> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Havale
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Havale  (Okunma Sayısı 2358 defa)
10 Şubat 2010, 18:19:50
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 10 Şubat 2010, 18:19:50 »



Reddü´l Muhtar / Havale

KİTABU´L HAVALE (HAVALE BAHSİ)


METİN


Havale lügatta nakletmek demektir. Fıkıh ıstılahında ise, borcu, havale edenin zimmetinden havaleyi kabul edenin zimmetine nakletmekten ibarettir. Bu havale yapanın zimmetinden borcu düşürür mü, düşürmez mi? Doğru olan görüşün cevabına göre, düşürür. Fetih.

Bu babta borçlu olana ve borcunu başkasına havale edene muhil, alacağı başkasının zimmetine intikal edene muhtal, muhtalunleh, muhal muhalinleh, denir. Fetih´de beyan edildiğine göre beşinci

olarakta bu kimseye havil denir.

Havaleyi kabul edene, borcu başkasının zimmetinden kendi zimmetine aktarana muhtalunaleyh

veya muhalûnaleyh denir. Alacağı başkasının zimmetine aktarılanla borcu kendi zimmetine aktaran

arasında kelime farkı sonlarına getirilen ek iledir. Bazan bu ek alacaklı olan kişiye ait olan

isimlerden hazfedilebilir. Havale edilen borca muhalunbih denir.

Havalenin sahih olmasının şartı, bunların tümünün razı olmalarıdır. Bunda ihtilaf yoktur. Ancak

borcu havale eden muhil dediğimiz kişi de ihtilaf vardır. Benimsenen görüşe göre onun rızası şart

olmamaktadır. Bu da Mevahib isimli eserden naklen Şurunbullaliye´de beyan edilmektedir.

İbn-i Kemal der ki; «İmamı Kuduri onun rızasını da şart koşmuştur. Zira borcu kendi zimmetine

aktaran kişinin daha sonra buna rücu edebilmesi için bu şarttır.»

Rivayet konusunda ihtilaf yoktur. Ancak Ekmel isimli fakih bu konuya daha da açıklık getirerek,

«Eğer havale aktı muhil dediğimiz havale edenden başlıyor ise rızası şarttır. Zira bu bir zarurettir.

Eğer ondan başlamıyor ise şart değildir.» demiştir. Buradaki razı olmadan maksat havaleyi kabul

etmek demektir. Çünkü havalenin yapıldığı mecliste kabul edilmesi, havale aktinin intikad

etmesinin şartıdır. Bedai´den naklen Bahır´da bu şekilde zikredilmiştir. Ancak Dürer isimli eserde,

«Havalenin intikadı için kabul şartı, ancak alacağı havale edilenin veya vekilinin kabulüdür.

Diğerlerinin mecliste hazır olmaları şart değil, razı olmaları yeterlidir.» denilmiştir. Musannıf da bu

görüşü benimsemiştir.

Havale akti, miktarı bilinen borçlarda sahihtir. Ayin dediğimiz mücessem mallarda ise sahih

değildir. Cevhere isimli eserde, «Hukukta da sahih değildir» denilmiştir. Buna göre harbe iştirak

eden gazinin ganimetteki alacağını ve buradaki hakkını başkasına havale yoluyla devretmesi sahih

değildir. Yine vakıfta belirli bir hissesi olan (alacaklı olan) kişinin hakkını vakıf nazırından almak

üzere başkasına havale etmesi sahih olmamaktadır. Nehir.

Bu son eserin müellifi iki yaprak sonra, «Bunun mutlaka havale dediğimiz havalede sahih olmadığı

acıktır. bellidir. Ama mukayyet havalede ise durum değişiktir.» demektedir. Onu da Bahır sahibi

şöyle izah etmektedir: «Eğer vakıf malı, vakıf mütevellisinin elinde ise, başkasnın elinde olan

emanet mala havale yapıldığı gibi burda da havalenin yapılması sahihtir. Eğer elinde değilse, sahih

olmaz, çünkü havale mutalebedir.» Buna göre ganimette olan hakkın havale edilmesi de sahihtir.

Benim bu konuda tereddütlerim vardır. Borcu zimmetinden başka bir zimmete havale eden kişi,

hem borçtan ve hem de o borcun mutalebesinden beri olmuş olur. Bu da havalenin alacaklı

tarafından havale meclisinde kabul etmesine bağlıdır.

İZAH

Havale ve kefalet akidleri borçlu olan kişinin zimmetindeki borcun tahsil edilmesi ile ilgili garanti

olması bakımından birer iltizam akdidir. Ancak havale akdi, ilerde de geleceği gibi, şartlı olarak asil

borçlunun ibrasını tazammun etmesi bakımından kefaletten farklıdır. Buna göre havale akdi

mürekkep, kefalet akdi müfret mesabesindedir. Onun içinde kefalet akdi öne alınmış, havale daha

sonraya bırakılmıştır. Nehir.

«Havale lugatta nakletmek demektir ilh...» Bu borcun veya belirli mücessem bir aynın nakli de

olabilir. Muğrip isimli lugat kitabına göre havalenin terkibi zail olmaya ve nakletmeye delalet eder.

Tahvil de bu kabildendir. Çünkü tahvil bir şeyi bir yerden diğer bir yere nakletmektir. Fetih.

«Fıkıh ıstılahında ise borcun naklinden ibarettir ilh...» Yani hem borcu, hem de bunun gereği

mutalebeyi birlikte muhilden muhalialeyhe nakletmektir. Diğer bir rivayete göre yalnız mutalebeyi

nakletmeden ibarettir. İmamı Zeylai birinci görüşü Ebu Yusuf´a, ikincisini de İmam Muhammed´e

nisbet etmiştir.

Birinci görüşün delili icma ile kabul edilen şu husustur: Alacaklı, borcu zimmetine alan

muhalualeyh dediğimiz kişiyi borçtan ibra etse veya borcu ona hibe etse sahih, muhil dediğimiz

havale edeni ibra etse veya ona hibe etse sahih değildir. Mecma isimli eserde İmam Muhammedin


ikinci şıkka katılmadığı hikaye edilmektedir.

İkinci görüşün, yani yalnız mutalebeyi nakilden ibarettir diyen diğer görüşün delili de yine icma ile

kabul edilen şu husustur:

Esas borçlu, yani zimmetinden borcu başkasının zimmetine havale eden kişi, havaleyi kabul eden o

borcu henüz ödemeden, alacaklıya ödeyecek olursa teberru yapmış olmaz ve alacaklı da bunu

kabule mecburdur. Ve yine alacaklı borcu üzerine olan kişiyi havale borcundan ibra etse onun

ibrayı kabul etmemesi ile ibra geri çevrilmiş olmaz. Ama borcu ona hibe edecek olur o da kabul

etmeyecek olursa bu hibe akdi geri çevrilmiş olur. Bu da aynen kefalet babında alacaklının kefili

ibra etmesi veya ona borcu hibe etmesi durumuna benzemektedir. Eğer borç havale edenin

zimmetinden havaleyi alan kişinin zimmetine tamamen intikal etmiş olsaydı, ibra hükmü ile hibenin

hükmü değişmemesi gerekirdi. Ayrıca alacaklı, borcu zimmetine alan kişiyi ibra ettiği taktirde,

borcu havale edene o kimsenin rücu hakkı olmazdı. Hatta bu isteğe binaende olsa böyledir. Aynen

kefalette olduğu gibi. Ama ibra etmez, borcu ona hibe edecek olursa, havale edenin kendisinde bir

alacağı yok ise, hibeyi kabul etmesi nedeniyle havale edene rücu hakkı sabit olur. Meselenin

devamı ve tamamı Bahır isimli eserde mevcuttur.

Bundan da anlaşılan yukardaki iki görüşün bu meselelerde ittifak halinde olduğudur. İbni Nüceym

Bahır isimli eserinde iki görüşün ittifakını belirten şu aşağıdaki meseleleri de zikretmiştir: Mesela

havaleyi kabul eden kişinin iflas etmesiyle borcun tekrar havale edene dönmesi, havale eden kişi

borcu ödemek istese alacaklının ondan bunu kabule mecbur edilmesi, ölümünden sonra alacaklı

borcu kabzetmemiş ise borcun havale edenin alacakları arasında teslim edilmesi, havale edilen

kişinin esas olacaklı tarafından ibra edilip kabul edilmediği taktirde ibranın sahih olmaması,

alacaklı olan kişinin borcu havale edeni havale edilen kişiden borcu kabzetmek üzere vekil tayin

etmesinin sahih olmaması, alacaklı olan kişinin havaleyi kabul edene borcu hibe etmesi halinde

havale edene rücu hakkının sabit olması, fesih ile havalenin fesh olması. müşteri borcunu satıcıya

ödemeyip başka birine havale etmesi halinde dahi satıcının sattığı malı hapsetme hakkının

düşmemesi ve alacaklı kişinin borcu havale eden kişiye ait bir malı rehin alması ve havale

yapılmasına rağmen bu rehinde hapis hakkının devam etmesi. Bütün bunlar iki görüşün birleştiği

meseleler olmaktadır.

Yalnız şu meselede havale eden satıcı olur, havaleyi müşteriye yaparsa veya malı rehin alan rehin

bırakana havale yapacak olursa, bu durumda satılan malın ve rehin bırakılan malın hapsedilmesi

caiz olmaz. Çünkü mutalebe hakkı düşmüş bulunmaktadır.

Bütün bu meseleler, havalenin borcu nakletmek olduğuna ters düşüyor. Ancak şu denebilir. Havale

bazı hükümlerde havaleyi kabul edenin iflasına kadar borcun tecili ve o zamana kadar yalnız

mutalebenin nakli olur. Diğer bazı hükümlerde ise borcun nakliyle beraber ibra olarak kabul edilir.

Bu da borcun bir zimmetten diğer bir zimmete nakli sayılır. Meselelerin delilleri Bahır isimli eserde

zikredilmiştir. Fetava-i Hamidiye isimli eserde Karüûl Hidayeye ait fetva kitabından nakledilen bir

kavle göre, alacaklı bir başkasını kendisine borçlu olan birine havale etse ve bu borcun kefili de

olsa borçlu olan kişi havale edenin borcundan beri olduğu gibi kefilde beri olmuş olur. Dolayısıyla

havaleyi kabul eden esas alacaklı borcu borçludan alır, kefilden alamaz. Çünkü kefil onun için bir

şeyi zamin olmamıştır, ancak şu kadar var ki onun bu beraeti belirli bir süreye kadardır, yani şartlı

beraettir. Yine malı rehin alan kişi, alacağını olmak üzere malı rehin bırakan kişiye bir başkasını

havale etse, rehini elinde tutma ve hapsetme hakkı sona erer ve havaleyi kabul eden yeni alacaklıya

bu rehin intikal etmez.

Bu meselede rehini alan kişi bizzat havaleyi yapan kişidir. Yukardakinde ise esas alacaklı olan

kişidir. Bununla da iki mesele arasındaki fark ortaya çıkmış olur. Bezzaziye isimli eserde kefalet

meselesinde kefil, alacaklıyı başka birine havale etse, alacaklının da bu havaleyi kabul etmesiyle

hem kefil hem de esas borçlu olan asil ibra edilmiş olurlar. Ancak burada bir istisna var, o da,

alacaklı olan kişi havale yapılırken yalnız kefilin beraetini şart koşarsa bu durumda yalnız kefil ibra

edilmi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Havale
« Posted on: 26 Nisan 2024, 11:09:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Havale rüya tabiri,Havale mekke canlı, Havale kabe canlı yayın, Havale Üç boyutlu kuran oku Havale kuran ı kerim, Havale peygamber kıssaları,Havale ilitam ders soruları, Havaleönlisans arapça,
Logged
10 Şubat 2010, 18:31:57
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 10 Şubat 2010, 18:31:57 »

METİN

Havale akdinin tamam olması ile alacaklı borcunu havale eden kişiye, karşı taraftan alamaması hali

müstesna, hiçbir şekilde rucu edemez, borcu tekrar ondan isteyemez. Esas borçlu olan ve havaleyi

yapan kişinin alacaklıya karşı zimmetinin beri olması, alacaklının hakkını karşı taraftan eksiksiz

almasına bağlıdır. Bahır´da buna ikinci bir kayıt olarak, «Havaleyi kabul eden kişinin tekrar

alacaklıyı birinci borçlu ve havale edene ikinci defa havale etmemesine bağlıdır.» denmektedir.

Alacaklının havale edenden tekrar borcunu isteyebilmesi iki durumda gerçekleşir. Birincisi:

Havaleyi kabul eden havaleyi inkar eder ve havale olmadığına yemin eder. Ne alacaklının, ne de

havale edenin havale ile ilgili beyyineleri (isbatları) olmazsa, ikinci olarak, havaleyi kabul eden

kişinin hiç bir mal veya alacak veya kefil bırakmadan iflas halinde ölmesidir.

Ebu Yusuf´la İmam Muhammed bu iki duruma bir üçüncüsünü de eklemişlerdir. O da hakim

tarafından havaleyi kabul edenin iflasına karar verilmesidir. Alacaklı ile havale yapan havaleyi kabul

edenin iflas etmiş olarak öldüğünde veya borcu ödeyip ödemeden evvel öldüğünde ihtilaf etseler,

yemini ile birlikte söz hakkı alacaklınındır. Zira havale yapanın iflas etmiş olarak değil, para

bırakmış olarak (terekesi olarak) öldü iddiasını inkar eden, ikinci durumda parayı ödedikten sonra

ölmüş iddiasına karşılık hayır ödemeden öldü diye inkarla karşılık veren muhtale yani alacaklı

olduğuna göre, söz hakkının ona ait olması gerekir. Zeylai.

Fetih´te söz hakkının yemini ile birlikte havaleyi yapana ait olduğu da bir rivayet olarak

zikredilmiştir. Havaleyi kabul eden kişi havale miktarı olan parayı alacaklıya ödedikten sonra havale

edene, «Emrine binaen borcunu ödedim.» iddiasıyla döner ve «Borcunu ödediğim için paramı ver»

derse, havale edende, «Sendeki alacağıma karşılık havale yapmıştım. Takas olduk alacağın yoktur»

dese sözü kabul edilmez. Havale eden kişi, aynı miktarı havaleyi kabul edene ödemesi gerekir.

Çünkü karşı taraf borçlu olduğunu inkar etmekte, öbür tarafta havaleyi kabul etmiş olmaktadır.

Havaleyi kabul eden kişinin kabulü, borçlu olduğunu ikrar demek değildir. Çünkü borç olmadan da


böyle bir havaleyi kabul etmek sahihtir. Havale eden kişi, havale edilene «Ben seni falana alacağımı

kabzetmek üzere vekil olarak havale ettim.» dese, havale edilen de «Hayır, zimmetindeki alacağıma

karşılık havale ettin.» diye cevap verse, söz hakkı bu meselede havale yapana aittir. Çünkü borçlu

olma iddiasını inkar eden odur. Ayrıca havale kelimesi vekalet yerine de kullanılabilir.

İZAH

«Havale edilen havale edene rücu edemez ilh...» Bu da havale edilen kişinin muhayyer

bırakılmamasına veya havaleyi havale edenle birlikle fesh etmemelerine bağlıdır. Havale edilen kişi

dilediğinden borcunu isteyebileceğine dair bir muhayyerlik şartı koşmuş veya havale yapılırken

dilediğinden borcunu isteyebileceği şartını ileri sürmüş ise, bu durumda havale edilenin havale

edene rucu etmesi, borcunu ondan da istemesi sahihtir. Bezzaziye. Keza havale feshedilirse,

havale edilen kişi borcunu almak için tekrar havale edene dönebilir. Bunun için de Bedai isimli

eserde böyle demiştir. Havalenin hükmünün feshedilmesi ve karşı tarafın borcu ödemekten aciz

kalması hallerinde sona erer.

Bezzaziye´de «Havale eden ve havale edilen kişilerin havaleyi bozma yetkileri vardır. Bunun gereği

de havaleyi kabul eden kişi devreden çıkar ve beri olur.» denilmiştir. Zahire isimli eserde ise,

«Borçlu alacaklıyı bin lira almak üzere bir başkasına havale eder veya bütün hakkını almak üzere

havale eder o da bu havaleyi kabul ederse bundan sonra aynı kişiyi başka birine bütün hakkını

almak üzere havale eder ve havale edilende bunu kabul edecek olursa ikinci havale birinci havaleyi

nakzetmiş, bozmuş olur. Birinci havaledeki havaleyi kabul eden kişi de beri olmuş sayılır.»

denilmektedir. Bahır.

Ben derim ki: Bunlara ek olarak şu meseleler de zikredilebilir: Mesela satıcı bir başkasını müşteriye

havale etse, daha sonra satılan malın başka birine ait olduğu istihkak yoluyla ortaya çıksa veyahut

köle diye sattığı hür çıksa, bu konuda yapılmış olan havaleler sona erer. Ama satmış olduğu mal

ayıptan dolayı iade edilse, velev ki bu mahkeme kararı ile de olsa, o zaman havale sona ermez. Yine

köle müşteri tarafından kabzedilmeden önce helak olsa, havale batıl olmaz. Havaleyi kabul eden

kişi, borçlu olarak ölse, terike olarak bıraktığı alacaklılarla havaleyi kabul eden arasında hisseleri

karşılığında taksim edilse, buna rağmen havale edilenin bir miktar daha alacağı kalsa, o miktarı

almak üzere tekrar havale edene rücu edebilir.

Bir başka mesele de, havale eden borçlu olarak ölse, havale edilen kişi de sağlığında ondan bir

şeyler almış ise aldığı o mal özellikle ona ait olur. Ama almamış ise, ölümünden sonra bıraktığı

mallar onunla diğer alacaklılar arasında ortak mal sayılır. Kafii.

«Çünkü havale edenin havaleyi kabul edene karşı zimmetinin beri olması şartlıdır ilh...» Yani havale

edenin borçtan beri olması, alacaklı olan kişinin alacağını karşı taraftan eksiksiz olarak tahsil

etmesi şartına bağlıdır. Fukaha, borcun tekrar havale kabul edenden havale edene dönüşü

hakkında ve bunun keyfiyeti ile ilgili olarak ihtilaf etmişlerdir. Bir kavle göre havalenin lehinde

havale yapılan kişi tarafından feshedilmesi sebebiyle borç tekrar havale edene döner. Buna da

örnek olarak müşteri satın aldığı malda bir ayıp görse, nasıl o malı satıcısına iade edebiliyor ve akdi

feshediyorsa burda da aynı durum mevcuttur.

Diğer bir kavle göre, havale akdi kendiliğinden münfesih olduğunda nasıl satılan malın müşteri

tarafından henüz kabzedilmeden önce satıcısının elinde helak olması ile kendiliğinden aktin

bozulması buna bir misaldir.

Diğer bir kavle göre, ölüm halinde havale münfesih olursa, borç tekrar havale edene döner. İnkar

etmesi halinde havale münfesih olmaz. Havale edilen kişinin fesh etmesi mahkeme kararına

dayanmalı mıdır dayanmamalı mıdır bu konuda bir şey görmedim. Fakat meselenin yukarda

müşterinin satın aldığı malı ayıplı olarak bulması halinde akdi bozabileceği haline benzetildiğine

göre nasıl ki omda mahkemenin kararına gerek var ise, bu mesele de ona benzetildiğine göre,

burda da gerek vardır denir. Ama kendiliğinden münfesih olur dediğimiz taktirde, mahkemeye

müracaata gerek yoktur. Nehir.

Ben derim ki: Yukardaki müşteri malı ayıplı bulması halinde mahkemeye müracaata gerek

kalmadan tek başına fesh etme yetkisine sahiptir. Mahkemeye müracaat etme ihtiyacı orada

satıcısının da satıcıya iade edebilmesi için şarttır.

«Bahır da bunu başka bir kayıtlada kayıtladı ilh...» Bahır sahibi bu kaydını Zahire´de olan şu ifadeye

binaen eklemiş bulunmaktadır: «Bir kimse kendisinden alacaklı olan birini bir başkasına havale

etse, havaleyi kabul eden bu kişi tekrar alacaklı olan kişiyi esas borçluya havale etse, birincisi de

bunu kabul edecek olursa, havaleyi kabul eden kişi devreden çıkmış, sorumluluktan kurtulmuş


olur. Bu durumda esas borçludan alacaklı alacağını tahsil edemediği taktirde tekrar havaleyi kabul

eden ve devreden çıkmış sayılan kişiye rücu edemez, tekrar ondan borcu isteyemez.

«İki sebebten biri ile rücu edebilir ilh...» Bu da mutlak olarak yapılan havalelerdedir. Kayıtlı olan

havalelerde ise mesela alacaklıyı emanet bıraktığı bir kişiye havale etse ve o emanet bırakılan

kişinin elinde emanet helak olmuş olsa, havale edilen tekrar havale edene rücu edebilir. Çünkü

burada havale ancak elde emanet olarak bulunan malı alma ile kayıtlanmıştır. Mal da helak

olduğuna göre, tekrar esas borçluya dönmesi tabidir.

«Havale edenin ve havale edilenin havale ile ilgili ellerinde beyyine ve isbat yoksa ilh...» Eğer

ikisinden birinin elinde havalenin yapıldığına dair beyyine bulunacak olursa, «Havale yapılmamıştır,

ben böyle bir havale kabul etmedim.» şeklindeki inkarına iltifat edilmez ve borcu ödemekle

mükellef tutulur.

«İflas etmiş olarak ölürse ilh...» Bu kelimenin esas manası elinde altın ve gümüş paraları varken

bunları kaybedip elinde bir kaç felsi kalan kişidir ki bu da elinde ve avcundakini kaybetmiş fakir bir

kişi demektir.

«Bir ayın bırakmadan ölmüş ise ilh...» Uygun olan, geride hiçbir mal bırakmadan ölüne ifadesidir.

Bunun da manası, havale edilen miktarı karşılayacak kadar elinde bir malı olmayan ve ölümünden

sonra böyle bir mal bırakmayan demektir. Alacağında da aynı şey söylenir. Yani kabul ettiği borcu

ödeyecek kadar olacağı olmazsa demektir. Kefil konusunda ise borcun tümüne kefil olmuş olması

şartı vardır. Eğer ölenin borcunun bir miktarına kefil olmuş ise onun dışında kalan miktar alacaklı

için tahsili mümkün olmayan bir miktar olduğu için tekrar o miktarı almak üzere esas havale eden

borçluya rücu edebilir. Bıraktığı malın üstlendiği borcu karşılamaması halinde de durum aynıdır.

Yine borçlu olarak ölür. Malı diğer alacaklılarla bu havale yoluyla alacaklı ol...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Şubat 2010, 18:34:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 10 Şubat 2010, 18:34:39 »

METİN

Alacaklısı olan kişiyi, mesela Zeyd yedinde emanet olarak bulunan parasına havale etse, şöyle ki,

biri diğerinin yerine emanet olarak bin lira bıraksa, alacaklıyı da oradan almak üzere emaneti kabul

eden kişiye havale etse, bu havale sahih olmaktadır. Ancak emanet olan mal emaneti alan kişinin

yedinde helak olmuş olacak olursa, emanet olarak helak olduğundan emaneti kabul eden kişinin

zimmeti beri olur ve alacaklı tekrar havale edene borcunu almak üzere rücu edebilir.. Çünkü

buradaki havale falan kimse yanındaki emanet paraya havale edildiğinden mukayyet bir havale

olmaktadır. Gasbedilen bir malı almak üzere havale edilecek olursa, bu havale mukayyet te olsa

bunun hilafınadır. Çünkü kendisine havale yapılan kişi gasıp olması dolayısıyla elinden malın helak

olması halinde zimmeti beri olmayacaktır. Benzerini ödemekle mükellef olduğundan, onun

zimmetinde havale edene ait bir miktarın bulunduğu için alacaklının rücu hakkı ancak borcunun

batma tehlikesiyle karşı karşıya kalması halinde mümkün olacaktır. Alacaklı olduğu kişideki

alacağını almak üzere birini ona havale etmesi de sahihdir. Bu da mukayyet bir havale olmaktadır.

Bununla da mukayyet havalenin sayısı üç kısma, üç bölüme ulaşmaktadır.

Mukayyet havalenin hükmü, havaleyi yapan kişinin havaleyi kabul edenden borcu isteme hakkına

sahip olamaması yine havaleyi kabul eden kişinin de havaleyi kabul ettikten sonra onu havaleyi

yapana ödeme hakkına sahip olmamasıdır. Halbuki havaleyi yapan kişi öldüğü taktirde, başkalarına

da borcu var ise, havale lehine yapılan alacaklı diğer alacaklılara eşit olmakta tek başına bu

mukayyet havalede borcunu diğer alacaklılardan önce tahsil etme hakkına sahip olamamaktadır.


Havale mutlak bir havale olsaydı durum bunun hilafına olurdu. Nitekim Molla Hüsrevin ve

diğerlerinin meseleyi açıklamaları da bunu göstermektedir.

Bir kimse birine malını satar, alacaklısını müşteriye havale etme şartını da koşacak olursa, bu satış

fasit olduğu gibi havale de fasit olur. Ama parayı başkasına havale etmesi şartı ile müşteriye bir şey

satacak olursa sahihdir. Çünkü bu şart akdin gereğine uygun bir şarttır. AIınacak paranın kalite

bakımından iyi olması şartına benzemektedir. Birincisi bunun hilafınadır. Fasit bir havalenin gereği

para ödenecek olursa, ödeyen dilerse parayı kabzedenden, dilerse havale edenden alabilir. İstihkak

varit olan her yerde durum aynen buna benzer. Bezzaziye.

Yine adı geçen eserde havalenin fasit olduğu suretlerden biri de şu şekilde izah edilmektedir.

Havalede miktarın havale yapanın evinin parasından ödenmesi şart koşulacak olursa fasittir. Çünkü

iltizam edilen borcu ödemekten aciz olması söz konusudur. Havale eden evinin satılarak alacaklıya

paranın ödenmesini kabul eder bu şartı onaylarsa caizdir. Nitekim havaleyi kabul eden kişiye

ödemeyi kendi evinin bedelinden ödemesi şartı koşulur ve havaleyi kabul edende bunu kabul

ederse caiz olduğu gibi, yukarda da caiz olmaktadır. Ancak bu durumda satışa zorlanmaz fakat

sattığı taktirde ödemeyi o paradan vermeye zorlanır.

Havale akdinin tecili sahih değildir. Buna göre bir kimse, «Senin falan kimsedeki alacağına kefilim

oma bir şartla, benden talep ettiğin taktirde, bir ay süre ile olmak üzere falana havale edeceğim.»

derse, buradaki tecil borca hamledilir. Çünkü havale akdinin tecili sahih değildir. Muhitten naklen

Bahır´da böyledir. Süftece denilen poliçede mekruhtur. Süftece demek yol emniyetini sağlamak için

karşı tarafa borç vermek demektir. Buna göre sanki paraya karşı tehlikeyi mustakrıza havale etmiş

olmaktadır. Bu da havale manasını taşıdığı için havale bölümünde zikredilmiştir. Fukahaya göre,

bunun mekruh olması için menfaatin şart koşulması veya örfen menfaat bilindiği için bu tür borca

gidilmesi mekruhtur. Ancak menfaat şart koşulmaz, örfen de menfaat olduğu bilinmeyecek olursa,

böyle bir borç almada beis yoktur.

İZAH


«Emanet olarak bırakılmış parayı almak üzere havale edilirse ilh...»

Burada aslında vedia kelimesi ve karşılığında emanet kullandığımız ifade söz konusu mutlak

emanetlerin de aynı olduğu Fethü´l-Kadir´de ifade edilmektedir. Hatta bu konuda Tahtavi, «Ariyet

yoluyla alınana, hibe olarak verilipte iade edilmesi konusunda karşılıklı anlaşmaya vardıkları hibe

edilmiş mala da şamil olmaktadır. Mahkemenin hibeyi iade etme konusunda vermiş olduğu karar

sonucu hüküm yine aynıdır. Müstecirin elinde kiralanmış olan herhangi bir malın kiralama

müddetinin bitiminden sonra elinde emanet olarak kalması itibariyle bu hüküm ona da şamil

olmaktadır.» demektedir.

«Böyle bir havale sahihtir ilh...» Çünkü ödemeye daha elverişli olmaktadır. Ödeyeceği miktar elde

mevcut, hazırdır. Bulunması için bir külfete katlanma söz konusu değildir. Borç ise bunun

hilafınadır. Çünkü onun temininde bazı güçlükler olabilir. Fetih.

«Emanet olan mal yedi eminde helak olursa ilh...» Yani emanet alan kişinin o emanet bırakılan mal

üzerindeki yedi, yedi emanettir. Dolayısıyla kusuru olmaksızın veya kendisi tarafından bir teaddii

olmaksızın helak olması halinde. karşılıksız helak olur. Bunun için de vedia dediğimiz bu emanet

malın helaki ifadesi ile kayıtladı. Çünkü havale bir belirli borçla takyid edilip kayıtlanacak olur, daha

sonra o borç ortadan kalkarsa, havale bozulmaz. Ancak bu konuda Bahır´da beyan edilen tafsilat

geçerli olur.

«Elinde emanet olan kişi malın helakinden sorumlu olmayıp beri olmaktadır ilh...» Malın helak

olduğunu elinde emanet olan kişinin söylemesi yeterlidir. Nehir. Emanet olan malın istihkak yoluyla

başka birine ait olduğunun tesbiti, havaleyi iptal edicidir. O zaman durum aynı helak olmasındaki

duruma benzemektedir. Haniye.

Elinde emanet olan kişiye yapılan havale sonucu havaleyi elindeki olan o emanetten değil de kendi

cebinden ödeyecek olursa kıyas yoluyla teberru etmiş sayılır. Ama istihsan yoluyla teberru etmiş

sayılmaz. Muhit. Tatarhaniye isimli eserde, «Lehine havale yapılan alacaklı kişi, elinde emanet mal

bulunan ve havaleyi kabul eden kişiye o emanet malı hibe edecek olursa sahihtir. Dolayısıyla ona

malik olmuş olur. Çünkü alacaklı olan onu almak üzere gittiğinden ve ona malik olma hakkı

olduğundan başkasına temlik etme hakkına da sahip bulunmaktadır.» denilmiştir. Bahır.

«Borç havale edenîn zimmetine avdet eder ilh...» Çünkü hakkı helak olmuş. yok olmuştur. Yukarda

beyan edildiği gibi, borcun yok olması, yani batması ihtimali Ebu Hanifeye göre iki şekilde,

sahibeyne göre üç şekilde gerçekleşmiş olduğu ve bunun mutlak havalede olacağı beyan edilmiş


idi. Bu dördüncü bir şekil olarak veya durum olarak varit olmamaktadır. Yakubiye.

«Çünkü benzeri onun yerine ikame edilir ilh...» Yani gasbeden kişi, gasbettiği mal elinde helak

olacak olur, esas mal sahibi de havale yoluyla başka birini kabzetmek üzere ona gönderecek

olursa, tekrar havale edene rücu hakkı sabit olmaz. Çünkü helaki halinde bedel karşılığı misli ile

helak olmuştur. Kıymete tabi de olsa kıymeti zimmette sabit olacağından bu ifade her ikisine de

şamil görülmektedir.

Fetih´de bu konuda, «Havale edilen ve gasbedilen mal helak olacak olursa havale batıl olmadığı gibi

zimmetine havale edilen kişide beri olmuş olmaz. Çünkü gasıp olan kişi üzerine vacip olan,

gasbettiği malı aynen iade etmektir. İade etme imkanı bulunmadığı taktirde, onun benzerini veya

kıymetini iade etmek mecburiyetindedir.» denilmiştir. Buna göre gasbedilen mal havaleyi kabul

eden gasıbın elinde helak olacak olursa beri olmaz. Çünkü helak olanın yerine kaim olacak bir

bedel, bir halef söz konusudur. Zira her ne kadar yok olmuş gibi görünüyor ise de onun yerine

ikame edilen bedel onun yerine kaim olmuş olduğundan sanki hiç yok olmamış mesabesinde kabul

edilir. Dolayısıyla havaleyi kabul edipte almak üzere gelen kişinin hakkı, gasbedilen o malı

bulamadığı taktirde onun halefi sayılan miktara taalluk eder. Ama helak olmazda gasp edilmiş olan

mal daha sonra başka birine ait olduğu tesbit edilir, beyyine ile isbat edilmesi akabinde istihkak

yoluyla gasıbın elinden alınacak olursa, bunu olmak üzere yapılan havale de batıl olur. Çünkü bu

durumda onun yerine kaim olabilecek bir husus mevcut değildir. Dürer.

«Özel bir borca havalede sahihtir ilh...» Meselenin tasavvuru şöyledir: Bir kimsenin diğer bir kimse

zimmetindeki alacağına bir başkasını havale yoluyla göndermesi sahihtir. Fetih. Hülasa´da

Tecrit´ten naklen şöyle denir: Eğer havaleyi yapan kişinin havaleyi kabul eden kişi zimmetinde bir

alacağı olur, mutlak bir şekilde bu alacağı almak üzere başka birini havale edecek olursa ve

havalede de zimmetindeki borçtan ödemesi şartı koşulmayacak olursa, havale caiz olur. Havaleyi

eden kişinin alacağı, eski hali üzerine devam eder. Tekrar onu istemek üzere müracaatı da

mümkündür.»

Benzeri bir ifade Bezzaziye´de de yer almakta, bunun gereği de o zaman bu havalenin belirli borç

kaydı açıkça belirtilmediği taktirde bu mukayyet bir havale olmamasıdır.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Şubat 2010, 18:36:17
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 10 Şubat 2010, 18:36:17 »

METİN

FER´Î MESELE:
Nehir ve Bahır isimli eserlerde Bezzaziye´nin sarf bölümünden naklen şu meseleye

yer verilmekte: Borç alan kişi alacaklıya öderken fazla miktarda öder, o fazla miktarı do alacaklıya

hibe edecek olursa caiz değildir. Çünkü taksimi mümkün olan müşa bir mal olmaktadır. Zımnen

verdiği paranın içerisinde onu hibe etmesi caiz değildir. Ki buradaki esas kaide taksimi ve tevzii

mümkün olabilecek malı başkasıyla birlikte müşa olarak hibe edecek olursa, bu hibe sahih değildir.

Havale akdi tamamlandıktan sonra havaleyi yapan kişi, havaleyi kabul edenden havale borcunu

kabzedip havale lehine yapılan kişiye vermeyi vekalet yoluyla kabul edecek olursa, sahih değildir.

Ama havale lehine yapılan alacaklı, havale yapan kişiye borcu ödemesi şartını şart koşarsa sahihtir.

Ki olacaklı dilediğinden borcunu isteyebilir. Zira yukarda da beyan ettiğimiz gibi havale edenin

beraeti şart koşulursa akit havale, şart koşulmaması halinde havale kefalet olmaktadır. Haniye.

Yine Haniye isimli eserde Ebu Yusuf´tan naklen şu meseleye yer verilmekte. Havaleyi kabul eden

kişi gaip olur, alacaklı gelir, malının inkar edildiği, borcun kabul edilmediği iddiasını ileri sürecek

olursa, bunu isbatta etse tasdik edilmez. Çünkü aleyhinde şahitlik yapan kişi mevcut değildir. Ama

o kişi mevcut olur, gerçekten havaleyi inkar eder, ortada da havaleyi kabul ettiğine dair bir beyyine

olmayacak olursa, o zaman söz hakkı onun olur. Karşı tarafın inkarı havaleyi fesh kabul edilir.

FER´Î MESELE: Baba veya vasi yetim olan bir çocuğun malını havale yolu ile başka yerden almayı

kabul ederlerse, eğer havaleyi kabul eden kişi esas borçludan daha imkanları bol, ödeyebilecek

durumda ise sahihtir. Siraciye. Eğer, havaleyi kabul eden birincisînden daha imkanları bol olan bir

kişi değilse caiz değildir. Nitekim Cevhere isimli eserin Mudarebe bahsinde de bu şekilde

nakledilmektedir.

Ben derim ki: Bu iki cümlenin ifadesi ikisi de, yani havale edenle havaleyi kabul eden mali imkanlar

bakımından eşit olacak olurlar veya birbirlerine yakın durumda olurlarsa caiz olmayacağıdır.

Nitekim Haniye´de bu açıkça ifade edilmiştir. Bunun gerekçesi ise şöyledir: Zira bu faydasız bir

konu ile iştigalden ibarettir. Akitler bir fayda sağlaması bakımından meşru kılınmıştır. Havale

yoluyla borcun bir başka zimmete havale edilmesi halinde bir fayda sağlanamıyor ise bilhassa

yetimin alacağı için havale aktinde fayda olmadığından caiz değildir denmiştir.

İZAH

FER´İ MESELE:
Musannıf bunu dolaylı olarak zikretmiş bulunmaktadır. Bezzaziye´den nakledilen,

Bahır ve Nehir isimli eserlerde yer alan bu meselenin bu konuyla direkt münasebeti mevcuttur.

Onun içinde burada zikredilmesi uygun görülmüştür.

Netice olarak borç alan kişi borcunu almış olduğu maldan daha kaliteli olarak ödeyecek olursa, bu

da şart koşulmadan yapılacak olursa helaldir ve caizdir. Evet ödediğini aldığından fazla olarak

ödeyecek olursa, bu meselede tafsilat bulunmaktadır.

Yukarda karz bahsinde Haniye´den naklen devam ettiğimiz ifadeye göre, eğer fazlalık veznde

belirmeyecek derecede ise yani bazı ölçek ve tartı aletlerinde belirir, bazılarında belirmeyecek

derecede az olacak olursa, caiz olmaktadır. Bu da, yüz dirhemde bir danik, (bir dirhemin altıda biri)

durumunda olacak olursa caizdir. Ama yüz dirhemde bir dirhem miktarı kadar olacak olursa caiz

değildir. Ama daha fazla olursa, eğer bunu veren kişi bilmiyor ise, alan kişi onu iade eder. Ama bilir

ve kendi isteği ile vermiş ise bakılır. Eğer dirhemler bölünerek parçalanması zarar vermiyor ise caiz

değildir. Bölüp parçalayıp iade etmesi gerekir. Çünkü bu durum da taksimi mümkün olan müşa bir

malın hibesidir. Bunun hibesi de sahih olmamaktadır. Ama bölmek yada onu ayırmak zarar verecek

durumda ise caizdir. Bu durumda taksimi mümkün olan müşa bir malın hibesi olmuş olmaktadır.»

Binaenaleyh almış olduğu miktar kadar öder daha sonrada ayrıca bir dirhem ekleyecek olur veya

daha fazla ekleyerek alacaklıya verirse, bu akidde meşrut (şart kılınmamış) olması halinde caizdir.

Yine orada karz bahsinde Haherzade´den naklen şu ifadelere yer vermiştik: O da borçta menfeat

şart koşulmadığı takdirde hiçbir hilafa mahal kalmadan caizdir.»

«Havale edenin alacaklı için vekil olması sahih değildir ilh...» Çünkü havale eden kişi kendisi için


çalışmakta ve bu çalışmada müebbet ibradan istifade etmek istemektedir. Bahır. Tahtavi´den

nakledilen bir ifade göre, eğer vekalet sahih olmayacak olursa havaleyi kabul eden kişi ona, yani

havale edene vekil olması sebebiyle ödeme mecburiyetinde değildir. Çünkü vekalet akdi sahih

olmamaktadır.

«Çünkü havale ilh...» Yani havalede havale edenin beraeti şart koşulmaz, onun da sorumlu olması

akit içerisinde şart koşulacak olursa, şeklen havale olan bu akid kefalet akdi demektir. Nasıl ki

kefalet akdinde esas borçlunun beraeti şart koşulduğunda havale oluyor ise havale edenin

beraetinin şart koşulmaması onun da sorumlu olmasının istenmesiyle havale kefalete dönüşür.

Nitekim Hidaye ve Mültekada böyle izah edilmiştir.

«Eğer beyyine de yok ise ilh...» Beyyinenin (isbatın) olmadığı yerde, inkar eden kişinin yemin

etmesi gerekir. Burada da inkar eden yemin ettiği taktirde durum aynı olmaktadır. Tahtavi.

«Onun inkarı havaleyi fesih olarak kabul edilir ilh...» Ki bu da daha önceden havale yoluyla

üstlenilen borcun batma tehlikesiyle karşı karşıya kalması meselesidir. Orada alacaklının tekrar

havale edene rücu etmesi Ebu Hanifeye göre iki meselede, sahibeyne göre üç meselede olduğu

beyan edilmiş idi. Bunlardan biri de havaleyi kabul ettiğini söyleyen kişi havaleyi inkar edecek olur,

bunu isbat edecek bir beyyine bulunmaz, o da yemin edecek olursa, bu durumda alacaklının borcu

tehlikeye girdiğinden tekrar havale edene dönmek hakkı mevcut idi. Bunun için de havale eden

kişinin beraetinin muvakkat olduğu, şartlı olduğunu söylemiş idik. Çünkü alacaklının hakkının zayi

olmaması önemlidir. Havale edenin beraeti de onun hakkının salimen alınması şartına bağlıdır.

Borç batma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu zaman alacaklının tekrar havale edene dönmesi

hakkıdır. Tahtavi.

«Yetimin alacağı için havaleyi kabul eden veli veya vasi daha çok imkanı olan birine havale edilmiş

ise caiz aksi halde caiz değildir ilh...» Çünkü baba ile vasinin yetim çocuğun malı hakkındaki

tasarrufları o çocuğun hakkının korunması ile ilgilidir. Bununla mukayyettir, Bunun için de Hakim´in

Kafi isimli eserinde şu meselenin de bu kabilden olduğuna yer verilmektedir: «Peşin alacağı

ertelenmiş vadeli bir alacak şeklinde havale edilmesi meselesi. Bu meselelerden biridir. Keza

müvekkil vekiline yetki vermediği takdirde de durum böyledir.» Bahır´da Muhitten naklen şu talilede

yer verilmekte ve orada. «Çünkü bu muvakkat bir ibradır. Müebbet ibraya kıyas edilir.»

denilmektedir. Bu da murisin ölmesi ve ona küçük bir çocuğun varis olması halindeki borçlarda

durum böyledir. Ama veli veya vasinin akdi ile ertelenmiş olarak bir borç olacak olursa, bu Ebu

Yusuf dışında Ebu Hanife ile İmamı Muhammede göre vade caiz olmaktadır.

«Ben derim ki: Bu iki cümlenin ifade etmek istediği husus ilh...» Yani Siraciye´de ve Cevhere´dekl

ifadelerin sonucu bu olmakta, bu görüşte iki görüşten birini yansıtmaktadır. Bu iki görüşü de

musannıf Zahire´den naklen beyan etmektedir. Daha sonra ise Haniye´dekl görüş tercih edilmekte,

buna gerekçe olarakta şarihin beyan ettiği sebebler gösterilmektedir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes