> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Hacc
Sayfa: 1 2 3 4 [5] 6 7 8 9   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hacc  (Okunma Sayısı 10374 defa)
22 Mart 2010, 19:01:20
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #20 : 22 Mart 2010, 19:01:20 »



Tavaf-ı Sader



METİN

Ağırlıkları ve hizmetçilerini Mekke´ye gönderir de kendisi Mina´da kalır veya Arafat´a giderse. emin olmadığı takdirde bu mekruhtur. Emin olursa mekruh değildir. Keza namaz kılan kimsenin ayakkabı gibi eşyasını arkasına koyması mekruh olur. Çünkü kalbim meşgul eder. Hacı Mekke´ye döndüğü vakit -bir saat olsun- Muhassab denilen yere inmesi sünnettir. Burası ebtahtır. Kabristan ondan değildir. Sonra seferi muradettiğinde yedi şavt tavaf-ı saderi yani veda tavafını ramel ve sa´yisiz olarak yapar. Bu vâciptir. Yalnız Mekkelilerle onlar hükmünde olanlara vâcip değil menduptur. Nasıl ki ondan sonra duranın hükmü de budur.

İZAH

«Veya Arafat´a giderse» Bazı nüshalarda "veya Arafat´a giderse" yerine "ve Arafat´a giderse" denilmiştir ki, bu hatadır. En açık şekli. "yahut ağırlıklarını orada bırakır da Arafat´a giderse" demektir.

«Mekruhtur.» Çünkü İbn-i Ebi Şeybe´nin İbn-i Ömer (r.a.)´den rivayet ettiği bir hadiste, "Bir kimse kendisi dönmeden eşyasını gönderirse, onun haccı yoktur." buyrulmuştur. Yani onun haccı kâmil değildir, demektir. Bir de eşya onun kalbini meşgul eder. Halbuki kendisi ibadettedir. Bundan dolayı mekruh olur. Zâhire bakılırsa bu kerahet tenzihiyedir. Bahır. Nehir sahibi buna itiraz ederek, "Ömer (r.a.) bundan men ederdi ve bundan dolayı insanı döverdi. Bu gösterir ki, kerahet tahrimiyyedir." demiştir. Amma söz götürür. Çünkü Hz. Ömer evlânın hilâfını terkettiği için döverdi.

«Emîn olursa mekruh değildîr.» Bu söz. Bahır sahibi tarafından bir incelemedir. "Kalbi meşgul eder" diye yapılan ta´lîlin mefhumundan alarak kardeşi de ona tâbi olmuştur. T.

«Keza ilh.» Sirâc sahibi diyor ki: «Keza insanın ayakkabı gibi hacetlerinden birini arkasına koyarak namaz kılması mekruhtur. Çünkü zihnini kurcalar da lâzım geldiği gibi kendini ibâdete veremez.»

«Bir saat olsun.» hayvanı üzerinde Muhassab´da durarak dua eder. Sirâc. Bununla sünnetin aslı hâsıl olur. Kemaline gelince: İbn-i Hümam´ın dediği gibi orada öğle, ikindi, akşam ve yatsıyı kılar, hafıf bir uyku çıkarır, sonra Mekke´ye girer. Bahır. Kârî´nin Nikâye şerhinde şöyle denilmiştir: «En zâhiri. buna sünnet-i kifaye demektir. Çünkü bu yor bütün hacıları almaz. Hacc emirlerinin ve keza başkalarının taatı göstermek için bir saat olsun oraya inmeleri gerekir.»

«Ebtahtır.» Buna ´ Bathâ ´ ve ´ Hayf ´ dahi denilir. Fetih sahibi diyor ki: «Burası Mekke´nin banliyösüdür. Sınırı. kabristana bitişen iki dağ ile mukabil dağlardır. Vadiden çıkarak Mina´ya giderken sol kolda kalır.»

«Sonra seferi murad ettiğinde» Musannıf burada ´ sonra ´ diyerek söze başladı. Bu, Nehir vediğer kitaplardaki şu ifadeye işaret içindir:

«Tavaf-ı ziyareden sonra bu tavafın vaktinin evveli sefere niyetli olmasıdır. Hattâ bu niyetle tavaf eder de sonra Mekke´de uzun zaman kalır ve onu kendine vatan ittihaz etmezse tavafı caizdir. Mukim iken bunun, sonu yoktur. Hattâ ikamete niyet etmeden bir yıl dursa tavaf edebilir.. Hem de eda olur. Evet müstehap şekli. sefere çıkmak istediği zaman´ bu tavafı yapmaktır.» Lübab´da beyan edildiğine göre. bu tavaf ikamete niyet etmekle senelerce bile olsa sükut etme?.. Ama Mekke´yi ve etrafındaki yerleri ilk neferden evvel yani bayram günlerinin üçüncüsünden önce ihramdan çıkmadan vatan ittihaz etmeyi niyetlenirse sâkıt olur. Ondan sonra vatan ittihaz etmeyi niyetlenirse sâkıt olmaz. Nefirden önce kalmayı niyet eder de sonra çıkmak aklına gelirse. şehirden çıkan Mekkeli gibi vâcip olmaz.

«Veda» aynı zamanda bu tavafın adıdır. Buna ´Âhir-i Ahd´ tavafı dahi denilir. Sader, misafirin gittiği yerden dönmesi ve su içenin su kaynağından dönmesi mânâsınadır. Nitekim Kuhistânî´de beyân edilmiştir.

«Ramel ve sa´yisiz olarak yapar.» Yani bunları evvelce tavaf-ı kudûmda yahut tavaf-ı saderde yaptıysa. şimdi tekrarına hacet yoktur. Nitekim Hayreddin-i Remlî´den naklen yukarıda geçti.

«Bu vâcîptir.» Mina´dan döner de tavaf etmezse, mikâtı geçmedikçe tavaf etmek için geri dönmesi vâcip olur. Mikâtı geçerse. kurban kesmekle yeni bir umreye ihramlanarak dönmek arasında muhayyer kalır Yani umreye ihramlandığı takdirde, onun tavafını; sonra tavaf-ı saderi yapar. Geciktiği için bir şey. lâzım gelmez. Hacıya kolaylık ve fakirlere menfaat olmak için kurban kesmesi evlâdır. Nehir ve Lübab.

«Yalnız Mekkelilerle onlar hükmünde olanlara vâcip değildir.» cümlesi, bu tavafın uzaktan gelen bütün hacılara ifrad, temettu ve kırân farkı gözetmeksizin vâcip olduğunu ifade etmektedir. şu şartla ki, hacca yetişmiş, mükellef ve özürsüz olmalıdır. Binaenaleyh Mekkeli ile mutlak surette umre yapana, haccın vaktini geçirene. muhsara, deliye, çocuğa, hayız ve nifaslıya vâcip değildir. Nitekim Lübab ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir.

«Mekkeli hükmünde olanlar»dan murad, mikâtların içinde yaşayanlarla nefir ihramından çıkmadan orasını vatan ittihaz etmeyi niyet edenlerdir. Nitekim geçti.

«Vâcip değil menduptur.» Nehir sahibi diyor ki: «Onlardan nefyedilen, mendup olması değil vâcip olmasıdır. Gerçekten İmam Ebû Yusuf. "Mekkelinin tavaf-ı saderi yapması bence daha iyidir. Çünkü bu tavaf hacc fiillerini bitirmek için meşru olmuştur. Bu mânâ onlar hakkında da mevcuttur", demiştir.»

«Nasıl ki ondan sonra duranın hükmü de budur.» Çünkü müstehap olan, bu tavafı sefere çıkmak istediğinde yapmaktır. Nitekim geçti.


Mekke Ve Medine´de Mücavir Kalmanın Hükmü Ve Medine´de Kılınan Namazın Katlanması



METİN


Sonra tavaf için niyet şarttır. Bir kimse kaçarak veya birini arayarak tavaf etse caiz değildir. Lâkin niyetin aslı kâfidir. Seferi kasdettikten sonra tavaf ederek tetavvuu kasdetse, tavaf-ı sader yerine o kimseye kâfidir. Nitekim kurban günlerinde tatavvu niyetiyle tavaf etse, farz yerine geçer. îki rekat tavaf namazından sonra zemzem suyundan içer ve Kâbe´yi tâzim için eşiğini öper. Göğsünü ve yüzünü Mültezem´e sürer ve Kâbe örtüsüne yapışarak ondan şefaat dilermiş gibi bir az durur. Örtüyü eline geçiremezse, iki elini açarak dik vaziyette başının üstüne koyar ve duvara yapışır. İçten gelen bir samimiyetle ağlayarak dua eder yahut ağlar gibi yapar ve mescitten çıkıncaya kadar kıçça geriye gider. Gözünü Kâbe´den ayırmaz.

İZAH

«Kaçarak tavaf etse» Yani hiç niyet etmeden Kâbe´nin etrafında dönse yahut borçlusunu veya onun gibi birini takibetse, tavaf yerine geçmez.

«Niyetin aslı kâfidir.» Yani tavaf-ı sader veya başka tavaf diye; keza farz veya vâcip tavaf diye tayine hacet kalmaksızın tavafın aslına niyet etmek kâfidir.

«Tavaf ederek tetavvuu kasdetse tavaf-ı sader yerine kâfidir.»

Hâsılı Fetih´te ve diğer kitaplarda beyan edildiği vecihle, bir kimse tavaf vaktinde tavaf ederse, o tavaf yerine geçer. O tavafı aynen niyet etsin etmesin. yahut başka bir tavaf niyet etsin hep birdir. Bunun ferîlerinden biri şudur: Bir kimse umreye niyet ederek gelir de tavaf ederse, umre tavafı yerine geçer. Hacca niyet ederek gelir de, bayram gününden evvel tavaf ederse, tavaf-ı kudûm yerine geçer. Kırâna niyet ederek gelir de iki tavaf yaparsa. birincisi umre ikincisi kudûm tavafı yerine geçer. Bayram günü olursa tavaf-ı ziyaret yerine geçer. Yahut ziyaret tavafını yaptıktan ve ihramdan çıktıktan sonra olursa tavaf-ı saderdir. Velev ki tetavvu niyetiyle yapsın. İleriye geriye olmakta niyetin bir tesiri yoktur. Meğer ki ikincisi daha kuvvetli olsun. Mesetâ, tavaf-ı saderi bırakır da sonra umre ihramı ile geri dönerse, evvelâ umre tavafını, sonra saderi yapar. Tamam Lübab´dadır.

«İki rekat tavaf namazından sonra» ne yapacağını evvelce arzetmiştik. Yine arzetmiştik ki, evvelâ Mültezem´e gideceğini, sonra iki rekat tavaf namazını kılarak zemzeme gideceğini söyleyenler de vardır. Bu daha kolay ve efdaldir. Bugün böyle amel olunmaktadır. Ama musannıfın burada söylediği tertip, esah ve meşhur olandır. Fetih sahibi orada bunu benimsemiş; öteki kavli, "diyenler de var" tabiri ile anmış, fakat burada kesin olarak ona kail olmuştur.

«Zemzem suyundan içer.» Yani ayakta Kâbe´ye karşı dönerek kana kana içer. Tekrar tekrarnefes alır ve her defasında Kâbe´ye bakarak içer. Onunla yüzünü. başını ve bedenini siler. Mümkünse üzerine dökünür. Nitekim Bahır´da ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. Fetih´te bunun için müstakil bir fasıl tahsis edilmiştir. Ona müracaat edebilirsin. Hacc bahsinin sonunda zemzem hakkında biraz söz daha gelecektir.

«Göğsünü ve yüzünü Mültezem´e sürer.» Yani sağ yanağını Mültezem´e sürer, sağ elini de Kâbe kapısının eşiğine kaldırır.

«Kâbe örtüsüne yapışarak» Yani hakir bir kölenin azametli efendisinin eteğine yapışması gibi bir vaziyette yalvararak huşu ile tekbir, tehlil ve Peygamber (s.a.v.)´e salâvat ile dua eder.

«Kıçça geriye gider.» Hidâye. Mecma. Nikâye ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir. Nevevî´nin Menâsik´inde ise, "Bu mekruhtur. Çünkü bu hususta rivayet edilmiş bir sünnet veya hikâye edilmiş bir eser yoktur. Hakkında eser bulunmayan şeye itimat edilmez." denilmiştir. İbn-i Kemâl ile Menâsik namındaki eserinde Tarablûsî de ona tâbi olmuşlardır. Lâkin Tarablûsî, "Ashab, yani mezhebimizin uleması bunu yapmışlardır." demiştir. Zeylâî dahi. "Büyükleri tâzim hususunda bu cârî âdet olmuştur. Bunu inkâr eden kibirlidir." demektedir. Bahır sahibi. "Lâkin bunu kimseye çarpmayacak veya kimsenin ayağına basmayacak şekilde yapar." diyor.

TEMBİH: Musannıfın sözünde Mekke´de mücavirlik yapılmayacağına işaret vardır. Onun için Mecma sahibi, "Sonra ailesinin yanına döner. Mekke´de mücavir olarak kalmak İmam-ı Azam´a göre mekruhtur. İmameyn buna muhaliftir. Allah´tan korkan ihtiyatlı âlimler İmam-ı Azam´ın kavli ile amel etmektedir. Nit...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hacc
« Posted on: 08 Mayıs 2024, 21:05:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hacc rüya tabiri,Hacc mekke canlı, Hacc kabe canlı yayın, Hacc Üç boyutlu kuran oku Hacc kuran ı kerim, Hacc peygamber kıssaları,Hacc ilitam ders soruları, Haccönlisans arapça,
Logged
22 Mart 2010, 19:05:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #21 : 22 Mart 2010, 19:05:45 »

Kırân Bâbı



METİN


Kırân efdaldir. Çünkü hadiste, «Bana bu gece, akikda bulunduğum bir sırada Rabbimden biri geldi. Bunun üzerine, "Ey Al-i Muhammedi Hacc ve umre için birlikte telbiye getirin," buyurdu.» denilmektedir.

İZAH

Kırân efdal olmakla beraber musannıfın onu ifraddan sonraya bırakması. bilinmesi ifradı bilmeye bağlı olduğu içindir.

«Kırân efdaldir.» Yani temettudan etdaldir. İfraddan ise evleviyetle efdaldir. Bu, İmam-ı Âzam´la İmam Muhammed´e göredir. Ebû Yusuf´a göre Kırân ile temettu musavidirler. Kuhistâni. Burada söz, âfâkî yani uzaktan gelen hacı hakkındadır. Yoksa ifrad efdaldir. Nitekim gelecektir. İmam Malik´e göre temettu efdaldir. Şâfiî´ye göre ise, ifrad yani hacc ile umrenin herbirine ayrı ayrı ihrama girmek efdaldir. Nitekim Zeylaî hariç Nihaye, Inâye ve Fetih sahipleri bunu kesinlikle ifade etmişlerdir. Fetih sahibi şöyle demiştir: «Ama ikisinden biri ile yetinilecek olursa. şüphesiz ki kırân hilâfsız efdaldir.» Bahır´da şöyle deniliyor: «İmam Muhammed´den, "Bir Kûfe haccı ve bir Kûfe umresi bence kırândan efdaldir" dediği rivayet olunmuştur. Ama bu, şâfiî´nin mezhebine muvafık değildir. Çünkü O mutlak surette ifradın efdal olduğuna kaildir. İmam Muhammed ise onu ancak iki sefere şâmil olursa efdal görmektedir. Zeylâî´nin anladığı bunun hilâfınadır. O İmam Muhammed´i Şâfii ile beraber anlamıştır.» Sonra hilâfın menşei. Peygamber (s.a.v.)´in haccı hakkında Ashabın ihtilâfıdır. Bahır sahibi diyor ki: «Ulema bu hususta sözü uzatmışlardır. En çok söz edeni de imam Tahâvî´dir. Çünkü bu hususta bin yapraktan ziyade söz söylemiştir.» Bizim ulemamız Peygamber (s.a.v.)´in kırâna niyet etmiş olduğunu tercih etmişlerdir. Çünkü ancak böyle takdir edilirse rivayetlerin arasını bulmak mümkün olur ve denilir ki: İfrad yaptığını rivayet eden, O´nun yalnız hacca telbiye getirdiğini işitmiştir. Temettu yaptığını rivayet eden de yalnız umreye telbiye getirdiğini duymuştur. Kırân yaptığını rivayet eden, her ikisi için telbiye getirdiğini işitmiştir. Peygamber (s.a.v.)´e gelen emir vahiydir. Ona mutlaka imtisal etmesi lâzımdır. Fetih sahibi kırân hadislerini tercih hususunda sözü hayli uzatmıştır. Oraya müracaat et!

TEMBİH: Allâme Abdurrahman imâdî Menasik´inde temettu´u tercih etmiştir. Çünkü o ifraddan daha faziletli, kırândan daha kolaydır. Çünkü kırân yapan, her iki hacc ibadetini eda ederken meşakkatlara katlanır. Kusur işlerse iki ceza kurbanı tâzım gelir. Bizim gibiler için temettu daha münasiptır. Çünkü hacc ihramını kötü sözler söylemek vesaire gibi şeylerden korumak için imkân verir. Bu suretle "kendisinde fuhşiyat konuşmak, sapıklık yapmak ve kavga etmek bulunmayan hacc" diye tefsir edilen haccı mebrur´u yapması ümit edilir. Çünkükırân ve ifrad haccını yapanlar, on günden fazla ihramlı kalırlar. İnsan bu müddet zarfında bu yasaklardan bilhassa hizmetçilerle, şoförlerle kavgadan pek az hâli kalır. Temettu yapan ise, ancak terviye günü haremden hacc için ihrama girer. Böylece o iki günde hacc yasaklarından korunmak imkânı bulur. Haccı da inşaallah kederden salim kalır. Üstadlarımızın üstadı Sihab Ahmed el-Menini, Mensik´inde, "Bu nefis bir sözdür." demiştir. Bundan, "Haddi zatında kırân temettudan efdaldir. Lâkin bazen kırân yapanın başına öyle şeyler gelir ki, temettu´u tercih ettirir. Mesele, kırân yaparak yasak fiillerden kurtulmamakla, temettu yaparak onlardan kurtulmak arasında deveran ederse, evlâ olan temettu yapmaktır. Tâ ki haccı salim kalsın ve mebrur olsun. Çünkü o ömürde bir defa yapılır." demek istemiştir.

Ben derim ki: Bunun bir benzeri de muhakkık İbn-i Emir Hâcc´dan naklen evvelce arzettiğimiz sözdür ki, O, ihramı bu gibi illetlerden dolayı mikâtların sonuna bırakmayı daha iyi görmektedir. Bütün bunlar gösterir ki: "Her kim hacceder de fuhşiyat konuşmaz ilh..." hadisinden murad, ihramın başlangıcından itibarendir. Çünkü ondan önce hacı değildir. Nitekim Nehir´de bunun açıklandığını yukarıda arzetmiştik.

«Çünkü hadiste ilh...» Ben bu hadisi bu lâfızla zikreden görmedim. Evet Hidâye´de şöyle denilmiştir: «Bizim delilimiz, Peygamber (s.a.v.)´in "Ey Âl-i Muhammed! Hacc ve umre için birlikte telbiye getirin!" hadisidir.» Fetih sahibi bunu Tahâvî´ye isnat etmiştir. Âsâr şerhinde Tahâvî şöyle demiştir: «İmam Ahmed Ümmü Seleme hadisinden rivayet etmiştir. Ümmü Seleme demiştir ki: Ben Rasulullah (s.a.v.)´i, "Ey Âl-i Muhammed! Haccda umreyo telbiye getirin!" buyururken işittim.» Buhârî´nin Sahih´inde Hz. Ömer´den bir hadis vardır. Demiştir ki: «Ben Rasulullah (s.a.v.)´! Akîk vadisinde şöyle buyururken işittim: "Bana bu gece Rabbim azze ve celle´den biri gelerek, ´ Şu mübarek vadide iki rekat hamaz kıl! Ve umre için de bir hacc! ´ dedi"»

Ben derim ki: Hadis Âsâr şerhinde de böyledir. şarihin söylediği bu hadisten alınmaysa ne âtâ, aksi takdirde bu söz iki hadisten telfik edilmiştir. ´Buyurdu´ fiilinin zamiri ´gelene´ değil Peygamber (s.a.v.)´e aittir.

METİN


Bir de bu daha meşakkatlidir. Doğrusu. Peygamber (s.a.v.) hacc için ihrama girmiş, sonra caiz olduğunu beyan için umreyi onun üzerine getirmiş, bu suretle kırân yapmıştır. Kırândan sonra efdal olan temettu´dur. Daha sonra ifrad gelir. Kırân lügatta iki şeyi biraraya getirmektir. Şer´an ise hacc ve umre için birlikte ihlâl yapmak, yani yüksek sesle telbiye getirmektir. Bu hakikaten olduğu gibi, hükmen de olur. Evvelâ umreye ihramlanır, sonra umre için dört şavt tavaf etmeden hacca niyetlenir. Yahut aksini yapar. Umrenin ihramını, tavaf-ı kudûmu yapmadan hacc üzerine getirir. Velev ki kötülük işlemiş olsun. Yahutbaşladıktan sonra getirir, velev ki ceza kurbanı lâzım gelsin. İhlâli mikâttan yapar. Çünkü kırâna niyet eden kimse, ancak uzaklardan gelendir. Yahut hacc aylarında mikâttan önce yahut hacc aylarından önce yapar.

İZAH

«Bir de bu daha meşakkatlidir.» Çünkü ihramı daha devamlıdır. ibadete daha yakındır. Bunda iki ibadeti biraraya getirmek vardır. Bunu Minah´tan Tahtavî nakletmiştir.

«Doğrusu ilh...» Bu sözü Bahır sahibi Nevevî´den nakletmiştir. T.

«Caiz olduğunu beyan için» demesi, bunu yapmak mekruh olduğu içindir. Nitekim gelecektir. T. Bu. şâfiîlerce da mekruhtur. Nasıl ki Bahır´da Nevevî´den nakledilmiştir.

«Kırândan sonra efdal olan temettudur.» Yani hedy kurbanı göndersin göndermesin her iki suretiyle temettu efdaldir. T.

«Sonra ifrad gelir.» Yani yalnız hacc yapmak, yalnız umreden efdaldir. Nehir´de böyle denilmiştir. T.

«Kırân lügatta iki şeyi biraraya getirmektir.» Yani haccla umreyi veya başka iki şeyi biraraya getirmektir.

«Yüksek sesle telbiye getirmektir,» cümlesi, ihlâlin hakikatini tefsirdir. Yoksa burada ondan murad, niyetle birlikte telbiyedir. Buna ´ ihlâl ´ demesi, yüksek sesle yapılması müstehap olduğu içindir. Bahır.

«Bu, hakikaten olduğu gibi hükmen de olur.» Aynı zamanda ihram yönünden ikisini birarada bulundurmak hakikaten ihlâldir. Birinin ihramını diğerinden sonraya bırakarak, her ikisinin fiillerini baraber yapması da hükmen ihlâldir. Bu, iki ihramı hükmen birarada yapmak sayılır. Lübab´da kırân için yedi şart sayılmıştır.

Birincisi, hacc için ihrama umrenin bütün tavaflarını veya ekserisini yapmadan girmektir. Ekseri tavaflarını yaptıktan sonra ihramlanırsa kırân yapmış sayılmaz.

İkincisi, hacc için umreyi bozmadan ihrama girmektir.

Üçüncüsü, umre için Arafat´ta vakfeden önce tam tavaf yahut tavafın ekserisini yapmış olmalıdır. Umre tavafını yapmadan zevâlden sonra Arafat´ta vakfe yapsa umresi ortadan kalkar. Kırânı da bâtıl olur. Kendisinden kırân kurbanı sâkıt olur. Eğer tavafın ekserisîni yapar da sonra vakfeye giderse. kalan kısmını tavaf-ı ziyaretten evvel tamamlar.

Dördüncüsü, ikisini de bozulmaktan korumaktır. Vakfeden ve umre tavafının ekserisini yapmadan cima ederse kırânı bâtıl olur. kurban da sükût eder. Kurbanı beraberinde götürmüşse, onu nasıl isterse öyle yapar.

Beşincisi, umre tavafının hepsini veya ekserisini hac aylarında yapmaktır. Ekserisini hacc aylarından önce yaparsa kırân yapmış sayılmaz.

Altıncısı, âfâkî (uzaktan gelen) olmaktır. Velev ki hükmen âfâkî sayılsın. Mekkeliye kırân yoktur. Meğer ki hacc aylarından önce uzaklara çıkmış olsun.

Yedincisi, haccı kaçırmamaktır. Haccı kaçırırsa kırân yapmış sayılmaz. Kurban da sâkıt olur. Ama kırân sahih olmak için ailesinin yanına dönmemek şart değildir. Binaenaleyh Kûfelinin umre tavafından sonra ailesinin yanına dönmesi sahihtir. Tamamı Lübab´tadır.

«Sonra umre için dört şavt tavaf Gitmeden hacca niyetlenir.» şayet dört şavt tavafı yapar da sonra hacca ihramlanırsa, söylediğimiz gibi kırân yapmış olmaz. Eğer tavafı hacc aylarında olmuşsa, temettu yapmış sayılır. Tavafı hacc aylarından önce ise, ne kırân yapmış sayılır ne de temettu. Nitekim Lübab şerhinde beyan edilmiştir.

«Velev ki kötülük işlemiş olsun.» Yani kötülüğü az olduğu, bir de umresini terk etmek vâcip olmadığı için ona şükür kurbanı gerekir. Lübab şerhi.

«Yahut başladıktan sonra getirir.» Velev ki başladıktan az sonra veya tamamladıktan sonra getirsin. Bu getirmenin, tıraştan önce veya sonra olması birdir. Velev ki teşrik günlerinde, velev ki tavaftan sonra olsun. Çünkü üzerinde bazı hacc vâcipleri kalmıştır. Bu suretle ikisini fiilen biraraya getirmiş olur. Esah olan, umreyi terketmenin vücubudur. Kendisine ceza kurbanı ile kaza lâzım gelir. Terketmezse, ikisini birarada yaptığı için cebir kurbanı lâzım gelir. Nitekim Lübab şerhinde beyan edilmiştir. Bu meselenin tafsilâtı, cinâyetler bâbının sonunda gelecektir.

«Çünkü kırâna niyet eden kimse ancak uzaklardan gelendir» Yani uzaktan gelen kimse ancak mikâttan yahut daha önceden ihrama girer. İhramsız mikâtı geçmesi helâl olma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Mart 2010, 19:17:08
Mehmed

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 244


« Yanıtla #22 : 22 Mart 2010, 19:17:08 »

Allah cümlemize hakkıyla Hac ve Umre yapmayı nasip eylesin.
Paylaşımınız için Allah razı olsun.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
22 Mart 2010, 19:41:01
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #23 : 22 Mart 2010, 19:41:01 »

Temettu Bâbı



METİN


Temettü lügatta, ´ meta ´ veya ´ müta ´dan alınma bir kelimedir. (Faydalanmak mânâsına gelir.)

Şeriatta; umreyi yahut onun ekseri şavtlarını hacc aylarında yapmaktır. Şavtlarının az kısmını, mesela ramazanda yapar da sonra kaIanları şevvâl ayında tavaf ederse, o sene haccettiği takdirde temettu haccı yapmış olur. Fetih. Musannıf, "Nüshalar bu tarife çevrilmelidir!" demiştir.

İZAH

Musannıfın temettuyu kırânın arkasından zikretmesi, iki ibadetten istifade mânâsında birleştikleri içindir. Kırânı faziletinden dolayı öne almıştır. Nehîr.

«Şeriatta, umreyi...» Yani onun tavafını hacc aylarında yapmaktır. Çünkü sahih kavle göre sa´y, haccda olduğu gibi umrede rükün değildir. Şarihin, "o sene haccederse" sözü, tarifin tamamındandır. Bununla, ihram umresinin hacc aylarında olmasının şart kılınmadığına, keza temettuun umreye ihramlandığı sene yapılmasının şart olmadığına işaret etmiştir. Şart olan, umreyi yaptığı yıl ihramlı bulunmaktır. Hattâ umreye ramazanda ihramlanır da gelecek senenin şevvaline kadar ihramlı kalarak o sene haccederse, temettu haccı yapmış olur. Nitekim Fetih´te de böyle denilmiştir.

TEMBİH : Lübâb´da zikredildiğine göre temettunun onbir şartı vardır.

Birincisi: Hacc aylarında umre için tam olarak veya ekseri şavtlarını yapmak suretiyle tavaf etmek.

İkincisi: Umre ihramını hacc ihramından önce yapmak.

Üçüncüsü: Umre için hacc ihramından önce tam olarak veya ekseri şavtlarını yapmak suretiyle tavaf etmek.

Dördüncüsü: Umreyi bozmamak. Beşincisi: Haccı bozmamak.

Altıncısı: Sahih olarak ailesinin yanına dönmemek. Nitekim gelecektir.

Yedincisi: Umre tavafının bütünü veya ekserisi ile hacc bir seferde olmalıdır. Tavafı tamamlamadan ailesinin yanına döner de sonra tekrar giderek haccederse bakılır: Birinci seferde tavafın çoğunu yapmışsa temettu hacısı sayılmaz. Tavafın ekserisi bu ikinci sefere kalmışsa, temettu hacısı sayılır. Meşhur kitaplarda belirtildiğine göre bu, hassaten îmam Muhammed´in kavline göre şart kılınmıştır.

Sekizincisi: Her ikisini bir senede eda etmektir. Umre için bu senenin hacc aylarında tavaf eder. Haccı gelecek seneye bırakırsa temettu yapmış sayılmaz. Velevki aralarında ailesi yanına dönmemiş yahut ikinci seneye kadar ihramda kalmış olsun.

Dokuzuncusu: Mekke´yi vatan tutmamaktır. Umre yapar da sonra ebediyyen Mekke´de oturmaya niyet ederse temettu yapmış olmaz. Ama meselâ iki ay kalmaya niyetlenir dehaccederse, temettu yapmış sayılır.

Onuncusu: Hacc ayları, o ihramsız olarak Mekke´de iken veya ihramlı fakat umre tavafının ekseri şavtlannı önceden yapmış bulunurken girmemelidir. Meğer ki ailesinin arkacığından umre için ihramlanmış olsun.

Onbirincisı: Uzak beldeler ahalisinden olmaktır. İtibar yatan tutulan yerdir. Bir Mekkeli meselâ Medine´yi vatan tutsa. o âfâkî yani uzaktan gelen sayılır. Bunun aksi de Mekkeli sayılır. Bir kimsenin bunların ikisinde de ailesi bulunur da, her ikisinde müsavi müddet oturursa. temettu yapmış sayılmaz. Birinde fazla kalırsa hükmün ne olacağını ulema açıklamamışlardır. Bahır sahibi, "Hükmün çok olana verilmesi gerekir." demiş. Hızanetü´l-Ekmel sahibi ise mutlak olarak caiz olmadığını söylemiştir.

«Meselâ»dan murad, ramazanda olsun, başka bir ayda olsun bu tavafı hacc aylarından önce yaparsa demektir. T.

«O sene haccettiği takdirde» Yani umre için ihrama girdiği sene değil, tavaf ettiği sene haccettiği takdirde temettu haccı yapmış olur. Bundan anlaşılır ki, tavafın ekseri şavtlarını hacc aylarından önce yapmış olsa temettu haccı sayılmaz. Velev ki o sene haccetmiş olsun. Bu hususta tavafı cünüp veya abdestsiz yapıp da sonra o aylarda tekrar etmesi ile etmemesi arasında bir fark yoktur. Çünku abdestsizin tavafı, tekrarlamakla değişmez, cünübün tavafı da böyledir. Tamamı Nehir´de bu bâbın sonundadır. Fetih ve Nehir sahipleri demişlerdir ki: «Bir kimse hacc aylarından önce umre için ihramlanarak Mekke´ye girer de temettu yapmak isterse, buna çare, tavaf etmeyip hacc ayları girinceye kadar beklemektir. Sonra tavaf eder. Çünkü o kimse ne vakit tavaf ederse, umre tavafı yerine geçer. Sonra hacc ayları girdiğinde başka bir umre için ihrama girer de aynı yıl haccederse, bütün imamlarımıza göre temettu yapmış sayılmaz. Çünkü ´ Mekkeli ´ hükmüne girmiştir. Buna delil. onun mikatının da Mekkelilerin mikâtı olmasıdır.»

«Nüshalar bu tarife çevrilmelidir.» ´ Nüshalar ´dan muradı, mücerret bir metinde bulduğum şu sözdür: «Temettu, hacc aylarında mikâttan umreye ihramlanarak tavaf etmektir.» Görülüyor ki bunda ihrama mikâttan girileceğini söylemiştir. Halbuki bu bir kayıt değildir. Mikâttan önce ve sonra girse de sahihtir. Velev ki mikâta dönmediği takdirde ceza kurbanı lazım gelsin. Bu tarifte musannıf "hacc aylarında" diye kayıtlamıştır. Bu da bir kayıt değildir. Bilakis daha önce ihrama girmiş olsa kerahetsiz sahih olur. Musannıf tavafı da mutlak zikretmiştir. Bunun muktezası, yaptığı fiillerin hepsinin mutlaka hacc aylarında olmasıdır. Çünkü ihramın hacc aylarında olmasını şart koşmuştur. Tavaf ancak ihramdan sonra olur. Halbuki ekseri kısmının o aylar içinde olması kâfidir. Onun için musannıf evvelki nüshaların, bu itimat ettiği nüshaya çevirilmesini emretmiştir. İtimat ettiği nüshada temettu, "Umreyi veyaşavtlarının ekserisini hacc aylarında yapmak; bunun için ya daha önceden ihrama girmiş olmak yahut o aylarda girerek tavaf etmektir." diye tarif edilmiştir. Minâh´ta nüshanın üzerine bu şekilde izahat verilmiş; şerhinde dahi aynen zikredilmiştir. Şarihimiz o nüshanın, "Bunun için ya daha önceden ihrama girmiş olmak yahut o aylarda girerek" ifadeslni almamıştır.

Ben derim ki: İhtimal mutlak söylemekle yetindiği için onu almamıştır. Bu tarife dahi şöyle itiraz edilir: «Hacc ile umrenin ikisine, iki senede yahut bir senede ihrama girer. Lâkin ailesi nezdine sahih dönüş yaparsa, temettu yapmış sayılmaz.» Şarih ikinci kaydı nazarı itibara alarak, aşağıda tarifi, "Bir seferde ilh..." diye kayıtlamıştır. Binaenaleyh musannıfın da Zeylâi´nin dediği gibi, "Sonra o sene ailesine sahih olarak dönmeden haccetmesidir." demesi gerekirdi. Lâkin buna da Nehir´de kaydedildiği gibi şöyle itiraz olunur: «Haccı geçiren kimse umreyle ihramdan çıkmayı şevvale kadar geciktirir de şevvalde umre için ihrama girer ve o sene haccederse, temettu yapmış olmaz.» Buna da şöyle cevap verilır: «Musannıfın "umreyi yapmasıdır." demesi bunu tariften hariç bırakır. Çünkü haccı geçiren kimse umreyi yapmaz. O umreye değil hacca ihramlanmıştı. Onun ihramdan çıkması, evvelce arzettiğimiz gibi umre fiillerini yapmasıyla olur.» Bahır´da da burada buna işaret edilmiştir. Mezkûr tarife şöyle de itiraz edilir: «Ulemanın açıkladıklarına göre, bir kimse bayram günü umre için ihramlanır da onun fiillerini yapar, sonra aynı gün hacc için ihrama girerek gelecek seneye kadar ihramda kalır ve haccederse, temettu yapmış olur.» Lâkin bu itiraz, Zeylâî ile diğer ulemanın, "Sonra haccederse" sözüne karşı vârit olur. Musannıfın. "Söhra hacc için ihrama girerse" sözüne karşı vârit değildir. Çünkü onun sözü, umre senesinde ihrama girip haccetmeyene de şamildir. Zeylâî´nin sözünü dahi ona hamlederek, "Sonra yeniden haccederse" mânâsına almak" mümkündür.

METİN

Yukarıda geçtiği vecihle tavaf eder, sa´y yapar; dilerse tıraş olur veya dilerse saçını kısaltır. Telbiyeyi umre icin yaptığı tavafın başında keser. Ve ihramdan çıkmış olarak Mekke´de kalır. Sonra terviye günü hakikaten veya hükmen bir olan seferde hacc için ihrama girer. Hükmen bir seferde sayılması, ailesinin yanına sahih olmayacak şekilde dönmesidir. Terviye gününden önce ihrama girmesi efdaldir. t

İZAH

"Dilerse" sözü, tıraşla saç kısaltmanın ikisine de şâmildir. Dilerse ihramlı olarak kalır. H. Bu gösterir ki, hedy kurbanı göndermeyen temettu hacısına ihramdan çıkmak lâzım değildir. Nitekim bunu İsbicâbi ile başkaları söylemişlerdir. Hidâye´nin zâhirinden anlaşılan bunun hilâfıdır. Tamamı Lübâb şerhindedir.

«Telbiyeyi, umre için yaptığı tavafın başında keser.» Çünkü Peygamber (s.a.v.) umreyaparken Hacer-i Esved´e istilam yaptı mı telbiyeyi keserdi. Bu hadîsi Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Nehir.

«Ve ihramdan çıkmış olarak Makke´de kalır.» Temettu hacısına bu lâzım değildir. Bilâkis Mekke´de oturursa oralılar gibi hacceder. Mikâtı Harem´dir. Mikâtlardo yahut mikât içinde oturursa oralılar gibi hacceder. Mikâtı Hill (yanl Harem dışı yerler) dir. Mikâtların dışında yaşarsa, mikâtlarda ihrama girer. Kuhistânî´de böyle denilmiştir. Şu halde "Hacc için ihrama girer" sözü, bu tafsılâta göre yürür. T.

TEMBİH: Musannıf bunun, ihramlı olmayan kimse gibi yapacağını ifade etti. Binaenaleyh hacdan önce aklına geldikçe Kâbe´yi tavaf eder ve umre yapar.

Lübâb´da umre yapmayacağı açıklanmıştır. Yani Mekkeli hükmünde olduğuna binaen umre yapmaz. Çünkü Mekkeliye hacc aylarında umre yasak edilmiştir. Velev ki haccetmesin. Fetih sahibinin sözü bu mânâya yorumlanmıştır. Bahır sahibi ile diğerleri buna muhalefet ederek, "O sene haccederse bu kendisine yasaktır." demişlerdir. Tamamı ileride gelecektir.

«Bir olan seferde...» sözünün üzerine, "aynı yılda" sözünü ilave etmeliydi ki umre için ihramlanıp bütün fiillerini yaptıktan sonra, gelecek seneye kadar ihramlı duran ve sonra hacc için ihrama girip ikisinin arasına sefer katmayan hariç kalsın. Çünkü böylesine, temettu hacısı denilmez. Nitekim buna işaret etmiştir.

"Hükmen" bir olan sefer kendisinden Mekke´ye dönmek istenen ve bunu ya hedy kurbanı göndermek yahut tıraş olmazdan önce ailesine dönmekle yapan kimsedir. Birinci surette, gönderdiği hedy kurbanı bayram gününden önce i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Mart 2010, 20:35:27
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #24 : 22 Mart 2010, 20:35:27 »

(HACCDA) CİNAYETLER BÂBI



METİN


Burada ´cinayet´ ten murad, ihram veya Harem-i Şerif sebebiyle haram olan şeydir. Bazen cinayet sebebiyle iki kurban, bazen bir kurban veya oruç yahut sadaka vâcip olur. Musannıf bunu şu sözüyle açıklamıştır: «Bâliğ ihramlıya vâcip olan bir kurbandır. Çocuğa bir şey lâzım gelmez. İmam Şâfiî buna muhaliftir.»

İZAH

Musannıf ihramlıların kısımlarıyla hükümlerini anlattıktan sonra, ihram ve Harem itibariyle ârız olan cinayetleri, hacc vaktini geçirmeyi ve ihsarı beyana başladı. Ve cinayetleri öne aldı. Çünkü kusurlu olarak eda hiç yoktan efdaldir. ´Cinayet´ ten murad, mastarı isim yapmak kabilinden yaptığın kötülüktür. Bu umumi bir kelime ise de, "yapılması haram olan fiil" diye tahsis edilmiştir. Musannıfın ´ cinayetler ´ diye cem yapması, nevileri itibariyledir. Nehir.

«İhram veya Harem sebebiyle haram olan şeydir.» İhram sebebiyle haram olan şeyler yedidir. Şeyh Kutbuddin onları şöyle nazma çekmiştir:

«İhramın haram kıldığı şeyler ey bilen!

Kıl gidermek, tırnak kesmek

Dikişli giymek, sebebiyle beraber cima

Koku sürünmek yağlanmak ve kara avcılığıdır.»

Bahır sahibi bir sekizinci ilâve etmiştir ki, o da haccın vâciplerinden birini terk etmektir. Şeyh Kutbuddin´ "İhramın haram kıldığı şeyler bir vâcibi terk etmek ilh..." diye başlasa daha iyi olurdu.

Harem sebebiyle haram olan şeyler; Harem´in avı ve ağacıdır. Bahır sahibi diyor ki: «Sebebiyle ilh... demesiyle, kadınların huzurunda cima lâfı etmek hariç kalır. Çünkü o mutlak olarak yasak edilmiştir. Ceza kurbanı icabetmez.»

Tahtâvî diyor ki: «Yine orada beyan edildiğine göre, cima´nın zikri ancak yaklaşmak caiz olmayan kadınların huzurunda mutlak olarak yasaklanmıştır. Helâl kadınların huzurunda ise bundan ancak ihramlı olanlar men edilir. O da ihram sebebiyle haram olanlarda dahildir. Velev ki kendisine bir şey lâzım gelmesin.»

«Bazen cinayet sebebiyle iki kurban vâcip olur.» Hacc ihramını giydikten sonra hedy kurbanı gönderen kırân ve temettu hacılarının cinayetleri bu kabildendır.T.

«Bazen bir kurban...» ifrad haccı yapmanın ekseriyetle cinayetleri bir kurbanla ödenir.

«Yahut oruç yahut sadaka vâcip olur.» Bu cümlelerdeki ´yahut´lar, muhayyerlik içindir (Yani ya kurban kesmek ya oruç tutmak, ya sadaka vermek arasında muhayyerdir). Bu da av cinayeti yahut kokulanmak veya elbise giymek, özürden dolayı tıraş olmak gibi cinayetlerde olur. Ve hayvan kesmekle sadaka vermek ve oruç tutmak arasında muhayyer kaIır. Nitekimileride gelecektir.

Yahut muhayyerlik sadece oruçla sadaka arasındadır. Meselâ bir serçe öldürse, oruç tutmakla sadaka vermek arasında muhayyer bırakılır. Hidâye´de, "İhramda miktarı belli edilmeyen her sadaka buğdaydan yarım sa´dır (Bir fitre tası). Ancak bit ve çekirge öldürmekle vâcip olan başkadır." denilmiştir. Şarihler, "Yahut birkaç kıl koparmakla vâcip olan" ifadesini ziyade etmişlerdir. Lâkin burada sadakadan murad umumidir. Buna delil, Mültekâ şerhinde, "Yahut sadakadır. Velev bir güvercin öldürmekle çeyrek sa´ buğday yahut bir çekirge öldürmekle bir kuru hurma olsun." denilmesidir. (Sindî´de şöyle denilmiştir: «Oruçta vücup ancak onunla kurban ve sadaka arasında muhayyer bırakılarak sabit olmuştur. Bundan yalnız iki şey müstesnadır:

Birincisi, hastalık özüründen dolayı ihram yasaklarından birini irtikâbettiği vakittir. Teâlâ Hazretleri, "Sizden biriniz hasta olur veya başından elemi bulunursa, ya oruçtan ya sadakadan yahut nûsükten bir fidye versin." buyurmuştur. Oruç fidyesı üç gün, sadaka altı fakire yarımşar sa´ nûsük de kurbandır.

İkincisi, av cinayeti işleyen kimse avın kıymetiyle bir hedy kurbanı satın almak yahut fakirlere yiyecek vermek, yahut her fakirin yiyeceği yerine bir gün oruç tutmak arasında muhayyerdir.» (Takrirat-ı Râfiî.)

«Bâliğ ihramlıya vâcip olan bir kurbandır.» İbn-i Melek bunu koyunla tefsir etmiştir. Bahır sahibi bunun sırrına işaret ederek, "Çünkü devenin yedide biri bu hususta kâfi gelmez. Şükür kurbanı bunun hilâfınadır" demiştir. Ama bundan sonra, haccını iki yoldan birine cima etmek suretiyle bozan kimse hakkında "Devede olmak, koyun yerini tutar." demiştir. Şurunbulâliyye.

Ben derim ki: Kuhistânî´nin kurban bahsinde şöyle denilmiştir; «Yedi kişi, kimisi kurban, kimisi müt´a, kırân, ihsar ve av yahut tıraş cezası, kimisi akika, kimisi tetavvu namına kesmiş olsalar, temel kitapların zâhirine göre sahih olur. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre bir cinsten olmaları efdaldir. Ayrı cinslerden olurlar da herbiri ibadet niyetiyle keserse caizdir. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre mekruhtur. Nitekim Nazım´da da böyledir» Sonra hâşiye yazarlarından birinin şöyle dediğini gördüm: «tBahır´ın ifadesi. kendisinin hedy bâbında bir devenin yedide biri kâfidir, demesiyle çelişmektedir. Keza mezhebin ekseri kitaplarıyla Menâsik´te kâfidir diye açıklanmıştır.»

TEMBİH : Aliyyü´l - Kâri´nln Nikâye şerhinde şöyle denilmektedir: «Sonra bütün kefaretler mühletli olarak vâciptir. Binaenaleyh ne vakit verse eda olur. Vücup ancak ömrünün sonunda zan-nı galibine göre vermezse elden gidecek bir vakitte daralır. Artık o vakit eda etmez de ölürse günahkâr olur. Onu vasiyet etmesi gerekir. Vasiyet etmezse, mirasçılaravâcip olmaz. Ama onun namına teberru ederlerse, oruçtan geri kalanı caiz olur.»

METİN


Velev ki unutarak veya bilmeyerek yahut zorla yapmış olsun. Binaenaleyh uyurken yüzünü örtene de vâcip olur.

İZAH


«Velev ki unutarak yapsın» Lübab´da şöyle denilmiştir: «Sonra cezanın vâcip olması için, kasten cinayet işlemekle hataen işlemek arasında fark olmadığı gibi; yeni yapmakla tekrarlamak, hatırlamakla unutmak, bilerek yapmakla bilmeyerek yapmak, isteyerek yapmakla zorla yaptırılmak, uyuyarak yapmakla uyanık olarak yapmak, sarhoş olmakla ayık bulunmak, baygın olmakla ayık bulunmak, zengin olmakla fakir olmak, kendi yapmasıyla başkasına yaptırması arasında da fark yoktur.»

Şarihi Aliyyü´l-Kâri de şunları söylemiştir: İbn-i Cemaâ´nın dört mezhep imamlarından rivayetlne göre bir kimse ihramın yasak olan bir fiilini kasten irtikâbederse günahkâr olur. Fidye ve o fiilden vazgeçmek kendisini âsî olmaktan çıkarmaz. Nevevî demiştir ki: Çok defa avamdan bazıları bu yasak fiillerden birini irtikâbeder de; "Ben fidye iltizamı iIe ma´siyet vebalinden kurtulunacağını zannederek fidye veriyorum" der. Bu açık bir hata, çirkin bir cehalettir. Zira fiil ona haramdır. Muhalefet ettiğinde günahkâr olur, kendisine fidye lâzım gelir. Ama fidye haram fiile yönelmeyi mübah kılmaz. Böylesinin cahilliği, "Ben şarabı içiyorum, zina da ediyorum, ama vurulan hadd beni temizliyor." diyenin cehaletine benzer. Her kim haram olduğuna hükmedilen bir şey yaparsa, haccın» mebrûr olmaktan çıkarmıştır.»

Ulemamız buna benzer sözleri hudûd bahsinde açıklamış ve; "Şüphesiz hadd vurmak, günahtan temizleyici değildir. Günahın sükutuna da tesir etmez. Bilâkis mutlaka tevbe lazımdır. Tevbe ederse had onu temizler ve uhrevî cezası bilittifak sâkıt olur. Tevbe etmezse sâkıt olmaz." demişlerdir.

Lâkln Mültekât sahibi yeminler bahsinde şöyle demiştir: «Kefaret günahı giderir. Velev ki sahibi o cinayetten tevbe etmemiş olsun.» Şeyh Necmeddin-i Nesefî´nin Teysir adlı tefsirinde "Bundan sonra kim tecavüz ederse, ona acıklı bir azap vardır." âyeti kerîmesinde, yani bu başlangıçtan sonra avlarsa dediği yerde, "Söylendiğine göre bu, dünyadaki kefaretle birlikte tevbe edilmezse âhiretteki azaptır. Çünkü kefaret ısrarla günah işleyen kimseden günahı kaldırmaz." demesi de bunu te´yid eder. Bu güzel bir izah, hoş bir kayıtlamadır. Bütün delillerle rivayetlerin arasını toplamaktadır. ALLAH´u a´lem! Yani Mültekât´ın söylediği ısrar etmeyene; başkalarının söyledikleri ısrar edene yorumlanır. Bu yorumu Allâme Nûh da Dürer hâşiyesinde zikretmiştir.

TETİMME: Cezanın vâcip olması hakkında yukarıda geçen mutlak sözden Lübâb´dakl şumesele istisna edilir: «Bir kimse özürden dolayı haccın vâciplarinden bir şey terkederse, Bedâyi´de bildirildiğine göre ona bir şey lâzım gelmez. Bazıları ceza vâcip olduğunu mutlak söylemiş, ancak nass vârit olan hususu istisna etmiştir. Bunlar da; Müzdelife´de vakfeyi terketmek, tavaf-ı ziyareti vaktinden geciktirmek, hayız ve nifastan dolayı tavaf-ı saderi terketmek, tavaf ve sa´yde yürümeyi terketmek, sa´yi terketmek ve başındaki bir rahatsızlıktan dolayı tıraşı terketmektir.» Lâkin Lübab şarihi özürden muradın, kullardan gelmeyen arıza olduğuna delâlet eden sözler söylemiş, Lübab sahibinin, "İhsar sebebiyle Muzdelife´de vakfeyi yapamazsa kurban kesmesi gerekir." dediği yerde şunları söylemiştir: «Bu zâhir değildir. Çünkü ihsar özürler cümlesindendir. Meğer ki şöyle denile: Bu mahlûk tarafından gelme bir mânidir. Binaenaleyh tesir etmez.» Buna Bedâyi´de vakfeden sonra kurban günleri geçinceye kadar tevkif edilerek sonra serbest bırakılan kimse hakkında: "Müzdelife´de vakfeyi terkettiği için ona bir kurban lâzım gelir. Bir kurban da şeytan taşlamayı terkettiği için, bir kurban da tavaf-ı ziyareti geciktirdiği için lâzım gelir." denilmiş olması da delildir. Bahır´ın ihsar bâbında bunun benzeri vardır. İzahı inşaallah ihsar bâbında gelecektir.

METİN

İhramlı tam bir uzvunu kokularsa-velev kokulu bir şeyi çok yemekle ağzını olsun yahut toplandığında bir uzuv olacak yerlerine koku sürsün- kurban kesmesi vâcip olur. Meclis bir olursa bütün beden bir uzuv hükmündedir. Aksi takdirde her kokulama için bir kefaret lâzım gelir.

İZAH

«İhramlı bir uzvunu kokularsa...» Meselâ uyluk, bacak, yüz ve baş ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 22 Mart 2010, 20:57:08 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 3 4 [5] 6 7 8 9   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes