๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Hal Dili => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Temmuz 2011, 16:08:03



Konu Başlığı: Bakır Kap
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Temmuz 2011, 16:08:03
Hâl Dili


Kasım 2009 131.SAYI


Abdullah S. DEMİRTAŞ
kaleme aldı, HÂL DİLİ bölümünde yayınlandı.


Bakır Kap

Son asrın büyük velilerinden Gavs-ı Bilvanisî Seyyid Abdulhakim k.s. hazretleri şöyle der:

“İnsan aynen bakır bir kaba benzer. Şayet o bakır kap kalaylanıp temizlenmezse kirlenir, zehirli pas tutar ve artık onda yemek yenmez. Şayet bir kimse bu kaptan yemek yerse pastan dolayı zehirlenir. İnsan da işte aynen böyle, bakır kaba benzer. İnsanın hem dışı hem de içi ibadetle, namazla, oruçla, Yüce Allah’a itaat etmekle, O’nun rızasını gözetmekle temizlenir.”

Seyyid Abdulhakim el- Hüseynî, Sohbetler

Kulluk Sebebi

Bir gün Süfyan-ı Sevrî k.s. hazretleri, Rabia Adeviyye k.s. hazretlerine:

– Herkes kendine göre bir sebeple Allah’a kulluk ediyor (kimi korkudan, kimi cennet isteğinden..), sen hangi sebeple Allah’a kulluk ediyorsun, diye sordu. Rabia Adeviyye şu cevabı verdi:

– Ben Allah’a O’ndan korktuğum için kulluk etmiyorum. Böyle olsaydı, sahibinden korktuğu için çalışan kötü hizmetçi gibi olurdum. Cennet sevgisiyle de ibadet etmiyorum. Bu durumda da sahibi kendisine bir şey verince çalışan kötü bir hizmetçi gibi olurdum. Ben Allah Tealâ’ya ancak O’nu sevdiğim, O’nun hoşnutluğunu ve vuslatını istediğim için ibadet ediyorum.

Ebû Tâlib Mekkî, Kûtu’l-Kulûb


Manevi İsraf

Tasavvuf yolunun büyüklerinden Mevlâna Halid Bağdadî k.s. hazretleri şöyle der:

“Mürit, yerken ve içerken bir lokma veya bir yudum dahi israf etmez. Yani yemeği hırsla, aç gözlülükle ve Rabbinden gafil bir kalple yemez. Çünkü gafletle yenilen bir lokma daha çok gaflete, Allah’ı hatırlayarak yenilen bir lokma ise daha çok huzura sebep olur.”

Mevlâna Halid Bağdadî, Risâle-i Hâlidiyye


Üç Esas

Abdurrahman Tâhî k.s. hazretleri bir sohbetinde şöyle der:

“Kurtuluş üç şeydedir: İlim,  amel ve ihlas. İlimden maksat, ehl-i sünnet inancını öğrenmektir. Amelden gaye, Kur’an ve Sünnet’in hükmüne göre yaşamaktır. İhlas ise bütün bunlarda samimi olması, bu yaşayışı diğer insanlarla paylaşması, (Sahabiler gibi) sohbet hâlini yaşamasıdır.

Altın silsile, Semerkand Yayınları

Yakınlık ve Arkadaşlık

Büyük alim ve arif Şah-ı Nakşibend k.s. hazretleri şöyle buyurur:

“Yolumuza girmek ve bize katılmak isteyen kişinin yapması gereken, yakınlığımızın tesiri oluncaya dek dostlarımızla arkadaşlık etmektir. Zira bu arkadaşlığın sonucunda, kendisinin manevi kabiliyetleri ortaya çıkacaktır.

Yolumuz ender bulunan bir yoldur. Kopmaz, sapasağlam bir tutamak gibidir. Bu yol, Peygamber Efendimiz’in sözlerine ve hattı hareketine dört elle sarılmak ve Ashab-ı Kiram’ın yolunu, eserlerini takip etmek esaslarına dayanır.”

Şah-ı Nakşibend hazretlerine, bu yola nasıl ulaşılacağı sorulunca şöyle cevap verdi:

“Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e tabi olmakla ulaşılır. Bizim yolumuz yakınlık yoludur. Çünkü halvette şöhret, şöhrette ise afet vardır. Yakınlaşanların kendi nefs ve varlıklarını aşıp kendilerini değersiz görerek, diğer arkadaşlarına kemal ve üstünlük atfetmelerinde hayır vardır. Böylece insanlar, kendi nefslerini küçük görüp yakınlaştığı arkadaşına kemal nazarıyla değer vereceğinden, karşılıklı olarak birbirlerinden istifade edeceklerdir.

İşte yakınlık ve arkadaşlık yolu derken, bu anlaşılır. Böyle bir yakınlıkla arkadaşlık, kişinin tek başına kalmasından daha hayırlıdır. Bizim yakınlık dairemize katılanların kalbine muhabbet tohumları ekilir. Ne var ki bazı kimseler içlerinde bulunan dünyevî kirlerinden dolayı kalplerindeki bu muhabbet tohumlarını büyütemezler.”

Şeyh Ahmed Sıddıkî, Şah-ı Nakşibend, Semerkand Yayınları

Üstünlüğün Ölçüsü

Seyyid Ahmed Rufâî k.s. hazretleri, yeğeni Ebu’l- Feth Vâsıtî’yi kendi oğlundan daha çok sever, önceliği ona verirdi. Hanımı bir gün:

– Neden kardeşinin oğlunu kendi oğlundan daha çok seviyor, ona öncelik veriyorsun, bunun hikmeti nedir, diye sitem etti. Hazret:

– Ona ben öncelik vermiyorum. Asıl onu öne geçiren, ona lütufta bulunan Allah Tealâ’dır, buyurdu. Sonra her ikisini de yanına çağırarak:

– Gidip bana biraz ot toplayın, dedi. Bir müddet sonra oğlu elinde bir demet otla geldi. Ebu’l-Feth Vâsıtî ise eli boş döndü. Hazret ona:

– Sen niçin bir şey getirmedin, diye sordu. Ebu’l-Feth şu cevabı verdi:

– Hepsinin Allah Tealâ’yı zikrettiğini işittim. Bu sebeple onları koparmaktan hayâ ettim, diye cevap verdi. Hazret, hanımına dönerek:

– Oğlunun ve onun haline bak, var sen kıyas et, deyince hanımı özür diledi.

İmam Şa’rânî, Envâru’l-Kudsiyye

İlmi Taşıyanlar

Abdurrahman Tâhî k.s. hazretleri başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

“Henüz küçüktüm. Dedem Molla Muhammed başımı okşar, nurlu nazarıyla beni süzer ve şöyle derdi:

– Evladım, ailemizin büyüklerinden bize geçen ilim, aslında babadan oğula geçen bir ilimdir. Bugüne kadar oğullarımdan alim sıfatını taşıyabilecek olanı göremedim. Ama sende ailemizin ilmini ve amelini taşıyabilecek bir işaret görüyorum. İnşallah bu ilmi taşıyabilirsin, ben bundan ümitliyim.

Abdurrahman Tâhî hazretleri dedesinin işaret ettiği gibi, küçük yaşlarda Kur’anı Kerim’i ezberledi. İslâmî konularda yetişti. Elde ettiği ilim ile amel ederek zamanın büyük alimlerinden ve velilerinden oldu.

Atlın Silsile, Semerkand Yayınları

Kısmet Olunca


Zayıf ve dermansız bir balıkçının ağına iri bir balık düştü. Fakat zavallı adam onu zaptedemedi. Balık daha kuvvetli çıktı, ağdan kurtuldu, suya dalıp kayboldu. Diğer balıkçılar; “Tuzağına öyle bir av düştü ama sen kaçırdın!” diye adamı kınadılar. Adamcağız dedi ki: “Haksız yere eleştiriyorsunuz. Benim kısmetim değilmiş, onun da eceli henüz gelmemiş.”

Hikmet: Kısmetsiz avcı Dicle’de bile balık tutamaz, eceli gelmemiş balık karada bulunsa bile ölmez.

Şeyh Sadi Şirazî, Gülistan

İnsanın Gücü Kadar


Gavs-ı Bilvanisî Seyyid Abdulhakim k.s. hazretleri şöyle der:

“Rabbimiz öyle yücedir ki, O’nun şanına yakışır ibadet yapmak zaten mümkün değildir. Şayet insanın yüz bin senelik ömrü olsa, bütün ömrünü rükû ve secde ederek geçirse, oruçla, Allah’a itaat ve ibadetle tüketse, yine de O’na layık ibadet etmiş sayılmaz. Öyle ise insan, takatinin yettiği kadar kulluğa gayret etmesi gerekir. Zira Alemlerin Rabbi olan Allah da insana takatinin üzerinde bir şey yüklememiştir. İnsan sadece gücünün yettiği şeyleri yapmakla emrolunmuştur.”

Seyyid Abdulhakim el-Hüseynî, Sohbetler


Konu Başlığı: Ynt: Bakır Kap
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Ağustos 2011, 10:06:09

Abdurrahman Tâhî k.s. hazretleri bir sohbetinde şöyle der:

“Kurtuluş üç şeydedir: İlim,  amel ve ihlas. İlimden maksat, ehl-i sünnet inancını öğrenmektir. Amelden gaye, Kur’an ve Sünnet’in hükmüne göre yaşamaktır. İhlas ise bütün bunlarda samimi olması, bu yaşayışı diğer insanlarla paylaşması, (Sahabiler gibi) sohbet hâlini yaşamasıdır.

Her işte samimiyet...Ebedi mutluluğu bulmanın yolu bu.
Paylaşım için Rabbim razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Bakır Kap
Gönderen: Selvihale üzerinde 14 Ağustos 2011, 16:28:36
Ey kapıları açan Allahım , bize kapıların en hayırlısını aç.Ey halden hale çeviren Allahım halimizi en güzel hale çevir.Ey kalpleri döndüren Allahım kalplerimizi dinin ve taatin üzerine sabirt kıl.....( Hadisi şerif)

Rabbim her halimizi kendisine layık eylesin bizleri kamil insan mertebesine ulaştırsın amin...