๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hanefi Fıkhı => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 01 Mayıs 2010, 23:51:29



Konu Başlığı: Hadislerle Hanefi Fıkhı-I
Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Mayıs 2010, 23:51:29
Hadislerle Hanefi Fıkhı-I


Önsöz.

Müctehîdlerin Dereceleri (Tabakaları)

Müctehid´de Bulunması Gerekli Şartlar:

İ’lâü’s-Sünen´in Telif Süreci

TEMİZLİK BÖLÜMÜ..

I. ABDEST.

1. Abdestin Almış Şekli ve Fazileti

2. Başın Dörtte Birini Mesh Etmek.

Sarık Üzerine Mesh.

a. Sarığa Meshi İfade Eden Hadislerin Değerlendirilmesi

b. Konuyla İlgili Şâz Hadis ve Hükmü.

c. Konuyla İlgili Fiilî Hadislerin Değerlendirilmesi

d. Fiilî Hadislerle İlgili İddiaların Değerlendirilmesi

3. Sakalları Hilâllemek.

Hz. Peygamber (s.a.v.)´in Sakalı

4. Ellerin Yıkanmadan Kaba Sokulmasının Yasak Oluşu.

5. Abdestte Besmelenin Müstehap Oluşu.

6. Misvak Kullanmanın Sünnet Oluşu.

a. Dişleri Parmaklarla Ovmak.

b. Misvakın Kullanılış Şekli

7. Ağza ve Burna Su Vermenin Sünnet Oluşu.

8. Ağız ve Burun Temizliğini Ayrı Ayrı Yapmak.

9. Kulakların Mesh Edilmesi

10. Sakalı Hilallemenin Sünnet Oluşu ve Şekli

11. Parmakları ve Diğer Abdest Uzuvlarını Ovalamak.

12. Abdestte Uzuvları Üçer Defa Yıkamanın Sünnet Oluşu.

13. Abdestte Niyetin Farz Olmadığı

14. Suyun Temizleyiciliği

15. Başın Her Tarafını Mesh Etmenin Sünnet Oluşu.

16. Başın Kolların Yıkandığı Islak Elle Mesh Edilebileceği

17. Abdestte Tertibin Farz Olmayışı

18. Sağdan Başlamanın Müstehap Oluşu.

19. Uzuvların Ara Vermeden Birbiri Ardınca Yıkanması

20. Boyunun Mesh Edilmesinin Müstehap Oluşu.

Sakalın Meshi

21. Abdestte Yüz ve Ayakları Fazla Yıkamanın Müstehap Oluşu.

22. Boy Abdestinden Sonra Abdest Almanın Mekruh Oluşu.

23. Gusülden Artan Suyla Abdest ve Gusül Alınması

24. Abdestten Arta Kalan Suyu Ayakta İçmenin Müstehap Oluşu.

25. Küçük Abdest Sonrası Eteğe Su Serpmenin Sünnet Oluşu.

26. Yıkamadan Önce Ayaklara Su Serpmenin Müstehap Oluşu.

27. Bir Abdestle Birden Fazla Namazın Kılınabileceği

28. Göz Pınarlarının Oğulmasınm Sünnet Oluşu.

29. Abdest Alana Su Dökerek Yardımcı Olmak.

30. Abdestten Sonra Okunacak Duâ.

31. Abdesti Bozan Durumlar

a. İdrar ve Dışkı Yolundan Çıkanlar

b. Burundan Kan Gelmesi, Ağız Dolusu Kusmak, Vedi, Mezi Ve Akan Kan.

c. Mafsalları Gevşeyecek Şekilde Uyumanın Abdesti Bozacağı

d. Namazda Kahkaha İle Gülmek.















HADİSLERLE HANEFİ FIKHI


Önsöz



El-hamdü lillâhi Rabbi´l-âlemin ve´s Salâtü ve´s Selâmü alâ Resûlinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve selüm.

Misvak Neşriyat olarak hassas ve gayretli bir çalışmanın mahsûlü olan "İ´lâüs-Sünen" isimli eseri Arapçadan Türkçeye terceme ve tahriç ettirip istifadenize sunmuş bulunuyoruz. Kaynaklarıyla Hanefi fıkhını anlatmak­ta olan bu kitap; kolay istifade edilir olduğu gibi, ayrıca ne kadar büyük bir hazinenin içerisinde olduğumuzu bizlere göstermektedir.

Yaratılışımız Cenâb-ı Hakk´m dilemesiyle olmuştur. "Hani Rabbin Me­leklere; "Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım " demişti. Me-İekler de; "Biz seni hamdinle teşbih ve noksanlıklardan tenzih etmekte ol­duğumuz halde, orada fesat çıkaracak ve kan dökecek kimse mi yaratacak­sın?" demişlerdi. Allah (c.c.); "Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim" buyurdu. Allah (c.c.) Hz. Âdem aleyhisselâma bütün isimleri öğretti. Son­ra eşyayı meleklere gösterip; "Eğer sadıklardansanız bunların isimlerini ba­na haber verin" buyurdu. Melekler; "Biz seni tenzih ederiz. Senin bize öğ­rettiğinden başka hiçbir ilmimiz yok. Muhakkak sen herşeyi bilensin. Üs­tün hikmet sahibisin" dediler. Allah (c.c), Hz. Âdem (a.s.)´a; "Ey Âdem, varlıkların isimlerini meleklere haber ver" buyurdu. Âdem aleyhisselam da meleklere o isimleri (ve yaratılış hikmetlerini) haber verince Allah (c.c.); Ben size demedim mi, göklerin ve yerin gayblarmı ben bilirim. Açıkladığı­nızı da gizlediğinizi de elbette ben bilirim" buyurdu.[1]

Murâd-ı ilâhî ile yaratılan insanın "Biz gerçekten insanı en güzel bir bi­çimde yarattık"[2] âyet-i kerimesiyle en güzel surette yaratıldığı ifade edilirken, "Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarat­tım ´ [3]buyurarak yaratılış hikmeti ve gayesi belirtilmiştir.

îlk insan ayrıca ilk peygamberdir. Yani vahye muhataptır. Bilginin ilk kaynağı da yine vahiydir. Vahiyden uzaklaşan insanlara, topluluklara Al­lah, belirli aralıklarla peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Peygamber­lerini yalanlayan nice kavimlerin suda boğulduğu, yerin dibine batırıldığı veya gökgürültüsüyle helak olduğu âyetlerle bildirilmiştir.

Son peygamber olarak Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Musta­fa (s.a.v.), âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. "(Habîbim), biz seni an­cak âlemlere rahmet olarak gönderdik."[4]

Âlemlere Rahmet olarak göndermiş olduğu Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)´e öyle bir yetki vermiş ki "O Resul size neyi emretmişse onu alın, neden sakındırmış ise ondan kaçının"[5] buyurmuştur. Başka bir âyeti kerimede " (Resulüm) de ki; Eğer siz Allah´ı seviyorsanız, hemen ba­na uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın"[6] buyurarak Allah´ın rızasını kazanmanın ve bağışlanmanın yolunun tek olduğunu görüyoruz; O da Allah Resulü (s.a.v.)´i sevmek ve O (s.a.v.)´e tabii olmaktır.

Peygamber (s.a.v.) Efendimizin ashabı bizzat gördükleri ve sohbetinde bulundukları ve var bildikleri herşeye Allah ve Resûlü´nü tercih ettikleri için Allah´ın razı olduğu topluluk olarak yaşamışlar ve kazanmışlardır. Bizim de dünya ve âhiret saadetini elde etmemizin yolu düzgün bir itika­da, salih bir amele sahip olmaktan geçmektedir. Bu da ancak; ilimsiz, amelsiz ve ehil olmayan kişilerin arkasından gitmekle değil, ilmini, ahlâ­kını, ehliyetini İslam âleminin kabul ettiği müctehid imamların arkasından gitmekle elde edilir.

İctihâd Ve Müctehid: İctihad, lügatte meşakkate tahammül et­mek gücü ve kuvveti yettiği kadar çalışmak manâsındadır. Fıkıhta geniş bir bilgiye (yed-i tûlâ) sahip din alimlerinin fer´î olan (ayrıntılı, ikinci derece­de) bir şer´î hükmü, Kur´an-ı Kerim ve Hadîs-i Şeriflere dayandırarak hü­küm çıkarmasıdır. Müctehid ise, bu hususta bütün kuvvetini sarf eden zâta denir. İstinbat, lügat manası kuyudan güçlükle su çıkarmak demektir. Fıkıh­ta ise şer´î deliller çerçevesinde bir söz veya içten derin, ince ve gizli ma­nalar çıkarmak demektir.

İçtihadın Mahiyyeti Ve Şartları: Ferî olan şer´î mes´elele-rin hepsinde içtihada muktedir olan zata mutlak müctehid, bu mes´elelerin yalnız bir kısmı hakkında içtihada kadir olan zâta da mukayyed müctehid denilir.

Mutlak müctehidin içtihadı için iki temel şart vardır ki bunlar; İçtiha­dın ehlinden sadır olması ve mahalline sarf olunmasıdır. Ehüyyet; Kitabui-lah´a, Siinnet-i Nebeviyyeye, gelecek icmaya ve kıyasın bütün ayrıntı ve inceliklerine vukuf ile hasıl olur. Şöyle ki; Herhangi birŞer´i mes´ele hak­kında kendi usûl ve kaideleri dairesinde ictihadda bulunacak bir zatın, ah­kama dair Kur´an âyetlerinin lügat ve şeriat bakımından manalarını ve bunlara ait ilimleri ve bunların hâss, umûmi, mücmel, müfesser, nâsih, mensuh gibi kısımlarını layıkıyla bilsin. Keza; Ahkamla ilgili sünnet-i se-niyyenin metinlerini, senedlerini yani bunların lügat ve şer´i manalarını ve kısımlarını bizlere ne suretle rivayet edilegelmiş olduklarını tamamıyla kamilen bilmiş olması gerekir.

İşte İmam-ı A´zam (r.a.) ile diğer üç mezheb imamı; İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şafii, îmam-ı Ahmed ibn Hanbel (r.a.) Hazeratı birer mutlak müc­tehid olduklarından bu şartları kendilerinde toplamışlardır.

İçtihada ehil zâtlar, furûâttan olan şer´i mes´elelerde ictihad yaparlar, sarih, kat´i naslar ile veya icmâ ile sabit olan mukaddes hükümler hakkın­da ictihad asla yapılamaz. Meselâ, namazın, orucun rükünleri, adetleri, va­kitleri hususunda içtihada asla yer yoktur.


Müctehîdlerin Dereceleri (Tabakaları)



Bu tasnifi 9. Osmanlı Şeyhülislamı, Müftiü´s - Sakaleyn Ahmed Şem-süddin İbn Kemal (k.s.a.), diğer bir adıyla Şeyhülislam Kemalpaşazâde yapmıştır.

1. Müctehid-i Mutlak (Dinde Müctehid): Usûl ve şer´i mes´ele­lerde asla başka bir müctehidi taklid etmeyip mutlak olarak ictihad sahi­bi müctehİdlerdir. Usûl ve kaideleri hazırlayarak naslardan hükümlerini çıkaran âlimlerdir. Bunlar mezheb sahiplen, mezheb kurucuları olan zat­lardır. İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.), İmam-ı Malik (r.a.), İmam-ı Şafiî (r.a.), İmam-ı Ahmed İbn Hanbel (r.a.), İbrahim Nehâi, İbn Ebî Leylâ, Süf-yan-i Sevrîgibi.

2. Müctehid Fi´l-Mezheb (Bir mezhebde müctehit olanlar): Doğrudan doğruya nasiardan (şer´i delillerden) hüküm çıkarma selahiye-tını haiz ve kadir olduğu halde böyle yapmayıp bağlı bulunduğu mezheb imamının ictihad yoluna uyarak onun usûl ve kaidelerine tabi olan müctehidlerdir. İmanvı Ebû Yûsuf, İmam-ı Muhammed, İmam-i Züfer (r.a.) gi­bi.

3. Müctehid Fi´l-Mes´ele (Muayyen bir meselede müctehid olanlar): Mensubu bulunduğu fıkhı mezhebde hükmü bulunmayan mes´eieler hakkında ictihad etmeğe muktedir olan zata denir. Bunlar mez-heb kurucusu imama muhalefet edemezler. Tahâvi, Serahsî, Pezdevî (r.a.) gibi.

4. Ashâb-Itahric (Tahric yapan fakihler): Bağlı bulundukları mez­hebde hükmü bulunmayan, sonradan meydana gelmiş mes´elelerin hü­kümlerini o mezhebin usûl ve kaidelerine göre bulup çıkarırlar, fakat ken­dileri ictihad edemezler.

5. Tercih Yapabilen Müctehidler: Bir mezhebteki çeşitli ve birbiriyle çelişkili kavillerden, rivayetlerden birini deliline bakarak diğer­lerine tercih etmeye muktedir olan ve "bu kavil sahihtir" diyebilen fakih kimselerdir.

6. Temyiz Yapabilen Fakihler: Bağlı bulunduğu mezhepteki zahir olan rivayetlerle nadir olan rivayetlerin arasını tefrik etmeğe ve kuv­vetli olan kavillerle zayıf olan kavillerin arasını temyiz etmeye muktedir olan fakihlerdir.

7. Sadece Taklid Yapabilen Zatlar: İctihad, tahric, tercihe selâhiyet sahibi olmayıp sadece kendi mezhebinin hükümleri ile mes´ele-leri ve rivayetlerinin büyük bir kısmını hıfz etmiş ve bunları eserlerine der-cetmiş zatlardır.


Müctehid´de Bulunması Gerekli Şartlar:



1- Arapçayı bilmek: Usûl-ı fıkıh bilginleri, bir müctehid için arap dilini bilmenin zaruri oluşu üzerinde ittifak etmişlerdir.

2- Kur´an İlmine Sahip Olmak: Zira Kur´an, İslâm şeriatının direği, Al­lah´ın kıyamete kadar baki olan kitabı ve bu şeriatın kaynağıdır.

3- Sünneti Bilmek: Bu şart üzerinde de ittifak edilmiştir. Sünnetin na-sih ve mensuhunu, âmm ve hâss´ını, mutlak ve mukayyedini, tahsis edil­miş olanlarını bilmesi gerektiği gibi hadislerin rivayet yollarını, senedleri-ni, ravilerin kuvvet dereceleriyle birlikte hal ve yaşayışlarını da bilmesi ge­rekir.

4- Üzerinde icmâ ve ihtilaf edilen konuları bilmek.

5- Kıyas´ı bilmek (bütün şekil ve metodlarıyla).

6- Hükümlerin amaçlarını bilmek.

7- Doğru bir anlayış ve iyi bir takdir gücüne sahib olmak.

8- İyi niyetli ve sağlam itikad sahibi olmak.

İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.) bütün eh!-i sünnet alimleri tarafından saygı gören dört büyük müctehid mezhep imamının birincisidir. Gerek kı­dem ve gerekse mezhebindeki genişlik ve büyüklük bakımından kendine verilen "İmam-ı A´zam" unvanına hakikaten layık olduğunu göstermiştir. Hicri 120 yılında hocası Hammad b. Süleyman (r.a.)´in vefatı üzerine bo­şalan kürsüye geçmiş, dörtbinin üzerinde öğrenci yetiştirmiş bunlardan 40´ı ictihad derecesine ulaşmıştır.

İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.), başta tabiin imamları olmak üzere dörtbin kadar kişiden ve bu ilmi büyük bir itina ile öğrenmiş olduğundan İmam-ı Zehebi ve onun gibi meşhur tarihçiler yanında hafız muhaddisier tabakasına dahildir. (Hadis hafızı; Hadis ilminin bir çok esas ve detaylarını ezbere bilen, yüzbin hadisi senetleriyle birlikte ezberlemiş oian kimse de­mektir.)

O´nun hadis ilmine az İ´tina gösterdiği şeklinde yanlış düşünceye sahip olanlar, bilgisizliklerinden veya hasedlerinden bu hataya düşmüşlerdir.

Büyük muhaddislerden İmam-ı A´meş hazretlerine bir takım mes´eleler sorulduğunda, o sırada yanında bulunan İmam-ı A´zam (r.a.)´e hitaben: "Şu mes´elelerin cevabını veriniz" dedi. İmam-ı A´zam (r.a.) de güzel bir şekil­de problemi halledince A´meş (r.a.)´in: "Bu cevapları siz nereden çıkarıyor­sunuz?" diye şaşkınlığını ifade etmesi üzerine: "Sizden dinlediğim hadis­lerden" deyip zikredilen hadisleri senedleriyle beraber okumaya başladı. Bir çoğunu açıkladıktan sonra A´meş (r.a.) şöyle dedi: Okuduklarınız kafi­dir. Benim bir ayda öğrendiğim bunca hadisi bir anda bana okuyorsunuz. Bu hadislerin gereğine tam anlamıyla uyduğunuzu zannetmezdim. Ben bi­lirim ki; büyük fakihler hazik tabiplere benzerler, bizler de (muhaddisier) eczacı ve artarlara benzeriz. Ey Ebû Hanife! Sense her iki kesiminde özel­liğini bir arada toplamışsın." (İmam Ebû Hanife (r.a.), s. 249)

Imam~ı A´zam (r.a.)´in ictihadındaki usûlü; önce Kur´an´a başvurur, bu­lamadığı zaman sünnete başvururdu. Ebû Hanife (r.a.)´in ictihad şûrasında birçok hadis hafızı bulunurdu. Hadislerin sahihliğini kabul konusunda çok titizdi. Sünette de bulamazsa, bilginlerin icmâını kabul ederdi. İcma bulun-

mazsa sahabelerin söz ve uygulamalarına bakardı. Sahabelerin ittifak ettik­leri görüşü tartışmasız kabul eder, ihtilafa düşmeleri halinde birini tercih ederdi. Sahabeden sonra gelen neslin (tabiîn) görüş ve fetvalarına uymayı zorunlu görmez ve şöyle derdi; " Hasan-ı Basrî, îbrâhim en-Nehâi, Said bin el-Mûseyyeb´e gelince biz de onlar gibi ictihad ederiz." (İbni hacer, Hey-temi).

İslâm dîni, kıyamete kadar meydana gelecek şahsi ve içtimâi hâdisele­rin ahkâmına kefil olduğu için rey ve içtihada büyük ve geniş bir yer ver­miştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, hakkında vahiy bulunmayan ba­zı hususlarda ashabı (r.a.) ile istişare etmişler ve ashabının ictihâdda bulun­malarını buyurmuşlardır. Çeşitli yerlere çeşitli vazifelerlerle gönderdikleri Ashabından pekçok sahabenin ictihad yaptıkları görülmüştür. Bu hususta pekçok Örnekten bir tanesini zikredelim;

Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz Muâz İbn Cebel (r.a.)´i Yemen´e elçi olarak gönderirlerken Muâz İbn Cebel (r.a.)´e hitaben: "-Orada neyle hük­medeceksin?" Muâz (r.a.) de; "-Allah´ın kitabıyla" diye cevab verdiler. Re-sûllulah (s.a.v.) de "-Onda bulamazsan neyle hükmedeceksin?" buyurdu­lar. Muâz (r.a.) cevaben; "Resûluİlah (s.a.v) Efendimizin sünnetiyle" diye cevab verdiler. Resûluİlah (s.a.v.) tekrar; "-Ya onda da bulamazsan, ne ya­parsın?" diye sordular. Muâz (r.a.) de; "-Re´yimle ictihad ederim." diye ce­vab verdiler. Bunun üzerine Resûiullah (s.a.v.) Efendimiz "-Resulünün el­çisini, Resulün hoşnud olacağı şeye muvaffak buyuran Allah´a hamdede-rim." diyerek memnuniyetlerini izhâr buyurdular.

Eğer ictihad caiz olmasaydı, Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Muâz İbn Cebel (r.a.)´in bu cevabından hoşnud olmaz, onu ictihâddan men ederler­di.

İmam- A´zam (r.a,) Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimizin torunu Muhammed Bakır (r.a) ile Medine-i Münevverede karşılaştıkları zaman, "Sen ceddim, Resûluİlah (s.a.v)´in hadis-i şeriflerine kıyas ile muhalefet ediyormuşsun" demiş. İmam-ı A´zam (r.a.) de "Hayır efendim Allah (c.c.) korusun, bunu hiçbir zaman kabul edemem. Olurunuzda anlatayım. Ceddiniz hürmetine sizlere saygı göstermeye hepimiz borçluyuz. Muhammed Bakır (r.a.) otu­runca İmam-ı A´zam (r.a.) de karşısında diz çöküp oturarak şöyle demiştir. "-Acaba erkekler mi daha zayıftır, kadınlar mı?, Muhammed Bakır (r.a.); "-Kadınlar" diye cevab verdi. İmam-ı A´zam (r.a.) "-Mirasda hangisinin

payı fazladır? diye sordu. Muhammed Bakır (r.a.); "-Erkeklerin" deyince, İşte ben, eğer kıyas ile hükmetmiş olsaydım kadınların payını artırırdım, de­di. Daha sonra "-Namaz mı daha faziletlidir, oruç mu?" diye sordu. Mu­hammed Bakır (r.a.); "-Namaz daha faziletlidir" deyince, "-Eğer ben re´y ile hükmetsem hayız! ı kadınlara namazı kaza etmeyi emrederdim, orucu değil" diye karşılık verdi. Sonra dedi ki; "-Bevl mi daha pistir yoksa meni mi?" diye sordu. Muhammed Bakır (r.a.); "-Bevl daha pistir" deyince şöy­le dedi; "-Eğer ben re´ye uyanlardan olsaydım, meni sebebiyle değil bevl sebebiyle guslü gerekli kılardım." Ben hadis-İ şeriflere aykırı görüş belirt­mekten Allah´a sığınırım. Gayem Hz. Peygamber (s.a.v)´in sözlerine hiz­met etmektir. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a.)´in oğlu yerinden kalkıp İmam-ı A´zam (r.a.)´in mübarek yüzünü öptü. (İmam Ebû Hanife (r.a.), s. 226)

Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz; "Sözümü işittiği gibi muhafaza edip, başkasına nakledenin Allah (c.c.) yüzünü nurlandırsın, zira kendisine hadis nakledilen nice kimseler nakleden kişiden daha kavrayışlıdır. (Ebû Davud, ilim) buyurmuş, İmam-ı A´zam Hazretleri de şahsında bunu göstermiştir. Çünkü fıkhı, ilk tedvin eden olmuş, âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerdeki maksûd manayı, derin, ince anlamları İslam hukukuna yansıtmış, İslam Aleminin istifadesine sunmuştur.

İmam-ı Malik (r.a.)´e İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.)´i sordular; "Süb-hanallah! O´nun gibisini görmedim. Eğer, şu sütun altındır dese, bu sözünün doğruluğunu kıyasî delillerle ısbat eder." diye cevap vermiştir. İmam-ı Şafiî (r.a.); "Her kim Fıkhı anlamak isterse İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.)´e ve onun ashabına sımsıkı sarılsın. Çünkü fıkıh sahasında in­sanların tamamı İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.)´in iyalidirler." İmam-ı Gazalî (r.a.); "İmam-ı A´zam Ebû Hanife (r.a.)´e gelince gerçekten O, dahi, abid, zahid, arif-i billah, Allah´tan korkan ilim ile Allah´ın rızasını dileyen bir zat idi."

Günümüzde ilmi olmadan, mealleri okuyarak, haddini bilmeden alim geçinip içtihada kalkanları görünce Muhterem Ömer Öztürk ağabeyimizin ´Hanefi Fıkhı´nm güzel örneklerinin yayılmasmdaki ısrarını daha da iyi an­lamış oluyoruz. Elinizdeki bu eser Muhterem Ömer Öztürk ağabeyimiz tarafından ehil kimselerce terceme ettirilip istifadenize sunulmuştur. İlk cildi baskıya hazırlanan eserin tamamı yaklaşık 20 cilt civarında olup belir­li aralıklarla tamamlanacaktır.

İmam-i A´zam Ebû Hanife (r.a.), hakkında en çok araştırma yapılıp eser­ler verilen büyük zatlardan birisi olmuştur. Hakkında re´y ehlidir diyerek başlangıçta tenkid eden alimler, zamanla büyüklüğünü anlamışlar, hakkını teslim etmişlerdir.

İşte yakın tarihimizde böyle muhteşem bir eseri kaynaklarıyla Hanefi Fıkhını İslam Aİemine kazandıran merhum Eşref Ali et-Tehânevi ve Zafer Ahmed el-Osman et-Tehânevî hazretlerine Allah´tan rahmet diliyor, fatihalarla yâdediyoruz.

Ayrıca Mürşid-i Kamil Hz. Mahmûd Sâmî (k.s.) Hazretlerinin yetiştir­miş olduğu ve hayatını ehl-i sünnet i´tikadının yayılmasına ve bid´atehli ol­maktan kaçınılmasına adayan Muhterem Ömer Öztürk ağabeyimiz bu eseri terceme ettirerek okuyup, son kontrolünü yaparak üzerinde hassas bir çalışma yapmış olup hem zamanını hem maddi ve manevi desteklerini esir­gememişlerdir. Kendilerine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Ve yine terceme ve tetkik ekibinde bulunan hocalarımıza, yayın kurulu­na, tasarım, dizgi, baskı, cilt aşamalarında emeği geçenlere, maddi ve manevi her türlü destekte bulunanlara teşekkür ediyoruz.

Bu eseri, Mürşid-i Kamil Hz. Mahmûd Sâmî (k.s.) Hazretlerine ve Muhterem Ömer Öztürk ağabeyimizin babaları merhum Hacı Mehmet Öz­türk ve anneleri Hacı Hatun Öztürk´ün ruhlarına ithaf ediyoruz.

Gayret bizden, tevfik Allah (c.c.)´dendir.

MİSVAK NEŞRİYAT

İstanbul, 2006


Konu Başlığı: Ynt: Hadislerle Hanefi Fıkhı-I
Gönderen: ceylannur üzerinde 04 Nisan 2011, 22:05:23
ALLAH razı olsun sag olun konuları tek sayfaya ataıyorsunuz zor okunuyor acılmıyor kısa kısa olasa daha rahat okunur bu kadar guzel bır konudan fayadanlanmak bılgınlem cok guzel