๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Hal Dili => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 06 Temmuz 2011, 16:39:35



Konu Başlığı: Üç Binek
Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Temmuz 2011, 16:39:35
Hâl Dili

Mart 2011 147.SAYI


Abdullah S. DEMİRTAŞ kaleme aldı, HÂL DİLİ bölümünde yayınlandı.

Üç Binek


Bir defasında İbrahim b. Edhem k.s. hazretlerine:

– Zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz, diye soruldu. Dedi ki:

– Elimin altında üç bineğim var.

• Bir nimete kavuştuğum zaman şükür bineğine binerek onu karşılarım.

• Bir bela ortaya çıkınca sabır bineğiyle onu karşılarım.

• İbadet anında ise, ihlâs bineğine biner onu öyle karşılarım.

Feridüddîn Attar, Tezkiretü’l-Evliya


Üç Şükür


Şükür üç kısma ayrılır:

• Dil ile şükür: Bu, kulun Allah Tealâ’nın hükmüne boyun eğip teslim olarak, sahip olduğu nimetleri O’nun lütfettiğini bilmesi ve şükretmesidir.

• Beden ve azalar ile şükür: Bu ise, kulun nimeti veren Rabbine karşı vefakâr olup, O’nun yolunda hizmet ve O’na kulluk etmesidir.

• Kalp ile şükür: Bu da, nimeti verene karşı hürmet ve edebi muhafaza ederek, kalbini sürekli nimeti vereni müşahedeye bağlamaktır.

Kuşeyrî, Risâle


Sultan’ın Denize Atılan Yüzüğü


Kanunî Sultan Süleyman bir gün boğaz gezisi yaparken, kayığını Beşiktaşlı Yahya Efendi dergâhının tarafında kıyıya yanaştırıp Efendi hazretlerini de yanına davet etmişti. Yahya Efendi k.s. da beraberinde nur yüzlü bir zatla geldi.

Boğazda seyir halinde olan kayıkta Kanunî ile Yahya Efendi birbirleriyle tatlı bir sohbete başladılar. Fakat misafir zat bu sohbete katılmamıştı ve sürekli padişahın parmağındaki pek kıymetli yüzüğe bakıyordu. Durumu fark eden Kanunî yüzüğünü çıkarıp o zata verdi. Ancak o zat yüzüğü aldığı gibi denize fırlattı. Sultan buna içerlediyse de Yahya Efendi’nin hatırına bir şey demedi.

Gezi nihayete erip kıyıya yanaştıklarında, o zat eğilip denizden bir avuç su aldı ve kendisine hayretle bakan Kanunî’ye uzattı. Zatın elinde az evvel fırlattığı yüzüğünü gören Kanunî yüzüğünü aldı. Bir şeyler diyecekti ki, o nur yüzlü zat hızla yanlarından uzaklaşıp gözden kayboldu. Sultan iyice şaşırmıştı.

Yahya Efendi, mütebessim bir şekilde izah etti:

– Sultanım! Bu zat görmeyi epeydir arzuladığınız Hızır Aleyhisselam idi, dedi.

Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleri ile Osmanlı


Beyitler

Anladım işi; sanat Allah’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

. . .

Müjdecim, kurtarıcım, efendim, biricik peygamberim,
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.

. . .

Sual: Ey veli, İnsan nasıl olmalı söyle!
Cevap: Son anda nasıl olacaksa hep öyle!

Necip Fazıl Kısakürek


Kanunî ve Karıncalar

Müderrislik, kadılık, kazaskerlik vazifelerinden sonra şeyhülislâmlık da yapan büyük âlim Ebussuûd Efendi, Kanunî Sultan Süleyman döneminin büyük şahsiyetlerinden biridir.

Bir gün Kanunî Sultan Süleyman, sarayın bahçesinde armut ağaçlarını kurutan karıncaların telef edilmesi için Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi’den aşağıdaki beyitle fetva istedi:

“Dırahta ger ziyân etse karınca / Zararı var mıdır ânı kırınca?”

Yani: “Eğer ağaca karınca zarar verse, onu öldürmek caiz midir?” diye sordu.

Padişahın bu fetva talebi üzerine, Ebussuûd Efendi de şöyle bir beyitle cevap verdi:

“Yarın Hakk’ın dîvânına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca!”

Bir karıncayı bile incitmekten çekinecek kadar mükemmel bir manevi terbiyeden geçmiş bulunan Kanunî hem dirayetli bir kumandan, zeki ve teşkilatçı bir devlet adamı ve hem de alim ve edip bir şahsiyetti.

Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleri ile Osmanlı



Ya Şeytan İmanını Çalsaydı?

Bir gün adamın biri Sehl b. Abdullah Tüsterî k.s. hazretlerinin yanına gelerek,

- Evime hırsız girdi ve eşyalarımı alıp götürdü, diye şikâyette bulundu. O da,

- Allah Tealâ’ya şükret, eğer iman hırsızı olan şeytan kalbine girip de tevhid inancını bozsaydı o zaman ne yapardın?” dedi.

Kuşeyrî, Risâle


Duvarın Dibinde Beklerken

Evliyanın büyüklerinden Abdullah b. Mübarek k.s.’nin tevbe edip yüzünü Hakk’a dönmesinin sebebi bir cariyeye olan aşkı idi. Cariyeye öyle vurulmuştu ki yerinde duramıyordu. Bir kış gecesi gidip, kadının duvarı dibinde sabaha kadar onu bekledi. Arada bir dışarı çıktığında kadını görebiliyordu.

Bütün gece kar yağmıştı. Sabah ezanı okununca yatsı ezanının okunmakta olduğunu sandı. Ortalık aydınlanınca durumun farkına vardı. Kendi kendine:

– Yazık sana Abdullah, utan! Sırf nefsinin hevesi için böyle bir gecede sabaha kadar ayakta dikildin durdun. Eğer imam namazda uzun bir süre okusa deli olursun, dedi.

Bu üzüntüyle tevbe etti. Kendini ibadet ve taate verdi. Nihayet öyle bir dereceye ulaştı ki, bir gün bağa giden annesi, onu bir ağacın altında uyurken bir yılanın ağzına bir nergis yaprağı alıp sinekleri ondan uzaklaştırdığını gördü.

Tezkiretü’l-Evliya


Konu Başlığı: Ynt: Üç Binek
Gönderen: Selvihale üzerinde 10 Temmuz 2011, 16:02:30
Rabbim razı olsun hepsi birbirinden güzel..Rabbim hizmetlerinizi daim etsin....


Konu Başlığı: Ynt: Üç Binek
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Temmuz 2011, 16:31:55
Anladım işi; sanat ALLAH’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

Hepsi birbirinden güzel ama Üstadın söylediği şu beyit var ya işte yaşamın gayesi, mutluluğun yolu bu tek beyitte gizli.

Rabbim razı olsun paylaşımınız için.