> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Cinayetler
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Cinayetler  (Okunma Sayısı 3699 defa)
27 Ocak 2010, 21:04:13
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 27 Ocak 2010, 21:04:13 »



İZAH

«Eğer her birisi öldürücü yora ile yaralamışsa» Yani, peşi peşine değil de hepsi birlikte

yaralamışlarsa. Nitekim bu, öncekî bahisteki: «Boynunu kesse ve ümüğünden az birşey kalsa ilh...»

sözünden de bilinmektedir.

Cevhere´de şöyle denilmektedir: «Bir adam birisini, kendisi İte yaşayamayacağı bîr şekilde

yaralasa, sonra da bir başkası ikinci bir yara açsa katil öncekidir. Bu. iki yaranın arka arkaya olması

halindedir. Ama ikisi birden yaralamışlarsa katil her ikisidir.» Hulâsa´da bu sözlere şunlar da ilâve

edilmiştir: «Birisi üzerinde iki kişiden birisi on, ötekî de bîr yora açsalar katil ikisidir. Çünkü insan

bozan bir tek yaradan ölür oma birçok yaradan kurtulabilir.»

Kuhîstanî´de Haniye´den şu cümleler nakledilmiştir: «iki kişi bîr adamı öldürseler; eğer birisi sopa

ile diğeri de demirle kasden vurmuş olsalar, kısâs gerekmez. İkisi yarı yarıya diyet öderler.»

Ebussuûd Haşiye´sinde de şöyle denilmektedir: «Adam peşi peşine açılan yaralarla yaralansa ve

ölse; ama yaralardan hangisinin halsiz bıraktığı bilinmese yaralayanlardan hepsine birden kısâs

uygulanır. Çünkü bunlardan hangisinin düşürücü olduğunu, hangisinin düşürücü olmadığını

bilmek mümkün değildir. Nitekim Anadolu Müftüsü Ebussuûd´un Fetâvası´nda da böyledir. Ama

yaralardan hangisinin öldürücü olduğu, hangisinin öldürücü olmadığı bilinse ve bu da ancak

ölümünden önce olsa, kısâs sadece öldürücü yarayı açana tatbik edilir. Hülâsa ve Bezzâziye´ de de

bu şekildedir.»

«Çünkü, ruhun çıkışı bölünmeyeceği için ilh...» Bölünme kabul etmeyen bir şeye bir gurubun

iştiraki; o şeyin her biri ile tam olarak ilgili olmasını gerektirir. Dolayısıyla meydana gelen şey,

gurubun her birisine tam olarak izafe edilir. Sanki hadiseyi olaya iştirak edenlerden her biri

bağımsız olarak tahakkuk ettirmiş gibi olur. Bu birisini evlendirme yetkisine sahip olmaya benzer.

Zeylaî.

Zeylaî´nin ifadesine göre bu hüküm sahabilerin icmâı ile sabittir.

«Organlar böyle değildir ilh...» Çünkü bir organı kesme, bölünme kabul eder. Dolayısıyle, bir kişinin

organına karşılık, bir topluluğun organı kesilmez. Nitekim az ileride gelecektir.

«Vuranlardan her birinin açtığı yara öldürücü değilse kendilerîne kısâs uygulanmaz.» Bu ifade; bir


kısmının öldürücü olan diğerlerinin de öldürücü olmayan yara açması haline de şamildir. Bu

durumda. öldürücü darbeyi vurana kısâs, kalanlarına da tazir gerekir. Bunlara tazirden başka bir

ceza gerekir mi? Araştırılsın. Yine bu ifade. cânîlerin yaralamalarının hepsinin öldürücü olmaması

haline de şamildir. Bunu Tahtavî ifade etmiştir.

«Ben derim ki: İkinci tasavvurda, eğer yaralama kasdî ise yaralayanların hepsine diyet gerekir.

Kasdi değilse o zamanda âkilelerinin diyet ödemeleri gerekir. Düşün.

«Seyirci, teşvikçi ve yardımcılara kısâs yoktur.» Onlara diyet de gerekmez. T.

Yol kesme meselesi ise bunun aksinedir. Çünkü bir kişi bir adamın yolunu kesse başkaları da ona

yardım etmek için hazır bekleseler yol kesme cezası hepsine verilir. Ebussuud, şeyh

Hamidüddîn´den.

«(Fakihin zihninde) belli bir topluluğa işaret edecek şekilde..» Bu topluluktan maksat, izahı geçtiği

ve az ileride geleceği üzere içlerinde kendisine kısâs icabetmeyen birisinin bulunmadığı topluluktur.

BİR EK:


Maktûlün velisi iki katilden birisini affetse veya mal karşılığında kısâstan vazgeçse, Cevâhîru´l-Fıkh

ve başka kitaplarda belirtildiğine göre, diğer katile kısâs yapma hakkı yoktur. Kâdîhan ve diğer bazı

eserlerdeki ifadelere göre ise velinin öteki katili öldürme hakkı vardır.

Ben derim ki: Remli, Fetâvâsı´ndan Cinayetler Bahsinin başında olduğu gibî, ikinci görüşle fetvâ

vermiştir.

«İmâm Şâfiî´ye göre ise yetkili olmaz ilh...» İmâm Şafii´ye göre; maktûlleri başka başka zamanlarda

öldürmüşse ilk maktûle karşılık kısâs edilir. Diğer maktûllerin velilerine de, katilin terikesinden

diyet ödenir. Ama hepsini birden öldürmüşse veya hangisini önce öldürdüğü bilinmiyorsa

aralarında kura çekilir ve ona karşılık kısâs yapılır, geriye kalanlar için de diyet icabeder. Bir görüşe

göre ise kısâs bütün maktûllere karşılık olur. Diyetleri de maktûllerin velileri bölüşürler. Minah.

M E T İ N


İki -veya daha fazla- kişi bir bıçağı tutup kopuncaya kadar sürtmek suretiyle birisinin elini veya

ayağını kesseler. dişini sökseler ya da başka bir organını kesseler, bize göre hiçbirisine kısâs

gerekmez. Çünkü arada eşitlik yoktur. Halbuki organlarda kısâsın gerekmesi için, hem menfaat

hem de kıymet bakımından eşitliğin bulunması gerekir. Cana kıyma ise böyle değildir. Çünkü onda

sadece kişilerin dokunulmazlığında eşitlik şartı aranır. Dürer.

Cânîlere kısâs gerekmeyince, kestikleri uzvun diyetini beraberce ve eşit olarak ödemeleri gerekir.

Eğer bir adam iki kişinin sağ ellerini kesse, ikisinin de kesenin sağ elini kestirme hakları vardır.

Eğer kısâsta ikisi de hazır olurlarsa bir el diyetini de beraberce alırlar. Şayet cinayete

uğrayanlardan birisi kısâsa hazır olsa, kesenin diğer mağdûra yarım diyet vermesi gerekir. Çünkü

daha önce de geçtiği üzere uzuvlar can gibi değildir.

Eğer beraberce iki kişi için kısâsa hükmedilse ve birisi diyeti almadan cânîyi affetse diğerinîn kısas

hakkı vardır. İmâm Muhammed´e göre ise onun hakkı diyettir.

İ Z A H

«İki kişi bir bıçağı tutup ilh...» Musannıf, özellikle: «İki kişi bir bıçağı tutup...» demiştîr. Çünkü eğer

iki kişiden her biri birer bıçak alıp, birisi elin bir tarafından öteki de diğer taraftan sürtseler ve

bıçaklar ortada karşılaşır el ayrılsa ittifakla her ikisine de kısâs gerekmez. Çünkü her ikisî de silahı

organın ancak yarısına kadar sürtmüşlerdîr. Zeylaî.

«Bize göre hiçbirisine kısâs gerekmez ilh...» Şâfiî´ye göre ise, cana kıyasla ikisine de kısâs

uygulanır.

«Çünkü arada eşitlik yoktur ilh...» Bunun izahı şöyledir: Kesenlerden her biri, elin bir kısmını

kesmiştir. Çünkü birinin gücüyle kesilen kısım, diğerînin gücüyle kesilmemiştir. Dolayısıyla uzvun

bir kısmı karşılığında, bütün bir uzuv kesilemez. Bir organ karşılığında da iki organ kesilmez.

Çünkü eşitlik yoktur. Bu. iki kişiden her birinin ayrı ayrı taraflardan sürtmelerine benzer. Zeylaî.

Minah´taki ibareye de bak.

«Cana kıyma ise böyle değildir ilh...» Onun için, çolak ele karşılık sağlam el, kölenin veya kadının

eline karşılık da hür bir erkeğin eli kesilmez. Hastalıklı bir vücuda karşılık kusursuz ve sıhhatli bir

vücut öldürülür. Aynı şekilde. iki kişiye karşılık bir kişi öldürülür. Dolayısıyla organlar cana

kıyaslanamaz.


«Eğer bir adam iki kişinin sağ ellerini kesse ilh...» Müellif «iki kişî» kaydını özellikle koymuştur.

Çünkü eğer bir adamın sağ. başka birinin de sol elini kesse onlara karşılık her iki eli de kesilir. Aynı

şekilde, bir adamın sağ ve sol ellerini kesse, kesenin de iki eli kesilir. Çünkü eşitlik mevcuttur.

İtkâni.

«İkisinin de kesenin sağ elini kestirme hakları vardır.» Kesen, ikisinin elini birlikte veya ayrı ayrı

kesmiş olsun fark etmez. Ayrı ayrı kesmesi durumunda İmâm Şâfiî´ye göre öncekine karşılık olarak

kısâs uygulanır. Birlikte kestiğinde ise kısâs için kur´a çekilir. Hidâye.

«Yarım diyet vermesi gerekir ilh...» Yarım diyet beş bin dirhem gümüştür. O da bir el diyetidir.

İtkânî. Yarım diyetten maksat, canın diyetinin yarısıdır.

«Daha önce de geçtiği üzere ilh...» Şârih bununla, organlarla can arasındaki farkı beyan etmek

istemiştir. Çünkü eğer velisi hazır olan için kısâs yapılırsa, hazır olmayanın hakkı düşer. Organlar

ise mal hükmündedir. Her birisi için tam olarak kısâs hakkı sabittir. Dolayısıyla eli kesilenlerden

birisi hakkının tamamını alınca öbürünün hakkı bir elin tam diyetinde kalır. Hakkı kesin olarak sabit

olduğu için hazır olanın kısası uygulama hakkı vardır. Diğerinin hakkı ise tam sabit değildir. Çünkü

onun kısâs isteme, karşılıksız affetme ve mal karşılığında uyuşma ihtimali vardır. Dürer´de de böyle

denilmektedir.

«Eğer beraberce iki kişi için kısâsa hükmedilse ilh...» Yâni (kısasa ve elin diyetine hükmedilse...

«İmâm Muhammed´e göre ise onun hakkı diyettir ilh...» Yani tam bir el diyeti. Affedene ise yarım

diyet düşer. Mecmâ´.

Mecmâ´ Şarihi şöyle der: «Çünkü kısâsta diyet hakimin hükmü ile aralarında ortaktı. Birîsi affetmek

suretiyle kısâstaki yarı hakkını düşürünce, diğerinin hissesi mala dönüştü. Affeden, aralarında

ortak olan diyetin yarısını alır. Affetmeyen ise diyetin tamamını alır. Yarısı ortak olan diyetten dolayı

yarısı da mala dönüşen kısâs hakkından dolayıdır.»

Tahtâvî´nin dediğine göre: Burhân´da İmâm Muhammed´in görüşünün istihsân, Ebû Hanife ve Ebû

Yûsuf´un görüşlerinin ise kıyas olduğu zikredilmiştir. Tahtavî: «Bunun zahiri Muhammed´in

görüşünün mutemed olduğudur.» der.

Ben derim ki: Şerhlerdeki ifadeler, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf´un görüşlerinin tercihine delâlet

etmektedir. İtkânî; Şerhu´l-Kâfî ve Muhtasaru´l-Kerhî´den naklen. sad...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Cinayetler
« Posted on: 24 Nisan 2024, 02:52:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Cinayetler rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Cinayetler mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Cinayetler kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Cinayetler Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Cinayetler kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Cinayetler peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Cinayetler ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Cinayetlerönlisans arapça,
Logged
27 Ocak 2010, 21:07:59
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 27 Ocak 2010, 21:07:59 »

AYNI ŞAHSA KARŞI İŞLENEN İKİ FİİL

M E T İ N


Birisi bîr adamın elini kesse sonra da öldürse her iki fiilden, -yani hem kesmek hem de

öldürmekten- dolayı muâheze edilir.

Her iki fiil de kasdî veya ikisi de hataen olursa ya da birisî kasdi öteki hataen olursa; iki fıil arasında

iyileşme girse de gîrmese de her halükârda ikisinden dolayı da sorumlu tutulur. Cezalardan birisi

öbürünün içine girmez. Ancak hataen işlenen iki cinayet arasına iyileşme girmemişse cezalar

birbirine girer ve her ikisi için bir tek diyet icabeder. Ama ikisi orasında iyileşme olmuşsa cezalar

birbiri içersine girmezler.

Meselenin özü şu: Kesmek ya kasden ya da hataen olur. öldürmede aynen böyledir. Buna göre dört

tasavvur söz konusudur. Bir de iki fiil arasında ya iyileşme vardır ya da yoktur. O zaman tasavvur

sekize çıkar. Bunların her birinin hükümleri bilinmektedir.

Şu mesele de aynen yukarıdaki gibidir: Bir kimse birisine yüz kamçı vursa; bunlardan doksanının

yarası iyi olsa ve izi kalmasa, sonraki on kamçıdan dolayı ölse sadece bir diyet gerekir. Çünkü

kamçılanan kişi doksan kamçının yarasından iyileşince artık onlara tazîrin dışındaki bir konuda

itibar edilmez.

Ebû Hanife´ye göre iyileşip de izi kalmayan tüm yaralarda hüküm böyledir. Ebû Yûsuf´dan gelen bir

rivâyete göre böyle durumlarda bilirkişînin takdir edeceği bir tazminat da ödenir. İmâm

Muhammed´den gelen rivayete göre ise doktor ve ilâç ücretini vermesi gerekir. Dürer, Sadruş-şeria,

Hidâye, ve başka kitaplar.

Cevâhiru´l-Fetâvâ´da şöyle denilir: «Bir adam birisini yaralasa ve yaralı çalışmaktan âciz olsa onun

nafaka ve tedavisi yaralayana aittir.»

Yine Cevâhir´de şöyle bir ibare vardır: «Birisi yardımcısını getirse ve yardımcı birisine vurup

yaralasa yaralanan da çalışmaktan aciz duruma düşse bu şahsın nafakası yardımcısını getirene

aittir.

Musannıf: «Görünen o ki bu, Muhammed´in görüşüne göre düzenlenmiştir.» der.

Ben derim ki: Biz bunun (Muhammed´den nakledilenin) benzerini Müctebâ´ya nisbet ederek Ebû

Yûsuf´tan nakletmiştik. İnşallah başı yaralama konusunda meseleyi tahkik edeceğiz.

İ Z A H

«Her halükârda iktsinden dolayı da sorumlu tutulur.» Kifâye´de şöyle denilmektedir: «Kesme île

Öldürme arasına iyileşme ya girmiştir, ya da girmemiştir. Girmişse bunlardan her biri ayrı birer fiil

kabul edilîr ve her ikisinin hükmü ile sorumlu tutulur. Çünkü birinci hüküm (kesmekten dolayı

olanı), iyileşme ile sabit olmuştur. Dolayısıyla cezalardan birisi öbürünün içine girmez. Öyleyse

maktûlün velisinin, hem katilin elini kesme hem de onu öldürme yetkisi vardır. Eğer el kesme ve

öldürme hataen olmuşsa bir buçuk diyet (öldürmekten dolayı bir, kesmekten dolayı yarım) icab

eder. Eğer el kesme kasden, öldürme hataen olmuşsa, el kesmekten dolayı kısâs, öldürmekten

dolayı da diyet icabeder. Aksi olmuşsa, el kesmekten dolayı yarım diyet, öldürmekten dolayı ise

kısâs gerekir. Ama eğer iki fiil arasına iyileşme girmemişse; bunlardan birisî hataen öteki kasden

olmuşsa, herbirisi ayrı ayrı mütala edilir. İkisi de kasdi ise, Ebû Yûsuf ve Muhammed´e göre cânî

öldürülür eli kesilmez. İmâm Ebû Hânife´ye göre veli mühayyerdir. İsterse, hem câninin elini keser

hem de öldürür. İsterse elini kesmeden öldürür. Zahire göre, iki fiilin aynı mecliste olup olmadığına

itibar edilmez. Nasr b. Selâm´dan rivayet edildiğîne göre : «İmâmlar arasındaki ihtîlafın; elin bir

mecliste kesilip başka bir mecliste öldürülmesi halindedir. Ama cânî aynı meclîste bir kimsenin

elini kesse sonra da öldürse üç İmâma göre de öldürülür ama eli kesilmez.» Özetle.

«Her ikisi için bir tek diyet icabeder.» Yani öldürmenin diyeti gerekir. Çünkü e! kesmenin diyeti,

fiilin eserinin iyileşmesi anında icabeder. O da yaranın ölüme sebep olmayacağının bilinmesi iledîr.

Meselenin tamamı İbn Kemâl´dedir.

«O zaman tasavvur sekize çıkar.» Bunlardan her biri de ya tek şahıs ya da ayrı ayrı iki kişi

tarafından yapılmış olabilir. Bu durumda da on altı olur. Eğer fiillerden her biri iki ayrı kişi


tarafından yapılmışsa, herkes yaptığının cezasını çeker; fiilinin gereği kısâs olana kısâs uygulanır,

diyet olandan da diyet alınır. Çünkü cezaların birbiri içine girmesi ancak ceza mahallinin bir olması

halinde söz konusudur. İnâye.

«Doksanın yarası iyileşse ilh...» Bu, kamçının onu bir yere, doksanı başka bir yere vurulup

doksanın vurulduğu yerin iyileştiği, onun vurulduğu yerdeki yaranın ölüme götürdüğü takdirde

olur. Aksi halde, doksan kamçının yarasının iyileşip, on kamcının ölüme götürdüğü belirlenemez.

Mî´râc.

«Ebû Yûsuf´tan gelen bir rivayete göre böyle durumlarda bîlir kişînin takdir edeceği bir tazminat

ödenir.» Bu tazminat diyetle birlikte ödenir. Remli.

«Bilir kişinin belirleyeceği bir miktar da icab eder.» Bunun izahı şöyledir: Yaralanan, köle farzedilir

ve yaralı olarak kıymeti ne kadardır? Tesbit edilir. İkisi arasındaki fark hürde diyetten, köleden de

kıymetten tazmin ettirilir. Kifâye.

«Diyetle birlikte ilh...» Bu mesele, yaranın izinin kalması durumunda farzedilir. Bu da ancak

iyileştikten sonra olur. Onun için mesele Müfteka´ da «Ve ölmemişse...» diye kayıtlanmıştır.

«Yaralı çalışmaktan aciz olsa...» Yani yaranın devamı müddetindeki nafakasını öder. Düşün ki eğer

asta çalışamayacak duruma düşerse, zahire göre; diyet veya bilirkişinin belirleyeceği bir tazminatta

hüküm verildikten sonra artık birşey icabetmez.T.

«Yardımcısını getîrse ilh...» Bundan maksat zâlimlerin avanesinden birisidir. Metinde «avan» yerine

«avn» deseydi daha iyi olacaktı. Çünkü Kâmûs´ta belirtildiğine göre «avn» hem tekil, hem çoğul

hem de dişleri için «yardımcı» manasınadır. «Avân» îse kırık çoğuldur. Çünkü yardımcı, zalime arka

çıkar ve ona yardım eder. Bezzâziye´de: «Fitne günlerînde, avane ve aracıların öldürülebileceği

yolunda fetvâ verilmiştir.» der. T. Özetle.

«Görünen o ki bu; ilh...» Yani Cevâhiru´l-Fetava´daki meseleler İmâm Muhammed´in görüşüne yani

ondan rivayet edilen görüşe göre düzenlenmiştir. Az önce geçtiği üzere; İmâm Muhammed´den

gelen bir rivayete göre; yaranın eseri kalmazsa, doktor ve ilâç masraflarını yaralayanın ödemesi

icabeder. Bunu Remlî ifade etmiştir. Anla.

Hocalarımızın hocası Sâhiânî´nin Fetâva´n-Neammiyye´sinde şöyle denilmektedir: «Birisi, başka

birinin eline vurup kırsa ve eli kırılan çalışmaktan aciz hale gelse tedavi ücreti ve el iyileşinceye

kadar ki nafakası vurana aittir. El iyileştiğinde çolak kalır ve işe yaramaz hale gelirse diyet îcabeder.

Zâhire göre daha önceki harcamaların diyetten kesilmesi gerekir.»

Yine aynı eserde şunlar da yer almıştır : «Yaralı iyileşip de yara izi kalmayınca yaralayanın doktor

ve ilâç masraflarını ödemesi icabeder. Bu Ebû Yûsuf ile Muhammed´in görüşüdür ve îstihsandır.

Bunu Sadr söylemiştir.» Özetle. Düşün. Tamamı înşallah başı yaralama konusunda gelecektir.

«Başı yaralama konusunda meseleyi inceleyeceğiz.» Yani o konunun sonunda ele alacağız.

Meselenin özü Ebû Yûsuf´a göre erşi elem (acı diyeti) icabeder. İmâm Muhammed´in geçen

sözünden maksad da budur.

M E T İ N

Bir kimse(nin eli) aşağıda gelecek delîlde de görüleceği üzere teammüden veya hataen kesilmişse

ve kesme fiilini affetse, kesen kendi malından diyet öder. Şurunbulâliyye´de de olduğu gibi

Burhân´da bu sarahatle ifade edilmiştir. Kuhistanî´de ise Tahâvi şerhi´nden naklen, hatâda diyetin

âkîleye gerekli olduğu belirtilmektedir. Hatâda diyetin kesene alt olduğunu söyleyen yanılmıştır.

Baş yarma ve yaralama da böyledir. Baş yarma ve yaralamada da durum aynıdır. Ebû Yûsuf ve

Muhammed ise farklı görüştedîrler. Biz diyoruz ki: Adam, kesme fiilini affetmiştir. O da öldürmekten

başka bir şeydir. Ama cinayeti veya kesmenin doğuracağı şeyleri affederse bu, aynı zamanda cana

gelecek şeyi affetmek demektir. Dolayısıyla kesen hîçbir şey ödemez. Bu durumda hataen vukua

gelen yaralamada af malının üçte birinden itibar edilîr. Eğer (diyet) malın üçte birinden çıkarsa

mesele yok. Ama çıkmazsa yaralayanın âkilesi diyetin üçte ikisini öder. Nitekim Tahâvî Şerhi´nde de

böyledir. Diyetin, el kesene ait olduğunu zanneden kesinlikle yanılmıştır; Bunun manası sıhhatli

olanın affı üçte birden itibar edilmez. Bunu Kuhistanî zikretmiştir.

Kâsden el kesme (veya yaralama) deki, af malın tamamından itibar edilir. Çünkü varislerin hakkı

diyettedir, kısasta değil. Çünkü kısas mal değildîr.

Başı yarmakta, hüküm ve ihtilaf yönünden el kesmek gibidir.

İ Z A H


«Bir kimse(nin eli) kesilse ilh...» işin esası şu: Af ya kasden ya da hataen kesmekten dolayı olur.

Bunlardan her birinde de; ya sadece kesme işînden ya da cinayet veya kesmenin doğuracağı

sonuçlardan olur. Eğer el kesme cinayeti kasden işlenmişse ve yaralı sadece kesmeyi affetmîşse,

Ebû Yûsuf ile Muhammed´in hilafına bu af, kesmenin sebep olacağı ölümle ilgili değildir. Ama eğer

cînayeti veya kesmenin doğu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

27 Ocak 2010, 21:10:56
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #7 : 27 Ocak 2010, 21:10:56 »

M E T İ N

Hataen öldürmede ve alacak davasında (hazır olan kardeşin gaib olan geldiğinde önce gösterdiği)

delili tekrarlamasına ittifakla ihtiyaç yoktur.

Eğer katil, hazır olmayan kardeşin kendisini affettiğine dair delil gösterse, hazır olan kardeş hasım

olarak davasına devam eder. Çünkü bu durumda kısâs mala dönüşür ve kısâs düşer.

Bir odam iki kişinin ortak olan bir kölesinî teammüden veya hataen öldürse ve efendilerden birisi

hazır olmasa, bu da önceki meseledeki tafsilâta tabidir.

Kısasa yetkili olan iki kardeş, üçüncü kardeşlerinin katili affettiğini haber verseler bu, onların

zanları ile amel edilerek kendilerinden kısası of sayılır. Bu, dört yönlü bir meseledir:

I - Katil ve üçüncü kardeş haberi doğrularlarsa, tasdiki ile amel edilerek, kendisi lehine hiçbir şeyle

hükmedilmez. Diğer iki kardeşin ise üçte iki diyet haklan vardır.

II - Katil ve üçüncü kardeş af haberini yalanlarlarsa haber verenler birşey alamazlar, üçüncü

kardeşin üçte bir diyet hakkı vardır.

III - Haber verenleri sadece katil doğrularsa, kardeşlerden her biri üçte bir diyet alır.

IV - Eğer haber verenleri sadece üçüncü kardeş tasdik ederse kendisi için üçte bir diyet vardır.

Çünkü onun ikrârı katilin kendisini yalanlaması ile reddedilmiştir. O halde üçte bir diyet alır. Ancak

bu, îstihsânen haberî verenlere sarfedilir. Bu esahtır. Zehlaî.

Çünkü o, katilin kendisi için ikrar ettiği şeyde haber veren kardeşler için ikrârda bulunmuş sayılır.

İ Z A H

«Hataen öldürmede ilh...» Yani bir başkasının hataen babasını öldürmesi konusunda ve babasının

başkasından olan alacağında, hazır olan kardeş katle veya borca beyyine ikame ederse, gaib olanın

geldiğinde o beyyineyi tekrarlaması icabetmez. Çünkü mal vârisleri için hepsine göre miras olarak

sabit olur. Bu sözde, hem hazır, hem de gâib olanların hâkiminin tek olduğuna îmâ vardır. Eğer

hazır olan kardeş maldaki kendi hissesi kadarını isabet etse veya hakimler değişik olsa delili tekrar

gösterir. Bu hüküm borca mahsustur. Çünkü taşınmaz mal için delilin tekrarı; - her ne kadar

İmâdiye´de belirtildiğine göre tekrarlanmasa da - ihtilâflıdır. Kuhistânî.

«Hazır olan kardeş hasım olarak davasına devam eder.» Çünkü katil, hazır olanın aleyhine bir hak

iddia etmektedir. O da, onun kısâs hakkının düşüp, mala dönüştüğüdür. Katil bunu, ancak gaibin

affettiğini isbat etmekle isbat edebilir. Onun için kardeşi onun adına hasım olarak dikilir. Aleyhîne

hüküm verildiği zaman tebaen gaib olanın aleyhine hükmedilmiş olur. Zeylaî.

«Kısas düşer.» Yani gaib olan gelip affettiğini inkâr etse bile kısâs düşer. Hakkı da yarım diyet olur.

«Önceki meseledeki tafsilata tabidir.» Gaib olan döndükten sonra tekrarlamadıkça, hazır olanın

daha önce göstermiş olduğu delil kabul edilmez. Eğer katil, gaib olanın affettiğine beyyine

gösterirse şahit hasım olur ve kısas düşer. Hasılı: Bu mesele anılan her konuda önceki mesele

gibidir. Ancak öldürme teammüden veya hataen olduğunda, hazır olan ortak gaib olanın yerine

hasım olamaz. Bunda icmâ´ vardır.

İ. Ebû Yûsuf ile Muhammed´e göre hem teammüdî hem de hataen; Ebû Hanîfe´ye göre de hataen

olan öldürmede bununla önceki mesele arasındaki fark: Varislerden birîsi öbürlerinin yerine hasım

olabilir, köle sahiplerinden birisi ise öbürünün yerine hasım otamaz. Zeylaî.

«Kısasa yetkili olan iki kişi haber verseler ilh...» Bu ifadenin, dört şekli de içine alması için,

«şahitlik etseler» demedi de «haber verseler» dedi. Çünkü şehâdet gerçek manada sadece üçüncü

şekilde vardır. Nitekim İbn Kemâl böyle ifade etmiştir.

«Kendilerinden kısası af sayılır ilh...» Af, kısâs ile kayıtlanmıştır. Çünkü bu şekillerin bir kısmının

dışında malı af olmaz.

«Zanları ile amel edilerek ilh...» Çünkü onlar, üçüncü kardeşin affettiğini zannettiler. Hak

sahiplerinden bir kısmının affı ile kısâs düşer.

«İkisinin üçte bir diyet hakları vardır ilh...» Çünkü onların hisseleri mal olmuştur. Dürer.

«Haber verenler bir şey alamazlar.» Çünkü onlar haberleri ile kısastaki haklarını düşürdüler ve


kısâs mala dönüştü. Katil ve diğer ortak yalanladığı için kendilerinin mal hakları da yoktur. Dürer.

«Üçüncü kardeşin üçte bir diyet hakkı vardır.» Çünkü o inkâr ederken ikisinin affı iddia etmeleri,

onun hakkında diğerlerinin baştan, kendilerinin affetmesi menzilesindedir. Böylece onun hissesi

mala dönüşür. İbn Kemâl.

«Kardeşlerden her biri için üçte bir diyet alır.» Çünkü katil onları tasdik edince ikisi için diyetin üçte

ikisini ikrar etmiş ve bu kendisine lâzım olmuştur. Ayrıca üçüncü şahsın hakkının da af ile bâtıl

olduğunu iddiâ etmîş ama, o bunu doğrulamamıştır. Böylece kısas mala dönüşmüştür. Katil malı

ona verir. Dürer.

«Onları sadece üçüncü kardeş tasdik ederse ilh...» Yâni; «Ve onları katil yalanlatsa» demektir.

«Çünkü onun ikrarı ilh...» Yâni, «O katili affettiğini ikrar etmekle, katil üzerinde hakkının olmadığını

ikrâr etmiştir. O halde kendisi nasıl olurda diyetin üçte bîrini alır? denilmez.

«O diyetin üçte birini alır.» Katil, haber verenleri yalanladığı için diyetin üçte ikisi düşer. Üçüncüsü

affı ikrâr edince de kısâs uygulanmaz,

«Ancak bu istihsânen haberi verenlere sarfedilir.» Çünkü kardeş, haber verenleri tasdik etmek

suretiyle, affı ve kendisinin katilde hakkının olmadığını, onun borcunun ancak diğer kardeşlere

diyetin üçte ikisi olduğunu zannetmiştir. Onun elindeki katilin malıdır ve diğer kardeşlerin hakkı

cinsindendir, dolayısıyla onlara verilir.

Kıyasa göre, katile hiç birşeyin gerekmemesi icabeder. Çünkü onlar katil aleyhine mal iddia

etmişler, katil ise inkâr etmiştir. Dolayısıyla bu iddia sabit olmamıştır. Katilin kardeş için vaki olan

ikrârı, onun affı ikrârı ile bâtıl olmuştur. Çünkü bu katili yalanlamaktır.

İstihsanın yönü ise şöyledir: Katil haber verenleri yalanlayınca üçüncü kardeş için diyetin üçte

birini ikrâr etmiştir. Çünkü o, iki kardeşin affı haber vermeleri ile, onların baştan kendilerinin

affetmelerinde olduğu gibi kısasın düştüğünü zannetmiştir. Kendi lehine ikrârda bulunan da

gerçekte katili yalanlamamıştır. Aksine görevi başkasına izafe etmiştir. Bu gibi durumlarda ikrâr

reddedilmez. Bu hal bir kimsenin: «Benim falana yüz lira borcu var» deyip; lehine ikrârda bulunanın

ise; «Bana değil, ama, filâna borcu var» demesi durumuna benzer ki, alacaklı olan ikinci ikrâr

olunandır. Burada da aynıdır. Dürer açıklayarak.

«Bu esahtır, Zeylaî.» Zeylaî´nin ibaresi şu şekildedir: «Camiu´s-Sağîr´de; bu üçte bir diyetin

aleyhinde şahitlik edilenlere değil, şahitlere ait olduğu belirtilmektedir. Sahih olan budur.»

Bu ifadenin zahirine göre, «esah»ın mukabili: Bu üçte birin, aleyhine şahitlik edilen kardeşe ait

oluşudur.

M E T İ N

Bir kimsenin birsine yaralayıcı bir şeyle vurduğuna ve yaralananın ölünceye kadar yataktan

kalkamadığına şahitlik edilse, vuran da kısasen öldürülür. Çünkü beyyine ile sabit olan şey,

görülerek sabit olan gibidir. Şahidin: «O vuranın yarasından öldü» demeye de ihtiyacı yoktur.

Bezzâzîye.

Bir katle şahidlik eden iki kişi, öldürmenin zamanı veya yeri ya da âleti hakkında farklı ifade verseler

yahut da birisi: «Sopa ile öldürdü» öbürü ise: «Ne ile öldürdüğünü bilmiyorum» dese veya birisi

öldürme olayını bizzat gördüğünü, ötekisi de katilin ikrârıyla bildiğini söylese bu şahitlik bâtıldır.

Çünkü öldürme tekerrür etmez.

Farklı şahitliklerden her biri nisaba ulaşsa (her iki şekildeki şahitlikte ikişer veya daha fazla kişi

bulunsa) şahitlik yine bâtıldır. Çünkü hakim guruplardan birisinin yalan söylediğini kesin olarak

bilmektedir. Birini diğerine tercih edecek bir sebepte yoktur. Şayet iki taraftan sadece birisi nisaba

(iki veya üç kişiye) ulaşırsa bu gurubun şahitliği kabul edilir. Çünkü diğer taraf bu guruba muârız

olamaz.

Eğer şahitler: «Onun hangi âletle öldürdüğünü bilmiyoruz» deseler, katile kendi malından üç

senede ödenmek üzere diyet icabeder. Şurunbulâli.

Öldürmeyi en aşağı olana hamlederek istihsânen verilmiş bir hükümdür. Öldürmenin en aşağı

cezası da diyettir. Fiilde aslolan kasdîlik olduğu için diyeti kendi malından öder.

İ Z A H

«Kısasen öldürülür ilh...» Silâhla vurmak bazen hatâ ile de olur, o halde nasıl kısas icabeder?

denilmez. Çünkü biz: «Şahidler silâhla vurduğuna şahitlik edince, şüphesiz kasdi vuruş sabit


olmuştur. Zira eğer hatâ ile olsaydı, şahitler vuranın başkasını kasdettiğini ama maktûle isabet

ettiğini söylerlerdi.» diyoruz.

Kâfî Şerhi´nde şöyle denilmektedir: «Şahitlere, adam bu vuruşla ölüp ölmediği sorulmaz. Aynı

şekilde, şahitler katilin ölünceye kadar kılınçla vurduğunu söyleseler fakat teammüden vurduğunu

anlamasalar yine kendilerine sorulmaz. Çünkü teammüdîlik kalbin kastıdır. O da bilinemeyen gizli

bir şeydir. Am...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes