> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Alışveriş
Sayfa: 1 ... 4 5 6 [7] 8 9 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alışveriş  (Okunma Sayısı 16358 defa)
16 Şubat 2010, 18:18:04
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #30 : 16 Şubat 2010, 18:18:04 »



SELEM BÂBI

METİN

Selem; lugatta vezin ve mana itibariyle selef gibi önden verilen. teslim edilen manasına gelir. Fıkıhta selem; ilerde teslim edilecek malı, peşin para ile satmaya denir. İlerde teslim edilecek mala müslemünfi, peşin ödenen paraya rasulmal adı verilir. Selem aktinin rükünleri, bey´i aktindeki rükünlerdir. Dolayısıyla Sahih olan rivayete göre beyi lafzıyla da selem akti yapılabilir. Parayı ödeyen kişiye rabbusselem veya müslim malı, teslim edecek kişiye de müslemün ileyh, teslim edilmesi üstlenilen mala da müslemüntih adı verilir.

Selem aklinin hükmü; satıcı olan müslemünileyh de paranın mülkiyetinin sabit olması. alıcı olan (parayı teslim eden rabbusselem dediğimiz) kişi içinde satın alınan muslemüfih adını verdiğimiz malın mülkiyetinin sabit olmasıdır. Selem akti; kalite, sıfat ve miktarı bilinenlerde sahihtir. Sıfat ve vasıf, malın iyi kalite veya ikinci üçüncü kalite olması, miktarının belirlenmesi ise: tartı ile olduğu zaman kilosunun, ölçekle olduğu zaman ölçeğin belirlenmesi ve miktarının tayin edilmesiyle mümkündür. Müsmen (kendisine değer biçilen) ifadesiyle dirhem ve dinarlar, bunun dışında bırakılmak îstenmiştir. Çünkü dirhem ve dinarlar. bedel olduklarından kendilerinde selem akti caiz olmamaktadır. Bu konuda İmam Ma-lik´in hilafı vardır.

Adetleri birbirine yakın olanlarda adet olarak selem akti caizdir. Ceviz. yumurta ve fels dediğimiz adedi olabilecek nitelikteki madeni paralar, tane ile satıldığı takdirde armut, kayısı ve incir gibi meyveler bu kabildendir.

Ölçüsü belirlenen kalıptan belli olan kerpiç ve kiremitte de selem akti sahihtir. Bu da yapılacak kiremit ve kerpiçlerin sıfatının belirlenmesi, yapılacakları yerlerin tayin edilmesi ile olur. Hülasa.

Arşın veya metre ile ölçülerek satılan kalitesi değişmeyen kumaşlarda; genişliği, uzunluğu belirlendiği takdirde bunlarda da selem caizdir. Bunlara ek olarak sanat ve kalitesinin de belirlenmesi şarttır. Mesela; pamuk ve ketenden meydana gelen kumaşlar, bu kabilden sayılan mallardandır. Ayrıca bu kumaşların yapıldıkları fabrika veya yerlerin belirtmesi onların vasfının belirtilmesi olacağından, bunun da tayini selem aktinin sıhhati için şarttır. Mesela; Şam kumaşı. Mısır kumaşı gibi veya falan kişinin yaptığı, falan kişinin dokuduğu (şu veya bu fabrikanın birinci ve ikinci kalitede şu nevi kumaşı) diye belirlenmesi ile mümkündür. Ayrıca bu kumaşların ince ve kalınlıklarının da belirlenmesi şarttır. Eğer bunlar tartı ile satılıyorsa, vezinlerinin (miktarlarının) ve ağırlıklarının da belirlenmesi şarttır. Çünkü dibaç denilen bir nevi ipek, kiloda ne kadar ağır olursa değeri de o nispette artmış olur. Safi ipek ise, kiloda vezni ´hafif kaldığı müddetçe, kıymeti de o nispette artar. öyle ise bunların metre ve arşınlarının belirlenmesi yanında hangi cins hangi kaliteden olduklarının belirtilmesi de şarttır.

İZAH

Selem akti diğer akitlerden istisna edilerek, mevcut olmayan bir malın satışına, belirli şartlar içerisinde Kur´an-ı Kerim ve Hazreti Peygamberin sünnetinde izin verilen akitlerdendir. Müellif. satışta para ve satılan maldan herhangi birinin kabzedilmesi veya ikisinin de birden sarf akdinde olduğu gibi kabzedilmesi şart olan akitler bölümüne başlamış bulunmaktadır. Burada selem aktini, sarf akti üzerine takdim edişinin sebebi de; selemin müfret, sarfın mürekkep olması, müfredin mürekkepten önce gelmesi gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Bu akte, selem akti adı altında ruhsat tanınması, şer´an rasulmal dediğimiz paranın, peşin olarak teslim edilmesinin şart olmasındandır. Nehir.

«İIerde teslimi üstlenilen bir malın, peşin para ile satılmasıdır ilh...» Fetih´te böyle tarif edilmiştir. İnaye ve Siraç isimli eserlerde; «ilerde verilecek bir şey karşılığı, önceden bir şeyin alınması şeklinde yapılan tarife itiraz edilmiş ve sahih olmadığı söylemiştir. Çünkü bu tarifle, vadeli satışta bu tarifin içine girmiş olmakta, dolayısıyla tarif. ağyarını mani olmadığından kabul edilmemiştir» denilmektedir. Gayetü´l Beyan isimli eserde, bunların nasihler tarafından yapılan bir tahrif olduğuna yer verilmiş, Bahır´da da şu şekilde cevaplandırılmıştır. «Mesele; ters ele alınmıştır. Aslında, acilen ödenenle, ilerde teslim edilecek malı almaktır»

Ben derim ki: Bu kalp (ters) dediğimiz meseleyi, değişik şekilde olmak, ancak dile vakıf olan fasih kişiler için varit olan bir husustur. Ki bu da belaği nükteye dayanır. Tariflerde ise böyle bir hususa yer verilmemelidir. Ancak ikinci tarif için şu anda aklıma gelen cevap mesele-yi tarif ederken malı satan ve ilerde teslim edecek olan kişiyle başlamış olmasından kaynaklanmaktadır. Parayı peşin alan o olduğu için ve selem kelimesinin, selef kelimesi gibi önceden bir şeyin verilmesini gerektirmesidir. Tarifteki bu ifadeyi teyid etmekte, ayrıca peşin ödenenle başlanmasının daha uygun olacağından olsa gerektir.

Daha sonra Havaşi; «Sadiye´den naklen Nehir´de söylediklerime uygun şöyle bir tefsire rastladım: Lügat manasının karine olması itibariyle, ilerde ödenecek mal mukabilinde acil paranın alınması şeklinde tefsir edilmesi, maksadında bu olması mümkündür. Çünkü asıl olan, bir şeyin değiştirilmemesidir. Ancak delille değiştirilmesi sabit olanlar, bunun dışındadır. Bu açıklamadan da benim anladığıma göre uygun olan. tarifin şöyle olmasıdır: Acilen ödenen para karşılığında ilerde ödenecek bir şeyin satın alınmasıdır. Çünkü selem kelimesi, teslim manasına gelen İslâm kelimesinden alınmıştır. Nitekim Kuhistani de bu şekilde beyan edilmiştir. Burada da İslâm veya teslim kelimesi sıfattır. Asılda da buna bakılarak meselenin tarif edilmesi gerekir. Bunun içinde selem sahibi plan kişiye de rabbusselem adını vermişlerdir. Tarifler yapılırken uygun olan husus, lâfız ve mananın birleştirilerek ikisini ihtiva eden bir tarif olması-dır. O da peşin para ödeyerek satın alma işidir. Bu, rabbusselem dediğimiz selem aktini peşin para ödeyerek yapan kişiden sadır olmaktadır. Müslemün ileyh dediğimiz malı satan kişiden sadır olan beyi´ ise, bunun hilafınadır. Busöylediklerimiz, «almak» kelimesi içinde varittir. Çünkü bu kelime. lafif ve manayı birlikte İhtiva etmemektedir.

«Selemin rüknü, bey´in rüknüdür ilh...» Yukarda belirtildiği gibi, satış aktinin rüknü, İcap ve kabulden ibarettir. Buna göre selem aktinin rüknü de, icapla kabuldür.

«Bunun için de selem akti, beyi lafzıyla sahih olan kavle göre, mü-nakittir ilh...» Selem aktinin, beyi lafzıyla münakit olduğu gibi. satın alma ve satma akitlerinin de selem lafzıyla sahih ve münakit olmasıdır. Bu konuda Kınye´de hiçbir İhtilafın olduğu nakledilmemiştir. Nehir.

«Sıfat ve kalitesi zaptırapt altına alınabilenler de sahihtir ilh...» Çünkü ödenilmesi üstlenilen mal. zimmette blr borçtur. Bu zimmatte borç olan mal, ancak vasfı ile tanıtılabilir. Eğer vasıfla tanıtılması mümkün olmayacak olursa. kavgaya götürebilecek cehalet mevcut olacağından, caiz olmaması gerekir. Nasıl ki, diğer borçlarda da borç alınanların, zimmette sabit olabilmesi için, vasıf ve miktar itibariyle belirlenmesi gerekiyorsa, selem aktinin de satılan malın zimmette belirli bir süre borç alarak kalan mal olması nedeniyle belirlenmesi şarttır. Çünkü o da bu bakımdan bir borç ve deyindir. Nehir.

«Ölçek ve tartı ile belirlenenler ilh...» Ölçekle satılan malı tartarak selem yoluyla satın alsa, mesela: arpa ve buğday ölçekle satılan maldır. Bunları vezin ise satın alacak olsa, selem aktinin gerçekleşip gerçekleşmediğinde iki rivayet vardır. Sahih ve mutemet olan görüş; sahih olmasıdır. Çünkü burada önemli olan, alınacak miktarın belirlenmesidir. Tartı ile satılan malların. ölçekle selem yoluyla satılmalarındaki ihtilaf, aynen burada olan ihtilaf gibidir. Belirlenme imkanı olduğu müddetçe caizdir. Bahır.

«Semen dediğimiz paralarda, selem akti caiz değildir llh...» Ancak bu da rasulmal, peşin ödenen dirhem veya dinar olur, müslemufih dediğimiz alınacak da yine para olduğu takdirdedir. Eğer rasulmal dediğimiz peşin ödenen para dışında mesela; elbise gibi, kumaş gibi bir şey olur bu da mesela; on dirhem karşılığında satılmış ise, yine ittifakla selem olarak sahih değildir. Bunun vadeli bir salış olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunda da ihtilaf edilmiştir. Ebu Bekrini´l Ameş, «vadeli bir satış olarak akit münakittir» derken, İsa bin Eban da «hayır, munakit değildir» der. Sahih olan görüş, budur. Nehir. Hidaye´de de bu görüş tercih edilmiştir. Ancak Hidaye şerhi Fethü´l Kadir´de birinci görüşün daha kuvvetli olduğuna yer verilmiş, Bahır´da da bu görüş desteklenmiştir. Nehir´de ise bu tercihe yersiz ve fıkıh açısından pek fazla değeri olmayan ifadelerle itiraz edilmiştir. Nitekim Bahır üzerine yazmış olduğumuz talikte biz, bunları açıklamaya çalıştık.

«Adetleri, birbirine yakın olanlarda da sahihtir ilh...» Adaletleri birbirine yakın olanlara adedi mütekarip, farklı olanlara da adedi müftevafit denir. İkisi orasındaki fark şudur: Birincisi; helak olduğu zaman misli i!e ödetilen, İkincisi ise; Kıymeti ile ödetilendir. Bahır.

«Ceviz gibi ilh...» Cevizden maksat Şam cevizi denilen normal cevizdir. Hindistan cevizi bunun hilafınadır. Çünkü onların adetleri birbirinden farklıdır. Bahır.

«Yumurta ilh...» Zahirur Rivaye´ye göre deve kuşunun yumurtası da, adetleri birbirine yakın olan yumurtalardandır. Ebu Hanife´den, Hasan Bin Ziyad el-Lülü´nün yapmış olduğu bir rivayete göre deve kuşu yumurtasında caiz değildir. Bunlar birbirinden farklıdır Burada meseleye bakışlar değişiktir. Çünkü bundan maksat, örfte yapılan istifade ve bunun satın alınmasındaki gayeye matuftur Eğer maksat, bu deve kuşu yumurtalarını yemekse. yalnız Bedayi´de oturan göçebe Arapların örfün-de olduğu gibi. birinci görüşle amel edilmesi gerekir. Ama maksat yenmesi değil, bunun kabuğundan kandiller için istifade edilmek içinse, Mısır´da olduğu gibi diğer rivaye...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alışveriş
« Posted on: 27 Nisan 2024, 18:23:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alışveriş rüya tabiri,Alışveriş mekke canlı, Alışveriş kabe canlı yayın, Alışveriş Üç boyutlu kuran oku Alışveriş kuran ı kerim, Alışveriş peygamber kıssaları,Alışveriş ilitam ders soruları, Alışverişönlisans arapça,
Logged
16 Şubat 2010, 18:23:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #31 : 16 Şubat 2010, 18:23:08 »

METİN

Selem aktinin, sahih olması için akitte belirtilmesi gereken şartlar yedîdir.

1- Cinsinin beyan edilmesi. Buğday veya hurma gibi

2- Nevin belirtilmesi. Sulanan veya sulanmayan bölgenin buğdayı gibi.

3- Vasfın belirtilmesi Birinci kalite iyi buğday, kötü buğday gibi miktarının belirlenmesi şu kadar ölçek, şu kadar kilo gibi.

4- Ölçeğin genişleyen, daralan ölçeklerden olmaması.

5-
Sürenin tayin edilmesi. Bu da, selem aktinde fetva verilen görüşe göre en az bir ay olarak kabul edilmiştir. Havi isimli eserde; «Nevi bir olan herhangi bir malda bir miktarının şu tarihte geri kalanının da şu tarihte teslim edilmesi şeklinde yapılan selemde bir beis olmadığı beyan edilmiştir. Belirlenen süre, satıcı olan müslemüileyhin ölmesi ile sona erer. Ama rabbusselem dediğimiz satın alan kişinin ölümü ile. sona ermez. Buna göre satın alınan mal müslemünileyhin terekesinden hemen alınır.

Sürenin beklemesine gerek yoktur. Çünkü borçlu olan kişinin ölmesiyle, borç ertelenmişte olsa. süresi dolmuş borç kabul edilir. Borç verenin ölmesi ile süre, hulul etmiş olmaz. Bunun içinde satılan malın yani müslemüfihin devamlı çarşı ve pazarda bulunanlardan olması şarttır» denmiştir. Çünkü ölüm halinde ancak bu -şekilde teslimi mümkün olur.

6- Rasulmal dediğimiz önceden ödenen paranın miktarının da belirlenmesi Eğer akit onun miktarında taalluk ediyor ise mesela ölçekle veya tartı ile veya birbirine yakın adedi mallarda olacak olursa kabzı değil, işaretle tayin edilmesi de yeterlidir. Nitekim arşınla satılanlarda ve hayvanlarda da durum böyledir. Bu da malı satan müslemünileyh. süresi dolduğu zaman istenilen malı teslimden aciz olacak olursa, almış olduğu malı iade edebilmesi bakımından gereklidir. İbn-i Kemal. Belki bazısını istihkak etmiş ve bazılarını da ayıplı olduğu için geri vermek mecburiyetinde kalabilir. O zamanda mecliste selem aktini yapan rabbuselem değiştirme imkanı bulamaz. Bulamayınca da o miktara tekabül edende akit münfesih, iade edilmeyende akit devam eder. Bunun içinde satın alınan, ilerde teslim edilecek mal, miktarı meçhul kalacağından muhakkak ki rasulmal dediğimiz bu malın teslim edilmesi veya belirlenmesi şarttır.

7- Malın nerede teslim edileceğinin akitte yer almasıdır. Eğer bu malın taşınmasında külfet var ise, böyledir teslim yerinin belirlenmesi satış aktindebedel olan malın, icara aktinde ücret olanın, taksim esnasında teslim edilen malın taşınmaları külfetli olanlardan olmaları halinde teslim edilecek yerlerin belirlenmesi şarttır Sahibeyne göre akit yeri teslim yeridir. Diğer mezhep imamları da bu görüşündedir. Satış aktinde borçta telef edilen ve gasbedilen mallarda da durum böyledir.

Ben derim ki: Bunlar zamanında teslim edilmesi gereken mallardır. Selem ise bunun hilafınadır. Bir şehirde teslimi şart koşutmuş ise, o şehrin bütün •bölgeleri teslim için yeterlidir. Hatta bunun bir mahallesinde malı teslim edecek olursa, üstlendiği görevi yerine getirmiş olacağından üzerinden sorumluluk düşer. Diğeri başka bir mahallede teslimini isteyemez. Bezzaziye. Yine Bezzaziye´de bu ifadeden önce şu ifadelere yer verilmiştir: Belirli bir yerde teslimden sonra evine kadar taşınmasını da şort koşacak olursa, sahih olmaz. Bu durumda icare ve ticaret akitleri birleştirilmiştir. Bir akit içerisinde. İki akit yapılması şeran caiz değildir. Eğer bu malların taşınmasında mali külfet olmayacak olursa (misk, kafur, küçük inci taneleri gibi) bunların, selem aktinde teslim yerlerinin şart koşulması. ittifakla selem aktinin Sıhhati için şart değildir. Bunu dilediği yerde (sahih olan kavle göre) teslim edebilir. İbn-i Kemal ise aktin yapıldığı yerin, teslim yeri olmasını tercih etmiştir.

Taşınma külfeti olmayan mallar için akit esnasında bir yer tayin adilmiş ise, sahih olan kavle göre o yerde teslimi şarttır. Fetih. Çünkü en azından yol emniyetini sağlaması bakımından faydalıdır. Rivayet edilmesi gerekir.

Geri kolan şartlardan birisi de, rasumal dediğimiz paranın veya ödenecek malın, mecliste birbirlerinden ayrılmadan önce teslim edilmesidir:

Buradaki ayrılmadan maksat, birbirlerinden bedenen ayrılmalarıdır. Akit bitmiş olsa da o mecliste oturdukları müddetçe teslim imkanları mevcuttur. Hatta uyusalar ve beraber birkaç kilometrede yol yürüseler, birlikte bir yere girip çıksalar hala teslim imkanı mevcut sayılır. Ama parayı getirmek üzere satın alan kişi, görünmeyecek şekilde satandan ayrılırsa akit batıl olur. Ama görülebilen bir yerde olduğu müddetçe hala hükmen beraber sayılırlar ödenecek rasumale karşı rehin, havale ve kefalet de sahihtir. Bezzaziye.

Rasumal dediğimiz bedelin mecliste kabzedilmesi, aktin inkitad etmesi için değil, aktin sahih olarak devam etmesi için şarttır. Buna göre akit mecliste sahihtir. Ama rasulmal o mecliste kabzedilmeden birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, akit batıl olur. Satan kişi (muslemun ileyh) ra´sumal dediğimiz malı veya parayı kabızdan imtina etse kabza mecbur edilir. Hülasa.

İZAH

«Selem aktinin sahih olması için, akit meclisinde belirlenmesi gereken şartlar İlh...» Bu da. bunun dışında musannıfın zikretmediği şartların bulunduğunu gösterir. Fakat o şartların mecliste zikredilmesi şart değil, ancak aktin muhtevasında bulunması şarttır. Nehir. Mesela: Ra´sulmal´in peşin olarak ödenmesi, muhayyerliğin bulunmaması, ödenenle ilerde alınacak mal arasında riba illetinden herhangi birinin bulunmaması gibi şartlardır. Ancak musannıf, bu şartlardan ra´sulmal´in ayrılmadan önce kabzedilmesini zikretmiştir. Halbuki bu şartın akit esnasında kayda alınması şart değildir.

«Bu şartlar, yedi tanedir ilh...» Bu, icmalen böyledir. Aslında bu şartlardan ilk dördü: hem ra´suhmal dediğimiz peşin ödenmesi gerekende. Hem de ilerde teslim edilecek satılan mal müslemüfihte şarttır. Buna göre tafsili olarak şartların, sekize çıktığı söylenebilir. Bahır. İlerde de geleceği gibi Miraç´tan naklen Bahır´da şu ifadeye de yer verilecektir: «Ra´suhmal dediğimiz peşin ödenmesi gereken paranın, o ülkede birkaç çeşit para birimi varsa nevininde beyan edilmesi şarttır. Tek para birimi kullanılırsa nevinin belirlenmesi, şart değildir.» Yine Bahır´da Hülasa´dan naklen «Nevi olmayanlarda nevin beyanı şart değildir» ifadelerine yer verilmiştir.

«Buğday ve Hurma gibi ilh...» Bunu. «saidi buğdayı», veya «şu bölgenin buğdayı» şeklinde kullananlar, nev ile cinsi birbirine karıştırmış olacaklar ki bu ifade doğru değildir. Çünkü Saide ait buğday nevin beyanıdır. Bahır.

«Sulak yerin buğdayı ilh» Bu. nehirden alınan veya akan su ile sulanan yerin, buğdayı demektir. Kır buğdayı ifadesi ise. yağmur suyu ile sulanan buğday demektir.

«Büzülmeyen, genişlemeyen kaplarla olması ilh...» Çelik ve demir-den yapılmış ölçeklerle deriden yapılmış cirap veya ağaç dalından örülmüş zenbil gibi kaplar bunun hilafınadır. Çünkü bunlar daralıp genişleyen kaplardır.

«Sürenin de belirlenmesi şarttır ilh...» Eğer her ikisi de peşin ödenecek şekilde selem yapılır daha sonra da meclisten ayrılmadan; satılan malda süreyi belirleyerek erteleme yaparlar, bu ertelemede kabzedilmiş olan ra´sulmalın istihlakinden önce gerçekleşirse akit, selem akti olarak caizdir. Cevhere.

«Selem´de İlh...» «Selem aktinde süre en az bir ay olmalıdır.» ifadesiyle, muhayyerlik şartını bertaraf etmek için zikretmiştir. Aslında buna gerek yoktur.

«Fetva verilen görüşte, budur ilh...» Üç gün olduğu rivayet edildiği gibi. Yarım günden fazla bir sürede olur. İkinci bir rivayet, üçüncü bir rivayet ise örfe bakılır. Bu da malın nevine göre değişir denmektedir. Sahih olan görüş ise. metinde zikredilendir. Fetvada buna göredir. Zeylai. Muteber olan ve mezhepte kabul edilen görüşte budur. Bahır. Nehir.

«Bunun için fakihler şart koşmuştur ilh» Yani, öldüğü zaman tere- kesinden hemen alınabilmesi için. şart koşulmuştur. Netice olarak fakihlerinmüslemüfih dediğimiz malın akit anından teslim anına kadar devamlı bulunabilen maldan olması şartının faydası ise müslemün ileyh dediğimiz satıcının ölmesi halinde hemen terekesinden alınabilmesi içindir. Burada aslında teslimi gerektiren ölüm değil, ölümün vuku bulmasıyla borcun hulul etmesidir. Bu da sebebin. sebebi niteliğindedir. Yani esas sebep borcun hulul etmesidir. ölümünde hulule sebep olması bakımından sebebin sebebi şeklinde tefsir edilmiştir.

«Eğer akit onun miktarına taalluk ediyorsa ilh.. » Bu da satılan muslemüfih denilen malın birimlerinin, bedel olarak verilen malın birimleriyle tekabül etmesi şeklinde olur. Fetih. Yani yarının yarıya. dörtte birin dörtte bire. üçte birin üçte bire, tekabül etmesi suretindedir. Bu da ancak misli olanlarda mümkündür.

«İşaretle iktifa edilir İlh» Mesela; bir kimse «şu paraları, bir ölçek buğday karşılığında sana veriyorum, selem akti yapıyorum» dese, dirhemlerin vezin itibariyle miktarı bilinmese veya «şu buğdayı sana şu kadar miktar zafaran karşılığı veriyorum, selem akti yapıyorum» dese, buğdayın miktarı bilinmese Ebu Hanife´ye göre sahih değildir. Sahibeyne göre ise sahihtir. Ancak ittifakla kabul ettikleri şu durumda, gözden kaçmamalıdır: O da ra´sulmal dediğimiz peşin ödenmesi gereken mal, elbise veya hayvan olursa, işaret suretiyle belirlenmiş kabul edilir. Dürer.

«Nitekim hayvanda ve metre (arşınla) ile ölçülenlerde olduğu gibi İlh...» Çünkü ölçme ölçülen malda bir vasıftır. Ki bu ölçülen malda mebidir. Mebide, vasıf karşılığı olmayacağından akit, bunun miktarına taalluk etmemektedir. Bunun içinde bir arşın eksik verilse veya hayvanın bazı bölümleri telef olup sakatlansa, bunlar karşılığı m...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Şubat 2010, 18:24:42
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #32 : 16 Şubat 2010, 18:24:42 »

METİN

Selam yoluyla mal satın alan rabbuselem (müşteri) müslemüileyhe satmış olduğu o malı, rabbuselemin çuvallarına ölçmesini ve koymasını şart koşar, müslemüileyh´de rabbuseleme ait çuvallara ölçerek koyduğu ve rabbuselem de bu ölçme işinde mevcut olduğu takdirde kabzetmiş sayılır. Ama kendisi mevcut değil ise, teslim ve kabız sayılmamaktadır. Mevcut olmasındaki kabızda, tahliye yoluyla kabızdır. Ölçekle satılan herhangi bir malı satıcısı, müşteriye, «satıcının çuvalına ölçerek teslim almasını» söylese, bu müşteri tarafından teslim alınmış sayılmamaktadır. Ama müşteriye ait bir çuvala veya bir kaba ölçülerek konması şeklindeki durum, bunun hilafınadır. Satıcının böyle bir talimat vermesi ve müşterinin de bu talimata uyarak ölçüp kendi kabına koyması, kabızdır. Çünkü müşterinin hakkı. ölçülerek belirlenen maldadır. Birincisinde ise zimmette bir borç olduğundan. İkisi arasındaki durum farkı görülmektedir.

Satın alınan mal, ölçülür. Daha sonra borç alan müslemüfih olan ölçülecek olur ve her ikisini de rabbuseleme alt bir kaba koyacak olursa. bu da müşterinin emrine binaen olduğu takdirde, her ikisinin de kabzedilmiş olması gerekir. Çünkü borç, burada satın alınan mala tabidir. Bunun aksi ise, ki o da evvela borç olan malın, rabbuseleme ait bir kaba ölçülmesi, daha sonra da satın alınan buğdayın ölçülmesi halinde teslim ve kabız sayılmaz. Bu noktada Ebu Yusuf´la İmam Muhammed onu, bey´i bozma veya ortak olarak kalma konusunda muhayyer kılmışlardır.

Bir kimse belirli bir ölçek buğday karşılığı, bir cariyeyi selem aktinde bedel olarak verse ve cariye kabzedildikten sonra selem aktinde ikale yapsalar, ikale gereği cariyeyi geri olmadan önce ölçecek olursa ikale akti devam eder veya cariye öldükten sonra ikale yapacak olurlarsa, bu ikale aktide sahihtir. Çünkü burada esas akit müslemüfih olan ve henüz zimmette borç olan mal üzerine varit olmuştur. Üzerinde akit yapılan o olduğu ve ölen cariyede bedel mesabesinde olduğu için ikale aktine mani teşkil etmez. Ancak her iki meselede de cariyenin kabzedildiği günkü değerinin ödenmesi gerekir. Çünkü ödeme zorunluluğu o an-dan itibaren başlamış olmaktadır.

Takas yoluyla alınan mallarda da hüküm böyledir. Yani birinin helak olması ile ikale akti bozulmuş olmaz ama bu her iki meselede de satın alma olayı, para ile gerçekleşecek olursa, ikale akti batıl olur. Bu durumda cariye mebi mesabesinde ve satış aktinde esas olduğundan, onun helaki ile ikale akti gerçekleştirilmemektedir. Netice olarak cariyenin ölümünden önce ve sonra selem aktinde ikale sahih, satış aktinde ise durum bunun hilafınadır. Satın alınan bir köle de ikale akti yapsalar ve henüz satıcısına teslim edilmeden müşterinin elinden köle kaçacak olursa, eğer müşteri bunu satıcısına teslim etmeye nakledir değil ikale akti batıl olur. Eski satış akti, devam eder. Kinye.

Selem aktinde buğdayın veya herhangi bir malın kalitesinin düşük olması ve süre konusunda söz hakkı; süreyi ve düşük olan vasfı inkar edenin değil, bunları iddia edenindir. Burada esas kaide şudur: Dava konusunda menfaatini inkar mesabesinde olan kişiye ittifakla söz hakkı verilir. Ama menfaatini inkar kabilinden değil, zararı inkar kabilinden olacak olurda, bu da husumet dediğimiz şekil olacak olur ve akit konusunda da bir olduğunda ittifak vaki olursa, sahibeyne göre söz, aktin sahih olduğunu iddia edenindir. Ebu Hanife´ye göre söz inkar edenindir.

Verilen sürenin miktarında ihtilaf edecek olursa, söz hakkı yeminiyle birlikte fazlalığı inkar etmesinden dolayı rabbusselemindir. Her iki tarafta beyyine getirdiği takdirde, fazlalığı ispat etmesinden dolayı müslemuileyhin beyyinesi tercih edilir. Ama tek taraflı beyyine getirildiği taktirde söz hakkı, beyyine getirenindir. Sürenin geçip geçmediği konusun. da ihtilaf etseler. söz hakkı yeminiyle birlikte matlup dediğimiz müslemüileyhe aittir. Ancak diğer taraf bunu beyyine ile ispat edecek olursa. onun beyyinesi kabul edilir. Her ikisi birlikte beyyine getirecek olurlarsa müslemüileyhin beyyinesi tercih edilir. Selem konusunda ihtilaf ettikleri takdirde. istihsanen her iki tarafa da yemin teklif edilir. Fetih.

İZAH

«Kabına ölçüp koyması için müşteri müalemüileyhe (satıcıya) çuvallarını verir, müslemüileyhte ölçerse ilh...» Yani müslemüileyhte teslim edeceği malı ölçüp, rabbusselemin kabına, onun olmadığı bir zamanda koyacak olursa. rabbusselem malı teslim almış sayılmaz. Bundan da şu meselenin hükmü kendiliğinden ortaya çıkmış olur: Rabbusselem, müslemüileyhe kendi çuvallarına ölçüp koymasını emredecek olursa, yine kabzetmiş sayılmayacağı anlaşılır. Bahır. Tabi ki bu durum rabbusseleme ait o çuvallar ve kaplar içerisinde alacağı cinsten mal yok ise, durum böyledir. Ama ona ait bir mal bulunacak olursa, bu konuda Maksat´da şöyle denir: bana göre sahih olan, rabbusselem tarafından kabzedilmiş sayılır .Çünkü müslemüileyhe vermiş olduğu talimat kendi malıyla müslemüileyhe ait olan malın karıştırılması ve birbirinden ayrılmayacak bir şekilde birleştirilmesi emridir. Bu da kabız sayılacağından müteberdir. Dolayısıyla hakkını kabzetmiş olur.» Fetih.

«Tahliye yoluyla kabzetmiş olur ilh...» Bu da Rabbusselemin ölçme anında mevcut olması ile mümkündür. Kabın satıcıya veya rabbusseleme ait olması, durumu değiştirmez. Velevki bu kap kirayla alınmış bir kapta olsa, durum aynıdır. Hükmün bu istikamette olduğu, Fakih Ebu´l Leys tarafından açıkça beyan edilmiştir. Bahır´da da bu görüş binaye´den naklen benimsemiştir.

«Bu durumda hakkını kabzetmiş sayılmaz İlh...» Çünkü rabbüsselemin (müşterinin) hakkı, satıcının zimmetindedir. Bunu ancak kabzetme suretiyle malik olur. Su durumda da rabbusselemin vermiş olduğu talimat mülkünde bir emir ve talimat olmadığından sahih değildir. Dolayısıyla müslemüileyh, başkasına ait bir kabı ödünç alıp, satmış olduğu malı ona ayırmış olmaktadır. Nitekim borç veren kişinin durumu do böyledir. Borçlu olan kişiye birçuval verse ve akacağını ona tartıp koymasını söylese ve karşı tarafta bu istikamette hareket etse, alacaklı olan kişi, hakkını kabzetmiş sayılmaz.

Beyi meselesinde ise müşteri, satıcının kaplarını ödünç almış olur. Ödünç aldığı bu malı da kabzetmediğine göre, elinde olmuş sayılmaz. Dolayısıyla onun içine ölçülerek konan malın durumu da bu istikamette olur. Mesela; Müşteri, satıcıya, bana satmış olduğun o buğdayı ölç, evin bir köşesine dök» diyecek olursa evin köşesi satıcıya alt olmuş olduğundan, malı henüz müşteriye teslim etmiş sayılmaz. Bahır.

«Çünkü onun hakkı, satın alman malın bizatihi kendisindedir İlh...» Yani onu satın olmakla, ona malik olmuştur. Emir verdiği takdirde verilen emir, kendi mülküne tesadüf etmiş olduğundan sahihtir. Dolayısıyla da kaba konmasıyla malı kabzetmiş olur. Bu durumda da satıcı. elinde bulundurmakla vekil durumuna düşer. Durum böyle olunca hem kap hem de kap içerisindeki mal hükmen müşterinin elinde sayılmış olur. Hidaye´de bu konuda şöyle denmektedir: «Bu alman buğdayın satıcı ta rafından öğütülmesi istense (yani satıcının öğütmesi istense) öğütüldüğü takdirde selem aktinde bu un, satıcı olan müslimüileyhindir. Satın alma işleminde emrin sahih olmasıyla, müşterinin olur.

Yine selem aktinde rabbusselem denize dökmesini emredecek olursa müslemüileyh denize döktüğü takdirde kendi malını dökmüş olur. Satın alma işleminde ise müşterinin vekili olan satıcı tarafından döküldüğünden, müşteri hesabına dökülmüş olur. Nehir´de de ´bu konuda şöyle denir: «Bu konuda, şu itiraz ileri sürülmüştür: Satıcı, müşteri adına tayin etmekle sarahaten vekil tayin edilse sahih değildir. Burada da sahih olmaması daha uygun düşer. Şu itiraza cevap olarak da şu ifade yer verilir: Malik olması itibariyle verilen emrin sahih olduğu kabul ilecek olursa, vekili olması do bunun gereği olmuş olur. Bazı şeyler var ki, bizatihi sahih olmamakla birlikte zımnen sahih olur»

«Evvela satın alınanın ölçülmesi, daha sonra da borcun ölçülmesi İlh...» Meselenin sureti şu şekildedir: Bir kimse, belirli bir miktar buğday karşılığı selem akti yapsa, müddet bitip malı olmak istediği zaman rabbusselem müslemüileyhten tekrar İkinci bir buğday satın alsa ve satın aldığı buğday ile daha önceden selem yoluyla satın aldığı buğdayları ölçüp koyması için, ona ´bir kop veya bir çuval teslim«etse, müslemüileyhte ölçmeye ilk olarak satın alınan buğdayı ölçüp koymakla başlayacak olursa ve akabinde de selem yoluyla ödemesini üstlendiği buğdayı ölçtüğü takdirde müşteri, ilk onda ölçüleni kabzetmiş sayıldığından ikincisinin de ona karıştırılmasıyla, onu da kabzetmiş sayılır. Çünkü bu konuda vermiş olduğu emir, ikinci defa satın atmış olduğu buğdayda sahih borçta buna tabi olacağından her ikisini de kabzetmiş olur.

Müslemünileyh (satıcı), zimmetinde borç olan buğdayı rabbusseleme ait satın alınan buğdaya karıştırınca, aynı kişiye alt mülkler karışmış olacağından teslim yerinde sayılmaktadır. Nitekim bu mesele, şu meseleye benzetilmiştir: Bir kimse. ödünç aldığı buğdayın daha henüz teslim alınmadan tarlasına ekilmesini emretse, nasıl ki burada kabzetmiş sayılıyorsa, orada da kabzetmiş sayılır. Ama birinci meselede, satın alınan buğdayla değil, zimmetinde borç olan buğdayı ölçmekle içe başlayacak olursa, hiç birisini kabzetmiş ve teslim almış sayılmaz. Bu da borç ko-nusunda verilen emrin, mahallinde olmaması dolayısıyladır. Ayrı dediğimiz satın alma olayındaki buğday ise, müslemüileyh teslim etmeden kendine ait bir marta karıştırmış olduğundan, onu telef etmiş sayılır. Ki bu da, Ebu Hanife´ye göredir. Ve akit bozulmuş olur. Bu karıştırma olayı, karşı tarafın razı olmadığı bir husustur. Çünkü aktin sahih ve teslimin yerinde olması, öbür tarafın isteğidir. Bu da evvela satın alınan buğdayla başlanması, daha sonra borç olan buğdayın ölçülmesiyle olabilir. Sahibeyne göre ise. bu durumda muhayyerdir. İsterse akti bozar, isterse karıştırılan buğdayda onunla o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

17 Şubat 2010, 21:14:26
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #33 : 17 Şubat 2010, 21:14:26 »

İSTİSNA BÂBI



METİN


İstisna; bir şeyin yapılmasını istemek manasına gelir. Standart herhangi bir malın, sipariş edilmesi demektir. Bu belirli bir süre tayin edildiği takdirde, kendisinde örf ve taamülün bulunup bulunmaması söz konusu olmaksızın selem sayılır. O zaman selemin şartlarına riayet edilmesi gerekir. Süre kelimesini, bir mühlet isteme babında zikretmiştir. Bu, acele edilmesi manasına değildir. Zira süre belirlenemeyecek olur veya süre bulunmayacak olursa. selem olmamaktadır. Sahibeyn göre istisna aktinin ancak örfen taamül bulunan eşyada olduğu, sure olmayanlarda ise eğer ki halk arasında taamül varsa ki mest yaptırma güğüm yaptırma, leğen yaptırma gibi hususlarda sahihtir, muteberdir.

İstisna aktinin, bir vaad mi yoksa bir satış akti mi olduğu konusunda İhtilaf edilmiştir. Sahih olan görüşe göre, bir vaad (söz verme) değil bir satış aktidir. Bu hüküm üzerine de şu hususlar bina edilmiştir: Yani satış akti olduğuna göre iş yapan sanatkar, iş yapmaya zorlanır. «Yap» diyen kişi de, bu talebinden vazgeçmez. Eğer bu akit değil, bir vaad olmuş olsaydı gerekmezdi. İstisna aktinde satılan mal, bizatihi yapılması istenilen maldır. İşçinin ameli ve işçiliği değildir. İmam Berdai´nin görüşü, bunun hilafınadır. Buna göre sanatkar kendi sanatı dışında başka birisinin yaptığı veya akitten önce yapmış olduğu bir malı getirir, istenilen vasıflarda sipariş edene teslim edecek olursa, sahihtir.

Eğer istisna aktinde yani sipariş aktinde konu, iş olmuş olsaydı, sahih olmaması gerekirdi. Ayrıca sipariş verenîn rızası olmaksızın yapılan malın ona ait olması ve kabullenmesi mecburiyeti yoktur. Buna göre de sanatkarın yapmış olduğu o malı, diğer sipariş veren taraf görmeden ve. «onu kabul ettim» demeden başkasına satması da caizdir. Ama görecek olur ve kabullendikten sonra satış yapılan mal taayyun ettiğinden, sanatkar onu başkasına satamaz. Eğer görme ve rızası olmadan sipariş verenin malı olması gerekseydi, onu başkasına satması caiz olmazdı.

Sipariş veren kişi istediği vasıfta bir mal getirildiği takdirde, onu olmak veya almamakta muhayyerdir. Çünkü bu kişinin görme muhayyerliği vardır. Ama görüp kabullendikten sonra satıcı kişi için, muhayyerlik söz konusu değildir. Sahih olan görüşte budur. Nehir.

Yapımı ve siparişinde halk arasında taamül olmayan mallarda istisna akti sahih değildir. Elbise gibi. Ancak burada caiz olması, bir süre tayin edilmesiyle mümkündür. Nitekim yukarda beyan edilmiş idi. Sahih olmadığı takdirde, fasit olması gerekir. Eğer burada zikretmiş olduğu süre bir mühlet isteme şeklinde ise Ama verilen süre, işin acele edilmesi, bir on evvel bitirilmesi şeklinde ise ki «yarına bitirmen» şartıyla gibi ifadelerle olduğu takdirde, sahih olmuş olur.

FER´İ MESELE: Cevahirü´l Fetava´nın icâre bahsinde beyan edildiği gibi pekmezde selem, caiz değildir. Adı geçen esere göre pekmez ücret olarak tayin edilse, caiz değildir. Çünkü misli bir mal değildir. Ateşte pişirilmesi dolayısıyla. değişik vasıflarda olma ihtimali vardır. Bunun içinde pekmezde, selem caiz değildir. Yine dolayısıyla zimmette de borç olması, mümkün olmamaktadır. Ama pekmez mevcut olur. anında teslim etme imkanı olursa, caizdir.

Ben derim ki : Gasp bahsinde geleceği gibi, hurmadan yapılmış; tatlı veya reçel, şeker kamışından yapılmış; tatlı veya reçel, et, kömür, tuğla, sabun ve renkli belirli bir elbise, gübre deri, sırım ve arpa ile karışmış buğday gibi şeyler kıymidir. Bunların bilinmesi gerekir. Kıymi olduğuna (çarşı ve pazarlarda benzerleri bulunmadığına) göre selem aktinin, bunlarda sahih olmaması gerekir. Ancak bunlardan bazıları, standart hale gelmiş, benzerleri çarşı ve pazarlarda her zaman bulunan mallar olmaları bakımından, bazılarında fakihlerin beyan etmiş olduğu vasıflar ve şartlar çerçevesi içerisinde selem aktinin caiz olması gerekir. Zira selem aktinin cari olması, o malın misli olması, zimmette borç olarak sabit olabilmesi ve her zaman çarşı ve pazarda bulunabilen mallardan olması şartlarına bağlıdır.

İZAH

«İstisna; lugatta bir şeyin yapılmasını istemektir İlh...» Yani bir sanat-kardan, belirli bir işin belirli vasıflarda yapılmasını istemek demektir. Fıkıhta ise, belirli malların belirli şekillerde yapılmasını istemek manasına gelir. Bedai´de, «Bunun şartlarından olarak, yapılan malın cinsinin açıklanması. nevinin açıklanması. miktar ve vasfının belirlenmesi şarttır» denmektedir. Kendisinde sipariş, örf ve teamül içinde olması, yani halk tarafından benimsenmiş bir mal olması şarttır. Sürenin tayin edilmemesi (is, tisnanın şartlarındandır. Eğer süre tayan edilecek olursa. selem olur. Sahibeyne göre ertelenmiş olsa bile. istisna kabul edilir. Ancak kendisinde istisna caiz olmayan mallar ise, o zaman selem aktine inkılap eder ve üç imamın görüşüne göre de bu durumda istisna değil, selem olur.

«Süre ile ilh...» Yani süre tayin edilmiş olacak olursa ki bu sürede bir aydan aşağı olmaması şartı ile bu akit selem akti olur. Diğer şartlar mevcut ise. Musannıf bu konuda şöyle der: «Süreyi bir oy ve daha yukarı müddet ile kayıtladık. Çünkü bir oydan aşağı olduğu takdirde, eğer kendisinde teamül cari ise. istisna olur. Teamül cari değil ise. fasit olur. Eğer süre burada bir mühlet isteme şeklinde zikredilmiş ise. ama süreyi mühlet olarak değil de, acele yapması bakımından tayin edilmiş ve «yarına ´bitirmen şartı ile» veya «yarından sonra bitirmen şartı ile» diyecek olursa, o zaman sahihtir.» Benzeri ifade, Bahır´da ve diğer eserlerde mevcuttur. Şarih bu şartları ilerde açıklayacaktır.

«Mühlet isteme şeklinde zikredilmiş ise ilh...» Musannıfın bu ifadeyi zikretmemesi gerekirdi. Çünkü yukarda bilindiği gibi selem olabilmesi için, bir ay veya daha fazla bir sürenin olması şart idi. Bir aydan aşağı şort koşulan sürede, eğer teamül cari değil ise istisna fasit olur. Ancak sürenin zikredilmesi, malın acele yapılması için olacak olursa, ifade edildiği gibi sahihtir. Tahtavi. Şarihin bu ifadesine, İbn-i Kemal öncülük etmektedir.

«Selemdir İlh...» Selem olduğu takdirde de istisna olarak akit devam etmez. Nitekim Tatarhaniye´de bu şekilde ifade edilmiştir. Bunun içinde şarih, «selemin şartlarına riayet edilmesi gerekir» ifadesini kullanmıştır. Selem olduğu takdirde muhayyerlik hakkı, söz konusu değildir. Halbuki istisna olmuş olsaydı, gayri lazım bir akit olması nedeniyle muhayyerliğin bulunması gerekirdi. Nitekim ilerde açıklanacaktır.

«Kendisinde taamül cari olanlar İlh...» Ki bu o devirlerde mest, leğen, kap, güğüm ve benzeri şeylerde cari idi. Dürer.

«Taamül cari olmayanlar ise ilh...» Kumaş, elbise ve benzeri şeylerdir. Dürer.

«Sahibeyn, birincisinin istisna olduğunu söyledi İlh...» Yani kendisinden taamül bulunan ve sipariş yapılan mal, istisna akti suretiyle satın alınmış olur. Çünkü bu konuda kullanılan ifadeler hakikat itibariyle istisna aktinde kullanılan ifadelerdir. Bu ifadelerin gereği olan akit üzerinde de karar kılmak gerekir. Eğer buna bir sürede tayin edilmiş ise bu, bir an evvel yapılması şeklinde koşulmuş bir şart olarak mütaala edilir. Kendisinde taamül cari olmayanlarda durum değişiktir. Çünkü bunlarda istisna, fasittir. O zamanda sahih bir selem aktine hamledilir. Ebu Hanife´ye göre ise bu, zimmette sabit olan bir borçtur Selem olma ihtimali de vardır. Selem aktinin caiz olması, icma ile sabit, kendisinde şüphe olmayan bir akit şekildir. Bu konuda istisna olup olmadığı, taamülün bulunup bulunmadığı hususunda bir bakıma şüphe olduğundan. selem aktine hamledilmesi daha evladır. Hidaye.

Ancak bu konuda Mecelle heyeti, hakkında taamül olmaya herhangi bir mal konusunda müddet beyan edilmemiş ise,yine istisna olabileceğini kabul etmiştir. Mecelle şarihlerin den Allame Ali Haydar, bu görüşü benimsememesine rağmen Mecelle heyetinin Kuhistani isimli eserdeki bir kavle dayanarak bu hükme vardıkları, araştırma sonucu tespit edilmiştir. Bu da, bu konuda bir kolaylık getirmesi bakımından kayda değer görülmüştür.

«İstisna akti, bir satış akiktir. Bir vaad değildir İlh...» Yani istisna akti, sahih olan görüşe göre satış aktidir. Bir söz verme değildir. Bazı fakihlerin görüşüne göre istisna akti, karşılıklı söz vermeden ibarettir. Ancak için bitiminde taati yoluyla. bey akti olarak meydana çıkmaktadır. Eğer durum böyle olmuş olsaydı, «taamülü cari olanlar» kaydına gerek duyulmazdı. Meselenin tamamı, Bahır´da açıklanmıştır. Bu konuda Nehir´de şu ifadelere yer verilmiştir. «Sanatkarın ölümü ile batıl olması, onun satış akti olmasına ters düşmektedir» şeklinde itiraz edilmiştir. Bu itiraza şu şekilde cevap verilmiştir: Sanatkarın ölümü ile batıl olması, beyi olmadığından değil, ticareye benzediğinden dolayıdır. Bu konuda Zahire´de, «başlangıç itibariyle istisna akti, bir icare aktidir. Ama sonuçta bir alışveriş aktidir.» denmektedir. Ancak bu, «teslimden önce böyledir. Teslim anında değildir» şeklinde ifadeye devam edilir. Buna da itiraz olarak şu ifadeler eklenmiştir: «Eğer icare akti olarak başlamış olsa idi, sanatkarın iç yapmaya zorlanması gerekir ve siparişi vereninde. belirlenen ücreti ödemesi gerekirdi» şeklindeki itiraza yine şu şekilde cevap verilmiştir: Sanatkar. buna zorlanamaz. Çünkü kendisine ait bir malı telef ederek bu sanatı icra etmesi, ancak o durumda mümkün olmaktadır. Mesela; deriyi kesmek, bakırı kesmek. dövmek gibi hususlar icare akti ise, bu gibi özürler dolayısıyla fesh edilebilir. Nitekim arazi ekimindeki ortaklıkta tohumu olmakla yükümlü olan ekici nasıl ki tohumu tarlaya olmaya, malını telef etmeye zorlanmıyor ve onun açısından bu lazım değilse, burada da durum aynıdır. Keza arazi sahibinin durumu do böyledir. Benzeri ifadeler Bahır. Fetih ve Zeylai´de mevcuttur.

«Sanatkar, iş yapmaya zorlanır İlh...» Müellif; Dürer ve Vikaye´nin muhtasarı Nukaye isimli esere tabi olarak bu i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

17 Şubat 2010, 21:17:44
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #34 : 17 Şubat 2010, 21:17:44 »

FER´İ MESELE: Camiü´l Fusuleyn´de, «emir tarafından bir kimseye hibe edilen cariye, öldürülen bir tacire ait olduğunu, ondan alındığını ve el değiştirerek buraya kadar geldiğini olana söylese. araştırmaya rağmen öldürülen kişinin varisini bulamasa ve cariyeyi bıraktığı takdirde zayi olacağından korksa, yanında bıraktığı takdirde de fitneden korkarsa durum ne olur? diye Necmeddin´e sordular. O´da cevap olarak, hakim bu cariyeyi elinde olan kişiye satmasını, maliki ortaya çıktığı takdirde cariyeyi alan kişiden parasını olabileceğini söylemiştir.» denir.

«Bir akitte iki kişi, bir köle satın alsalar ilh...» Camiü´s Sağir Şerhinde, Gadıhan tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Bunlardan biri gaip olsa ve yeri de bilinmese. Nehir´de «yeri bilinmeme» ile kayıtlanmıştır. Eğer mevcut ise icmaen teberru etmiş sayılır. Çünkü bu durumda paranın tümünü, ödemeye mecbur değildir. Onu mahkemeye çağırarak, hissesine düşen parayı ödetme imkanı mevcuttur. Yani meseleye biraz daha açıklık getirecek olursak iki kimse, ortak bir mal satın alsalar, henüz parasını ödemeden müşterilerden birisi kayıplara karışsa, ikinci mevcut olan ortak, paranın tümünü satıcısına ödeyerek o malı satıcısından teslim alabilir ve gaip olan diğer müşterinin izni ve emri olmaksızın onun adına bir ödeme yaptığından dolayı teberru etmiş sayılmaz. Çünkü bu durumda kendi hakkını kurtarmak için başkasına ait hakkı da ödemek mecburiyetinde bırakılmıştır. Bunun gereği olarak diğer ortağı döndüğü zaman, hissesine düşen parayı ödemedikçe, ortağından malı olamaz. Ama gaip değil, orada mevcut ise, ve buna rağmen her ikisine ait parayı diğer tarafın izni ve emri olmaksızın ödeyecek olursa bu durumda ödeyen kişi teberruda bulunmuş sayılır.

«Satıcı her ikisi adına ödenen parayı, ortaklardan birinden kabul etmeye mecburdur ilh...» Bunun zahirinden anlaşıldığına göre bu durumu eğer satılan mal misli bir mal değil ise. Ama misli olan bir mal olacak olursa. buğday ve benzeri misli mallarda taksimi mümkün olabileceğinden, tümünü verme mecburiyetinde değildir, müşteri Çünkü kendi hissesine tekabül eden parayı ödediği takdirde, maldan hissesine düşeni alma imkanı vardır. Karşı taraf içinde bir zarar söz konusu değildir. Bunun içinde meseleyi bir köle meselesi olarak tasavvur etmişlerdir. Yani taksimi mümkün olmayan bir mal satın almadığı takdirde, müşteri hakkını kurtarmak için, diğer ortağına düşen parayı da öder. Bunun karşısında satıcıda, malı toptan müşterilerden birine teslim etmek mecburiyetinde olur. Bu durumda mevcut olan müşteri, malın tümünü satıcıdan kabzetmeye yetkilidir. Ancak malı aldıktan sonra diğer ortağı gelecek olursa, yukarda da belirtildiği gibi üzerine düşen miktarını ödemedikçe, ortağın-dan malı olamaz. Eğer paranın peşin ödenmesi şartı ileri sürülmüş ise.

«İki kiracıdan birinin durumu, bunun hilafınadır ilh...» Müşterilerden biri kay»p olup mevcut olan kiracı ücretin tümünü ödeyecek olursa (ödemeye mecbur olmadığından dolayı) teberru etmiş sayılır. Çünkü kiraya veren kişinin, ücreti almak için evi hapsetmeye, elinde tutmaya yetkisi yoktur. Demir taşı böyle zikretmiştir. Nehir. Bütün bu yukarda sayılan hükümler, satın alınan malın fiyatını ödemesi, satıcının bedeli almaya mecbur edilmesi ve malın tümünün satıcı tarafından teslim edilmesi ve ortaklardan birinin karşı taraftan hakkını almadan malı elinden hapsetme yetkisinin olması Bütün bunlar Ebu Hanife´yle İmam Muhammed´e göredir. Bu meselelerde Ebu Yusuf muhalefet etmiştir. Tahtavi.

«Ödemeye mecbur olmuştur ilh...» Bu durum, rehin vermek üzere bir malı ödünç veren kişinin durumuna benzemiş olmaktadır. Şöyle ki;bir kimse başkasına reh´in vermek üzere kendi malı olmasa, diğer bir şahsa gelerek rehin vermek üzere ondan ödünç bir mal olsa ve almış olduğu o malı borcuna karşılık rehin bıraksa, malı rehin bırakan yani ödünç olan iflas etse veya kayıp olsa, malını ödünç verende rehin bırakılan malını geri almak istese, malını kurtarabilmek için rehin verenin borcunu alacaklıya ödeyerek malını rehinden kurtarır, öder. Daha sonra ödediği miktarı rehinden alır. Her ne kadar onun izni ve emri olmadan borcunu ödemiş ise de, malını kurtarmak için bu ödemeye mecbur olduğundan yetkili sayılmıştır. Dolayısıyla rehin veren döndüğünde veya mala kavuştuğunda, hakkını ondan olabilir. Ve yine ikinci bir mesele iki katlı bir evin, alt katı çökecek olursa. ikinci katın sahibi birinci katın sahihine katını yaptırmasını söyler, Yaptırmadığı takdirde kendi evini yapabilmek için, aşağıdaki katı izni olmadan yapsa bu durumda teberru etmiş sayılmaz. Çünkü kendi hakkına ulaşabilmesi için, buna mecbur bırakılmıştır. Alt katın sahibi olan kişiden, yaptığı masrafların tümünü alır. Hatta ödemedikçe, onu evine sokmayabilir. Meselenin tamamı Fetih´tedir.

METİN

Bir kimse, altın ve gümüşten bir miskale bir şey satsa, yarı yarıya bölünür. Yani beşyüz miskal altın, beşyüz miskal gümüş takdir edilir. Çünkü birisidiğerinden daha evla değildir, Altın ve gümüş karşılığı bina satması halinde, yine ikiye bölünür. Bu bölümde belirli vezin, nazarı itibare alınır. Yarısı altından miskal olarak ikinci yarıda gümüşten dirhem olarak alınır. Bu orantı yapılırken, her yedi miskalin on dirheme muadil vezni nazarı itibare» alınarak uygulanır. Bunun bir benzeri de «Falanın, bende bir ölçek buğdayı, arpası ve susamı var» diyecek olursa, o ölçeğin üçte biri buğday üçte biri arpa, diğer üçte biri susam olarak ikrar edilmiş olur. Bu muamelatla ilgili bölümün tümünde kaidedir. Nehir. Vasiyet, vedia (emanet), gasıp, icare, hulu bedeli ve diğerlerinin bütününde yürürlükte olan bir kaidedir, Ki bunlar vezin ile ölçek ile adet ile veya arşın ile satılanlarda da aynıdır. Aynî. Bu oranın biraz önce söylediğimiz gibi, ona yedi şeklinde olması gerekir. Bununla ilgili açıklama zekat bahsinde geçmişti. Kemâl İbn-i Hümam´ın ifadesine göre dirhem ifadesi, aktin yapıldığı o bölge ve şehirde teamül ve tedavülde olan dirheme hamlonulur. Mesela; Mısır´da o dönemlerde fulusa hamdolunurdu. Nehirde ise, «bunun kıymeti zamana göre değişir» denmektedir. İmam Lakkâni. bu dirhemin Mısır´da o zaman üç buçuk fulusa muadil olduğunu söylemiştir.

Vakfeden kişi dirhem ifadesini mutlak olarak söylediği takdirde, zaman nazarı itibare alınarak bilinecek olursa o bölge ve belde de geçerli olan dirhem kasdedilmiş olur. Bilinmediği takdirde gümüşe hamledilir. Çünkü dirhemde asıl olan odur. Külçeyle kayıtlandığında olduğu gibi Mesela; Mısır´da Şeyhuniye ve benzeri vakıfların, vakıfları tarafından kullanılan ifadelerde nukra zamanlarının örfüne göre hamledilmiş ve o zamanki birimlerden iki yarım olarak (o günün değeri ile) belirlenmiştir. Musannıf, külçe dediğimiz nukranın gümüş ve altına, hatta bakır fulus paralara hamledilebileceğini, bunun da Mısır örfüne göre olduğunu, ifade etmiştir. Bu durumda hangisinîn kasdedildiğinin belirlenmesi gerekir. Bilinmediği takdirde belirleme ye yürürlüğe koyma işi, vakıf için yazılmış eski belgelerdeki ifadelere göre yapılır. Nitekim benzeri meselelerde de durum bu şekildedir. Mesela; haracın bilinmesi, miktarının tayin edilmesi meselelerinde de aynı yol izlenir. Ebussuud Efendi de bununla fetva vermiştir.

Başkasından halis gümüş para yerine, kalp parayı bilmeyerek alsa, elinde helak olsa veya harcasa borcunu almış sayılır. Ama elinde mevcut olacak olursa, bilmeden aldığı için geri iade edebilir. Ama bilerek alacak olursa. ittifakla olacağı malın kalite elinden vazgeçmiş sayılacağından, hakkını tamamen almış sayılır. Bu da Ebu Hanife ile İmam Muhammed´e göredir. Ebu Yusuf, bu konuda şöyle der: «Eğer aldığı paranın vasfını bilmiyorsa, kaliteli gümüş yerine, kalp para alsa ve harcasa dahi, onun yerine benzerlerini iade eder ve kendi hakkı olan kaliteli gümüş paradan hakkını (İstihsanen) alır. Mesela; nasıl ki kaliteli gümüş para yerine. aldığı suttukka veya nebehreceyi iade ediyor işe bu durumda da iade eder.» İbn-i Kemal´de fetvaya uygun olan görüşün, bu Yusuf´un görüşü olduğunu belirtmektedir.

Ben derim ki: Bahır, Nehir ve şurunbulaliye´de bu görüş, tercih edilmiş fetvanın da bu kavli ile verildiği açıkça belirtilmiştir.

İZAH

«Aralarında bir öncelik hakkı olmadığı için ilh...» Çünkü miskal ifadesini, altın ve gümüşe izafe etmiştir. Dolayısıyla her birinden yarı alınır. Bu konuda iyi, orta veya kalp olup olmadığının beyan edilmesi şarttır. Ama bin dirhem ve dinar karşılığı diyecek olursa. bunun hilafınadır. O zaman kalitesinin beyan edilmesi şart değildir. Çünkü mutlak ifade, kemaline munsarıftır. Nehir.

«Belirli olan vezne (ölçüye) tartıya hamledilir ilh...» Bilinen miktar altının miskal ile, gümüşünde dirhem ile olmasıdır. Dirhem ve dinarlardan bin karşılığı, demesi durumunda olduğu gibi.

«Bu kaide ilh...» Buradaki «bu» kelimesiyle, musannıfın söyledikleri kasdedilmektedir. Yani «bin miskale satsa» ifadesini kasdetmektedir. Burada satış akti, kayıt değildir. Vezin ve ölçekle satılanlarda bunun gibidir. Mesela; «falanın bende bir rıtıl zeytinyağı, bol ve yağ alacağı var» dese veya, «yüz yumurta ceviz ve elma alacağı var» dese veya, «ketenden, kumaştan, ibrişimden yüz arşın benden olacağı var» dese, her bir; üçte bir olarak kabul edilir.

«Yedi oranı ilh,..» Yani on dirhem. yedi miskal altına bedeldir. Her dirhem, ondört kırattan ibarettir. Yani bir miskal takriben dört bucuk gram olduğuna göre, yedi miskal takriben otuz gram eder. Bir dirhem takriben üç gram karşılığı olduğuna göre. on dirhemde otuz gram eder.

Dirhem lafzı, mutlak olarak zikredildiğinde neye hamledilir?

«Kemal İbn-i Hümam´ın ifade ettiği gibi ilh...» şurası muhakkaktır ki, iki konuda tereddüt meydana gelmektedir. Birisi, yeni meydana gelmiş bir örf açısından dirhemin ismi zikredildiği zaman neye hamledileceği, ikincisi de bunun kıymeti konusundadır. Fethü´l Kadir´de, dirhem lafızları mutlak ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 ... 4 5 6 [7] 8 9 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes