๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hanefi Fıkhı => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 26 Nisan 2010, 01:31:53



Konu Başlığı: Hadislerle Hanefi Fıkhı-III
Gönderen: Ekvan üzerinde 26 Nisan 2010, 01:31:53
Hadislerle Hanefi Fıkhı-III

Teyemmüm İçin Vaktin Girmesinin Şart Olması

12. Mukim Birinin Suyun Bir veya İki Mil Uzakta Bulunması Durumunda Teyemmüm Edebileceği

13. Üzerinde Toz Bulunmayan Taşla Teyemmüm Edilebileceği

14. Su Bulunacağı Ümidiyle Teyemmümü Vaktin Sonuna Ertelemenin Müstehaphğı

V. MEST ÜZERİNE MESH..

1. Mest Üzerine Mesh Edilebileceği

2. Meshin Süresi

3. Meshin Yapılış Şekli

4. Mest Ayakkabısı Üzerine Mesh Etmek.

5. Çoraplar Üzerine Mesh.

6. Sargı Üzerine Mesh.

VI. KADINLARA MAHSUS HALLER..

1. Hayızın En Kısa ve En Uzun Süresi

2. Loğusalığın (Nifas) En Kısa ve En Uzun Süresi

3. İki Hayız Arasındaki En Kısa Temizlik Süresi

4. Beyaz Islaklık Dışında Kadının Gördüğü Farklı Renklerdeki Akıntının Hayız Olduğu.

5. Hamile Kadının Hayız Olmayacağı

6. Süresi Tamamlandığında veya Daha Önce Hayız ve Nifas Kanı Kesilmesi Durumunda Namaz Kılmanın ve Cinsel İlişkide Bulunmanın Hükmü.

7. Özür Sahibi Kadının Her Namaz Vakti İçin Ayrı Abdest Alması

8. Özür Kanı Gören Kadının Hayız Günleri İçin Mutat Zamanını Esas Alması

9. Özür Kanı Gören Kadınla Cinsel İlişkide Bulunulabileceği

10. Hayızlı Kadının Namaz Kılamayacağı ve Oruç Tutamayacağı

11. Hayızlı Kadının Kocasına Helâl Olan Yerleri

12. Loğusalığın En Uzun Süresi

13. Hayız ve Loğusa Olan Kadının ve Cünübün Kur´an Okuyamayacağı

14. Kur´an´a Temiz Olarak Dokunulabileceği

VII. NECİS SAYILAN MADDELER ve HÜKÜMLERİ.

1. Ayakkabı ve Meste Bulaşan Pisliğin Temizlenmesi

2. Meninin Necis Olduğu.

Kadının Fercinin Islaklığının Necis Olduğu.

3. Necis Olan Toprağın Kurumak Suretiyle Temizleneceği

4. Şarabın Necis Olduğu.

5. Dirhem Miktarı Necasetin Bağışlandığı

6. Necasetin Sudan Başka Sıvılarla Temizlenebileceği

7. İzi Kalan Necasetin Hükmü.

8. Necasetin Sıçrayan Kısmının Bağışlandığı

9. Süt Emen Çocuğun Elbiseye Bulaşan İdrarının Temizlenmesinin Gerektiği

10. Eti Yenen Hayvanların İdrarlarının Temiz Olmadığı

VIII. TAHARETLENME..

1. Hayvan Tersinin Necis Olduğu.

2. Suyla Taharetlenmenin Sünnet Olduğu.

3. Helaya Girerken Üzerinde Mukaddes İsimler Bulunan Eşyaların İçeri Sokulmaması

4. Büyük veya Küçük Abdestte Ön ve Arkanın Kıbleye Dönülmemesi

5. Sağ Elle Taharetlenmenin Yasaklığı

6. Taharetlenmede Tek Sayıya Riayetin Müstehaplığı

7. Tuvalete Girerken ve Çıkarken Okunacak Duâ.

8. Taharetlenmenin Üç Taşla Yapılmasının Vacip Olmadığı

9. Suyla Taharetlenmenin Gerekliliği

10. Uyulması Gereken Kurallar























getirilmek istenirse burada kabul kelimesinin açıklanması gerekmektedir. Kabul, bir şeyden hedeflenen maksadı o şeye sonuç olarak bağlamaktır. Bir kimse, kendisinden özür dileyen kimsenin özrüne ondan hedeflenen maksadı bağlamışsa "Kabile fülanün özre fülanin: Falan filanın özrünü ka­bul etti" denir. Maksat ise o suçu ve günahı silmektir. Buna göre şöyle de­nebilir: Namazdan maksat, onun Yüce Allah´ın emrine uygun olarak ge­çerli biçimde vuku bulmasıdır. Bu maksat hâsıl olunca, zikrettiğimiz tefsir uyarınca kabul sabit olur. Kabul bu tefsire göre sabit olunca, sıhhat da sa­bit olur. Kabul buna göre sabit olmazsa sıhhat de olmaz. Hz. Aişe (r.an-hâ)´dan nakledildiğine göre o kız kardeşi Esmâ´dan bir gerdanlık ödünç al­mış fakat kaybolmuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu bulma­ları için bazı kimseleri görevlendirmişti. Onlar gerdanlığı bulmuşlardı. Fa­kat bu esnada namaz vakti gelmiş, yanlarında su bulunmadığı için de na­mazlarını abdestsiz kılmışlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)´e geldiklerinde du­rumu anlatmışlar ve bunun üzerine de teyemmüm âyeti nazil olmuştur.[1] Muhakkik âlimlerden bir kısmı bu hadisten hareketle su ve toprağın olma­ması durumunda namazı abdestsiz kılmanın farz olacağını ileri sürmüşler­dir. Ancak hadiste toprağın bulunmadığından söz edilmemektedir. Hadise göre onların sadece suları bulunmamaktaydı. Ancak o sırada suyun yoklu­ğu su ve toprağın bulunmaması gibi idi. Zira o esnada sudan başkası temiz­leyici değildi. Onların bu hadiste istidlal şekilleri şöyledir: Gerdanlığı ara­yan sahâbîler namazın farz olduğuna inandıkları için abdestsiz namaz kıl­mışlardır. Bu dönemde abdestsiz namaz kılmak yasaklanmış olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.) onların yaptığına mutlaka karşı çıkardı. İmam Şafiî, Ah-med b. Hanbel, muhaddislerin ve İmam Malik´in mensuplarının çoğu bu görüştedir. Ancak onlar bu durumda namazın tekrar kılınıp kılınmayacağm-da ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafiî bunun vacip olduğunu söylemiş, men­suplarının çoğu da ona katılmıştır. Onlara göre böyle durumlar nadir olur. Dolayısıyla namazın tekrar kılınmasını engel sayılmaz. Ahmed b. Han-bel´den yapılan meşhur nakle, Müzenî, Sahnun ve İbnü´l-Münzire göre bu durumda namazı tekrar kılmak farz değildir. Bunlar delil olarak söz konu­su hadisi zikrederler. Bunlara göre namazı tekrar kılmak farz olsaydı bunu Hz. Peygamber (s.a.v.) mutlaka o anda açıklardı. Zira gerekli olduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.)´in açıklamayı geciktirmesi söz konusu olmaz. An­cak bu görüş, "Namazı tekrar kılmak hemen gerekmemektedir. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)´in açıklamayı ihtiyaç anından geciktirmesinden bahsedilemez. Bu durumda namazın tekrar kılınacağına dair başka bir de­lile ihtiyaç vardır" diye eleştirilmiştir.

Bize göre hadisin metninden abdestsiz namazın olmayacağı anlaşılmak­tadır. Namazın kazasının delilleri ise meşhurdur. Söz konusu olayda namaz sahih olmayacağına göre kazası vaciptir. Yerinde açıklanacağı üzere bize göre namazın kazası en kısa zamanda kılınmalıdır. Sözü edilen hadise de şöyle cevap verilebilir: Metin kısmında zikredilen delil sebebiyle kazasının vacip olduğunu bildiklerinden sözü edilen sahâbîler namazı abdestsiz ola­rak kılar gibi yaptılar. Dolayısıyla namazı tekrar kılmalarını emretmeye ge­rek olmamıştır" denilebilir. Bu bir ihtimaldir. İhtimalin bulunduğu yerde istidlal imkânı kalmaz.

Konuyla ilgili ed-Dürrü´l-muhtar´dak\ (1,259) açıklama şöyledir: Necis bir yere hapsedilip su ve toprak bulamayan veya hastalığı sebebiyle bunla­rı kullanamayan kimse İmam Ebû Hanife (r.a.)´e göre namazı erteler. İmam Muhammed ve Ebû Yusuf´a göre ise kuru yer varsa rükû ve secde yapa­rak, değilse ima ile namaz kılar gibi yapması vaciptir. Oruçta olduğu gibi daha sonra bu namazı tekrar kılar. Fetva da buna göredir. Sahih rivayete göre İmam Ebû Hanife (r.a.) de daha sonra bu görüşü benimsemiştir.

Reddü´l-muhtar´daki açıklama şöyledir: el-Hılye´de. belirtildiğine göre bu durumda doğru olan namazın imâ ile kılınmasıdır. Zira böyle bir yerde secde edecek olunursa necasete bulaşması söz konusu olacaktır. Neylü´l-evtâfdz. (1,252) zikredildiği üzere böyle durumlarda namaz kılar gibi yapıl­masının delili, Buhârî ("î´tisâm", 2) Müslim ("Hac", 412) ve Ahmed b. Han-bel´de (II, 247) Ebû Hureyre (r.a.)´den rivayet edilen hadistir. Bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.), "Size bir şey emrettiğimde onu gücünüzün yettiği Ölçüde yerine getirin" buyurmuştur.


Teyemmüm İçin Vaktin Girmesinin Şart Olması



Neylü´l-evtâr´da (I, 250) Ebû Ümâme (r.a.)´den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Yeryüzü benim ve ümmetim için mescit ve temizleyici kılındı. Dolayısıyla namaz vakti nerede olmuşsa ümmetimin mescidi ve ab-dest için temizleme vasıtası hemen oradadır" buyurmuştur. Hadisi Ahmed b. Hanbel (V, 248) rivayet etmiştir. el-Ümevî dışındaki ravileri sika, o ise sa-dûktur. Teyemmüm için namaz vaktinin girmesine dair Şevkânî´nin zikret­tiği diğer delil ise, teyemmüm emrinin namaz vaktine ulaşmakla kayıtlanmaşıdır. Bilindiği gibi namaz vaktine ulaşmak ancak vaktin girmesiyle mümkün olabilir. (Neylü´l-evtâr, 1,252) Ancak bize göre hadiste buna dair bir delil bulunmamaktadır. Zira hadiste ihtiyaç vaktinden söz edilmektedir. Bilindiği gibi namaz, vakti girmeden kılınamaz. Hadiste namaz vaktinden önce teyemmüm alınacağından da bahsedilmemektedir. Bu durumda sözü edilen delil isabetli değildir. Teyemmüm abdest ve guslün yerine geçtiğine ve bunlar namaz vaktinden önce alınabileceğine göre aynı husus teyem­müm için de geçerlidir.


12. Mukim Birinin Suyun Bir veya İki Mil Uzakta Bulunması Du­rumunda Teyemmüm Edebileceği



305. Nafi´in nakline göre îbn Ömer (r.a.), "Hz. Peygamber (s.a.v.)´i Medine evlerinin görülebileceği bir yer olan Mirbedü´n-naam´da teyem­müm ederken gördüm" demiştir.

Hadisi Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 180) rivayet etmiştir. Hadisle ilgili açıklaması ise şöyledir: Hadis sahihtir. Onu rivayette Amrb. Muham-med b. Ebî Rezîn tek kalmıştır. O sadûk bir ravidir. Buhârî ve Müslim ha­disi rivayet etmemişlerdir. Yahya b. Saîd el-Ensârî ve diğer raviler onu Na­fi´den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Buna göre Nafi, "İbn Ömer (r.a.) Medine´ye bir veya iki mil mesafede teyemmümle ikindi namazını kıldı. Medine´ye geldiğinde güneş yükselmişti, fakat o namazını tekrar kılmadı" demiştir. Zehebî de Telhîs´mde Hâkim en-Nîsâbûrî´ye katılmıştır.

Burada, "Bu rivayette Hz. Peygamber (s.a.v.) veya İbn Ömer (r.a.)´nın mukim olduklarına dair bir delil bulunmamaktadır. Bu durumda söz konu­su rivayet mukim iken teyemmüm edileceğine delil olabilir mi? Hz. Pey­gamber (s.a.v.) veya İbn Ömer (r.a.)´mn yolcu olmalarına ve Medine´ye girmeden teyemmüm etmelerine engel nedir?" soruları sorulabilir. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sözü edilen vakitte mukim veya yolcu olduğuna da­ir bilgi bulamadım. Nafi´in Muvatta´d&ki rivayeti ise İbn Ömer (r.a.)´mn mukim olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre Nafi îbn Ömer (r.a.) ile birlikte Curf mevkiinden dönerken Mirbede geldiklerinde îbn Ömer (r.a.) devesinden inerek temiz toprakla teyemmüm etmiştir, (el-Muvatta, "Taharet", 121) Aynî´nin Umdetü´l-kârf´de (II, 166) belirttiğine göre İmam Şafiî Curf´un Medine yakınlarında bir yer olduğunu, Zübeyr Medi­ne´ye bir mil, îbn İshak ise bir fersah uzaklıkta bulunduğunu söylemişler­dir. Burası müslümanların savaşa çıkacakları zaman ordunun toplandığı bir yerdir. et-Ta´lîku´l-mümecced´de (s. 74) zikredildiğine göre Mirbed Medine´ye bir veya iki mil uzaklıkta bir yerin ismidir. el-Bâcî, "Hadisten mu­kim iken su bulunmadığında teyemmüm edileceği anlaşılmaktadır. Zira Curf ile Medine arasındaki mesafe seferi olacak kadar bir uzaklık değildir" demiştir. İmam Malik ve mensupları, İmam Ebû Hanife (r.a.) ve İmam Şa­fiî mukim iken teyemmüm edilebileceği görüşünü benimsemişlerdir. Zür-kânî´nin nakline göre Züfer ve Ebû Yusuf ise mukim iken hiçbir şekilde teyemmümün söz konusu olamayacağı görüşündedirler.

Konuyla ilgili Merâkı´l-felah\aki (s. 66) açıklama şöyledir: Teyemmü­mün sıhhatinin ikinci şartı, bir mil uzakta bulunmak gibi teyemmümü ge­rektirecek mazeretlerden birinin bulunmasıdır. Bir mil, zanni galibe göre üç fersah olarak kabul edilir. (Burada fıkhî konularda kesine yakın bilgiyle ha­reket edilmesi gerektiğine de işaret edilmelidir.) Tercih edilen görüş budur. Yani âlimlerin çoğunluğuna göre tercih edilen görüş bir mil uzaklıkta bu­lunmaktır. Bu uzaklıkta bir yere gitmekte güçlük vardır. Din de teyemmü­mü güçlüğü ortadan kaldırmak amacıyla meşru kılmıştır. Böyle bir durum­da kişi sudan bir mil mesafe uzaklıkta bulunduğu için teyemmüm eder. Doğru olan görüşe göre kişi şehirde de olsa sudan bir mil uzaklıkta bulun­ması teyemmümü mubah kılar. Bize göre de İbn Ömer (r.a.)´nm uygulama­sının buna delâleti açıktır. Zira o Medine şehri sınırları içinde teyemmüm etmiştir. Bu, şehirde de olunsa su bulunmadığında teyemmüm edileceğine delâlet etmektedir.


13. Üzerinde Toz Bulunmayan Taşla Teyemmüm Edilebileceği



306. Ebü´l-Cüheym b. Haris b. Simme el-Ensârî´nin nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.)´e selam verdiğinde O (s.a.v.) önce duvara doğru gidip el­lerini ve yüzünü mesh etmeden selamını almamıştır. (Buhârî, "Teyemmüm", 2)

Hadisle ilgili Aynî´nin açıklaması şöyledir: Mezhebimizin bazı âlimleri Ebü´l-Cüheym hadisinin taşla teyemmüm yapılabileceğine delil olduğunu söylemişlerdir. Zira Medine evlerinin duvarları siyah taştan yapılmıştır. İbn Battal´m açıklaması şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.)´in duvarda teyem­müm alması, İmam Şafiî´nin teyemmümün toprakla olması şartının yanlış­lığını ortaya koymaktadır. Zira bilindiği üzere söz konusu duvarların toprak­la bir ilgisi olmadığı gibi duvar üzerinde toprak da bulunmamaktadır. Kir-mânî ise söz konusu hadisin İmam Şafiî´nin yanlışlığını ortaya koymadığı­nı söylemiştir. Zira ona göre duvarda toprağın bulunmadığı bilinmemekte­dir. Böyle bir iddia açık bir zorlamadır. Çünkü duvarda her zaman toprak bulunmayabilir. Ancak bu, hiçbir zaman bulunmayacağı anlamına gelmez.

Bazen de duvarda toprak bulunabilir. Hatta çoğunlukla duvarlarda toz bu­lunur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.)´in önce duvarı asasıyla eşelediği sonra teyemmüm ettiği sahih olarak nakledilmiştir. Bu durumda toprak bu­lunmaz şeklindeki mutlak ifade, bulunabilir şeklindeki mukayyed ifadeye göre anlaşılmalıdır. Bize göre duvar taştan yapılmışsa üzerinde toprak ol­maz. Zira taş toprağı tutmaz. Bu, özellikle siyah yalçın taştan yapılan Me­dine duvarları için geçerlidir. Kirmânî´nin, "Hz. Peygamber (s.a.v.)´in ön­ce duvarı asasıyla eşelediği sonra teyemmüm ettiği sahih olarak nakledil­miştir" açıklaması ise doğru değildir. Çünkü söz konusu hadisi İmam Şafiî, İbrahim b. Muhammed > Ebü´l-Huveyris isnadiyla rivayet etmiştir. Yuka­rıda zikrettiğimiz üzere o zayıf bir hadistir. Begavî´nin onu hasen olarak ni­telediği ileri sürülebilir. Ancak bize göre bu doğru değildir. Çünkü isnad-daki hem İmam Şafiî*nin hem de hocasının hadis aldığı raviler zayıftır. Do­layısıyla İmam Malik ve diğer âlimlerin de ifade ettiği gibi bu iki ravi ha­disleri delil olacak seviyede değildir. Ayrıca hadisin isnadında kopukluk da bulunmaktadır. İsnada Ebü´l-Cüheym ile A´rec arasından Umeyr düşmüş­tür. Daha önce de zikredildiği gibi Buhârî ve diğer hadis âlimlerinin riva­yetlerinde isnadda Umeyr zikredilmektedir. İsnaddaki kopukluğu Beyhakî de söylemiştir. Hadisteki bir başka illet ise "Hz. Peygamber (s.a.v.)´in ön­ce duvarı asasıyla eşelediği" kısmıdır. Bu kısım İbrahim b. Muhammed dı­şındaki ravilerin rivayetlerinde bulunmamaktadır. Bilindiği gibi hadisteki ilave sadece sika raviler tarafından yapıldığında kabul edilmektedir.

Bize göre asa ile taşı eşelemekle ondan toprak çıkmaz. Hadis sahih ve­ya hasen kabul edildiğinde zahirinden Hz. Peygamber (s.a.v.)´in duvarı asasıyla dış yüzeyini temizlemek amacıyla eşelediği anlaşılır. Hadisin ha­sen olduğu ve eşeleme ilavesinin sabitliği bir an için kabul edilecek olsa bundan duvarın yüzeyine bulaşmış olan toprağın giderilmesi gibi bir sonuç lazım gelir ki bu durumda hadis Şafıîlerin aleyhine bir delil olur. Bu konu­da İbn Battal´ın açıklaması doğrudur. Kirmânî´nin ona cevabı ise zorlama bir cevaptır. Daha önce zikrettiğimiz Hz. Peygamber (s.a.v.)´in, "Temiz toprak müslümanın abdest suyudur" hadisi ile "Temiz yeryüzü ile teyem­müm edin"[2] âyeti de görüşümüzü desteklemektedir. Zira âyet ve hadiste zikredilen "saîd" kelimesi sadece toprağa değil "Kaygan bir dü­zey haline gelir"[3] âyetinde olduğu gibi yalçın taşa da şamil­dir. Bu durumda Merakı´l~felah´da (s. 69) da zikredildiği üzere "saîd" keli­mesini sadece toprak olarak belirlemek doğru değildir. İbn Abbas (r.a.)´in toprak diye tefsir etmesi yer yüzeyinde galib olanın toprak olması sebebiyledir. Onun bu yorumu "saîd" kelimesinin yer yüzeyini kapsayacak şekil­de anlaşılmasına engel değildir.

307. Hz. Aişe (r.anhâ)´nm nakline göre Resûlullah (s.a.v.) ailesiyle cin­sel ilişkide bulunup kalkmaya üşendiğinde elini duvara vurarak teyem­müm ederdi. (Kalkınca da gusül ederdi.)

Hadisi Taberânî el-Mu´cemü´l-evsafia (I, 202) rivayet etmiştir. Mec-mau´z-zevâid´de zikredildiği üzere isnadında müdellis ravilerden Bakıyye b. Velid bulunmaktadır. Ancak bize göre bu durum hadisi delil olarak kul­lanmamıza engel değildir. Zira burada tedlis irsal gibidir. Ayrıca Beyha-kî´nin şu rivayeti de hadisi desteklemektedir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.) cünüp iken uyumak istediğinde abdest alır veya teyemmüm ederdi. Fethu´l-bârVde zikredildiği üzere isnadı hasendir.

Semhûdî´nin Hulâsatü´l-vefâ (s. 119) isimli eserinde zikrettiği üzere Hz. Peygamber (s.a.v.)´in hanımlarının evlerinin duvarları taştandı. Evler ça­murla sıvalıdır. Genellikle duvarda toz bulunmamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in duvarı asasıyla eşelediği de sabit değildir. Bu durumda üzerinde toz olmayan duvarla teyemmümün yapılabileceği ortaya çıkmaktadır.


14. Su Bulunacağı Ümidiyle Teyemmümü Vaktin Sonuna Erteleme­nin Müstehaphğı



308. Şerik > Ebû İshak > Haris isnadıyla nakledildiğine göre Hz. Ali (r.a.), "Seferî iken cünüp olan kimse vaktin sonuna kadar bekler, su bula­mazsa teyemmüm ederek namazını kılar" demiştir.

Haberi Dârekutnî (Sünen, I, 186) rivayet etmiştir ve isnadı hasendir. Ha­berin konuya delâleti açıktır. Metninde bulunan "Televveme" kelimesi "bekler" mânasmdadır. Teyemmümü vaktin sonuna kadar geciktirmenin vacip olduğunu söyleyen herhangi bir âlim bulunmamaktadır. Şu halde bu müstehaptır.

309. Yahya b. Abdurrahman b. Hatıb´ın babası vasıtasıyla nakline göre Hz. Ömer (r.a.) aralarında Amr b. As (r.a.)´in de bulunduğu bir grupla bir­likte umreye gitmişlerdi. Yolun bir kısmında gece istirahatı esnasında Hz. Ömer (r.a.) ihtilam oldu. Sabah vakti ilerlemesine rağmen hiç kimsenin ya­nında su bulunamadı. Hz. Ömer (r.a.) devesine bindi ve suya kadar geldi.

Haberi İmam Malik ("Taharet", 114), İbn Vehb, Abdürrezzak b. Hemmam (el-Musannef, i, 371), Saîd b. Mansur, Tahâvî rivayet etmişlerdir. İbn Vehb söz konusu haberi Müsne£f\nĞQ Süleyman b. Yesar´dan rivayet eder. Onun Hz. Ömer (r.a.)´le birlikte bulunan sahâbîlerden birinin vasıtasıyla rivaye­tine göre yanında su bulunmadığı bir sırada cünüp olan Hz. Ömer (r.a.), "Ne dersiniz? Hareket etsek güneş doğmadan su bulabilir miyiz?" diye sordu. Orada bulunanlar, "Evet" dediler. Bunun üzerine hareket ettiler, gü­neş doğmadan suya vardılar ve Hz. Ömer (r.a.) gusletti. Haber Kenzü´l-ummaVĞQ nakledilmektedir. Haberin birinci isnadı sahihtir. İkinci isnadın­da ise ismi zikredilmeyen bir ravi bulunmaktadır. Birinci isnaddan anlaşıl­dığına göre ismi zikredilmeyen ravi Abdurrahman b. Hatıb olmalıdır. O sa­habeyi görmüştür. et-Takrîb´dt (s. 116) de ifade edildiği üzere o, büyük ta­biilerin sika olanları arasında zikredilmektedir. Kaldı ki isnadındaki söz ko­nusu kopukluk haberi delil olarak kullanmamıza engel de değildir.

Haberin su bulunmadığı zaman teyemmümü vaktin sonuna ertelemeye delâleti açıktır. Hz. Ömer (r.a.) birlikte bulunduğu kimselerde suyun olma­masından hareketle hemen teyemmüm etmemiş, beklemiş ve suyu bulduk­tan sonra gusletmiştir. Şu halde suyun bir milden daha yakında olduğunu düşünen kişi su aramalıdır. Abdürezzak b. Hemmam´ın Hz. Ali (r.a.)´den nakli de bunu desteklemektedir. Buna göre Hz. Ali (r.a.), "Cünüp olduğun­da gücün yettiği ölçüde su ara, bulamazsan teyemmüm ederek namazını kıl. Su bulursan guslet" demiştir. (el-Musannef, 1,242) Konuyla ilgili Kenzü´l-ummâFdekı (V, 143) açıklama şöyledir: İbn Ömer (r.a.)´nm Medine´ye bir veya iki mil mesafede teyemmüm etmesi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)´i Mir-bedü´n-neam mevkiinde -ki tercih edilen görüşe göre Medine´ye bir me­safe uzaklıktadır- teyemmüm ederken gördüğünü nakletmesi sebebiyle biz sözü edilen mesafenin bir mil olarak takdir edilmesini uygun görmekteyiz. Abdürezzak b. Hemmam rivayetinin isnadını bulamadım ancak metinde Dârekutnı´den yaptığımız rivayette olduğu gibi diğer rivayetler onu destek­lemektedir. Bu yüzden onun hasen olduğu kanaatindeyiz.



Konu Başlığı: Ynt: Hadislerle Hanefi Fıkhı-III
Gönderen: Melda üzerinde 30 Mart 2015, 22:39:45
fıkhı yorumlar yani  meshepler dinimizin zenginliğini gösterir