Tılâ´ya gelince, o, musannıfın şu kavli ile belirtilmektedir: «Tılâ, üzüm suyundan üçte ikisi gidinceye

ve üçte biri kalıncaya dek kaynatılandır.» Böylece sarhoş edici olur. Doğrusu da budur. Nitekim

El-Muhît ve başka kitapların sahipleri bunu kabul etmişlerdir. Yani bu ismi vermekte bunu kabul

etmişler; hükmü değil... Çünkü üçte ikisi gidenin ve El-Muhît´te «Et-Tılâ diye isimlerin helâl olduğu

sabittir. Çünkü sahabenin büyükleri bundan içmişlerdir. Nitekim Eş-Şurunbulâlî´de de bu yer

almaktadır. Eş-Şurunbulâlî der ki: «Buna Tılâ isminin verilmesinin nedeni Hz. Ömer´in: «Bu amma

da devenin tılâsına benzer» demesidir. Tılâ uyuz devenin yağlanmasında kullanılan katran

demektir.»

Birinci tefsire binaen tılânın necaseti müellifin de dediği gibi hamr gibidir. Fetvâ da buna göre

verilir.

Haram olan içki nevilerinin üçüncüsü sekerdir. Seker, hurmanın suyunun pişmemiş ve şiddetleştiği

ve köpük aktığı zamanki halidir.

Dördüncü türe gelince, o kuru üzüm Nakî´ıdır. Kuru üzüm nakî´ı, kuru üzüm suyunun çiğ olanıdır.

Bunun da haram olması kendiliğinden galeyan ettikten sonra köpük atmasıdır.

Hamrdan sonra zikredilen bu üç çeşit de köpürdüğü ve katılaştığında haram olurlar. Aksi takdirde

ittifakla haram değildirler. Eğer köpük atarlarsa ittifakla haramdırlar. Kelâmının zahiri de budur.

Binaenaleyh diğer metinlere gelince. o burada İmâmeyn´in kavlini seçmiştir. Bunu El-Burcundî dedi.

Evet, El-Kuhistânî dedi ki: «Burada kaydı terk etti. Çünkü daha önce zikrettiği kaydı esas almıştır.»

Uyan.

Müellif seker ile nakî´ın necâset hükümlerini açıklamadı. Onun kelâmından anlaşıldığına göre bu iki

maddenin necaseti hafiftir. Bu aynı zamanda Serahsî´nin de seçtiği görüştür. El-Hidâye´de bunların


necasetlerinin galize oldukları görüşü seçilmiştir.

Bu üç çeşidin haramlığı hamrın haramlığından daha hafiftir. Binaenaleyh: «Bunlar helâldir» diyen

bir kişi küfre girmez. Çünkü bunların haram oluşları içtihâtla sâbit olmuştur.

İZAH

«Pişirilir ilh...» Bu kaydı şunun için getirdi. Çünkü üçte ikisi tamamen giderse ve bu takdirde tatlı

olursa, herkesin katında onun içilmesi helâldir. Gâleyan eder, şiddetleşirse, sarhoş etmedikten

sonra, İmâm-ı Azam ve Ebû Yûsuf´un katında içilmesi helâldir. Fakat İmâm Muhammed burada

muhâlefet etmiştir. Şerh-u Miskîn. İleride de gelecektir.

«Sarhoş edici olur ilh...» Yani galeyan ederek, şiddetlenerek, katılaşarak ve köpük atarak. Bu

takdirde onun azını da çoğunu da içmek haram olur. Fakat tatlı kaldıkça onu içmek helâldir. İtkânî.

Fakat bu kaydın burada zikredilmesi zarurî değildir. Çünkü musannıfın: «galeyân edip katılaştığı

zaman hepsi haramdır» sözünde bu zaten gelecektir.

«Ona El-Bâzik denir ilh...» El-Bâzik, «zâl»ın kesresiyle veya fethasıyls «El-Bâzak» okunabilir.

Nitekim Kâmûs´ta da bu yer almaktadır. Buna aynı zamanda «El-Munassaf» denir. Çünkü

«El-Munassaf»ın manası «yarısı gitmiş» demektir. «El-Bâzik» ise «yarısından azı gitmiş» demektir.

İkisinde de hüküm birdir. Nitekim bu durum El-Gâye ve başka kitaplarda da yer almaktadır.

«Ve sarhoş edici olsa ilh...» Yani katılaşıp tatlılığı ortadan kalkmakla sarhoş edici olsa; böylesinden

çok içilirse sarhoş eder.

«Hükümde değil, isimde böyledir ilh...» Musannıfın sözleri şiddetli bir şeklide insanı vehme

düşürdüğünden şârih gereken itinayı gösterdi. Çünkü onun kelâmı haram olan içkiler hususundadır

ve o içkilerden birisi de Tılâ´dır. Tılâ´yı evvelâ bir tefsirle açıkladı, sonra başka bir tefsirle açıkladı,

ve ikinci tefsirin doğru olduğuna hükmetti. İnsan «harâm olan ikinci manadır, birincisi değil» diye

vehmedebilir. Halbuki durum tam aksinedir. Binaenaleyh Bâzik ve Munassaf ittifakla harâmdırlar.

Tılâ ise helâldir. Tılâ kaynatılmak suretiyle üçte ikisi gitmiş olandır. Aynı zamanda ona «Müselles»

de denir. Ancak İmâm Muhammed´in katında helâl değildir. Nitekim bu hüküm ileride gelecektir.

Binaenaleyh Ebû Yûsuf ile İmâm-ı Âzam´ın katında ancak sarhoşluğu gerçekleştiren son bardağı

harâmdır. Nitekim bunun açıklaması ileride gelecektir.

Böylece şârih, musannıfın Tılâ´dan maksadının üçte ikisi pişirilmek suretiyle giden nesne

olduğuna, birincisinin haram, ikincisinin helâl olduğuna dikkat çekti.

Eş-Şurunbulâli bu konuda araştırma yaparak: «Tılâ bir çok şeylere isim olarak zikredilir. Onlardan

birisi El-Bâzik, birisi El-Munassaf birisi El-Müselles´tir. Hatta üzüm şırasından pişirilmiş her

nesneye de Tılâ denilir.» demektedir.

Ben derim ki: El-Muğrib adlı lügat kitabında ´Tılâ´, develeri yağlamakta kullanılan katran ve benzeri

maddelerdir. Ve aynı zamanda içkilerden katılaşan her içkiye de teşbih yoluyla Tılâ denir. Hatta

El-Müselles´e yani üçte ikisi giden içkiye de Tılâ denilmekte olduğu» belirtilmektedir.

«Birinci tefsire göre ilh...» İkinci tefsire binaen o tâhirdir, çünkü içilmesi helâldir. İmâm Muhammed

katında ileride geleceği gibi necistir.

«Bununla fetvâ verilir ilh...» Bu sözü El-Kuhistânî, El-Kirmânî ve başkasına nispet etmiştir.

«O hurma suyunun çiğ kısmına denir ilh...» Bu, hurmadan elde edilen üç çeşit içkiden birisidir.

İkincisine «nebîz» denir. Nebîz asgarî seviyede pişirilmiş hurma suyudur. Bu helâldir.

Üçüncüsüne «El-Fadîğ» denilir. Bu, salkım halindeki yaş hurma suyunun kaynatılmamışıdır.

«El-Fadğ» kökünden türemiştir. Çünkü bu kırmak manasınadır. Bu hurma hoşafına «El-Fadîğ»

demenin nedeni, hurmanın kırılıp bir küpe konularak üzerine sıcak su dökülmek suretiyle tadının

çıkmasının sağlanmasıdır. Onun hükmü «seker»in hükmü gibidir. Bu hususu En-Nihâye müellifi

ifade etmektedir. Binaenaleyh eğer musannıf «üçüncüsü hurma suyunun pişirilmemişidir.» deseydi

hem Es-Seker, hem de El-Fadiğ kısımlarını kapsardı. Çünkü «temr (hurma)», ism-i cinstir. Her çeşit

hurmayı kapsar. Nitekim bu durum El-Kuhistânî´de böyle yer almıştır. Düşün.

«Şiddetlendiği, (katılaştığı ve kalınlaştığı) zaman ilh...» sözüne gelince; bu kaydın burada

zikredilmesi de daha önceki kayıt gibi lüzumsuzdur. Çünkü musannıfın kelâmında bu gelecektir.

«Kuru üzümün nakî´i ilh...» El-Muğrib: «Nakî demek, kuru üzümün şırasının çıkması için testiye,

kaba atılması demektir» diyor. İbnu´l-Esîr dedi ki: «Nakî kuru üzümden veya başka maddelerden

pişmeksizin edinilen şaraptır.» Es-Sıhâh ve El-Esâs adlı kitaplarda da buna işaret edildi. Öyleyse

müellif için burada en uygunu «Busr, rutab, temr (hurma) ve zebîb (kuru üzüm) nakîi» demek idi.


Kuhistânî´den özetle. Lâkin El-İtkâni ifade etti ki: «Rutabın (yaş hurmanın) suya daldırılmaya ihtiyacı

yoktur. Çünkü nakî kurudur, su ile yumuşasın diye suya atılır. İşte bunun için musannıf «yaş

hurma» manasına gelen Er-Rutab´ı ayrı ve tek başına zikretti.» Düşün.

«Galeyandan sonra köpük atma şartıyla ilh...» Daha önceki kayıtta olduğu gibi, bu ibareden sonra

gelen ibare de bu kaydı gereksiz kılmaktadır.

«Galeyân edip katılaştığı zaman ilh...» Yani tatlılığı gidiyor sarhoş edici oluyor, demektir. İsterse

İmâm Ebû Hanîfe´nin görüşünün aksine olarak köpük atmasa dahi.

«Eğer galeyân ve katılaşma olmazsa ittifakla haram olmaz» Yani içinde tatlılık kalmış ise haram

olmaz demektir.

«Eğer köpük atarsa ittifakta haram olur ilh...» Yani azı da, çoğu da haram olur. Fakat haddi ancak

sarhoşluk verdiği zaman gerektirir. Nitekim bu hüküm El-Multekâ´da böyle yer almış bulunmaktadır.

«Onun kelâmının zahiridir ilh...» Zira o «köpük olacak» demedi.

«O burada onların ikisinin kavlini seçmiştir ilh...» Yani köpük atmak koşmamak suretiyle demektir.

«Kaydı terk etti» sözüyle «köpük atma» kaydına işaret etmiştir.

«Çünkü o daha öncekini kabul etmiştir ilh...» Yani burada bunu açıkça belirletmedi. Çünkü daha

önce hamrın tarifinde takdim ettiğine dayalı olarak bunu yaptı.

«Onun sözünden anlaşılan ilh...» Çünkü o açıkça «El-Bâzik´in necaseti hamr gibidir» dedi; fakat

El-Bâzik´tan sonra gelen Nakî ile Seker hakkında sükût etti. Bu bakımdan «Müellif daha öncekine

itimat ederek bunu terketmiştir» demek uzak bir ihtimal oluyor. Düşün.

«Hidâye´de necaset-i galîze olduğu görüşünü seçmiştir ilh...» Bu tartışılır. Çünkü Hidâye´nin ibaresi

şudur: «Onun necaseti bir rivayete göre hafîfe, başka birisine göre galîzadır.»

Onun Ed-Dürrü´l-Muntekâ´daki ibaresi buradaki ibaresinden daha güzeldir. Zira orada dedi ki:

«Serahsînin seçtiği görüşe göre Es-Seker ile En-Nakî´deki necâset «hafîfe» dir. Hidâye´de: «bir

rivayette galize olduğu belirtilmiştir» ifadesine rağmen böyledir.»

Onun necâsetler bahsindeki ibaresi de şöyledir: «Diğer içkiler hususunda hem galîze, hem hafîfe,

hem de tâhir olmak rivayetleri vardır. El-Bahr´da «Galîze», En-Nehr´de ortası yani «hafîfe» tercih

edilmiştir.»

«Onların haramlığı» Yani El-Bâzik, Et-Tılâ, Es-Seker ve En-Nakî´i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

29 Ocak 2010, 23:17:17
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 29 Ocak 2010, 23:17:17 »

METİN

İçkilerden helâl olanlar dört nevîdir: Birinci nevi hurma ve kuru üzüm nebîzidir. Eğer en az bir

şeklide pişirilmiş ise, katılaşmış olsa dahi içilmesi helâl olur. Fakat helâl olması, lehvsiz ve eğlence

maksadı olmaksızın içilmesi haline mahsustur. Eğer lehv için içerse onun azı da çoğu da haramdır.

Bir de sarhoş etmediği zaman içilmesi helâldir. Eğer sarhoş edeceği zann-ı galib ile muhtemel bir

miktar içilirse haramdır. Çünkü her içkide sarhoşluk harâmdır.

İkincisi: Kuru üzüm ve hurmadan karıştırılmışıdır. Asgarî ölçüde kaynatılsa, katılaşsa dahi lehv

(eğlence) niyeti olmadıktan sonra içilmesi helâldir.

Üçüncüsü: Bal, incir, buğday, arpa ve darı nebîzidir. İster kaynatılsın, ister kaynatılmasın lehv ve

tarab (oyun ve eğlence) olmadıkça onları içmek helâldir.

Dördüncüsü: Üzüm suyunun müsellesidir. Katılaşsa da böyledir. Müselles üzüm suyundan üçte

ikisi gidecek, üçte biri de kalacak şekilde kaynatılmış suya denir.

Onunla yemeği hazmetmek, tedavi olmak, Allah´ın taatına kuvvet kazanmak maksadını güderek

alınırsa helâldir. Eğer lehv için alınırsa icmâen harâm olur. Hakâik.

İZAH

«Hurma ve kuru üzümün nebîzi ilh...» El-Kuhistân diyor ki: «Temr (hurma) daha önce geçtiği gibi

cins ismidir. Onun kurusunu, yaşını ve salkımda olanını kapsamaktadır. Yani hurmanın her çeşidi


bu tabirin kapsamına girer. Hepsinin hükmü Ez-Zâhidî´de olduğu gibi birdir. Nebîz hurmadan, kuru

üzümden, bal, buğday veya başka danelerden elde edilen içkidir. Bu daneler suya atılır, içleri

çıkıncaya kadar suda bırakılır. Nebîz kelimesi «nebz» kökünden gelmedir. Bu da «bir yere atmak»

demektir. Nitekim buna Et-Talibe´de ve başka eserlerde işaret edilmiştir.»

Sonra Kuhistânî dedi ki: «Bununla nebîz arasındaki fark, pişirmek veya pişirmemekten ibarettir.

Nitekim nazımda da böyledir.»

Ben derim ki: Zahire göre Kuhistânî´nin: «Bununla nebîz arasındaki» ibaresi kalem yanlışlığıdır.

Doğrusu «bununla nakî arasındaki fark pişirmek ve pişirmemek» şeklinde olmalıydı. Çünkü

«BEYNEHÛ» kelimesindeki zamir nebîze râcî´dir. Düşün.

«En az bir şekilde pişirilmişse, ilh...» Bu, onun kıvama geleceği ana kadar pişirilmesi demektir.

Şurumbulâlî bunu Zeylaî´den nakletmiştir. Müellif bu kaydı koydu. Çünkü nebîzlerden pişirilmemişi

harâmdır ve kaynayıp katılaştığı ve köpük attığı zaman haram olduğu konusunda sahabenin icmâsı

vardır. Hurmadan edinilen nebîzin haramlığı hususunda bir çok hadis varid olduğu gibi, helâlliği

hakkında da aynı zamanda hadisler gelmiştir. Binaenaleyh haram sayılanı pişirilmemişe, helâl

sayılanı da pişirilmişe hamlettiğimiz zaman o vakit hadisler arasındaki çelişki bertaraf edilmiş olur.

Ayni. Bu hususta vârid olan hadislerin hepsi sahîhtir. Zeyiaî bunları zikretmiştir. Ve bizim hadisler

arasında muvafakat yaptığımız şekilde muvafakat yapmıştır. Zeylâî´ye müracaat et.

El-İtkânî dedi ki: «El-Kerhî sahâbe ve tâbiînden sahîh senetlerle şedid olan nebîzin helâlliği

hususunda gelen eserlerin rivâyetini uzun uzadıya yapmıştır. Hülâsası şudur: Rasûlullah´ın ileri

gelen ashabından Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah bin Mesûd, Ebû Mes´ûd gibi Bedir Kahramanlarından

olan zatlar nebîzi helâl görürlerdi. Şa´bî. İbrahim en-Nehaî de böyle dediler. Rivâyet ediliyor ki

İmâm, bazı talebelerine dedi ki: Sünnet ve cemaatın şartlarından birisi de küpçükteki nebîzi haram

görmemektir.»

El-Mirâç´ta yer aldığına göre Ebû Hanîfe şöyle demiş: «Eğer dünya bütün varlıklarıyla bana verilse

nebîzin harâm olduğuna fetvâ vermem, çünkü bu taktirde bazı sahabenin fâsık olduğunu söylemiş

olurum. Eğer onu içmek için bana bütün dünya verilse, yine içmem. Çünkü içilmesinde herhangi bir

zaruret yoktur. İşte bu, İmâm´ın aşırı takvâsından ileri geliyor.»

Kim ki bundan daha fazlasına muttali olmak, deliller arasında uyum sağlamayı görmek istiyorsa

Gâyetu´l-Beyân ile Mirâcu´d-Dirâye´ye müracaat etsin.

«Eğer şiddetleşirse dahi ilh...» Yani köpük de atarsa demektir. Er-Remz´de dedi ki: «Köpük atmak

kaydını zikretmedi. Çünkü bu daha önce geçmişti. onunla yetinmiştir.» T.

«Lehv ve tarab (zevk ve eğlence) olmaksızın ilh...» El-Muhtâr´da dedi ki: «Tarab bir hafifliktir ki

insanoğluna hüznün veya sevincin şiddetinden isabet eder.»

Ed-Dürer´de der ki: «Bu kayıt, bu içeceklere mahsus değildir. Belki kişi su ve başka mubahları da

Lehvle, tarabla, fâsıkların içtikleri şekilde içerse harâm olur.» T.

Ben derim ki: Musannıfın hem lehv, hem tarab olmayacak, hem de sarhoşluk olmayacaktır,

kayıtlarını dördüncü neviden sonra zikretmesi en uygunu idi: Ta ki bütün bu helâl sayılan içkilerin

kaydı olsun.

«Eğer sarhoş edici olduğunu zann-ı galible sandığı bir şey içerse, harâm olur ilh...» Yani bundan

sarhoş edici miktarı içmek harâmdır. Bu da yakînen yani yüzde yüz sarhoş edeceği bilinen veya

büyük bir ihtimalle bu sarhoş eder, diye sanılan bir içkidir. Yemeği fazla kaçıran ve! «Şu miktar

yemeği yesem tıka basa yemiş olurum, yemeği fazla kaçırmış olurum» diye zannedenin durumu

gibi. Tatarhâniye. Binaenaleyh harâm olan, içmesiyle sarhoşluğun meydana geleceği son bardaktır.

Nitekim En-Nihâye ve başka kitaplarda bu genişçe açıklanmıştır. İsteğiyle bu şekilde sarhoş olduğu

zaman kendisine had vurulur.

Munyetu´l-Müftî adlı kitapta denildi ki: «Dokuz bardak hurma nebîzinden içti. Onuncu bardak

başkaları tarafından boğazına döküldüğünde sarhoş olursa kendisine had vurulmaz.»

El-Hâniye´de denildi ki: «Hamrın haricinde kalan diğer içkiler -ki hurmadan, üzümden, kuru

üzümden edinilirler- sarhoş etmedikçe bunlarda had yoktur.» Sonra El-Hâniye sarhoşluğun

tarifinde dedi ki: «Fetvâ; sarhoşun, abuk-sabuk konuşan ve konuşmasının çoğu hezeyân olan kişi

olduğu şeklindedir. Bunun tamamı El-Vehbâniye Şerhi´nin Hudûd bölümündedir.»

«Bu içkilerin ikincisi hurma ve kuru üzümden karışık olan nebîzdir ilh...» Çünkü rivâyet ediliyor ki:

İbn-i Ömer bunu İbn-i Ziyâd´a içirmiştir. Bu hususta vârid olan yasaklar ya başlangıçtakinin üzerine

hamledilir yahut da pişirilmemiş kısmının üzerine hamledilir ki, deliler arasında uyum sağlansın.


Hamevî. Sonuncu şekil ile İbn-i Ömer´in yaptığıyla ve İbn-i Ömer´den: «Kuru hurmanın pişirlmemiş

nakîi haramdır» diye gelen rivayet arasında uyum sağlanmış olur. Nitekim bunu El-Hîdâye´de ifade

etmiştir.

«Kuru üzüm ve hurmadan karışık olan ilh...» Ya da El-Busr denilen salkımdan ayrılmamış hurma ile

yaş hurmanın karışığıdır. Kuhistanî.

«Asgarî miktarda pişirilirse ilh...» El-Mîrâç, El-İnâye ve başka kitaplarda da böyle kaydedildi. Fakat

El-Multeka´nın ibaresinden anlaşılan burada pişmenin şart olmayışıdır. Düşün.

Sonra bu hüküm, bu zikredilen kayıtların herhangi birisiyle beraber üzüm suyunun olmaması haline

bağlıdır. Aksi takdirde daha sonra geleceği gibi üçte ikisinin gitmesi gerekir.

«Üzüm suyundan pişirilmiş olandır ilh...» Yani aralıksız bir şekilde pişirilmiş olandır. Eğer onun

bozulması, acılık ve başka tatların oluşması ile ise denildi ki: Bu helâldir. Aksi takdirde haramdır.

Bu da fetvâda tercih edilmiştir. Bunun tamamı Hazânetü´l-Müftî´dedir. Dürrü Müntekâ.

«Yaş üzüm» kaydını koydu; çünkü kuru üzüm ve hurmalar, az pişmekle de helâl olurlar. Nitekim bu

hüküm daha önce geçti. Fakat «su» kayıt değildir. Çünkü üzüm olduğu gibi pişirilir, sonra sıkılırsa

onun pişirilmekle üçte ikisinin gitmesi gerektir. En sıhhatli görüşe göre bu böyledir. Bir rivâyette

El-Hidâye´de yer aldığına göre az bir pişirme de kâfidir.

El-Hidâye´de şu da vardır: «Eğer pişirmede yaş üzüm gibi hurma veya hurma, yaş ve kuru üzüm bir

oraya getirilirse üçte ikisi gitmedikten sonra içilmesi helâl olmaz. Çünkü kuru hurmada her ne

kadar asgarî bir pişirme kâfi ise de, yaş üzümün şırasının üçte ikisinin gitmesi zaruridir.

Binaenaleyh bu durumda yaş üzüm ihtiyaten nazar-ı itibara alınır; eğer yaş üzümün şırası ile hurma

nakîi bîr araya getirilirse de yine hüküm böyledir.»

Hidâye´de şu da vardır: «Eğer kuru hurma ve üzümün nakîi azıcık pişirilirse, sonra onun içerisine

kuru hurma ve kuru üzüm atılırsa, eğer sonradan atılan az bir şeyse -ki o kadarcıktan nebîz elde

edilmez- içilmesi helâl olur. Aksi takdirde helâl olmaz.

Yine El-Hidâye´de şu vardır: «Pişirilmek suretiyle üçte ikisi gittikten sonra su dökülüp incelse,

sonra tekrar kaynatılsa; onun hükmü El-Müselles´in hükmü gibidir. Ama su şıranın üzerine

döküldüğü zaman, sonra şıra pişirilir ve üçte ikisi giderse bu beriki gibi değildir. Çünkü su lâtif

olduğundan öncelikle gider; böylece giden, üzüm suyunun üçte ikisi değil, ilâve edilen sudur, yani

bu şekilde helâl olmaz.»

«Onunki yemeği sindirmek, tedavi veya ibadette kuvvet kazanmak kastedilirse ilh...» Bu söz

mukadder bir «yahull (helâl olur)» fiiline bağlıdır. El-Kuhistânî´de: «Eğer bu tarz bir içkiden maksat

yemeği sindirmek ise veya geceleri ibadete kuvvet bulmak, gündüzleri oruçta kuvvet kazanmak,

İslâm düşmanlarıyla savaşmakta kuvvet bulmak veya elemleri defetmek suretiyle tedavi ise, bu

âlimler arasında ihtilâf edilen noktadır.» deni...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

29 Ocak 2010, 23:19:31
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 29 Ocak 2010, 23:19:31 »

METİN

Kabakta, yeşil testide, katran ile sıvanmış kapta, içi oyularak çıkartılmış ağaç testide nebîz yapmak

helâldir. Bu konuda vârid olan nehy neshedilmiştir.

Hamrın tortusunu içmek ve o tortu ile taranmak mekruhtur. Çünkü onun içinde hamrın parçaları

vardır. Hamrın azı da çoğu gibidir. Nitekim daha önce geçti. Fakat o tortuyu içen bir kimseye, biz

Hanefîlere göre had vurulmaz. Ancak sarhoşluk verirse icmâen had vurulur.

Benç denilen ban otunu yemek ve haşîşe denilen kenevir yaprağını yemek harâmdır. Afyon yemek

de haramdır. Çünkü o aklı ifsâd eder, Allah´ın zikrinden ve namaz kılmaktan insanı alıkoyar.

Fakat bunların haramlığı hamrın haramlığından daha hafiftir. Binaenaleyh kim bunlardan bir şey

yerse, bu sebeple sarhoş dahi olursa kendisine had tatbik edilmez. Belki haddin altında bir ceza ile

yani tazirle cezalandırılır. Nitekim El-Cevhere´de hüküm bu şekilde yer almaktadır.

Tîb Cevizi denilen cevizi yemek de haramdır. Fakat onun haramlığı haşîşenin (esrarın)

haramlığından daha hafiftir. Bunu Musannif dedi.

El-Câmi ve başka kitaplardan nakledildi ki: «Benç (ban otu) ve haşîşe (esrar) helâldir» diyen bir

kimse zındık ve bid´atçıdır. Hatta Necmeddin Zâhidî. «Böyle diyen küfre girer, katli mubah olur»

demiştir.

Ben derim ki: Bizim şeyhimiz En-Necm El-Gazzî Eş-Şâfiî babasının büyük ve küçük günahlarla ilgili

manzumesini şerh ederken İbn Hacer El-Mekkî´den naklederek şöyle dedi:

«Bu zat açıkça bu dört İmâmın icmâsı ile Tîb Cevizi denilen cevizin haram oluşunu ve o cevizin

sarhoş edici olduğunu açıkça belirtti. Sonra şeyhimiz En-Necm dedi ki:

Yeni ortaya çıkan ve Dimeşk-i Şam´da 1015 tarihinde içilmesi âdet edinilen tütüne gelince, onu

içen: «o sarhoşluk vermez.» derse; eğer onun bu sözü doğru ise; en azından tütün içmekte bedeni

gevşetmek ve rehâvet vardır ve İmâm Ahmed´in Ümmü Seleme´den rivâyet ettiği hadisten ötürü

haramdır. Ümmü Seleme der ki:

«AIIah´ın Rasûlü: «Her sarhoş edici ve bedeni gevşeticinin içilmesini yasakladı.» Bunu bir veya iki

defa içmek büyük günahlardan değildir. Veliyyülemr yani devlet başkanı onu yasaklarsa onunla


beraber kesinlikle kullanılması haram olur. Bununla beraber onu kullanmak çoğu zaman bedene

zarar verir. Evet, onun üzerinde ısrar etmek büyük bir günahtır. Tıpkı diğer küçük günahlar gibi.»

İfadesi aynen böyledir.

EI´Eşbâhta: «Asıl ibâhe veya tevakkuf etmektir» kaidesi konusunda şöyle denilmiştir: «Bunun eseri,

hali müşkül olanda ortaya çıkar. Tıpkı emri müşkül olan hayvan ile ve sıfatı -niteliği- meçhul olan

bitkide olduğu gibi.»

Ben derim ki: Bizim zamanımızda yaygınlaşan ve tütün denilen bitkinin hükmü anlaşıldı. Uyan.

Şeyhimiz El-İmâdî: «Hediyye»sinde tütünü mekruh sayarak tarîk-ı evlâ ile onu sarımsak ve çiğ

soğana ilhak etmiştir. Düşün.

Esrar (haşîşe)nin haramlığını kesin olarak ortaya koyanlardan birisi de El-Vehbâniyye´nin Şârihidir.

Hazr ve İbâha´da bu hükmü ortaya koyarak manzum olarak dedi ki:

(Şiir):

Esrarın haramlığına ve yakılmasına fetvâ verdiler.

Kaçınılsın, içilmesin diye (böyle) bir kişinin boşamasını geçerli saydılar.

Onun satıcısına tedib cezasını takrir ettikleri gibi, fâsıklığını da tespit ettiler.

Onu helâl sayanın da zındık olduğunu yazdılar.

İZAH

«(Kabak demek olan) Ed-Dubâ Adlı kitapta İlh...» Kuhistânî´ye göre bunun «dal» harfi ötreli ve «be»

harfi şeddelidir. Med ile okunur.

«Dubbâ» «Dubâeh»in cem´idir. Med ile okunur. H.

«El-Hantem, yeşil bir testidir ilh...» Kâmûs´ta da böyle tefsir edilmiştir. El-Muğrib´de : «El-Hantam

yeşil ve çamurdan yapılmış kap demektir. Veya her çamurdan yapılmış kap demektir.» Ebû

Ubeyde´nin belirttiğine göre ise: El-Hantem, kırmızı küplerdir. İslâm´ın başlangıcında onlarla

Medine´ye şarap getirilirdi. Bunun tekili «Hanteme» dir.

«Bu hususta gelen yasak neshedilmiştir ilh...» Bu nesh Rasûlullah´ın şu hadisiyle olmuştur:

«Sizi Ed-Dubbâ, El-Hantam, El-Muzaffer ve En-Nakir adlı kaplarda nebîz edinmekten menetmiştim.

Bundan sonra bunlarla nebîzlerinizi yapınız. Her kaptan içiniz. Çünkü kap hiç bir şeyi ne helâl, ne

haram kılar. Fakat sakın sarhoşluk vereni içmeyiniz.»

Evet bu hadis, İmâm Mâlik ve Ahmed´den gelen bir rivâyete karşı aleyhlerinde hüccettir.

Gureru´l-Efkâr.

Şeyhu´l-İslâm, Mebsût´unda dedi ki: «özel olarak bu dört kabın yasaklanmasının nedeni şudur:

Nebîzler bu kaplarda daha bir şiddetlenir. Yani bu kapların sahipleri, haram bir şeyi içmek

tehlikesiyle karşı karşıya olduklarından dolayı yasaklanmıştır.» İnâye.

«Hamr tortusunu içmek mekruhtur ilh...» En-Nikâye de Ez-Zâhidî gibi «mekruhtur» yerine:

«haramdır» ibaresini kullanmıştır.

Kuhidtânî dedi ki: «Burada haramlık tabirinin bir çok metinlerin ibarelerinde vaki olan kerâhete

tercih edilmesinin sebebi, müellifin Hidâye´nin kelâmının delâlet ettiği maksada dikkati çekmek

istemesidir.»

«Yani dibine çöken ilh...» Bir şeyin tortusu onun dibinde kalan nesnelerdir. Kuhistânî.

«Bu tortu ile taranmak da mekruhtur ilh...» Taramayı özel olarak burada zikretmesinin nedeni, şarap

tortusunun saçları daha güzelleştirmesidir. Nihâye.

«Bizim katımızda şarap tortusunu içene sarhoş olmadıkça, had vurulmaz ilh...» İmâm Şâfii:

«Tortuyu içen haddedilir, çünkü şarabı kısmen içmiş sayılır» demiştir.

Bizim delilimiz şudur: Tortunun azı, çoğunu içmeye davet etmez. Çünkü tabiatlar ondan

uzaklaşırlar. Binaenaleyh tortu eksiktir. Hamrın dışındaki içeceklere benzemektedir. Ondan dolayı

sarhoşluk olmadıkça had olmaz. Bir de tortu üzerinde gâlip olan ağırlıktır. Bu sefer tıpkı şaraptan

fazla olarak katılan su gibi olur. Hidâye.

«Benc (banotu) yemek harâmdır ilh...» Benc, Arapça´da «şikeran» denilen bir bitkidir. Baş ağrısı

verir, insanı kaskatı kılar, aklı karıştırır. Nitekim Şeyh Davud´un Tezkire´sinde de böyle denilmiştir.

Kâmûs´ta şu hüküm de eklenmiştir: «Bunun en berbatı kırmızı olanıdır, sonra siyahı. Tehlikesi en az

olanı da beyazıdır.» Kâmûs´ta şu da yer alır: «Sebt, haftanın bir günü yani cumartesi günüdür. Çok


uyuyan kişi de demektir. «El-Musebbet» kişi hareketsiz kişi, demektir.»

Kuhistânî´de şu hüküm vardır: Benc kendir ağacının iki çeşidinden birisidir. Haramdır, çünkü aklı

izâle ediyor. Fetvâ da buna göredir. Fakat onun bir çeşidi daha var ki, afyon gibi mubahtır. Çünkü

her ne kadar o aklı karıştırırsa da onunla akıl tamamen zail olmaz. Ve Hidâye ve diğer kitaplarda

gelen «benç mubahtır» ibaresi bunun üzerine hamledilmelidir. Nitekim Şerhu´l-Lubâb´da da

böyledir.»

Ben derim ki: Bu, açık (kuvvetli) bir görüş değildir. Çünkü aklı haleldâr eden bir şey de, şüphesiz

olarak caiz değildir. O halde buna nasıl mubah denebilir? Bilakis doğrusu şudur: Hidâye ve diğer

müelliflerin maksadı onun azını ve diğer benzerlerini tedavi için kullanılırsa mubahtır. Bunun

haramlığını açıkça belirtenin maksadı, onda sarhoşluk veren miktardır. Buna Gayetu´l-Beyân´ın

Şeyhûl-İslâm´ın Şerhi´nden naklettiği de delâlet eder: «Tedavi için az sakamunya ve benc yemek

mubahtır. Bundan fazlasını yemek insanı öldürür ve aklı giderirse haram olur.»

İşte bu ibare bizi açıkça tekit ediyor ve daha önce sözünü ettiğimizi destekliyor. Biz demiştik ki:

«Çoğu sarhoşluk verenin azı da harâmdır» kaidesi sıvılara mahsustur. Akıl veya bedende zarar

meydana getiren camid (sıvı olmayan) şeylerden olanlar hakkında da böyle hüküm verilir.

Bunlardan zarar veren miktarı almak haram, yararlı olan azı almak haram değildir. Çünkü bunların

haramlığı aynî yani zatlarından ötürü değil, zararlarından ötürüdür.

El-Bahr´ın Talak bahsinin başında şu hüküm yer olmaktadır: «Kimin aklı benç ve afyon ile gaib

olursa, onu eğer lehv maksadıyla veya bazı zararları kasten yapmak maksadıyla kullanmış ise,

boşaması geçerlidir. Çünkü bu masiyettir. Eğer tedavi için kullanılmışsa boşama geçerli değildir.

Çünkü masiyet yoktur. Fethu´l-Kadîr´de de böyledir. Bu ifade, benç ve afyonun tedavi için

kullanılmadıkları takdirde, haram olduklarını açıkça belirten bir hükümdür.

«El-Bezzâziye´de yer alan hüküm şöyledir: İllet yani gösterilen gerekçe bunun tedavi için değil de,

başka bir maksatla yenmesinin haram olduğunu ortaya koyuyor.»

En Nehr´de: «Bu tafsilat hakkın tâ kendisidir» denilmiştir.

Hulâsa; ondan sarhoşluk veren çoğu kullanılması mutlaka haramdır. Nitekim buna El-Gâye´nin

ifadeleri açıkça delâlet etmektedir. Azına gelince, eğer lehv için onu kullanırsa haramdır ve bu

azdan sarhoş olursa boşaması geçerlidir. Çünkü onu kullanma maksadı mahzurlu idi. Eğer tedavi

için kullanılırsa, buna rağmen bir sarhoşluk meydana gelirse, boşama geçerli olmaz. Bu eşsiz

araştırmayı ganimet bil.

Burada bir mesele kalmış bulunuyor. Bizim ilim adamlarımız arasında buna dikkat çeken kimse

görmedim. Mesele şudur: Azı haram olmayan fakat çoğu sarhoşluk veren, sıvı olmayan bir maddeyi

yemeyi alışkanlık haline getiren kimsenin hükmü nedir? İşin başında onun bu miktardan sarhoş

olması ya da olmaması göz önünde bulunduru...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes