๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Hal Dili => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 05 Temmuz 2011, 21:24:10



Konu Başlığı: En Doğru Cevap
Gönderen: Zehibe üzerinde 05 Temmuz 2011, 21:24:10
Hâl Dili

Nisan 2011 148.SAYI



Abdullah S. DEMİRTAŞ kaleme aldı, HÂL DİLİ bölümünde yayınlandı.

En Doğru Cevap

Ünlü bilginlerden biri, imanı olmayan biri ile tartışmaya girişmişti. Birçok delil getirdiği halde onu susturamadı. Tartışmayı bıraktı. Dediler ki:

– Bu kadar bilgiyle bir dinsizle başa çıkamadınız!

Bilgin şöyle cevap verdi:

– Benim ilmim, Kur’an, hadis ve evliya sözleridir. O, bunların hiçbirini dinlemiyor. Ben onun sapık sözlerini mi dinleyeyim?

Ayet ve hadisleri kabul etmeyen kimseye verilecek en doğru cevap susmaktır.

Şeyh Sadi Şirâzî, Gülistan


Tevbe Ettiğini Sananlar

İlmiyle meşhur sahabilerden İbn Abbas r.a. şöyle der:

“Nice tevbe eden kimseler var ki, gerçek tevbe edenlerden olmayıp, tevbe ettiklerini zannettikleri halde huzura geleceklerdir. Çünkü bu kimseler tevbenin makbul olması için gerekenleri yerine getirmemişlerdir. Bunlar:

İşlediği günahlara pişman olmak,

Bir daha günaha dönmemeye azimli, kararlı olmak,

Haksızlık ya da zulmettiği kimselere mümkünse haklarını geri vermek ve onlarla helalleşmek,

Eğer bu kimselere haklarını vermek, helalleşmek mümkün değilse, Allah Teâlâ’dan hem kendisi hem de onlar için çokça mağfiret dilemek. Böylelikle umulur ki Cenab-ı Hak, hak sahiplerinin kendisinden hoşnut ve razı olmalarını sağlar.

İmam Gazalî, Mükâşefetü’l-Kulûb


İnsanın Yeri

Allah Tealâ canlıları üç grup halinde yaratmıştır:

Melekler: Allah melekleri yaratmış ve onlara akıl vermiş, fakat nefsanî istek vermemiştir.

Hayvanlar: Cenab-ı Hak hayvanları yaratmış, onlara nefsanî istek vermiş, ancak akıl vermemiştir.

İnsanlar: Hak Teâlâ insanları yaratmış, onlara hem akıl hem de nefsanî arzular vermiştir.

Öyleyse her kimin nefsanî istekleri aklına üstün gelirse, o kişi hayvanlardan daha aşağı konuma düşer. Her kimin de aklı isteklerine galip gelirse, o kimse meleklerden daha üstündür.

Mükâşefetü’l-Kulûb


Namazı Kim Kıldırsın?

Beyazıt Camii bir Cuma günü ibadete açılmış ve ilk namazı Fatih Sultan Mehmed’in oğlu ve ondan sonra padişah olan II. Bayezid Han kıldırmıştır. Sultan II. Bayezid Han’ın lakabı “velî”dir. Bu açılışı Evliya Çelebi şöyle anlatır:

“Caminin inşası tamamlanınca, bir cuma günü büyük bir merasimle ibadete açıldı. Bayezid-i Velî buyurdular ki:

– Her kim ömründe ikindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetini hiç terk etmemiş ise, şu mübârek vakitte o imam olsun!

Derya misali cemaat içinden kimse çıkmayınca Bayezid Han mecbur kalarak:

– Elhamdülillah! Savaşta ve barışta biz bu sünnetleri hiç terk etmedik, dedi ve kendisi imam olup namazı kıldırdı.”

Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleri ile Osmanlı


Elli Bin Altını Olan Fakir


Büyük sufi Ebû Tâlib Mekkî k.s. anlatıyor:

Adamın biri Medineli bir zata fakirliğinden şikayet etti, sıkıntılarını anlattı. Medineli zat ona:

– Sana on bin altın verilmesi karşılığında gözünü verip kör olmak ister misin? Buna razı olur musun, diye sordu.

Adam;

– Hayır, istemem, dedi.

– Pekâlâ on bin altın karşılığında dilsiz kalmayı ister misin?

– Hayır, istemem.

– Tamam, yine bu para karşılığında el ve ayaklarının kesilmesini ister misin?

– Hayır istemem.

– Peki, aklını verip deli olmak ister misin?

– Hayır, onu da istemem, dedi adam. Bunun üzerine Medineli zat:

– O halde elli bin altın değerinde şu azaların varken niçin sana bunları veren Mevlâ’nı şikayet ediyorsun? Haline şükretsene, dedi.

Ebu Tâlib Mekkî, Kûtu’l-Kulûb


Asıl Felaket

Salihlerden birinin sadık bir arkadaşı vardı. Zamanın sultanı onun bu arkadaşını hapse attırdı. Hapse atılan kişi o salih kimseye haber göndererek durumunu bildirdi. Dostu:

– Allah Tealâ’ya şükret, dedi.

Adam bir gün hapiste dövüldü. Yine dostuna haber göndererek halini bildirdi. Dostu yine;

– Allah Tealâ’ya şükret, dedi.

Bir gün hapishaneye bağırsaklarından rahatsız bir mecusî getirildi ve ayaklarından bağlandı. Mecusî’nin bağlandığı zincirin bir halkasını da bu adamın ayağına bağladılar. Mecusî geceleri defalarca tuvalete gitmek için kalkıyor, adam da onun başında beklemek mecburiyetinde kalıyordu. Yine dışarıdaki dostuna durumunu bildiren bir mektup yazdı.

Dostu yine;

– Allah Tealâ’ya şükret, diye cevap verdi. Hapisteki arkadaşı tekrar;

– Ne zamana kadar böyle diyeceksin? Hangi bela bundan daha büyüktür, diye haber gönderdi. Dostu da ona şu anlamlı cevabı verdi:

– Mecusînin zincirinin senin ayağına da bağlandığı gibi, onun belindeki zünnar (gayr-i müslimlerin bağladığı kuşak) senin beline de bağlansaydı (yani imandan mahrum kalsaydın) asıl o zaman ne yapardın, halin nice olurdu?

Kuşeyrî, Risâle


Konu Başlığı: Ynt: En Doğru Cevap
Gönderen: Selvihale üzerinde 10 Temmuz 2011, 16:09:38
Rabbim razı olsun.....Rabim hizmelerinizi kbaul eylesin....