> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Hadler Cezalar
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hadler Cezalar  (Okunma Sayısı 4312 defa)
02 Mart 2010, 23:39:55
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #5 : 02 Mart 2010, 23:39:55 »



KAZF HADDİ BÂBI



METİN

Kazf, Içgatta; atmak manasınadır.

Şeriatta ise; bir kimseye ayıplama ve sövme maksadıyla zina isnad etmektir. Kazf, ittifakla büyük günâhlardandır. Fetih.

Nehir´de «küçük kız çocuğu, köle ve namuslu olmayan hürre kadınlar gibi muhsan olmayan kimselere yapılan kazfler küçük günâhlardandır» diye zikredilmiştir. Kazf haddi adet ve sabit olma bakımından içki haddi gibidir.

Kazf, ya iki erkeğin şehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarıyla sabit olur. Kazf iki erkeğin şehadetiyle sabit olduğunda hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasıl bir lâfızla kazf edildiğini sorar. Ancak şahitler kazfedenin zina lafzıyla kazfettiğine şehadet ederlerse, kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz. Hâkim şahitleri tezkiyeye havale eder. Bu tezkiye esnasında kazfte bulunan kimseyi hapseder. Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri mümkün olan şahitler için kazfeden kimseyi hapseder. Eğer şahitlerin gelmeleri üç güne kadar mümkün olmazsa hâkim onu hapsetmez. İkinci meclise gelmesi için kendisinden kefil de almaz. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)´a göre; alır. Nehir.

İZAH

«Şeriatta ise; bir kimseye ayıplama ve sövme maksadıyla zina isnad etmektir ilh...» Evlâ olan İnaye´nin beyânıdır: Kazf muhsan olan bir kimseyi sarahaten veya delâleten zînâya nisbet etmektir. Çünkü kazf haddi ancak muhsan olan kimseye kazfedildiğinde vâcib olur.

Ben derim ki: İhsan (kendisine zina isnad edilen kimsenin akıllı, erginlik çağında, hür, müslüman ve namuslu olması) kazfedene haddin vurulması için şarttır. Zinaya yapılan şehadetin kazfin tarifinden çıkması için kazfin ayıplama ve sövme yoluyla olması şarttır.

«Nehir´de ilh...» Yani küçük kız çocuğu, köle ve namuslu olmayan hürre kadınlar gibi muhsan olmayan kimselere yapılan kazfin verdiği eza büyük, hür, mesture olan hanıma verdiği ezadan azdır.

Cem´uI-Cevâmî şerhinde «halvet (kimsenin işitmediği yer) de kazf İmam Şafiî (Rh.A.)´ye göre; küçük günâhdır» diye zikredilmiştir. Biz Hanefilerin kaidesi de bu sözden uzak değildir. Çünkü kazfteki illet kendisine zina isnad edilen kimseye ayıp yapışmasıdır. Kimsenin işitmediği yerde yapılan kazfte bu yoktur. Fukaha ihsanı haddin vâcib olması için şart kılmışlardır, yoksa kazf büyük günâh olduğundan dolayı şart kılmamışlardır.

Vasile (R.A.)´den Resûl-i Ekrem (SAV.)´in:

«Her kim bir zimmîye kazfte bulunursa kıyamet gününde kendisine ateşten kamçılarla had vurulur» buyurduğu rivayet olunmuştur. Taberânî. Ümmü´l-Mü´minîn (Mü´minlerin anası) Aişe (R.A.)´ye gerek gizli, gerekse aşikâr kazfetmek küfürdür. Keza: Hz. Meryem hakkında dayapılan kazf küfürdür.

«Kazf haddi adet ve sabit olma bakımından içki haddi gibidir ilh...» Yani kazf eden kimse hür olursa, kendisine seksen deynek, köle olursa kırk deynek vurulur. Bahır.

«Kazf, ya iki erkeğin şehadetiyle ilh...» Yani kazf, ancak ya iki erkeğin şehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarıyla sabit olur. Bunda kadınların şehadeti yahut şehadet üzerine şehadet yahut bir kaadının diğer kaadıya mektubu kabul edilmez, kazf üzerine yemin de ettirilmez. Hadlerden hiç birinde yemin yoktur. Ancak mal için hırsızlık hususunda yemin ettirilir. Eğer hırsız yemin etmekten çekinirse, dâva edilen malı öder, fakat eli kesilmez, Şahitler kazfin zamanında ihtilâf etseler, İmam-ı Azam (Rh.A.)´a göre; şehadetleri bâtıl olmaz, imameyn (Rh. Aleyhima)´e göre; şahitler ihtilâf ettiğinde kazfeden kimseye had vurulmaz. Şahitlerden biri bir şahsın kazfte bulunduğuna diğeri kazfi ikrar ettiğine şahitlik yapsa, istihsana göre; ittifakla o şahsa had vurulmaz. Keza: Şahitler o şahsın kazfte bulunduğu sözde ihtilâf etseler yahut şahitlerden biri «o şahıs «ey zina eden kadının» oğlu» dedi diye diğeri « «sen babanın oğlu değilsin» dedi» diye şahitlik yapsa, o şahsa had vurulmaz. Bu Hâkim-i Şehid´in Kâfî´sinde hulâsa olarak alınmıştır.

«Hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasıl bir lâfızla kazfedildiğini sorar ilh...» Çünkü bir kimse, bir şahsa zorla kazfettirilse, o kimseye had vurulmaz. Bir kimse, kendisine kazfedilmiş olduğuna dair iki şahit getirse, şahitler «falanca şahıs bu kimseye kazfetmiştir» deyip bu ifade üzerine bir şey ziyade etmeseler, şehadetleri kabul edilmez. Çünkü kazf, zinadan başka bir lâfızla da olabilir. Şahitler «o şahıs bu kimseye «ey zina eden» dedi» diye şehadet ederlerse, şahitlikleri kabul edilir ve kazf eden kimseye had vurulur. Bundan anlaşılan; şahitler «falan kimse filan şahsa kazfetti» diye şehadette bulunduklarında hâkimin şahitler kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sual etmesidir. Eğer şahitler «falan kimse, filan şahsa «ey zina eden» dedi» diye şahitlik yaparlarsa, hâkim onlara kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz.

Hamevî´den naklen Miskin Haşiyesi´nde «hâkimin şahitlere kazfin yapıldığı yeri de sorması lâzımdır. Çünkü kazf, dar-ı harpte ve İslâm hükümdarına isyan edenlerin istilâ ettikleri yerde yapılmış olabilir. Kazfin zamanını da sorar. Zira o kimse, kazfi çocuk İken yapmış olabilir. Fakat zamanını sorması, tekaadüm-i zaman ihtimalinden dolayı değildir. Çünkü kazf haddi, tekaadüm-i zamanla bâtıl olmaz. Halbuki diğer hadler tekaadüm-i zamanla düşer» diye zikredilmiştir.

«Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri mümkün olan şahitler için kazfeden kimseyi hapseder ilh...» Kendisine kazfedilmiş olduğunu dâva eden kimse bu husustaki dâvasını isbat için adaletli bir şahit getirip ikinci şahidin şehir içinde bulunduğunu iddia etse, hâkimkazfeden kimseyi iki veya üç gün hapseder. Eğer şahitlerin şehir içinde bulunduğunu iddia ederse, hâkim o gün mahkeme dağılıncaya kadar kazf zanlısını hapseder.

METİN

Muhsan veya muhsanaya yani müslüman, hür, erginlik çağında, akıllı ve zina fiilinden afif (namuslu) olan erkek veya kadına; kazfeden şahıs gerek hür, gerek köle, gerek zimmî ve gerekse kadın olsun kazf haddi vurulur. Kendisine kazf edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa, kazfeden kimse ta´zir olunur. Recmin ihsanında şart olan sahih nikâhla evlenme ve zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma vasıfları kazfin ihsanında şart değildir.

Kendisine kazf edilen kimse kazfedenin oğlu yahut oğlunun oğlu yahut dilsiz yahut tenasül uzvu kesilmiş yahut hadım edilmiş yahut fasid nikâh veya fasid mülk ile cinsi yakınlıkta bulunmamış yahut kadının tenasül uzvu bitişik veya tenasül uzvunda kemik olmaması ve aynı zamanda kazf haddi vurulurken ihsanın bulunması şarttır. Hatta kendisine kazf edilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -ALLAH´a sığınırız- mürted olsa, her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden kimseden kazf haddi düşer. Fetih.

İZAH

«Kazfeden şahıs gerek hür ilh...» Yani muhsan olan erkeğe veya muhsana olan kadına kazfeden hür olsa bile kendisine kazf haddi vurulur. Fukahadan kazfeden kimsenin şartlarına temas eden bir kimse görmedim. Kazfeden kimsenin de akıllı, erginlik çağında, nâtık (konuşan) olması ve kazfi kendi iradesiyle İslâm . memleketinde yapması şapttır. Buna göre; kazfeden çocuğa had lâzım gelmezse de tazir edilir. Kazfeden deliye de had vurulmaz. Haram olan şeyden sarhoş olan kimse kul haklarında ayık olan şahıs gibi mükellef olduğu için kazfettiğinde kendisine had vurulur.

Bir kimse bir şahsa kazf yapması için icbar edilip o da tehdit karşısında o şahsa kazfte bulunsa kendisine had vurulmaz. Kazfeden dilsize de had vurulmaz. Çünkü onun zinâ lâfzını acık olarak söylemesi mümkün değildir. Dar-ı harpte veya İslâm hükümdarına karşı isyan edip isyancıların idaresi ve hakimiyeti altında bulunan beldede kazfeden kimseye de had vurulmaz. Kazf eden, kimsen in İslâm memleketinde büyümekle kazfin hakikaten veya hükmen haram olduğunu bilmesinin de kazfin şartlarından olması ihtimali vardır.

Fakat Hâkim-i Şehid´in «Kâfî» isimli kitabında zikredilmiştir ki; bir harbî (kâfir) eman (pasaport) la İslâm memleketine gelip bir müslümana kazfde bulunsa İmam Azam´ın evvelki kavline göre; kendisine had vurulmaz, son kavline göre ki bu İmameyn´in de kavlîdir, had vurulur. Bundan anlaşılan harbî islâm memleketine gelir gelmez bir müslümana kazfte bulunsa, had vurulur. Galiba bunun sebebi zinanın her millette haram olmasıdır. Binaenaleyh zina ile kazfte bulunmak da haramdır. Bu itibarla harbî «ben zinayla kazfetmenin haram olduğunu bilmiyordum» diye iddia etse, tasdik edilmez. Bana zahir plan budur. Buna temas eden hiç bir kimseyi görmedim.

«Gerek zimmî ilh...» Sarih zimmî yerine «gerek kâfir olsun» deseydi, emanla İslâm memleketine giren harbî, de tarife girmiş olurdu. Nitekim harbî hakkındaki İmam-ı Azam´ın kavilleri biraz önce geçmiştir.

«Hür ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin hürriyeti ya kazfeden kimsenin ikrarıyla ya da kazfeden onun hürriyetini inkâr ettiğinde şahitte sabit olur. Kazfeden kimse kendisinin hür olduğunu inkâr ederek «ben köleyim, bana kölelerin haddi lâzımdır» dese sözü kabul edilir, Bu, Hâniyye´den naklen Bahır´da zikredilmiştir.

«Kendisine kazf edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimse kâfir veya köle olup müslüman ve hür olmazsa, kazfeden kimseye had vurulmaz. Fakat tazir edilir. Muhsan olmayan kimseye zina ile kazfeden şahsa da had vurulmayıp tazir edilir.

«Erginlik çağında, akıllı ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin akıllı ve erginlik cağında bulunması şarttır. Çünkü çocukla, deliye kazfeden kimseye had vurulmaz. Zira çocukla deliden haram olan zina fiili tasavvur edilemez. Haram olan bir fiilin haram olması için işleyenin mükellef olması şarttır.

Zahiriyye´de zikredilmiştir ki; bir kimse mürâhik (erginlik cağına yaklaşan çocuğ)a kazfte bulunsa, çocuk yaş ile veya ihtilam ile´ buluğ cağına erdiğini iddia e...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 02 Mart 2010, 23:44:30 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hadler Cezalar
« Posted on: 26 Nisan 2024, 00:48:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hadler Cezalar rüya tabiri,Hadler Cezalar mekke canlı, Hadler Cezalar kabe canlı yayın, Hadler Cezalar Üç boyutlu kuran oku Hadler Cezalar kuran ı kerim, Hadler Cezalar peygamber kıssaları,Hadler Cezalar ilitam ders soruları, Hadler Cezalarönlisans arapça,
Logged
02 Mart 2010, 23:45:34
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #6 : 02 Mart 2010, 23:45:34 »


İZAH


«Kendisine kazfedilen şahsın ihsanı düştüğü için kazfeden kimseye had vurulmaz ilh...» Bu ifadenin burada zikredilmesi yerinde değildir. Çünkü ´söz kendisine kazfedilene had vurulması hakkındadır. Yoksa kazfedene had vurulması hakkında değildir.

Yukarıda Fetih´ten naklen beyân edilmiştir ki; zina kâfirden de tahakkuk eder, fakat onun hakkında recm değil celd haddi icra edilir. Müslüman olmasıyla da had düşmez. Bunu, Sarih de ihsan şartlarını zikrederken açıklamıştır. Bu ifade tamamen mevzu harici değildir. Nasıl mevzu harici olabilir ki; bâb kendisine kazfedilene had vurulması hakkında değil kazfedene had vurulması hakkındadır. Aynı zamanda kendisine kazfedilene had vurulduğunda kazfedenden had düşer.

«Yedi yerde ikrarla beraber şahit kabul edilir ilh...» Yedi yer şunlardır :

1 - Vârislerden biri ölü üzerinde borç bulunduğunu ikrar etse borçla hükmedildiğinde diğer vârislerin hakkına tecavüz olacağı için ikrarıyla beraber şahit getirmesi de lâzımdır.

2 - Bir vasinin vesayetini bir müddeâ aleyh (aleyhinde dâva açılan) ikrar ederken vasîye vesayetine dair şahit getirmesi lâzımdır.

3 - Müddeâ aleyh vekâleti ikrar ederken vekil zararı defetmek için vekâletini isbat eder.

4 - İstihkaakta aleyhine hak dâva edilen kimsenin ikrarıyla beraber satıcısına dönmek mümkün olsun diye istihkaaka şahit getirilmesi lâzımdır.

5 - Bir çocuğun babasından çocuktan dolayı bir şey dâva edilip babası da dâva olunan şeyi ikrar etse, onun ikrarıyla dâva edilen şey sabit olmaz, şahit getirilmesi lâzımdır.

6 - Bir vâris musa - leh (kendisine vasiyet olunan kimse) için olan şeyi ikrarıyla beraber şahit getirmesi lâzımdır.

7 - Bir kimse bir hayvanı bir şahsa kiraya verip sonra yine o hayvanı başka bir şahsa da kiraya verse, birinci kiralayan şahıs kiracının aleyhine şahit getirse, her ne kadar ikinci kiralayan şahıs hazır olup ikrar etse de yine getirilen şahitler kabul edilir.

«Kazfeden kimse yaptığı zina isnadını o anda isbat için delilden aciz olup ilh...» Eğer tezkiye olunmamış iki şahit getirse veya bir şahit getirip ikinci şahidin şehir içinde bulunduğunu İddia etse, şahidlerin tezkiye edilmesi veya diğer şahidin getirilmesi için kaadı kazfedeni üç gün hapseder. Nitekim bunu babın evvelinde beyân ettik.

«Kendisinden kefil alınmaz ilh...» Çünkü kaadıya göre; kazf haddinin vâcib olmasının sebebi açıktır. Bu itibarla kaadı kendisine kazfedilenden bir an önce ân defetmek için kazf haddini tehir etmez. O günün mahkemesi dağılıncaya kadar tehir etmesinde bir beis yoktur. İmameyn (Rh.A.)´e göre; kazfedilenden kefil alınır. Bundan dolayı had ve kısas dâvasında suçlu hapsedilir. Fakat had ve kısasın bizzat kendileri için suçludan kefil alınmaz.

Ebû Bekir-i Râzî «imam-ı Azam (Rh.A.) «kazfedenden kefil alınmaz» ifadesiyle «kaadı kazfedeni kefil vermesi için cebretmez» mânâsını murad etmiştir» demiştir. Ama kazfeden kendiliğinden kefil verirse, bir beis yoktur. Çünkü kazfedenin nefsini teslim etmesi kendisi üzerine haktır. Nefse kefil olan kimseden de ancak bu kadarı istenir. Fetih.

«Had düşer ilh...» Çünkü fasığın kendisinde bir nevi kusur bulunsa bile şehadeti eda ve tahammüle ehildir. Bundan dolayı biz Hanefilerce fâsığın şehadetiyle verilen hüküm geçerlidir. Binaenaleyh fâsıkların şehadetiyle zina şüphesi sabit olup kendilerinden ve kazfedenden had düşer. Keza: Zinanın sübutunda şahitlerin adaleti şart olduğu için kendisine kazfedilen şahısdan da had düşer. Eğer şahitler âmâ yahut köle yahut kazf için had vurulmuş yahut üç şahit olurlarsa kendilerine kazf için had vurulur. Kendileri şehadete ehil veya nisab miktarı (dört şahit) olmadıkları için aleyhine şahitlik yaptıkları şahsa zina haddi vurulmaz. Nitekim zina üzerine şehadet babında geçmiştir.

Ben derim ki: Bundan anlaşılan kazfeden kimseye de had vurulmasıdır. Çünkü şahitler kazf yoluyla değil şehadet etmek üzere konuştukları için kendilerine had vurulduğu takdirde kazf eden kimseye had evleviyetle vurulur. Ben bunu açık olarak görmedim.

«Cinsleri bir olan cinayetler için bir had kifayet eder ilh...» Musannif «bir kimse bir kaç şahsakazfte bulunsa, yalnız bir had vurulur» diye ifade etmiştir. Bir kimse, bir şahsa kazfedip bundan dolayı had vurulduktan sonra tekrar başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa. hakkında ittifakla tekrar kazf haddi lâzım gelir. Fakat birinci şahsa tekrar kazfte bulunacak olsa, kazf haddi vurulmaz. Fetih. Bahır.

«Bir sözle ilh...» Meselâ: Bir kimse, bir cemaate bir cümleyle «siz zânisiniz» dese, kendisine yalnız bir had vurulur. Nehir.

«Bir kamçı vurulması baki kaldıktan sonra ilh...» Bu ifade «birinci had tamam olduktan sonra tekrar başka bir şahsa kazfte bulunursa, kendisine tekrar had vurulur» kavlinden ihtirazdır.

«Tedahülden dolayı ilh...» Kazf haddinde tedahül cereyan eder. Yani bir kaç tane kazften dolayı yalnız bir had vurulur. Bunda kaide: Birinci hadden bir kamçı kalsa bile bu esnada kendisine had vurulan kimse başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa birinci had tamamlanır, ikinci kazf için kendisine had vurulmaz. Cevhere.

Ben derim ki: İkinci kazf için ayrıca had vurulmaması kendisine kazfedilen şahıslar hazır bulundukları takdirdedir. Bahir ile Nehir´de böyle zikredilmiştir. Çünkü Muhit ile Tebyin´de zikredilmiştir ki; zina veya içki için haddin bir kısmı vurulduktan sonra kaçan kimse tekrar zina etse veya içki içse yeni baştan had vurulur. Eğer kazf haddinin bir kısmı vurulduktan sonra kaçan kimse başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa, kendilerine kazfedilen bu iki şahıs beraber hazır olurlarsa veya birinci şahıs hazır olursa, birinci haddin geri kalan kısmı tamamlanır, ikinci kazf için bir şey lâzım gelmez. Eğer kendisine kazfedilen ikinci şahıs yalnız hazır olursa, yeni baştan ikinci kazf haddi vurulur ve birinci şahıs dâva etmediği için birinci hadden kalan kısım düşer. Çünkü bu şahsın haddin kalan kısmının vurulmasını dâva etmemesi ilk baştan affetmek gibidir. Nitekim kazf haddi ilk baştan ancak kendisine kazfedilen şahsın istemesiyle vurulur. Haddin kalan kısmı da aynı şeklide kendisine kazfedilen şahsın istemesiyle ikmal olunur. Bana zahir olan budur.

Velhasıl; kendisine kazfedilen birinci şahıs yalnız olarak veya ikinci şahısla beraber haddin vurulmasını taleb ederse, birinci haddin kalan kısmının vurulmasıyla iktifa edilir. Eğer ikinci şahıs yalnız olarak kazf haddinin vurulmasını taleb ederse, zina ve içki haddi gibi yeni baştan had vurulur.

Bu izahla malum oldu ki; birinci haddin kalan kısmının tamamlanması ancak birinci şahsın hazır almasıyladır. Tedahül, bazan ikinci haddin birinci haddin kalan kısmına dahil olmasıyla, bazan da birinci haddin kalan kısmının ikinci hadde dahil olmasıyla olur. Bu da ikinci kazf için yeni baştan had vurulduğundadır.

«Çünkü maksud olan ilh...» Bahır´da zikredilmiştir ki; bunda olan kemal erbabına gizli değildir. Zira birinci hadle kazfeden şahsın gelecekte vereceği haberde yalan olduğu ortayaçıkmayıp kendisine had vurulmazdan önce geçmiş zamandaki vermiş olduğu haberde yalancı olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı Fetih´te «bir kimse, bir şahsa kazfedip bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra tekrar aynı zinayla kazfte bulunsa şöyle ki: «Ben o şahsa nisbet etmiş olduğum zina dâvasında duruyorum» dese Zeylaî´de zikredildiği gibi kendisine ikinci defa had vurulmaz. Ama o şahsa başka bir zinayla kazfte bulunsa kendisine ikinci defa had vurulur» diye zikredilmiştir.

Fakat Zahiriyye´de zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa kazfedip bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra aynı şahsa kazfte bulunacak olsa kendisine ikinci defa had vurulmaz. Bunda asıl olan «Ebû Bekrete, Muğire´nin zina ettiğine şahitlikte bulunmuş. Hz. Ömer (R.A.) zina şahitlerinin adedi noksan olduğu için Ebû Bekrete´ye kazf haddi vurmuş, bundan sonra Ebû Bekrete toplantı yerlerinde «Muğire´nin zâni olduğuna şehadet ederim» diyormuş. Hz. Ömer (R.A.) Ebû Bekrete´ye ikinci defa had vurmak istediğinde Hz. Ali (R.A.). Hz. Ömer (R.A.)´i men etmiş. Hz. Ömer (R.A.) Hz. Ali (R.A.)´nin kavline dönmüş ve mesele icmâ olmuştur.» diye rivayet edilendir. Bundan malum oldu ki; mezhebin muhtar kavline göre; Zeylaî´nin zikrettiği gibi; bîr kimse bir, şahsa kazfte bulunup bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra kazfeden kimse gerek aynı sözünde israr ederek kazfte bulunsun, gerekse aynı şahsa başka zina ile kazfte bulunsun ikinci defa had vurulmaz. Zahiriyye´nin ibaresi burada son bulmuştur.

Bahır ile Nehir´de de «o kimseye tekrar had vurulmaz» diye zikredilmiştir. Fakat Fetih´de zikredilen buna muhaliftir. Bana öyle geliyor ki; doğru olan Fetih´de zikredilmiş olandır. Çünkü o kimse, başka bir şahsa kazfte bulunduğunda kendisine tekrar had vurulduğu gibi aynı şahsa birinci zina İsnadında başka bir zina isnadında bulunursa, yine kendisine tekrar had vurulur. Zira o kimsenin ikinci yapmış olduğu kazfte yalan olduğu ortaya çıkmamıştır, Ama kazfeden kimse, had vurulduktan sonra yine aynı kazf sözünde israr etse veya mutlak surette kazfte bulunsa bu, birinci kazf üzerine hamledileceği için kendisine tekrar had vurulmaz. Çünkü kazften dolayı kendisine had vurulan kimse, kazfettiği sözünde doğru olduğunu belirtmek için sözünü tekrarlayabilir. Nitekim Ebû Bekrete, «Muğire´nin zâni olduğuna şehadet ederim» ifadesiyle başka bîr zina murad etmemiştir. Bununla malum oldu ki; Zahiriyye´de zikredilen, Fetih´de zikredilene muhalif değildir.

«Diye cevap verilmiştir ilh...» Yani bir kaadı bir kimseyi zina ederken veya içki içerken görse, istihsanen o kimseye had vurmaz.

İmam...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 02 Mart 2010, 23:49:33 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

02 Mart 2010, 23:51:55
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #7 : 02 Mart 2010, 23:51:55 »

METİN

«Ey hımar (eşek)», «ey hınzır (domuz)», «ey kelb (köpek)», «ey teke», «ey maymun», «ey öküz», «ey yılan» ifadeleriyle tazîr lâzım gelmez. Çünkü bu ifadelerin yalan olduğu açıktır.

Hidaye´de «eğer muhatab Eşraftan olursa tazir güzel görülmüştür» diye zikredilmiştir. Zeylaî ve diğer fukaha buna tâbi olmuşlardır. «Ey haccam (kan alan)», «ey ebleh (gafil)», babası haccam olmadığı halde «ey haccam oğlu» ifadeleri de tazîr icab etmez. Zeylai «"ey haccamın oğlu" ifadesi tazîr icab eder» demiştir. «Ey kiraya veren», «ey boğa (farsça da ibnelik hastalığına tutulmuş olan kimse)» ifadeleri de tazîr icab etmez.

Mültekat´da «"ey kiraya veren", "ey boğa", "ey haram çocuğu" ifadelerinde tazîr lâzım gelir» diye zikredilmiştir. Nehir.

Tazîrde kaide şudur: Bir kimse bir şahsı her ne zaman şer´an haram, örfde ayıp ve ar sayılan ihtiyarî bir fiile nisbet ederse, tazîr olunur, aksi takdirde olunmaz. İbn-i Kemal.

«Ey duhke (insanların kendisine güldüğü kimse)», «ey duhake (insanlara gülen kimse», «ey suhre (insanların kendisiyle alay ettiği kimse)», «ey suhare (insanlarla alay eden kimse)» ifadeleri de tazîr icab etmez. «Gaye» isimli kitabda «bu ifadelerle «ey sâhir (sihirbaz)», «ey mukaammir (kumarbaz)» ifadeleri tazîr icab eder» diye zikredilmiştir.

Mültekâ´da «bu ifadeler kendisine söylenilen zât, âlimlerden veya Hz. Ali (R.A.) neslinden olursa, fukaha taziri güzel gördüler» diye zikredilmiştir.

Bir kimse, bir şahsa «sen hırsızlık yaptın» diye dâva edip isbattan aciz olduğunda tazîr edilmez. Nitekim bir kimse, bir şahsın küfrünü icab eden bir dâvada bulunulup isbattan aciz olsa, eğer bu sözü hâkimin huzurunda dâva üzere söylemişse, tazir icap etmez. Fakat şetm ve kusur bulma yoluyla söylemiş olursa, tazîr olunur. Fetâvây-ı Kaariil´-Hidaye.

Zina dâvası böyle değildir. İsbat edemediği takdirde dâva edene had vurulur. Nitekim yukarıda geçmiştir.

Tazîrde kul hakkı galip olduğu için suçluyu beri kılma, affetme, kefil alma caizdir. Zeylaî. Bunda yemin de caizdir. Yemin ettirmede kaadı müttehem olan şahsa «bu kimsenin dâvaettiği şey billahi senin üzerinde yok mudur?» der. «Senin böyle demediğine billahi mi?» demez. Zira müttehem olan şahıs demiş olur da kendisine şetmedilen kimse affetmiş olabilir. Hulâsa. Tazîrde şehadet üzerine şehadet, bir erkekle iki kadının şehadeti diğer kul haklarında olduğu gibi caiz olur. Tazirin Allah hakkı olduğu da olur. Bunda af yoktur. Ancak veliyyü´l-emir tazir edilecek kimsenin, tazîre müstahik olduğu fena fiili tazîrsiz terkedip halini düzelteceğini bilirse, affedebilir. Allah hakkı olan tazîrde yemin de yoktur. Bir kimsenin bir şahıstan «sen benim kızkardeşimi öptün» diye dâvası gibi tazîrin bu Allah hakkı olan nevini isbat onu dâva eden kimsenin şehadetiyle de olur. Buna göre; kendisiyle beraber başka bir şahid bulunursa, dâva eden hem davacı hem de şahit olmuş olur.

Kınye´de ve diğer muteber kitablarda zikredilmiştir ki; aleyhinde dâva edilen mürüvvet, fazilet, diyanet sahibi bir kimse olup bu fena fiili ilk defa işlemiş olursa, istihsanen kendisine «böyle şeyi işlemek size lâyık ve münasip değildir, bir daha böyle şey yapmayınız» diye vaz ve nasihat olunur, tazîr olunmaz. Bunun Allah hakkı olan tazîrlerde olması vâcibdir. Çünkü kul haklarını kaadının düşürmesi caiz değildir. Fetih.

Zahiriyye´nin Kerâhiyet bahsinde zikredilmiştir ki; bir kimse namaz kılıp eliyle insanları dövüp lisanıyla insanlara eziyet etse, bu fena fiilinden vazgeçmesi için onu sultana bildirmekte bir beis yoktur. Çünkü bu haber verme kabilindendir. Kaadıya bu kimsenin fena fiilini bildirmek tazîri için kifayet eder. Nehir.

Sarih der ki; Bahir ve diğer kitabların kefalet bahsinden naklen Nehir´de kaadının tazîri gerektiren bir töhmetle suçlanan kimseyi her ne kadar bu töhmet adaletli ve tezkiye edilmiş iki şahidin şehadetleriyle sabit olmazsa da tazîr etmesi caizdir. Çünkü sırf Allah hakkı olan tazîri gerektiren şeyde bir adaletli şahsın haberi kifayet eder. Kaadı ittifakla Allah hakkında kendi bilgisiyle hükmeder. Adaletli şahit ile de kendisine bilgi hasıl olur. Allah haklarında sebebden mücerred olan cerh kabul edilir. Nitekim geçmiştir. Buna göre; bir mütevellinin veya kaadının Allah hakkıyla ilgili su-i hallerine dair mahkeme sicilinde yazılıp tesbit edilmiş olan yazılarla amel olunur. «Bu yazıyı yazıp tesbit eden kâtip tazîr edilir» diye fetva veren müftü hata etmiş olur. Çünkü kâtip adaletli olup yazıp tesbit ettiği şeyde doğru ise adaletli bir kimsenin haberi olmuş olur.

Aynî´nin kefalet bahsinde zikredilmiştir ki; imam Ebû Yusuf «evinde şarap bulundurup içen, namazını terkeden kimseyi hapsedip dövdükten sonra hapisten çıkarırım. Fakat öldürme, çalma, insanları dövme ile müttehem olan kimseyi hapsedip tevbe edinceye kadar hapiste bırakırım. Çünkü bunun şerri insanlaradır, evvelkinin şerri kendi nefsinedir» demiştir. Bir müslüman bir zimmîye şetmetse günâh işlediği için tazîr olunur. Şetm meselelerini müslümanla takyid etmek ittifakî olup müslümana mahsus değildir. Müslüman olmayan damüslüman gibidir.

Kınye´de zikredilmiştir ki; bir kimse bir yahudi veya mecusiye «ey kâfir» diye şetmetse eğer yahudi veya mecusiye bu söz ağır gelip bundan üzülürse o kimse günahkâr olur. Bunun mânâsı günâh işlediği için tazir olunmasıdır. Bunu Bahir sahibi zikredip Musannıf da ikrar etmiştir. Fakat Nehir sahibi bu meseleye İtiraz edip «tazîr icab etmez» demiştir.

Sarih «galiba Nehir sahibinin tazîri men etmesinin vechi, yukarda geçtiği üzere kendisine «ey fâsık» diye şetmedilen kimse şetmden önce kendi nefsini fısk, ayıp ve arla lekelemiş olmasıdır» demiştir.

İZAH

«Çünkü bu ifadelerin yalan olduğu acıktır ilh...» Hâvi´l-Kudsî´den naklen Bahır´da zikredilmiştir ki; tazîrin lâzım olup olmamasında kaalde: Her şetm (sövme) ve sebb (fena söz) ki kötülüğü ve fenalığı şetm ve sebbeden kimseye dönerse bu fena ifadeleri söyleyen kimse tazîr edilmez. Eğer bu fena ifadelerin kötülüğü ve fenalığı kendisine şetm ve sebbedilen şahsa dönerse, bu ifadeleri söyleyen kimse tazîr edilir. Metin´de zikredilen ifadelerin yalan olduğu açık olduğu için bu ifadelerin kötülüğü ve fenalığı şetm ve sebbeden kimseye döner.

«Hidaye´de «eğer muhatab Eşraftan olursa tazîr güzel görülmüştür» diye zikredilmiştir ilh...» Hidaye´nin ibaresi şöyledir: Bazıları «bizim örfümüzde bu ifadeler ayıb ve kusur sayıldığı için bu ifadeleri söyleyen kimse tazîr edilir» demişlerdir. Bazıları «bu ifadeler kendisine söylenilen kimse fukaha veya Hz. Ali (R.A.)´nin nesli gibi Eşraftan olursa bu ifadeleri söyleyen şahıs tazîr edilir. Çünkü bu zâtlar böyle ifadelerden müteessir olurlar. Eğer bu ifadeler kendisine söylenilen kimse avam tabakasından olursa söyleyen kimse tazîr edilmez» demişlerdir. Bu kavil güzeldir. Velhasıl zahir rivayete göre; bu ifadeleri söyleyen kimse mutlak surette tazîr edilmez.

Hindivânî´nin muhtarına göre; bu ifadeleri söyleyen kimse mutlak surette tazîr edilir. Zikredilen tafsilat Fetih ve diğer muteber kitablarda pazılıdır.

Seyyid Ebu´s-Suud «bizim âlimlerimiz Hindivânî´nin ihtiyar ettiğini kuvvetli bulmuşlardır. Çünkü bu, şer´an haram olan bir şeyi işleyen veya laksız olarak sözüyle, fiiliyle, işaretiyle bir müslümana eza ve cefa eden erkesin tazîr edilmesi lâzımdır kaidesine muvafıkdır.

Ben derim ki: «Bu lâfızlar ile hakikat mânâsı kasdedilmez ki bu ifadelerin yalan olduğu acıktır denilsin» kavli Hindivânî´nin ihtiyar ettiğini teyid eder. Bu ifadelerde olan eza ve cefa nazarı itibara alınmasaydı Eşraf hakkında tazîr lâzım gelir denilmezdi. Eğer bu ifadelerde olan eza cefa nazarı itibara alınmasa bu ifadelerin açık yalan olması herkes hakkında mevcuttur. Buna göre; bu ifadelerden müteessir olan herkes eşraf olan zümreye ilhak olunur. Hatta pekçok kimseler bu ifadelerle fukaha ve Hz. Ali (R.A.) neslinden olan zâtlardan daha çok üzülürler. Bazıları «eşraf olan zümreyle murad asil ve güzel huylu kimselerdir» demişlerdir. Fukaha ile Hz. Ali (R.A.) neslinin zikredilmesi bu vasıfları bunlarda bulunduğu içindir. Kimde bu sıfatlar bulunursa bu ifadelerde müteessir olur. Kendisinde bu sıfatlar bulunmayan kimse bu ifadelerden müteessir olmaz. Nitekim fâsık olan bir kimseye «ey fâsık» denildiğinde bu ifadeden müteessir olmaz. Buna göre; Hidaye´de zikredilen doğrudur. Sonra Mültekâ´nın şerhinde galiba Hz. Ali (R.A.)´nin nesliyle murad mü´min ve müttekî olan kimselerdir. Böyle olmasa Hz. Ali (R.A.)´nin neslini tahsis etmenin bir mânâsı olmazdı diye yazılı olduğunu gördüm. Hatta Fakih Ebû Cafer «bu ifadeler ayak takımından olan bir kimseye söylenirse tazir lâzım gelmez, eşraftan olan bir zât hakkında söylenirse tazîr lâzım gelir» demiştir.

T E N B İ H : Yine Mültekâ´nın şerhinde zikredilmiştir ki; bu ifadeler eşraftan olan bir zâta şaka olarak söylenirse tazîr icab eder, hakaret yoluyla söylenirse küfre nisbet edilir. Çünkü ilim ehline ihanet etmek muhtar olan kavle göre küfürdür. Fetâvây-i Bedi´iyye. Fakat bu, Hulâsa´da «Hz. Osman ile Hz. Ali (R. Anhüma)´ya sebbetmek (sövmek) küfür değildir» diye zikredilenle müşkül olur.

«Ey kiraya veren ilh...» Molla Hüsrev «ey kiraya veren» ifadesi ehlini zinaya kiraya veren kimse mânâsında kullanılır. Fakat bu maruf ve meşhur olan hakiki mânâsı değildir. Belki mutlak surette kiraya veren manasınadır» demiştir.

«Ey boğa ilh...» Yani bu ifade cahillerin sövmelerindendir, cahiller bu ifadeyi söylerler, fakat ne dediklerini bilmezler. Bu ifadede tazîr yoktur. Bütün fıkıh metinlerinde bu ifadeyle tazîrin lâzım gelmeyeceği zikredilmiştir. Bahır´da «boğa, ibnelik hastalığına mübtela olan kimse manasınadır» diye Muğrib´ten naklettikten sonra «bu ifadeyle tazîrin ittifakla vâcib olmasıdır. Çünkü bu ifade kendisine söylenilen şahsa en fena kusur ve leke isnad...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes