> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Ariyet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ariyet  (Okunma Sayısı 2871 defa)
07 Şubat 2010, 23:38:15
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 07 Şubat 2010, 23:38:15 »



Reddü´l Muhtar / Ariyet
ARİYET KİTABI

METİN


Musannıf, ariyet bahsini emanet (vedia) bahsinden sonraya bırak-mıştır. Çünkü emanet olmak

bakımından her ikisi müşterek olmakla bir-likte ariyette menfaati temlik vardır. Bu yönüyle birisi

müfred. diğeri mürekkeptir ve müfred olan mürekkepten önce gelir.

Ariyetin güzel yanı, zaruret halindeki kimsenin istek ve ihtiyacını Allah adına yerine getirmektir. Zira

ariyet karz gibi ancak muhtaç kim-seye verilir. Bu yüzden sadakanın sevabı bire on ise, karzın

sevabı bire onsekizdir.

Ariyet sözlükte, ister şeddeli, ister şeddesiz okunsun, birşeyi iğreti vermektir. Kamus. Bir terim

olarak ise, birşeyden yararlanma hakkını meccânen temlik etmektir. Bu temlik kelimesi diğer

akitlerde olduğu gibi yalnız fiil ile olmuş olsa bile, icab ve kabulü ifade eder.

Ariyetin hükmü emanettir. Şartı ise, kullanılmak üzere iğreti verilen şeyin yararlanmaya elverişli

olması ve ivaz (karşılık) şartının bulunma-masıdır. Çünkü karşılık (ivaz) şart koşulursa kira akdi olur.

İmâdiye adlı eserde, ortak malın iğreti verilmesi, vedia edilmesi ve satılmasının caiz olduğu

açıklıkla zikredilmiştir. Zira birşeyin aynının meçhul olması, gereklilik ifade etmemesi sebebiyle

anlaşmazlığa yol aç-maz.

Fakihlere göre ariyet olarak verilen, bir hayvan ise onun yemi ari-yet alana aittir. Eğer köle ise, onun

nafakası da böyledir. Fakat kölenin elbisesi sahibine ait olur. Ariyet alan eğer onların emanet

verilmesini taleb ederse onların nafakası yine kendisine, kölenin elbisesi ise mâlike aittir. Taleb

olmadan mâlik. «Şu kölemi al çalıştır.» demiş olsa, nafakası mâlike aittir. Çünkü bu köle emanet

olur.

İZAH

«Şeddeli ilh...» Şeddeli okunduğunda ayıp (ar) kelimesine nisbet edilir. Çünkü ariyeti taleb etmek

bir âr´dır. Sahhâh.

Nihâye´de Sahhâh´ın bu görüşü reddedilir. Şöyle ki, eğer birşeyi ari-yet olarak istemek ar olsaydı.

Resûlullah (S.A.V.) bunu yapmazdı. Onun Muğrib´ten olan kavline göre ariyet kelimesi iâret

kökünden gelen bir isimdir. Onu almanın ayıp olduğunu söylemek yanlış olur.

Mebsut adlı eserde şöyle denilir: «Ariyet, teâvür kökünden gelir. Teâvür ise, Bahır adlı eserde

olduğu gibi, nöbetleşmek anlamına gelir.»

«Şeddesiz ilh...» Cevheri, «Ariyet kelimesi âr´a nisbet edilir» demiş-tir. Râgıb Cevherî´nin bu

sözünü, «Ar kelimesi yaî bir kelimedir. Ariyet ise vavî´dir.» diyerek reddeder.

Mebsût´ta da şöyle denir: «Ariyet kelimesi aryet kelimesinden alın-mıştır. Aryet ise semerelere

karşılıksız olarak temlik etmektir.»

«Temlik etmektir ilh...» Musannıf bu sözü ile Kerhî´nin, «Ariyet baş-kasına kullanmayı - mubah

kılmaktır.» sözünü reddetmektedir. Bu redde ariyetin bizzat temlik kelimesi ile akdedilmesi de

şahitlik eder. Buna kul-lanmakla değişmeyen şeyin ariyet verilmesi de şahadet eder. Bir kimse

kendisine mubah olanı başkasına mubah edemez. Ariyet akti mubah kı-lınma sözü ile de yapılabilir.

Çünkü bu lâfız temlik için istiare edilmiştir. Bahır.

«Fiilen dahi olmuş olsa ilh...» Yani teati gibi. Kûhistânî´de olduğu gi-bi. Bu, kabulün mübalâğası

içindir. İcab ise fiil ile sahih değildir. Aşağı-da gelecek olan kölenin efendisinin, «Şunu al ve

istihdam et.» sözü bu-nun ayrıntılarından olur. Hindiye´den nakledilenden maksat da budur.

Ariyet vermenin rüknü ise icabın, mal sahibinden olmasıdır. Ariyet olanın kabulü ise Ebû Hanîfe ve

arkadaşlarının görüşlerine göre şart değildir. Yani açıklıkla «kabul ettim.» demek şart değildir.

Bundan dolayı Tatarhâniye´de, «Ariyet vermek susma ile sabit olmaz.» denilmiştir. Eğer susma ile

sabit olsaydı, ariyet alanın onu almasının kabul sayılması gere-kirdi.

«Ortak (muşa) malın iğreti verilmesi caizdir ilh...» Yani nasıl olur-sa olsun taksim edilmeyen

birşeyin ister ortaklardan, ister ecnebiden ariyet verilmesi caizdir. Yine iki kişinin birşeyi ariyet

olarak vermesi hisseleri belirtmeden versinler, ister ikide bir veya üçte bir gibi taksim yaparak

ariyet versinler, caiz olur. Kınye.

«Satılması iih...» Yukarıda geçtiği gibi onu karz olarak vermek de caizdir. Ortak malın yabancıdan

değil, ortaktan kiralanması da caizdir, Ebû Yusuf´a göre, ortak olan birşeyi vakfetmek de caizdir.

İmam Muhammed de, taksimi kabil olan bir ortak malın vakfedilmesinin Ebû Yusuf´a aykırı olarak


caiz olmadığını söylemiştir. Ama eğer taksimi kabil değilse vakfı caizdir. Bu bahsin tamamı Bahır´ın

Hibe bahsinin başlarındadır. Oraya bakınız.

«Meçhul oluşu ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, bilinmezlik ariyet ak-tini fasit kılmaz.

Bahır adlı eserde şöyle denilmiştir: «Burada bilinmezlikten maksat, ariyet verilen şeyin bilinmezliği

değil, temlik edilen yararlanmanın bilin-mezliğidir. Bunun delili de Hülâsa adlı eserde olan şu

ifadedir: «Biri di-ğerinden bir merkeb ariyet almak istese, merkeb sahibi, «Tavlada iki merkebim

var, birisini al.» dese ve o da birisini alsa, helak olduğu tak-dirde zamin olur. Çünkü malın aynı

meçhuldür. Fakat, «İkisinden dile-diğini al.» demiş olsaydı, zamin olmazdı.»

«Vediadır ilh...» Yani mâlik ona o vedia ile intifayı mubah kılmıştır.

METİN

Ariyet akdi, «Sana bu malı ariyet olarak verdim.» demekle geçerli olur. Çünkü bu ifade açıktır.

«Sana tarlamı ifam ettim.» demekle de ari-yet verme sahih olur. Çünkü burada tarla zikredilmekle

birlikte maksat tarla değil, tarlanın menfaatidir. Bu lâfız da mecazen açıktır.

«Sana elbisemi verdim.» veya «Sana şu cariyemi verdim.» veya «Şu hayvanıma seni bindirdim.»

denildiğinde bu sözlerden kasıt hibe değilse ariyet olur. Çünkü bu sözler hibeden açıktırlar. O halde

bu sözler, hibe kastedilmediği takdirde niyetsiz olarak ariyeti ifade eder. Niyet ile de bu sözlerle

verilen şey mecazen hibe olur.

«Kölemi sana istihdam ettim.», «Bu binayı bir aylığına meccanen sana kiraladım.» veya «Evimi

sana ömür boyu oturman için verdim.» sözleri ile de ariyet geçerli olur.

Ariyete gerek kalmadığı takdirde âriye veren dilediği zaman ariyeti geri alır. Ariyeti geçici olarak

verse veya onda bir zarar ortaya çıksa, ariyet ibtal edilir. Ancak ariyet olan ayn, emsalinin ücreti ile

ariyet ala-nın elinde kalır. Nasıl ki, adam çocuğunu emzirmesi için bir cariyeyi ari-yet olarak alsa,

çocuk ona, onun memesinden başka meme almayacak biçimde alışsa, o zaman çocuk sütten

kesilene kadar çocuğun babası cariyeye ecr-i misil verir. Bu meselenin tamamı Eşbâh´tadır.

Eşbâh´ta, Kınye´ye dayanılarak şöyle denilir: «Bir kimse komşusu-nun duvarını, merteğini koymek

için iğreti alsa ve merteğini koysa, daha sonra duvar sahibi duvarı satsa, duvarı alan kimsenin

onun merteklerini duvardan kaldırma hakkı yoktur. Bazı âlimler de kaldırabileceğini söy-lemişlerdir.

Ancak duvarın sahibi satarken mertekleri kaldırmamayı şart koşarsa, kaldıramaz.»

Ben derim kî: Hülâsa, Bezzâziyye ve bunlardan başka kitaplarda da «kıyl»kavli ile zikretmişlerdir.

Bezzâziyye´yi haşiye yapan, Tenvirü´l-Besâir de bu görüşe itimad etmiş, Musannıfın oğlu bunu

araştırmamıştır. Öyle sanıyorum ki, ona razı olmuştur. Hatırda tutulsun.

İZAH

«Açıktır ilh...» Yani hakikattir. Kâdızade şöyle der: «Usul âlimlerine göre sarih, o lafzın kendisinden

ne kasdedildiğinin açık olmasıdır. O hal-de sarih, terkedilemeyen hakikat ile mutaarrıf olan mecazı

şâmildir. Terkedilemeyen hakikatin misli, «Bu malı sana ariyet verdim» sözüdür. Mutaarıf otan

mecazın örneği ise, «Sana bu tarlamı ifam ettim.» lâfzıdır. T.

«Mecazen açıktır ilh...» Bu, «Ben sana elbisemi verdim.» sözünde acıktır. «Seni şu hayvanıma

bindirdim.» sözü hakkında Zeylâî, «Bu söz, burada falan kimse falan kimseyi atına bindirdi şeklinde

kullanıldığından, bazen hibe, bazen ariyet anlaşılır. Niyeti hangisine ise o geçerlidir. Fakat hiçbir

niyeti yoksa, daha aşağıda olan ariyet sözüne hamledilir. Çünkü daha üstün olan hibe şüphe ile

gerekmez.» demiştir.

Zeylâî´nin bu ifadesi gösteriyor ki, «Seni hayvanıma bindirdim.» cüm-lesi hibe ile ariyet arasında

müşterek bir sözdür. Şu kadarı var ki, niyet-ten âri olunca ondan ancak ariyet kastedilir. Zira üstün

olan hibe şüp-he ile gerekmez. T.

Bu hususta bizim Kifâye´den naklen Bahir üzerine yazdıklarımıza ba-kınız. Arada bu hususta yeterli

ölçüde bilgi vardır.

«Bir aylığına ilh...» Eğer, «bir aylığına» demeseydi ariyet değil, fa-sit kira akdi olurdu. Hâniye´den

Bahır. Bunun aksine hüküm verenler de yani, ariyet diyenler de olmuştur. Tatarhâniye. İşte bu

görüş uygun-dur. Zira süre veya karşılığını açıkça bildirmediğinde uygun olan ariyet olmasıdır, ivazı

değil, süreyi açıkça söylemekle ariyet olduğu gibi.

Remli, Bahır´ın haşiyesinde, Bezzâziyye´nin kira bahsinden naklen, «İcâre lafzıyla ariyet olamaz.

Şöyle ki, «Ben şu malın menfaatlerini ivaz-sız olarak bir seneliğine sana kiraladım.» dese, bu akit

ariyet değil, fasit icâre olur.» demiştir.


«Ömür boyunca ilh...» Bu da Kûhistânî´nin zikrettiği diğer bir yön-dür.

«Belli süre i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ariyet
« Posted on: 26 Nisan 2024, 18:14:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ariyet rüya tabiri,Ariyet mekke canlı, Ariyet kabe canlı yayın, Ariyet Üç boyutlu kuran oku Ariyet kuran ı kerim, Ariyet peygamber kıssaları,Ariyet ilitam ders soruları, Ariyetönlisans arapça,
Logged
07 Şubat 2010, 23:41:17
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 07 Şubat 2010, 23:41:17 »

METİN

Birisi ekin için bir tarlayı ariyet olarak alsa, vakit ister tayin edil-sin, ister edilmesin, tarla hasat

mevsimi sonuna kadar ondan alınamaz. Eğer tayin edilen vakitte hasat yapılmamışsa, tarla onun

elinde bırakı-lır. Her ikisinin de hakkının gözetmek için tarla için ecr-i misil alınır.

Ariyet verenin buğday henüz yetişmeden, «Tarlamı iade et, masra-fını vereyim.» demesi caiz

değildir. Çünkü tarım ürünlerinin yetişmeden satılması caiz değildir. Fakat Muğnî´de bittikten sonra

satılmasının ce-vazına işaret eden bir söz vardır. Nihâye.

Ariyeti geri verme zahmeti ariyet alana aittir. Ariyet, eğer bir süre tayin ederek almışsa, sürenin

bitiminden sonra teslim etmeyerek elinde tutar ve ariyet helak olursa zamindir. Zira geri verme

zahmeti ariyet ala-na aittir. Nihâye. Ancak ariyet alan ariyeti rehin vermek için almışsa, re-hin için

vermek kiralamak gibi olduğundan geri almak da ariyet verene aittir. Haniye.

Birisi, diğerine bir kölenin hizmetini vasiyet etse, kölenin geri ver-me vasiyet olunan kimseye aittir.

Menfaat onlara hâsıl olduğundan geri verme zahmeti mucir kiraya veren, gasbeden ve rehin alana

aittir. Malın çıkarılması mâlikin izni ile olmuşsa, geri verme de onun (mâlik, mucir) üzerinedir. Yok

eğer mâlikin izni ile çıkarılmamışsa. kiralanan şeyi kim çıkarmışsa masrafı da ona aittir. Bezzâziyye.

Şirket, mudarebe ve iadesine hükmedilen hibe bunların aksinedir. Yani bunların geri verme zahmet

ve masrafı mâlike aittir.

Bir kimse ariyet aldığı hayvanı kendi kölesiyle veya günlük çalıştır-dığı işçisiyle değil, aylık

çalıştırdığı işçisiyle veya mâlikin kölesiyle iade etse, sağlam görüşe göre mâlikin mutlaka, yani ister

hayvana baksın, ister bakmasın veya mâlikin aylıkçı işçisiyle iade etse, mâlik kabzetmeden önce

hayvan helak olsa, ariyet alan zımandan beridir. Çünkü örfen teslim etmiştir.

Fakat bir kimsenin ariyet aldığı mücevherat gibi kıymetli bir şeyse veya onun geri verilmesini bir

yabancı ile yapsa, yani ariyet süreli ol-sa, süresi dolduktan sonra bir yabancı ile gönderse, vakti

dolduktan sonra elinde tuttuğundan mütecaviz sayıldığı için diğerlerinin aksine zamin olur.

Ariyet alan süresi dolmazdan önce ariyeti bir ecnebi ile gönderirse zamin olmaz. Çünkü ariyet alan

geçici olarak ariyet ettiği şeyi başkasına ariyet verebileceği gibi vedîa verme hakkına da mâliktir.

Fetva da bu gö-rüşle verilir. Zeylâî. O halde fakihlerin, «Ariyeti süresi bittikten sonra ec-nebiye

vermekle tazmin etmek gerekir.» sözünü de bu açıklama üzerine hamletmek gerekir.

Vedîayı (emanetçi) veya magsubu mâlikin evine atması halinde, on-ların aksine zamindir. Çünkü

evine atmak, teslim değildir.


İZAH

«Bırakılır ilh...» Burhân´da, ekin için ariyet alınan tarlanın haşata kadar ecr-i misille ariyet alanın

elinde bırakılması istihsanen nassedilmiştir. Sonra da Mebsut´tan naklen şöyle denilmiştir: «Kitapta

tarlanın ariyet alanın elinde ekin yetişinceye kadar ücretli veya ücretsiz olarak bırakılacağı

zikredilmemiştir. Ulema da, «uygun olan, tarlanın ecr-i mi-sille ariyet alana terkedilmesidir. İcâre

edilen tarlanın icarı dolduğunda ekin henüz yetişmemişse, ekin yetişene kadar ecr-i misille

terkedildiği gibi.» demişlerdir.» Şurunbulâliye.

«Cevazına ilh...» Gıyasî´de olduğu gibi tercih edilen görüş de ceva-zıdır. T.

FER´Î MESELELER:

Ariyet alınan hayvanın -ister geçici ister mutlak- yemi, ariyet alınan kölenin nafakası ariyet alana

aittir. Kölenin elbisesi ise yine ariyet alana aittir.

Doğru olan «mustair» değil, muirdir. Çünkü şarih de daha önce böyle demişti. Düşün. Bezzaziye.

Şarih, Nafaka bahsinin sonunda, tercümenin başında, «Birisi ariyet alana gelerek, «Sendeki ariyet

hayvanı ariyet aldım. Mâlik hayvanı al-mamı emretti.» dese, ariyet alan onu tasdik ederek verse,

sonra ariyet veren kabz ile emri inkâr etse, ariyet zayolduğu takdirde ariyet alan zamin olur. Gelip

isteyen adamı tasdik etmişse, ariyet alan ondan birşey taleb edemez. Fakat onu tasdik etmemiş,

tekzib etmiş veya dımânı şart koşmuşsa, ona rücû ederek tazmin ettirir.» demiştir.

Yine sarih, «Dımana sebeb olan her tasarrufu ariyet alan ariyet ve-renin izni ile yaptığını iddia eder.

Ariyet veren de bu iddiayı tekzib ederse, delil getirmediği sürece, ariyet alan zamindir.» demiştir.

Fusûleyn.

«Rehn vermek için almışsa ilh...» O zaman reddin külfeti ariyet ve-rene aittir. Fark da sarihin işaret

ettiğidir. Şöyle ki, çünkü bu mâlikine menfaat sağlayacak bir İaredir. O halde bu ariyet verme,

kiralamak gibi olmaktadır. Haniye.

Böyle olunca, rehin için ariyet alınanla iki bakımdan fark meydana gelir. Birincisi naklettiğimizdir.

İkincisi ise, bundan önceki babta geçen Musannıfın, «Ariyet alan ile kiracı eğer mâlike muhalefet

ederlerse, mu-halefetten döndükleri takdirde zımandan kurtulurlar.» sözüdür. Bahır´da böyle ifade

etmiştir.

«Malın çıkarılması mâlikin izni ile olmuşsa ilh...» Uygun olan bu sö-zün «gasıb» kelimesinden önce

zikredilmesiydi. Çünkü bu söz, geri ver-menin külfet ve masrafının kiraya verenin üzerine olduğuna

döner. Yani kiracı malı kiraya verenin izni ile memleketten çıkarırsa, geri verme külfet ve masrafı

kiraya verene aittir. Fakat mâlikin izni ile çıkmamışsa, ari-yet alan gibi olduğundan geri verme külfet

ve masrafı kiracıya aittir.

Bahır´da da, Hülâsa adlı eserden naklen, «Terzi gibi ecir-i Müşterekin geri verme külfet ve masrafı

kendisine aittir.» denilmiştir.

Açık olan. izinden maksat mâlikin açık olarak izin vermesidir. Yoksa, zaten dolaylı yoldan izni

vardır. Düşün.

«Şirket ilh...» Zira geri vermenin ücreti mâlik ile hibe edene aittir: Minâh´ta olduğu gibi.

«Kendi kölesiyle ilh...» Yani ariyet alanın aile fertlerinden olan bir kimse ile. Kûhistânî. Hâmiş´te de,

«Ariyet alanı ailesinden birisi ile geri verirse, zımandan berî olur.» denilmiştir. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Günlük çalıştırdığı işçisiyle değil ilh...» Çünkü o, ariyet alanın ailesinden değildir. Kûhistânî.

«Veya mâlikin kölesiyle ilh...» Yani ariyet verenin ailesinden olan birisiyle. Kûhistânî.

«İster baksın ilh...» Yani seyis gibi bakan, bakmayı taahhüt eden kimseyle göndermiş olsa.

«Bir yabancı ile ilh...» Hâmiş´te, «Kiracı binek veya yük hayvanını mâlike bir yabancı ile gönderirse

zamin olur.» denilmiştir. Câmiü´l-Fusûleyn.

«Ariyet alan süre, dolmadan önce ilh...» Musannıfın bu sözü, süre tayininin şart olduğunun

faydasına işaret eder.

Zeylâî şöyle der: «Musannıfın, «Ecnebi bunun aksinedir.» söz,ü, meşayihten «Ariyet alan, iğreti

aldığı şeyi başkasına emânet (vedia) ola-rak veremez» görüşünde olanlara şahitlik eder. Tercih

edilen görüş üze-rine bu mesele «Ariyet süreli olur, süresi dolduktan sonra da yabancı ile

gönderirse» sözüne hamledilir. Çünkü ariyet alan, ariyetin süresi dolduktan sonra elinde tutarsa

mütecaviz olduğundan, helak olduğunda zamin olur. Elinde tuttuğunda nasıl zamin olursa, bir

yabancıya verdiğin-de de öyle zamin olur.»


Burhan adlı eserde de şöyle denilir: «Irak meşâyihinin tercih edilen, «Ariyet alan, şeyi emanet

(vedîa) olarak vermeye mâliktir.» sözlerine da-yanarak zımandan kurtulur. Fetva da bunun

üzerinedir. Ariyet alan ari-yet vermeye mâlikse -Çünkü onda emanet verme de, yararlanmayı temlik

etme de vardır- emanet vermeye öncelikle mâliktir. Zira emanet (vedîa) vermede yararlanmanın

temliki yoktur. Irak meşâyihini Musannifin, «Ari-yet alan şeyi yabancı ile geri gönderirse, helak

olduğunda zamindir.» görüşünü de «Ariyet süreli olur da süresi dolarsa,» şeklinde te´vil

et-mişlerdir. Çünkü süresi dolduktan sonra ariyet alan, ariyet alan olmak-tan çıkarak emanetçi

sayılır. Emanetçi ise âlimlerin ittifakiyle emanet vermeye mâlik değildir.» Şurunbulâliye.

Ben derim ki: Bunun benzeri Hidâye´nin şerhlerinde de vardır. Şu ka-darı var ki. metinde geçtiği

gibi süreli ariyette de zamin olur.

Câmiü´l-Fusûleyn adlı eserde de şöyle denilir: «Süreli ariyeti, sü-resi dolduktan sonra imkânı

olduğu halde geri vermeyerek elinde tut-sa, kullanmasa bile zamin olur. Tercih edilen görüş de

ancak budur. Süre, ister akitle, ister delâlet yoluyla belirlensin sonuç değişmez. Hat-ta odun

kesmek için bir baltayı ariyet olarak alsa, odunlarını kestikten sonra elinde tutarsa, süre

belirlenmemiş olsa bile, zayi olduğunda zamindir.»

İşte bu görüşe göre onun zamin olması ecnebi ile göndermesinden değildir. Onun zamin olmaması

ancak red imkânı olmamasına hamledilir. Bununla birlikte bu tevil, önceki kölesi veya ücretlisi ile

gönderirse za-min olmayacağı kaydını da iptal eder. Zira bu tevile göre ecnebi ile kö-lesi veya

ücretlisi arasında bir fark yoktur. Çünkü süresinden önce ki-minle gönderirse göndersin zamin

olmaz. Süresi bittikten sonra da kiminle gönderirse göndersin zamin olur. O halde bu tevil, «Ariyet

alan ariyet aldığını emanet olarak veremez.» diyenlerin görüşleri üzerine en iyi delil olur. Nihâye´de

de bu doğrulanmıştır. Nitekim bu görüş Nihâye´den Tatar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

04 Nisan 2011, 20:33:07
ceylannur

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 116


« Yanıtla #2 : 04 Nisan 2011, 20:33:07 »

ALLAH razı olsun payalsımınız için
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes