> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Avlanma
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Avlanma  (Okunma Sayısı 2502 defa)
28 Ocak 2010, 23:58:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 28 Ocak 2010, 23:58:08 »



Reddü´l Muhtar / Avlanma
AVLANMA KİTABI

METİN


Umulur ki avlanmanın içkilerle münasebeti, ikisinin de insana sevinç ve neşe vermeleridir.

Avlanmak on beş şartla mubahtır. Bu şartlar El-İnâye´de genişçe sayılmış ve açıklanmıştır. Biz de

bunları ilgili meseleleri açıklarken ele alacağız.

Ancak haremin dışında ihrâmda olan hacıya avlanmak veya sadece oyalanmak üzere avlanmak

isteyenlere helâl değildir. Nitekim bu zâhirdir. Veya onu kendisine meslek edinen bir kimseye de

El-Eşbâh´ta olduğu gibi helâl değildir.

Musannıf dedi ki: Bu son kaydı El-Eşbâh´a uyarak fazladan getirdim. Ancak bana göre avcılığı sanat

edinmek mubahtır. Çünkü avcılık da bir nevi kazançtır ve sahih görüşe göre kazancın bütün

çeşitleri mubahlıkta eşittirler. Nitekim El-Bezzâziye ve başka kitaplarda bu hüküm böyle yer

almaktadır.

İZAH

«Sayd» kelimesi «tutmak» manasına gelen «Sâde» fiilinin mastarıdır. İsm-i fâili «Said», ism-i

mef´ûlu «Mesîd» gelir. Sayd´ın cem´i «suyud»dur. Sayd (avlanan). tab´an yakalanması ancak hile

yoluyla mümkün olan ürkek ve yakalanmamak için bütün çabasını sarf eden hayvan demektir.

Muğrib.

Binenaleyh ´yakalanmamak için bütün çabasını sarfeden´ kaydı ile tavuk ve kaz gibi evcil hayvanlar

tarifin dışında kalmış olur. Çünkü bundan maksat, avlanan hayvanların, ayakları veya iki kanadı

olacak ki, onları kullanıp onlardan kaçmaya imkânı olsun. Ürkek manasına gelen «mutevahhiş»

kelimesiyle de güvercin gibi hayvanlar tarifin dışına çıkmış oluyor. Zira mutevahhiş´in manası gece

ve gündüz insanlarla ülfet etmeyen hayvan olup da bilahare vahşi hayvan olanlar tarifin dışına

çıkmış oluyor. Çünkü bu gibi hayvanlar avlanmak suretiyle helâl olmazlar. Öyle hayvanlar yani evcil

olup da vahşileşen hayvanlar, zaruret kesimiyle helâl olurlar. Tarifteki «Tab´an» kelimesiyle, geyik

gibi avlanması ancak hile yoluyla mümkün olan ürkek hayvanlar tarife dahil olmuş olur. Bunun

tamamı El-Kuhistânî´dedir. Yani geyik, her ne kadar avlandıktan sonra insanlara alışan

hayvanlardan ise de o alışmadan avlanmak suretiyle helâl olur. Ve aynı zamanda bu «Tab´an»

kapsamına eti yenilmeyen hayvanlar da girmiş oluyor. Nitekim bu durum ileride gelecektir.

«İkisinin sevinç ve neşe vermeleridir ilh...» «İkisi de gaflet verir ve zamanı boşa harcatıyorlar

münasebetleri bu noktadadır» da denilmiştir. Çünkü şöyle bir hadis vardır: «Kim ki avın arkasına

düşerse o gaflete dalmıştır».

Es-Sa´diye adlı eserde şu ifade yer almaktadır: «Av yemeklerdendir. Yemeklerin içilenlerle

münasebeti ise gizli değildir. Her ikisinde de helâl ve haram olan kısımlar vardır.» (Bunun için

Eşribe´den sonra gelmiştir.)

«On beş şartla mubahtır ilh...» Bu şartların beşi avcıdadır:

1-Hayvan kesebilecek ehliyette olmalıdır,

2-Hayvanı tutmak için avcı hayvanı o gönderecektir,

3-Avlanması helâl olmayan bir kimse, onunla birlikte hayvanı göndermeyecektir.

4-Besmeleyi kasten terk etmeyecektir.

5-Hayvanı ava saldıktan sonra, av tutuluncaya kadar (hayvan) orada başka bir işle meşgul

olmayacaktır. O şartların beş tanesi de köpektedir:

1-Köpek eğitilmiş olacaktır,

2-Gönderilme yönleri üzerinden gidecektir,

3-Avlanması helâl olmayan başka bir köpek ona ortak olmayacaktır,

4-Avladığı hayvanı yaralamak suretiyle öldürecektir,

5-O avdan bir şey yemeyecektir.

Beş şart da avlanan hayvandadır:

1-Haşerattan olmayacaktır,

2-Balık hariç suda yaşayanlardan olmayacaktır,

3-Kendisini iki kanadı veya dört ayağı ile koruyabilecek hayvanlardan olacaktır,


4-Dişiyle veya pençeleriyle kuvvet bulanlardan olmayacaktır,

5-Kesilmeden önce bu yara ile ölmesi lâzımdır. Fakat El-Minah´ta cevabı da beraber zikredilen bir

tetkik vardır. Bütün bu şartlar yenilmesi helâl olan ve avcı tarafından ona diri olarak yetişilmeyen av

içindir.

«Haremin dışında ilh...» En uygunu bunun yerine «veya haramda olsun» ibaresi idi. Ta ki üç sureti

de kapsamış olsun. O üç suret, 1) İhramlı bir kimsenin helâl arazilerde avlanması, 2) Haram arazide

avlanması veya, 3) Helâl bir kimsenin yani ihramsız bir kimsenin haram arazide avlanmasıldır.

«Nitekim bu zahirdir» Çünkü mutlak olarak lehv yasaklanmıştır. Lehv, Hazr ve İbâha Kitabı´nda

geçtiği gibi, ancak üç yerde câiz olur.

«Eşbâh´ta olduğuna bianen ilh...» Eşbâh onu El-Bezzâziye´den almıştır ki, avlanmak mubahtır,

ancak lehv veya onu meslek edinerek avlanırsa mekrûh olur.

Mecmau´l-Fetâvâ´da şu hüküm yer almaktadır: «Zevk için veya onu meslek edinmek için avlanmak

mekruhtur.» Eş-Şurunbulâliye´de de bu hüküm böylece kaydedilmiştir.

«Çünkü o, kazancın bir çeşididir ilh...» El-Hidâye avlanmanın mubah olduğuna. Kur´ân, Sünnet ve

icmâ ile delil getirdikten sonra, bunlarla da delil getirmiştir. Şarihler de bunu kabullenmişlerdir.

«Kazancın bütün nevileri ilh...» Yani burada onun mubâh olan nevileri kastedilmiştir. Fakat faizle,

fasit akitler ile ve benzerleriyle yapılan kazanç bunun tam tersidir.

«Sahih görüşe binaen ilh...» Bu ibareden sonra Et-Tatarhâniye´de denildi ki: «Bazı fakihler

ziraatçılık yerilmiştir» demişlerdir. Sahih olan cumhur-u fukahânın görüşüdür. Yani ziraatçılığın

yerilmediğidir. Sonra cumhur-u fukahâ: «Ticaret ve ziraatın hangisi daha üstündür.» noktasında

ihtilâf etmişlerdir. İlim adamlarımızın bir çoğu, ziraatçılığın daha üstün olduğunu söylemişlerdir.»

El-Multekâ ve El-Mevâhib´de: «En üstünü cihâddır, sonra ticarettir, sonra ziraatçılıktır, sonra

zenaattır» denilmiştir.

Ben derim ki: Onların : «Kazancın bütün çeşitleri mubah olmak, bakımından eşittirler» sözünden

maksatları, mahzurlu bir yolda olmadıktan sonra hepsinin eşit olduğu anlamındadır. Bazıları

zemmedilmez, her ne kadar bir kısmı diğerinden, üstün ise de. Düşün.

Sonra kazancın her çeşidini bazen insan kendisine meslek ve maişet kaynağı, bazen de ihtiyaç

anlarında bunları yapar. Avlanmak da bunun birer çeşidi olduğuna göre; avlanmayı meslek

edinmenin mubah olduğuna bu husus da delâlet eder. Hele konu ile ilgili delillerin mutlak ifadelerle

gelmeleri bunu daha da kuvvetlendirmektedir. Metinlerin ifadeleri şöyledir: «Kerahet hükmünün

mutlaka öze bir delili gerekir.» Bazı kimselerin: «Avlanmak işinde ruhun çıkarılması vardır. Bu ise

kalp katılığını doğurur» şeklindeki sözleri ise, kerahete delâlet etmez. Belki bunun delâlet ettiği

azamî nokta, ticaretin ve ziraatçılık gibi kazanç yollarının bundan daha hayırlı olduğudur.

Et-Tatarhâniye´de şu hüküm yer almaktadır:

«Ebû Yûsuf dedi ki: Oyun, eğlence için avlanılırsa onda hayır yoktur ve onu kerîh görüyorum. Eğer

satmak, katık yapmak veya başka bir ihtiyacında kullanmak gibi muhtaç olunan şeyleri kastederse

avlanmakta herhangi bir beis yoktur.»

METİN

Kişi ağını av için kurarsa, ona takılan her şey onun mülkü olur. Ama ağı kurusun, güneşlensin diye

kurarsa o ağa giren onun mülkü olmaz. Eğer mukalliş (yani mezbelelikleri ve yerleri eliyle yahut da

eleklerle oralarda bulunan altın, gümüş, para, başka kıymetli eşyaları çıkarmak için karıştıran) veya

ondan başkası karıştırırken bir yüzük veya İsLâm Ehlinin sikkesi vurulmuş bir altın bulursa, o altın

onun mülkü olmaz ve onu tarif etmesi vacip olur.

Bilmiş ol ki mülkün sebepleri üçtür:

1-Alış veriş ve hibe gibi nâkil olan (yani mülkiyeti başkasına taşıyan) dır.

2-Miras gibi hilâfet (yani sonradan ona sahip olmak) yoluyladır.

3-Asalet yoluyladır. Asalet yolu da koymak suretiyle, hakikaten veya ağını kurmak için değil de av

avlamak için kurması, hükmen hazırlamak suretiyle başkasının mülkünde olmayan bir mubahı istilâ

etmektir.

Kişi sahrada başkası tarafından toplanmış bir odun yığınını ele geçirse onu mülk edinemez.

Mukallişin bulmuş olduğu nesneler ancak onu tarif etmek suretiyle sahibi çıkmazsa kendisine helâl


olur. Bu konu ile ilgili geniş açıklamaların tamamı uzun kitaplarda yer almaktadır.

İZAH

«Mateakkale (takılan şeyler)» «Ayn» harfi «kaf» harfinden önce olmak üzere okunur. «Takılırsa»

manasını ifade eder. El-Muğrib´de şöyle der: «Bu kelime Araplardan işitilmemiştir, masnû (yani

uydurma) bir kelimedir.»

«Eğer mukalliş bulursa ilh...» Mukalliş, «kaf»lardır. Arada bulunan para ve benzeri değerli şeyleri

bulup çıkartmak için eliyle veya kalburla çöplükleri karıştıran kimse demektir. Zahire göre bu

«Mukalliş» kelimesi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Avlanma
« Posted on: 26 Nisan 2024, 12:56:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Avlanma rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Avlanma mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Avlanma kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Avlanma Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Avlanma kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Avlanma peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Avlanma ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Avlanmaönlisans arapça,
Logged
29 Ocak 2010, 00:06:11
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 29 Ocak 2010, 00:06:11 »

METİN

Eğer av köpeği ve benzeri tuttuğu avdan yerse, bu bizler (yani Hanefîler) katında mutlak şekilde

yenilmez. Tıpkı köpeğin avın etinden yemesi gibi. Yani nasıl ki köpeğin üç defa yemedikten sonra

yemiş olduğu av eti yenilmiyorsa bu da yenilmez. Çünkü köpeğin avdan yemesi köpeğin cehâletine

yani eğitilmemiş olduğuna işaret ve alâmettir. Böylece köpek ikinci defa eğitilip üç defa yemeği terk

edinceye kadar bu olaydan, yani yemek olayından sonra avladığı hiçbir hayvanın eti yenilmez. Veya

kişinin mülkünde köpeğin yemesinden önce avlamış olduğu hayvandan eti varsa o da yenmez.

Çünkü avlanan hayvandan telef ettiği kısımda ittifakla haramlık yoktur. Çünkü haramlık yeri

fevtolmuştur. Fakat burada çözülmez bir problem vardır. Bunu El-Kuhistânî zikretmiştir.

Tıpkı sahibinden kaçan ve bir zaman durduktan sonra yeniden sahibine dönüp gelen Doğan kuşu

gibi. Sahibi onu geldikten sonra av üzerine saldırtır, o da avlanırsa, onun avından yenilmez. Çünkü

o eğitilmiş olmaklığının alametini terk etmiş oluyor. Binaenaleyh bu da avdan yediği zaman köpeğin

durumu neyse onun gibidir.

İZAH

«Bizim katımızda mutlak olarak yenmez ilh...» Yani ister bu nadir zamanlarda olsun, isterse âdet

halini alsın, mutlaka yenmez. İmâm Şâfiî´nin burada iki görüşü vardır: Eğer nadir ise yani pek az

böyle bir hadise olursa bir kavle göre haram, bir kavle göre helâldir. İmâm Mâlik de helâl, olduğuna

hükmetmiştir. Bunun tamamı El-Minah isimli kitaptadır.

«Yemeği terk etmesinden sonra ilh...» Buradaki harf-i cer olan «lâm» takviye içindir. Bu takviye için

olan lâm, bir tehir suretiyle zaif düşen bir âmilin mamulüne dahil olan «lam»dır. Meselâ âyette: «Lİ

RABBİHİM YERHUBÛN» ve «FE´ÂLUN LİMA YURİD» dendiği gibi.

«Üç defa ilh...» Tabiri İmâmeyn´in katında böyledir. İmâmın katında ise üç defa ile değil, avcının

kanaatiyle takdir edilir. T.

«Ondan sonra avladığı da yenilmez ilh...» Yani avcı köpek ve benzeri avı üç defa tuttuğu halde

yemezse, ondan sonra avdan yerse o avın eti yenilmez.

«Ondan önceki» tabirindeki zamir de ondan sonraki zamir gibi, zikredilen yemeye râcidir.

«Eğer onun mülkünde daha önce avladığı hayvanın eti varsa o da yenmez ilh...» Bu söz, ondan

önceki ibarenin kaydıdır. Ve bu söz mülkiyet altına alınmayanı da kapsamaktadır. Meselâ av çölde

ise; o çöldeki avda haramlık ittifakladır. Eğer evinde mülkiyeti altına alırsa bu, Ebû Hanîfe´ye göre

harâmdır, İmameyn´e göre haram değildir. Bu meselenin tamamı Ez-Zeylaî´dedir.

Hülâsa şudur: İmâm Ebû Hanife köpeğin baştan beri câhil olduğuna, İmâmeyn ise sadece bu avdan

yediği defada cahil olduğuna hüküm veriyorlar. İmâmın görüşü ihtiyata daha yakındır. İnâye. Sahîh

olan da budur. Kuhîstânî, Ez-Zâd´dan.

«Onun telef ettiği ilh...» Yani «yemek veya yemeğe benzer şekilde telef ettiği» demektir. Bu «eğer

onun mülkünde baki kalmış ise» sözünün mefhumudur.


Tatarhâniye´de: Avcı tarafından satılan ete gelince, şüphe yoktur ki İmameyn´in kavline binaen bu

alışveriş bozulmaz. İmâmın kavline binâen ise, eğer avcı müşteri ile beraber av köpeğinin

cehaletinde fikir birliği yaparlarsa bu alışverişin bozulması uygundur.

«Burada çözülmez bir probtem vardır. Onu Kuhistânî zikretmiştir» Kuhistânî şunu söylemiştir:

«Burada anlaşılmaz bir durum vardır. Çünkü bir şeye hükmetmek mutlak onun varlığını

gerektirmez. Görülmez mi, biz çocuğu tarafından annesinin hürriyeti iddia edildiği zaman, ölmüş

olan cariyenin hürriyetine hükmediyoruz?»

Bu meselenin sureti bana göründüğüne göre şöyledir: Bir kadın nikâh ile bir çocuk doğuruyor,

Başka bir kişi o kadının ölümünden sonra ortaya çıkıyor ve: «Bu, benim cariyemdi. Çocuğun

babasıyla onu ben evlendirdim» der. Çocuk da annesinin hürriyetini ispat eder; böylece annesinin

hürriyeti tespit olunur. Dolayısıyla çocuğun köleliği söz konusu olmaz. Düşün.

Buna binâen bana bazı fâzılların vermiş olduğu şu cevabın ancak çocuk vasıtasıyla ona sirayet

etmiştik. Çünkü çocuk neseb davasında asıldır. Binaenaleyh çocuk azad edilir ve ümmüveled,

annesi de çocuğa tabi olur. Nice nesne vardır ki zımnen sabit olur, kasten sabit olmaz.»

Evet, bu durum şurada ortaya çıkıyor: Eğer efendi çocuğun ölü cariyesinden doğma çocuğu

olduğunu iddia ederse hüküm böyledir. Düşün.

Bazen bu anlaşılmaz problemin şu şekilde cevaplandırılması mümkün olur: Bu av hayvanında

haramlığın sabit olmasının herhangi bir semeresi, faydası yoktur. Bazı kimselerin: «Semeresi eğer

satış yapmış ise, alış-verişin butlânıdır ve semeni geri olmaktır. Çünkü o et murdardır» Veya :

«Semeresi tevbenin gerekli olmasıdır» sözüne gelince: o sözde şu tenkit vardır: Biz yemek

benzeriyle yok olandan bahsediyoruz. Alış-veriş meselesi, daha önce geçtiği gibi, ihtilâflı bir

meseledir. Bu mesele ise üzerinde ittifak edilmiş bir meseledir. Binaenaleyh bu işi bilmezden önce

yemek masiyet değildir ki, tevbe de lâzım gelsin. Düşün.

«Sahibinden kaçan bir Doğan gibi ilh...» Avcı, Doğan sahibi onu geri çağırdığından sahibine icabet

etmez hale gelmiştir. Nitekim bu manayı gösterilen gerekçeden de anlayabiliriz.

«O avdan yediği zaman köpeğin hali ne ise onun gibidir ilh ..» Daha önce Tatarhâniye´den

naklettiğimiz gibi sahibi tarafından peşpeşe üç defa çağırılıp gelmek suretiyle ikinci defa

eğitilmedikçe avladığı helâl olmaz.

METİN

Eğer avcı avı köpekten alır, avdan bir parça kesip köpeğe atarsa, köpek de kendisine atılan o

parçayı yerse veya avdan bir parça kestikten sonra köpek o parçayı kapıp götürür ve yerse geri

kalan av etini avcı yiyebilir. Tıpkı köpeğin avın kanından içtiği zaman av etinin yenilmesi gibi.

Çünkü bu, eğitilmişliğinin son derece mükemmel olmasının alâmetidir.

Eğer köpek avı hırpalarsa ve avdan bir parça kopup yere düşerse köpek o parçayı yedikten sonra

yeniden o yaralı ava yetişip onu öldürürse ve ondan bir şey yemezse, onun eti yenilmez. Çünkü o

avladığı halde yemekle meşgul olmuş demektir.

Eğer köpek avdan parça koparıp onu atar da yeniden ava yetişir ve ondan bir şey yemezse sahibi

gelip onu alıncaya kadar sabrederse, sahibi aldıktan sonra o kopardığı parçayı yerse bu avın eti

helâldir. Çünkü köpek o zaman, yani sahibi yetiştikten sonra, avın kendisinden yerse, -daha önce

geçtiği gibi- zarar vermez.

Avcı hayvanı salıveren veya ava ok atan, av henüz diri iken yetişirse, yani kesilmiş hayvanın

diriliğinden daha ileri bir derecede hayatta ise, onu kesmesi vaciptir.

Onun ok atmakla helâl olmasının şartı, daha önce, geçtiği gibi hükmü olsa dahi besmele çekmektir.

Diğer bir şartı, kesmek manası oluşsun diye yara açmaktır.

Diğer bir şartı. eğer yarayı alan av hayvanının bedeninde avcının oku olduğu halde gaib olursa, onu

arama hususunda oturmamalı, gevşeklik göstermemelidir. O avı aradıkça avın eti helâldir. Eğer onu

aramaktan vazgeçer oturursa, sonra onu ölü olarak görürse, helâl değildir. Çünkü başka bir

sebepten ölmüş olabilir. El-Hâniye isimli eserde, bu avın helâl olması için, avcının gözünden

kaybolmaması şartı da ileri sürülmüştür. Fakat bu şart, Ez-Zeylaî ve başka kitaplarda tafsilatlı bir

şekilde ele alınmıştır.

Eğer ok atıcı veya hayvanı salıveren avcı, ava diri olduğu halde yetişirse onu kesmesi, boğazlaması

vaciptir. Eğer boğazlamayı terk ederse, haram olur; bunun hükmü ileride gelecektir.

İZAH


«Geri kalanı avcı yiyebilir iLh...» Çünkü bu et mülkiyete alındıktan sonra artık av sayılmaz. Ama

mülkiyete alınmazdan Önce durum bunun hilâfınadır. Çünkü orada av olmak yönü vardır. Bu

manayı Zeylaî ifâde etti.

«Çünkü kan içmesi onun eğitilmişliğine en büyük alâmettîr ilh...» Çünkü sahibine elverişli olmayan

bir şeyi içmiş, elverişli olanı da ona bırakmıştır. Zeylaî.

«Eğer av hayvanını hırpalarsa ilh...» Onun etini ön dişleriyle alırsa, yakalarsa demektir.

«Avcı hayvanı, ava salıveren yetiştiğinde ilh...» Yani köpeği veya Doğanı avın üzerine salıverilmiş

ve adam av diri iken yetişirse, kesmesi vâcip olur. Bütün bu ibareleri iskat etmesi gerekirdi. Çünkü

bütün bunlar daha muffassal bir şekilde zikredilecektir.

«Onun helâl olması için besmele çekmek şarttır ilh.. » Bu sözle avlamanın iki âletinden olan

ikincinin ahkâmına başlamaktadır. Çünkü avlanma âleti ya canlıdır ya cansızdır.

«Besmele» daha önce de söylediğimiz gibi atmak anında çekilecektir.

«Hükmen olsa dahi ilh...» Besmeleyi unutan kişi gibi.

«Avı yaralamak da şarttır ilh...» Eğer ok avı yaralamadan enlemesine dokunur, öldürürse av

yenilmez. Çünkü kesmek yoktur. Kanın çıkışına sebep olan yaralamada daha önce geçen iktilaf

vardır. Bunu El-Kuhistânî ifade etmektedir. T.

«Kesmek manası gerçekleşsin diye ilh...» Yani yaranın yerine geçmiş olduğu kanın çıkmasıyla

temizlik meydana gelsin diye, demektir. T.

«Onu aramaya devam etmesi ve oturmaması şarttır ilh...» Yani hayvanı ava gönderen veya ava ok

atan avcı, ya da onun yerine kaim olan kişi hiç durmadan avı b...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

29 Ocak 2010, 00:08:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 29 Ocak 2010, 00:08:45 »

İZAH

«Bunun gibisinde kesmekten âciz olmak, harâmı helâl kılmaz ilh...» El-Minah´ın ibaresi şöyledir:

«Çünkü bunun benzerindeki âcizlik harâmı helâl kılmaz.»

«Âcizlik» kaydı ile su ve yiyecek maddelerini bulabilmeyi tariften çıkarmış oluyor. Çünkü böyle bir

âciz kişiye su yerine hamr içmek, yemek yerine murdardan yemek mubah olur. Bu şârihin

ibaresinden anlaşılmıyor. Çünkü orada «kesmekten âciz olursa» ibaresi vardır. Bunu T. belirtmiştir.

BİR UYARI:

Kişi bir ava oku attı. Av bir mecusînin veya uyuyan bir müslümanın yanına düştü. Eğer uyuyan kişi

uyanık olsaydı onu kesebilecek durumda olurdu. Bu takdirde hayvan orada ölse helâl olmaz. Çünkü

mecusî İslâmı takdim etmek suretiyle onu kesebilir. Uyuyan kişi de birtakım meselelerde -İmâm´ın

katında- uyuyan gibidir. Meselelerden birisi de bu meseledir. Hâniye´den özetle.

«Veya bir mecusi bir köpeği gönderse ilh...» Bu ve bundan sonra gelen ibâre musannıfın daha önce

geçmiş olan: «Eğer terk ederse» ibaresine atıftır. Asıl şudur: Bir fiil ancak kendisinden daha

kuvvetli olan veya en azından kendisine eşit olan bir fiille kalkar. Ama kendisinden daha zayıf olan

bir fiil ile kalkmaz. Binaenaleyh bir müslüman köpeğini ava saldırtsa, köpek avın arkasından

koşarken bir mecusî onu sesiyle daha da kışkırtsa; o da avı tuttuğu takdirde av, helâldir. Çünkü

kışkırtmak hem salıvermenin altında bir fiildir, hem salıvermeye binâen olmaktadır. Eğer bunun tam

aksine yapılırsa av harâm olur. Mürted ve ihrâmlı ve kasten besmeleyi terk eden kişi gibi kesmesi

câiz olmayan herkes bu hususta mecusînin durumundadır. Eğer köpek kendiliğinden seğirtip

giderse, onu hiç kimse ava göndermemişse, bu esnada bir müslüman sesiyle onu kışkırtırsa, o da

şiddetle avın peşinden koşar ve onu tutarsa, av helâldir. Çünkü bu, ipi koparıp kaçmak gibidir.


«Kışkırtmak»tan maksat, ses ile hayvanı teşvik etmek, hayvanın da buhun arkasından; meselâ daha

fazla koşmasını sağlamaktır. Bunun tamamı El-Hidâye´de vardır. El-Kuhistânî dedi ki: «Bu, hayvan

giderken mecusî tarafından kışkırtıldığı zaman böyledir. Eğer hayvan durur ve durduktan sonra

mecusî onu kışkırtırsa, avın eti yenilmez.» Nitekim bu hüküm Ez-Zahîre´de de böyle yer almaktadır.

«Mi´râd bir oktur ilh...» El-Kâmûs: «Mi´râd» «Mihrâb» vezninde bir kelimedir. İki tarafı ince, başında

tüller olmayan, ortası kalın, keskinliğiyle değil enliliğiyle hayvana dokunan bir oktur.» dedi.

«Velev ki onun başı keskin olsun...» Bu ibâre, musannıfın «enine dokunursa» sözün muhterezidir.

«Eğer keskin tarafıyla isabet ederse ilh...» Yani bir de yara açarsa o zaman helâl olur.

«Bunduk ilh...» Kendisiyle atış yapılan, yuvarlatılmış çamur parçasıdır.

«Eğer hafif ise ilh...» Ağır güllenin dokunmasıyla ölen avın, gülle yara açsa dahi helâl olmayacağına

işaret ediyor.

Kâdıhan dedi ki: «Gülle, taş, enlemesine hayvana vuran ok, baston ve benzerleri ile yara açsa

avlamak helâl değildir. Çünkü bunlar avı delmezler.

«Ancak onlardan herhangi bir şeyi sivriltir ve ok gibi uzatırsa ve onunla atma imkânına sahip

olursa; eğer böyle olursa ve dokunduğu avı da sivriliğiyle delerse, o avın yenilmesi helâl olur. Avın

içinde açılan ve derisi yırtılıp da zâhire çıkmayan yaraya gelince; bundan dolayı ölen av, helâl

olmaz. Çünkü bu şekilde kan akıtmak hasıl olmaz. Demirin ağırı ne ise, demir olmayanın ağırı da

aynı şeydir. Eğer delerlerse helâl olur, aksi takdirde olmaz.»

Et-Tebyîn´de şu hüküm yer almaktadır: «Asıl şudur ki: Ölüm kesinlikle yara sebebiyle meydana

gelmiştir deniliyorsa, hayvan helâl olur. Eğer ağırlıkla veya ağırlıkla mıdır, kesmekle midir, diye

şüpheli bir şekilde olursa, vücûben veya ihtiyaten helâl olmaz.»

Açıktır ki, güllerle meydana gelen yara, ancak yarmak ve ağırlıkla meydana gelir. Çünkü gülle

şiddetli bir şekilde seğirtir ve o yarayı açar. Çünkü güllenin keskinliği yoktur. Binaenaleyh gülle ile

öldürülen bir hayvan helâl olmaz. İbn-i Nuceym bununla fetvâ vermiştir.

«Mutlak olarak ilh...» Yani ister ağır, ister hafif olsun, demektir.

«Yarada kanatma şarttır. ilh...» Zeylâî dedi ki «Eğer kanatmayan bir araç ise bu hususta ihtilâf

vardır. Bazı kimseler: «Bu av helâl olmaz, çünkü necis olan kanın çıkartılması demek olan kesmek

manası burada yoktur. Ve Rasûl-ü Ekrem de kanın çıkartılmasını şu sözüyle şart koşmuştur:

«Kanı dilediğinle akıt» Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve başka muhaddisler rivayet etmişlerdir.»

Bazıları da: «Helâldir» demiştir. Çünkü kişi yapabildiğini yapmıştır. O da yara açmıştır. Bazen kan,

katılığı dolayısıyla dışarı akmadığı gibi yara deliğinin daralmasından da ötürü çıkmayabilir. Bazıları

da: «Eğer yara büyükse, kan akmasa dahi av helâl olur. Eğer küçükse kan akmazsa helâl olmaz»

dediler. Ok avın tırnağına veya boynuzuna dokunduğu zaman eğer kan akıtırsa helâl olur, aksi

takdirde olmaz. Bu daha önceki görüşü teyid eder. Zeylâî´den özetle.

Bunun benzeri El-Hidâye´de de vardır.

Ed-Durru´l-Muntekâ´da denildi ki: «Ben derim ki; Burada bu konu El-Burcundî´nin El-Hulâsa´dan

zikrettiği şu hükümden ötürü tartışılabilir. Bu yara etten başka yerdedir. El-Kuhistânî´nin

El-Muhît´ten naklederek daha önce geçen ibaresinin zâhirinden anlaşılan ise şudur: Mutemet odur

ki, kanın akıtılması şart değildir. Düşün.» Ed-Durru´l-Müntekâ´dan. Özetle.

Ben derim ki: Hidâye´nin Zeylaî ve Multekat´ın zahiri, kanatmasının şart olmaması yönündedir.

Bununla beraber hadis de bunu teyid etmektedir. Bazen El-Mevâhib´in metnindekiyle de şart

olmaması tarafı tercih edilir. Musannıf Zebâih´te daha önce şöyle söyledi: «Hayatta olduğu bilinen

bir kesilmiş hayvan, kıpırdamasa ve ondan herhangi bır kan çık-masa dahi helâl olur. Eğer hayatta

olduğu bilinmiyorsa, mutlaka bu iki şeyden birisi yani kıpırdama ve kan akması, şarttır.» Düşün.

«Veya bir ava ok atarsa ilh...» Bu hüküm hayvanda müstakil bir hayat olduğu zaman ittifakla haram

olması konusundadır. Çünkü onun ölümü atışın gayrisine izâfe ediliyor. Eğer hayatı mustakırreden

daha az ise, onda da daha önce köpeğin gönderilmesindeki ihtilâf söz konusudur. Zeylaî ve onun

benzeri El-Hidâye´den naklederek T. de yer almaktadır.

«Oraya düştü ilh...» Zâhire göre bu kayıt üzerinde ittifak vardır. Binaenaleyh onun benzeri suyun

içindeyken ona oku atarsa ve öldürürse haramdır. Çünkü bu takdirde su ile ölme ihtimali vardır T.

Hindîye´den nakletmiştir.

«Aksî takdirde helâl olur ilh...» Çünkü burada suyla ölüm sebebine ihtimal yoktur.


«Multekâ» sözüne gelince; bunun benzeri El-Hîdâye´de de vardır.

El-Hâniye´de zikredildi ki: «Eğer hayvan bir suya düşerse ve düştükten sonra ölürse eti yenilmez.

Zira onun suya düşmesinin onu öldürmüş olduğu umulur. O hususta su kuşu ile diğer kuşlar

eşittirler. Çünkü su kuşu yaralı olmadığı halde suda yaşayabilir.»

Bu ibare Ez-Zahîre´de Serahsî´den nakledilmiştir. Sonra da: «Fetvâ anında düşünülsün. Ve bunun

tamamı Şurunbulâliye´dedir» dedi.

«Oradan düşse ilh...» Bu kaydı getirmesinin nedeni, çatıda veya dağda durur, yuvarlamazsa

ihtilâfsız olarak helâl olmasıdır. Bu da yara derhal öldürücü olmadığı halde yuvarlanıp ölürse

böyledir. Eğer onda kesilmiş hayvandaki hayat kadar hayat kalmışsa, sonra yuvarlanıp düşerse,

yine helâl olur. Mi´râc.

«Eğer boştan yere düşerse ilh...» Yerde de onu öldürecek mızrağın keskin ucu veya dikilmiş bir

süngü gibi öldürecek bir şey yok ise helâl olur. İnâye. Bunun tamamı Eş-Şurunbulâliye´dedir.

«Zira ihtirâz ilh...» Ma´lûlden önce getirilmiş illettir. Ma´lûl de onun, ileride gelecek «yenir» veya

«yer» sözüdür. Ma´lûlden önce getirilen illet fakihlerin kelâmında çok zaman vardır. Nitekim Cenab-ı

Hak: «Günahlarından ötürü boğuldular» buyurmuştur. Bu ibareden sonraki ibarede de böyle denilir.

Anla.

«Bir mecusî onu kışkırtırsa ilh...» Yani «o ava doğru seğirtip gidiyorken mecusî de onu kışkırtırsa»

demektir. Eğer o durduktan sonra mecusî onu kışkırtırsa ve o da yeniden koşmaya başlarsa, daha

önce de geçtiği gibi, avın eti yenilmez.

«Hadisin neshi gibi ilh...» Binaenaleyh sahîh bir söz, ancak diğer sahîh veya daha sıhhatli bir söz

ile neshedilir, zaîfle neshedilmez. T.

«Veya gönderildiği avdan başkasını tutarsa ilh...» İster avcı tarafından gönderildiği avı da

beraberinde tutsun ister tutmasın, mesele değişmez. Fakat daha önce de geçtiği gibi göndermek

esnasında bunu yapması şarttır.

El-Bedâyi´de denildi ki: «Eğer köpeği veya şahini bir ava kaldırıp besmele çekerse, hayvan bir avı

sonra ikincisini süratli bir şekilde yakaladı, sonra avları peşpeşe yakaladı. Bütün bu avların eti

yenir. Çünkü tayin avda şart değildir. Ve mümkün de değildir. Bu tıpkı okun iki ava değerek onları

öldürmesi gibidir.» Özetle.

Eğer kişi hayvanını bir ava saldırtırsa, o da yanılıp avı kaybettikten sonra başka bir av önüne çıkar,

onu öldürürse o av helâl olur. Eğer döndükten sonra önüne bir av çıkarsa onu öldürürse helâl

olmaz. Çünkü dönmesi halinde saldırtmak sona ermiş oluyor. Nitekim bu hüküm El-Hâniye ve
<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

29 Ocak 2010, 00:09:52
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 29 Ocak 2010, 00:09:52 »

İZAH

«Avcı bir insanın tıkırtısınI İşitirse ilh...» İnsanın sesini işitirse demektir. Bunun zahirinden

anlaşıldığına göre, atışını yaptığında işittiği bu sesin insana ait olduğunu biliyorsa; demektir ve

hüküm burada zikrettiği gibidir. Nitekim El-Bedâyi´de de böyledir.

Hidâye´de ise mesele şu şekilde farzedilmiştir: Bir ses işitir, onu av tıkırtısı zanneder ve ona atış

yaparsa, arkasından insan veya -bazen sanıldığı gibi- bir av tıkırtısı olduğu ortaya çıktığı taktirde;

aralarında hüküm itibariyle bir fark yoktur.

«At ve koyun gibi ehlî hayvanlardan başkasımn ilh...» Evcil kuş, ehlî domuz gibi hayvanların hükmü

de böyledir. Maksat avlanmakla helâl olmayan bütün hayvanlardır.

«Bir ava isabet ederse helâl olmaz ilh...» Çünkü fiil, avlanma değildir. Eğer sesini, tıkırtısını işittiği

yarattığı -bir insan sandığı halde- av olduğunu görürse, helâl olur. Çünkü ne olduğu teayyün

ettikten sonra, zannına itibar edilmez. Hidâye.

Muntekâ´da ise, buna rağmen helâl olmayacağı zikredilmiştir. Çünkü ona atış yaptığı esnada av

maksadını gütmemişti. Bundan sonra ise şunları söyler: «Ona atış yaparken avlanmak maksadıyla

atış yapacak ve avlamak isteyip de sesini işittiği yaratık av hayvanı olacak. Eti yenen hayvanlardan

olup olmaması bunu değiştirmez.»

Zeylaî ise şunları söylemektedir: «Bu Hidâye´de bulunan hüküm ile çelişmektedir. Bununla birlikte

bu görüş daha bir yerindedir.»

Daha sonra da bu mesele hakkında Ebû Yûsuf´un iki görüşünün bulunduğunu belirtir: Bu

görüşlerinin birine göre helâldir, birine göre helâl değildir. Zeylâî daha sonra şunları belirtir:

«Hidâye´de bulunan görüş Ebû Yûsuf´tan gelen rivâyete hamledilir.»

Ben derim ki: Hidâye´de bulunan hükmü, Hidâye Şârihleri de kabul etmiş, Mültekâ´da da aynı yol

izlenmiştir. Bedâyi´de de böyledir. Bedâyi buna benzer bir mesele daha örnek vererek şöyle der:

«Koca karısına işaret ederek: «Şu dişi köpek benden boştur» diyecek olursa, hanımı ondan boş

olur ve burada kullandığı isim (dişi köpek ismi) bâtıl olur, yani bu ismin herhangi bir hükmü yoktur.»

Tatarhâniye ve başkalarında şöyle denilmektedir: «Ağaç veya insan sandığı bir cisme avcı

hayvanını gönderse, onun av hayvanı olduğunu görürse, eti yenir ve tercih edilen görüş de budur.»

Fakat tercih edilen görüş, Hidâye´de bulunan görüştür.

«Ama aslan domuzun tıkırtısını işitirse, hüküm böyle değildir. ilh...» Vahşi, evcil olmayan bir

hayvanın demektir. Maksat, avlanması helâl olan her bir hayvandır.

Fakat En-Nîhâye´de şöyle bir istisnâ yapılmıştır: «Sesi işitilen yaratık şayet çekirge veya balık olur

da onlardan başkasına isabet ettirirse, bu şekilde avlanan hayvanın eti yenmez. Çünkü çekirge ile

balık için Şer´î kesim söz konusu değildir. Dolayısıyla bu fiil Şer´î usulle kesmek olamaz.»

Zeylâî, En-Nihâye´deki bu görüşe Hâniye´de yer alan şu hükümle itiraz etmiştir:

«Bir çekirgeye veya bir balığa atış yapıp besmeleyi terk edecek olursa, uçan bir kuşa veya başka

bir av hayvanına isabet ettirirse ve onu öldürürse, onu yemesi helâl olur. Ebû Yûsuf´tan ise iki

rivâyet gelmiştir. Doğrusu onun yenebileceğidir.»

Ben derim ki: Hâniye´de: «Besmelenin terk edilmesi ile ilgili hüküm» -ki bunun benzeri Bezzâziye´de

de vardır- ile ilgili açıklanması gerekli bir durum vardır. Tatarhâniye´de meseleyi zikretmiş ve


şunları söylemiştir:

«Tercih edilen görüşe göre yenebileceğidir.» Ancak «besmeleyi terk edecek olursa» ibaresini

zikretmemiştir. Âlimlerden birisinin bu konuda: «Yani unutursa» diye bir kayıt koyduğunu gördüm.

Bu ise burada gerekeli bir kayıttır. Düşün.

«Oku ona atarsa ilh...» Yani tıkırtısını işittiğinden başka bir ava isabet ettirirse, demektir.

«Veya köpeğini ona saldırtırsa ilh...» Burada saldırtmanın, ok atmak gibi olduğuna işaret

etmektedir. Zeylâî´nin : «Doğan ve para bütün bu zikrettiğimiz hususlarda köpek gibidir» şeklindeki

ifadesinin doğru şekli: «Ok atmak gibidir» olmalıdır.

«Helâl olur. ilh...» İsabet alan av, helâl olur, demektir. Çünkü fiil de avlanma fiili olarak vaki

olmuştur. O bakımdan bir ava atış yapıp da başkasına isabet ettirmiş gibi olur. Hidâye´den özetle.

«İşittiği tıkırtı avın tıkırtısı mıdır, başkasının mıdır, bilmediği takdirde helâl olmaz. ilh...» İsabet alan

hayvan helâl olmaz, demektir.

Nitekim ürküp kaçmış mıdır, değil midir bilmediği bir deveye ok atıp da bir av hayvanına isabet

ettirirse, isabet alan bu av hayvanı helâl olmaz. Çünkü kendisine atış yapılan hayvanda asıl olan

evcilliktir. Fakat vahşi olup olmadığını bilmediği bir kuşa atış yapsa, ondan başkasına isabet ettirse

helâl olur. Çünkü böyle bir kuşta zahir olan durum vahşilik, ürkekliktir. Bu bakımdan her bir hayvan

hakkında halinin zahirine göre hüküm verilir. Nitekim Hidâye´de de böyledir.

«Çünkü yara açmıştır. ilh...» Çünkü kanın varlığıyla yaranın varlığına hüküm verilir. Bununla birlikte

başka hallerde, önceden de geçtiği gibi kanatmak şart değildir. T.

«İtibar atış vaktinedir. ilh...» Ancak İ. Muhammed´in zikrettiği bir meselede durum böyle değildir.

Söz konusu mesele Haremin dışında ve ihrâmsız halde ilgili olup şöyledir: Harem bölgede olmayan

birisi, Harem bölgesinin dışındaki bir ava ok atsa, hem avcı ve hem de avlanan hayvan harem

bölgesinin dışında ise, avlanan hayvan gidip Harem bölgesine girse ve burada ok ona isabet etse

ve orada ölse veya Harem bölgesinin dışında can verse, hayvan yenmez. Bunun dışındaki hallerde

ise itibar atış vaktindeki durumadır. Tatarhâniye.

Yani yiyen kişi hakkında durum böyledir. Mülk edinmek konusuna gelince; Hayvanın isabet aldığı

vakte itibar edilir. Zahîre´de olduğu gibi.

Eğer bir ava ok atsa, ondan sora bir başkası aynı ava ok atıp ikinci atan birincisinden önce isabet

ettirip ağır yaralasa, o av hayvanı ikincisinindir.

«Müslüman olarak oku atsa, sonra irtidat ederse, okun isabet ettiği avdan yenir. ilh...» Burada

zâhiren görüldüğü kadarıyla «bi riddetihî» kelimesinin başında yer alan «bâ» harf-i cerri,

müsâhabet içindir. Tıpkı yüce Allah´ın : «Ey Nûh, denildi, bizden bir esenlik ve bereketlerle in...»

(Hûd, 48) buyruğunun «bi selâmin» kelimesinin başındaki «bê» harfinin durumunda olduğu gibi.

Buna göre «bi riddetihî» ifadesinin anlamı şöyle olur: Okunu attıktan sonra ve oku hayvana isabet

etmeden önce veya ettikten sonra, irtidâd etmesiyle birlikte...

Bu ise, sözü geçen asıl kaidenin fer´î bir meselesidir. Bu meselede av helâl olur. Çünkü, okunu

attığında müslüman idi.

Yine bir ava okunu atsa, sonra av başka bir sebepten ötürü düşse, sonra ok, o ava isabet etse de

hüküm böyledir. Çünkü okun atılması esnasında o hayvan bir av idi. Hâniye.

«Ama ok havada iken müslüman olursa, isabet ettiği avın eti yenmez. ilh...» Yani mürted olarak ava

ok atarsa, demektir.

«İhrâmdan çıkmasıyla birlikte cezâ vermesi vacip olur. ilh...» Yani ihramdan çıkmasıyla birlikte,

ihrâmlı olarak avladığı hayvanın cezasını öder.

«Attıktan sonra ihrama girmesiyle olmaz. ilh...» Yani ihrâmsız iken ava ok atarsa, arkasından

ihrâma girerse, ceza gerekmez.

Tatarhâniye´de şu mesele yer almaktadır: «İhrâmsız bir kişi bir ava ok atıp Harem bölgesinin

dışında ava isabet ettirse ve fakat Harem Bölgesi´nin içerisinde ölse veya Harem Bölgesi´nin

içerisinden ava ok atıp Bölgenin dışında isabet ettirse, av helâl olmaz. ikinci halde cezâ gerekmekle

birlikte, birinci halde herhangi bir ceza gerekmez.»

«Ben derim ki, ilh...» Musannıf´ın El-Minah´taki sözleri cümlesindendir.

«Çünkü göndermekte şüphe vardır. ilh...» Bundan şu anlaşılmaktadır: Tabiat itibariyle avlayıcı olan

doğanın halinden zâhir olduğuna göre, o bir avcı tarafından gönderilmemiştir -İslâm Diyarı´nda


hayvan kesenin durumunun aksine- herhangi bir kimsenin de mülkü değildir. Çünkü İslâm

Diyarı´nda hayvan kesenin durumunun zahirinden anlaşılan şudur: Hayvan kesenin kestiği yenir ve

hayvanı keserken besmele getirmiştir. Çarşılarda satılan etlerde, bunun yerine getirilmemiş olma

ihtimali söz konusudur. Ancak böyle bir ihtimale, kat´î olarak harâm kabul etmek konusunda, itibar

edilmez.

«Fakat Hulâsa´nın Lukata Bahsi´nde ilh...» Müellifin: «...Helâl olmaz ilh...» sözleriyle ilgili başka bir

açıklamadır.

«Eğer deve suya yakın değil ise ilh...» Burada «suya yakın olma» kaydını şundan dolayı getirmiştir:

Eğer deve suyun yakınında bulunuyorsa. durumun şu şekilde olma ihtimali vardır: Deve suya

düşmüş, sahibi tarafından sudan çıkartıldıktan sonra hayattadır zanniyle boğazlanmış, ancak onu

boğazlarken deve ne hareket etmiş, ne de ondan kan çıkmıştır

Bu sebeple sahibi onun suda boğulup öldüğünü anladığından ona elini sürmeden bırakmıştır.

Çünkü onun bu deveyi insanlar ondan serbestçe yararlansınlar diye terk ettiği düşünülemez.

Mesele bana göründüğü kadarıyla böyle olmalıdır. Düşün.

«Halka helâl olsun diye kesmiş olduğu düşüncesi hatıra geliyorsa ilh...» Göründüğü kadarıyla

burada «hatıra gelmek»ten murad, zann-ı galibdir. Mücerret olarak hatırdan geçmesi değildir.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes